25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14 EYLÖL 1995 PERŞEMBE HABERLER Yasaklar İslami diplomasi -J ^ Eylül I ) yöneticileri. A. £* Türkiye'nın komşulan ve diğer ülkelerle olan ilişkilerinde de hassas davTanıyorlardı. Anarşistlerin hem sagcısını hem solcusunu etkisiz hale getiren generaller. Humeyni'nin Iranı'ndan gelen diplomatik heyetlerin temaslannda da gereken hassasiyetı gösteriyordu. 24Temmuz 1982 tanhinde Türkiye'ye gelen lran diplomatik heyeti, yine her zamanki gibi Anıtkabir'e uğramadı. Ama cumhuriyetin kuruluşundan bu yana en Atatürkçü yönetime sahiptik. Hem demokrat hem de darbecı olan yöneticilerimiz, bir anlık gaflet sonucu mollaları Anıtkabir'e götürememişti. Hoş, onlardan sonraki yöneticilerimiz de bu konuyla hiç ilgilenmediler. Onlar bilakis lran'a gittiklerinde şov yapmak için en büyük camılerde namaz bile kıldılar. Generaller. Atatürkçülük konusunda bugüne dek hiç taviz veımemışlerdi. Ama bir dalgınlıktır olmuşfu ışte. Ne yapılacaktı şimdı? Hemen yasakçılar işi ele aldılar "İran'dan Türkiye'ye gelen heyetle ilgili bakanlığın yapmış olduğu açıklanıa haricinde hiçbir haber, yorum ve bilgi, basın ve ajanslarda yer almayacaknr." Çok şükür, zevahirı kurtarmıştık artık... Generaller hem Batılı ve Atatürkçü hem de dinlerine bağlı insanlardı. Bu nedenle de sık sık yaptıkian konuşmalarda ayetlerden alıntılar bıle kullanıyorlardı. Hatta Türkiye. bu dönemlerde seveseve İslam Konferansı'na başkanlık bile etmişti. Sıcak bir ağustos ayında ülkemızi ziyaret eden Sudan Devlet Başkanı Numeyri, Türk mutfağının methinı çok duymuş bir liderdi. Istanbul'un "tarihi ve turistik" yerlerini gezen Numeyri, iyi bir yerde de Türk mutfağından çeşitli örneklenn tadına bakmak istemişti. Bu hain oğlu hain gazetecıler ise başka işteri yokmuş gjbi Sayın Numeyri'yi yemek sırasında fotoğraflamak istemişlerdi. Gerçi koruma polisleri kendılerim engellemiş ve fotoğraf çektirmemişti, ama ya bir kare aradan kaçtıysa? Müslüman bir devlet başkanı, Hilton Oteli'nde içkili bir sofrada... Allah saklasındı... Gazetelere dikte ettirildi: "Ülkemizi ziyaret eden Sudan Devlet Başkanı Numeyri'nin 2 agustos gecesi Hilton Oteli'nde yemek esnasında çekilmiş fotoğraflan, gazetenin ek ve ilavelerinde dahi hiçbir şekilde yayımlanmayacakhr.*' 8 Nısan 1983 tarihinde gazetelerin yazıişleri müdürlerini bizzat arayan yasakçı, dikte ettiriyordu: "24 ntsanda Türkiye'ye gelecek Suudi Arabistan Dtşişleri Bakanı Prens Faysal ve Milli Savunma Bakanı Sultan'ın özel ve kişisel dunımlan hakkında Dışişleri Bakanlığımızın vereceği bilgi dışında hiçbir haber yazılmayacaktır." Bu metnı içeren kâğıdın panoya asılmasıyla bizde bir merak uyandı. Neden ve neyi yasaklıyorlardı acaba?.. Fazla araştırmamız \e beklememiz gerekmedi. Birkaç dakika sonra Adana bürolannı arayan bu ilde görevli yasakçı, konuyu açıkladı: "6. Kolordu ve Sıkıvönetim Komutanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Bürosu sorumlusu Yarbay Fikret telefonla arayarak 24 nisanda Türkiye'ye gelecek olan S. Arabistan Dışişleri Bakanı Prens FaysaL Milli Savunma Bakanı Sultan'ın özel ve kişisel dunımlan hakkında (6-7 kansı var gibi) haberlerin. Dışişleri Bakanlığımızın vereceği bilgi dışında yazılmamasını istedi." MEHMET SUCU Halk Bunu Bilmesin Darbeciler kendi yasalanyla geldiler, kendi yasalanyla yargıladılar Her lıalv rafa kalckrddı A skeri darbe sonrasında anayasa, sendikal haklar. dernek ve parti kurma hakları kısacası her hak rafa kaldınldı. Ve tabii kı adalet de... Kendi yasala- nyla gelen ve mevcutyasalan da kendi hu- kuk anlayışlanna uyarlayan darbecilerin yaptıği her şey "yasalara'' uygundu... In- sanlar, yasalara göre gözaltına alındı... Ce- zaevlerine kondu... Yargılandı... Yıllarca hapis yattı ve asıldı... 12 Eylül 1980 günü saat 04.00'ten hemen sonra "Ulegal" örgüt damgası \ urulan demokratık kitle örgütle- rinin üyeleri "terörist" ol- duklan için gözaltına alın- dılar. İlk anda kamuoyu- nun tepkisinden korkan ve darbecilere göre önemlı savılan kişiler ise "kendi güvenlikleri"' gerekçe gös- tenlerek "güvence* altına alındılar. Güvence altına alınanlar arasında millet- vekilleri. parti başkanlan, sendikacılann yanı sıra yazarlar-çizerlerde vardı. Daha sonra bu kişilenn "güvence* > leri gözaltına dünüşrürüldü... Kısacası kadını erkeği. yaşlısı genci binlerce in- san gözaltındaydı...Yasa- lar, gözaltı süresini 30 gün olarak belirlemişti. Ancak her yer tıklım tıklım do- luydu ve emnıyet görevli- lerinin "kendi usuHerPne göre yaptıklan sorgulama için bu süre yeterli değil- di. Gözaltı süresi önce 60 güne. yetmeyince 90 güne çıkanldı... Ama gün geldi darbeciler kendi yasalan- na bile uymadılar ve in- sanlar 100-1 lOgüngözal- tında kaldılar... Gözaltına alınanlann hepsi darbecilere göre "0- legal Örgüt* üyesi ya da yöneticisiydiler. Artık Türkiye'nin en büyük işçi konfederasyonu üyesi DlSK'liler, savaşa karşı çıkan Banş Derneği üye- leri, romanlar- şiirler ya- zan Türkiye Yazarlar Sen- dikası üyelen teröristtıler. Karakollar, emniyet müdürlükleri. kışlalar te- rönstlerledoluydu. Düze- ni sağlayacak olan güçler ise teröristleri kendi "ya- salan"yla sorguladılar. ln- sanlara işkencenin her tür- lüsü yapıldı. Kimi işken- ceye dayandı, kimi daya- namadı... Mehmet Ali Kıbç 12 Şu- bat 1981 günü. eşi Ülker Kıbç'la birlikte Ankarada gözaltına alındı. Sonra da öldü. Otopsi raporunun birinci sayfasında "Meh- met Ali Kılıç'ın diğer sa- nıklarla yüzleştirilirken birden fcnalaştığı, hasta- neye kaldınldığı ve hasta- neile öldüğü" belirtıldı. Aynı raporun ikinci say- fasında ise "polis memur- lannca hastaneye ölü ola- rak getirildiği ve üzerinde herhangi bir darp izi bu- lunmadığT yazıyordu. Peki Mehmet Ali Kılıç ne- den ölmüştü? Ankara Ünıversitesi Tıp Fakülte- si'nin 5.3.1981 tarihlitet- kik raporunda. Kılıç'ın ölüm nedeni şöyle açıkla- nıyordu: "~ ŞiddetO grip vak'ala- nnda akciğerödemi meyda- na gelebilmekte ve grip olay- lannda organlarda hipera- mi (fazla kan dolması) hari- cinde herhangi bir bulgu meydana geunediğine göre, çok büyük bir ihtinıalle mey- dana gelen akciğer ödemi arasında bir illiyet rabıtası düşünülebilir. Esasen tymu- su (hornıonal bir bez) büyük olan şahıslar en ufak bir sp- ğukalgınlığı karşısuıda mu- kavemetsizdirler. Bunlardan suğuk algınbklan. grip ve ha- fif bronşitlerde dahi ani ölümlere sebep olabilirler. Yukarda belirtilen hususlar muvacehe- sinde Ali kılıç'ın ölümünün akciğer öde- mine bağlı bulunduğu ve çok büyük bir ihtinıalle bu akciğer ödeminin gribal bir enfeksiyondan ileri geldiği kanaatında olduğumuz hususu saygıyla arzolunur." Evet Mehmet Ali Kıİıç.*gripten ölmüş- tü." Emniyete götürüldüğünde herhangi bir rahatsızlığı olmayan Mehmet Ali Kı- lıç'ın emniyete girdikten iki saat sonra öl- mesinin nedeni gnpti. Ve tabii ki hiçbir yet- kili bir insanın ıki saat içinde nasıl grip ol- duğunu \e gripten bir insanın nasıl öldüğü- nü açıklamadı... Gözaltında kımı gnpten öldü, kimi "uçkuruyla" kendini astı. Kimi de kim vurduya gitti... Duran Kıraçyer. karakollara yeni bir ölüm nedeni getirdi. Herkes "sandalyeden düşüp" öleni. "kafasını duvara çarparak" ölenı bilıyordu. Kıraçyer kendini öldürmek için "şalvannın uçkurunu" tercih etti. Bir öldürülme olayı nedenıyle baba Du- ran Kıraçyer. oğulları Mehmet, Ahmet ve Osman'la birlikte gözaltında alındı. Adıya- man" ın Gölbası İlçesi"nde 15 Agustos 1981 günü gözaltına alınan Duran Kıraçyer, 23 Agustos sabaha karşı saat 04.00 sulannda Gölbaşı Emnıyet Amırliği'nde kendini as- mış olarak bulundu. Adıyaman Valısı Sdahartin Onur olay üzerine şu açıklamayı yaptı: "Olayla ilgili adli ve idari tahkikat vapılmaktadır. Bura- da araştınlan konu. oîa> sırasında karakol- da görevli olan memurun. ölen kişinin sa- baha karşı karnının acıktığını sövlemesin- den sonra, ekmek almak için dışarı gitme- si, sanığın bir an dcnctimsi/ kalması konu- sudur. Şahıs, salvannın uçkumyla kendini asmıştır." Ancak oğullan, babalannın intiharetti- ğıne hiçbirzaman inanmadılar. Babalannın polis tarafından öldürüldüğünü her zaman anlattılar: "... Babam, dayak ve işkencenin etkisiyle sürekli olarak acı içinde bağırıvordu. Duy- Yönetime el koyan Evren ve arkadaşlan arük imardan paraya. siyesetten spora kadar her şevde tek \etkili\diler. 1980den 1989'a kadar gözaltında ve cezaevlehnde 316 kişi öldü 12 Eylül adaleti: îşkence... ^m şkence... Tüm dünyada insanlık suçu... Ancak insanlık tarihi boyunca hep uygulandı... Güçlünün kendi gibi düşünmeyenleri sindirmek, ezmek için uyguladığı yöntemlerden bin oldu işkence. îşkence, Türkiye'de de en yektili ağızlara göre insanlık suçu... Ama tıpkı dünyada olduğu gibi ülkemizde de her dönem uygulandı. Askeri darbeler dönemînde "sistemli" bir şekiide uygulandı. Elbette işkence sadece askeri darbeler döneminde yapılmadı. "Demokrasiye dönüldüğü"nün söylendiği dönemlerde de sürdü işkence. İşkence iddialan karşısında resmi ağzlar. hep benzer açıklamalan yaptılar: "Türkiye'de sistemli işkence yoktur. Münferlt otaytar vardır." "Güvenlik güçlerinin kişisel hatalardır." 12 Eylül askeri darbesinden sonra da sistemJi işkence yapıldı. Ve hâlâ da bugün de \apıhyor. 12 Eylül 1980'den 1989 yıhnın sonuna kadar gözaltında ve cezaevlerinde işkence nedeniyle 316 kişi öldü. 1990 yılının başından I994>ıhnın 12 Eylülü'ne kadar da 104 kişinin işkence yüzünden yaşammı yitirdiği belirlendi. 12 Eylül 1994'ten bugüne kadar gözaltında ve cezaevlerinde işkence nedenıyle kaç kişinin öldüğü henüz tam olarak tesbit edilmedi. Türkiye tnsan Haklan Vakfı (TtHV) "siyasi-adli suçlu" aynmı yapTİmadan ülkemizde hemen hemen tüm sanıklara işkence yapıldıfeını belirledi. TtHV tarafından yayımiafıan "12 Eylül 1980-12 Eylül 1994 İşkence Do$yası"nda, "polis ve jandarma karakollanna düşen adli suç sanıklanna bilinen işkence yöntemlerinin yaygm olarak uygulanmasına karşın, bu kesimin hakkını arama yoluna başv urmaması nedeniyle yapılan işkenceierin önemli bir bölümüniin ortava çıkanlamadtğuu" açıklandı. İstanbul. Ankara. İzmir dışında ve Oiağanüstü Hal Bölgesi'nden sağlıkh haber alınamadığının Mirgulandığı çalışmada. "Syılhk. dönem içinde TİHV târaftndan beliıienen işkence kurbanı sa> ısınırı bu konuda mağdur olanlann sadece küçük bir bölümünü vaıısıttığı*' kaydedildi. Vakfın. 1989-1994 yıllan arasında yapnğı çaJışma sonucu eide ettiği verilere göre toplam 2 bin 689 kişiye işkence yapıldı. "Demokrasiye geçild^nin" her fırsatta vurgulandıgı bu dönemde işkence görenlerden 433*ü kadın, 78'i çocuk. İşkence görenlerden sadece 906 kişinin rapor aldığı ve 75 kişinin de tecavüze ya da tacize ugradığı tesbit edildi. TİHV \erilerine göre işkencenin yüzde 64.9"u emniyet müdürlüklerinde, yüzde 20.5 polis ve jandarma karakollannda. ^ z d e 1 l.l cezaevlerinde. yüzde 3.5 ise diğer mekânlarda yapılmaktadır. Gerek askeri. gerekse sivil yönetım döneminde belirlenen bazı işkence yöntemleri şunlan -Gözlertn bağlanması. -Hakaret. küfür, aşagılama. -Elektirk. -Kaba dayak. -Askı (düz, ters, filistin) -Falaka. -Sert cisimle vurma. -Aç bırakma. -Uykusuz bırakma. -Susuz bırakma. -İşeme ve dışkılamayı önleme. -Soğukta bırakma. -Tazyikli su ile ıslatma. -Hücrede tecrit etme. -Birbaşkasının ışkencesini seyrettirme, dinletme. -Cinsel tehdit. -Cinsel taciz. -Tecavüz. -Yalancı infaz uygulaması. -Sigara ile yakma. -Üzerine idrar, dışkı ve benzeri maddeler atma. -Saçlan veya bıyıklan yolma. -Öldürmekle tehdit etme. -Zorla ayakta tutma. -Fizikı aktiviteye zorlama. -Yakmlanna yönelik tehdit. -Tuz yedirme. -Havasız bırakma. -Dışkı yedirme. duğumuz çığhklar dayanılacak gibi değildi. İçimiz parçalanıyordu. Babamın çığuklan- nı duv manıak için kulaklanmızı ellerimiz- le kapatıvor, battaniveye, üzerimizindeki giysilere başımızı gömüyorduk. Arada. ba- banıdan, dayak sonucu tabanlanndaki şiş- liğin inmesi için avaklannı v ıkanıasını isti- yoıiardı. İşkence sonrası babamın çığükla- n, yerini inlemelere bırakıvordu. Babamı- an beş gün boyunca süren işkenceye daya- namavıp ölmesiv le polisler telaşlandı. Biz- leri emnivetin vukan katına aldılar. Ertesi günü sabah babamızın intihar etteğini söv- lediler. Oysa onun yerinden kımıldavacak hali yoktıi." Çocuklan veanneleri Duran Kıraçyer'in vücudunda işkence izleri bulunduğunuöne sürdüler. Ancak olayla ilgili ne "adli" ne "idari" tahkikat yapıldı. Sonuçta Duran Kı- raçyer uçkuruvla kendini asmıstı... Ismail Cüncyt. üzerinde BekirÇetinadı- na düzenlenmiş sahte kimlikle yakalandı. Arkadaşı Ahmet Çoşkun daha önce yaka- lanmıştı ve arkadaşıyla buluşjnak üzere Galatasaray'daki Aşama Yayınlan'na ge- len İsmail Cüneyt de gözaltına alındı. Yayınevi sahibı Mahmut Tezcan, ola>ı "Polisler geldi. Ahmet Çoşkun"u sordular. bir süre sonra da yakaladıklaruıı söylediler. Sonra yayıneyine karakol kurdular. Ah- met'le buluşmaya gelen birisini de gözam- na aldılar" diye anlattı. Ancak kısa bir süre sonra Emniyet 1. Şubepolislerinin lıazırladığı tutanaklarda,"îs- mail Cüneyt'in Beylerbe- yi'nde Ahmet Çoşkun'un evine gelirken teslim ol çağ- rısına uymadığı için vurula- rak öldürüldüğü" belirtildi. \ncak Ahmet Çoşkun Bey- l^rbeyi'ndeki evine arama .•ın götürüldüğünü. ama eve kulmadığını, evin önünde o kesınlıkle çatışma olma- dığını açıkladı. Ahmet Çoş- kun. "Bu konuda kapıcı ve ev sahibinin de ifade verebi- leceğuıi" söyledi. E\et tsmail Cüneyt kesin olarak Aşama Yayınlan'nda polisler tarafından yakalan- mıştı. Peki sonra ne olmuş- tu?.. Bilınmiyor... Kimi çatışmada öldü, ki- mi gripten öldü. Gözaltı sü- relerini sağ-salim tamamlı- yabilenlersıkıyönetimmah- kemelerine gönderildiler \e hemen hemen hepsi tutukla- narak cezaevlerine kondular. Tutuklamalar da darbeci- lerin "emir-komutası"na uy- gun yapıldı. tlk günlerde 30 kişinin, 50 kişinin tutuklan- ması önemli haberler arasın- da yer alırken zaman geçtik- çe bir günde yüzlerce insan tutuklanmaya başlandı... Sı- kıyönetim mahkemelerinde sabahın köründen gece yan- lanna kadar sürdü tutukJama- lar. Tutuklanmak üzere sıkıyö- tim askeri mahkemelerine getirilen sanıklar ne savcıla- ra ne de hâkımlere gözaltın- da işkence gördüklerini an- latabıldi. Hıç kimse işkence dinlemek istemiyordu... Selimıye Kışlası'nda bir sanık. daha sonra ANAP'tan milletvekıli olan. Savcı Bin- başı Faik Tarımcıoglu nun odasında başından kanlar akarak çıktı. Kimse ne oldu- ğunuanlıyamadı. Sanık apar topar kışladaki hücreye gö- türüldü. Daha sonra işin aslı anlaşıldı: Sanık emniyette gördüğü işkenceleri savcıya anlatma- ya başlamıştı. Ancak savcı si- nirlenmiş ve "Bunlar bizi U- gilendirmez" demişti. Sanık anlatmakta ısrar edince Sav- cı "Ne yapalım olur o kadar siz de sonılan soruları yanıt- lasaydınız" diye çıkışıyor. Sanık inatçıydı. Illede anla- tıklannın tutunaklara geçiril- mesinı istiyordu. Bunun üze- rine savcı çok sinirleniyor ve masasının üzerinde duran daktiloyu sanığın kafasına in- dirıyordu. PERŞEMBE ORHAN BURSALI Yarın: Bağımsız' yargılamalar Blöf ve Uar Oluş Savaşı... Sayın Çiller, CHP'nin yenı lıderi Baykal a karşı ilk atağını gerçekleştirdi ve daha önce de yaptığı "ANAP'la koalisyon" seçeneğini öne sürdü. Şimdi CHP ne yapacak? Böyle bir seçenek oldu- ğuna inanacak ve yumuşayacak mı? Yoksa bu blö- fü görecek mi? • • • Iktidar ateşten gömlek. Bu ateşin kaynağı terör ile terör harcamalarından kaynaklanan ağır ekonomik bunalım. Bu ateşten gömleği giymeye niyetlendiğinizde, ba- zı önlemleriniz, özel korunmalannız olmak zorunda. Ateşe dayanıklı bir zırhınız veya giysileriniz; ateşin hararetini düşürecek ve gömleği uzun süreli giyme- nizi mümkün kılacak bazı önlemleriniz olacak. CHP (SHP). gömleği giyerken, sanki önlemleri var- mış gibi davrandı. Herkes de CHP'nin önlemi varmış sandı. Bir de baktık ki bu gömleği giyen bütün parti lider- leri. inönü'sü, Karayalçın ı, Çetin'ı mum gibi erime- ye başladılar. Tabii bakanlarda... Partide bakan olmayan kimse kaldı mı? (Şimdi on- lar da olur!) Ve erimeyip ayakta kalan? CHP'nin iktidarda yaptığı bazı iyileştirmeleri bu- gün kim anımsamaktadır? CHP'nin başaşağı gidişinin kısa öyküsü budur. CHP ve seçmen kitlesi, mum gibi erimeyecek, par- tiyi iyice yok olmaktan koruyacak bir lıder anyordu; sırada ve umutlarda Sayın Baykal vardı ve Baykal se- çildi. • • • Şimdi biraz geriye dönelim: Sayın Mesut Yılmaz, ateşten gömleğe karşı bir alternatif koruması olma- dığı için iktidardan çekilmiş ve seçim yolunu açmış- tı. Sayın Demirel iktidarda kalırsa. artık kesın eriye- ceğini gördüğü için gömleği sırtından çıkarrnış veen emin yere. Çankayayaçıkmıştı. Sayın Inönü de bu yüzden parti liderliğinden ve hükümetten ayrılmıştı. Peki ateşten gömleği giydiği halde DYP niçin eri- memiştir? Nedeni, Sayın Tansu Çiller'dir. DYP delegeleri ancak Tansu Çiller sayesinde par- tiyi iktidardatutabileceklerini, varolabileceklerini his- settiler ve Çiller'i başlarına getirdiler. Çiller'in "cazibesi", ateşten gömleğe karşı hâlâ DYP'yi koruyucu kalkan görevi yapmaktadır. Bu "ca- zibe" medya desteği ile de vitrinden inmiyor. Özel- likle kadınlar arasında Çıller'e verilen destek, göre- bildiğimizin de ötesine uzanıyor. İlk seçimlerde bu gerçek çok iyi görülecektir. • • • Sayın Baykal, bu erimeyı durdurabilecek, CHP'yi yeniden var edebilecek midir? Gördüğümüz kadanyla Baykal'ın stratejisi, iktidar- da erimeyen, tersıne ıktidar olanaklarını kullanan ye- ni bir CHP ile seçımlere gitmektir. Baykal, kurultay sı- rasında ve sonrasında bunun işaretlerini veımiş ve CHP'nin iktidarda varlığını göstermesi gerektiğini söylemiştir: "Iktidar esiri olmayacağız!" Peki ne yapacaktır? Özellikle Türkiye'nin ve seç- menlerin başındaki iki canavar olan teröre ve ekono- mik bunalıma karşı? Terörle mücadele yasasının 8.maddesinin şu veya bu şekiide kalkması veya değiştirilmesi bile seçim- lerde CHP yelkenini şişirmeye yetmeyecektir. CHP, kitlelerin ekonomik bunalım altında daha çok ezilmesini önlemek, terörün sona erdirilmesini sağ- lamak için alışılmadık ve oiağanüstü bazı çıkışlar yap- mak zorundadır. Yoksa ateşten gömleğin harareti karşısında Bay- kal'ın da mum gibi erıdiğini göreceğiz ve "Sırada kim var" diye soracağız! • • • Şimdi gelelim yazımızın başına. Mesut Yılmaz ve partisi, Sayın Çiller'in en büyük rakibıdir. Ya DYP ANAP'ı küçültecek veya yutacak ya da ANAP DYP'yi. Çiller'in Yılmaz'la bir iktidar ortaklığı çok zor ve en son çarelerden biri olarak görünüyor. Çiller için, CHP stepnesi ile seçimlere gitmekten daha iyi bir seçe- nek olabilir mi? Bu nedenle, ANAP'ı birden kardeşparti ilan etme- si, Baykal ve CHP'yi yumuşatma isteğinin sonucu. Bakalım Baykal bu blöfü görecek mi? Daha da önemli soru Baykal'ın CHP'yi nasıl yeni- den var edeceğidir. Izmir'deMD'den 12 Eylül'eprotesto İZMİR (Cumhurivet Ege Bürosu)- İnsan Hakian Derneği Izmır Şubesı'nce Konak Alanı'nda düzenlenen toplantıda 12 Eylül protesto edildi. Toplantıya 12 EylüFden sonra gözaltında kayıp olanlann resimleriyle katılanlar, "Kayıplar bulunsun, hesapsonılsun" sloganlan atarak tepkılenni dile getirdıler. Konak Alanı'ndaki tarihi Saat Kulesi önünde İHD İzmir Şubesi Sekreteri Ahmet Turan Demir yaptığı konuşmada. kimsesızler mezarlığına gömülenlerle ilgili belgelerin halkın denetimine sunulmasını ıstedi. Toplantıyı izleyen birgurup getirdikleri kayıplann resimlerin Saat Kulesi'nin önüne asarak olaysız dağıldılar. OTLAR ORAL ÇALIŞLAR 12 Eylül askeri darbesini gerçekleştiren generallerin hepsi emekli oldu. Kenan Evren, Marmaris'te emeklilik günlerini dolduruyor. Diğer dört generalin ise adı sanı bile pek duyulmuyor. 12 Eylül askeri darbesiyle kapatılan sıyasi partilerin liderlerinin ve parlamenterlerin neredeyse tamamı 12 Eylül öncesindeki görevlerinin başındalar. 12 Eylül öncesinin başbakanı Süleyman Demirel şimdi Cumhurbaşkanı. 12 Evlül öncesinin lıderleri Ekevit, Erbakan, Türkeş partilerinin başında ve parlamentodalar. Darbeciler emekli, darbenin muhataplan ise iktidarda. O zaman bu iş bitmiş diye bakılabilir. Artık Türkiye 12 Eylül'ü aşmış ve normal parlamenter sisteme dönmüş denebilir. Böyle düşününce Türkiye'de 12 Eylül'ün geçip gittiğini sanabilirsiniz. Gerçek böyle mi acaba? 12 Eylül geçip gitti mi? 12 Eylül, demokrasi ve özgürlük düşmanı bir siyasi eylemdi. Bütün yasal ve idari önlemlerini özgürlüklerin önünü kesme ve despotik bir rejim kurma mantığıyla almıştı. Anayasa, bu amaçla yeniden yazıldı. Siyasi Partiler Kanunu, Dernekler Kanunu gibi Kafalardaki üniformalarörgütlenmeye ilişkin çok sayıda kanun bu kafanın ürünü olarak yeniden üretildi. Polisin görev ve yetkileri oiağanüstü arttınldı. Daha buna benzer çok sayıda demokrasi düşmanı eylem bırer birer gerçekleştirildi. 12 Eylül'ün üzerinden tam 15 yıl geçti. Darbeden sonra yapılan çok partili ilk seçimin tarihi de 1983. Yani parlamento, yeniden işlemeye başlayalı da tam 13 yıl olmuş. Evet darbeciler emekli oldu ve darbeye uğrayanlar da partilerinin başlanna döndüler. Ama nasıl döndüler? 12 Eylül'ün siyasilere ve siyasi partilere uyguladığı yasak ve sınırlamalan kabul ederek siyasete başladılar Iktidara geldiklerinde. önlerinde 12 Eylül'ün ' : kurumlaştırdığı bir yapı buldular. Darbeye uğramış siyasilerin, dünyanın her yerindeki ömeklerinde görüldüğü gibi ilk yapmalan gereken iş, askeri diktatörlüğün kurumlarını ve yasal çerçe\esini bir an önce ve hızla tasfiye etmektir. Yunanistan'da, Portekiz'de. Ispanya'da hep böyle oldu. Bizde ne oldu? Siyasetçilerimiz, darbecilerden devraldıklan baskıcı kurumlaşmadan hiç rahatsızlık duymadılar. Bu otoriter sistem tam tersine onlann işlerine geldi. Sivil örgütlenmenin önünü tıkayan. devletin siyasi partiler üzerinde oiağanüstü denetimini sağlayan, polisin yetkilerini aşm arttıran, askerlerin iktidara müdahalesini kolaylaştıran kanunlardan, baskıcı 1982 Anayasast'ndan memnun şekiide iktidarlannı sürdürdüler. Çünkü 12 Eyiül'ün baskıcı mantığıyla onlann tutucu iktidar hevesleri üst üste çakışmıştı. 12 Eylül direnci ezdi Belki de onlann yıllardır yapmak isteyıp de yapamadıklarını darbeciler yapmışlardı. 12 Eylül askeri darbesinin üzerinden tam 15 yıl geçti. Bu kanunlardan hangisi değiştirildi. Siyasi partilere sorsanız. hepsi demokratik parlamenter sistemi savunduklannı ve 12 Evlül'ün kanunlanna karşı olduklannı söylerler. İş pratiğe gelince bir türlü bu kanunları ve anayasayı değiştirmek için birleşemezler. 12 Eylül, demokrasiyi ve demokrasinin temeli olan toplumsal direnci ezdi. Sıyasetçilerin büyük çoğunluğu da işte bu ezilmişlik ortamında parlamentoya gırdiler ve iktidara geldiler. Eh, ezilmiş ve hakkını arayamayan bir toplum onlann da işine geldi. Tepkisiz toplum işlerini bir anlamda kolaylaştırdı. 12 Eylül'ün yaptıklan onlara kaymaklı ekmek kadayıfı gibi geldi. Çünkü kafalan farklı değildi. 12 Eylül, yalnızca sınırsız bir demokrasi ve insan haklan düşmanlığını miras bırakmadı. Aynı zamanda Güneydoğu'da uzun yıllar sürecek bir çatışmanın tohumlannı da artı. 12 Eylül darbesi gerçekleştiğinde Kürt siyasi akımlan içinde banşçı ve legal mücadele eğilimi güçlüydü. Ama 12 Eylül'ün Güneydoğu'da Kürtler üzerinde uyguladığı katmerli baskı Kürtier içinde şiddet eğılimini kamçıladı. 12 Eylül'de DiyarbakırCezaevi'nde yaşanan vahşet akıllara durgunluk verecek düzeydedir. Şiddetin tohumlan buralarda serpildi, sonra her yana yayıldı. 12 Eylül'ün baskıcı mantıgı bugün değişti mi? Yasalan demokratikleştirerek, insan haklan ihlallerine son vererek, Güneydoğu'da banşı ve demokratikleşmeyi savunarak atılacak yeni adımlara 12 Eylül mağduru siyasiler hazır mı? Onlann 12 Eylül'cülerden farklı bir çözüm önenleri olduğu söylenebilir mi? 12 Eylül'de partileri kapatılan ve tutuklanan Demirel, Ecevit, Erbakan ve Türkeş'in 12 Ev lül yasalannın demokratikleşmesi konusunda ciddi çabalar gösterdiği iddıa edilebilir mi? Günevdoğu sorununda Kenan Evren bu bölgede terör estirerek çözüm bulacağını iddia etmiş ve akıl almaz baskı lara başvurmuştu. Şimdiki siyasilerimizın farklı bir çözüm önerileri ofduğunu kim söyleyebilir? 12 Eylül'ün üzerinden 15 yıl geçmedi. Çünkü henüz 12 ^ Eylül geçmedi. 12 Eylül askeri darbesiyle kapatılan siyasi partiler ve onlann liderleri şimdi ülkeyi yönetiyorlar. Önlerinde 12 Eylül kanunlan, oturduklan kurumlar ve örgütler 12 Eylül mirası, devraldıklan ve uygulamayı sürdürdükleri baskıcı politikalar da 12 Eylül'den kalma. Hallerinden memnunlar, keyıflerine diyecek yok. Çünkü baskıcı sistemın siyasi primini toplayarak yaşamlannı sürdürüyorlar. 12 Eylül'ün üzerinden 15 yıl değil, henüz bir gün bile geçmedi. Çünkü kafadaki üniformalar, sırtlara giyilenden daha kalıcı. Sırttaki üniforma bir gün gelir çıkanlır, ama kafadaki üniformayı çıkarmak mümkün değildir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle