Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 20 AĞUSTOS 1995 PAZAR
14 KULTUR
Köln'deki Museum Luchvig, kurucusu Peter Luchvig'in 70. doğum gününü dev boyutlu bir sergiyle kutluyor:
20. yüzyddan insan maıızaralan
Barbara Kruger'in enstalasyonu (1994-95)
NECMİ SÖ1NMEZ
KÖLN - Almanya'nın olduğu kadar
Avrupa kıtasının da en önemli koleksı-
yonculanndan bıri sayılan Peter Ludwig.
Köln, Viyana, Budapeşte, Oberhausen,
Koblenz, Aachen ve St. Petersburg'da
kendi adıyla anılan yedı çağdaş sanat
müzesinin kurucusudur. Ludvvig'in 9
temmuzda 70 yaşına basması nedeniyle
kurduğu ılk \e en önemli müze olan
Köln'deki Museum Ludvvıg 130 sanatçı-
nın 250 çalışmasından oluşan 'Unser
Jahrhundert' başlığı altında genış çaplı
bir sergi düzenledi.
2ü. \y. sanatında'insanresimlerini,re-
sim dünyalannı* ıncelemev i hedef alan
bu geniş boyutlu sergi. tutkuya varan bir
sanat yapıtlan toplama merakı olan Pe-
ter Ludv\ ig'in yaklaşık olarak kırk yildan
beri oluşturduğu koleksiyonlanndan ya-
pılmışbırderlemeniteliğinde. Ancakor-
tacağ sanatından Güney Amerika primi-
tivlerine, Pop Art'tan Glasnost sonrası
Rus ve Çin sanatına dek çok geniş çaplı
birboyutta. farklı kategorilerde sanat ya-
pıtlan toplamış olan Peter ve Irene Lud-
wig, Köln'deki sergide yalnızca. modern
ve uluslararası çağdaş sanat alanlannda
topladıkJan eserlerden yapılan bırderle-
meyle temsil ediliyorlar.
Köln'deki müzenin tüm bölümlerinin
yeniden düzenlenilmesine de neden olan
sergi. Lud\vıg kolek«iyonlannın bilinen
eserlerinın yanı sıra. Ih/a Kabakov, Bar-
bara Kruger, Magdclana Abakonovvkz.
Braco Dimitrijeviç Christian Boltanski,
Komar-Melamid gibi önemli enstalas-
yon sanatçılannın koleksiyona alınan ye-
ni tanhlı calışmalannı da içeriyor. J. Gu-
tenberg Universitesi Sanat Tarihi Bölü-
mü'nde Picasso üzerine bir doktora yaz-
mış olan Peter Ludvvig, sanata olan ilgi-
sinin 'insan' temasına olan yakınlığını
sıklıkla dile getirmiştir.
Kendısinin 70. vaşı nedeniyle açılan
bu sergi de, 20. yüzyıl insan manzarala-
rını yorumlamayı deneyen farklı kalite-
deki işlerden oluşuyor. Sergiye Giaco-
mctti'nin bir heykelinden ve Ludvvig çif-
tinin hiperrealist bir sanatçı tarafından
yapılan portrelerinin yanından geçilerek
giriliyor. Ilk bölümde ünlü Fransız sanat-
çısı Christian Bottanski'nin 'Bu Çocuk-
lar Ailelerini Anyorlar' (1993) isimh dev
boyutlu enstalasyonu hemen dikkati çe-
kiyordu. II. Dünya Sa\aşı'nın bitiminde
aıleleri tekrarbwİeştirmek için geniş çap-
lı kampanyalar başlatan Kızıl Haç'ın ya-
yımladığı bültenlerde ailelerini arayan
çocuklann fotoğratlannin demır kasala-
nn ıçinde üzerinde bir lambayla birlikte
sergilendiği bu duyarlı enstalasyon, 20.
yüzyılm insanlığı yok etmeye yönelik
• 20. yy. sanatında
'insan resimlerini,
resim dünyalannı'
incelemeyi hedef
alan bu geniş
boyutlu sergi,
tutkuya varan bir
sanat yapıtlan
toplama merakı
olan Peter
Ludwig'in
yaklaşık olarak kırk
yıldan beri
oluşturduğu
koleksiyonlanndan
yapılmış bir
derleme niteliğinde.
Peter Ludvvig Unlii Fransız sanatçı Cesar "Parmak" Bronz 250X100X40 cm 1963 tariM heykeü
saldırgan, öldürücü yüzünü loş bir ışık-
la aydınlatmayı başannıştır. Boltans-
ki'nin ardından Ludvvig'in en sevdiği sa-
natçı olan Picasso'nun bir dizi resminin
yanı sıra Baselitz. Richter, Dubuffet Oi-
denburg, Filanovt, Leger, Lichtenstein ve
Cesar'ın değişik teknılderde yaptıkJan
çahşmalar yer alıyordu.
130 sanatçının yapıtı
Birbirinden farklı zamanlarda yaşa-
mış ve çok farklı işler ûretmiş olan 130
sanatçıyı bir sergide, ortak bir çizgide
toparlamak elbette çok zor bir iştir.
Köln'deki sergiyi düzenleyen Marc
Scheps(aynı zamanda müze müdürü) bu
zor görevin altından belirli bölümler için
geniş çağnşımh başlıklar bularak ortak
parantezler açmayı deneyerek kalkmaya
çalışmış: 'Ruh ve Beden', 'Mutluluk ve
Aa'- 'Yeryüzü ve Gökyûzü', 'Ütopya ve
Ölûm' gibi başlıklar ne yazık ki sanatçı-
lann işlerini kuşatıcı olmaktan çok uzak-
talar. Daha önemlisi sanki bol gelen bir
elbise gibi resmen sıntıyorlar. Bu yüz-
den, sergiyi bu başhklar altında ele al-
mak yerine, değişik bölümlerde sergile-
nen önemli çalışmalara değinmekle ye-
tineceğim.
Ludwig, son on yıl ıçinde modern sa-
nat geleneği olmayan ülkelere yönele-
rek, geniş çaplı alımlar yapti. Küba, Çin
basta olmak üzere Latin Amerika ve Ok-
yanusya'dan tanınmamış sanatçılann
çok miktardaki işlerini kapsayan bu
alımlar, değişik nedenlerle Aachen'deki
Ludvvig Forum'da sergilenmiş ve düşük
görsel kaliteleri yüzünden epeyce olum-
suz eleştiri almışlardı.
Köln'deki sergi, bu sanatçılann çalış-
malannı da içerdiği için, Ludwig'in iz-
lediği yeni alım politikalannı gözler önü-
ne seriyor. 1993 Venedik Bienali'nde
Luchvig Rausehenberg'e. "Arüksizin bir
dcseninizi bile aJamıyarum, ne kadar pa-
hah oldu resimleriniz'" diye takılmış. Yaş-
lı kurt Rauschenberg'in verdiği yanıt ol-
dukça ilginçti: "Ne yapayım, bundan da
sonımlu olan sizsüıiz." Bu küçük anek-
dot, koleksiyonerin neden tanmmamış
ülkelere bir misyoner ruhuyla yakınlaş-
tığının da gerçek nedenini ortaya çıkan-
yor. Bir hatırlatma; son Ludwig Enstitü-
sü. bu yıl başında Havana'da kuruldu.
Sergide işleri bulunan çoğu tanınmış
130 sanatçının ismini tek tek sıralaya-
mayacağım için. koleksiyona yeni alın-
mış olan önemli çalışmalara ve bu sergi
nedeniyle ılk kez halka gösterilen işlere
kısaca göz attığımızda ilgınç manzaralar
çıkıyor ortaya.
1991'de ölen ünKi heykeltıraş Jean
HngueJy, hareketli biiyük boyutlu paslı
heykellenyle tanınmıştır. Köln'de sanat-
çının 1968'deyaptığı 'Meta-Harmonie'
isimli dev boyutlu heykelini müzik ya-
parken çalışır bir halde görmek büyük
bir zevkti. Alan Jones'un Pop Art'ın en
aykın işlennden biri olan, çıplak kadın
mankenleri şapka asacağı, sandalye ve
masa gibi gösteren 1969 tarihli üç hey-
keli pek az sergilendiği için bir bellek ye-
nilemesi yapıyordu.
Nam June Paik'in 'Yeryüzü, Ay, Gü-
neş' isimli multi media çalışmasmın
(1990) teknik nedenlerden ötürü göste-
rilememesi önemli bireksiklikti. Güncel
sanat ortamından tasını tarağını toplaya-
rak atölyesini güney Fransa'ya taşıyan
Ansetm Kiefer'in ünlü EKzabeth'( 1990)
isimli uçağı ve 1992'de yaptığı büyük
boyutlu bir çahşması, bu sanatçının eleş-
tirel işlerine toplubirbakış imkânı veri-
yordu.
Sergi bellek tazeüyor
Feminist sloganlı yazılanyla tanınan
Barbara Kruger'in 1994/95 tarihli bü-
yük bir enstalasyonu, AIDS, iletişimsiz-
lik ve egoizm konulannda çok çarpıcı,
saldırgan bir tavır sergilediği için sergi-
nin en ilginç işlennden biriydi.
Komer-Melamid çiftinin 'Lenin Mo-
zolesi' (1994/95). Dya Kabakov'un 'Ak-
şam Yemeginden Once' (1988) isimli
enstalasyonlan, eski Doğu Bloku'nun
'kapalı toplum' özelliğini büyüteç altına
alan, polıtik, sosyal ve siyasi sorunlany-
la bir bütün olarak 'değer astemleri'ni
sorgulamaktaydılar. Kabakov'un ince
eleştiriye dayalı yaklaşımı, Rus toplu-
munda ideolojik baskı altındaki bireyin
özgürlük arayışlan olarak da değerlendi-
rilebilir. Braco Dimitrijeviç'in 'Sarayevo-
lular' (1993) isimli enstalasyonu çarpık
asılmış 5 erkek portresınin arasına geli-
şi güzel fırlanlmış baltalardan ve balta-
larîa resimlerin asılı olduğu duvann di-
bine serpiştirilmiş kuru barbunya tane-
lerinden oluşuyor. Eski Yugoslavya'nın
öncü sanatçı lanndarı biri olan Dimitrije-
viç, Sarayevo'da doğmuş, savaş yüzün-
Jen ülkesini terk etmek zorunda kalmış.
Bu enstalasyonu ile Avrupa'nın göbe-
ğindeki barbarlığa bir kez daha dikkati
çekiyordu. Serginin bitimine doğru, ye-
re dizilmiş küçük teknecikleri ilk kez
gördügümde bu işin Tony Gragg'a ait ol-
duğunu sanmış yanından hemen geçmiş-
tim. Ancak sergiyi ikinci gezişimde,
1994 Havana Bienali'nde isminden söz
ettirmeyi başaran Kübalı sanatçı
Kcho'ya ait olan 'Rigatta' isimli bu ens-
talasyonun, son derece basit, fakir mal-
zemeyle kurduğu büyülü dünyasında bir
mıknatısa takılı kalan topluiğne gibi do-
nakaldım. Sergide Batı kültürünün dı-
şından gelen birçok sanatçı olmasına
rağmen Kcho'nun çalışması onlann hiç-
birinde görülmeyen bir duyarhlıkla ülke-
sınin sosyal durumunu slogancı olma-
yan bir tarzla ele alıyordu. Oldukça ka-
İuı bir kataloğla belgelenen bu dev bo-
yutlu sergi. bir koleksiyonerin ellerinin
nereye dek uzanabileceğını göstermek-
le kalmıyor, son kırk yıl içinde önem-
li 'önemsiz birçok sanatçıyı hatırlatan bir
'bellek yoklaması'nı da gerçekleştiriyor-
du. Sergi, Museum Ludwig'de 30 Ağus-
tos 1995'e dek izlenebilir.
TÜRK ROMANININ SON YİRMİ BEŞ YILI DEĞERLENDİRİLİYOR
Tiirk romanı bir değişim içerisinde. Kendi geleneksel çizgisiniyenilemek mi istiyor? Yoksayepyeni birgiysi kuşanmakmı?
Tabii şu da göz önünde tutulabilir: Tiirk romanının geleneksel çizgisi eleştirel süzgeçten yeterince geçmiş midir?
1 Son yirmi beş yılın roman çabasını nasıl
değerlendiriyorsunuz? 2 Türk romanı ne ölçüde incelenip
eleştirilmiştir?
ATİLLA BİRKİYE
1- Roman sanatı, Milan
Kundera'nın üzerinde sıkça
durduğu gibi. "Bütün olanak-
lannı rüketmiş değil keşfedil-
voeşi bekleyen daha bir yığın
yolvar'*. Bizim romanımızda
dabunu görmek olanaklı. Bır-
binnden farklı estetık anlayış-
la \azan Yaşar Kemal. \dalet
Ağaoğlu, Selim İleri ve Orhan
Pamıık son yirmi beş yılın de-
ğıjık roman köşelerini oluş-
turfu. Aynca az ürün verme-
lerıne karşm Yusuf Atılgan ile
OJnz Atay'ın "özgûn sesle-
ri'nın altını çizmek gerekir.
Ya?ar Kemal çağdaş epopenin
sontemsılcısi olurken özellik-
le 'Kimsecik* üçlemesinde,
beice kendi çizgisinin de do-
ruiuna çıkıyordu.
\dalet Ağaoğlu'nun dili
eğp bükerek oluşturduğu bi-
çenle aydın sorgulaması bir
bajka kapı açıyordu. Selim
Üeri, bir bakıma devraldığı
mrası en güzel şekilde sürdürüyor, adeta du-
yarlılığın resmını çizıyordu. Orhan Pamuk ise
'tarmaca'sorvınunu çözmesine rağmen ilk ro-
mmının düze\ıne ulaşamadı ve denilebilir ki
1^0 sonrasının romandaki medyatik kahra-
rranıydı. Attila İlhan, Sevgi Soysal, Bilge Ka-
r » . Aras Önen. Buket Uzuner, İ mit Krv-anç-
\t Latife Tekin bu dönemin öne çıkan başka
adanydı.
2- Yermişlenn başında Hilmi Yavuz. Murat
Bı^e, Naci Çelik ve Selim tleri 'nin roman eleş-
tnlcri, ıncelcmelcri Türk romanına önemli öl-
çide açılım gcetirdi. Tabıi Oğuz Demiralp'i de
s&mak gerekir. Fethi Naci bu dönemin Toman
ekştirmeni' olarak belırdi ve roman eieştinle-
rnı sürdüregeldi. Fethi Nacı. her ne kadar. ye-
n \ayimlanan romana 'ne yazacagı' beklenir
bnumdakt b>ır eleştirmense de yöntemden
ıtak eleştiriler ('Eleştiri Günlükleri') kaleme
Roman ve
eleştiri
oldukça önemli
bir yol aldı
aldı. Berna Moran'ın üç cilt-
lik yapıtı önemli bir köşe ta-
şı oldu. Jale Parla, çok az
ürün vermesine karşın sorgu-
layan bir eleştirmen kimliği-
ni kazandı. Benzerbirkimli-
ği olan Orhan Koçakda özel-
likle 'Kara Kitap" üzerine
vazdığı eleştiriyle oldukça
dikkat çekti.
Ahmet Oktay, Konur Er-
top, Füsun Akatlu Gürsel Ay-
taç, Mümtaz tdiL Semih Gû-
müş, Hasan Bülent Kahra-
man, Feridun Andaç, Zeki
Coşkun bu alanın öne çıkan
adlanydı.
Bu son dönemde. romanı
roman yapan 'sorgulama' ro-
mancının bmncil elden so-
runsalmı oluşturmaya. roma-
nın ana eksenine yerleşmeye
başladı. Bu da Türk romanı-
nın ufkunu açıyordu.
Buna bir de dil-biçem ek-
senindeki araştırma eklenin-
ce, romanın önemli bir yol al-
dığını söylemek yanlış ol-
maz. Türk romanının, anlatımcı-betimlemeci
özelliğinden sıynlarak giderek kurmaca ile in-
san ruhunun derinliklerini araştıran ya da sor-
gulayan bir dil atmosferine doğru yol alması
gerektiği kanısındayım. Roman eleştirisinde
(genelde eleştiride) bir başka şey beliriyordu:
"Eksik" olan yöntem sonınu, giderek çözülü-
yor. Bu açılardan bakıldığında bence son yir-
mi beş yılda Türk romanı ve roman eleştirisi-
incelemesi oldukça önemli bir yol aldı. Şim-
di soru şu (ters bir konumdan bakarak): Fethi
Naci on beş yıI önce (15 Kasım 1980)"_. Tür-
kiye'de roman var: Ne kadar futbol varsa o ka-
dar" demişti. Türkiye'de futbol "gelişiyor'. ulu-
sal takım Avrupa şampıyonası finallenne ka-
tılmak üzere ve başandan başanya koşuyor,
acaba Fethi Naci'ye göre Türk romanı da ge-
lişti mi? Türkiye'de hâlâ roman, futbol ne
kadar varsa o kadar mı var?
PRORDR.GÜRSEL AYTAÇ
1 - Son yirmi beş yıl. dediğinize gö-
re, 1970 sonrası Türk romanı söz ko-
nusu. 7O'lı yıllann polıtik sosyal çal-
kantılan. zaten büyük oranda toplum-
cu gerçekçı çizgide ilerlemekte olan
romanımızı siyasal içerikli güdümlü
eğılimde hızlandırdı, arka arkaya bu
tür romanlar yayınlandı, tartışıldı.
Aralannda edebiyat tarihimize geçe-
cek nıtelikte olanlan, biçim-öz uyuş-
masını sağlayanlar, modern romanuı
anlatım tekniğıni kullananlardı. 1983
yılında yazdığım bir incelemede
(Çağdaş Türk Romanlan Üzerine In-
celemeler. Gündoğan Yayınlan, 1990,
Ankara) 70'li yıllann romanlannda
konu odaklannı şöyle saptamıştım:
Sağ-sol çekışmesi, yakın tarihımız,
aydsn sorumluluğu, aydm kadm soru-
nu, cinsellik, sanatçı sorunsalı. Mo-
dern anlatım teknıklennden ıse bilinç
akışı, montaj ve edebi alıntı ile leıtmo-
tivin ustalıklı örneklerine rastlıyor-
duk. Kurguda özen, düşünce ağırlıklı
pasajlann kurmaca dokuda yer alma-
sı ile daha da beliriyordu. Bu dönem
Türk romanında kilometre taşı saydı-
ğım yazarlar: Oğuz Atay (Tutunama-
yanlar, Bir Bilim Adamının Roma-
nı),Aziz Nesin (Sumame). Ferit Edgü
(Hakkân 'de Bir Mevsım), Attila İlhan
(Aynanın lçindekıler Dızisi). Seksen-
lı yıllar Türk romanındakı eğilimleri
de konuya ilişkin bir yazımdan özet-
leyeyım (a.g.e): Seksen öncesi top-
lumsal olaylara karşı eleştirel rutum.
yakın tarihimize ilgı ve bu konulan
modern anlatım imkânlanyla dile ge-
tırme kaygusu. 80'lı yıllann bence
'kaba' romanlan ve eserleri: Adalet
Ağaoğhı(Hayır), Attila İlhan (Ayna-
nın ıçındekıler). TankBuğra(Yağmu-
ru Beklerken), Erhan Bener (Oyuncu,
Ölü Bir Denız ), Ahmet Altan (Dört
Mevsim Sonbahar), Ayla Kuthı (Bir
Göçmen Kuştu O), Sevinç Çokum
(Hilal Görünûnce), BilgeKarasu(Ge-
Romammız olumlu
bir yolda ve
gelişim içinde
ce). Doksanlı yıllara gelince: Son beş
yılda adını andığım yazarlardan bazı-
lan üretmeye. romanımızı zengjnleş-
tirmeye devam ederken, yeni isimler
modern ya da postmodern Türk ro-
manında parladı.Orhan Pamuk, Bu-
ket Uzuner, Nazh Eray gibi.
Son yirmi beş yılın romanı bence
olumlu bir yolda ve gelişim içinde.
tçınde bulunduğu dönemin verilerinı
değerlendırmek, neyin kalıcı olabile-
ceğıni söylemek kolay olmasa gerek.
Hayal gücünün ve duygu boyutunun
romanıraızda son yıllarda zaman za-
man aklın yanında, zaman zaman da
başına buyruk ortaya çıkışını saptıyo-
rum. Olaylara başka türlü bakıp baş-
ka türlü anlatma çabası gözden kaç-
mıyor. Arayışlann sürmesı roman sa-
natımızda canhlığvn işareti.
2- Romanımızın ne ölçüde eleştin-
lip incelendiğı sorusuna gelince: Son
yirmi beş yılın dökümünü özetle şöy-
le verebilinm: Roman sanatındakı de-
ğişim ve gelişim, edebiyat bilimi için
de söz konusu: Yetmişli yıllann top-
lumcu angajmanı, eleştiride de yay-
gındı ve toplumcu eleşnri, neredeyse
tek egemen ölçütleri Mğlıyordu. Ro-
man, içeriğıni toplum gerçeğıni yan-
sıtıp yansıtmayışına, çözüm üretip
üretmeyişine bakılarak yargılanıyor-
du. .\sun Bezirci ve Fethi Naci (O yıl-
larda yazdıklanyla) dönemin önemli
eleştirmenleri.
Seksenli yıllarda roman sanatına
paralel bir değişim, eleştiride de gö-
rülüyor. Korgu, anlatım teknikleri ve
üslup özelliklerinı algılayan, bunlann
altını çizen ve romanın sanat değeri-
nı ortaya çıkartmayı amaçlayan bir
edebiyat eleştirisi ve incelemesi daha
çok akademik çevrelerden geldi. Ba-
zı üniversıtelerimizde, ne yazık, hâlâ
süre gelen konu özetleme ağırlıklı in-
celemelerin varhğı yanında asıl basa-
n, edebiyatm bir sanat. inceleme ve
eleştirinin ıse edebiyat biliminin bir
alanı oluğunu gösteren çahşmalar.
Daha çok Batı filolojilerinden gelen
edebiyat bilimcilerimizın katkısı, sek-
senli yıllardan bu yana önemsenmeyi
hak edecek düzeyde. Yapısalcı eleşti-
ri yönteminin ve benim uyguladığım
çoğulcu yöntemin eleştirimiz için ye-
ni boyutlar getirdiğıne inanıyorum.
Eleştiri yazılannın dışmda roman in-
celemelerinin de akademik düzeyde
(master ve doktora tezi) mevcut oldu-
ğunu, bunlardan çok azının basılıp
gün ışığına çıkabildiğini, diğerlerinin
ise üniversite kitaplıklannda kaldığı-
nı söylemek ısterim. Türkiye'de ro-
man incelemesi-eleştirisi ve araştır-
malan üzenne günün birinde nesnel-
bilimsel bir yayan yapılırsa, en azın-
dan nelenn var olduğu, edebiyat bilı-
minde ulaştığınuz aşama tespit edile-
cektir ve bu aşamamn, santldığından
çok düzeyli olduğu görülecektir.
KOŞEBENT
ENİS BATUR
Hangi Şiir, Hangi Ezgi?
Bir ara İlhan Usmanbaş'la bir ortak çalışmanın ara-
yışı içine girmiştik, sonuçlandıramadık. Besteci ile şa-
irin niyetlerinin çakışması kolay değildir. Usmanbaş,
1970'lerde ilhan Berk, Behçet Necatigil ve Ece Ay-
han'ın şiirlerınden yola çıkarak üst üste yeni besteler
üretmişti. Belki de, yaşıtlarıyia daha bir denklik ilişkisi
içindeydi, kendi serüveni bağlamında. Bunu, Usman-
baş'ın da öğrencıleri olan Semih Korucu ile Mehmet
Nemutlu'nun bestelerini düşunerek söyiüyorum biraz
da: Korucu'nun "Kör Bir Başlangıç", Nemutlu'nun
"Göre" şiirlennj seçmesi, yeni kuşak bestecilerinin II.
Yeni sonrası şiirini kendilerine daha yakın bulduklan-
nın da bir işareti olarak yorumlanabilir, sanıyorum.
Ne yazık ki, iki besteyi dedinleyemedim. Semih Ko-
rucu'nunki seslendirildi mi bilemıyorum, hiç değilse
notalan elimde. Mehmet Nemutlu'nun bestesinin Le-
ipzig'de seslendirildiğini geçenlerde Evin llyasoğ-
lu'nun yazısından öğrendim, besteciyle bir gün karşı-
laşmayı umuyorum.
Bestecılerin şiirie ilgisi, bu iki yaratma alanının ortak-
lıklanna bağlı biçimde gelişmiştir: Musıki de, şiir de, se-
sin ve sessızliğm saltık matematiğini kovalar. Gesual-
do'dan Debussy'ye, Schubert'ten Hugo VVolf'a, Bo-
ulez'den Messiaen'a pek çok besteci şairiere uzan-
mıştır: Goethe, Char, Mallarme, Heine, Poe... uzar
gider bu liste.
Şairin musikiyle ilişkisi daha az bilinen bir bolge ya-
ratır. Özellikle de şiinni kurarken musikiden ne ölçüde
beslendiğini kestirmek kolay olmaz çoğu zaman. Mal-
larme'nin, VVallace Stevens'ın, Hopkins'in. Rilke'nin
şiirlerini musikiden uzak görmek elde değildir oysa.
"Besteci" adh şiirınde, Auden, şairin de ressamın da
üstünde bir yaratıcılık düzeyinde konumlar besteciyi.
Ne arar musikinin kuyusunda şair? Bazen bir ritim için
anahtar, bazen de bir uyum sorunu için bir çözüm. Şi-
ir ister istemez Anlam'la yarahdır ya, Anlam'ın tutsağı
olmamanin yolunu şaire bestecınin soyutlama teknik-
leri gösterir, gösterebilir.
Bir yanıyia "söz'dür şiir, ama, gerçek şiir gerçekten
de bir yanıyia "söz"dür: Bir başka yanıyia "ses", ezgi-
dir. Şarkı sözünü şiirden bu temel özellik ayınr. Yaklaş-
mamışlar mıdır gene de? Bob Dylan'm. Brassens ya
da Brel'in yazdıklan "söz'ler komşu sayılmamış mıdır
şiire?
Tehlikeli sorular. Yakıcı konular. Şairlerin şarkı sözü
yazdıklannı da bilıyoruz. Sözgelimi Murathan Mun-
gan. Bir de şiirieri şarkı sözü olarak kullanılanlar var:
Nâzım'dan Orhan Veli'ye, Sabahattin Ali'den Metin
Altaok'a. Batı şıirinde de rastlıyoruz böylesi kullanım-
lara: Leo Ferre Aragon'un, Apoüinaire'ın şiırlerine
yaslanmıştır. Aragon mutlu olmuştu Leo'nun şarkılan-
nı dinlerken.
Şiirieri şarkı sözü olarak kulianılan Melih Cevdet
Anday'ın, yıllar önce bu ilişkiyi olumlayan bir yazısı
çıkmıştı Yeditepe'öe, kitaplanna girdi mi bilmiyorum
ama kesip saklamışım o denemesini. Melih Bey şiirte-
rinin alaturka müzik için kullanılmasına karşı çıkıyor, bu-
na karşılık "Bugün Batı tekniği ile çalışan bir müzikçi-
miz, çağdaş şiirimizden ezgiler yapmaya kalksa, bun-
dan kıvanç duymayacak bir ozanımız çıkmaz sanıyo-
rum" diyordu, hatta şairlerimizin bu konuda edilgen ol-
mamalan gerektiğine işaret ediyordu: "Onlar da yapı-
lacak işin niteliğine göre şiirter yazabilir."
Kendi payıma, şiirlerin Türk sanat musikisine katkı-
sının yabana atılmasını doğru bulmuyorum ben: Yah-
ya Kemal'den Attila llhan'a başanlı sonuçlar alınmış-
tır. Divan geleneğıne yaslanan başka çağdaş şairler-
den de yararianılabilir, yararlanılıyor da - bu bağlam-
da.
Halk şiiri geleneğinden tatlar devşirmiş çağdaş şa-
irlerimizin ürünlerinden de folk çerçevesinde sonuç alı-
nabilirdi: Bob Dylan'm ya da Peter, Paul and Mary'nin
çalışmalannda karşılaştığımız türden ilişkıler doğabilir-
di burada. 1960'larda bazı kıpırtılar göze çarpmıştı folk
mûzik alanında, Melih Cevdet Anday'ın "Karacaoğlan
Çeşitlemesi"ne uzanacak ölçüde solukluluk gösteren
bestecimiz çıktı mı?
Türkiye'de şiiri "söz" olarak işleyen Batı kaynaklı iki
farklı musiki anlaytşı okju. Bir yakada, Usmanbaş ve
Ertuğrul Oğuz Fırat'tan Korucu ve Nemutlu'ya uza-
nan anlayışı göruyoruz. Şiirierimin bu anlayışın beste-
cileri tarafından seçilmiş olmasından, Melih Bey'in söz-
leriyle kıvanç duyuyorum gerçekten de. Doğru bir bu-
luşmanın yaşandığına inanıyorum.
öteki yakada, kaba tasnif sayılsa da, Pop kavramıy-
la özdeş kılınabilecek başka bir anlayış var. Şiirin bu-
rada söz alarak seçilmesi beni ürpertiyor. Özgün bir ry-
thm and blues, özgün bir rock bestesi için söz yazmam
istense yazardım şüphesiz: Diyelim ki Eric Clapton,
Freddie Mercury ya da lan Anderson için. Türkiye'de
özgün bir blues, rock bestesi yapılıyor mu? Merkezde
hayır, derkenan ben yeterince izleyemiyorum açıkça-
sı.
Pop'a gelince işler değişiyor. Bugün Türkçenin iyi
'pop şairter'] olduğu kanısındayım, herhangi bir hafif-
semeye başvuruyor değilim bunu söyierken. Doğru
besteye doğru söz ortak anlayışlardan çıkar. Ama, pop
şarkıcılannın Nâzım'a, Orhan Veli'ye, Melih Cevdet'e
yönelmeleri yalnızca iyi şarkı sözü bulma zorluğundan
kaynaklanıyor gibi gelıyor bana, bu çözümü onaylaya-
mıyorum. Siz "Bakışsız Bir Kedi Kara'yı Bendeniz'in
söylemesini doğal karşılar mıydınız?
Hamiş: Salih Bey, eski Istanbul efendilerinden. 'Mu-
assır Medenıyet Seviyesi'ne hâlâ inananlardan biri. Çe-
şitli tarihsel belgelerin koleksiyonunu yapıyor yıllardır.
Geçenlerde, dükkânına, sanklı cüppeli iki genç vatan-
daşımız gelip eski bir harita sormuşlar. "Hayret"demiş
kaşlannı kaldırarak, "dilimizi ne kadar iyi öğrenmiş-
siniz".
Danışma Kurulu'nda
yeni üyeler
Kûltür Servisi - Istanbul
Kültür ve Sanat Vakfı tarafın-
dan düzenlenmekte olan
Uluslararası Istanbul Film
Festivali'in Sanat ve Teknik
Danışma Kurulu'nayeni üye-
ler katıldı.
Festıvalın ilk yıllanndan
beri bu kurulda görev alan
değerlı sinema yazan AtiDa
Dorsay'ın yanı sıra; Onat
Kııtlar'ın kaybı ve Vecdi Sa-
yar'ın istifasıyla açılan üye-
liklere Sangu Çapan, Feride
Çiçekoğlu, Ömer Kavur ve
Banş Pirhasan seçildiler. Çe-
şitlı ülkelerde adına toplu
gösteriler duzenlenen ve Ve-
nedik, Monffeal gibi dünya-
nın önde gelen film festıval-
lerinde ödül kazanan Ömer
Kavur, Türk sinemasının
uluslararası düzeyde en başa-
nlı yönetmenlerinden biri.
Danışma Kurulu'nun diğer
yeni üyelerinden ikisi ise si-
nema dünyamızın seçkin se-
naristleri arasında yer alıyor.
"UçurtmayıVurmasnuar" ile
başladığı senaryo yazarhğını
başanyla ve ödüllerle sürdü-
ren Fende Çiçekoğlu, uzun
süre yürüttüğü TÜRSAK
Vakfı Genel Sekreterli-
ği'nden haziran ayı başında
ıstifa etmiştı. Banş Pirhasan
ise senaryolannı yazdığı üç
Anf Yıhnaz fılmi; "Adı Vas-
fiye", "Aah Belinda" ve tt
Asi-
yeNaal Kurtulur" ile senarist
olarak sinemamızda kendine
saygın bir yer edindi. "Kü-
çûkBahklar Üzerine Bir Ma-
sal" adh filmle yönetmenliğe
de adım atan Pirhasan, aynı
zamanda Sinema Vakfı'mn
kurucu üyeleri arasında yer
alıyor. Danışma Kurulu'nun
son üyesi ise bu görevi bır-
kaç yıl önce de üstlenmiş bu-
lunan, film eleştirmeni, ga-
zetemizin sinema yazan ve
Show TV'nin sinema danış-
manı Sungu Çapan. tstanbul
Film Festıvali'nin uluslarara-
sı ilışkilerini sürdürmek üze-
re son iki yıldır görev verilen,
sinema dünyasuun önde ge-
len dergilerinden Moving
Pictures Intemational'ın ya-
zan Edna Fainaru, Uluslara-
rası Film Eleştirmenleri Bır-
liği FIPRESCI'nın Genel
Sekreter Yardımcısı ve Ital-
ya'nın çeşitli sinema dergi ve
gazetelerinde yazan Umber-
to Rossi, Asya kıtasının en
önemli sinema dergisi Cine-
maya'nın editörü Aruna Va-
sudev ile Paris'te çahşmalan-
nı sürdüren gazeteci ve film
eleştirmeni MehmetBasırtçu,
bu yıl da festival için görev
yapacaklar.