Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 14 EYLÖL 1995 PERŞEMBE
HABERLER
Yasaklar
İslami
diplomasi
-J ^ Eylül
I ) yöneticileri.
A. £* Türkiye'nın
komşulan ve diğer
ülkelerle olan ilişkilerinde
de hassas davTanıyorlardı.
Anarşistlerin hem
sagcısını hem solcusunu
etkisiz hale getiren
generaller. Humeyni'nin
Iranı'ndan gelen
diplomatik heyetlerin
temaslannda da gereken
hassasiyetı gösteriyordu.
24Temmuz 1982
tanhinde Türkiye'ye
gelen lran diplomatik
heyeti, yine her zamanki
gibi Anıtkabir'e
uğramadı. Ama
cumhuriyetin
kuruluşundan bu yana en
Atatürkçü yönetime
sahiptik. Hem demokrat
hem de darbecı olan
yöneticilerimiz, bir anlık
gaflet sonucu mollaları
Anıtkabir'e
götürememişti. Hoş,
onlardan sonraki
yöneticilerimiz de bu
konuyla hiç
ilgilenmediler. Onlar
bilakis lran'a gittiklerinde
şov yapmak için en büyük
camılerde namaz bile
kıldılar. Generaller.
Atatürkçülük konusunda
bugüne dek hiç taviz
veımemışlerdi. Ama bir
dalgınlıktır olmuşfu ışte.
Ne yapılacaktı şimdı?
Hemen yasakçılar işi ele
aldılar "İran'dan
Türkiye'ye gelen heyetle
ilgili bakanlığın yapmış
olduğu açıklanıa
haricinde hiçbir haber,
yorum ve bilgi, basın ve
ajanslarda yer
almayacaknr." Çok şükür,
zevahirı kurtarmıştık
artık... Generaller hem
Batılı ve Atatürkçü hem
de dinlerine bağlı
insanlardı. Bu nedenle de
sık sık yaptıkian
konuşmalarda ayetlerden
alıntılar bıle
kullanıyorlardı. Hatta
Türkiye. bu dönemlerde
seveseve İslam
Konferansı'na başkanlık
bile etmişti. Sıcak bir
ağustos ayında ülkemızi
ziyaret eden Sudan Devlet
Başkanı Numeyri, Türk
mutfağının methinı çok
duymuş bir liderdi.
Istanbul'un "tarihi ve
turistik" yerlerini gezen
Numeyri, iyi bir yerde de
Türk mutfağından çeşitli
örneklenn tadına bakmak
istemişti. Bu hain oğlu
hain gazetecıler ise başka
işteri yokmuş gjbi Sayın
Numeyri'yi yemek
sırasında fotoğraflamak
istemişlerdi. Gerçi
koruma polisleri
kendılerim engellemiş ve
fotoğraf çektirmemişti,
ama ya bir kare aradan
kaçtıysa? Müslüman bir
devlet başkanı, Hilton
Oteli'nde içkili bir
sofrada... Allah
saklasındı... Gazetelere
dikte ettirildi: "Ülkemizi
ziyaret eden Sudan Devlet
Başkanı Numeyri'nin 2
agustos gecesi Hilton
Oteli'nde yemek
esnasında çekilmiş
fotoğraflan, gazetenin ek
ve ilavelerinde dahi hiçbir
şekilde
yayımlanmayacakhr.*' 8
Nısan 1983 tarihinde
gazetelerin yazıişleri
müdürlerini bizzat arayan
yasakçı, dikte ettiriyordu:
"24 ntsanda Türkiye'ye
gelecek Suudi Arabistan
Dtşişleri Bakanı Prens
Faysal ve Milli Savunma
Bakanı Sultan'ın özel ve
kişisel dunımlan
hakkında Dışişleri
Bakanlığımızın vereceği
bilgi dışında hiçbir haber
yazılmayacaktır." Bu
metnı içeren kâğıdın
panoya asılmasıyla bizde
bir merak uyandı. Neden
ve neyi yasaklıyorlardı
acaba?.. Fazla
araştırmamız \e
beklememiz gerekmedi.
Birkaç dakika sonra
Adana bürolannı arayan
bu ilde görevli yasakçı,
konuyu açıkladı: "6.
Kolordu ve Sıkıvönetim
Komutanlığı Basın ve
Halkla İlişkiler Bürosu
sorumlusu Yarbay Fikret
telefonla arayarak 24
nisanda Türkiye'ye
gelecek olan S. Arabistan
Dışişleri Bakanı Prens
FaysaL Milli Savunma
Bakanı Sultan'ın özel ve
kişisel dunımlan
hakkında (6-7 kansı var
gibi) haberlerin. Dışişleri
Bakanlığımızın vereceği
bilgi dışında
yazılmamasını istedi."
MEHMET SUCU
Halk Bunu Bilmesin
Darbeciler kendi yasalanyla geldiler, kendi yasalanyla yargıladılar
Her lıalv rafa kalckrddı
A
skeri darbe sonrasında
anayasa, sendikal haklar.
dernek ve parti kurma
hakları kısacası her hak
rafa kaldınldı. Ve tabii kı
adalet de... Kendi yasala-
nyla gelen ve mevcutyasalan da kendi hu-
kuk anlayışlanna uyarlayan darbecilerin
yaptıği her şey "yasalara'' uygundu... In-
sanlar, yasalara göre gözaltına alındı... Ce-
zaevlerine kondu... Yargılandı... Yıllarca
hapis yattı ve asıldı... 12 Eylül 1980 günü
saat 04.00'ten hemen sonra "Ulegal" örgüt
damgası \ urulan demokratık kitle örgütle-
rinin üyeleri "terörist" ol-
duklan için gözaltına alın-
dılar. İlk anda kamuoyu-
nun tepkisinden korkan ve
darbecilere göre önemlı
savılan kişiler ise "kendi
güvenlikleri"' gerekçe gös-
tenlerek "güvence* altına
alındılar. Güvence altına
alınanlar arasında millet-
vekilleri. parti başkanlan,
sendikacılann yanı sıra
yazarlar-çizerlerde vardı.
Daha sonra bu kişilenn
"güvence*
>
leri gözaltına
dünüşrürüldü...
Kısacası kadını erkeği.
yaşlısı genci binlerce in-
san gözaltındaydı...Yasa-
lar, gözaltı süresini 30 gün
olarak belirlemişti. Ancak
her yer tıklım tıklım do-
luydu ve emnıyet görevli-
lerinin "kendi usuHerPne
göre yaptıklan sorgulama
için bu süre yeterli değil-
di. Gözaltı süresi önce 60
güne. yetmeyince 90 güne
çıkanldı... Ama gün geldi
darbeciler kendi yasalan-
na bile uymadılar ve in-
sanlar 100-1 lOgüngözal-
tında kaldılar...
Gözaltına alınanlann
hepsi darbecilere göre "0-
legal Örgüt* üyesi ya da
yöneticisiydiler. Artık
Türkiye'nin en büyük işçi
konfederasyonu üyesi
DlSK'liler, savaşa karşı
çıkan Banş Derneği üye-
leri, romanlar- şiirler ya-
zan Türkiye Yazarlar Sen-
dikası üyelen teröristtıler.
Karakollar, emniyet
müdürlükleri. kışlalar te-
rönstlerledoluydu. Düze-
ni sağlayacak olan güçler
ise teröristleri kendi "ya-
salan"yla sorguladılar. ln-
sanlara işkencenin her tür-
lüsü yapıldı. Kimi işken-
ceye dayandı, kimi daya-
namadı...
Mehmet Ali Kıbç 12 Şu-
bat 1981 günü. eşi Ülker
Kıbç'la birlikte Ankarada
gözaltına alındı. Sonra da
öldü. Otopsi raporunun
birinci sayfasında "Meh-
met Ali Kılıç'ın diğer sa-
nıklarla yüzleştirilirken
birden fcnalaştığı, hasta-
neye kaldınldığı ve hasta-
neile öldüğü" belirtıldı.
Aynı raporun ikinci say-
fasında ise "polis memur-
lannca hastaneye ölü ola-
rak getirildiği ve üzerinde
herhangi bir darp izi bu-
lunmadığT yazıyordu.
Peki Mehmet Ali Kılıç ne-
den ölmüştü? Ankara
Ünıversitesi Tıp Fakülte-
si'nin 5.3.1981 tarihlitet-
kik raporunda. Kılıç'ın
ölüm nedeni şöyle açıkla-
nıyordu:
"~ ŞiddetO grip vak'ala-
nnda akciğerödemi meyda-
na gelebilmekte ve grip olay-
lannda organlarda hipera-
mi (fazla kan dolması) hari-
cinde herhangi bir bulgu
meydana geunediğine göre,
çok büyük bir ihtinıalle mey-
dana gelen akciğer ödemi
arasında bir illiyet rabıtası
düşünülebilir. Esasen tymu-
su (hornıonal bir bez) büyük
olan şahıslar en ufak bir sp-
ğukalgınlığı karşısuıda mu-
kavemetsizdirler. Bunlardan
suğuk algınbklan. grip ve ha-
fif bronşitlerde dahi ani
ölümlere sebep olabilirler.
Yukarda belirtilen hususlar muvacehe-
sinde Ali kılıç'ın ölümünün akciğer öde-
mine bağlı bulunduğu ve çok büyük bir
ihtinıalle bu akciğer ödeminin gribal bir
enfeksiyondan ileri geldiği kanaatında
olduğumuz hususu saygıyla arzolunur."
Evet Mehmet Ali Kıİıç.*gripten ölmüş-
tü." Emniyete götürüldüğünde herhangi
bir rahatsızlığı olmayan Mehmet Ali Kı-
lıç'ın emniyete girdikten iki saat sonra öl-
mesinin nedeni gnpti. Ve tabii ki hiçbir yet-
kili bir insanın ıki saat içinde nasıl grip ol-
duğunu \e gripten bir insanın nasıl öldüğü-
nü açıklamadı... Gözaltında kımı gnpten
öldü, kimi "uçkuruyla" kendini astı. Kimi
de kim vurduya gitti...
Duran Kıraçyer. karakollara yeni bir
ölüm nedeni getirdi. Herkes "sandalyeden
düşüp" öleni. "kafasını duvara çarparak"
ölenı bilıyordu. Kıraçyer kendini öldürmek
için "şalvannın uçkurunu" tercih etti.
Bir öldürülme olayı nedenıyle baba Du-
ran Kıraçyer. oğulları Mehmet, Ahmet ve
Osman'la birlikte gözaltında alındı. Adıya-
man" ın Gölbası İlçesi"nde 15 Agustos 1981
günü gözaltına alınan Duran Kıraçyer, 23
Agustos sabaha karşı saat 04.00 sulannda
Gölbaşı Emnıyet Amırliği'nde kendini as-
mış olarak bulundu.
Adıyaman Valısı Sdahartin Onur olay
üzerine şu açıklamayı yaptı: "Olayla ilgili
adli ve idari tahkikat vapılmaktadır. Bura-
da araştınlan konu. oîa> sırasında karakol-
da görevli olan memurun. ölen kişinin sa-
baha karşı karnının acıktığını sövlemesin-
den sonra, ekmek almak için dışarı gitme-
si, sanığın bir an dcnctimsi/ kalması konu-
sudur. Şahıs, salvannın uçkumyla kendini
asmıştır."
Ancak oğullan, babalannın intiharetti-
ğıne hiçbirzaman inanmadılar. Babalannın
polis tarafından öldürüldüğünü her zaman
anlattılar:
"... Babam, dayak ve işkencenin etkisiyle
sürekli olarak acı içinde bağırıvordu. Duy-
Yönetime el koyan Evren ve arkadaşlan arük imardan paraya. siyesetten spora kadar her şevde tek \etkili\diler.
1980den 1989'a kadar gözaltında ve cezaevlehnde 316 kişi öldü
12 Eylül adaleti: îşkence...
^m
şkence... Tüm dünyada insanlık suçu... Ancak
insanlık tarihi boyunca hep uygulandı...
Güçlünün kendi gibi düşünmeyenleri sindirmek,
ezmek için uyguladığı yöntemlerden bin oldu
işkence. îşkence, Türkiye'de de en yektili
ağızlara göre insanlık suçu... Ama tıpkı dünyada
olduğu gibi ülkemizde de her dönem uygulandı. Askeri
darbeler dönemînde "sistemli" bir şekiide uygulandı.
Elbette işkence sadece askeri darbeler döneminde
yapılmadı. "Demokrasiye dönüldüğü"nün söylendiği
dönemlerde de sürdü işkence. İşkence iddialan
karşısında resmi ağzlar. hep benzer açıklamalan
yaptılar: "Türkiye'de sistemli işkence yoktur. Münferlt
otaytar vardır." "Güvenlik güçlerinin kişisel hatalardır."
12 Eylül askeri darbesinden sonra da sistemJi işkence
yapıldı. Ve hâlâ da bugün de \apıhyor. 12 Eylül
1980'den 1989 yıhnın sonuna kadar gözaltında ve
cezaevlerinde işkence nedeniyle 316 kişi öldü. 1990
yılının başından I994>ıhnın 12 Eylülü'ne kadar da
104 kişinin işkence yüzünden yaşammı yitirdiği
belirlendi. 12 Eylül 1994'ten bugüne kadar gözaltında
ve cezaevlerinde işkence nedenıyle kaç kişinin öldüğü
henüz tam olarak tesbit edilmedi. Türkiye tnsan
Haklan Vakfı (TtHV) "siyasi-adli suçlu" aynmı
yapTİmadan ülkemizde hemen hemen tüm sanıklara
işkence yapıldıfeını belirledi. TtHV tarafından
yayımiafıan "12 Eylül 1980-12 Eylül 1994 İşkence
Do$yası"nda, "polis ve jandarma karakollanna düşen
adli suç sanıklanna bilinen işkence yöntemlerinin
yaygm olarak uygulanmasına karşın, bu kesimin
hakkını arama yoluna başv urmaması nedeniyle yapılan
işkenceierin önemli bir bölümüniin ortava
çıkanlamadtğuu" açıklandı. İstanbul. Ankara. İzmir
dışında ve Oiağanüstü Hal Bölgesi'nden sağlıkh haber
alınamadığının Mirgulandığı çalışmada. "Syılhk.
dönem içinde TİHV târaftndan beliıienen işkence
kurbanı sa> ısınırı bu konuda mağdur olanlann sadece
küçük bir bölümünü vaıısıttığı*' kaydedildi. Vakfın.
1989-1994 yıllan arasında yapnğı çaJışma sonucu eide
ettiği verilere göre toplam 2 bin 689 kişiye işkence
yapıldı. "Demokrasiye geçild^nin" her fırsatta
vurgulandıgı bu dönemde işkence görenlerden 433*ü
kadın, 78'i çocuk. İşkence görenlerden sadece 906
kişinin rapor aldığı ve 75 kişinin de tecavüze ya da
tacize ugradığı tesbit edildi. TİHV \erilerine göre
işkencenin yüzde 64.9"u emniyet müdürlüklerinde,
yüzde 20.5 polis ve jandarma karakollannda. ^ z d e
1 l.l cezaevlerinde. yüzde 3.5 ise diğer mekânlarda
yapılmaktadır. Gerek askeri. gerekse sivil yönetım
döneminde belirlenen bazı işkence yöntemleri şunlan
-Gözlertn bağlanması.
-Hakaret. küfür, aşagılama. -Elektirk.
-Kaba dayak.
-Askı (düz, ters, filistin)
-Falaka. -Sert cisimle vurma.
-Aç bırakma.
-Uykusuz bırakma.
-Susuz bırakma.
-İşeme ve dışkılamayı önleme.
-Soğukta bırakma.
-Tazyikli su ile ıslatma.
-Hücrede tecrit etme.
-Birbaşkasının ışkencesini seyrettirme, dinletme.
-Cinsel tehdit.
-Cinsel taciz.
-Tecavüz.
-Yalancı infaz uygulaması.
-Sigara ile yakma.
-Üzerine idrar, dışkı ve benzeri maddeler atma.
-Saçlan veya bıyıklan yolma.
-Öldürmekle tehdit etme.
-Zorla ayakta tutma. -Fizikı aktiviteye zorlama.
-Yakmlanna yönelik tehdit.
-Tuz yedirme.
-Havasız bırakma.
-Dışkı yedirme.
duğumuz çığhklar dayanılacak gibi değildi.
İçimiz parçalanıyordu. Babamın çığuklan-
nı duv manıak için kulaklanmızı ellerimiz-
le kapatıvor, battaniveye, üzerimizindeki
giysilere başımızı gömüyorduk. Arada. ba-
banıdan, dayak sonucu tabanlanndaki şiş-
liğin inmesi için avaklannı v ıkanıasını isti-
yoıiardı. İşkence sonrası babamın çığükla-
n, yerini inlemelere bırakıvordu. Babamı-
an beş gün boyunca süren işkenceye daya-
namavıp ölmesiv le polisler telaşlandı. Biz-
leri emnivetin vukan katına aldılar. Ertesi
günü sabah babamızın intihar etteğini söv-
lediler. Oysa onun yerinden kımıldavacak
hali yoktıi."
Çocuklan veanneleri Duran Kıraçyer'in
vücudunda işkence izleri bulunduğunuöne
sürdüler. Ancak olayla ilgili ne "adli" ne
"idari" tahkikat yapıldı. Sonuçta Duran Kı-
raçyer uçkuruvla kendini asmıstı...
Ismail Cüncyt. üzerinde BekirÇetinadı-
na düzenlenmiş sahte kimlikle yakalandı.
Arkadaşı Ahmet Çoşkun daha önce yaka-
lanmıştı ve arkadaşıyla buluşjnak üzere
Galatasaray'daki Aşama Yayınlan'na ge-
len İsmail Cüneyt de gözaltına alındı.
Yayınevi sahibı Mahmut Tezcan, ola>ı
"Polisler geldi. Ahmet Çoşkun"u sordular.
bir süre sonra da yakaladıklaruıı söylediler.
Sonra yayıneyine karakol kurdular. Ah-
met'le buluşmaya gelen birisini de gözam-
na aldılar" diye anlattı.
Ancak kısa bir süre sonra
Emniyet 1. Şubepolislerinin
lıazırladığı tutanaklarda,"îs-
mail Cüneyt'in Beylerbe-
yi'nde Ahmet Çoşkun'un
evine gelirken teslim ol çağ-
rısına uymadığı için vurula-
rak öldürüldüğü" belirtildi.
\ncak Ahmet Çoşkun Bey-
l^rbeyi'ndeki evine arama
.•ın götürüldüğünü. ama eve
kulmadığını, evin önünde
o kesınlıkle çatışma olma-
dığını açıkladı. Ahmet Çoş-
kun. "Bu konuda kapıcı ve
ev sahibinin de ifade verebi-
leceğuıi" söyledi.
E\et tsmail Cüneyt kesin
olarak Aşama Yayınlan'nda
polisler tarafından yakalan-
mıştı. Peki sonra ne olmuş-
tu?.. Bilınmiyor...
Kimi çatışmada öldü, ki-
mi gripten öldü. Gözaltı sü-
relerini sağ-salim tamamlı-
yabilenlersıkıyönetimmah-
kemelerine gönderildiler \e
hemen hemen hepsi tutukla-
narak cezaevlerine kondular.
Tutuklamalar da darbeci-
lerin "emir-komutası"na uy-
gun yapıldı. tlk günlerde 30
kişinin, 50 kişinin tutuklan-
ması önemli haberler arasın-
da yer alırken zaman geçtik-
çe bir günde yüzlerce insan
tutuklanmaya başlandı... Sı-
kıyönetim mahkemelerinde
sabahın köründen gece yan-
lanna kadar sürdü tutukJama-
lar.
Tutuklanmak üzere sıkıyö-
tim askeri mahkemelerine
getirilen sanıklar ne savcıla-
ra ne de hâkımlere gözaltın-
da işkence gördüklerini an-
latabıldi. Hıç kimse işkence
dinlemek istemiyordu...
Selimıye Kışlası'nda bir
sanık. daha sonra ANAP'tan
milletvekıli olan. Savcı Bin-
başı Faik Tarımcıoglu nun
odasında başından kanlar
akarak çıktı. Kimse ne oldu-
ğunuanlıyamadı. Sanık apar
topar kışladaki hücreye gö-
türüldü. Daha sonra işin aslı
anlaşıldı:
Sanık emniyette gördüğü
işkenceleri savcıya anlatma-
ya başlamıştı. Ancak savcı si-
nirlenmiş ve "Bunlar bizi U-
gilendirmez" demişti. Sanık
anlatmakta ısrar edince Sav-
cı "Ne yapalım olur o kadar
siz de sonılan soruları yanıt-
lasaydınız" diye çıkışıyor.
Sanık inatçıydı. Illede anla-
tıklannın tutunaklara geçiril-
mesinı istiyordu. Bunun üze-
rine savcı çok sinirleniyor ve
masasının üzerinde duran
daktiloyu sanığın kafasına in-
dirıyordu.
PERŞEMBE
ORHAN BURSALI
Yarın: Bağımsız'
yargılamalar
Blöf ve Uar Oluş Savaşı...
Sayın Çiller, CHP'nin yenı lıderi Baykal a karşı ilk
atağını gerçekleştirdi ve daha önce de yaptığı
"ANAP'la koalisyon" seçeneğini öne sürdü.
Şimdi CHP ne yapacak? Böyle bir seçenek oldu-
ğuna inanacak ve yumuşayacak mı? Yoksa bu blö-
fü görecek mi?
• • •
Iktidar ateşten gömlek.
Bu ateşin kaynağı terör ile terör harcamalarından
kaynaklanan ağır ekonomik bunalım.
Bu ateşten gömleği giymeye niyetlendiğinizde, ba-
zı önlemleriniz, özel korunmalannız olmak zorunda.
Ateşe dayanıklı bir zırhınız veya giysileriniz; ateşin
hararetini düşürecek ve gömleği uzun süreli giyme-
nizi mümkün kılacak bazı önlemleriniz olacak.
CHP (SHP). gömleği giyerken, sanki önlemleri var-
mış gibi davrandı.
Herkes de CHP'nin önlemi varmış sandı.
Bir de baktık ki bu gömleği giyen bütün parti lider-
leri. inönü'sü, Karayalçın ı, Çetin'ı mum gibi erime-
ye başladılar.
Tabii bakanlarda...
Partide bakan olmayan kimse kaldı mı? (Şimdi on-
lar da olur!)
Ve erimeyip ayakta kalan?
CHP'nin iktidarda yaptığı bazı iyileştirmeleri bu-
gün kim anımsamaktadır?
CHP'nin başaşağı gidişinin kısa öyküsü budur.
CHP ve seçmen kitlesi, mum gibi erimeyecek, par-
tiyi iyice yok olmaktan koruyacak bir lıder anyordu;
sırada ve umutlarda Sayın Baykal vardı ve Baykal se-
çildi.
• • •
Şimdi biraz geriye dönelim: Sayın Mesut Yılmaz,
ateşten gömleğe karşı bir alternatif koruması olma-
dığı için iktidardan çekilmiş ve seçim yolunu açmış-
tı. Sayın Demirel iktidarda kalırsa. artık kesın eriye-
ceğini gördüğü için gömleği sırtından çıkarrnış veen
emin yere. Çankayayaçıkmıştı. Sayın Inönü de bu
yüzden parti liderliğinden ve hükümetten ayrılmıştı.
Peki ateşten gömleği giydiği halde DYP niçin eri-
memiştir?
Nedeni, Sayın Tansu Çiller'dir.
DYP delegeleri ancak Tansu Çiller sayesinde par-
tiyi iktidardatutabileceklerini, varolabileceklerini his-
settiler ve Çiller'i başlarına getirdiler.
Çiller'in "cazibesi", ateşten gömleğe karşı hâlâ
DYP'yi koruyucu kalkan görevi yapmaktadır. Bu "ca-
zibe" medya desteği ile de vitrinden inmiyor. Özel-
likle kadınlar arasında Çıller'e verilen destek, göre-
bildiğimizin de ötesine uzanıyor. İlk seçimlerde bu
gerçek çok iyi görülecektir.
• • •
Sayın Baykal, bu erimeyı durdurabilecek, CHP'yi
yeniden var edebilecek midir?
Gördüğümüz kadanyla Baykal'ın stratejisi, iktidar-
da erimeyen, tersıne ıktidar olanaklarını kullanan ye-
ni bir CHP ile seçımlere gitmektir. Baykal, kurultay sı-
rasında ve sonrasında bunun işaretlerini veımiş ve
CHP'nin iktidarda varlığını göstermesi gerektiğini
söylemiştir: "Iktidar esiri olmayacağız!"
Peki ne yapacaktır? Özellikle Türkiye'nin ve seç-
menlerin başındaki iki canavar olan teröre ve ekono-
mik bunalıma karşı?
Terörle mücadele yasasının 8.maddesinin şu veya
bu şekiide kalkması veya değiştirilmesi bile seçim-
lerde CHP yelkenini şişirmeye yetmeyecektir.
CHP, kitlelerin ekonomik bunalım altında daha çok
ezilmesini önlemek, terörün sona erdirilmesini sağ-
lamak için alışılmadık ve oiağanüstü bazı çıkışlar yap-
mak zorundadır.
Yoksa ateşten gömleğin harareti karşısında Bay-
kal'ın da mum gibi erıdiğini göreceğiz ve "Sırada kim
var" diye soracağız!
• • •
Şimdi gelelim yazımızın başına.
Mesut Yılmaz ve partisi, Sayın Çiller'in en büyük
rakibıdir.
Ya DYP ANAP'ı küçültecek veya yutacak ya da
ANAP DYP'yi.
Çiller'in Yılmaz'la bir iktidar ortaklığı çok zor ve en
son çarelerden biri olarak görünüyor. Çiller için, CHP
stepnesi ile seçimlere gitmekten daha iyi bir seçe-
nek olabilir mi?
Bu nedenle, ANAP'ı birden kardeşparti ilan etme-
si, Baykal ve CHP'yi yumuşatma isteğinin sonucu.
Bakalım Baykal bu blöfü görecek mi?
Daha da önemli soru Baykal'ın CHP'yi nasıl yeni-
den var edeceğidir.
Izmir'deMD'den 12
Eylül'eprotesto
İZMİR (Cumhurivet Ege Bürosu)- İnsan Hakian
Derneği Izmır Şubesı'nce Konak Alanı'nda
düzenlenen toplantıda 12 Eylül protesto edildi.
Toplantıya 12 EylüFden sonra gözaltında kayıp
olanlann resimleriyle katılanlar, "Kayıplar bulunsun,
hesapsonılsun" sloganlan atarak tepkılenni dile
getirdıler. Konak Alanı'ndaki tarihi Saat Kulesi
önünde İHD İzmir Şubesi Sekreteri Ahmet Turan
Demir yaptığı konuşmada. kimsesızler mezarlığına
gömülenlerle ilgili belgelerin halkın denetimine
sunulmasını ıstedi. Toplantıyı izleyen birgurup
getirdikleri kayıplann resimlerin Saat Kulesi'nin
önüne asarak olaysız dağıldılar.
OTLAR ORAL ÇALIŞLAR
12
Eylül askeri darbesini
gerçekleştiren
generallerin hepsi
emekli oldu. Kenan
Evren, Marmaris'te
emeklilik günlerini
dolduruyor. Diğer dört generalin ise adı sanı
bile pek duyulmuyor. 12 Eylül askeri
darbesiyle kapatılan sıyasi partilerin
liderlerinin ve parlamenterlerin neredeyse
tamamı 12 Eylül öncesindeki görevlerinin
başındalar. 12 Eylül öncesinin başbakanı
Süleyman Demirel şimdi Cumhurbaşkanı. 12
Evlül öncesinin lıderleri Ekevit, Erbakan,
Türkeş partilerinin başında ve
parlamentodalar. Darbeciler emekli,
darbenin muhataplan ise iktidarda. O
zaman bu iş bitmiş diye bakılabilir. Artık
Türkiye 12 Eylül'ü aşmış ve normal
parlamenter sisteme dönmüş denebilir.
Böyle düşününce Türkiye'de 12 Eylül'ün
geçip gittiğini sanabilirsiniz. Gerçek böyle
mi acaba? 12 Eylül geçip gitti mi? 12 Eylül,
demokrasi ve özgürlük düşmanı bir siyasi
eylemdi. Bütün yasal ve idari önlemlerini
özgürlüklerin önünü kesme ve despotik bir
rejim kurma mantığıyla almıştı. Anayasa, bu
amaçla yeniden yazıldı. Siyasi Partiler
Kanunu, Dernekler Kanunu gibi
Kafalardaki üniformalarörgütlenmeye ilişkin çok sayıda kanun bu
kafanın ürünü olarak yeniden üretildi.
Polisin görev ve yetkileri oiağanüstü
arttınldı. Daha buna benzer çok sayıda
demokrasi düşmanı eylem bırer birer
gerçekleştirildi. 12 Eylül'ün üzerinden tam
15 yıl geçti. Darbeden sonra yapılan çok
partili ilk seçimin tarihi de 1983. Yani
parlamento, yeniden işlemeye başlayalı da
tam 13 yıl olmuş. Evet darbeciler emekli
oldu ve darbeye uğrayanlar da partilerinin
başlanna döndüler. Ama nasıl döndüler? 12
Eylül'ün siyasilere ve siyasi partilere
uyguladığı yasak ve sınırlamalan kabul
ederek siyasete başladılar Iktidara
geldiklerinde. önlerinde 12 Eylül'ün ' :
kurumlaştırdığı bir yapı buldular. Darbeye
uğramış siyasilerin, dünyanın her yerindeki
ömeklerinde görüldüğü gibi ilk yapmalan
gereken iş, askeri diktatörlüğün kurumlarını
ve yasal çerçe\esini bir an önce ve hızla
tasfiye etmektir. Yunanistan'da, Portekiz'de.
Ispanya'da hep böyle oldu. Bizde ne oldu?
Siyasetçilerimiz, darbecilerden devraldıklan
baskıcı kurumlaşmadan hiç rahatsızlık
duymadılar. Bu otoriter sistem tam tersine
onlann işlerine geldi. Sivil örgütlenmenin
önünü tıkayan. devletin siyasi partiler
üzerinde oiağanüstü denetimini sağlayan,
polisin yetkilerini aşm arttıran, askerlerin
iktidara müdahalesini kolaylaştıran
kanunlardan, baskıcı 1982 Anayasast'ndan
memnun şekiide iktidarlannı sürdürdüler.
Çünkü 12 Eyiül'ün baskıcı mantığıyla
onlann tutucu iktidar hevesleri üst üste
çakışmıştı.
12 Eylül direnci ezdi
Belki de onlann yıllardır yapmak isteyıp de
yapamadıklarını darbeciler yapmışlardı. 12
Eylül askeri darbesinin üzerinden tam 15 yıl
geçti. Bu kanunlardan hangisi değiştirildi.
Siyasi partilere sorsanız. hepsi demokratik
parlamenter sistemi savunduklannı ve 12
Evlül'ün kanunlanna karşı olduklannı
söylerler. İş pratiğe gelince bir türlü bu
kanunları ve anayasayı değiştirmek için
birleşemezler. 12 Eylül, demokrasiyi ve
demokrasinin temeli olan toplumsal direnci
ezdi. Sıyasetçilerin büyük çoğunluğu da işte
bu ezilmişlik ortamında parlamentoya
gırdiler ve iktidara geldiler. Eh, ezilmiş ve
hakkını arayamayan bir toplum onlann da
işine geldi. Tepkisiz toplum işlerini bir
anlamda kolaylaştırdı. 12 Eylül'ün yaptıklan
onlara kaymaklı ekmek kadayıfı gibi geldi.
Çünkü kafalan farklı değildi. 12 Eylül,
yalnızca sınırsız bir demokrasi ve insan
haklan düşmanlığını miras bırakmadı. Aynı
zamanda Güneydoğu'da uzun yıllar sürecek
bir çatışmanın tohumlannı da artı. 12 Eylül
darbesi gerçekleştiğinde Kürt siyasi akımlan
içinde banşçı ve legal mücadele eğilimi
güçlüydü. Ama 12 Eylül'ün Güneydoğu'da
Kürtler üzerinde uyguladığı katmerli baskı
Kürtier içinde şiddet eğılimini kamçıladı. 12
Eylül'de DiyarbakırCezaevi'nde yaşanan
vahşet akıllara durgunluk verecek
düzeydedir. Şiddetin tohumlan buralarda
serpildi, sonra her yana yayıldı. 12 Eylül'ün
baskıcı mantıgı bugün değişti mi? Yasalan
demokratikleştirerek, insan haklan
ihlallerine son vererek, Güneydoğu'da banşı
ve demokratikleşmeyi savunarak atılacak
yeni adımlara 12 Eylül mağduru siyasiler
hazır mı? Onlann 12 Eylül'cülerden farklı
bir çözüm önenleri olduğu söylenebilir mi?
12 Eylül'de partileri kapatılan ve tutuklanan
Demirel, Ecevit, Erbakan ve Türkeş'in 12
Ev lül yasalannın demokratikleşmesi
konusunda ciddi çabalar gösterdiği iddıa
edilebilir mi? Günevdoğu sorununda Kenan
Evren bu bölgede terör estirerek çözüm
bulacağını iddia etmiş ve akıl almaz
baskı lara başvurmuştu. Şimdiki
siyasilerimizın farklı bir çözüm önerileri
ofduğunu kim söyleyebilir? 12 Eylül'ün
üzerinden 15 yıl geçmedi. Çünkü henüz 12 ^
Eylül geçmedi. 12 Eylül askeri darbesiyle
kapatılan siyasi partiler ve onlann liderleri
şimdi ülkeyi yönetiyorlar. Önlerinde 12
Eylül kanunlan, oturduklan kurumlar ve
örgütler 12 Eylül mirası, devraldıklan ve
uygulamayı sürdürdükleri baskıcı politikalar
da 12 Eylül'den kalma. Hallerinden
memnunlar, keyıflerine diyecek yok. Çünkü
baskıcı sistemın siyasi primini toplayarak
yaşamlannı sürdürüyorlar.
12 Eylül'ün üzerinden 15 yıl değil, henüz
bir gün bile geçmedi. Çünkü kafadaki
üniformalar, sırtlara giyilenden daha kalıcı.
Sırttaki üniforma bir gün gelir çıkanlır, ama
kafadaki üniformayı çıkarmak mümkün
değildir.