02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 20 AĞUSTOS 1995 PAZAR 14 KULTUR Köln'deki Museum Luchvig, kurucusu Peter Luchvig'in 70. doğum gününü dev boyutlu bir sergiyle kutluyor: 20. yüzyddan insan maıızaralan Barbara Kruger'in enstalasyonu (1994-95) NECMİ SÖ1NMEZ KÖLN - Almanya'nın olduğu kadar Avrupa kıtasının da en önemli koleksı- yonculanndan bıri sayılan Peter Ludwig. Köln, Viyana, Budapeşte, Oberhausen, Koblenz, Aachen ve St. Petersburg'da kendi adıyla anılan yedı çağdaş sanat müzesinin kurucusudur. Ludvvig'in 9 temmuzda 70 yaşına basması nedeniyle kurduğu ılk \e en önemli müze olan Köln'deki Museum Ludvvıg 130 sanatçı- nın 250 çalışmasından oluşan 'Unser Jahrhundert' başlığı altında genış çaplı bir sergi düzenledi. 2ü. \y. sanatında'insanresimlerini,re- sim dünyalannı* ıncelemev i hedef alan bu geniş boyutlu sergi. tutkuya varan bir sanat yapıtlan toplama merakı olan Pe- ter Ludv\ ig'in yaklaşık olarak kırk yildan beri oluşturduğu koleksiyonlanndan ya- pılmışbırderlemeniteliğinde. Ancakor- tacağ sanatından Güney Amerika primi- tivlerine, Pop Art'tan Glasnost sonrası Rus ve Çin sanatına dek çok geniş çaplı birboyutta. farklı kategorilerde sanat ya- pıtlan toplamış olan Peter ve Irene Lud- wig, Köln'deki sergide yalnızca. modern ve uluslararası çağdaş sanat alanlannda topladıkJan eserlerden yapılan bırderle- meyle temsil ediliyorlar. Köln'deki müzenin tüm bölümlerinin yeniden düzenlenilmesine de neden olan sergi. Lud\vıg kolek«iyonlannın bilinen eserlerinın yanı sıra. Ih/a Kabakov, Bar- bara Kruger, Magdclana Abakonovvkz. Braco Dimitrijeviç Christian Boltanski, Komar-Melamid gibi önemli enstalas- yon sanatçılannın koleksiyona alınan ye- ni tanhlı calışmalannı da içeriyor. J. Gu- tenberg Universitesi Sanat Tarihi Bölü- mü'nde Picasso üzerine bir doktora yaz- mış olan Peter Ludvvig, sanata olan ilgi- sinin 'insan' temasına olan yakınlığını sıklıkla dile getirmiştir. Kendısinin 70. vaşı nedeniyle açılan bu sergi de, 20. yüzyıl insan manzarala- rını yorumlamayı deneyen farklı kalite- deki işlerden oluşuyor. Sergiye Giaco- mctti'nin bir heykelinden ve Ludvvig çif- tinin hiperrealist bir sanatçı tarafından yapılan portrelerinin yanından geçilerek giriliyor. Ilk bölümde ünlü Fransız sanat- çısı Christian Bottanski'nin 'Bu Çocuk- lar Ailelerini Anyorlar' (1993) isimh dev boyutlu enstalasyonu hemen dikkati çe- kiyordu. II. Dünya Sa\aşı'nın bitiminde aıleleri tekrarbwİeştirmek için geniş çap- lı kampanyalar başlatan Kızıl Haç'ın ya- yımladığı bültenlerde ailelerini arayan çocuklann fotoğratlannin demır kasala- nn ıçinde üzerinde bir lambayla birlikte sergilendiği bu duyarlı enstalasyon, 20. yüzyılm insanlığı yok etmeye yönelik • 20. yy. sanatında 'insan resimlerini, resim dünyalannı' incelemeyi hedef alan bu geniş boyutlu sergi, tutkuya varan bir sanat yapıtlan toplama merakı olan Peter Ludwig'in yaklaşık olarak kırk yıldan beri oluşturduğu koleksiyonlanndan yapılmış bir derleme niteliğinde. Peter Ludvvig Unlii Fransız sanatçı Cesar "Parmak" Bronz 250X100X40 cm 1963 tariM heykeü saldırgan, öldürücü yüzünü loş bir ışık- la aydınlatmayı başannıştır. Boltans- ki'nin ardından Ludvvig'in en sevdiği sa- natçı olan Picasso'nun bir dizi resminin yanı sıra Baselitz. Richter, Dubuffet Oi- denburg, Filanovt, Leger, Lichtenstein ve Cesar'ın değişik teknılderde yaptıkJan çahşmalar yer alıyordu. 130 sanatçının yapıtı Birbirinden farklı zamanlarda yaşa- mış ve çok farklı işler ûretmiş olan 130 sanatçıyı bir sergide, ortak bir çizgide toparlamak elbette çok zor bir iştir. Köln'deki sergiyi düzenleyen Marc Scheps(aynı zamanda müze müdürü) bu zor görevin altından belirli bölümler için geniş çağnşımh başlıklar bularak ortak parantezler açmayı deneyerek kalkmaya çalışmış: 'Ruh ve Beden', 'Mutluluk ve Aa'- 'Yeryüzü ve Gökyûzü', 'Ütopya ve Ölûm' gibi başlıklar ne yazık ki sanatçı- lann işlerini kuşatıcı olmaktan çok uzak- talar. Daha önemlisi sanki bol gelen bir elbise gibi resmen sıntıyorlar. Bu yüz- den, sergiyi bu başhklar altında ele al- mak yerine, değişik bölümlerde sergile- nen önemli çalışmalara değinmekle ye- tineceğim. Ludwig, son on yıl ıçinde modern sa- nat geleneği olmayan ülkelere yönele- rek, geniş çaplı alımlar yapti. Küba, Çin basta olmak üzere Latin Amerika ve Ok- yanusya'dan tanınmamış sanatçılann çok miktardaki işlerini kapsayan bu alımlar, değişik nedenlerle Aachen'deki Ludvvig Forum'da sergilenmiş ve düşük görsel kaliteleri yüzünden epeyce olum- suz eleştiri almışlardı. Köln'deki sergi, bu sanatçılann çalış- malannı da içerdiği için, Ludwig'in iz- lediği yeni alım politikalannı gözler önü- ne seriyor. 1993 Venedik Bienali'nde Luchvig Rausehenberg'e. "Arüksizin bir dcseninizi bile aJamıyarum, ne kadar pa- hah oldu resimleriniz'" diye takılmış. Yaş- lı kurt Rauschenberg'in verdiği yanıt ol- dukça ilginçti: "Ne yapayım, bundan da sonımlu olan sizsüıiz." Bu küçük anek- dot, koleksiyonerin neden tanmmamış ülkelere bir misyoner ruhuyla yakınlaş- tığının da gerçek nedenini ortaya çıkan- yor. Bir hatırlatma; son Ludwig Enstitü- sü. bu yıl başında Havana'da kuruldu. Sergide işleri bulunan çoğu tanınmış 130 sanatçının ismini tek tek sıralaya- mayacağım için. koleksiyona yeni alın- mış olan önemli çalışmalara ve bu sergi nedeniyle ılk kez halka gösterilen işlere kısaca göz attığımızda ilgınç manzaralar çıkıyor ortaya. 1991'de ölen ünKi heykeltıraş Jean HngueJy, hareketli biiyük boyutlu paslı heykellenyle tanınmıştır. Köln'de sanat- çının 1968'deyaptığı 'Meta-Harmonie' isimli dev boyutlu heykelini müzik ya- parken çalışır bir halde görmek büyük bir zevkti. Alan Jones'un Pop Art'ın en aykın işlennden biri olan, çıplak kadın mankenleri şapka asacağı, sandalye ve masa gibi gösteren 1969 tarihli üç hey- keli pek az sergilendiği için bir bellek ye- nilemesi yapıyordu. Nam June Paik'in 'Yeryüzü, Ay, Gü- neş' isimli multi media çalışmasmın (1990) teknik nedenlerden ötürü göste- rilememesi önemli bireksiklikti. Güncel sanat ortamından tasını tarağını toplaya- rak atölyesini güney Fransa'ya taşıyan Ansetm Kiefer'in ünlü EKzabeth'( 1990) isimli uçağı ve 1992'de yaptığı büyük boyutlu bir çahşması, bu sanatçının eleş- tirel işlerine toplubirbakış imkânı veri- yordu. Sergi bellek tazeüyor Feminist sloganlı yazılanyla tanınan Barbara Kruger'in 1994/95 tarihli bü- yük bir enstalasyonu, AIDS, iletişimsiz- lik ve egoizm konulannda çok çarpıcı, saldırgan bir tavır sergilediği için sergi- nin en ilginç işlennden biriydi. Komer-Melamid çiftinin 'Lenin Mo- zolesi' (1994/95). Dya Kabakov'un 'Ak- şam Yemeginden Once' (1988) isimli enstalasyonlan, eski Doğu Bloku'nun 'kapalı toplum' özelliğini büyüteç altına alan, polıtik, sosyal ve siyasi sorunlany- la bir bütün olarak 'değer astemleri'ni sorgulamaktaydılar. Kabakov'un ince eleştiriye dayalı yaklaşımı, Rus toplu- munda ideolojik baskı altındaki bireyin özgürlük arayışlan olarak da değerlendi- rilebilir. Braco Dimitrijeviç'in 'Sarayevo- lular' (1993) isimli enstalasyonu çarpık asılmış 5 erkek portresınin arasına geli- şi güzel fırlanlmış baltalardan ve balta- larîa resimlerin asılı olduğu duvann di- bine serpiştirilmiş kuru barbunya tane- lerinden oluşuyor. Eski Yugoslavya'nın öncü sanatçı lanndarı biri olan Dimitrije- viç, Sarayevo'da doğmuş, savaş yüzün- Jen ülkesini terk etmek zorunda kalmış. Bu enstalasyonu ile Avrupa'nın göbe- ğindeki barbarlığa bir kez daha dikkati çekiyordu. Serginin bitimine doğru, ye- re dizilmiş küçük teknecikleri ilk kez gördügümde bu işin Tony Gragg'a ait ol- duğunu sanmış yanından hemen geçmiş- tim. Ancak sergiyi ikinci gezişimde, 1994 Havana Bienali'nde isminden söz ettirmeyi başaran Kübalı sanatçı Kcho'ya ait olan 'Rigatta' isimli bu ens- talasyonun, son derece basit, fakir mal- zemeyle kurduğu büyülü dünyasında bir mıknatısa takılı kalan topluiğne gibi do- nakaldım. Sergide Batı kültürünün dı- şından gelen birçok sanatçı olmasına rağmen Kcho'nun çalışması onlann hiç- birinde görülmeyen bir duyarhlıkla ülke- sınin sosyal durumunu slogancı olma- yan bir tarzla ele alıyordu. Oldukça ka- İuı bir kataloğla belgelenen bu dev bo- yutlu sergi. bir koleksiyonerin ellerinin nereye dek uzanabileceğını göstermek- le kalmıyor, son kırk yıl içinde önem- li 'önemsiz birçok sanatçıyı hatırlatan bir 'bellek yoklaması'nı da gerçekleştiriyor- du. Sergi, Museum Ludwig'de 30 Ağus- tos 1995'e dek izlenebilir. TÜRK ROMANININ SON YİRMİ BEŞ YILI DEĞERLENDİRİLİYOR Tiirk romanı bir değişim içerisinde. Kendi geleneksel çizgisiniyenilemek mi istiyor? Yoksayepyeni birgiysi kuşanmakmı? Tabii şu da göz önünde tutulabilir: Tiirk romanının geleneksel çizgisi eleştirel süzgeçten yeterince geçmiş midir? 1 Son yirmi beş yılın roman çabasını nasıl değerlendiriyorsunuz? 2 Türk romanı ne ölçüde incelenip eleştirilmiştir? ATİLLA BİRKİYE 1- Roman sanatı, Milan Kundera'nın üzerinde sıkça durduğu gibi. "Bütün olanak- lannı rüketmiş değil keşfedil- voeşi bekleyen daha bir yığın yolvar'*. Bizim romanımızda dabunu görmek olanaklı. Bır- binnden farklı estetık anlayış- la \azan Yaşar Kemal. \dalet Ağaoğlu, Selim İleri ve Orhan Pamıık son yirmi beş yılın de- ğıjık roman köşelerini oluş- turfu. Aynca az ürün verme- lerıne karşm Yusuf Atılgan ile OJnz Atay'ın "özgûn sesle- ri'nın altını çizmek gerekir. Ya?ar Kemal çağdaş epopenin sontemsılcısi olurken özellik- le 'Kimsecik* üçlemesinde, beice kendi çizgisinin de do- ruiuna çıkıyordu. \dalet Ağaoğlu'nun dili eğp bükerek oluşturduğu bi- çenle aydın sorgulaması bir bajka kapı açıyordu. Selim Üeri, bir bakıma devraldığı mrası en güzel şekilde sürdürüyor, adeta du- yarlılığın resmını çizıyordu. Orhan Pamuk ise 'tarmaca'sorvınunu çözmesine rağmen ilk ro- mmının düze\ıne ulaşamadı ve denilebilir ki 1^0 sonrasının romandaki medyatik kahra- rranıydı. Attila İlhan, Sevgi Soysal, Bilge Ka- r » . Aras Önen. Buket Uzuner, İ mit Krv-anç- \t Latife Tekin bu dönemin öne çıkan başka adanydı. 2- Yermişlenn başında Hilmi Yavuz. Murat Bı^e, Naci Çelik ve Selim tleri 'nin roman eleş- tnlcri, ıncelcmelcri Türk romanına önemli öl- çide açılım gcetirdi. Tabıi Oğuz Demiralp'i de s&mak gerekir. Fethi Naci bu dönemin Toman ekştirmeni' olarak belırdi ve roman eieştinle- rnı sürdüregeldi. Fethi Nacı. her ne kadar. ye- n \ayimlanan romana 'ne yazacagı' beklenir bnumdakt b>ır eleştirmense de yöntemden ıtak eleştiriler ('Eleştiri Günlükleri') kaleme Roman ve eleştiri oldukça önemli bir yol aldı aldı. Berna Moran'ın üç cilt- lik yapıtı önemli bir köşe ta- şı oldu. Jale Parla, çok az ürün vermesine karşın sorgu- layan bir eleştirmen kimliği- ni kazandı. Benzerbirkimli- ği olan Orhan Koçakda özel- likle 'Kara Kitap" üzerine vazdığı eleştiriyle oldukça dikkat çekti. Ahmet Oktay, Konur Er- top, Füsun Akatlu Gürsel Ay- taç, Mümtaz tdiL Semih Gû- müş, Hasan Bülent Kahra- man, Feridun Andaç, Zeki Coşkun bu alanın öne çıkan adlanydı. Bu son dönemde. romanı roman yapan 'sorgulama' ro- mancının bmncil elden so- runsalmı oluşturmaya. roma- nın ana eksenine yerleşmeye başladı. Bu da Türk romanı- nın ufkunu açıyordu. Buna bir de dil-biçem ek- senindeki araştırma eklenin- ce, romanın önemli bir yol al- dığını söylemek yanlış ol- maz. Türk romanının, anlatımcı-betimlemeci özelliğinden sıynlarak giderek kurmaca ile in- san ruhunun derinliklerini araştıran ya da sor- gulayan bir dil atmosferine doğru yol alması gerektiği kanısındayım. Roman eleştirisinde (genelde eleştiride) bir başka şey beliriyordu: "Eksik" olan yöntem sonınu, giderek çözülü- yor. Bu açılardan bakıldığında bence son yir- mi beş yılda Türk romanı ve roman eleştirisi- incelemesi oldukça önemli bir yol aldı. Şim- di soru şu (ters bir konumdan bakarak): Fethi Naci on beş yıI önce (15 Kasım 1980)"_. Tür- kiye'de roman var: Ne kadar futbol varsa o ka- dar" demişti. Türkiye'de futbol "gelişiyor'. ulu- sal takım Avrupa şampıyonası finallenne ka- tılmak üzere ve başandan başanya koşuyor, acaba Fethi Naci'ye göre Türk romanı da ge- lişti mi? Türkiye'de hâlâ roman, futbol ne kadar varsa o kadar mı var? PRORDR.GÜRSEL AYTAÇ 1 - Son yirmi beş yıl. dediğinize gö- re, 1970 sonrası Türk romanı söz ko- nusu. 7O'lı yıllann polıtik sosyal çal- kantılan. zaten büyük oranda toplum- cu gerçekçı çizgide ilerlemekte olan romanımızı siyasal içerikli güdümlü eğılimde hızlandırdı, arka arkaya bu tür romanlar yayınlandı, tartışıldı. Aralannda edebiyat tarihimize geçe- cek nıtelikte olanlan, biçim-öz uyuş- masını sağlayanlar, modern romanuı anlatım tekniğıni kullananlardı. 1983 yılında yazdığım bir incelemede (Çağdaş Türk Romanlan Üzerine In- celemeler. Gündoğan Yayınlan, 1990, Ankara) 70'li yıllann romanlannda konu odaklannı şöyle saptamıştım: Sağ-sol çekışmesi, yakın tarihımız, aydsn sorumluluğu, aydm kadm soru- nu, cinsellik, sanatçı sorunsalı. Mo- dern anlatım teknıklennden ıse bilinç akışı, montaj ve edebi alıntı ile leıtmo- tivin ustalıklı örneklerine rastlıyor- duk. Kurguda özen, düşünce ağırlıklı pasajlann kurmaca dokuda yer alma- sı ile daha da beliriyordu. Bu dönem Türk romanında kilometre taşı saydı- ğım yazarlar: Oğuz Atay (Tutunama- yanlar, Bir Bilim Adamının Roma- nı),Aziz Nesin (Sumame). Ferit Edgü (Hakkân 'de Bir Mevsım), Attila İlhan (Aynanın lçindekıler Dızisi). Seksen- lı yıllar Türk romanındakı eğilimleri de konuya ilişkin bir yazımdan özet- leyeyım (a.g.e): Seksen öncesi top- lumsal olaylara karşı eleştirel rutum. yakın tarihimize ilgı ve bu konulan modern anlatım imkânlanyla dile ge- tırme kaygusu. 80'lı yıllann bence 'kaba' romanlan ve eserleri: Adalet Ağaoğhı(Hayır), Attila İlhan (Ayna- nın ıçındekıler). TankBuğra(Yağmu- ru Beklerken), Erhan Bener (Oyuncu, Ölü Bir Denız ), Ahmet Altan (Dört Mevsim Sonbahar), Ayla Kuthı (Bir Göçmen Kuştu O), Sevinç Çokum (Hilal Görünûnce), BilgeKarasu(Ge- Romammız olumlu bir yolda ve gelişim içinde ce). Doksanlı yıllara gelince: Son beş yılda adını andığım yazarlardan bazı- lan üretmeye. romanımızı zengjnleş- tirmeye devam ederken, yeni isimler modern ya da postmodern Türk ro- manında parladı.Orhan Pamuk, Bu- ket Uzuner, Nazh Eray gibi. Son yirmi beş yılın romanı bence olumlu bir yolda ve gelişim içinde. tçınde bulunduğu dönemin verilerinı değerlendırmek, neyin kalıcı olabile- ceğıni söylemek kolay olmasa gerek. Hayal gücünün ve duygu boyutunun romanıraızda son yıllarda zaman za- man aklın yanında, zaman zaman da başına buyruk ortaya çıkışını saptıyo- rum. Olaylara başka türlü bakıp baş- ka türlü anlatma çabası gözden kaç- mıyor. Arayışlann sürmesı roman sa- natımızda canhlığvn işareti. 2- Romanımızın ne ölçüde eleştin- lip incelendiğı sorusuna gelince: Son yirmi beş yılın dökümünü özetle şöy- le verebilinm: Roman sanatındakı de- ğişim ve gelişim, edebiyat bilimi için de söz konusu: Yetmişli yıllann top- lumcu angajmanı, eleştiride de yay- gındı ve toplumcu eleşnri, neredeyse tek egemen ölçütleri Mğlıyordu. Ro- man, içeriğıni toplum gerçeğıni yan- sıtıp yansıtmayışına, çözüm üretip üretmeyişine bakılarak yargılanıyor- du. .\sun Bezirci ve Fethi Naci (O yıl- larda yazdıklanyla) dönemin önemli eleştirmenleri. Seksenli yıllarda roman sanatına paralel bir değişim, eleştiride de gö- rülüyor. Korgu, anlatım teknikleri ve üslup özelliklerinı algılayan, bunlann altını çizen ve romanın sanat değeri- nı ortaya çıkartmayı amaçlayan bir edebiyat eleştirisi ve incelemesi daha çok akademik çevrelerden geldi. Ba- zı üniversıtelerimizde, ne yazık, hâlâ süre gelen konu özetleme ağırlıklı in- celemelerin varhğı yanında asıl basa- n, edebiyatm bir sanat. inceleme ve eleştirinin ıse edebiyat biliminin bir alanı oluğunu gösteren çahşmalar. Daha çok Batı filolojilerinden gelen edebiyat bilimcilerimizın katkısı, sek- senli yıllardan bu yana önemsenmeyi hak edecek düzeyde. Yapısalcı eleşti- ri yönteminin ve benim uyguladığım çoğulcu yöntemin eleştirimiz için ye- ni boyutlar getirdiğıne inanıyorum. Eleştiri yazılannın dışmda roman in- celemelerinin de akademik düzeyde (master ve doktora tezi) mevcut oldu- ğunu, bunlardan çok azının basılıp gün ışığına çıkabildiğini, diğerlerinin ise üniversite kitaplıklannda kaldığı- nı söylemek ısterim. Türkiye'de ro- man incelemesi-eleştirisi ve araştır- malan üzenne günün birinde nesnel- bilimsel bir yayan yapılırsa, en azın- dan nelenn var olduğu, edebiyat bilı- minde ulaştığınuz aşama tespit edile- cektir ve bu aşamamn, santldığından çok düzeyli olduğu görülecektir. KOŞEBENT ENİS BATUR Hangi Şiir, Hangi Ezgi? Bir ara İlhan Usmanbaş'la bir ortak çalışmanın ara- yışı içine girmiştik, sonuçlandıramadık. Besteci ile şa- irin niyetlerinin çakışması kolay değildir. Usmanbaş, 1970'lerde ilhan Berk, Behçet Necatigil ve Ece Ay- han'ın şiirlerınden yola çıkarak üst üste yeni besteler üretmişti. Belki de, yaşıtlarıyia daha bir denklik ilişkisi içindeydi, kendi serüveni bağlamında. Bunu, Usman- baş'ın da öğrencıleri olan Semih Korucu ile Mehmet Nemutlu'nun bestelerini düşunerek söyiüyorum biraz da: Korucu'nun "Kör Bir Başlangıç", Nemutlu'nun "Göre" şiirlennj seçmesi, yeni kuşak bestecilerinin II. Yeni sonrası şiirini kendilerine daha yakın bulduklan- nın da bir işareti olarak yorumlanabilir, sanıyorum. Ne yazık ki, iki besteyi dedinleyemedim. Semih Ko- rucu'nunki seslendirildi mi bilemıyorum, hiç değilse notalan elimde. Mehmet Nemutlu'nun bestesinin Le- ipzig'de seslendirildiğini geçenlerde Evin llyasoğ- lu'nun yazısından öğrendim, besteciyle bir gün karşı- laşmayı umuyorum. Bestecılerin şiirie ilgisi, bu iki yaratma alanının ortak- lıklanna bağlı biçimde gelişmiştir: Musıki de, şiir de, se- sin ve sessızliğm saltık matematiğini kovalar. Gesual- do'dan Debussy'ye, Schubert'ten Hugo VVolf'a, Bo- ulez'den Messiaen'a pek çok besteci şairiere uzan- mıştır: Goethe, Char, Mallarme, Heine, Poe... uzar gider bu liste. Şairin musikiyle ilişkisi daha az bilinen bir bolge ya- ratır. Özellikle de şiinni kurarken musikiden ne ölçüde beslendiğini kestirmek kolay olmaz çoğu zaman. Mal- larme'nin, VVallace Stevens'ın, Hopkins'in. Rilke'nin şiirlerini musikiden uzak görmek elde değildir oysa. "Besteci" adh şiirınde, Auden, şairin de ressamın da üstünde bir yaratıcılık düzeyinde konumlar besteciyi. Ne arar musikinin kuyusunda şair? Bazen bir ritim için anahtar, bazen de bir uyum sorunu için bir çözüm. Şi- ir ister istemez Anlam'la yarahdır ya, Anlam'ın tutsağı olmamanin yolunu şaire bestecınin soyutlama teknik- leri gösterir, gösterebilir. Bir yanıyia "söz'dür şiir, ama, gerçek şiir gerçekten de bir yanıyia "söz"dür: Bir başka yanıyia "ses", ezgi- dir. Şarkı sözünü şiirden bu temel özellik ayınr. Yaklaş- mamışlar mıdır gene de? Bob Dylan'm. Brassens ya da Brel'in yazdıklan "söz'ler komşu sayılmamış mıdır şiire? Tehlikeli sorular. Yakıcı konular. Şairlerin şarkı sözü yazdıklannı da bilıyoruz. Sözgelimi Murathan Mun- gan. Bir de şiirieri şarkı sözü olarak kullanılanlar var: Nâzım'dan Orhan Veli'ye, Sabahattin Ali'den Metin Altaok'a. Batı şıirinde de rastlıyoruz böylesi kullanım- lara: Leo Ferre Aragon'un, Apoüinaire'ın şiırlerine yaslanmıştır. Aragon mutlu olmuştu Leo'nun şarkılan- nı dinlerken. Şiirieri şarkı sözü olarak kulianılan Melih Cevdet Anday'ın, yıllar önce bu ilişkiyi olumlayan bir yazısı çıkmıştı Yeditepe'öe, kitaplanna girdi mi bilmiyorum ama kesip saklamışım o denemesini. Melih Bey şiirte- rinin alaturka müzik için kullanılmasına karşı çıkıyor, bu- na karşılık "Bugün Batı tekniği ile çalışan bir müzikçi- miz, çağdaş şiirimizden ezgiler yapmaya kalksa, bun- dan kıvanç duymayacak bir ozanımız çıkmaz sanıyo- rum" diyordu, hatta şairlerimizin bu konuda edilgen ol- mamalan gerektiğine işaret ediyordu: "Onlar da yapı- lacak işin niteliğine göre şiirter yazabilir." Kendi payıma, şiirlerin Türk sanat musikisine katkı- sının yabana atılmasını doğru bulmuyorum ben: Yah- ya Kemal'den Attila llhan'a başanlı sonuçlar alınmış- tır. Divan geleneğıne yaslanan başka çağdaş şairler- den de yararianılabilir, yararlanılıyor da - bu bağlam- da. Halk şiiri geleneğinden tatlar devşirmiş çağdaş şa- irlerimizin ürünlerinden de folk çerçevesinde sonuç alı- nabilirdi: Bob Dylan'm ya da Peter, Paul and Mary'nin çalışmalannda karşılaştığımız türden ilişkıler doğabilir- di burada. 1960'larda bazı kıpırtılar göze çarpmıştı folk mûzik alanında, Melih Cevdet Anday'ın "Karacaoğlan Çeşitlemesi"ne uzanacak ölçüde solukluluk gösteren bestecimiz çıktı mı? Türkiye'de şiiri "söz" olarak işleyen Batı kaynaklı iki farklı musiki anlaytşı okju. Bir yakada, Usmanbaş ve Ertuğrul Oğuz Fırat'tan Korucu ve Nemutlu'ya uza- nan anlayışı göruyoruz. Şiirierimin bu anlayışın beste- cileri tarafından seçilmiş olmasından, Melih Bey'in söz- leriyle kıvanç duyuyorum gerçekten de. Doğru bir bu- luşmanın yaşandığına inanıyorum. öteki yakada, kaba tasnif sayılsa da, Pop kavramıy- la özdeş kılınabilecek başka bir anlayış var. Şiirin bu- rada söz alarak seçilmesi beni ürpertiyor. Özgün bir ry- thm and blues, özgün bir rock bestesi için söz yazmam istense yazardım şüphesiz: Diyelim ki Eric Clapton, Freddie Mercury ya da lan Anderson için. Türkiye'de özgün bir blues, rock bestesi yapılıyor mu? Merkezde hayır, derkenan ben yeterince izleyemiyorum açıkça- sı. Pop'a gelince işler değişiyor. Bugün Türkçenin iyi 'pop şairter'] olduğu kanısındayım, herhangi bir hafif- semeye başvuruyor değilim bunu söyierken. Doğru besteye doğru söz ortak anlayışlardan çıkar. Ama, pop şarkıcılannın Nâzım'a, Orhan Veli'ye, Melih Cevdet'e yönelmeleri yalnızca iyi şarkı sözü bulma zorluğundan kaynaklanıyor gibi gelıyor bana, bu çözümü onaylaya- mıyorum. Siz "Bakışsız Bir Kedi Kara'yı Bendeniz'in söylemesini doğal karşılar mıydınız? Hamiş: Salih Bey, eski Istanbul efendilerinden. 'Mu- assır Medenıyet Seviyesi'ne hâlâ inananlardan biri. Çe- şitli tarihsel belgelerin koleksiyonunu yapıyor yıllardır. Geçenlerde, dükkânına, sanklı cüppeli iki genç vatan- daşımız gelip eski bir harita sormuşlar. "Hayret"demiş kaşlannı kaldırarak, "dilimizi ne kadar iyi öğrenmiş- siniz". Danışma Kurulu'nda yeni üyeler Kûltür Servisi - Istanbul Kültür ve Sanat Vakfı tarafın- dan düzenlenmekte olan Uluslararası Istanbul Film Festivali'in Sanat ve Teknik Danışma Kurulu'nayeni üye- ler katıldı. Festıvalın ilk yıllanndan beri bu kurulda görev alan değerlı sinema yazan AtiDa Dorsay'ın yanı sıra; Onat Kııtlar'ın kaybı ve Vecdi Sa- yar'ın istifasıyla açılan üye- liklere Sangu Çapan, Feride Çiçekoğlu, Ömer Kavur ve Banş Pirhasan seçildiler. Çe- şitlı ülkelerde adına toplu gösteriler duzenlenen ve Ve- nedik, Monffeal gibi dünya- nın önde gelen film festıval- lerinde ödül kazanan Ömer Kavur, Türk sinemasının uluslararası düzeyde en başa- nlı yönetmenlerinden biri. Danışma Kurulu'nun diğer yeni üyelerinden ikisi ise si- nema dünyamızın seçkin se- naristleri arasında yer alıyor. "UçurtmayıVurmasnuar" ile başladığı senaryo yazarhğını başanyla ve ödüllerle sürdü- ren Fende Çiçekoğlu, uzun süre yürüttüğü TÜRSAK Vakfı Genel Sekreterli- ği'nden haziran ayı başında ıstifa etmiştı. Banş Pirhasan ise senaryolannı yazdığı üç Anf Yıhnaz fılmi; "Adı Vas- fiye", "Aah Belinda" ve tt Asi- yeNaal Kurtulur" ile senarist olarak sinemamızda kendine saygın bir yer edindi. "Kü- çûkBahklar Üzerine Bir Ma- sal" adh filmle yönetmenliğe de adım atan Pirhasan, aynı zamanda Sinema Vakfı'mn kurucu üyeleri arasında yer alıyor. Danışma Kurulu'nun son üyesi ise bu görevi bır- kaç yıl önce de üstlenmiş bu- lunan, film eleştirmeni, ga- zetemizin sinema yazan ve Show TV'nin sinema danış- manı Sungu Çapan. tstanbul Film Festıvali'nin uluslarara- sı ilışkilerini sürdürmek üze- re son iki yıldır görev verilen, sinema dünyasuun önde ge- len dergilerinden Moving Pictures Intemational'ın ya- zan Edna Fainaru, Uluslara- rası Film Eleştirmenleri Bır- liği FIPRESCI'nın Genel Sekreter Yardımcısı ve Ital- ya'nın çeşitli sinema dergi ve gazetelerinde yazan Umber- to Rossi, Asya kıtasının en önemli sinema dergisi Cine- maya'nın editörü Aruna Va- sudev ile Paris'te çahşmalan- nı sürdüren gazeteci ve film eleştirmeni MehmetBasırtçu, bu yıl da festival için görev yapacaklar.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle