Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
20 AĞUSTOS 1995 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
ve yaşam uzerme
HANDAN ŞENKOKEN
AHUANTMEN
Bir cuma günü. Saat 15.00. Sabah
telefon etmiş. yazısını bir saat içinde
yollayacağını söylemişti. Sabahtan bu
jana kaç telefon edildi?
"Onat ağabtyL "
"Şimmdi yoluyorum!"
Saat 16.00'ya doğru, fakstan sayfalar
bırer, ikişer, bazen üçer dökülmeye
başjardı. Filiz Kutlar'ın mutlaka hafta
ortasında getırdiği fotografi, sayfanın
ortasmda yazısına kavuşmayı beklerdi.
Sayfa yetiştirme telaşı içinde, Onat
Kutlar'ın yazısını bölüşür, adeta
birbirimizle yanşarak hızla dizmeye
başlar, derken elimizdeki sayfalann
tadına vardıkça bunıundan soluyan
sayfa sekreterini görnıezlikten gelerek,
"Şu bölümü bir dinle. müthiş keyifli!"
dıye hoyecanlanıp, "Devamı sendc
mi?" diye sorardık. Onat Kutlar'ın inci
gıbi dizdiği sözcûkleri arasmda
kaybolur, sa>fayı yetiştirme telaşı
içinde olduğırmuzu unuturduk! Tabii
elimizdeki sayfalar tükenene kadar...
Derken, nasılsa artık devamı gelmiştir
diye merakla yine faks makinesıne
koşuştururduk. Yok. Yenıden telefona
şanlırdık u
Onat ağabey!.."
"Şimdi çıktım toplanhdan... Son
sayfalar da yotöaT derdı. şaşkınlık
içinde kalırdık; o tadına doyulmaz
yoğunluktaki yazılar bir çırpıda
okunuyordu ama nasıl oluyordu da
sıkıştınlmış zaman dilimlen içinde bir
çırpıda yazılabiliyordu? Her "cuma
krüj" ardından gelen pazar gûnleri,
Onat ağabeyin Filiz'in fotoğrafiyla
bütünleşen "Gündemdeki
Sanatçı"yazısını basdrruş biçimiyle bir
kez daha okurken, o krizi, o telaşı, o
telefonlan unutur, "YoDuyorum,
yoUadım, yokJa!.."lar arasında patlattığı
sevecen, ama biraz da mahçup
kahkahasıni anımsardık. Hiç
soramadık. "Yahu. Onat ağabey, bir
portreden öte. bu 'destanlan', bu
'öykülerT nasıl oluyor da iki arada
bir deredc yazabiliyorsun?"
Herhalde onun gibi bır yazı ustasının
sırn, yazacaklannı kâğıda geçirmeden
önce zaten çoktan yazmış
olmasındaydı. Hafta başı telefon
ettiğindc, o haftaki "Gündemdekı
Sanatçı" ya da "Gündemdeki Konu"
çoktan biçimlenmiş olurdu kafasmda.
belki ısrar etsek, ertesi gün yazıp
yollayabilirdi. Ama o zaman cuma
günlerimiz o kadar renkli olabilir
miydi?
Cuma töreni ve pazar keyfi
Onat Kutlar'ın cuma günlerim dostlan
da anlatır "Eskiden bildikleriyle yeni
öğrendiklerini birleştirip Pazar günü
Cumhuriyet'in sayfasına kocaman
ycrleşmeden önce Perşembe akşamı
tefekküre dalıyor, Cuma sabahı yazı
alarmı veriliyor, Saraybumu'na bakan
penceresinin gerisinde katemini eöne
alıp, inci gibi yazıyla başfayordu
anİatmaya. Nünet onunla birlikte
cauşmaya başladıktan sonra,
daktilosunu kuşanmış, fakscihazma
gözünü dikip. Cuma töreninin bir
parcası olmuştu." (Zcynep AVCL
"Kitap-lık")
Onat Kutlar'ın tanıdığı ve tanıtmak
istediği "Gündemdeki Sanatçı"
başlıklı o tadına doyulmaz portreleri
«MTKUTÜIR
GÜNDEMDEKİ
SANATÇI
Mehmet Ulusoy, Fethi Nari, Ülkü
Tamer, Necdet Yaşar. Turhan
Selçuk, Nazan Ölçer, Merlin
Solakhan, Yurdaer Alhntaş, Oben
Güney, Payam Koryak, İnci Aral,
Cevat Çapan, Tuncel Kurtiz.
Mengü Ertel, Engin Çizgen, Gani
Turanlı, Selim Turan, Giovanm
Scognamillo, Selma Gürbüz, Şakir
- Eczacıbaşı, Duygu Sağıroğlu,
Özer Kabaş, Gülnur Sözmen,
LJtant tzgi, Yaşar Kemal, Nihal
Geyran KoldaŞj Gül Işık, Ara
Güler, Yılmaz Oğüt, ldil Biret,
Zuhal Olcay, Kutsi Erguner, Oya
Baydar, Cem Mansur, Komet,
Zeliha Berksoy, Turgut Uyar, Sina
Akşin, Ömer Uluç, Samih Rifat,
Nejat F. Eczacıbaşı, Erden Kıral,
Lütfıye Aydın, Orhan Çağman,
Abidin Dino, Akif Dai, Leyla
Pamır, Alaettin Aksoy, Selçuk
Demirel, Turgut Çeviker, Zeynep
Avcı, Asiye Meliha Kutlar,
Dr. Ayan Gülgönen, Melih Fereli,
Halil Ergûn, Demir Özlü,
Sedat Pakay,
Mehmet Dınçel, Ali Özalp ve
Gürdal Duyar.
YW1KRB)İYWItJUt|
şimdi Yapı Kredı Yaymlan'nın
çıkardığı bir kitaba dönüştü. Kitapta
tam 60 portre yer alıyor; kırk yıllık
dostlan, yeni tanışlan. tanıdıklan:
Yazarlar, şairler, ressamlar,
fotoğrafçılar, klâsik müzik, bale, kültür
insanlan.
Onat Kutlar, sadece onlan tanıtmıyor
bize; satır aralannda ettiği sözlerle,
sorduğu sorularla Onat Kutlar'ı da
tanıtıyor. onun nasıl bir sevgi insanı
olduğunu, çok yönlü meraklannı, ilgi
alanlannı aktanyor.
Bu 'gerçek bir başucu kitabf nun
önsözünde, eşi Filız Kutlar bu yazılann
doğuşunu ve sonrasını anlatıyor
"_Pazar yazıiannı genellikle cuma
günleri yazardı. Bazen. Beyoğlu'ndaki
bürosunda Topkapı ŞarayTnı da içine
alan güzel manzaralı odasında, bazen
de mutfağımızda pişirdigi espresso
kahvesini zevkle yudumlarken yazısını
yazardı. Ben uyandığımda, her zaman
güJen ve insana yaşama sevinci aşılayan
o tatlı yüzüyle bana bakar, büyük
keyifle ve aiçakgonüllülükle, "Filize,
gel oku bakalım yazımı beğenecek
misin?"derdL
Hep alçak gönûllü ve kibardı
Her zaman ilk okuru olmaktan
büyük mutluluk duyduğum ve
benim için hepsi birer küçük roman
olan olağanüstü, benzersiz yazıiannı
zevkle okurdum. Yazmaktan
duyduğu bü>ük keyif, ışıl ışıl
pariayan gözlerinden belli olurdu.
Ardından bu gûzel yazılarla ilgili
pazar keyfi yaşanırdı evimizde.
Onat, pazar günü de her günkü gibi
erkenden kalkıp ben uyurken
kapıdan gazeteyi alır bakardı. Çok
tatlı ve kibar olduğundan çektiğim
fotoğrafi överdi. Bazen de, hâlâ
kalkmamışsam, gazeteyi yanıma
getirir, "Filize bak bu sefer senın
fotoğraf benim yazıyı geçmiş!" derdi,
keyifle gülerek şakaîaşırdık böyje."
Onat "ağabey, hafta başında kımi
yazacağmı saptamış. telefon açardı,
"Bu hafta şu kişiyi yazacağmı, ne
dersin?""Tabü. Önat ağabey, ne iyi
ohır". Yazacağı kışi tanıdığımız birisi
bile olsa, onun yazısıyla sanki yenıden
tanışır gibi olurduk. Kimi zaman da hiç
kımsenin tanımadığı, isimsiz birini
keşfeder, okurlanna tanıtma
mutluluğuna erişirdi.
Yazısını elbette her zaman böyle
sıkıştınlmış anlarda yazmazdı. Erken
gönderdıği yazılar henüz dizgi
servisındeyken, dayanamaz arar
sorardı: "Naal beğendin mi?"
Mümkün müydü beğenmemek? "Onat
ağabey, her zamanki gibi
'harika!''Keyifle gûlerdi. Bunun
geçıştırilen bir yanıt olmadıgını da
bilirdi. Ama hep alçakgönüllükle
sorardı. Bazı pazartesileri, bu pazar
yazılannın yankılannı da konuşurduk.
Yeni haftanın yazının da ne olacağını
kafasmda belirlemiş, küçük küçük
aynntılar verirdi. Biz de 'cuma krizi'ne
dek merakla beklerdik.
Sarsınüsız, gölgesiz dostiuklar
Her şeyin her gün daha fazla
sıradanlaştığı dünyamızda umut ve
sevgi saçan bir ışıltıydı onun yazılan.
Geçmişiyle. bugünüyle, iç
dünyalanyla, olağanüstü bir aynntı ve
yaşam zenginliğiyle gündeme getirdiği
insanlan biraz daha yakından tanıma
ya da keşfetme mutluluğuna ulaştık..
Hepsinın ayn serüvenleri vardı bu
dostlukJann.
Bu serüvenlere ortak olurken, hem
Onat Kutlar'ın hem de gündemdeki
dostunun geçmişine yolculuk yapıp,
geleceğine uzanıyorduk birlikte.
Yaşamayı büyük mutluluklar halıne
getiren dostluklan, böylesi insanlann
varlığını hissedıp, geleceği düşününce
rahatlıyorduk.
Yaşadığımız 'akıl ahnaz ülkede',
ınanılmaz 'umursanuz, gaddar, kadir
bilmez' toplumumuzda, onun
sayesınde 'uzun, sarsuınsız, gölgesiz
dostluklann sım'nı ögreniyorduk.
"Yakın dosüanm hakkmda yazı
yazmam gerektiğinde hem sevinirim
hem de ödüm topar. Sevinirim çünkii
insanın iyi tanıdığı kişiler ve konular
üstüne iyi vazacağına inanınm. Ödüm
kopar çünkii sanatsal
değerlendirmelerde öznel itişltilere, eş
dost haûruıa. vakınlığın getirdiği iki
yüzJülükkre bence \er yoktur. Ya
eteştirmek zorunda kalırsam, onu
kırarsam dive ödüm kopar."
Oysa konuşurken de düşüncesini,
yorumunu söylemeden önce bir
duraksadığı gibi yazılannda da sindire
sındire, sözcûkleri difckatle seçerek,
dengeyi hiç yitirmeden, o insan
yüzünü iyi okumayı bilirdi. Çok zengin
bir birikimin yalın çizgileriyle oluşan,
yaşam dolu, coşkulu. dinamik, duyarlı
ve sevgi dolu sayfalar bize 'asotanın
hayat' olduğunu hiç unutturmadı.
Kimi zaman telefon açıp, hıçbir şey
söylemeksizin o yürek dolusu
kahkahasını attığında, bız de ona
katilırdık. Bu kahkahalareşsizdı.
Anlamı da hiç değişmezdı."Bu hafta
çok yogunum. yazamayacağım, kusura
bakmayın. Stri çok mu zor durumda
bındanm?"
Hayır, Onat ağabey, bizi hiç üzmedin,
hiç güç durumda bırakmadın. Nasıl
olsa, önümüzdeki hafta yine güzelim
bir yazıyla sayfamızı ve bizi
çoğaltacaktın. Bu umudumuz yitti.
Artık sadece dünyaya ve yaşama biraz
olsun 'Onat Kutiar'ın gözöyle'
bakmaya çalışıyoruz.
Italyan ııstalar yeniden sederde
Kflltûr ServisK Yerli sinemada yaşanan
kısırlık Batı'da da görülmeye başlandı. Eli-
mize ulaşan son hstelerde ünlü birkaç isim
dışında film yapabilen yönetmen sayısı yok
denecek kadar az. Hollywood patentli aksi-
yon sineması tüm gücüyle yabancı pazarla-
n zorlarken, söyleyeceği değişik sözü olan-
lar setlerden uzak yaşıyorlar.
Sinema çevrelerinin bu dönemde en faz-
la konuştuğu filmlerin başında Heat (Isı) ge-
liyor. 1974'teBaba2'ninoyuncukadrosun-
da yer alan, ancak birlikte sahneleri olmayan
Robert De Niro ıle Al Pacino, VVarner Bross
tarafından Heat'te oynamaya ikna edildi. Yıl
sonunda ABD'de gösterime girecek filmin
kaç dalda Oscara aday olacağı daha şimdi-
den tartışılıyor. Michael Mann'in (Son Mo-
hikan) yönettiği filmde De Niro profesonel
hırsız, Al Pacino da deneyimli polis. Oyun-
cu kadrosunda iki devle beraberJohn Voight
ve Val Kîlmer var.
Bir başka biten film de 13 milyar lirete
mal olan, Antonioni-\Venders imzalı Bulut-
lann Ötesinde. 30 ağustos-9 eylül tarihinde
düzenlenecek Venedik FUm Festivali'ne ka-
tılacak film, Antonioni'nın Tlber Üzerinde
Bowling adlı kitabmdan alınan dört öykü
üzerine kurulu. Müziklerini U2,LaurentPe-
titgand, Van Morrison ve Lucio DaHa'nın
yaptığı Bulutlann Ötesinde'nin oyuncu kad-
rosu çok zengin: SophieMarceau,Fanny Ar-
danteskı Robocop PeterVVefler, Italyan Kim
Rossi Stuart, Irene Jacob (Kırmızı), John
Malkovich.yıldızı Leon'la pariayan Jean Re-
no ve küçük rolüyle Marceflo MastroiannL
Bertolucci, îtalya'da
Italya'dan iki önemli film daha gözüküyor
Hstelerde. Birincisi Bertolucci'nin yıllar
sonra Italya'ya dönerek çekmeye başladığı
lo Ballo Da Sola (Ben Yalnız Dans Ederim)
ya da lngilizce adıyla Stealling Beauty. An-
nesi mtihar ettikten sonra babası tarafından
ttalya'dakı dostlannm yanına gönderilen bir
kızın etrafında gelişen olaylan anlatıyor Ber-
tolucci. Eğlenmek ve günlük yaşamdaki ba-
sitliklen anlatmak için filmı yaptığını belir-
ten Bertolucci bu kez emektar Vîttorio Sto-
raro'nun yenne tranlı görüntü yönetmeni
Darius Khondji'yle (Delıcatessen) çalışıyor.
Bertolucci'nin oyuncu kadrosu da kuvvetli.
Fi lmde Stefania Sandrelh' bir tür "Gönül Pos-
tası" kösesi hazırlayan gazeteciyi. Jeremy
Irons kanserlı bir dramaturgu, Jean Marais
bir sanat tüccannı, Aerosmıth adlı müzık
grubundan ünlü SteveTyler'ın 18 yaşındakı
kızı Iiv Tyler da genç kızı canlandınyor.
Bertolucci'nin bu filmden sonraki projesi
ise Novecento'nun üçüncü bölümü.
Italya'da çekimleri süren ikinci önemli
filmde Paolo ve Vîttorio Taviani nın Goet-
he'nin Gönül Ojıınlan adlı yapıtından esin-
lenerek yaptıklan çalışma. Taviani Kardeş-
ler*in kariyerindeki ilk aşk Fılmı olacak Gö-
nül Oyunan, altmışına merdiven dayamış
Goethe'nin genç bir kıza duyduğu aşk üze-
rine kurulu. Oyuncu kadrosunda başroller
Isabeüe Huppert Fabrizio Bcntrvogiio ve Je-
an Hugues Angladeın
KevinCostner, Waterv»orldadh filmde ba-
ra yeni projesinin hazırlıklanna başladı. Sto-
ne. Timothy VVhite'ın kitabmdan yararlana-
rak Bob Marky'nın sinebıyografısini yapa-
cak.
Tom Cruise, Top Gun'dan yine pilot elbı-
selerini gıyiyor. Burning Blue adlı tiyatro
oyunundan sınemaya aktanlacak filmde
Cruise, Amerikan ordusunda görevli eşcın-
sel bır pilotu oynayacak. Film dört eşcinsel
F-16 pılotunun ilişkisini anlatıyor.
Aovin MueDer-Stahl, Vergiss Mal De-
utschland'la yönetmenliğe ginyor. Ünlü
oyuncunun başrolü de yüklendıği filmde
Hitler olduğunu iddıa eden 103 yaşındaki
bir adam ve gerçeğı ortaya çıkarmak için ça-
lışan bir tanhçinin mücadelesi işlenıyor.
Marlon Brando ile Johnny Depp, Don Ju-
turdığı paralannı karşılayacak bir kaynak
buldu. Costner. Indiana Jones'un dördüncü
serüveni Indiana Jones And The Lost Con-
tinent'te kamçıh adamın küçük kardeşini oy-
nayacak.
1996'nın ikinci yansında gösterime gir-
mesı planlanan filmden sanatçı 10 milyon
sterlin kazanacak.
tddialı filmler bunlar. Çekilen ya da bit-
miş diğer fılmlere de kısaca göz atalım:
Juüette Binoche, Ralph Fiennes, VVillem
Dafbe, Kristin Scott Thomas'dan oluşan kad-
ro, Anthony Mingheüa'nın yönettiği The
Engtish Patient(Ingiliz Hasta) adlı film için
bır araya geldi. tngiliz Hasta, savaşta yara-
lanan biriyle hemşiresinin aşkı üzerine ku-
rulu.
OBver Stone, Anthony Hopldns le ABD
Başkanı Nixon'ın yaşamını bıtirdikten son-
an De Marco'dan sonra Tom Eberhardfın
yönetiğı Drvine Rapture'da bir araya geldi-
ler.
MarceDo MastroiannL, kızı Ctaiara ve Vk-
toria Abril'le Şıli asıllı Fransız yönetmen
RaoulRuiz ınÜç Yaşam ve Sadece BirCHüm
adlı filmi için kamera karşısına geçtı. 70'li
yıllarda Fransa'da yaşanan çılgın cinayetle-
ri anlatıyor film. Chiara Mastroıanni yıl so-
nunda da annesi Catherine Deneuve ıle Xa-
\ier Beauvois'nın yöneteceğı filmde oynaya-
cak.
Dario Argento, Stendhal Sendromunu.
Jane Champion, Bir Kadının Portresi'nı,
Ang Lec, F.mma Thompson ve Hugh
Grant'la Duygu vc Duygusalhkadlı filmi çe-
kiyor. Sean Connery'nın Richard Gere ıle
oynadığı First Knight da merakla beklenen
filmler arasında.
Antonk>ni-Wenders imzah 'Bulutlann Ötesinde' fılminde Fannv Ardant
PENALTI
MEMET BAYDUR
Çember, eski Türkçesiyle "muhit-idaire". Alman-
ca'da hem Kreis denıyor, hem Zirkel. Almanlar da bi-
zim gibi iki sözcükle karşılaşmışlar bu kavramı. Fran-
sızlarcercte diyorlar, Ingılizlerc/rc/e. Latincesi circu-
lus, Yunancası Kirkor. Türk Dıl Kurumu'nun Matema-
tik Terimleri Sözlüğü'nde nasıl tanf ediliyor Çember?
Durgan bir noktaya eşit uzaklıkta bulunan düzlem-
deş noktalann oluşturduğu uzambiçim.
Çember ya da daire, "uzambiçJmlerin" içinde en
mükemmel, en başdöndürücü, en sonsuz ve şaşır-
tıcı olanıdır bence. Doğrudan sanata götürür bizi
çember. Tekrarlanır gibi gördüğümüz, yinelendiğini
sandığımız her şeyin "yent", dolayıayla çelişkılerle
dolu olduğunu gösterir bu uzaybiçim. Şiir ya da ti-
yatro gibıdir bir bakıma. Ne doğrudur ne de yanlış-
tır; hem doğrudur hem yanlıştır öte yandan. Üçgen-
den, kareden, yamuktan ayıran bir şey vardır çem-
beri. Bozulamayacak kadar mükemmel olması bir
yana, mükemmel bir bitmece olarak kendi kendinin
anahtannı oluşturan, felsefe ile doğayı birbinne yak-
laştıran tek biçim Çember'dir.
Oturuyorduk, bu çember meselesi de nereden çık-
tı diyenler olacaktir. Bu da eskı bir dairedir. İlk soran
Oğuz Atay'dı ama yine sorulabilir: Türkçede işyeri-
ne neden daire denir?
Çember, bir kısır döngü değildir, ama nedense ço-
ğu zaman öyie akjılanır. Mükemmel bir çember, için-
de zamanın zıpladığı bir alandır. Ülkemizdeki insan-
lan insan mertebesine çıkaran yüzlerce olgudan bi-
ri de Simit'tir. Simit olmazsa Türkiye olmaz. Uzam-
biçimı olarak çembere yakın duran bu yiyecek mad-
desinı düşünürsek, hiçbir simitin bır başka simite
benzemediğini görürüz. Simit, yuvarlak olduğu, da-
ire ya da çember biçiminde olduğu halde yinelemez
kendini. Birbinne benzeyen iki simit yoktur örneğin.
Ama soruna bu açıdan bakarsak, hiçbir çemberın bir
ötekine benzemediğini görürüz.
•
Bütün bunlar Stanley Kubrick in Lolita adlı filmi-
ni seyrederken düşündüm. Vladimir Nabokov'un
bu olağanüstü romanının, roman kadar olağanüstü
filminde "çember "i deniyor Kubrick. Film başlıyor ve
iki küsur saat sonra başladığı noktada bitiyor. Bittiği
noktadan başlayarak bır kere daha, yenıden seyre-
debiliriz filmi. Her sözcüğe, her jeste, her bakışa ye-
ni bir anlam yükleyerek! Herhangi bir olayın yinelen-
mesi mümkün değildir artık. Ama bir "muhit-i daire"
içinde, eski olanı, eskimiş olanı yeni merceklerde sü-
zeriz artık. Biz başkasıyızdır, film de başkadır.
Birdüşün, öztürkçesiyle bir "rüya"nın anlatıldığı bir
roman olan, James Joyce'un Finnegan's Wake'\n
kurgusu da böyledır. Bu dev yapıtın yandan başla-
yan ilk cümlesi, yüzlerce sayfa sonra "son" cümle-
ye bağlanır. Okumanın önemine ya da keyfine inanı-
yorsanız, yine yanda kesılen o son cümlenin peşine
takılıp romanı yeniden okumanız gerekecektir. Oku-
mayı seven bir okursanız, bu maceranın sonu yok-
tur! Her okuyuşta hem roman değişir hem de okur.
Anlamı ve boyutu sürekli değişen bir çember içinde-
dir artık okur ve yazar ve geride kalan hemen her-
kes.
Başlangıç noktasına dönmek ve orada yepyeni
olanı yakalamak, anlamak ve anladığını sorgulamak,
bütün bu korkutucu ikilemler, çağlar boyunca birçok
sanatçının ilgisini çekmiştir. Bizde çemberin ya da da-
irenin önemini ve gizini anlayıp üzerinde düşünen
sanatçılann biri de ressam Ali Arif Ersen'dir. Anka-
ra'da ve Istanbul'da açtğı ıkı sergıyle, çemberin, da-
irenin ne olduğunu sorgulamıştır bu genç ustamtz.
Yapay ve doğal, hayatımıza giren ya da girmeyen her
çemberi, her yuvartağı sanatına taşıyan bir ustadır Ali
Arif Ersen. Komo'dan Büyük Saat'e kadar dolaşırfır-
çası ve sonunda resminin muhteşemliğine rağmen
çocuksu bir soru sorar sanki.
Ben buradayım, sen neredesin ey sevgili seyirci?
•
Borges'ten Kafka'ya, Kandinsky'den Miro'ya
dek birçok sanatçı çemberin büyüsüne kapılmış, bu
gizemli biçimle uğraşmışlardır.
Az önce "resminin muhteşemliğine rağmen ço-
cuksu bir soru sorar sanki" dedim Sayın Ersen'in
yapıtından söz ederken. Yaprtının olağanüstü zengin-
likler, gizli ve açık kapılar banndırmasına; dilde ve dü-
şüncede, duyarlıkta anlatım ustalığında birçok çağ-
daşına tur bindırmiş bır yazar olmasına rağmen,
Oğuz Atay da sormuştur sonunda aynı çocuksu so-
ruyu: Ben buradayım sevgili okur, sen neredesin.
Bu çocuksuluk, yapıtı besleyen bir olgudur belki.
Edip Cansever'de, Turgut Uyar'da. Metin Eloğ-
lu'nda, Can Yücel'de, Sait Faik'te, Yaşar Kemal'de
de olan, yaprtlanna rağmen, olumlu bir çocuksuluk
sözünü ettiğim. Sevgili Gönül Hanım'ın deyimiyle,
Oğuz A\ay'\"entelektüel irisi" konumuna yerleştiren
çocuksuluk.
Bakın bir kitabına yazdığı önsöze nasıl başlıyor
Vladimir Nabokov. "Bir dahı gibi düşünüyorum.
Olağanüstü bir yazargibiyazıyorum. Oysa birçocuk
gibi konuşuyorum. Üniversitede ders verdiğim on-
ca yıl boyunca, bir kez olsun önümdekı ıştklı masa-
nın üstünde duran yazılı metinden aynlmadım. 7e-
lefonda, hele uluslararası telefonda konuşurken o ka-
dar çok ham hum ediyorum ki karşı taraftaki kişi han-
gi dilde konuşacağını şaşmyor. Bir sohbette bir fık-
ra anlatmaya kalksam, her cümle dipnotlan ve söz-
sel silintiler arasında enyip gider. Gece gördüğüm
rüyayı, kahvaltı sofrasında kanma anlatırken bile,
söyledıklenm ancak birinci müsveddedir." Dahi gibi
düşünmek olağanüstü bir yazar gıbı yazmak ve an-
cak beceriksiz bir çocuk gibi konuşabilmek!
Oysa dahi gibi konuşan, şöyle böyle yazan ve
çocuksu düşünen yazariara alıştk biz yıllardır. Çem-
beri yenilemek gerekiyor.
Altmkoza Festivali'ne dogru
ADANA (AA) - 9. Altınkoza Kültür ve Sanat Festivali
kapsamında düzenlenecek "'Öğrenci Filmleri
Yanşması"nda dereceye gireceklere Kodak firması
tarafmdan bin dolar ödül verileceğı bıldirildi. Festival
Basın Merkezi'nden yapılan açıklamaya göre ödül,
genç yetenekleri Türk sinemasma kazandırmak
amacıyla düzenlenen "Öğrenci Filmleri
Yanşması"nda dereceye girenlere eşit şekilde
dağınlacak. Öte yandan, Yılmaz Güney ve Yavuzer
Çetinkaya adma verilecek özel ödüllerin tutannın
15'er milyon lira olarak belirlendiği kaydedildi.
1
Start Me Upr
Micposoîttm
reMam kampanyasmda
Kültür Servisi - Microsoft fırması, yeni sistemleri
Windows 95'in tanıtım kampanyasi için, Rolling
Stones'un "Start Me Up" şarkısının haklannı satm
aldı. Microsoft'un ödediği ücret açıklanmamasına
rağmen, birkaç milyon dolar olduğu söyleniyor.
Şirket, Start Me Up'ı televizyon reklamlannın
'soundtrack'i olarak kullanacak. Rolling Stones, ilk
defa bir şarkılannın reklam amacıyla kullanılmasına
izin venyor.