Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA
14
CUMHURİYET 21 OCAK 1996 PAZAR
KULTUR
Smemamıznı ınıutıılaıı 'özel tarih9
i
TANERGEZER
"Tek eüyle koskoca otomobili havaya
kaldınveren, hızla dönen bıçkı makine-
sini bir anda durduran, güçlülerin güç-
liisii İtalyan artisti Masist'in kordela ya
da ünlü Rus artisti İvan Musujkin'in en
yeni filmleri Milli Sinema'da gösteriliyor-
du. Alman Fritz Lang ustanın öncü film-
leri Metropolis, Nibelungen, Asfalt ve da-
ha başkalan da_"
Burhan Arpad, Cemali ailesinin işlet-
tiğı Mılli Sinema'da izlediği filmleri
böyle anlatır. Oysa şu anda Milli Sine-
ma'nın adını hatırlayanlar, bir elin par-
maklannı geçmez.
Zaman içerisinde bir yolculuğa var
mısınız? Attilâ İlhan'ın "Eski Sinema-
lar" şiiri eşliğinde, Burhan Arpad'a si-
nemanin büyülü havasını koklatan Mil-
li Sinema'ya ve diğerlerine, Türkiye'de
sinemacılığın oluşmaya, yerleşmeye
başladığı bırdöneme gideceğiz Gökhan
Akçura'yla bırlikte.
"Evet, şu anda Taksim'deyiz. Btıgün
Deviet Tiyatrosu Taksim Sahncsi olan ya-
pı,ozamanlarMajikSincması.Halıl Ka-
mıl'in işlettiği sinemada bu hafta "tnkı-
lap Şarkısı' filmi ovnamakta. El ilanla-
nnda, açıklama olarak 'Çarlann hayali
ve nihayet Bolşeviklerin galabesı' yazı-
yor."
Bu yolculuk Taksim'den Istiklal Cad-
desi boyunca sürecek. yol boyunca adı-
nı duymadığımız, çoktan kapanmış bir-
çok sinemayla karşılaşacak, bu sinema-
lann artık anımsanmayan işletmecileriy-
le, yapımcılarla tanışacagız. "Majik,
Glorya, Ekkr, Şık, Opera, Artistik" ve
daha niceleri ülkemize sinemanın keyfi-
ni büyülü havasını getiren sınemalar. Bu
yönleriyle hiçbiri unutulmayı hak etmı-
yor. Hele sinemacılar, lokantadan bozma
salonlarda film gösterenler, izleyicıyi si-
nemalara çekmek içın akil almaz yollar
izleyenler, onlar unutulacak mı?
Sinemamızınbuöncüinsanlan. ilginç
oiaylan, eski salonlan Gökhan Akçura
gibi "meraklı'*insanlarolmasaunutulup
gidecekler. Kemal ve Şakir Seden kar-
deşler, Cemil ve Tevfîk Fîlmer kardeşler,
Cemali ailesı, İpekçi'ler ve daha nicesi.
Kiminin adı hayal meyal aklımızda, ki-
mi çoktan unutuldu bile.
Sinemanın 100. yaşını kutladığı ge-
çen yıl içerisinde Yapı Kredi Yaymlan
arasından çıkan "Aile Boyu Sinema",
unutmamamız gereken, sinema sanatını
bugünlere taşıyan sinemacılan, sinema
tarihimizde daha önce hiç incelenmemiş
bir yönden sinemacı aileler açısından
gündeme getıriyor.
Dönemin gazetelerinden, dergilerin-
den yapılan alıntılar, sinemacı ailelerimi-
zin yaşayan üyeleriyle yapılan görüşme-
ler, sinemamız hakkında çoğumuzun hiç
bilmediği birçok şeyi ögretecek bıze. Ör-
neğin Akçura, gazetecı Servet Bey'in
Seden kardeşler ile Muhsin Ertugnılor-
taklığından ortaya çıkan Türkiye'nin ilk
özel stüdyosu hakkındaki habere Sedat
Simavi'nın çıkardığı Yeni İnci dergisin-
de rastlar:
"Vakta ki Ertuğrul Muhsin Bey AJ-
manya'da sinemacılığı kendine ihtisas
edinip geldi; gâyyur iki Türk, Kemal ve
Şakir biraderter, bu kıymetli artistten is-
tifade etmenin yolunu buldular ve vaz'et-
tikleri serma\elerle E>üp Sullan'da mii-
kemmel bir sinema atetyesi meydana ge-
tirdiler. Gördiiğümüz teşkilat, intizam,
diyebiliriz ki Avrupa'nın bir çok sinema
stüdyolannın fevkindedir.J'
Ve anılar. görüşmeler. Akçura, döne-
mi yaşayan insanlarla yaptığı görüşme-
lerden sinema tarihimizin hem hoş, hem
önemli noktalannı çıkanr: Kemal'in, fil-
me bir süre ara vermesinden sonra tek-
rar yapımcılığa başlaması Osman Se-
IIIR UIHM UMr IMU
Giyen Yerli FilmciKk Şah«Mri
EFSUNCÜ
BABAMİTKİPtS
Zaman ıçensınde
bir yolculuğa var
mısınız? Attilâ
İlhan'ın "Eski
Sinemalar" şiiri
eşliğinde, Burhan
Arpad'a sinemanın
büyülü havasını
koklatan Milli
Sinema'ya ve
diğerlerine; Türkiye'de
sinemacılığın
oluşmaya, yerleşmeye
başladığı bir döneme
gideceğiz Gökhan
Akçura'yla birlikte.
Izmir Lâle Sinem CKman Ipekçi. Ilazıın ve Nâzım
Hikmet Ipek Film Stüdyolannda
u yolculuk Taksim'den Istiklal Caddesi boyunca sürecek, yol boyunca adını
duymadığımız, çoktan kapanmış birçok sinemayla karşılaşacak, bu sinemalann
artık anımsanmayan işletmecileriyle, yapımcılarla tanışacagız. Sinemamızın bu
öncü insanlan, ilginç olaylan, eski salonlan... Kemal ve Şakir Seden kardeşler, Cemil
ve Tevfik Filmer kardeşler, Cemali ailesi, ipekçi'ler ve daha nicesi...
den'in ağzından aktanlır: "Akşam. her-
kes gittikten sonra anıcam beni çağırdı.
'Bir fılm dene bakalım, ne çekmek ısti-
yorsun' dedi.' Hristanos'u vapacağnn de-
dim. Baktı bakb, 'Ama bizim filmlerde
tabancalar iyi patlamıyor, kurşunlar cuvv
cuvv yapmalı' dedi. Ben de 'Hiç merak
etme, ben yaptırınm' dedim. Böylece
başladık."
Kimleryokturki sinemamızın unutu-
lan tarihinde. tlginç buluşlanyla reklam-
cılık tarihine geçmeye hak kazanır bazı-
lan. Filmer kardeşlerin izleyici çekebil-
mek için yaptıklannı okuyoruz:
"Örneğin, üzerinde 'Kâğıdı ateşe tu-
tunuz. Hakkınızda çok hayırlı bir haber
göreceksiniz' yazdı telgraf kâgıdını reh-
berden seçtikleri adrese yollamaktadır-
lar. Ateşe yaklaştınnca Cemil Bej 'in da-
ha önceden limon suyuyla yazdığı şu sa-
üıiar ortava çıkmaktadır: Pa/artesi gü-
nü Lalc Sineması'nda beni mutlaka gö-
rflnüz. Imza: Bağdat Hırsızı" Bu yaratı-
cı aile bununla da yetınmez, her seferin-
de farklı buluşlarla ortayaçıkarlar: "Ma-
caristan'dan revü kızlan bile getirilir.
Ama bu çalışmalann en muhteşemi, \ i-
yana'dan getirik-n aslan sirki olur. Onlar-
ca aslan vtnçlerle sincmaya nakledilir."
İpekçi'ler sonra. Muhsin Ertuğml'un
yönettiği "Ankara Postası" fılmi gibi bu-
gün artık ulaşılamayan sayida izleyiciye
ulaşan, iki buçuk günde 16 bin 575 kişi-
nın izlediği filmlere imza atan. "Kaçak-
çtlar", "İstanbul Sokaklannda"yla sine-
ma tanhımızın ılk sesli filmlerine imza
atan İpekçi'ler de sinemamızın unutul-
maz aılelerinden biri olarak kitaptaki
yerlerini alırlar. Sinemada o günden bu
zamana birçok şey değişti. Sinemalar ka-
pandı, ısimlen unutuldu. Bir dönemin
işletmecileri. yapımcılan, yönetmenleri
artık hatırlanmıyor. Birçok şey değişti
ve görünen o ki, pek de olumlu yönde ol-
madı bu değişıklik.
O günlerde cumhurbaşkanlan, sine-
malara gidıp film izliyordu: Atatürk'ün,
Mehmet Rauf ve Cemal beylerin işletti-
ği Opera Sineması'nda "Çanakkale" fil-
mini izlemesini gazeteler şöyle yansıtır:
"Reiskumhur hazretlcri, dün gece saat
09J0'da Beyoglu'ndaki Opera Sinema-
a'na teşrif ederek gösterilmekte olan Ça-
nakkale filmini temaşa buyurmuşlardır.
RefakarJannda Recep, Zühtü, Kılıç Ali,
Seryaver Rüsuhi, Bükreş Sefın Hamdul-
lah Suphi beyler ve maiyeti erkanı vardı.
Kendilerine 6 loca tahsis edildi. Sinema-
daki halk büyük halaskan görünce aya-
ğa kalkarak dakikalarca alkışladı. Fil-
min sonunda da caddeye kadar uğurla-
djJar."
Akçura'nm Cemi! Filmer'e dayana-
rak aktardığına göre Atatürk'ün gelişi,
sinema işletmecilerinden alman vergile-
rin yüzde 33'ten yüzde 10'a düşmesini
de sağlamıştır.
Kitabın "Eski Defterkr*başhkİJ ikin-
ci bölümü de sinema tarihimizin ilginç
kişiliklerini ve ilginç olaylannı aktan-
yor bize. Ilk sesli film galası, sinemacı-
lann kurduğu ilk dernek, ilk iş kazası, ilk
sinema kitabı, yazlık sinemalar, sinema-
nın unutulmaması gereken yüzleri...
Antrakt, Sinema dergısi ve Sanat Dün-
yamız'da yayımlananan "Eski Defter-
ler"in sayfalanna karalananlar hem ge-
rekli ve önemli bilgiler hem de hoş bir
anlatı çıkanyor okuyucunun karşısına.
Akçura'dan öğreniyoruz ki, Türk sine-
ması hakkında yazılan ilk kitaplardan bi-
ri 1933'te HDmi A. Malik imzasıyla ya-
yımlanan "Türkiye'de Sinema ve Tesir-
leri" adlı kitaptır. "Her şeyi avucu içine
alan ve yoğuran yüce Türk inkılabının
halkın terbiyesinde çok mühim roller oy-
nayan sinemayı başı boş bırakmavacağı-
nı" belirterek söze başlayan kitap, sine-
ma izleyicisini smıfiara ayırdıktan son-
ra çeşitli değerlendırmeler yapar. Öme-
ğin bu değerlendirmelerin bir kısmını
Akçura şöyle aktanr: "Son iki sınıf hal-
kı ahlakça düşüktür. Bunlar cinsi zevk-
lerini tatmin etmek için bu gibi yerteri
' randevuittihazederlerveyahutdaşikâr-
lannı burada aviamaya geürier."
l'ğraşı; unutulanlar, hiç
dokunulmamışlar
El değmemiş, unutulan, önem veril-
meyen... Amaaslında önemli olan konu-
lar. Bunlar Gökhan Akçura'nın ilgi ala-
nmagıriyor Belki, rnuzıpçebelırttıği gi-
bi "Hiç dokunulmamış bir konuva giri-
yor ki rakipsiz olsun"; belki merak, bel-
ki tarihimiz, kültürümüz açısından bir
açıği doldurma uğraşı Ileride yapılacak
araştırmalar, ortaya çıkacak kitaplar, ay-
dınlanacak konular için bir ön çalışma.
Fakat şüphe yok ki gerekli, yararlı ve hoş
bir uğra$ "Ivır Zıvır Tarihi", "Bisiklet
Kftabı", "Aspirin, Türkiye Tanıtnn Serü-
veni" gibi kitaplar Akçura'nm bu çalış-
malanna bırkaç örnek. "Muhsin Ertıığ-
rul", "HaBç", "Bedia Muvahhit", "Bo-
ğaziçi Yazılan", Akçura'nm yayımlan-
mış dığer kitaplan.
>(Vkçura,,yeterince ilgilenilmemiş ko-
nulara eğilmenin, araştırmanın kendisi
için vazgeçilmez bir tutku, bir hastalık
olduğunubelirtiyor. Günlükyaşantımız-
da o kadar el değmemiş, düşünülmemiş
şey var ki, konu bulmak güç olmasa ge-
reİc Akçura için. Öncelikle iyi birkolek-
siyoner olan Akçura'nm, araştırmalan-
na kişisel arşivi ve koleksiyonlan kay-
naklık ediyor. Akçura, dönemin günlük
gazeteleri ve dergilerinin, yaşayan tanık-
lann ve yazılmış az sayıda anı kitabının
da araştırmalar için önemli kaynaldar ol-
duğunu belirtiyor. Fotoğraflarda yaptık-
lannı ve yazdıklannı görmek istediğini
söyleyen Akçura'nın araştırmalannın
önemli bir parçası "Aile Boyu Sinema"
da dahil, yaptığı her çahşmayı görerek
yürütmesi. Bunlar, çeşitli arşivlerin yanı
sıra, kitapçılardan, eskicilerden ve
müzayedelerden derlenen fotoğraflar.
Peki ne ad verilebilir bu araştırmalara?
Akçura'nm tercihi, "Özel Tarih"
Kübalı şair Jose Marti'nin anısına düzenlenen şiir ve müzik gecesi, yann saat 20.30'da Atatürk Kültür Merkezi'nde
Büyük bir hayat, büyük bir şiir: Jose Marti
ATAOL BEHRAMOĞLU
Şiirle hayat ve özelde de şairin şiiriyle ha-
yatı arasmdakı ilişki beni her zaman ılgılen-
dırmiştir. Sözcükleri şııre dönüştüren büyü.
ateş, sadece teknık becenyle açıklanabilir
mı? Şıirin yarattıgı olağanüstü etki. etımız-
le, kanımızla, sınırlerimizle yaşadığımız bu
hayattan, hayatımızdan soyutlanarak, sade-
ce zıhınsel kuıgu laraındıışenebilirmı?Bu-
nun olabıleceğıni düşünmek, bence, sade-
ce şıır konusunda değıl. hayat konusunda
da bıryüzeyselliğin, sığlığın anlatımıdır...
Sevdığim şairlenn yaşamlanna yakın-
dan baktığimda. bu hayatlarla şiirler arasın-
daki "organik" ılişkıyi görüyorum... Şıınn,
gerçek şıınn gücü buradan, bu iiişkinin sa-
hıcılıgînden kaynaklanıyor... Şiirle hayat
arasında "bire bir" ılışkıden söz etmiyo-
rum... Şıır hayatın kopyası. taklidı. bire bir
yansıması değıldir kuşkusuz. Fakat yaşan-
mışlıklardan, bu hayatın ıçinden çıkıp gel-
dığınde, o büyüyü, ateşı, o olağanüstü et-
kıleme gücünü kazanıyor...
Kendi şıinmizden, çağdaş Türk şıinn-
den, kımılenne aşın ya da ters görünebile-
cek bir ömekle yetmecegim: Yahya Ke-
mal'in şıirlenne bakın... En etkileyıci şıir-
len, hayatıyla organik ılişkı içınde olanlar-
dır... Yahya Kemal, (kımilen tam tersinı dü-
şünüyor olsa da) bütün çocukluğu, bütün
ilk gençlığı, bütün hayatı şıinne yansrmış
bir şaırdir... (Bunu bir başka yazıda tartış-
mak, göstermek isterim...)
Şairin kişisel yaşamı zamanla unutulur,
bütün kişisel yaşamlargıbı silınip gider. Şi-
irden tat almak için bu kişisel yaşam konu-
sunda bilgi sahibi olmaya belki gerek de
yoktur. Ya da, uzun zaman sonra, çok eski-
lerde kalmış kişisel bir yasamın öyküsü,
okuru artık ilgilendirmez olur... Fakat bu-
na karşın, yaşanmış, acısı çekilmiş, (tek ve
özgün bir kişı tarafindan) derinliğine du-
yumsanmış şeyin uyandırdığı gerçeklik
duygusu sözcüİclerde sürüp gıder...
Jose Marti'nin önce şıın mı, yoksa ha-
yatı mı etkıledi beni?
Aynı zamanda ıkisi birden... Beni şiiri-
ne. hayatı hakkındaki bılgilcnm yönelttı...
7853 yılında Havana'nın
yoksul bir semtinde
Ispanyol kökenli bir
topçu çavuşunun oğlu
olarak doğan, 1895 'te savaş
alanında, Ispanyol
sömürgeciliğine karşı Küba
ulusal kurtuluş savaşının en
büyük kuramcısı ve önderi
olarak 42 yaşında can veren
Marti, şürlerinde bir devrim
önderinin kuramsal
düşüncelerini değil, somut
bir insanm, çocuğuna hasret
bir baba ya da yurdundan
uzaklarda yapayalnız bir
sürgünün son derece kişisel
yaşantılannı, bu
yaşantılann derin izlerini
yansıttı...
Bu şiirin bende yarattıgı etkiyi, hayatı hak-
kındaki bilgılerim çoğalttı, yoğunlaştırdı...
Fakat öte yandan, şiirinin yarattıgı etkiyle
yaşamına yeniden baktığımda da, bu ya-
sam daha bir anlam kazandı, daha da yü-
celdi ve insanileşti...
1853 yılında Havana'nın yoksul bir sem-
tinde tspanyol kökenli bir topçu çavuşunun
oğiu olarak doğan, 1895'te savaş aianında,
Ispanyol sömürgeciliğine karşı Küba ulu-
sal kurtuluş savaşının en büyük kuramcısı
ve önderi olarak 42 yaşında can veren Mar-
ti, şürlerinde bir devrim önderinin kuram-
sal düşüncelerini değil, somut bir ınsanın,
çocuğuna hasret bir baba ya da yurdundan
uzaklarda yapayalnız bir sürgünün son de-
rece kişisel yaşantılannı, bu yaşantılann
derin izlerini yansıttı... "Sahahları oğlum/
Minicik oğulcuğum /Kocaman bir öpücükle
/Uyandırdı beni. /Sonra bir adı gibi oturur-
du göğsüme / Dizgin yerine / Tutup saçlan-
Jose Marti Şiir
ve Müzik Gecesi
Jose Marti Dostlan Kültür Derneği
ve Türkiye Yazarlar Sendikası,
1853-1895 yıllan arasında yaşayan
Kübalı ozan Jose Marti için yann
akşam saat 20.30'da Atatürk Kültür
Merkezi'nde bir gece düzenliyor.
Geceye konuşmacı olarak Ataol
Behramoğlu, Gülsün Çınar. Adnan
Özer, Gülsen Tuncer, Cüneyt Türel
ve Dilek Türker katılırken Ann
Karamürsel (piyano), Özgür Anca
(gitar), Ahmet Altvnel (viyola),
Sedef Erçetin (viyolonsel), Elif
Tarakçı (keman), Hakan Şensoy
(keman) ve Yeşua Aroyo
yönetimindeki lstanbul Oda
Korosu geceye müzikleriyle
karılacaklar.
"tsmaeliUo''daki bu dizelerin, sürgünde
olduğu Nevv York'ta Küba kurtuluş savaşı-
nı planlayan ve kansı hernedense oğulla-
nnı alıp işgal altındaki Küba'ya dönmüş
bir devnm önderinin ürünü olduğunu dü-
şünmek olağanüstüdür... Ya da:
"îktyurdum varbenim: Küba vegece/fki-
si de bir sayılır asknda. Yıterken / Güneşin
görkemi. Küba/Üzgün bir dulpbidir/Uzun
örtüleri içinde, sushm, elinde karanfıl / Bili-
nm ne olduğunu elinde ürpemn/Bu kanlı ka-
ranfllin! Bomboş / Göğüs kajesim, bomboş,
paramparça / İçinde yüreğimin çırpındığı.
Vaktidır / Ölüme gitmenın. / Uygundur gece
/Elvedalara..."
1882-85 yıllannın ürünü "Öagür Şiir-
ler"de yer alan "tki Yurt" adlı şiirindeki bu
dizelerin. Marti'nin kitaba yazdığı önsöz-
dcki kendi anlatımıyla "gözdcnfişlaran)aş-
lara, \aradan nşlaran kanfiskiyesineben-
zeyen" bu sözlerdeki içtenliğin, insanca itı-
raf özelliklerinin, kuşaklar boyunca Latin
Amerika şıinni nasıl etkılemış olduğunu;
ve birdevnm önderinin sözleri olduğu için,
Latin Amerika'da devnm hareketlerine na-
sıl insanca boyutlar kattığıru anlamak güç
değildir..._
Yine "Ozgür Şiirler''e önsözündeki ken-
di anlatımıyla; "Şiirler, kalbimin parçacık-
landır,onlar savasçılanmdır benim. Hiçbir
şörûn yapay olarak. zorianarak, önceden
tasarlanarak>azıimadı_İmgeterirniçinııy-
gun biçim bulamadıkça,onlannözgfircesü-
zülüp gitmelcrine izin verdim. Kv dost, aa-
sıl bir debdebe>di o, ölümden yelgibi geçip
giden. dönüşsüzce. Fakat şiir dürüst olmak
zorundadır>eben her zamansonuna kadar
dürüst olmak jstedun."
Marti. "Akademik" adlı şiirinde de şiir
üstüne düşündüklerini anlatıyor: "Gelşöy-
leatım; kolan vuntyımsana/Istemiyoriarbil-
ge içgüdüsimeuyupyaşamın/Koşasın doğal
çalımınla savaş alanında / Adımlann koşu
pistine uymalı /Ktrbacın dilini öğrenmeliy-
mişsin / Ve bir eğer vurulmalıymış görkemli
sırtma/Gelşöyleatım,yürekiçingerçekolan
/Ne varsa onİarayalan gelır..."
Yaşamın bilge ıçgüdüsünün, 'yürek kân
gerçekolan' şeylerin bu büyük şairinin, La-
tin Amenka devrimJerinin büyük önderinin
hayatını ve şiirini öğrenmek, bu şiirleri
Türkçeye çevirmiş olmak, hayatımın en bü-
yük sevinçlerindendir... Geçen yıl, (savaş
alanında ölümünün yüzüncü yıldönümü
olan 19 Mayıs 1995 'te) Eseryurt Belediye-
si'nce bir büstünün yapftnlarak bir parka
konulması ve yine geçen yıl, istanbul'da
Jose Marti Dostlan KültürDemeği'nin ku-
rulmuş olması ise, Latin Amerika halklan
ve edebiyatlanyla yakınlaşmak bakımın-
dan, ülkemiz içın mutluluk verici olaylar-
dır...
KOŞEBENT
ENİS BATUR
Engin Ardıç
Engin Ardıç'ı izliyor musunuz? Engin Ardıç'ı izle-
yin. Bırakın bu öneriyi yapmış olmamı, onu öncele-
yen soruyu sormuş olmamı bile abes bulacak, den-
sizlikle özdeşleştirecek ya da bir tür ön-iyi-niyet ile
işin içinde bit yeniği arayacak olanların, en azından
Cumhuriyet okurlan arasında, çoğunluğu oluştura-
caklannı sanıyorum: Engin Ardıç'ın genel olarak se-
vilmediği, tepki uyandırdığı, hatta itki uyandırdığı bir
gerçek.
Bunu hak ediyor denilebilir. Bunu istediği bile söy-
lenebilir. Tam öyle düşünmüyorum ben: Ona, özel-
likle de üslubu nedeniyle biz hak vermek istemiyor,
ondaki cüreti aslında cezalandırmak istiyoruz. Sevil-
memeyi istemeye gelince: Sevilmemek, sevilmedi-
ğinin farkında olmak kolay taşınılır yük değildir, kim-
se aldınşsız kalmaz buna. Benim de sevmeyenlerim
çoktur, bilirim. Onlar var olduğu için «endinizi değtş-
tirmeye kalkışmazsınız, ama aldınrsınız: Insan daha
çok sevilmek ıster.
Beni sevmeyenler, Engin Ardıç'ı sevmeyenlerder-
ken "kişi"üen söz etmiyorum elbette: Daha çok ya-
pılıp edilenler, duruş ve oluş biçimleri, üslup ve yak-
laşım söz konusudur burada: Çoğu zaman kişiyi, ki-
şileri yakından ya da uzaktan tanımayız.
Beni sevmeyenler arasında Engin Ardıç da yer alır.
Doğru dürüst tanışmayız aslında, karşılaştığımızda
selamlaşmayız bile, ama bana derin bir muhabbet-
le bakmadığını hakkımda yazdıklanndan biliyorum.
Bu sevilmeme hikâyesiyle ilgili bir de anekdotum
var Bir seferinde Engin Ardıç, ben ve Bedri Baykam
(ki Allah biliyor ya, onu sevmeyenler de az değildir)
aynı uçaktaydık; bir ara hava boşluğuna denk geldi
uçak, herkes tırstı; sonra Bedri dediydi ki: "Düşüne-
biliyor musunuz, bu kadroyla düşseydi uçak ne çok
sevinen olurdu."
Amma da uzaklaştım konudan: Ben, sonuç ola-
rak, Engin Ardıç'ın yorumlannı kaçırmamaya çalışı-
yorum. Görüşlerini herzaman paylaşmasam da, bü-
yük haz alıyorum onu dinlemekten. Kaldı ki, görüş-
lerini de çoğu zaman paylaşıyorum. Itiraf edeyim ki,
yazdıklannı pek beğenmez, çoğu zaman da izlemez-
dim. Konuşma üslubu, gözüpek tonu, güncel olan
ife olmayanı bitiştirmesi yorumlanna bende merak ve
ilgi uyandınyor.
Kendisi bunun farkında mıdır ya da bir başkası
bunu dile getirmiş midir bilmiyorum, ama Engin Ar-
dıç'ın konuşmalan bana dilimize yaprtlan henüz ka-
zandınlmamış olan, başyapıtı bu yıl Yapı Kredi Ya-
yınlan'ndan çıkacak Louis-Ferdinand Ceiine'ı çağ-
nştınyor. Celine, bir tür konuşma diliyleyazardı. Ken-
di sesinden bir radyo konuşmasını dinlediğimde,
onun konuştuğu gibi yazdığını anlamıştım. Sert, sal-
dırgan, ünlemli birdeyiş kuımuştu romanlannda: öz-
gün, kimseye benzemeyen bir anlatım. Faşistti Ce-
line, ama öylesine güçlü bir yazardı ki, "Gecenin Di-
bine Yolculuk" Elsa Triolet-Aragon ikilisi tarafin-
dan Rusçaya çevrilmişti. Öte yandan, "tipik" bir fa-
şist de sayılmazdı: Hayatı boyunca fakir fukara için
bedava hekimlik yapmıştı.
Engin Ardıç'ın faşist olmadığı ortada, onun tavır-
lanna ve üslubuna yer etmiş köktenci mühür, daha
çok ruhsal yapısıyla itgili olsa gerektir. Yazdıklannı be-
ğenmediğtmı söyledim ya, son yıllarda konuşma de-
neyiminden kazandıklannı Celine gibi yazı deneyimı-
ne aktarabilirse, başanlı bir romancı çıkabilir ondan.
Kültürtü bir insan Engin Ardıç. Onu gazeteci kim-
liğiyle sınırlı görmek, buzdağını hesaba katmamak
olur. Yazko Çeviri'de yıllar önce yayımladığı çalışma-
lannı anımsıyorum da, birikimli bir insan olduğunu
göz önünde tutmak gerekir diyorum.
Bana öyle geliyor ki, Ardıç'ı dinlerken, onunla ay-
nı görüşleri paylaşmak kaygısı iticiliği doğuruyor. Her
zaman bizim gibi düşünen insanlara mı kulak verme-
liyiz? Üslubunu hırçın bulanlar, eteştirilerinde dozun
kaçtığını düşünenler herkesin aynı "ton"dan konuş-
masını, dile gelmesini beklemekte haklılar mı?
Engin Ardıç'tan bir evliya portresi çıkarmaya çalı-
şıyor değilim, neden böyle bir niyetim olsun ki. in-
sanlar hakkında katı, değişmez yargılar geliştirmek,
onlardan alabileceklerimize kapanmak, "öteki"ni
yargılayıp infaz etmek bana doğru gelmiyor.
Bu yazıyı yazmam şart mıydı peki? Hiçbir şeyi yaz-
mak şart değildir. Kendi payıma, bütün gün arabesk
aleyhine konuşup arabasında bir başınayken de-
vamlı keyifle arabesk dinleyenlerden hiçbir zaman
hoşlanmadım. Engin Ardıç'ı keyifle dinlediğim için
ondan söz etmek istedim, tıpkı keyifle okuduğum ki-
taplan, izlediğim flimleri başkalanyla paylaşmak is-
tediğim gibi.
Siz, isterseniz, gene de zapping yapın.
Hâmiş: Engin Ardıç, bir seferinde kızıp, beni "dışı
süslü, içi boş paskalya yumurtası"na benzetmişti.
Paskalya yumurtalannın içi (hem de çikolatayla)
doludur, bunu da yeri gelmişken belirteyim.
Ornıo Tunç adına yarışma
düzenlendi
ANKARA (AA) - Kültür Bakanlığı, uçak kazasında
ölen ünlü besteci ve aranjör Onno Tunç'un anısını
yaşatmak amacıyla, "Onno Tunç Hafîf Müzik Beste
Yanşması" düzenledi. Kültür Bakanı Fikri Sağlar,
yaptığı yazılı açıklamada, yanşmayı,
Onno Tunç'un anısını yaşatmak, Türk Hafîf Müziği
bestecilerini özendirmek, repertuvara yeni yapıtlar
kazandırmak ve güzel sanatlan teşvik etmek amacıyla
düzenlediklerini bildırdi. Yanşmanın konusunun
serbest olduğunu ve her bestecinin en çok iki yapıtla,
hafif müziğin her dalında sözlü-sözsüz eserlerle
katılabileceğini belirten Sağlar, yanşma sonunda
birinci olan esere 200 milyon, ikınci esere 100 milyon,
üçüncü esere ise 75 milyon lira ödül verileceğini
kaydetti. Sağlar, mansiyon alan üç esere 50'şer milyon
lira verileceğini, ödül alan sözlü yapıtlann söz
yazarlannın da 10'ar milyon lira ile ödüllendirileceğını
belirtti. Başvurulann 1 Mayıs I996'ya kadar
yapılabileceği yanşmada seçici kurul; MESAM
temsilcisi, POPSAV temsilcisi, Sezen Aksu, TRT
temsilcisi, Kültür Bakanlığı temsilcisi ile 3 besteciden
oiuşacak.
Kırtlanılımş kartpostal sergisi
Kültür Servisi - R. Sertaç Kayserilioğlu ve Burçak
Evren'in koleksiyonlanndan Osmanlı ve Cumhuriyet
dönemlerinde (1900-1950) kullanılmış "Yılbaşı
Fotoğraflan" Kadıköy As Centrum Sanat Galerisi'nde
20 şubat salı gününe kadar sergileniyor. (Tel: 336 00
50)
Azerbaycanlı sanatçılardan
Kültür Servisi - Yıldız Teknik Üniversitesi
Oditoryumu'nda Azerbaycan Kültür Bakanlığı Deviet
Sanatçılan'nın konser ve dans gösterisi bugün ve yann
saat 14.00'te gercekJesfirilecek. (Tel:260 42 59)