Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
30 TEMMUZ 1995 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
Karadeniz Tıyatro Eııstitiisü kuruhıyor
Kültür Servisi- Jstanbul Şehir
Tiyatrolan ve Tiflis Şehir Tiyatrosu
'nun ortaklaşa projesi "41ün Post"un
dünya prömiyeri için dünyanın çeşitli
ülkelerinden davet edilen tiyatro
adamlan tstanbul'da buluştu.
Buluşmanın temel konusu, kurulması
tasarlanan Llluslararası Karadeniz
- Tiyatro Enstitüsü'ydü. Toplantıya
.- Ukrayna. Ispanya, Moldavya,
, • Romanya, Azefbaycan. Almanya ve
Gürcistan'dan gelen tiyatro
adamlannın yanısıra Şehir Tiyatrolan
Dramaturgu Tank Günersel, Altın
Post'un yönetmenieri Çetin İpekkava
ve Sandro MrevüshviH ve Cevat Çapan
da katıldı.
° Toplantıda Uiuslararası Karadeniz
Enstitüsü'nün kuruluşuna ilişkin
düşünceler ortaya atıltrken, bu
- enstitünün, halen faaliyetlenni
• sürdüren Akdeniz Tiyatro Enstitüsii ile
gelecekte bir bütünleşmeye doğru yol
alması üzerinde duruldu. tstanbul
Büyükşehir Belediyesi Kültür Işleri
• Daire Başkanı Şenol Demiröz de,
- önümiizdeki sezon enstitünün
• gelişimine bağlı olarak lstanbul'da bir
• sempozyum yapılmasını önerdi.
- Toplantıya Ukrayna'dan Vfikail
. Reznikovich(Kiev Rus Dram Tiyatrosu
; Sanat Yönetmeni ve Tiyatro Enstitüsü
- Profesörü) tspanya'dan Jose Monleon
" (Akdeniz Tiyatro Enstitüsü Başkanı).
, Moldavya 'dan Alexander VarUache
" (Kişinev Devlet Tiyatrosu Yöneticisi)
Romanya'dan Lucian lancuf Konstanza
Dram Tiyatrosu Müdürü),
r
Azerbaycan'dan Kemal Azizov (Bakü
r
Devlet Tiyatrosu Genç Temaşacılar
Topluluğu Müdürü), Vagif Esedov
" (Bakü Devlet Tiyatrosu Genç
- Temaşacılar Topluluğu Yönetmeni).
Huraman Nevnızova (MŞÜ Devlet
Konservatuan Tiyatro Bölümü
Öğretim Görevlisi, dramaturg),
Almanya'dan Claus Hofmann (Alman
Kültür Bakanlığı Kültürlerarası
llişkiler Baş Müsteşan), Gürcistan'dan
Sandro Mrevlishvili (Tiflis Şehir
Tiyatrosu Kurucusu ve Yönetmeni) ve
Nadar Guarabanidze (Eleştirmen)
davet edildi. Almanya'dan Alman
Kültür Bakanlığı Kültürlerarası
llişkiler Baş Müsteşan Claus Hofmann
ve Azerbaycan'dan dramaturg ve aynı
zamanda MSÜ Devlet Konservatuvan
Tiyatro Bölümü Öğretim Görevlisi
Huraman Nevnızova 'nın
bulunamadığı toplantıda. diğer
katılımcılann Karadeniz Tiyatro
Enstitüsü hakkındaki fikırlerıni aldık.
CEVAT ÇAPAN:
Bu toplantının amacı, Karadeniz
Tiyatro Enstitüsü'nün temellerini
atmak, gelecekte Akdeniz-Karadeniz
Enstitülerinin birleşmesi için gereklı
zemini hazırlamak ve böylelikle tiyatro
yoluyla coğrafı sınırlann ve sorunlann
kalktığı bir dünyaya ulaşmak. Bu
yüzden. çeşitli kültürlerden aynı
amaçlarla hareket eden tiyatro
kurumlan ve kişilerinin birdiyalog
ortamında bulumalan önem taşıyor.
SANDRO MREVLISHMLI:
(Rejisör, Ukrayna): Altın Post projesi
başlangıçta bir fanteziydi ama
Şehir
Tiyatrolan'nın
düzenlediği,
Ukrayna,
İspanva,
Moldavya,
Romanya,
Azerbaycan,
Almanya ve
Gürcistan'dan
gelen tiyatro
adamlannın
kanldığı
toplantıda
Karadeniz
Tiyatro
Enstitüsü'nün
kuruluşuna
ilişkin düşünceler
ortava atıldı.
(Fotoğraf:
DEVRİM
BARAN)
gerçekleşti. Bu enstitü de fikir
aşamasında fantezi gibi görünse de
gerçekleşecek. Tiyatronun, sanatın
sınır tanımadığını bir kez daha
söştereceöiz.
LÜCIANIANCU:
(Konstanza Dram Tiyatrosu Müdürü,
Romanya): Istanbul'daki
buluşmamızın Karadeniz - Akdeniz
Enstitüleri'nin birleşme sürecini
başlatacağını umuyoruz. Bu sürecin ilk
basamağı olan Karadeniz Tiyatro
Enstitüsünün kurulmasına destek
olmaya hazınz.
MIKAIL REZNtKOMCH:
(Kıev Rus Dram Tiyatrosu Sanat
Yönetmeni. Ukrayna ): Enstitü
kapsamında, farklı kültürlerin birarada
çaİışması dünyaya, sevgi ve dayanışma
aşılayacak. Benim kişisel önerim,
büyük bir oyunun, "Alnn Post"a benzer
bir proje olarak, her bir bölümünün
farklı kültürlerin tiyatrolan tarafından
sahnelenmesi.
JOSE MONLEON:
(Akdeniz Tiyatro Enstitüsü Başkanı.
fspanya): Burada olmaktan mutluluk
duyuyorum. Bu mutluluğun
nedenlerinden biri, Akdeniz Tiyatro
Enstitüsünün gelişme düşüncesi
yaratmış olması. Akdeniz ülkeleriyle
sanat alanında işbirliği olanagını
sevinçle karşılıyoruz. Bu olanak
birtakım yapay bölünmeleri de ortadan
kaldıracak.
Akdeniz'in loızeyi güneyi gibi coğrafı
sınırlar yok olacak. Aynca, Akdeniz ve
Karadeniz olarak düşünürsek bir Doğu
- Batı sentezine ulaşma. bütünleşme
olanağı sağlayacak.
Daha önce Türkiye. Akdeniz Tiyatro
Festivali'ne katılamamıştı, ancak
festival bundan sonra Türkiye'nin de
içinde bulunduğu daha geniş bir
coğrafyayı içine alacak. "Altın
Pbst" taki çok kültürlülüğün yarattığı
anlatım zenginliğine benzer bir hedef
gözetiyoruz. Günümüz dünyasının
sorunlanyla başa çıkmak. onlan
çözüme ulaştırmak için önümüzde
güzel bir fırsat uzanıyor.
Jose Monleon, Akdeniz Tiyatro
Enstitüsünün her yıl yapılan genel
kongresinde önümüzdeki sene
Türkiye'yi ve Karadeniz ülkelerini de
görmekten memnuniyet duyacağını
belirterek Akdeniz Tiyatro
Enstitüsünün düzenleceği Troya
Festivali'nin bu birlikteliğin ilk
buluşma noktası olacağını belirtti.
Aşknı cinler karşısında şansı yokKültür Servisi- Dünyanın en büyük
öykücülerinden Gabriel Garcia
Marquez. yenı romanıyla, daha önce
yazdığı uzun öykülerden aynlarak. kısa
. bir romanla "Aşk ve öbür cinler'
karşımıza çıktı. Marquez. 1949yıhnda,
gazetecilik yaparken, 22 metre
uzunluğunda kızıl saçlan olan genç bir
kız iskeletinin mezardan çıkanlışına
tanık olduğunda. bu olay. bilimsel
açıklamalan olmasına rağmen, ona
küçüklüğünde dinlediği. küçük yaşta
* kudurarak ölen. upuzun saçiı birmarkizi
anlatan efsaneyi hatırlatmıştı. Bu
efsaneden yola çıkan kitapta, Marquez,
inanç, tutku. kader ve tarih gibi tanıdık
temalannı sürdürürken, dikkat çekici bir
biçimde, daha ölçülü. daha sade
yazarak. okuru konudan uzaklaştıracak
geniş olaylardan kaçınmış. 18. yüzyılda
Cartagena dinsel. kültürel ve idari
olarak lspanya'ya bağlı. köle ticareti
yapılan bir liman kentidır. Çürümekte
olan bu şehirde yasayan Markiz Sierva
Maria'nın ailesi de kötü bir haldedir.
Babası hamağında küflenirken, annesi
bal ve kakaosuyla birlikte odasına
kapanmıştır ve bütün zamanını kölelerle
geçiren kızlannı umursamayıp,
kudurmasını beklerler. Markiz ise bu
belirsizliğin korkusu ve şaşkınlığıyla.
saçma yöntemleriyle onu ölüme götüren
her türlü şarlatan üfurükçüde çare
aramaktadır. Peder, markize sahip
çıkarak. onu cinlerden kurtulması için
bir manastıra gönderir. Bu görev rahip
Cayetano Delaura'ya verilir ve rahip.
teolojık düşüncelerden kafasını
kaldırdığı an büyük bir aşka yakalanır.
Rahip ile kızın ilişkisi. bu ılışkınin
dünyevi değıl, ıdeallerle ilgilı olduğunu
düşündüren ağır bir dille verilmiş. Bu
aşkın, sofuluk, batıl inançlar. güç ve hırs
gibi cinler karşısında pek şansı yoktur.
Sık sık kendisinı gösteren fiziksei
güçsüzlükler, hastalık ve ölüm insan
bedeninın bu cınlerı taşıyamayacağını
gösterir. Korku içerisindekı kiz, içinde
bir cin olduğunu ve etrafinı pisliklerle
ördüğünü düşünüyordur. Kitapta
tehlikeli biraydınlanma kaynağı olarak
beliren Voltaire'nın. düzyazılannda
ustalıklagerçekleştırdiğısüprizler,
Marquez tarafından, hikâyenin
tekrarlanan zıtlıklannı vurgulamak
amacıyla kullanılıyor. Anlatıcı, bir
sısmograf gibi. patlamalan, sakin bir
anlatımla ve düz birçizgi haünde
işaretliyor.
Voltaire. rahibin, hırs, anlayışsızlık ve
aptallık cinlerine isyanında ve diğer
tiplerde ironık fakat
karikatürleştirmeyen bir şekilde
karşımıza çıkıyor: Dalavereci rahip.
ruhani peder, uyumsuz, humanist,
yahudi doktor ve dinsel dogmalar
içerisinde kaybolan baş rahibe. Sierva
Maria ise. aralannda, bir put gibi
gizemlı durur. Kitabın girişinde,
Aquino'lu Thomas'ın "Dirilen
bedenlerin bütünlüğü üzerine"
yazısından bir bölüm var: "Öyle
görünüyor ki, ölümden sonra. insanın
saçlan, bedenin öteki yerlerinden çok
daha az canlanıyor." Görmekle
inanrnak. mantıkla kader arasındaki
çatışmaya odaklanmış bu efsaneyi
anlatırken, Garcia Marquez, fantastik
olanla gerçek olanın birbirini nasıl
tamamladığını gösteriyor.
Ünlü Yunanlı besteci ve kompozitör Mikis Theodorakis 70. doğum gününü Münih'te düzenlenen dev bir şölenle kutladı
Aleksi Zorba ile Münih'te sirtakiEROLOZKAN
Sonunda yıllardır beklenen buluşma
gerçekleşti. Aleksi Zorba (Anthony Qu-
inn)ile ünlü Yunanlı müzik adamı. beste-
ci, politikacı ve kompozitör Theodorakis,
Münih'te düzenlenen dev bir açık hava
konserinde bir araya gelip kucaklaştılar?
Şaka değil. bin 7Ö'ine gelmiş, diğen ise
geçen nisan ayında 80'inı doldurmuş bu
iki eski dostun buluşması görüîecek şey-
di doğrusu. Kentte bir süredir devam eden
r
açık hava konserlerinin şimdıye kadar en
r
«ok ilgi çekeni. geçen 9 temmuz gecesi
1
Königplatz'ta düzenlenen "AleksiZorba"
adlı konser oldu. Ve yankılan da bıtmedı
ı 12 bını aşkın seyircinin, büyük bircoşkuy-
- la, yer yer ay akta izlediği dev bir konser,
. dev bir "Nostalji gecesi"ydi Münih'te ya-
.şanan...
Aslında Theodorakis'in 70. yaş günü-
.! nü kutlayan bir dizi konserden ikincısi idi
,' bu dinleti ve haftalar öncesinden biletler
"•tükenmişti... Her şeyden önce "Aleksi
Zorba" başlığı altında düzenlenen böyle-
• sine coşkulu bir konserin en büyük konu-
ğu, kuşkusuz doğal olarak hemen akla ge-
. len, beyaz perdede "Zorba" tipinin yara-
tıcısı Anthony Quinn idi.
Esasen pek çok izleyici de, konsere adı-
nı veren ünlü oyuncu Anthony Quinn'i ilk
kez görebılmenin merakıyla koşup gel-
mişti Königplatz'a. Öyle ya. Aleksi Zor-
ba ile bir daha nasıl karşı karşıya gelini-
lir?
Ve bu arada ünlü besteci Theodora-
kis'in ağzı kulaklanndaydı. Yer yerinden
•oynamıştı bir kez daha... Zira bu konser
ünlü bestecmin klasik opera tarzında yap-
tığı çalışmalanndan yeryerörnekleri içe-
riyordu ve pekçok bestesi potpuriler ha-
linde sergıleniyordu konserin ilk bölü-
münde... 160 kişilık Atina radyosunun ko-
rosu ve orkestrası eşliğinde Theodora-
kis'in yönettiği esasen çoksesli bir "Zor-
ba-Baİet" dinletisiydd konserin bütünü.
Ünlü Zorba filminin müziklerinin biraz da
"senfonik-folk" müziği tarzında yorum-
landıgı ve birçok yerde geleneksel ve ulu-
sal ritim ve melodilerin zenginleştirdiği
çoksesli bir bale müzigi ünlü ustanın ka-
rakteristik çizgisini ve sanatını yansıtıyor-
du. Ancak iki bölümden oluşan bu konse-
rin doğal olarak en önemli ve duygusal yö-
nü ise Zorba filminin ana teması olan o
ünlü müziğin etrafında dönüp dolaşan ve
süreklı tekrarlanan "Zorba the Greek" ol-
du. Ve Königplatz alkıştan adeta yıkıldı.
Ege'nin bfiyfisü bitmez
Geçen nisan ayında 80 yaşına basan ün-
lü aktör Anthony Quınn. 30 yıllık dostu
Theodorakis'in daveti üzerine Mühih'e
geldı. Her ne kadar Meksikalılık ruhu ta-
şıyorsa da. yine de Akdeniz sıcaklığını.
Ege insanmın dostluğunu yüreğinde taşı-
yan bir insan Anthony Quinn... Evet, ün-
lü "Zorba" filminin düşlerde yer eden
oyuncusu bu renklı insan, otuz yılın ardın-
dan tekrar bir anda "Zorba" oluvermişti
sahnede?
Czerinde alelâde siyah bir ceket ve yü-
zünde unutulmuş iki günlük sakal ile gü-
lümseyen sankı o eski Zorba bir anda di-
rilmiş, sahneye fırlayıvermişti Münih'te...
Jslıklar ve alkışlar arasında sahneye
çağnldığında, mikrofona duygulannı şöy-
le fısıldadı ünlü oyuncu:
"..Hayanmda bir tek rol oynadım ki. o
benim ruhuma girdi, kanıma işledi. Bu,
tahmin ettiğiniz gibi "Zorba" idi. Evet
Aleksi Zorba. Ve ben inanın, yaşanum bo-
vunca kendimi hep Zorba gibi hissettim..."
Durmak bilmeyen alkışlar arasında eski
arkadaşı Theodorakis'le kucaklaşıp do-
ğum gününü kutladı ünlü bestecinin.
Evet, Zorba hatırlanacağı gibi 1964 yı-
lında Gırit Adası'nda. Cocoyannis'in çek-
Theodorakis her zaman dinamik, yaratıcı
ve ılerici bir müzik adamı olarak ününü
koruyor. Hattabuna politık kavgacılığı da
ekleyebilıriz. Günümüzde modernize
edilmiş, klasik Yunan müziğınin en tanın-
mış ustası ve ısmi.. Yaşadığı yetmiş yılfık
fırtınalı hayatında hep halktan yana olup
baskılara direnmiş. politık alandakı kav-
gasını ise yapıtlanna sindirmiş yaman bir
kavga adamı o! Bir müzik dehası... Özel-
likle ülkesindeki baskılara karşın mücade-
lesini dünya çapında sürdüren. tutuklanıp
hapislerde yatan. 1973'te yazdığı "Dire-
niş Güncesi" adlı kitabıyla da tanınan sa-
natçı, 1986'da dostlanyla birlikte Türk-
Yunan dostluk derneğini kurmuştu.
Hatırlanacağı gibi yine aynı yıl Zülfû
Lrvaneli ile birlikte hazırladığı plağın bir
anda anımsananlar. I950'de bestelediği
koro ve orkestra için beş Gınt şarkısı yi-
ne ilk dönem çalışmalannın ızlerini taşır.
Tiyatro müzikleri de yaptnış bir beste-
ci Theodorakis. "Porn'issai" (1960) ve
"Lysstrata" (1966) ilgılenenlerin hâlâ da-
ha belleklerinde olmalı. Ünû son yıllarda
Batı'da. özellikle Almanya'da artan sanat-
çının arka arkaya çıkardığı CD'ler içinde
en çok satılanı hiç kuşkusuz 1988'de yap-
tığı "Zorba-Baflet" adlı çaİışması.
Bu çalışma belki de, sanatçının 1950 ile
1960yıllan arasındaki senfonik müzik ça-
lışmalanyla daha sonralan yani. 1960-80
arasındaki yoğun Yunan halk müziği araş-
tırmalannın izlerini içinde taşıdığı için ol-
malı. Evet. içinde yaşadığı, etkilendiği
Ege yaşamının ve kültürünün çizgilerini
"Zorba" fiJminin unurulmaztipi Antonj'Quinn, Iheodorakis'in 70.
yaşını kutlayan "Aleksi Zorba" adlı konserde bütün dikkatleri bir kez
daha üstüne çekti.
Theodorakis'in doğum gününe gelen Antony
Quinn yanında sevgilisi Carv Benvin ile hayran-
lannın büyük ilgisini çekti.
M
ikis Theodorakis, 70. yaşını kutlayan bir dizi konserden ikincisini Münih'te
verdi. 'Aleksi Zorba' başlığı altında düzenlenen konserin en önemli
konuğu 'Zorba'nın yaratıcısı Anthony Quinn idi. İki yaşlı delikanlının
birlikte sirtaki yapması, Ege'nin büyülü atmosferini binlerce kişiye yaşattı.
tiği Alan Bates ve İrene Papas'ın oynadı-
ğı. zamanla neredeyse klasıkleşmiş bir
Yunan filmi olarak hâlâ daha belleklerden
çıkmaz.
Kazancakis'ın aynı adlı romanından si-
nemaya aktanlmış olan bu yapıtta Zorba
tipi Anthony Quinn'le özdeşleşmiş gibi-
dır ve filmin ünlü müziği de düşlere yer-
leşmiştir onunla. Ammsayacağınız gibi
bu filmin müziğini de yine Theodorakis
yapmıştı. (Zorba the Greek 1965) Aslın-
da bestecinin hazırladığı fılm müzikleri
arasında " Z " filminin (Ölümsüz 1968)
müziği daha çok tanınmıştır? Ancak son
yıllarda Theodorakis'in üzerinde önemle
durduğu. adeta kuyumcu titızliği içinde
ışlediğı "Aleksi Zorba bale müziği" ilk
kez 1988 yılında Verona'da çalınmış ve
dikkatleri çekmişti. Bilindiği gibi Mikis
hayli ilgi görmesi üzerine, istanbul'a gel-
miş ve konserler vermişti.
Evet, Giritli bir baba ile Urlalı (lzmir)
bir annenin çocuğu olarak 29 Temmuz
I925'te Sakız Adası'nda dünyaya gelen
Theodorakis yapıtlannda hep geleneksel
ritim ve melodi örgülerini ustalıkla kullan-
mıştır. Bir yerde Ege'nin şiirini yansıtır
onca bestesi. Daha ilk bestesini 12 yaşın-
da veren sanatçının. pek çok festıvalden
ödüller kazanması da boşuna değil?
tlk defa 1957'de Moskova Şostokoviç
Festivalı altın madalyasını a.lan sanatçı,
ardından Corbey Ödülü'nü (ABD) ve
î961 'de Atına Popüler Şarkı Festivali bi-
rinciliğini almıştı. Klasik müzik alanında
verdiği uğraşı bütün dünyada ilgi ile izle-
nen Theodorakis'in, oratoryolan, "Orp-
heus ve Eurydike" bale suiti (1952) ilk
kendi potasında eriten ve yoğuran bir us-
ta Theodorakis. Onun müziğini dinlerken
insan düş kurmadan edemez? Hele hele
son çalışmalannı doğallıkla. En başta ise
"Zorba" bambaşka bir serüven...
Girit Adası'nı görmemiş, Kazancakis'i
okumamış ya da "Zorba" fılmini hiç iz-
lememış olsanız da farketmez. Yeter ki
Theodorakis'in müziğini dınleyin. Gele-
neksel çizgisinden sapmayan. araya gir-
miş "buzuki" seslenyle insanı bir anda
Ege kıyılanna çekip götüren zengin tını
çeşitliliği ve ezgiler onun yapıtlanndaki
örgünün ilmikleri... Belkı de Ege müziği-
nin içinde var bu çekici güç.. kimbilir?
Son yıllarda çalışmalannı Paris'te de
yürüten ve Almanya ile süreklı ilişki için-
de olan sanatçının üst üste konserleri de
gözden kaçmıyor. Geçen 11 mayısta yine
Münih'te. bu kez "Gasteig" kültür merke-
zinde "Theodorakis, Theodorakis'i ses-
lendirrvxır" başlığı altında bir konser ve-
ren sanatçının Münih ve civanndaki hay-
ran sayısı da giderek artıyor. Bunu, yok sa-
tan kaset ve plaklardan anlamak müm-
kün!
Bugün 25 bin civannda Yunanlının ya-
şadığı Münih'teki son konserde en azın-
dan üç bin Yunanlı müziksever çıt çıkar-
madan ızledi konseri. 70 yaşına girmenin
yorgunluğu ve coşkusuyla verdiği üç dizi
konserden, ikincisiydi Münih'te yaşanan
dev konser. Üçüncü ve sonuncu konser
ise cumartesi günü Atina'da yapıldı.
Zorba ile yaşanan
"Aleksi Zorba" konseri, Münih'teki
açık hava konserlerinin en coşkulusu ola-
rak yorumlanıyor yerel basında. Dünya
klasik müzik literatürüne girmiş. çok sa-
yıda eser vermiş bir Türk dostunun, dev-
rimcı besteciyi otuz yıllık dostu, arkada-
şı Anthony Quinn ile yan yana alkışlamak
çok heyecanlı ve keyifliydi.
En başta bestecinin eşi. Myrto Theodo-
rakis gözyaşlannı saklayamıyordu... Pek
çok ünlü sanatçının yanı sıra, Girit müzik
okulu öğrencileriyle, papazlar ve Münih
Belediye Başkanı Christian Ude gibi çok
sayıda davetli, konserin ilk böiümünü dik-
katle izlediler.
Verilen arada ise Anthony Quinn 33 ya-
şındaki eski sekreten. yeni sevgilisi Caty
Bemin ile göz göze. el eleydıler... Halen
çevirmekte oiduğu "Seven Servants" ad-
lı filmin setinden fırsat bulup Münih'e
geldiğini belirten ünlü oyuncunun mutlu-
luğu gözlerinden okunuyordu sanki?
Konserin ikinci bölümü ünlü "Zorba
the Greek"le başladı. Antrakta üst üste
yuvarladığı uzo'lann ateşiyle olacak ki,
yerinde duramayan ünlü oyuncu sahneye
çıktı. 30 yıllık arkadaşı Theodorakis'in
yönettiği orkestranın eşliğinde Zorba fil-
minin o akıllardan çıkmayan karelerinde-
ki gibi ceketini çıkanp sirtakiye başladı.
Evet, Zorba sanki tekrar yaşıyordu...
Üst üste patlayan flaşlar ve TV kamerala-
nnın önünde Zorba'nın yaşlı gülücükler-
le Theodorakise sanlıp mutluluğunu giz-
leyememesi de başlı başına bir olaydı. Or-
kestra şefı Stelk» Tachiatis ile kol kola
sirtaki, nefes nefese bıraktı yaşlı oyuncu-
yu... Binlerce hayranının önünde yaşamı-
nın dansını tekrarlamak!.. Ağırağıradım-
Iarla ve vakur eğilişlerle. o zarif el figür-
leriyle tıpkı Zorba filmindeki o ünlü sah-
neyi otuz yıl aradan sonra sanki bir kez da-
ha tekrarladı Anthony Quinn. Evet, Alek-
si Zorba Münih'teki dev konserde ayakta
idi. Canlanmıştı. Ege'nin büyülü atmos-
fenni binlerce insan yaşar gibi oldu. Düş-
lerde bile görülemeyecek bir "nostalji ge-
cesiydi" belki de yaşanan. Şimdi bütün
gözler Atina'da tekrarlanacak son konser-
de. İki yaşlı delikanlının, Theodorakis ile
Anthony Quinn'ın birlikte "sirtaki"si yıl-
lardır beklenen buluşmanın büyüsünü
içinde taşımıyor mu?
PENALTI
MEMET BAYDUR
Özünü İncelemek
Ataç okuyorum günlerdir. Yıllarca önce altını çizdi-
ğim satırlar çıktı karşıma. iki ciltlik güncesinin ikinci-
sinde, 644. sayfada bakın neler söylüyor: "Cumhura
muhalefet kuwe-i halâdan gelir derier, çoğunluğa
uymamakyanlış düşünmektengelirmiş... Doğuacu-
nunun büyük yararlanndan biri de budur."
"Kişioğlunu özgürtük aracından (hürhyet davasın-
dan) çevirir, düşünmekten çevirir bu söz. Özgühükle
düşünmek birdir, düşünen kişi özgür olmayı ister, öz-
gürlükten geçemez, kendı gibi karşısındakinin de dü-
şündüğünü söylemek isteyeceğini anlar, bilir. Özgür-
lük istemeyen de başkalannı sıkı altına, baskı altına
almaya katkan kişi de -özünü incelerseniz- görürsü-
nüz ki düşünmeyen kışidir. Bir ülkede, bir toplumda
tek bir düşünüş, tek bir görüş olmasını istemek de
düşünmemekten, düşünme yağılığından (düşmanlı-
ğından) gelir. Çoğunluğa uymamanın yanlış düşün-
mekten geldiğini söylemek de bir toplumda tek bir
düşünüş olmasını istemektir."
Ataç haklı. Haklı olduğunu biliyorum da, yukarıda-
ki alıntıda "özünü incelerseniz" deyişi ilgimi çekti. Bir
insanın "özünü "nasıl inceleyebiliriz? Diyelim bir dok-
tor ya da avukat var karşımızda. Ya da bir mühendis.
Meslegine mi bakacağız özünü incelerken, çocuklu-
ğjuna mı? Demokrat ve aydın bir insan, ama karısını,
çocuğunu dövüyor arada sırada iki kadeh içince... Ya
da azılı faşistin biri, ama kanaryası ölünce aglıyor hün-
gür hüngür... Özünü incelemek gerekiyor bu insanla-
nn gerçekten. Ataç aynı güncede, bir gün sonra şun-
ları yazmış:
"Büyüktür bilimin adı! Bilim adına konuştuğunuzu
öne sürerek en abuk sabuk, en saçma sözleri söyle-
yin; sizi dinleyecek, alkışlayacak nice kışiler bulursu-
nuz. Koltuklan kabarır sizi dinleyıp alkışlayanlann: Bi-
limden anlıyor onlar da, okuşlu (akıllı) olduklannı gös-
teriyoriar, güven geliyor içlerine. Derinlere, daha doğ-
rusu gerçek bilime gitmeyeceksiniz; anlamazlar onu,
anlamayınca da üzülürler, buna da katlanamayacak-
lan için bilime öfkeleniher, yağı (düşman) kesilirler. Ko-
laylaştıracaksınız bılimi, bilisizlerin, düşünmezlerin de
anlamasını sağlayıncaya dek kolaylaştıracaksınız, özü
gidecek de adı kalacak yalnızca."
•
Ataç'ı seviyortım. Hep sevdim. Kendi kendinin yı-
kıntısı olmayı sürekli yadsımış, gerçek bir aydın. Usan-
mamış akıntıya kürek çekmekten yaşadığı sürece.
Onu bir dil uzmanına indirgemek büyük haksızlık olur.
Eşi benzeri az bulunur bir aydındır Ataç. Bakın neler
yazmış güncenin 692. sayfasında: "Ortaçağ bağnaz-
• lan bilim adına konuşurlar. Okulda öğrenmişler bili-
mi. Okulun dışında bir bilim olamaz, Aristoteles'te
bulunmayan birdoğruolamaz. Aristoteles, birdegö-
ğün bildikleri... Kişıoğlunun ilertemesi böyle yüzyıllar-
ca durduıylmuş. Bız ortaçağ düşünüşünden kurtu-
labildik mi? Sanmıyorum. Bakın, nice İdmseler görü-
yorsunuz; bilim adına konuşuyor, bilim adına kesip
atıyor, birtakım araştırmalan bilim adına durdurmaya
kalkıyoriar. işte, bu ortaçağın niteliğidir.
Ortaçağ bağnazı bilim adına konuştuğu için, kar-
şısındakine sövmekten de çekinmez. Neden çekin-
sin? Biliyor doğruyu, okulda öğrenmiş bilimi, bütü-
nü ile bellemiş, kendı bildiğinin dışında olan yanlış-
tır, yalandır. Yanlışa, yalana var gücüyle saldırmasın
mı? Bugünün bağnazlan da öyle: Onlann da bağlan-
dıklan bir baş-önüt, bir hace-i evvel, bir Aristoteles
var, onun öğretisinde bulunmayana yanlış diye, ya-
lan diye bakıyor, saldınyor, sövüyoriar. Sizin (şüphe)
yokonlarda, sizınlenme yok, sizinlenme olmayınca da
araştırma yok. Düşünmüyorlar, kendi kendilerinedü-
şünmüyorlar, kendilenne öğretileni bellemekle yeti-
niyohar. Birdediklerine takıldınız mı şaşıyorlar, 'Biz bi-
lim adına konuşuyoruz, bilim karşısında sizin (şüphe)
olur mu? Bilim karşısında sizinlenmenın (şüphelen-
menin) ne yeri var?' diyor, başlıyorlar sövmeye.
Kimler için söylüyorum bunu? Sağcılar için mi?
Solcular için mi? Hepsı için söylüyorum. Sağcılarla
solculara ayn ayn kimseler diye bakmıyorum ki? Hep-
si de ortaçağ kişıleri, hepsi de bir önüte bağlı, hepsi
de bağnaz, hepsi de özgür düşüncenin yağısı (düş-
manı), sağdan sola, soldan sağa kolayca geçiverme-
leri de bu yüzden değil mi?"
Ataç, 1956 yılında yazmış bu satıriarı. Okuyorum,
okuyorum ve Ataç'ın gerçek, su katılmamış bir dev-
rimci olduğunu düşünüyorum okudukça. Bu cümle-
deki Ve' onu kızdırırdı biliyorum!
Ataç okumaya devam edeceğım bu sıralar. Çok et-
kiliyor beni. Ama biliyorum, iyidir etkilenmek. "Etki-
den kaçınmak, öykünmekten kaçınmak, kendilenne
güvenmeyenlerin işidir. Acınm onlara, gözlerini yum-
makla özgün olacaklannı umuyorlar" diye yazmış
güncesine. Ben Hoca Nasreddin gibi ağlamayı Bay-
burtlu Zihni gibi gülmeye yeğliyorum.
19. Moskova Film
Festivali, yanlışlıklar
komedisine döndü
MOSKOVA (AFP)-
Cannes Film Festıv aline ö>-
künülerek, mılyonlarca rub-
lenin harcandığı 19. Mosko-
va Film Festivali'nde yaşa-
nanlar festivali yanlışlıklar
komedisine çevirdı.
Festivalinjüri başkanlığı-
nı üstlenen Amerikalı aktör
Richard Gere'ın bavullan
havaalanında kaybolurken.
Fransız fılm yapımcısı Ag-
nes Varda festıvalın açılış
gecesınedavetedılmedı. Bu
ıhmalkarlıgın en affedile-
mez yanı festivalin . Var-
da'nınfılmıyleaçılmasıydı.
Richard Gere. festıv alle ilgı-
li olarak " Geçen yıllarda da-
ha kötü organizasyonlar
gördük" derken Varda festi-
valin organızasyonunu üst-
lenen film yapımcısı Sergei
Sotoyev'e bireleştin mektu-
bu gönderdi.
Moskova Film Festivali.
tüm aksaklıklanna karşın.
Cannes ve Venedık Fılm
Festivalleri'nden spnra ge-
len sırasını korumaya de-
vam ediyor. Ancak organi-
zasyon sorunlan. ıletişım
bozukluklan ile bu iki festi-
valin düzeyinı yakalaması
şimdilik zor.
Film seçimlerinin adilce
olmadığı yolundaki eleştıri-
lerın yanı sıra, festıvale ka-
tılan 22 fılmin. diğer festi-
vallerdeki gibi A sınıfı kate-
gorisinde yer almayışı dik-
kat çekici. Fransız film ya-
pımcısı Vıncent Maraval bu
filmlerin Rusya ve Bagım-
sız Devletler Topluluğu ül-
kelermde ilk kez gösterildi-
ğıni vurguluyor:" Her türlü
soruna rağmen. böyle bir
festivalin özellikle burada
gerçekleşiyor olması bü\-ük
önem taşıyor."
Avrupa'da düzenlenen
film festıvallerine kıyasla,
burokratik sorunlann hâlâ
yaşandığı Moskova Film
Festivali'nin geçmişi
1977'ye dek uzanıyor. 1987
Perestroıka zamanında kim-
lik değiştiren festival, Sov-
yet sıstemınin ıdeolojisini
yansıtan kültür politikala-
rından sonra Gorbaçov'in
Batı'ya ve Batının kültürü-
ne açılma hedefınin bır ara-
cı olarak ilk dönemlennde-
kı heyecanını yitirmişe ben-
ziyor. Sovyet fılm yapımcı-
sı Elem klimov biraz daha
eskılere giderek " Komü-
nizm zamanında daha iyi
fılmler yapılırdı. Şimdi öz-
gürüz fakat üretemiyo-
ruz"diyor. Festivalde, Batı-
lı bıranlayışı yakalamak uğ-
runa konuklar içınhıçbir
masraftan kaçmılmıyor. An-
cak gözlenılen o ki. Komü-
nıst Rusya dönemınde festi-
vale gösterilen ilgıden. sine-
ma önlerındekı o uzun kuy-
ruklardan artık eser yok. Sı-
nırların kalktığı ve piyasa
kurallarının geçerlilik ka-
zandığı günümüz Rus-
ya'sında Amerıkan fılmlen
korsan video kasetler aracı-
lığıyla Rus insanma rahat-
lıkla ulaşıyor. Festivalin es-
ki önemını yitirmesındekı
en önemli etken de sanınz