25 Nisan 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
> SAYFA CUMHURİYET 15EYLÜL1995CUMA & OLAYLAR VE GORUŞLER Mizah Ne Demek? MELtH CEVDET ANDAY B üyük Italvan yazarı Pi- randello'nun ' (1867- 1936) bir hikâyesi vardır, çok severim. Kısaca an- latıvereyim. Sıcilya'da haydutlar, yaşlı bir zengi- ni kaçınp dağa kaldınrlar, dağda bir ma- garaya koyup, adamın ailesine kurtulma- . lık ıstedıklerini bildiren bir mektup gön- deririer. Işin tuhafyanı bundan sonra baş- lıyor Aile yaşlı adamdan bıkmıştır. ne halı varsa görsün dıyerek haydutlann istedi- ği parayı vermezler. Haydutlar ise para ha geldi, ha gelecek düşüncesiyle, magara- da adamın başını bekJemektedirler. Gün- ler geçer, paranın gelmeyeceğinı anlatan haydutlan birkaygıdırahr. Şimdi neyap- malı? Adamı gen göndermek olmaz, yit- ğitlik bozulur. Peki. bizde bekleyemeyiz başında, yeni bir işe gırişmemiz gerek... Haydutlar. köydeki eşlerini getirip zen- gin yaşlımn başına gözcü olarak koyar- lar. Gel zaman git zaman. kadınlar da bı- karlar bu işten; küçük çocuklanna bıra- kırlar gözcülüğü, kendileri günlük işle- rine dalarlar. Kısacası. kaçınlan adam so- nunda çocuklann eğlencesi olur çıkar. Pirandello, konusunu gerçek bir olay- dan aldıysa, olay tıpkı böyle mi geçmiş- tir. yoksa bu gelişme yazann yarattığı bir durum mudur? Hikâyenin başı, kurtulmalığın \eril- memesine degin olan bölümü bir olaydan alınmış olabılir. ama sanınm gözcülüğün önce kadınlara. onlardan çocuklara geç- mesiyle oluşan gelişim yaratıcılığın ürü- nüdür. Büyük yazarlar böyledir. gerçek olayı anlatmakla yetinmezler, bırakırlar istedığınce gelışsin, serpılsin, bakalım nereye vanr! Ve işte burada, çogun gülmecenin tat- lı yüzü görünmeğe başlar. Peki, gerçeklik alanında bir olay, böy- lesi bir gelişme, yazann araya girmesine lüzum kalmadan ortaya çıkamaz mı? Şimdi arkadaşım Muzaffer beyin ba- şından geçen olayı anlatayım. Muzaffer bey. Giimüşlük'ün övgüsü- nü çok duymuş ötekınden berikinden, öyle ki, eşini ve ıki çocuğunu alıp bir haf- talığına Bodrum'a gitmeği aklına koyar. yola çıkılacagına yakın eşine der ki, - Bak ne düşündüm, annemı de alalım yanımıza, çocuklara o bakar, biz seninle Gümüşlük'ün keyfini çıkannz. Gümüşlük'e gıderler, denizkiyısında- ki iokantalardan birinin üst katında iki oda tutarlar: bunlardan biri kendilerinin, ötekı çocuklarla babaannenindir. Akşam olmuş, aşagıda iki kişilik bir masa ayırtmış Muzaffer Bey. Soğuk ra- kı, balıİc, salata... Program başlıyorböy- lece değil mi? Ne gezer! Muzaffer beyin annesi inmiş aşağı yukardan, gelip masaya oturmuş. kendine bir kadeh rakı almış \ e gelinine. - Hadi hanım. yukan çık da çocuklan- na bak. demiş. Bir haftalık dinlence de böyle geçmiş işte. Olayın gelişimi burada da gülmeceyi ortaya çıkanyor. Ama şimdi bir açıklamada bulunaca- ğım. Arkadaşım Muzaffer beyin anlattığı olay. gerçekte böyle bitmiyordu; anne- nin sofraya oturup gelinini çocuklann ya- nınayollamasını. Pirandello'nun geliştir- me yöntemine uyarak ben uydurdum. Gerçi anne masaya gelmiş ama, "Çok içiyorsun,içıne!~ diyerek oğlunu çimdik- lemiş durmuş. Konuyu geliştırme yöntemi gülmece- ye (mizaha) vardığı gibi, trajık durumla- nn yaratılmasına da yol açabilır. örneğin Ylacbeth, şatosunda konukladıgı Kıral Duncan'ı öldurdükten sonra korkuya ka- pılır, korku öyle bir kerteye ulaşır ki. bu- nalıma düşen katil, şatonun boş avlusu- na bakarak. "Kim var orda?'" diye bagı- nr. Biz gene gülmeceye (mizaha) döne- lim... Edebıyatta "mizah" türü diye bir tür yoktur. Bütün büyük yazarlann, dünya ustalannın bıraktıkları başyapıtlara bu açıdan bakarsak. mizahın trajik olanla içiçe bulundugunu görürüz. Ama bu us- talardan hiçbirinin amacı bizi güldürmek değıldir. Öyle olsaydı gülmezdik. Çünkü tek başına mizah, mızah içın mizah. gül- dürmez. En büyük mizah ustalan, Cer- vantes, Shakespeare. GogoL, Kafka, Pi- randello, mizahın ardına düştükleri bir bıçimde ortaya koyduklan için ölümsüz- lüğe kavuşmuşlardır. Don Kişot'u degirmenlere saldıran de- li diye yorumlayarak gülmek, aptallık- tanbaşkabirşey degildir. Shakespeare'in Fabtarı eglenceli olmaktan çok, düşün- dürücüdür. Gogol, bizi kahkahalara bo- gan "Ölü Canlar"ın sonuna geldiginde deli oldu: çünkü ortaya çıkardıgı traged- yadan korkmuştu. Buna karşılık... Bizi bunalımlara sokan "Şato" tam bir mizah başyapıtıdır. Şato- dan çağınlan kadastrocu Bay K.., bir ak- şamüstü şatonun dibındekı köye vanr. ama bir türlü şatoya giremez, yıllarca köyde oturur kalır. Tragedya ile komedya, bir kâğıdın iki yüzü gibidir. Gülmeyi. eglence ile kanş- tırmamak gerekir. Mizah, şaka demek degildir. ARADA BIR Prof. SAIM AKÇIL MSÜ Devlet Konservatuvan Devlet ve Sanat Bir TV kanalında, bir tartışma izlemiştim: "Devlet sanatyapmalı mı yapmamalı mı?" Bu başlıktaki tar- tışmanın yaptığı çağrışım, devletin, sanat, sanaçı ve sanat kurumları ile ilişkisi, sanatın toplumsal ve ev- rensel işlevine bakışı oluyor. Bize göre devlet, toplum ve insanlık için vazgeçilmez olan sanat ve sanatçıyı kendine yakışır biçimde olgunluk ve tarafsızlık için- de desteklemeli. Örneğin yurdun çeşitli yerierinde sanat kurumları, sana ürünlerinin sergileneceği me- kânlar yaratmalı, içte ve dışta bu ürünlerin pazarian- masına katkıda bulunmalı. Fakat sanatçının yaratı özgürlüğüne, sanat eserlerinin seçimine müdahale etmemelidir. Bilinçli devlet desteği yapılmaz ya da bu bilinçten yoksun üst düzey yetkililerin kendi zevkleri doğrultusunda yapılırsa, gerçek sanat adına karga- şa ve boşluklar oluşur. Bu boşlukları düzeysizlik dol- durur ve bunun daha düzeysizini yakalama yarışı başlar. İşte o zaman geniş kitlelerin isteği doğrultu- sunda hareket etme mazereti ile kendilerını rahatla- tan simsarlar, büyük ticari kazançlar sağlar. (Siyaset- te, toplumların gelişmemesi pahasına, siyasal sim- sarların kitle sömürücüsü gibi). Böyleceinsanlarçağ- daş sanat, kültür ve bilimden uzaklaştırılır. Ailede baş- layan sanatta bayağılaşma sokağa kadar düşer. İşte çağdaş evrenselliği dilierden düşürmeyen yetkililer, bu gerçekleri görerek önlem almalıdır. Sahtekârduy- gusallıkları sanat adına süreklı sergileyen bazı boya- lı basın, radyo ve televizyon gibi iletişim araçlarını da önemli etkilerinden ötürü kendine çekidüzen verme- ye ve ilericı toplum adına katkıda bulunmaya davet etmelidir. Yoksa sanat, zevksizlik ve düzeysizlik kat- manlanndaki egemen güçlerin ölçüsüne bırakılırsa, ortaya bugünkü görünüm çıkar. Kulağa hoş gelme- yen, fakat gerçeği yansıtan, büyüklerin söylediği baş- ka bir deyışle "terazisi tezekten olanın, boktan olur dirhemi." Böyle bir ortamda gerçek sanatçılann omu- zuna yüklenen ağırlık artar; çünkü amacı ve yapısı iti- barıyla medya da genelde karşı taraftan yanadır. Gelelim devletin sanata ideolojik açıdan müdaha- le etme konusuna. Bu yaptldığı zaman, sanatın insan- cıllık niteliğine ters düşen özündeki değerlere ihanet eden birtakım ürünler oluşur. Bunlar sığ "milliyet- ç("amaçlara alet olmaktan ve düzeysiz zevklere hi- tap etmekten pek öteye gidemezler. Fakat sanatçı- nın ulusal duygularının coşkusu ile kendi özgür dün- yasındaki yaratıcılığı başka bir olaydır. Devlet, sana- tı kendi ideolojisine hizmet ettirmek yerine, 'sanata hizmeti ideoloji edinmeli'dir. Sanatçının doğup bü- yüdüğü yörenin tını ve renklerini malzeme edinerek evrensel boyutlarda sanat eseri yaratması doğaldır. Ne var ki yöresel renkler ve sesler, ancak evrensel bo- yutlara, sanat eserlerine dönüştüğü zaman ulusallık kimliği kazanır. Bu düzeye ulaşabıldıkleri içindir ki ör- neğin Çaykovski için Rus, Bartok için Macar, Say- gun için Türk besteci denir. Bu hiçbir zaman gele- neksel ve yöresel değerleri küçüksemek ya da inkâr etmek anlamına gelmez. Kaldı ki onlan titizlikle yoz- laşmalardan korumak ve yaşatmak herkesin görevi- dir. O değerler bizim güç kaynağımız olup nüfus cüz- danımız gibidir. Fakat nüfus cüzdanının yöreselliğine karşın, evrensel sanatın pasaportu vardır; hatta yer- yüzünde pasaportsuz dolaşır. O halde uygar dünya- ya gözünü kapatıp "kökümüz" sözcüğüne yaslana- rak etrafını kalın bir "yöresellik" duvarı ile örmek ni- ye?! Yoksa bunun ardına gizlenerek bu endişe verici istek ve özlemler mi dile getirilmek isteniyor. • Evrenselliğin kökünü kurutmak, • Çağdaş uygarlığın kökünü kazımak, • Gerçek aydın, bılim adamlan ve sanatçıların kö- küne kibrit suyu ekmek, • Köktendincilerin kökünü sulamak... İşte devletin görevi, çağdaşlık yolunu tıkayan, in- sanları ortaçağın karanlıklarına özendiren bu olgula- rı ortadan kaldırmak olmalıdır. Bunu yaparken gele- neksel ile evrenseli ulusal bütünlük yararına uzlaştır- maya özen gösterilmelidir. Çünkü gerçek ve çağdaş ulusalcılık, bireli geçmişi kucaklarken öbüreliyle ço- cuğunu çağdaşlığa doğru iterek yürümek ve uygar ülkeler arasında onurlu yerini almaktadır. Devlet, bi- linçli ve sorumlu yetkililer gücü olabildiği ve gerçek ulusalcılaıia ortaklaşa iktidara gittiği zaman, çağdaş- lığı engelleyici ucuz ve çıkarcı "milliyetçilik" harcıyla örülmüş bÖylesine duvarları yıkmakta güçlük çek- meyecektir. Bu duvarlann hemen arkasında ise "mil- liyetçilik dediklen, üçkâğıtçıların son sığınıklan" bulunmaktadır. CALATASARAY LİSESİ ORTAKÖY Anadolu Liseleri ve Ozel Okullara H a z ı r l ı k K u r s l a r ı 3. 4. 5. sımflar için 30 Eyliil 1995'te başlayacak. Cumartesi - Pazar 10.00 - 13.30 Her semte servis vardır. Tel.: 258 50 40, Adres: Galatasaray Üniversıtesi Bınası Çıragan Cad. No: 102 ORTAKÖY - BEŞİKTAŞ Bir panel ve Güneydoğu sorunu Prof.Dr.BEDÎ N.FEYZİOĞLU O dalar Birliği'nce Prof Doğu Er- gffl'e hazırlatılan raporun 5 eylül salı günü TESEV tarafından dü- zenlenen toplantıda. raportör pro- fesör ile ikisi Bogaziçi. biri Bil- kent Ünıversıtesı'nden üç ögre- tim üyesince yapılan değerlendirme ve eleştinsını ilgiyle izleyenler arasındaydım. Raporu yöntembılimsel (metodolojik) açıdan eleştiren Prof. ErsinKjüavcıoğiu ile kurumsal yön- den inceleyen Doç. Ümit Sakallıoğlu'na Prof Ni- lüferGök'nın sosyolojık görüşlerle güçlendirme- si eklenip. rapor sahibinin yazılı ve sözlü savun- malan da dinlenince Doğu Raponı,TESEV top- lantısında değerlendirme ve eleştin yerine adeta takviye edilme gibi bir izlenim dogdu. O derece ki Prof. Ersin Kalaycıoglu eleştiriden savunmaya geç- mek zorunda kaldı. Bu vazımda. o toplantıda edindiğim bilgi ve iz- lenımİere sırf kendi görüşlerimi eklemek yerine. Güneydoğu sonınunu daha geniş bir perspektif içinde tahlil etmeye çalışacağım. Türkiye'de herbölgenin. heretnik vedinsel gru- bun kendine özgü sorunlan. baglantılan, inanış ve isteklen vardır. Güneydoğu, doğa koşullan itıba- nyla yaşamın oldukça güç sürdüğü bir bölgedir. Ne var ki Orta Anadolu'da, Karadeniz bölgesinde de Dogu ve Güneydoğu'daki zorluklarla yaşamlannı sürdüren köy ve kasabalar eksik degildir. Bu ne- denlerle. o bölgelerden batıya sürekli göç olmuş,- turveolmaktadır. Bugün Istanbul'dakı nüfusun 1.5 - 2 milyon kadan Güneydogulu (Kürt) ise 3-4 mil- yonu Ânadolu'nun öbür yörelerinden gelmiştir. Dogu koşullanna ek olarak ekonomik gereklerin zorladığı bu göç olayını daha fazla irdelemeden. Güneydoğu konusunun bugün ulaştığı siyasal. sos- yal ve terörist yönlerine değinelım. Konunun sadece bir "kimlik" meselesıne indir- genmesinin vetersiz olduğunda kuşku yoktur. Or- taya PKK"nın terörist faaliyeti çıkıncaya kadar o bölgeden olan insanlann kendilerine "Kürt" den- mesıne kimse engel olmadığı gibi o ktmseler "Kürt" olduklannı rahatlıkla ve hatta bazen övünçle soylerlerdi. Bu nedenle Prof. Doğu Er- girinraporundaveProf NılüferGöle'nintahlılin- de sorunun bir "Kürt kimliği" sorununa ındirgen- mesinde yeterlık görememekteyiz. Konuyu silahlı mücadele ve dış ülkelerin yardi- mı ile terörist yollardan yürütmek isteyen PKK ile banş içinde siyasal usuİlerle çözülmesini isteyen Kürt grupları ise kendi aralarında bir türlü anlaş- maya varamamaktadırlar. Sorunun banşçı bir şe- kılde. siyasal yoldan halletmek için ilk hareket, se- çime katılma şanslan olmayan doğulu siyasilerin TBMM'ye girmelenni sağîayan SHP'den (Erdal Inönü'den) gelmiştir. Buna karşılık, Güneydoğu kökenli millervekilleri. SHP'den aynlıp kendi par- tilerini (HEP) kurmuşlardır. Bu milletvekillerinin PKK ile ılişkileri savıyla Meclis'ten çıkanlmalan. herhalde kendi tutum ve davranışlan sonucu olmuştur. PKK'nin yeni terhis olmuş 33 masum insanın pusuya düşürülerek katledilmesi sonucu bozulan ateşkes aldatmacasında da hükümetin ve devletin suçlu görülmesi mümkün olmasa gerektir. Prof. Ergil'in raporunu sunarken ve savunması- nı tamamlarken PKK'ye yakıştırdığı sıfat. "PKK, bu düzenin gavrimeşru çocuğu"dur. Adı geçene göre "PKK kendiliğinden oluîjmamts. Türki>e'de- ki bozuk (de\let ve hükümet) düzen onu doğur- muştur. O halde. PKK'nin makul istekleri kabul edilmelidir Tersi rutumda teroriznv, gerilla savaşı- na dönüşecek ve çözüm içeride bulunmazsa dışan- dan gelecektir." Bu kadar sert ve ödünsüz hal tarzlan ileri süren Prof. Ergil.tutupbirde"KürtlerinTürkhe'denaj- nlmak, federal > a da bağımsız bir Kürt de\ leti'kur- makgıbibırdilekleriolmadığını.Türkıye'deTürk- ler ve Kürtler bir arada yaşamak istediklenni" be- lirtiyor. Prof. N. Göle de "KüıUerin. Kürt kimUklerita- nınarak Türkive'de ohnak istediklerini" söylüyor. Prof. Göle'nin demokrasınin modern anlayışı hu- susunda söylediklerı de çok ılgınç. Göle"ye göre "Demokrasi artık sadece eşitlik degildir; cşitsizlik \e farklılık da bir arada yaşamaktır." Bu iki sayın profesörün degerlendirmelerinden anlaşıldığına göre: PKK, Türkiye'deki bozuk düzenin eseridir. PKK mensubu olmak ya da ailesinden birisinin onun hizmetıne girmesı bir "iftihar" vesilesıdir. "Kürt kimliği" tanınıp PKK'nın makul istemleri kabul edilmedikçe. çözüm dışarıdan gelecektir. Yıllar var kı Kürt sorununun tartışıldığı bir özel toplan- tıda, "Kürtlerin aynhkçılık istevip istemediği" ko- nusu tartışılıyordu. Ben "a>niıkçılık isteyen pek azınlıktadır; onlannistedikleri Türkive'de kalmak; nüfiısça artmak, aralanndaki davanışma ile ekono- mik ve mali açıdan güçlenmek. ekononıive. shase- te egemen olup fiilen Türkh'e'nin tümünün sevk ve yönetimini ele geçirmektir" diye bir tahmınde bu- lunmuştum. TESEVin son toplantısında. özellıkle Prof. Er- gil ve Prof Göle'nin görüşlerini de dinleyince bu tahminim kuvvetlendi. Ortada bir anlaşmazlık olunca ve bu, yurt için- de silahlı, kanlı bir mücadeleye dönüşünce, bunda ıki tarafın da hata ve kusur payı olacağı açıktır. Güneydoğu sorunu, ılk olarak 1984'te silahlı bir ça- tışmahahni alıralmaz "'Birkaççapulcununbirbaş- kaldırma denemesi" sanmayıp. dış ilışkısıni anla- yıp gerekli askeri ve ekonomik önlemler vaktinde alınsaydi, sorun bugünkü durumuna elbette ulaşa- mazdı. PKK, o ilk "ateşkes r aşamasında "uzlaşmacı Kürtörgütlerrni de gölgelemek için terhis olmuş silahsız 33 askeri katletmeseydi, yine bir siyasal hal tarzına yol açılabilirdi. Bütün bu ihanetlere karşın Büyük Mıllet Meclisi'ne üye olan Kürt milletve- killerini Türk devletine karşı çıkartmasa, yine si- yasal çözüm yolu düşünülebilırdi. Son anayasa degişikliğinin bu eski milletvekil- lerine Meclis'e dönme yolunu açma ihtimali yeni- den Güneydoğu sorununa siyasal bir çözüm yolu bulma olanağını verebilecektir, diye düşünülebilir. Ciddi bir inceleme sonucuna dayanmadan söy- lenmiş olsa bile, işadamlan, tüccar ve sanayiciler arasında Kürt kökenli olanlar hiç de az degildir. Bunlar: Istanbul. Izmir, Ankara, Adana, Antalya yerine Güneydoğu'ya yatınm yapmaya neden hiç rağbet etmemektedirler? Onlann haraç olarak PKK'ye verdikleri. cumhuriyet hükümetinin silah- lı mücadeleyı yürütmek için katlandığı harcama- lar bir araya getırilse. o yörenin ekonomik ve sos- yal kalkınmasında önemli adımlar atılacağı kuşku- suzdur. O halde. bütün kabahatın sırf yönetimde oldu- ğunu, PKK'nin bu kötü yönetimın gayrimeşru ço- cuğu olduğunu ilen sürme. ülkedeki Laz, Çerkes. Abaza. Arnavut vs degişik kökenli vatandaşlann hiçbırine tanınmazken sırf sayıca biraz fazla ve sı- lahlanmış olduklan ıçın "Kürtlere" ayn kimlik is- temek, siyasal ve kültürel hal tarzlannı da zorla- yan ve birleştirici degil adeta ayncalıkh bir yol ola- cağı düşüncesiyle, Türkiye Cumhuriyeti'nin değişiklikler ve farklılıklar içinde de demokratik. sosval bir hukuk devleti olmakta devam etmesıni ümit ve temennı etmekteyiz. OR AI. SANDKRİ KAVBKTTİK Değtrli yu'unmız. suy^ın öğıetim iıytsi, tcırihi stvdiren seçkin hilıın adamı Oral Sander'i kaybettik. Ailesine, yukınlarına, okurlarma. tüın Mütkıyelilere buşsuğlığı dılhorıı:. Imge Kilabevi Üzücü bir kaza sonucu eşi M I . C I A KISI AI.Ivı yitiren değerli aydınımız Ahmet Taner Kışlalı ve çocuklanna başsağhğı diliyor, yaralı yazarımızın kısa sürede sağhğına kavuşmasını umuyoruz- îmge Kitabevi ZEYTİNBURNU SULH HUKüK MAHKEMESt HÜKÜMÖZETİ Esas No: 1995'21 vası - Karar No: 199529 vasi Hâkim: Kadri Murat Onar 21866 Kâtip:ZarifAkgün Davacı Fatma Koz tarafından Gülyag Koz ve Emine Koz'a va- si tayin edilmesi istenilmiş, mah- kememizce yapılan yargilamalar sonunda Emine Koz ve Gülyağ Koz hacir altına alınarak kendi- lerine annelen Fatma Koz, mah- kememizin 1995.21 vası esas, 1995/29 vasi karar sayılı 24.4.1995 tarihli ilamı ile vasi ta- yin edilmiştir. 24.4.1995 Basın: 41672 Nüfus cüzdanı, ögrenci pasosu. öğrencı kartı. Kredı ve Yurtlar Kurumu tanıtma kartımı kaybettım. Hükümsüzdür. OUN HERGÜL VEFAT îstanbul Barosu Başkanlanndan merhum Avukat Orhan APAYDIN'ın eşi AVUKAT GÜRSEL APAYDEV vefat etmiştir. Cenazesi 15.9.1995 günü • öğle namazını müteakip Tophane, Kıhçali Paşa Camii'nden kaldınlarak Zincirlikuyu Mezarlığı'nda defnedilecektir. Tann rahmet eylesin. AİLESt Not: Çiçek gönderilmemesi, T.E.V'e bağışlanması rica olunur. VEFAT Istanbul Barosu eski Başkanı merhum Av. Orhan A. APAYDIN'ın değerli eşi ve Baromuzun 5650 sicil sayısında kayıtlı Sevgili meslekdaşımız AVUKAT GÜRSEL APAYDIN vefat etmiştir. Aziz meslekdaşımızın cenazesi 15.9.1995 Cuma günü (bugün) Tophane Kjlıçali Paşa Camii'nde kılınacak öğle namazını müteakip Zincirlikuyu Mezarlığı'na defnedilecektir. Merhumeye Tann'dan rahmet, kederli ailesine ve meslekdaşlarımıza başsağhğı dileriz. İSTANBIL BAROSU BAŞKAINLIĞI PENCERE ÇAĞDAŞ YAŞAMI DESTEKLEME DERNEĞÎ'nde sizi. özlediğiniz sorumluluklar bekliyor. Tel.: 275 50 82 Siyahla Beyaz Arasındaki Bölge... ilkel yaklaşımda ya kara vardır ya ak!.. Siyahla be- yaz arasındaki sonsuz tonlamanın zenginliğine ya- şamın mantığında ulaşmak bir uygariık sorunudur. Ülkemize Batılılaşmayla birlikte girdi resim sana- tı; kâğıt üzerinde ya da tuvalde üç boyuta yabancıy- dık, ışığın ve gölgenin doğasını öğrenmeye çalıştık. Roman Tanzimat'tan sonradır. 19'uncu yüzyılın so- nuna değin, insan ruhunun karmaşıklığını ne düşün- dük, ne araştırdık. İnsan ya iyi olurdu ya da kötü!.. Biçimsel mantığın yasalanndan aklın kurtulması, çağdaşlaşmanın ilk koşuludur; ama, geçmişin omuzlarımıza yüklediği olumsuz mirastan kurtulmuş sayılır mıyız?.. • • • • Tomris Hanım, Güneydogu'da şehit edilen Mar- din Jandarma Alay Komutanı Rıdvan Özden'in eşi; olaydan sonra başına yaptığı açıklamalarla ünlendi: "ö/en eşim, dedi, bu işın ölmekle ve öldürmekle çözümlenmeyeceğıni biliyordu." Güzel söz... Peki, bu kadan yeter miydi Tomris Özden'in CHP Kurultayı'nda Parti Meclisi'ne en çok oy alarak gir- mesine?.. Ancak aslan sosyal demokratlar politikayı hâlâ ögreniyorlar. Ne zaman bilecekler?.. Deniz Baykal'ın listesine Tomris Hanım'ı koyan kafanın kaç kusuru var: 1) Bu kafa kurnaz, 2) Fırsat- çı, 3) Deneyimlerden ders almamış, 4) Poiitikanın tezgâhtarlıkla yürüyeceğini sanıyor, 5) Şehit albayın onurlu anısını kullanıyor, 6) Kürtçülere göz kırpıyor. Tomris Hanım'ın savaş karşıtı sözleriyle şehit al- bayın kanından dokunmuş siyasal bileşkenin çeki- mine kim dayanabilirdi? Gelsin kurultay delegelerinin oylan... • Ne var ki bir terslik oldu, arkadaşımız Emin Çö- laşan Hürriyet'te ilginç bir gerçeğın örtüsünü açtı. Tomris Hanım, ölümünden birkaç ay önce eşi Albay özden'den boşanmak için dava açmıştı. Olur böy- le şeyler; ama, dava dilekçesi çok yakışıksızdı; fren- gi, AİDS kuşkularını dile getiriyor, şehit albayın uy- gunsuz kadınlarla düşüp kalktığını ileri sürüyordu. Peki, bu dava dilekçesinı kamuya açıklamak, özel yaşama el atmak değil miydi?.. Sıradan bir insan için evet; ama, politıkaya atılan bir kimsenın özel yaşamı, çok beğendiğimiz Ameri- kan demokrasisinde doğallıkla gözler önüne sergi- leniyor; hızlı gazetecilerin gözetim ve denetimi altı- na giriyor, didik didik ediliyor. Bir de soru: Dava dilekçesinde aşağıladığı eşinin şehitliğini po- litika dünyasında oya dönüştürmek girişimi Tomris Hanım'a yakışıyor mu?.. • Görüldüğü gibi olayda, bir değil, çok boyut var; Hollywood sineması bu türtragedyalardan kapalı gi- şe oynayan fılmler çıkanyor. Ya şehit albayımız?.. Hiç kuşkusuz tek boyutlu bir insan olamaz. Tari- hin nice çatışmalarındaki kahramanların, özel ya- şamlarında, kanmaşık ruhsatsorunlann cenderesin- de çile çektikleri görülmüştür. Güneydogu'da nice dram^ bir tek günde yaşanı- yor. Orada ölümle burun buruna ve göğüs göğüse her gün peşrev yapanlara saygımızı korumalıyız. Is- tanbul medyasında köşeyi dönüp beş yıldızlı otel- lerde fink atanlann. Olağanüstü Hal Bölgesi'ndeki güvenlik güçlerini incitecek davranışlardan kaçınma- lan, insanlığımızın doğal erdemi gibi benimsenmeli... Dünya, az rasHanır bir varlık, BİR İNSAN ENGİN GÖKÇEN DURAKER (19.3.1957-13.9.1995) daha yitirdi. Ama hrakhğı değerler her zaman yaşayocak. Canımız, hep bizimle olacaksın. Canların Nüvit - Ekin • Ürün ARAR TUR TURİZM VE TİCARET A.Ş.'DEN ORTAKLARA ÇAĞRI Arar Tur Turizm ve Ticaret Anomm Şirket'nin otağanûstû Genel Kurulu aşağıdakı gûndemi görüşrnek Ozere 09/10/1995 tarihınde saat 171X3 de Cumhuriyet Cad. No: 279/6 Harbiye/İstanbul adresinde yapilacaktır. Hissedartanmızın göstenlen gün ve saatte hazır buiunmalart veya yetkıli vekiltenni göndermeleri duyurukir. ARAR TUR TURİZM « TtC. A.Ş. YÖNE7İM KURULU GÛNDEM 1- Başkanlık Divant seçrn ve Dıvan heyetme tutanağı ımzatam yetkısmin venlmesı, 2- Şirket ana sözleşmesmin sermaye ile ıtgıb 6maddes/nin tadü edilerek şırket semayesınin 15.000.000.000.- (Onbeşmilyar) R'smdan 23.000.000.000-(rmtüçmlyar} TL'sma pkantması üe iigili T.C. Sanayı ve Vcaret BakanHğı, IstanbulSanayi ve Ticaret Mûdûrtûğû'nOn 11/09/1995 tarih ve 69690 sayılı yazılamm görûşülerek karara bağlanması, 3- Teklifvecmier. Erozyonla savaşkutsaldır. T.E.M.A. Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Varlıklan Koruma Vakfı Tel.: (0212) 281 10 27 268 09 85
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle