02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
28AĞUSTOS 1995 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 2390 katıhmcı sayısıyla IFLA '95 tarihe 'en kalabalık ve en verimli kongre' olarak geçti Türldye demokratfldeştnelî 9 DUYGU PURGUN IFLA '95 Istanbul Genel Konferansı, üç önemJı önergenin karara bağlanması ile sona erdi. IFLA Başkanı Robert Wedgeworth'un IFLA delegelerinin oyuna sunduğu önergelerden ılki. ıfade özgürlüğû ve bilgi edinme hakkına ilişkındi. Danımarka. Finlandiya ve tsveç Kütûphane Birlikleri tarafından gûndeme getirilen önerge, delegelerin alkışlan arasında oybirliğiyle kabul edildi. IFLA Başkanı Robert Wedgeworth, ev sahibi ülke olarak, Türkiye'nin de demokratikleşme yolunda adımlar atmasını beklediklerini belirtti. Rus İCütüphane Dernekleri'nin iç savaşta büyük zarar gören Çeçen Devleti Kütüphanesi'ne yardım çağnsı da IFLA'nın ilk toplantisında görüşûlmek ûzere IFLA gündemine alındı. Kapanış toplantısında Türkıye, her yılın bır gününün "Kütüphaneciler Günii" olarak kutlanması konusunda bir önen getırdi. Kapanış toplantısında Wedgeworth, organizasyonun başansında Tûrkıye komitesinin büyük payı oldugunu söyledi. Wedgeworth, geleneksel Türk misafîrperverliğine bir kere daha tanık olmaktan duyduğu hoşnutluğu belirtti. Türk Organizasyon Komitesi Başkanı Altınay Sernikli ıse kongreyi " Kütüphaneciİiğin geleceğe yöneiik atmış olduğu önemli bir adım" olarak nitelendırdi. Ev sahibi ülke olarak Türkiye'nin üstesinden gelmesi gereken sorunlan oldugunu belirten Sernıldi, katılımcılara "Bu sorunlann banşçıl yollardan çözümleneceği konusunda şüpheniz olmasm" dedi. FLA '95 tstanbul Genel Konferansı, üç önemli önergenin karara bağlanması ile sona erdi. IFLA Başkanı Robert Wedgeworth, ev sahibi ülke olarak, Türkiye'nin de demokratikleşme yolunda adımlar atmasını beklediklerini belirtti. 1765'i yabancı, 625'i Türk, toplam 2390 katılımcı sayısıyla kongre, IFLA'nın tarihıne. "en kalabahk ve en verimli kongre" olarak geçtı. Türkiye "de gerçekleştirilen en büyük çaplı etkınlık olan IFLA Kongresi'ne dünyanın 103 ülkesinden ınsan katıldı. Toplantılarda 200'ün üzerinde bildin sunuldu, 16 tane "workshop" gerçekleştirildi. Gelecek yıl düzenlenecek IFLA Kongresinin evsahipliğini ise Çın üstlenecek. IFLA Kongresi'nde İstanbul. bırhafta boyunca neredeyse tüm dünyayı konuk etti. IFLA üyelen tarihiyle, kultürüyle ve doğasıyla lstanbul'a hayran kaldıiar. 5 gün boyunca "Geleceğin KürüphanelerPnı tartışan konuklar. kendileri ıçın düzenlenen gece etkınliklennde hem yorgunluklannı attılar, hem de Türk kültürünü tanıma fırsatı elde ettıler. Konuklann bir kısmı, tstanbul'dan aynlmanın hüznünü bırbirlerine sanlıp ağlayarak yaşarken, diğer bir kısmı da kongreden sonra da Türkiye'de tatillerini geçirmeye karar verip, çeşitli turlara katıldılar Türk organizasyon komitesi Başkanı Altınay Semikli'ye göre bu kongre, Türkiye'nin şımdiye kadar yaptığı en önemli propagandaydı. Sernikli. kongrenin tüm bürokratik ışlerinden sorumlu kışı olarak, "yorucu fakat sonuç olarak tarminkar" bir işi başardıklannı belırtıyordu. IFLA Başkanı Robert VVedgevvorth de. IFLA '95'ten son derece memnun kalan kişilerin başında geliyordu. Wedgeworth'un memnunıyetinde, herhalde