25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
21 OCAK1996 PAZAR CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 UğurMumcu "Sesleniş" yazısında "Unutma bizi" demişti, anısına yayımlanan kitap-kaset "Unutmadık seni" diyor *Yıırııldıık Ey Halkuıı...* Kültür Servisi- "Bir kişiye yapılan haksızhk, bütün topluma karşı işlenmiş bir suçtur. Bu bilinci paylaşmak ve bu sorumluluğu yerleştirmek zorundayız. l \garca paylaşılan sonımluluk bilinci, özgiuiüğün de demokrasinin de tek güvencesidir. Bu gihence sağlanmadıkça, demokrasinin temeline bir tek tas bile konmuş olamaz. Unutmayalım ki 'Cesur bir kez, korkak bin kez ölür' Önemii olan, insanın böyle bir toplumda'mezar taşı' gibi suskunluk simgesi haline gdmemesidir". 9 Aralık 1974te Yeniortam gazetesindeki yazısında böyle diyor Uğur Mumcu. 24 Ocak 1993'te otomobiline konulan bomba ile öldürûlen gazetemiz yazan Mumcu'nun «jşi ve çocuklannca Ekim 1994'te kurulan Ugur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı um:ag, Mumcu'nun öldürülüşünün 3. yılında "Düşünenlerin vurulmaması. vurulanlann unutulmaması dileğiyle Uğur Mumcu'yu unutmayanlar adına" bir kitap-kaset yayımladı. Satışından elde edilecek gelir. Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı'nın Çankaya'da kuracağı Uğur Mumcu Kültür Merkezi inşaatına harcanacak. "Vurulduk E> Halkım" adlı kitapla biriikte sanşa sunulan kaset Fikret Kızıktk'un bir çalışması. Ktzılok kasette, senfonik şiir şeklindc bestelediği l'ğur Mumcu'nun 25 Ağustos 1975 tarihli "Sesleniş" yazısını seskndiriyor. Kıalok aynca sözİeri ve bestesi kendisine "Hep Ozgürlük tçin Hep" adb bir marşı da yorumluyor. Kasetin prodüksiyon çalışmalannı Kalan Müzik adına Hasan Saltık üstlenmış. Vakfinükyapıü Mumcu'nun demokrat, laik, cumhuriyetçi. Atatürkçü, devrimci ilkclerden ödün vermeyen, araştırmacı, emekten yana kişiliğini gelecek kuşaklara aktarmak; arşivini, kütüphanesini ve tüm yazılannı tasnif ederek araştırmacılann kullammına sunmak ve yeni Uğur Mumcu'lann yetişmesine olanak sağlamak amaçlanndan hareketle kurulan Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı'nın bu amaçlar çerçevesinde oluşrurduğu bir ilk ürûn "Vurulduk Ey Halkım, Unutma Bizi» Unutmadık Seni" adlı kitap-kaset. Uğur Mumcu'nun 25 Ağustos 1975'te Cumhuriyet'te yayımlanan 'Sesleniş' yazısı içinde sık sık yinelenen ve yazının son sözleri olan "Vurulduk ey haikım! linutma bizi!' 1 . bu kitap-kasete de "Unutmadık seni" ekiyle ad oldu. Önsözünü Uğur Mumcu'nun arkadaşı, dostu gazeteci- yazar Ali Sirmen'in kaleme aldığı kitapta, gazetemiz çizerlerinden Nuri Kurtcebe' de 24, 'Sesleniş' yazısını çızgı-anlatıma uyarladı. Gazetemiz yazan Deniz Som'^Ali Sirmen ve Uğur Mumcu'nun oğlu Ozgür Mumcu'yla konuşarak farklı bir biyografı hazıriadı. Gazetemiz yazan Işık Kansu'nun Mumcu suikastından sonra devlet adamlannın yorumlannı ele alan yazısı da kitapta yeraldı. Kitap. Mumcu'nun bazı köşe yazılanndan seçmelerle bitiyor. Kitapta, Özgür Mumcu babası Uğur Mumcu'yu, kişiliğinin esprili yanlannı, insan sevgisiyle dolu yüreğini şöyle anlatıyor: "Ltsedeyken, bir Tiirk hâlk müziği sanatçısına telefon edip 'Biz sizin adınıza bir futbol turnuvası düzenledik" demiş. Sanatçı da kalkıp maçı izkmeye gelmiş. Maç bitince evden bir vazo bulup sanatçrya armağan etmişler. Galiba okul müdürü bunlan kovalamış. Sanatçı isc çok mutlu olmuş. Ses dergisine 'Gençler beni çok seviyor' diye demeç vermis/ 1 İlhan Selçuk'un da Mumcu'yla ilgili bir *kasket' anısı var "tlhan Setcuk, Almanya gezisi sırasında bir kasket almış. Istanbul'da yağmurtu bir gün Uğur Mumcu'yla biriikte Nadır Nadı'nin evine gidiyoriar. Uğur Mumcu, 'Abi. bu kasket nerden' diye sorunca İlhan Sclçuk anlamış ki kasket hoşuna gitmiş. O günler, Türk Ceza Yasası'nın 142. maddesindcn komünistliklc suçlanan aydınlann adliyc koridorlannı aşındırdığı günler, Nadir Nadi'nin evindeki konuklar arasında Feyyaz Tokar da bulunuyormuş. Tokar'ın turizm şirketi nedeniyle Almanya ile baglantısı var. İlhan Sekçuk, Feyyaz lokar'a takılmış. 'Feyyaz, Uğur'a benimki gibi bir kasket gerek'. Uğur Mumcu sıkılmış: 'Yok canım'. Tokar, göre\i üstlcnip Uğur Mumcu'ya sormuş: 'Başının numarası kaç?'. Mumcu'dan yanıt: '.142!." Özgür Mumcu. Ali Sirmen'in deyimıyle 'müthiş araştırmacı' olan babasına. her kaynaktan, her yerden bilgi geldiğıni vurguluyor: "Sağcı, sofcu fark etmiyordu. Çünkü insanlarda bir güven oluşmuştu. 'Uğur Mumcu'ya iletirsek. araştınr ve yazar'diye." Yine Özgür Mumcu'nun 'çok iyi baba' elarak tanrtfrtadığı Ugur Mumcu'nun yaşamını Ali Sirmen, şöyle değerlendiriyor: "Uğur'un hayatında iki döncm vardır. Birinci döneminde genç bir adamın yapabileccgi her şeyi faziasıyla yapmıştır. tkinci döncmi kendisieni topluma adadığı dönemdir ki bu dönemin başlangıcında 1976 yılında Güldal'la evlenmiştir \c toplumun yanı sıra kendisini ailesine dc adamıştır. Bu dönemdc, yapıtlanyla bu kadar özdeşleşen ikinci bir insan yoktur. Uğur, bir evliya gibi yaşadı. İlkokul kitaplarındaki aile reisleri nasıl yaşıyor gösterilirse Uğur da öyleydi Bir huvu daha vardt Çok yakın bir dostuna kınbrsa, onun hakkında hiç konuşma/.dı... Uğur'un bir özelliği de, herşeyi takip etmesiydi; bötün pislikleri ortaya çıkanrdı. Fakat bir tek gün kimscnin özel hayabyla ilgili hiçbir şey yazmanııştır. İmada dahi bulunmamıştır." Kitapta Uğur Mumcu'nun 'Bir Demet Yazı'sı da yeralıyor. Bu yazılardan ilki 27.6.1975'te Cumhuriyet'te yazdığı güncelliğini hiç yitirmeyen bir yazı, başlığı da: "Kanıksamak." "...Birtakımyolsuzluklar, devletin en yüksek bürokratik kuruluslarına kadar sıçradı. Bunlarm belgeleri, karpuz sergisi gibi, herkesin onüne serildL Bunlar da, ttpkı iskence dosyaları ve cinayetler gibi, unutuldu gitti. Şimdi toplum olarak, yeni Ocak 1993'te otomobiline konan bomba sonucu yaşamını yitiren gazetemiz yazan Uğur Mumcu'nun eşi ve çocuklannca Ekim 1994'te kurulan Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı'nın, "Diişünenlerin vurulmaması, vurulanlann unutulmaması dileğiyle Uğur Mumcu'yu unutmayanlar adına" yayımladığı kitap- kasedin satışından elde edilecek gelir, vakfın Çankaya'da kuracağı Uğur Mumcu Kültür Merkezi inşaatına harcanacak. darboğadara sürüklenmekteyiz. Aym olaylar, bu kez, başka adlaria, yeniden yaşanacak gibi görünmektedir. Demokratik bir toplum için en büyük tehlike, yolsuzluklara, karanlık cinayetlere ve haksızlıklara karşı kamuoyunun duyarlıhğım yitirmesidir. Yaşadığımız olaylar, demokrasimiz için bir utanç sayfasının kanfı satırlarıdır. Unutmayalım ki, bazı insanlar, cinayetlere, haksızlıklara ve yolsuzluklara susarak da katılmtş oluıiar..." Bu yapıtı bizlere sunan unrag'm amacı; Ali Sirmen'in de vurguladığı gibi salt Uğur Mumcu'nun anısını yaşatmak deg.il. "unv.ag'ın asıl amacı, onu efsane haline getirmeden, diişüncelerini özüyle yaşatmak ve onun da ntesinde, artık yeniden yaşamı gözünü kırpmadan feda edebilecek llğur Mumcular'a gerek duvulmayacak. güzel günlere 0den yol üzerinde, küçük taşlan oluşturacak yeni araştırmacılan yetiştirmektir. Bu çabanın başarıya ulaşabilmesinin ilk koşulu ise UNUTMAMAKTIR. Uğur bugün size bir kez daha seslcniyor: UNUTMA!" L'ğur Mumcu'nun kaybının halk üzerinde yarattığı etkiyi araşdran "Bir Pulsuz Dilekçe"de, başta Mumcu'nun eşi Cüldal Mumcu veağabeyi Ceyhan Mumcu olmak üzere, hukukçulardan ev kadınlanna, öğrencilerden işçilere kadar pek çok kişrylc yapılnuş röportajlar yer atayor. Mumcu üzerine hazırlanan 'Bir Pulsuz Dilekçe' belgeseli televizyonlanh gösterilecek Geleceğe yöneKk bir ınmrt... DUV'GL' DURGUN Uğur Mumcu ve demokrasi savaşımı üzerine hazırlanan 30 dakikalık "Kr Pul- suz Dilekçe" belgeseli önümüzdeki gün- lerde çeşitli TV kanallannda gösterime girecek. Yapımcılığını,Cumhuriyetokur- lannın Istanbul'daki Cumhuriyet okurla- n toplantısından tanıdığı, kendisi de 'bir Uğur Mumcuokunı'olan ErolGeyran' ın üstlendiği belgeselin program tasanmı ve senaryosu Nihal G. KoMaş'a ait. TRT'de yayımlanan "Işıklar Sönünce" adlı programın yönetmenlerinden Dilek İçinselde "BirPubıızDilekçe''ninyönet- menliğini üstlenmiş. Uğur Mumcu'nun kaybının halk üze- rinde yarattığı etkiyi araştıran belgesel- de, başta Mumcu'nun eşi Güldal Mum- cu ve ağabeyi Ceyhan Mumcu olmak üzere, hukukçulardan ev kadınlanna, öğ- rencilerden işçilere kadar pek çok kişiy- le yapılmış ropörtajlar yer ahyor. Belge- selin yönetmeni Dilek Içinsel bu belge- selle, yalnız Uğur Mumcu'nun demokra- si mücadelesıni değil, yakın tarihimizin 30 yıllık bir bölümünü ele almayı amaç- ladıklannı söylüyor. "Belgeseldeyinceak- hnuza hep belirli ve çok net şeyler geliyor. Uğur Mumcu deyince ise önce 'nerede doğdu, nerelerde okudu' gjbiklasiksoru- lar soruluyor, yaşamöyküsü anlatılıyor. Ama biz artık onun özgeçmişinden söz et- mck istetnedik. Bunu pek çok kişi zaten çok iyi biliyordu. Uğur Mumcu'nun biz- lerde çağriştırdıklanydı önemii olan." Mumcu'nun kaybının, okuyucusu ol- sun olmasın, insanlar üzerindeki etkisini öğrenmek belgeselin çıkış noktası olmuş. "Belgesel'kötü bir gündü' diye başbyor. Evet, Mumcu'yu kaybettiğimiz gün kötü bir gündü ama aynı zamanda şu son 30 yıla ait bir söz bu. Çünkü sadece onun ölümünü değil, 30 yılhk bir zaman dili- minde vaşadığımız diğer ölümieri de an- latıyor." Belgeseli yaparken şu kaygılar- la yola çıktıklannı anlatıyor Içinsel: "Uğur Mumcu'yu ne yazık ki kaybctmis- tik. Ama o ne bir ilk ne de bir son ölüın- dü. Mumcu'dan önce de aynı savaşımı ve- ren o kadar çok insan ölmüştü ki. Onun ölümü bardağı ta- şıran son damlay- du" Bütün bunlar- dan hareketle Uğur Mumcu' nun kaybının insanlar- da neleri çağnştır- dığını, bu kaybın neleri ortaya çıkardığını araştınrken, de- mokrasi, adalet. hukuk gibi bir gün her- kese gerekecek kavramlann sorgulanma- sı da gündeme geliyor kaçınılmaz ola- rak. "Türkiye'de, adalet arök işlemiyor. Bu bir gün hepimizin başuıa da gekbilir. Bir de yitirdikkrimize yeterince sahip çı- kamıyoruz. Bunun en önemii nedeni de bilgi eksikliği™ Kay bettiklerimizin farkı- na çok sonra \anyoruz". "Bir Pulsuz Dilekçe"de, hemen her ke- simden görüştükleri insanlarda Uğur Mumcu'ya yönelik derin bir özlem, yiti- rilişine duyulan asi bir öfke ile karşılaş- tıklannı anlatıyor İçinsel. "Başlangıçta elimizde sorulann önceden haztrlandığı bir senaryo vardL Ama daha sonra fark ettik ki konuştuğumuz insanlar o sorula- ra verilccek yanıtlann çok daha güzelle- rini veriyorlar. Bir anlamda nıctni onlar oluşturuyorlar. Hiçbir televizyon progra- mında göremeyeceğimiz içtenlikle konu- şuyorlardL" Sokaktaki insanlara "Uğur Mumcu hakkında konuşmak ister misi- niz?' der demez nasıl büyük bir istekle "evet, elbette" deyişlerinden; hatta kimi- sinin MumcuUan söz ederken gözlerinin o kötü günün hüznüyle nasıl dolduğun- • Uğur Mumcu'nun kaybının, okuyucusu olsun olmasm, insanlar üzerindeki etkisini öğrenmek belgeselin çıkış noktası olmuş. Belgeselin yönetmeni Dilek İçinsel, "Belgesel deyince aklımıza hep belirli ve çok net şeyler geliyor. Uğur Mumcu deyince ise Önce 'nerede doğdu, nerelerde okudu' gibi klasik sorular soruluyor, yaşamöyküsü anlatılıyor. Ama biz artık onun özgeçmişinden söz etmek istemedik" diyor. dan söz ediyor. "Aralannda öyle dolu olanlan vardı ki, bıraksanız saatlerce Uğur Mumcu'yu anlatabilirdi. Elma- dağ'daki işçiler.emekliler,gençler- Ancak bizi en çok Uğur Mumcu'nun oturduğu aparrmanda kaptcüık görevi yapan Bay- ram Bey etkiledi' Sinirlerime hâlâ hâkim olamıyorum' derken çenesi titriyor, agla- maklı oluyordu". Amaç ardından ağıt değil Üzülmek, gözyaşı dökmekten öte, ha- rekete geçmek önemii olan. İçinsel de bu kaygıyı paylaşıyor. "Ah vah ederek, ağ- layarak hiçbir sonuç alamazsınız. Biz de bu çalışmada Mumcu'nun ardından ağıt yakmak, slogan atmak yerinegeleceğe yö- nelik umuüann yeşermesini amaçladık. Madem yaşıyoruz w birtakım şeylerden rahatsızoluyonız o zaman bir şey yapmak zorundayız. Pek çok insan olupgidcn yan- lışlann farkında. Biz işte biraz da 'böyle de insanlar var' demek istedik." Belgeselin program tasanmı ve senar- yo yazımını üstlenen Nihal G. Koldaş ise başlangıçta Mumcu'nun kişiliğinde odaklaşma ya da ölümünün yarattığı top- lumsal hareketleri konu edinme gibi iki seçenekle yola çıktıklannı söy- lüyor. "Sonunda, insanlar Mumcu ikneyikaybettik- lerinidüşündüler sorusu errafinda dolaşmaya karar verdik. Oncelikle bir metin oluşturmuştuk. Ama zamanla gördük ki konuştuğumuz insanlann söy- leyeceği çok şey vardı. Böylelikle metni kullanmaktan vazgectik. Mumcu'nun ya- zılanndan da yarartanarak onun cümle- lerini, halktan insanlaria buluşturduk. Gençlerin, çocuklann yanna umutla ba- kışlanna yer verdik. Umut bizün için çok önemliydL" Belgeselde konuşulan insanlara yö- nelttikleri sorulardan biri de "Türki- ye'nin geleceğinden umutlu musunuz?" olmuş. Başlangıçta her konuştuklan ki- şiden olumsuz yanıt aldıklannı belirtiyor İçinsel. Umut, biraz ürkekçe de olsa, ko- nuşmalann sonunda filiz vermiş yine de... "Insanlar onu asla unutmayacak ama kendi dünyalannda kalmamalan, haklannı arayan sorumlu birer vatandaş olmalan gereldyor" diyor tçınsel. "Evet, Uğur Mumcu, hepimizin sözcüsüydü ve biz o sözcüyü kaybettik. Ancak böyle söz- cüler aslında her yerde var yeter ki sesle- rini yükseltebilsinler.'' Öİdüğu zaman ardından 800 bin kişi yürüdü Mumcu'nun, aralannda belki onun yazılannı hiç okumamış insanlar da vardı. Onlar da var mı "Bir Pulsuz Di- lekçe''de? "Dahafazlauzmangörüşduy- mak istemediğimizden Mumcu'yu hiç ta- nımamış kişiicre de yöneittik sorulanmı- a " diyor Dilek İçinsel. Belgeselde yönet- meninden tutun da, seslendirmesini ya- pan Sacit Onan, müziklere imzasını atan Ezginin Günlüğü'nden Nadir Göktürk. montajını gerçekleştiren Aydın Aydemir, görüntü yönetmeni Kudret Sabana ve dahapek çokkişi gönüllü olarak çalışrruş. Titiz bir araştirmarun ürûnü 2.5 ay boyunca Mumcu üzerine titiz bir araştırma yapan İçinsel ve Koldaş, Uğur Mumcu'nun yazılannı, kitaplannı defalarca ve yeniden okumuşlar. Ancak onlan en çok zorlayan, başlangıçta cek- rikleri maddi sıkmtılar olmuş. Bu da dev- reye Erol Geyran'ın girmesiyle çözüm- lenmiş. İçinsel, "Bir Pulsuz Dilekçe"den sonra yaşamlannı demokrasi savaşımına adayan insanlanmızı, Rıfat Ilgaz bel- geseli ile, anlatmaya devam edecek. PENALTI MEMET BAYDUR Metin Göktepe DÖPt Bin Darbe İlk uzun fılmi Dörtyüz Darbe'dir François Truffa- ut'nun. Bu büyük yönetmen ölmeden az bir zaman önce yapılan bir söyteşide "ölümden korkmadığını" söylüyordu. Ölüm ile bir takıntısı da yoktu dediğine göre. Hayatın bir uzantısı olarak görüyordu ölümü. Bir küçük noktanın dışında. Zamandız/nse/ düzen bozulduğu zaman ışler değişiyordu Truffaut'ya göre. Çocuklar anne babalardan önce ölmemeli. Torunlar çocuklardan önce ölmemeli. Torunların çocuklan da onlardan önce ölmemeli. Bir tek bu noktada karşıy- dı ölüme Truffaut, bu yaşamsal inceliğin kopmama- sı gerektiğini savunuyordu. Istanbul'da bir hapishanede öldüailen üç insanın cenazesinde görevini yaparken hiçbir gerekçe gös- terilmeden gözaltına alınan, sonra da dövülerek öl- dürülmüş cesedi bir tarlada bulunan genç gazeteci Metin Göktepe'nın ölümünü düşünüyorum. Gözal- tına alındığı kayıtlara filan geçirilmemiş genç Gökte- pe'nin. Neden böylesine hunharca dövüldüğü ise bi- linmiyor. Doğal olarak bir tokat bile atılmaması gere- kir. Yine doğal olarak tanıkların dinlenip sanıkların yargı önüne çıkanlması gerekir. Doğal olarak üst dü- zeyde üç ya da beş kışinin istifa etmesi gerekir. Doğal olarak, doğallıkla... Çocuğu, torunu ölen, öldürûlen inançların hızla art- tığı bir ülkede yaşryor olmak insanı (insan olanlan) yalnızca ölü- mü değil, hayatı da baştan sona gözden geçirmeye zorlamalı- dır. Çoğunluğu ruh hastalanndan oluşan, tabancalı, bıçaklı, ca- nilerden mürekkep, gülmeyi de ağlamayı da unutmuş, hayatı yüzüne gözüne bulaş- tırmış zavallı bir toplu- ma mı dönuşüyoruz? Kutlamalan, bayram- lan, spor yengilerini, ödülleri, sevinç gece- lerini ağlak, kekre, titrek, ezik, hınç dolu seslerine hapseden insanlann hastalıklı tavırlarına esir mi düş- tük nicedir? Acıda büyük, bölünmez bir bütün oluşturuyoruz yavaş yavaş. Zamansız ölümler de durmadan artı- yor bu arada. Çağcıllıkla yakından uzaktan ilgisi ol- mayan bir siper kazdık ve iyice yerleştik sanki içine. Bir yeni zengin tayfası türedi. Ahlakmış, tarihmış, tö- reymiş hiçbir şey umurlarında değil. Gazetelen, te- levizyon kanallan, dergileri, dükkânlan, şirketleri, ban- kalan, muhafızlan, yardakçılan, uşaklanyla çürümüş- lüğün erki çöktü üstümüze nicedir. Truffaut'nun Dörtyüz Darbe adlı filmi bir çocuğu an- latır. Okuldan kaçan bir çocuğu. Yanlış çevırilerin için- de en sevdiğim film ismidir Dörtyüz Darbe. Fransız- ca bir argo deyimi. Okulu kırmak, derslen asmak, ser- serilık yapmak anlamında. Filmin Türkçe isminı ko- yanlann dil meselesiyle uğraşacak zamanları olma- dığı için olacak, altmışh yıllarda Dörtyüz Darbe ola- rak çevrilip yerleşmiş. Bence çok da iyi otmuş. Dört- yüz Darbe ismi yaraşıyor o filme. Olağanüstü bir tarih, kültür mirasına sahip genç bir ülke Türkiye. Har vurup harman savuruyor yıllardır sa- hip olduğu her şeyi. Son on beş yıldır ahlak da ek- lendı bu savurganlığa. Bütün bunlara bir, iki, üç gi- derek dört bin darbeyi de eklemek gerekıyor karan- lığın nasıl yaygınlaştığını anlayabilmemiz için. Sayın Memet Fuat geçenlerde art arda (6 ve 10 ocakta) Düşünceye Saygı köşesinde iki enfes yazı yazdı. Sağcılık ile Solculuk gibi iki kavramın iç içe girdiği, kanştığı bir ortamdan hangi sorulara hangi yanıtlan vererekçıkabileceğimizi araştınyordu. "Mant'/n ana- malcıhk üzerine yazdıklanndan toplumsalcı işçilehn mi, yoksa kentsoylulann mı daha çok yarariandıkla- nnı hep merak ederim... Günümüzde sağ ile solun bazı dunımlarda iç içe geçtiği görûlüyor. Emekçilerden, düzenin çilesiniçe- kenlerden, ezilenlerden yana olanlar ile işverenler- den, dûzenin kaymağını yiyenlerden, ezenierden ya- na olanlan bırbihnden ayırmakta zortanıyor insan. Bu arada bol bol da yalan söyleniyor..." Kaçınılmaz olarak bir ahlak sorunsalında düğüm- leniyor sorun. Yalan söylememek. Sahtekâr olma- mak. Çıkarcı olmamak. Yaşadığı hayatla, söylediği söz arasında aşılmaz uçurum olmaması insanın. O zaman genç gazeteci Metin Göktepe'yi öldüren- ler de yakalanır. nedenleri ile bütün gerçek ortaya dö- külür belki. Oysa ortalığa bakınca Çehov'un yakıcı bir tanımı geliyor aklıma. Şöyle yazmış defterine Çe- hov kimi insanlar için: "Onlar gerekmediği zaman dürüst ve gerçekçidirier. Gerekmediği sürece." Sanatseverlere yeni bir hizmet Kültür Servisi - ES Kulüp. İstanbul'da yaşamanın getırdiği ulaşım zorluklan, hızlı yaşam temposu gıbı nedenler yüzünden kültürel ve sanatsal faaliyetlere katılamayan tstanbullu sanatseverler için şehirdeki tüm etkınliklerin düzenli bir şekilde bildirilmesı, telefonla sipariş alarak istenilen biletin önceden adrese postalanması gibi çeşitli seçenekleri kapsayan yeni bir hizmet sunuluyor. (Tel: 232 41 46) Amatör sanatçılann sergisi Kültür Servisi - Amatör sanatçılann yapıtlannın sergilendiği "Grup On" sergisi 9 şubat cuma gününe kadar Siemens Sanat Galerisi'nde sürüyor. "Grup On"' sergisine katılan sanatçılar, 13 yıldır resimle uğraşan Şule Ulusoy'un atölyesinde çalışmalannı sürdürüyorlar. Tekniklerini bu atölyede geliştiren sanatçılann ortak özellikleri hepsinm ev kadını olması ve ilk kez karma bir sergıye katılmalan. Sergiye katılan sanatçılar Şükran Akdoraj Ümran Antan, Ferah Apdinç, Hilal Cerit, Denız Deniz, Ulkü Göcü, Tülay Oskay, Gamze Özdemir, Bülbül Uray. 0n Yönetmen, İki Rlm'in galası 29 ocak'ta Kültür Servisi - Türk sinemasının gerçekleştirdiği en büyük yapımlar arasında gösterilen "Günümüz Türk Sinemasından On Yönetmen, İki Film" 29 ocak pazartesi günü Beyoğlu Fitaş Sineması'nda galasını yapacak. Sinema Vakfı'nın ilk projesi olan etkinlikte sevgi ve hoşgörü temasını işleyen kısa metrajlı beşer Film yer alacak. Projede birinci film olan "A.$k Üzenne Söylenmemiş Her Şey"de Ömer Ka\ur'un "Buluşma", lrfan Tözüm'ün "Monte Kristo", Yusuf Kurçenli'nin "Çünkü Onu Seviyorum", Erden Kral'ın "Ay Hikâyeleri" ve Zeki Ökten'in "Hep Aynı" çalışmalan yer aldı. İkinci Film olan "Yerçekimlı Aşklar"da ise Ali Ozgentürk'ün "Sır", Banş Pirfıasan'ın "Gül ile Adem", Memduh Ün'ün "O'na Sevdığimi Söyle" ve Atıf Yılmaz'ın "Kazandığı Tavuk Göğsü" adlı yapıtlar izlenebilecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle