Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 21 OCAK 1996 PAZAR
10 DIŞ HABERLER
Günümüzden bir Türk-Rus masalı
MOSKOVA
HAKAN
AKSAY
Birvarmış, biryokmuş... Rusya
Fedcrasyonu'nda Süleyman Demiroviç
adında bir Devlet Başkanı varmış.
Boris Yeltürk ise Türkiye
Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı ımiş.
Süleytnan Demiroviç, ülkenin cski
lideri Teformcu'' ve "yeniden
yapılanmacı" Turgut Ozov'un ayağını
kaydınp koltuğunu kapmak için
elinden gelen her şeyi yaparmış.
Vaktiyle Sibirya'dan kopup
Moskova'ya gidcn ve Sovyet Komünist
Partisi'nde tanışan bu iki genç. daha
sonra uzun yıllar birbirlerine diş
bilemişler. 1991 ağustosunda General
Kcnan Evreyev'm Moskova'yı tanklarla
ele geçirme denemesi karşısında bir
süre aynı safta mücadele ediyor
görünseler de, daha sonra yollan bir
kez daha aynlmış Boris Yeltürk
Türkıye'nin en eski sıyasetçilerinden
biriymiş. Pek çok kez darbelerle
düşürüldükten sonra yenıden başa
gelmesiylc ve sürekli yanında taşıdığı
siyah kalpağiyla ünlüymüş. Yıllar boyu
Anadolu'nun mujik köylülerinın en has
temsilcisi olarak halkın gönlünde yer
etmiş. Uzunca bir dönem siyasal
mücadelesinin merkezine koyduğu
rakip parti lideri Mihail
GorbaçanoğlıTnun beklenmeyen vefatı
sonucu kendıni Çankarcmlin köşkünde
bulmuş. Kcklü ve asil bir Moskovalı
olan Tansu Çilerova, kente daha
sonradan gelen Sibiryalılara karşı içten
içe tepki duymaktaymış. Babası
Komünist Partisi Politbüro üyesı
olduğu için eskı düzen zamanında da
pek çok ayncalıktan yararlanırmış.
Moskova nehrine karşı bir köşkü ve
Leningrad'da bir çiftliği varmış. Parti
Merkez Komitesi İdeolojik Şubesi
tarafından ABD'ye bile gönderilirmiş. --
Başlangıçta her konuda Süleyman
Demiroviç'i destekleyen Tansu
Çilerova, başbakanhğı kaptıktan sonra
onu yaşlı ve modası geçmiş bularak
safdışı etmeye başlamış. Viktor
Çernomıroğlu, siyasetç Boris Yeltürk
tarafından sokulmuş. Önceleri bakanlar
kurulunda baba mesleği ekonomistlikle
oyalanmış. Mihail Gorbaçanoğlu'nun
\akitsiz ölümü ve Boris Yeltürk'ün
cumhurbaşkanlığı makamına
tımıanması sonrasında kurnaz bir plan
yapmış ve Ycgor Haydanle Ruslan
Hasbulut'un açıklanndan da
yararlanarak partiyi ve hükümetı ele
geçirivermiş. Ekonomistlere ve
polislere çok düşkünmüş. Ordu
komutanı General Pavel GraçBgB'den
büyük destek görmüş ve ilk seçimlerde
onu milletvekili yapmış. En büyük
derdi, medyanın, bir önceki yaşamında
Osmanlı cariyesi olduğunu iddia eden
kansıyla uğraşmasıymış. Süleyman
Demiroviç özbeöz Rusmuş. Tansu
Çilerova da öyle. Her ikisi de
Rusya'nın federatif bütünlüğünü
korumaya cok kararlıymış. Ancak
Abdullah Ocatov liderliğindeki Çeçen
aynlıkçılann bitip tükenmeyen
eylemleri canlanna yetermiş. Boris
Yeltürk ve Viktor Çernomıroğlu halis
Türkmüş. Memleketi böldünnemeye
yeminliymişler. Ancak Cahar Dudalan
yönetimindeki bölücü Kürt
gerillalannın faaliyetleri onları
yaşamlanndan bezdirirmiş. Batılı
liderler ve şu "uluslararası
kanıuoyur
'denı]en kalabalık da bir
ganp alemmiş hani! Zaman zaman
Abdullah Öcalov'un Çeçenlerini ve
Cahar Dudalan'ın Kürtlerini
destekleyerek Rusya'yı ve Türkiye'yi
sıkıştırmaktaymış. Bu ülkelerdeki
sözde aydın ve ilerici takım da Çarlık
Rusyası'ndan ve Osmanlı
Imparatorluğu'ndan çok, Batı'dan
etkilenerek aynlıkçılığı
körüklemekteymiş. Kimliği belirsiz ve
etkisi sınırsız bazı çevreler, Çeçen ve
Kürt sorununu kullanarak Ruslan ve
TürkJeri birbirine düşürmeye
çalışmaktaymış. Iki ülke yönetimi de
bazen bu oyuna gelmekte ve
birbirlerinin bölücülerine omuz
vermekteymiş. Gün geçmiş ve Çeçen
ateşlen Türkiye'yi vurmaya, Kürt
kıvılcımlan da Rusya'yı tutuşturmaya
başlamış. Gelişmelerden son derece
rahatsız olan Süleyman Demiroviç ıle
Boris Yeltürk Karadenız'de votkalı ve
rakılı samimi bır toplantı
düzenlemişler. Ve nihayet soruna bir
çözüm bulmuşlar: Rusya, kendi
topraklanndaki bütün Çeçenleri
Türkiye'ye hediye etmiş; Türkiye de,
ülkede ne kadar Kürt varsa hepsini
Rusya'ya göndermiş. O günden sonra
herkes mutlu bir yaşam sürmüş...
Viski dostu
egn
leblebilerBUDAPEŞTE
1 . MEHMET
1 MESÇİ
Macar başkentıne dönmek üzere
Maleu'nın rengârenk kanatlı, sempatık
uçağına arka kapıdan giriş yaparken bır
gün evvel Konyalı'da veda hüznüyle
yedığım enfes yemeklerin kızıl
kahverengi, kalın bircop şeklinde Macar
salamı tarafından dövüldügünü
düşünüyor, etrafa sessiz sessiz, merakla
bakıyordum. Oturacağım sıraya
yaklaştıkça Noel'in ikinci akşamı
Budapeşte'nin en ganp sınemateklerinın
en başta gelenınde seyrettiğim
olağanüstü güzellikte, eski bır Kristof
Kieslovski filmınin son saniyeierim
düşündüm. Müthiş. bir görkemle patlayan
uçak ve sınlsıklam âşık kahramanın
Polonya topraklanna uçması. Uçak
öylesine doluydu ki. Mısır Çarşısfnda
nehırlcr gıbi coşmuş insan selının
ortasında yaşadığım son memleket
saatlennın bir nev ı bol Macar vızelı
uzantısı gibiydi.
Yanımda oturan Macar tiyatro
oyuncusunun Türkiye"de keyiflı birtatil
geçırdiğinı ve Budapeşte'de tekrar. çok
sevdiği tıyatrosunda bir yandan terierken
diğer yandan sanatından büyük keyıfler
derleyeceğinı öğrendim. Bu ter kelimest,
sınksıklam olmuş.sahnelen, tcrden
nemlenmış sahne arkalannı, müthış bir
yay, faaliyetinden koliuk altlan terlemış
cüsseli, kontrabasçı tanıdıklan anımsattı.
Tıyatrocuyu dinlerken terlememek elde
değıldi. Bahsettiği dünyanın biz
seyirciler tarafından görülen parçasında,
temsıllerde, bazen bizlenn kolaya
kaçtığımızı, bır anda sahneden kopmaya
kendimizı zorunlu gördüğümüz ve
böylece dikkatimizı dinlerdirdiğımiz
anl'ann aslında bizleri hadisenin
tümünden. hıssettırmeden, azar azar
kopardığını soyledim. Son yıllarda
gördüğüm en keyifli Macar filmlerinden
Akrep Sabah kahvalbsında İkizteri
Yutuyor'daki oyunuyla platonik aşklann
en palavrasına beni yuvarlayan,
olağanüstü, kovuğuna sığmaz Enikö
Eszenyf nın sağlık durumunu sordum.
Gümrukte bıraz ukala, genç ve güzel
memur "Bavulunda kaçak eşya var ım"
diye sordu. Ardından eşyalar bavuldan
dökülmeye başladı. Bır adet Walter
Benjamın. ikı Tahsın Yücel, bir Enis
Batur. bır Trevenıan, dergiler, bir plastik
düdük, kılolarca leblebi... Sonra kız
sıkıldı. çıkardıklanyla ılgıienmeye
başladı. Düdüğü ne yapacağımı.
leblebilerin ne olduğunu, Tahsin
Yücel'in nasıl telaffuz edildığinı,
Benjamın'in kim olduğunu. bavulumda
niye tipik Kapalıçarşı mallan
bulunmadığını, Feher Hajo sokağındaki
müzık kütüphanesınden aldığım
Mozart'ın partisyonunu ne zaman mde
edeceğimi, Budapeşte'de kaç yıldır
oturduğumu. Macarcayı hangı okulda
öğrendığimı. mesleğimi, pasaportumdakı
bazı kelimelerin anlammı sordu. Artık
Budapeşte'de olmanın getırdıği o tarifsiz
güven duygusunun yarattığı mutlulukla
kısacık sorulara keyifli yanıtlar vermeye
yeltendim. Gümrükçü kıza leblebılerden
ıkram ettim. Hayatında ilk defa tattığı bu
viskı dostu eğri büğrü yuvarlaklan çok
beğendiğini belirtti. Vedalaşmak kısa
sürdü.
Yolda gelirken sohbete daldığım şoförle
bir süre sonra gazetelerden konuşmaya
başladık. On milyon nüfuslu olan
Vlacaristan'da toplam gazete satışlannın
günde bır milyon civannda seyrettiğini
ve bunun çok az olduğunu düşündüğünü
söyledı. Gazetelerin arada sırada
satışlannı arttırmak için kurnaz teknikler
kullanmaktan kaçınmadıklannı da
belirtti. Anlattığına göre ülkenin çok
satışlı gazetelerinden bıri geçen ay bir
araba vereceğini duyurmuş. Arabaya
sahip olabilmek için gazetenın 8 gün
boyunca yayımladığı ipuçlu kuponlarla
bir plakanın deşifre edilmesi
bekleniyormuş. Ondan sonra araba
belirtılen birtarihte bütün gün yollarda
gezecek, plakayı doğru tahmin ederek
arabayı ilk gören ve koponlan oyunun
gereği olarak o gün üzennde taşıması
gereken şanslı bir yaya arabanın sahıbi
olacakmış. Katıla katıla gülmeye
ba^ladığımda neden güldüğümü sordu.
"Promosyon" dedim. aynen Türkçe
telaffuzuyla. Şoför soracak gıbi oldu
ancak radyoda müthiş bır balad başladı
ve seslerimizi Vesmeyi aynı anda
düşündük.
Ulaşıma
lamalı
destek
Motoriu taşıtlann
neden olduğu bin
bir türiü dertlc
başa çıkamayan
insanoğlu yine
kadimdostu
hayvanlara
sığınma yolunu
seçti. Kanada'da
sayılan ghtikçe
artanö/el
çiftliklerde
eğitilen lamalar.
atlara kryasla çok
daha I'a/Ja olan
davanıklılıklanyla
Kuzej Amerika
caddelerinde
kamyonetleri
sollamaya
başladılar bile.
Uzak ülkeleri
anlatmak...
STOCKHOLM
GÜRHAN
UÇKAN
Bazen kolay olmuyor
pazar günkü dünyanıza
Stockholm'ü sokmak.
Güçleşiyor kavram farklı-
lıklannı, koşullann aynlı-
ğını yazmak. Şu anda TRT-
INT, önemli bir maç yayın-
lar gibi kaçınlan Avrasya
gemisindeki gelişmeleri
canlı olarak izlemekte. Ge-
mi kaçıranlar için "diraıiş-
çiler,eylemciler'' gibi özen-
le seçılmış adlar kullanıl-
makta. CNN, BBC World
Service sokakta "terörist"
başhğını kullanan gazetc-
leri yakan güruhu gösterdi:
bır de Boğaz'daki tepeler-
de Çeçen bayraklan salla-
yarak slogan atanlan.
Siz bu satırlan pazar gü-
nü okurken olay şu ya da
bu şekilde sonuçlanmış
olacak. Fanatik insanlar-
dan her şey beklenebilir.
Adını ağzından eksik et-
medikleri Allah uğruna,
gemideki 200 masum in-
sanı havaya uçurmuş da
olabilirler. Türkiye, bir kez
daha hiç istemedığimiz bir
şekilde dünya kamuoyu-
nun odak noktası duru-
munda.
Sizlere bu pazar daha
zevkli şeylerden söz etmek
isterdim. Sevdiğim bir şi-
irden alıntı yaparak yetmiş
küsur yaşındaki Ingmar
Bergman'ın nasıl tiyatro
yönetmenliği yaptığını,
Orhan Pamuk fırtınasının
kitapseverleri kasıp kavur-
dugunu anlatmak isterdim.
Ama olmadı; araya tatsız
şeyler girdi, girmekte. 10
gündür, Türkiye'ye iade
edilen ıki Kürt ailesinin aç-
tığı tartışmalan izliyoruz.
Bir büyük gazetenin bir sa-
yısında, üç-dört sayfa Tür-
kiye'nin doğusunun nasıl
bir cehennem olduğuna
aynlmıştı. Daha sonraki
sayfalarda ise Türkiye'nin
önümüzdeki yaz en iyi ta-
til ülkesı olacağından söz
ediliyordu, çeşitli beldele-
rimiz övülüyordu. Gazete-
ci olarak görevimiz, her
ikısıni de sizlere iletmekti.
Öyle de yaptık. Aynı ikile-
mi bir kez de Türk polisi
konusunda yaşadık. Gen-
cecik insan, onurlu gaze-
teci Metin Göktepe'nin
hunharca öldürülmesi ga-
zetemizin bırinci sayfasın-
da günlerce yer alırken
yurda tade edilen mülteci-
lere Esenboğa polisince
çok iyi davranılmasının
burada yarattığı olumlu
tepkiyı olduğu gibi yazma
görevimizi de yerine getir-
dik.
Şu anda Isveç kamuoyu,
mülteci politikasının gide-
rek tnsan Haklan Evrensel
Bildirisi'neaykın birduru-
ma düşüp düşmediğini tar-
tışıyor. Kimine göre katıla-
şan politika yüzünden ger-
çek politik mültecilerin sı-
ğınma hakkı çiğnenmekte
ve insanlar "işkencenin
günlük vaşama dahil oldu-
ğu, insanlann güpegündûz
ka> bolduklan"ülkelere
göndenlmekteler. Bazılan
ise aynen geçen hafta sınır
dışı edilen Kürt aileler gi-
bi ekonomık nedenlerle sı-
ğınma girişiminde bulu-
nanlar yüzünden gerçek
mültecilerin güç duruma
düştüklerini savunuyorlar.
Tartışma ne olursa olsun, 6
yaşının 5"ini Isveç'te ge-
çirmiş olan ve yalnızca ls-
veçceyi anadili gibi konu-
şan çocuğa neden ansızın
Diyarbakır gibi hiçbir ya-
kınlığı olmayan bir kente
gönderildiğini anlatmaya
yetmez. Sakallı, sanklı yo-
bazlar sokaklarda haykıra-
rak dolaşıp gazeteleri ya-
karlarken, görevi başında-
ki gazeteci başına kazma
sapı vurularak öldürülür-
ken, lsveç televızyonunda
defalarca görüşü alınan
çok iyi tanıttığımız bir şo-
venist Kürd'ün ekmeğine
yağ sürülmüş olur... Diş
düşmanımız çok, ama, bel-
ki de en büyük düşmanı-
mız içimizdekiler...
Ağla, sevgili memleket
ağla benimle birlikteBır ülkeye uzaktan bakmanın
yararlan vardır. Aynntıları
görmezsıniz: genel gıdışin
önemli unsurlarını görürsünüz.
Trendi yakalarsınız: eğrilerle
doğrular bırbirinden daha kolay
aynlır. Ama kimi zaman
aynntılarda gizli kalan gerçeği
gözdcn kaçırma tehlıkesi de
vardır. Bu nedenle de hep
uzaktan bakmak, hep genelle
yetinmek doğru olmaz. Olanak
varsa bir zaman için av nntılann
içine girmek. aynntılarda
kaybolmak. aynntılann tadını ve
hüznünü yaşamak, kokusunu ve
korkusunu duymak ıvıdır. Bu
umutla ve bu niyetle dolaştım
Ankara'nın, İstanbul'un
sokaklannda.
Lodos İstanbul'un ha\3sını
temızlemışti. Sonsuz bir
koşuşturma içindeydi insanlar.
Akdenizlinin tipik telaşından
daha fazla bir şeyler vardı bu
koşuşnırmanın içinde.
Yılbaşından bır gün önce öğle
saatlerinde Ankara'da Selanık
caddcsindeki üst geçittc durdum
ve iğne atsa yere düşmez
kalabalığa baktım. Trafiğe
kapalı caddede insanlar tek bir
canlı organızma gıbi uzayıp
kısalıyor. sanki hepsi birden
aynı anda nefes alıyor. aynı anda
veriyor gibiydiler. Sonra indim
bu canlı. kıpırdayan vücudun
ıçine girdim. Omuz omuza,
dirsek dirseğe bir alışvenş
telaşındaydı insanlar. Onlarla
birlikte ben de istediğım >a da
istemediğim köşelere
savruldum. Mağazalara girdim
çıktım; fiv atlara baktım,
yüzümü buruşrurdum, fiyatlara
baktım. ehmı çektim
dokunduğum eşyalardan. Onlar
da öyle yapıyorlardı. tletişim
yayınevınden dört kitap aldım,
yaklaşık iki milyon TL ödedim.
Daha çok sokaklardaki
işportacılara rağbet ettiğini
cördüm insanlanmızın.
işportacılara alıcı gözle baktım;
ESSEN
çoğunlugu kravatlı memur tipli
vatandaşlar ya da gençlerdi.
Ucuz ama kalitesiz mallar
satıyorlardı. L'zun kuyruklar
gördüm Milli Piyango
satıcılanmn önünde. Umut alıp
umut satıyorlardı.
Dövizini \n\% çıkışını ilgiyle
izleyen insanlar gördüm,
ellennde on marklan, yirmi
dolarlan vardı. Döviz gişeleri
elli dolardan elli marktan
aşağısını bozmuyordu. Refah
şokunun dövizleri atağa
geçireceğini biliyorlar, bir umut
döviz almak istiyorlardı, ama
ceplerindekı harcama dışı
tutmak için bin takla attıklan
Türk parası vermiyordu bu
fırsattan yararlanmaya. Öfkeli
insanlar da gördüm; öfkelerini
birbirlerinden çıkanyorlardı.
ama daha çok boşvermişlık ağır
basıyordu. "İnceldiği yerden
kupacak nasıl olsa" diyorlardı.
Gazetelerdekı siyası yorumlara
gülüyorlardı. Özellikle de
seçmenin verdiğı mesaj lafı
kahkahalara boğuyordu onlan.
"Biz mesaj falan vermedik
kardeşim dhordu biri, biz bir
partiye oy vvrdik. bir başkası bir
başka partiye. Ayn nedenlerie,
ayn gerekçelerie verdik
oylanmızı, Ahmet'in oyu Ue
ondan tümüyle değişik düşünen
Mehmet'in o>n nasıl bir araya
gelip de mesaj oluyormuş"
diyorlardı. Bir kör dövüşü
gidiyordu yukarda. Politikaya
ilginin arttığını gördüm. Yalnız
oy verme oranının yüksekJiği ile
değil, sokaktaki konuşmalarda
da hissettım bu ılgiyi. Ama ne
yazık, alternatiflerin darlığı
artık göze görünmüyordu.
Seçme şansının gerçekte
benzerler arasında dolaştığı
anlaşılmiyordu.
Aydınlarla konuştum;
çoğunlugu liberallikten bile
uzaklaşma yolundaydı. Halkın
kesinlikle uzak durduğu
söylemlerle kendilerini
avutuyorlardı. Hem ruhlannı
rahatlatmanın hem zamanın
"çağnsına" uymanın yollannı
anyorlardı. Rakamlann
gösterdiği gelecekle değil,
kendilerine umut gibi görünen
teorileştiriimiş kehanetlerle
akıllannı bozmuşlardı. Halk
nasıl medyumlara koşuyorsa,
onlar da Alvin Tofler'e
koşuyorlardı.
Gazete, dergi bürolannı gezdim;
toplumdaki karmaşa oralara da
yansımıştı. Fanteziler birbirini
izlerken suni gündem yaratma,
yönlendirme merakı almış
başını gidiyordu. Batılı gibi
yaşamanın en kolay "yollan"
televizyon kanallannda boy
göstenyor, ama içinde bir tuhaf
alaturkahk ince ince sıntıyordu.
Seçim sonuçlannı izledim bütün
kanallarda, her bıri ayn havadan
çalıyor, rakamlarla jonglörlük
yapıyordu haber spikerleri.
Son gözlemimi Ankara
Esenboğa'dan çıkarken yaptım:
Yerleri süpüren genç delikanlı
ile konuştum. Iki buçuk milyon
lira alıyordu. Nasıl geçindiğini
sordum. Güldü. "Sekiz saat
burada cahşttktan sonra eve
gitmivorum. işportacılık
\apiyorum. Geçinebildiğinıi kün
söylediki''dedi. Uçakta
memnun ve mutlu insanlar,
sıkıntılı ve mutsuz insanlar
gördüm. Havadan Istanbul'a
bakarken "Ağla sevgili
memleket, dedim kendi
kendime, gülme, telev izyonlarda
göbek atma, değil her şey güllük
gülüstanlık işte. bunu kabul et ve
ağla benimle birlikte ne olur!"
îçinizde veya çevrenizde ülkemiz için çalışma potansiyelinin varlığıru
hissediyorsunuz, ama nastl ve nereye yönlenaireceğinizden emin değılsiniz.
ÇAĞDAŞ YAŞAMI DESTEKLEME
DERNEĞÎ'ni
aramanız, yaşamınızda yeni bir ışık yaratabüir.
Tel.: 275 50 82
YURULDUK
EY HALKJMu
unutma bizif>
Uğur MUMCU
KİTAP/KASET
Beste
Fikret KIZILOK
um:ag
UĞUR MUMCU ARAŞTIRMACI GAZETECILİK VAKFI
ATATÜRK BULVARI 125/6 BAKANLIKLAR ANKARA Tel: (312) 417 47 62-417 77 20