IFLA Başkanlığına yenıden seçilmesinin de payı vardı. Başkan, konferansın son gününde, toplantının evrensel önemini sembolize eden ve üzerinde dünyanın bütün ülkelennin bulunduğu kocaman bir balonu IFLA üyelerinin bulunduğu sıralara doğru fırlatarak. kapanış törenine ayn bir anlam kattı. Eurimages Türkiye temsilcisi Faruk Günaltay, tüm olumsuzluklara karşın Türk sinemasından umutlu: ma, öııeıııli ir kartvizittir"Sinema bir ülke açısından önemli bir karfvizittir" görüşündeki Günaltay, iyi filmler yapabümek için yılda en az 40 fılm üretmek gerektiğini vurgulayarak bunun hiç de zor olmadığını savunuyor: " Bunun maliveti çok yüksek değil : Boğazda iki yalı." inemanın desteklenmesinin ve altyapı oluşturulmasının gerekliliği üzerinde duran Günaltay, bunun devletin sorumluluğu olduğu düşüncesinde. Sinema Yasası'nın çıkması durumunda parasal sorunlann çoğunun çözüleceğini belirtiyor. TANERGEZER Eunmages Türkıye temsilcisi Faruk Günaltay. bütün olumsuzluklara karşın Türk sinemasından umutlu. Uzaktan izlediğı Türkıye'deki sınema ortamıyla ilgilı tartışmalann, polemıkJenn duygusal bır şekilde sürdürülmesine şaşıran Günaltay'a göre "Çoğu zaman gerçek ortam gözönünde tutulmuyor." Günaltay, Türk sınemasının önündekı temel sorunun devletin tavn oldugunu behrterek. sinemanın tehlikelı olarak görüldüğünü söyledi. Kültür Bakanlığı'nın elinden geleni yaptığını ancak devletin yaklaşımı yüzünden çok fazla şey gerçekleşemediğinı söyleyen Günaltay, Malraın'nun " Kültür Bakanlığı'nın bütçesi, devletin bütçcsinin en azından vüzde l'ini oluşturmazsa Kültür Bakanhgı gereksiz bir lükstür" sözünü anmsatarak Türkiye'de yüzde 1 'den az oldugunu vurguladı. Sinemaya gereken yardımın verilmesinin ve altyapı oluşturulmasının gerekliliği üzerinde duran Günaltay, bunun devletin sorumluluğu oldugunu düşüncesinde."Sinema Yasası Mecliste takdnuş durumda. Bu yasa çıkanlsa sinema parasal sonınlanm çoğunu çÖKbiKr." Günaltay. dığer sanatlardan daha kıtlesel olan sinemanın hem yantıcı bir sanat hem de bir iletişim aracı oldugunu belirterek, "Sinema bir Türkiye'den 13fîlme destek Eurimages, 1989 vûında kurulan, Avrupa konseyi bünyesinde çalışmalannı sürdüren bir kuruluş. Bütün dünyayı saran Amerıkanfılmleri hegemonyasına karşı Avrupa sineınasım korumayı amaçlayan kuruİuşa. Türkiye 1990yılında üye oldu. Şu ana kadar 350fılme yardım eden Eurimages. Türkiye'den de lijilme destek verdi. Son olarak, Tunç Okan ve Ersin Pertan 'ınfilmlerine de yardım kararı alındı. Eurimages 'in Türkiye Temsilcisi Faruk Günaltay, kuruluşun amacını Avrupa aah sinema faaliyetini ayakta tutmak, böylece bu faalıyetlenn uzantısında bulunan kültürel kurumian beslemek " olarak açıklıyor. Eurimages, Avrupa sinemasına üç alanda destek veriyor. Bunlardan en önemlisi ortakyapımlara ve varatıcı belgesellere verilenyardım. Buyardımı alabûmenm koşulu en az üç yapımcının ortakyapımı olması. llüncı alan dağıtım. Bu vardım Eurimages e ve Avrupa Konseyi 'ne üye olan ve Avrupa Toplulugu 'na üye olmayan ülkelere yapûıyor "Germinal", "Yağmurdan Önce", "Kraliçe Margot" gibıfdmlenn dagıtımı bu şekilde yapılmış. Türkiye'den de iki fılm Eunmages yardımı sayesinde Avrupa 'ya dağıtıldı. Ömer Kavur 'un "Gizliyüz "ü ve Memduh Ün 'ün "Ztk/amın Kökü "filmi. Faruk Günaltay, bu ikifilmın de Avrupa 'da Türkiye dekinden daha çok tleyici aldığım söylüyor. Üçüncü alan sinema salonlan Tıne aynı şekilde, Eurimages 'e üye olan ve Avrupa Birliğı 'ne üye olmayan ülkelerin salonlanna verilvyor bu yardım Türkiye'deşu an 6 salon yardım görûyor: Beyoğlu Alkazar, Beyoğlu Beyoğlu, Çemberiitaş Şafak, Kadıköy Kioda, Baktrköy Avşar ve Altunizade Capitol. Önümüzdeki yıllarda Ankaru ve Izmir'den desınemalar buyardımı alacak ülke açısından önemli bir kartvizittir" gorüşünü dile getiri/or. * Sinemanın var olması söz konusu. Sanayi oluşturulması lazım."' Sinemanın toplumsal açıdan da önemine değiniyor "Sinema bir aynadır. Bir toplumun isteklerini, korkularuıı yansıtan bir aynadır. Türk izleyicisi olarak aynada sürekli olarak Amerikan toplumunun duygularuu görürsem, bunun sonucu kültürel kimliğin yitirilmesi olacakür.*'. Günaltay, değişen ve zorlaşan koşullarla birlikte izleyicınin eğilimlerinin de değiştığıni belirtiyor: "Sinema izleyicisi büyük öJçüde azaldı. Sinema izlemek artan fiyatlarla beraber bir yannma dönüştü. Seyirci. bu yabnmı yaparken tabii ki riske girmek istemeyecek. En azından biraz silah. seks, şiddet görmek için Amerikan filmlerini tercih edecek. Amerikan filmlerinin kaliteli olmasada bile belli bir düzeyi tutturacağı biliniyor." Seyirci potansıyeli açısından Türkiye'nin büyük bır ülke oldugunu belirten Günaltay, umutsuz değil. tyi filmler yapabilmek için yilda en az 40 fılm üretmek gerektiğini belirten Günaltay'a göre bu, hiç de zor değil."Bunun maiiyeti çok yüksek degil: Boğazda iki yaİL " * "Türkiye'de sinema olması lazım ve olacaktır" diyen Günaltay'a göre sınemacılanmız ellennden geleni yapmaya çalışıyorlar. "Sinemacılanmız tabii ki eleştirilebilir. Ama bu eleştirilerin sevgiyle yapılması lazım. Hiç bir şey yapmayan insan hata da yapmaz. Ama bir şey yapmamak ölüm demcktir. Basit ve kolay polemikler hiç bir zaman yapıcı değildir. Tesvik edici ve düzenleyici bir yaklaşım gerekiyor. Neden iyi filmler yapılmadığı ve iyi yapmaları için neler yapılması gerektiği üzerinde düşünmek lazım" Sinemamızda bırtakım eksikliklerin oldugunu ve moral bozukluğu yasandığını anlatan Günaltay, " Siz iyi fîhn yapın seyirci gelir, izler, demek yagmur yağsm da Istanbul susuzluktan kurtulsun demek gibi bir şey. Yani ortaya güzel fılm çıkarabilmek için önce üretim yapılmair Türkıye Eurimages'e aidatlannı bır süredir ödeyemiyordu. Şu anda bir kısmı ödenen ve kalan kısmının da ödeneceği söylenen borç için Günaltay şunlan söylüyor: "Ekonomik sıkıntılardan dolayı aidatlannın tümü ödenemedi Türkiye tarafından. Fakat, ödeneceğine dair garanti verildi. Bu borçlann çok şükür menfi bir neticesi olmadL Olabüirdi, engelledik. Türkiye"den gelen projeler otomatik olarak askıy a alınabilirdi Herhangi bir ülke bunu tekrar yaparsa Eurimages projeleri askıy a almakta kararh." Magnum, 28. yaşıııı kuthıyor Kfilûr Servisi- Fotoğraf dünvasının en ünlü ajarslanndan biri olan Maflium, 28. yaşmı kvrtliyor. Heni Cartier Bresson, Dsvd Seymour ve Robert Cap'dan oluşan bir ekibin 194" "de bır araya gelerek kuraıklan ajans, ılk olarak Nev York Modern Sanat Miresi'nin çatı katında hiznet vermeye başladı. Kunlduğu ilk yıldan bugaıedekbaşanlı çalanalara ımza atan rvfamum, 199Vdaçikardığı kataogda, içerik olarak ol<üça genış bir yelpaze smrnı fotoğraf m»«nklılanna. Savaş fotciraflanndan iç kadar çeşitli sosyal manzaralardan oluşan bu çalışma yoğun ilgi topladı. Magnum'un bir diğer özelligi de sinema fotoğraflardan oluşan çok geniş bir dokümantasyonu gerçekleştiriyor oluşu Bu konuda oluştunılan 50 yıllık arşivde The Misfits (Uygunsuzlar)'in çekimleri sırasında Marflyn Monroe'dan tutun da Antonioni'nin Blovv-up'ına, Kusturica'nın "Underground" undan, Angelopoulos" un "Ulysses' Gaze"ine dek pek çok filmden fotoğraf yer alıyor. "Magnıun Cinema" fotoğraflan sergisı, Edinburgh Festivali'ne de katılıyor. 'Ekonomik eşitsizlikle haksız rekabet' Eunmages'in öneminin anlaşılması için ön- celıkle dünyadakı durumun değerlendınlmesi gerektiğini anlatan Günaltay, "tam bir poker oyunu" olan sinemada; Amerikan filmlerinin yaygınhğının sadece estetık, teknik bir üstün- lükten kaynaklanmadığını belirterek, güçlü eko- nomik kaynaklarla, Amenka'nın kültürel bır baskı politikası oluşturduğunu söyledi. "Neden Çemişgezek'teki hikayeler bütün dünyayı Ugi- lendirmiyor da Dallas'takiler ilgilendiriyvr ? Bu belli bir jeopolirik ortamın sinema alanında- ki yansımasıdır." Günaltay, teknik açıdan çok iyi oldugunu söy- ledığı Amerikan sinemasmı şöyle değerlendır- di. " 1945 sonrasıABD, sinema sanayüne büyük bir önem verdi. Amerika'nın silah satışmdan sonra en büyük gelir kaynağı sinema fılmleri. Bu boşuna değil. Sinema, onlar için bir kültürel etkinlik hattı oluyor. Bu yüzden filmlerinin en geniş çapta da- ğıtılması için büyük eforlar sarfermişler. Sadece ekonomik değiL diplomatik alanda da. Ameri- kan filmlerinin izlenmesi Amerikan küHürünün kökleşmesi için de çok önemli bir unsur." " Sinema çelişkili bir realitedir. Hem endüst- riyeL hem kühürel boyutlara sahip bir üretim- dir ve ekonomik açıdan her zaman büyük bir çe- lişkiye sahiptir. Bir filmin ma- iiyeti her za- man bellidir ama onun de- ğeri hiç bir za- man belli değil- dir. Seyirci sayı- sma bağtadır. Bu da hiç bir zaman belli ol- maz. Yani tam bir poker oyunu- dur" görüşün- deki Günaltay, Avrupa kültü- rünün yok ol- ması anlamına gelen Amerika'nın taamızu karşısında Avrupa- lılann dırcnışe geçtıği mücadelede; maçın ilk devresinın 0-0 bıttiğıni söyledi. "Bölünmelere rağmen Avrupa, Amerika'ya karşı ortak bir tavır aiabildi. Mücadelenin baş- lamasıy la birlikte saldıran Amerika'ya karşı, ilk de\Tede AvTupa başanh bir savunma uyguladı. Bir yanda Fransa, İspanya, ttaKa ve Yunanis- Faruk Günaltav tan sinemanın bir kültürel istisna oldugunu sa- vundu, öte yanda daha az radikal tavırla Hollan- da, İngütere, Almanya kültürel özeüik kavramı- na dikkat cektL" Amerika, Avrupa'nın bu ortak tavn karşısın- da, ikınci büyük ihraç ürünü olan sinema film- lenni satabilmek için, karşılaşmanın ikinci ya- nsında taktık değıştırerek sahaya çıktı. "Kaba baskı yapmaya devam etmenin bir kül- türel emperyalizm imajı oluşturduğunu farke- den Amerika'lılar, bunun y erine işbirliği yapma yoluna gittiler. Bu konuda ellerinde büyük koz- larvar. En önemlisi teknolojik üstünlük. Çok ge- niş iletinı olanaklanna sahipler." Avrupalılann para kaynaklannı yanlış kul- lanmalannın da Amerika'ya ekonomik bir güç kattığını söyleyen Günaltay'a göre; Avrupa'nın parasıyla Amerikalılar Avrupa'da yatınm yap- tılar. Günaltay daha sonra,"Böylece Avrupa'nın büyük şirketleri Amerikalılarla ortakhk kura- rak Amerikan fılmleri göstermeye başladılar. Çünkü en çok bu filmler gelir sağlıyor. Fran- sa'da bir film 20 milyon franga malolurken, Amerikalılar film tanıtunına bunun yansı kadar para harcayabiliyor. Bu ekonomik eşitsizlik hak- sız bir rekabet varatıvor" dedı. BUAŞAMADA ŞÜKRAN KURDAKUL Kamuoyu Kamuoyunu, toplumun düşünsel gizilgücü olarak tanımlayabilir mıyiz? Osmanlı aydını, Tanzimat'tan sonra severek kullandığı "efkâr-ı umûmiye" sözcü- ğünü, egemen guç karşısında tutunacak bir dal, bir savunma aracı olarak görüyordu. XIX. yüzyılın ikinci yansında bile okumuş orta ta- bakanın henüz tarih sahnesıne çıkmaya çabaladığı bir ülkede "Vükelâ" kafası mı oluşturacaktı kamuoyu- nu? Uyuşmuş medrese kafası mı? Namık Kemal'ın "MatbuatNizamnamesi" başlık- lı makalesinde, basına getirilen yasakları eleştınrken, şu uyan tümcesıni yazdığını bıliyorum. "Her hukümet, efkâr-ı umûmiyeyi tanımak zonın- dadır." Belki, bu türden uyanlarla, iki üç bin gazete okuru arasındaki kimi okumuşları dünya işlerini düşünme- ye, tepki göstermeye, varlığına inanmaya çağınyor- du Osmanlı aydını. Ya da hapse atılma, sürgüne gönderilme pahası- na, yaza çize gunümüz deyimiyte "kamuoyu yarat- ma "ya çalışıyordu. Neyse ki, bu kuşağın canlannı kurtarabilmiş olan- lan, geçen yüzyılın sonunda gördülerçabalannın bo- şa gitmediginı. Tüm yüksekokullarda öğrenim görenlerin sayısı bi- ni bulmazken, sadece 1897 yılında, yüze yakın Har- biye, Tıbbiye, Mühendısane oğrencisı doktor ve su- bay, Sultanhamid zmdanlannda aylarca tutulduktan sonra Trablusgarp'a sürgun edılmiştı Aydınlanma savaşımmın kendilennden beklediği yükümlülüklerı yerıne getırdıklerı için. Düşünsel birikımlerinı ortaya koyarak kamuoyu oluşturduklan için. II. Meşrutiyet dönemınde Ittihat ve Terakki Fırka- sı'nın Meclıs diktasına karşın, aydın bilıncın bireysel düşün gücünü toplumsala dönüştürerek kamuoyu oluşturma ustalığı kazandığını görüyoruz. Tarihinin en belalı, ıçinden çıkılmaz gıbi göriinen koşullarında varlığının ışlevine ınanan bir kamuoyu bu. Bir yani Redd-i llhak cemıyetlerınden maşatlık, Sui- tanahmet mitinglerine. bir yani cepheye uzanan top- lumsal/siyasal gerçek! Cezaevleri tanıktır kı, tek partı döneminın kendine özgü koşullannda da rüzgân kesilmedi bu gerçekli- ğin. Adı Demokrat olan partinin on yıllık iktidar döne- mindeyse yeni kuşaklarca kültür mirasının vazgeçil- mez sorumluluğu olarak göründü. Seçim sandıklarından çıkan oylar mı kamuoyunun simgesidir? Bilimde, düşün yaşamında, sanatta, yurt yöneti- minde elde edilen kazanımlar mı? Demokrasinin temel ılkeleriyle çelişir görmediğim bu sorunlann arkasındaki gerçek şu bence. Kamu- oyu, toplumun oy göstergesı değil, düşünsel yapısı- nın dışavurumudur. Olumlu olumsuz çatışkılannda belırieyıci olanı gös- terir bize. Çünkü us gücünün vazgeçilmez değerie- rıni taşır içeriğınde. Ne 12 Mart zındanlannda boğuldu bu kamuoyu- nun sesı, ne 12 Eylül zindanlarında. Sıvas'ta ateşle oynayanlara mı yenik düşecek. Rock festivalinî seven köy: Cropredy Kültür Servisi- Oxford yak.nlanndakı Cropredy, her yıl yaz aylannda kadrosu ve malıyetıyle oldukça mütevazi olan bır rock festıvalıne e\ sahıpiıgı yapıyor Bu festivali Glastonbury. Phoneıx ya da Fairport Convention' dan ayıran en önemli ozellık. Cropredy sakınlennin festivalin yapıldığı ağu^tos ayını neredeyse iple çekmeleri. Cropredyîiler, rock" ı ciddi ciddi seviyor. Diğer festıvallenn e\ sahıplennin aksine gürültüden de hiç şikâyet etmiyorlar 1979" dan ben düzenlı olarak gerçekleştinlen festıval meraklılanna, tam bır huzur ve güven (!) ortamı sunuyor. Hırsızlık vakalannın olmadığı, uyuşturucu yüzünden kımsenın başının belaya girmediğı. gürültüsûz bır rock festivali! tlk bakışta pek olağan sayılamayacak bu durumu fe^ivalın yönetıcılennden müzısyen David Pegg ^öyle anlatıyor : " Cropredy' nin en belirgin özelligi, özel şirket ve kuruluşlar tarafından değiL müzisyenlerce kotanlmış obnasıdır. Ticari ka> gılardan uzak, yalnızca müzik yapılan ve müzik konuşulan bir festival yani." Festivalin bu denli sakın geçmesinde ortalama 17 bin kişiyi ağırlamasının da payı var. Bu, Fairport ya da Glastonbury ile karşılaştmldığında epey düşük bir rakam. Zaten festivalin başlıca müda\ ımlen, yaşı 40' ı aşmış. kemale ermış (! j müzisven takımi. Genç bir festival izley icısınin . Cropredy hakkındaki izlenimlerine gelince: " Ortakkta öylesine dolaşırken birden karşıma ldm çıkö dersiniz? Led Zeppelın'in eski solisti Robert Plant! Havadan sudan sohbet etük. Işte Cropredy böyle bir şeyi yapabikceğiniz tek yer»." 'Müziğin değil, kao8iın içindeyiz' Kültür Servisi- lngıltere'nin efsanevi gruplanndan Sex Pistois'ı konu alan Pımk and The Pistols adlı fılm, grup üzerine yapılmış en ilginç çalışmalardan biri. Sex Pistols, müzik tarihinin en çok konuşulan gruplan arasında yer alıyor. Aristokrat Ingiliz toplumumun bu haylaz çocuklan baskıcı, katı geleneklere duyduklan tepkiyı öncelikle dış görünümlenne yansıttılar. 20 yıl önce, punk modasınının öncülüğünü yaparak müzik dünyasına adım atan grup. "Biz, müziğin değil, bir kaosun Sçindeyiz" diyen Sex Pistols. kendılerinı en iyi bu şekilde anlatıyorlardı. Müzikal anlamda olduğu kadar. kişilikleri ile de bir anda tüm ilgiyi üzerlerine çeken grubun başansı, büyük ölçüde "Avantgarde" bir çizgi izlemesinden kaynaklanıyordu Punk, Sex Pistols'ın ta kendisiydi. Bir bakıma, sürrealistlerin ve Dadaistlerin izinden gıden grup. entellektüel sanat anlayışını şiddetle eleştiriyordu. Ancak, gözden kaçınlmaması gereken bir nokta, popüler olmamak ıçın hemen her yolu deneyen Sex Pistols'ın yine de son derece genış bir hayran kıtlesıne sahip olduğuydu... O dönemde, punk'ı bir sanat olarak algılayan pek çok grubun arasında Sex Pistols'ın sahip olduğu ayncalıîdı konum, grubun, sanat, politika ve müzik anlayışında kendine özgü bir senteze ulaşmış olmasıyla açıklanabilir. Geleneksel tngiliz kültürünün "marjinal çocuklan"olarak algılanan Sex Pistols'ın öncelen büvük tepki alan müzikal ve entellektüel tavn üzerinde daha uzunca bir süre ; tartışılacak gibi görünüyor. ! AMKARA SANAT TIYATROSU Faruk EREM BIRCEZAAVUKATININ ANILARI Reji: RLTKAY AZİZ 7-8-9-10 Eylül Saat 21.00'de RIMELİHİSARINDA tiletler: Gişc: 287 10 50 ve Türa Vakkoruular'ıU.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle