28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
30 TEMMUZ 1995 PAZAR CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Karadeniz Tıyatro Eııstitiisü kuruhıyor Kültür Servisi- Jstanbul Şehir Tiyatrolan ve Tiflis Şehir Tiyatrosu 'nun ortaklaşa projesi "41ün Post"un dünya prömiyeri için dünyanın çeşitli ülkelerinden davet edilen tiyatro adamlan tstanbul'da buluştu. Buluşmanın temel konusu, kurulması tasarlanan Llluslararası Karadeniz - Tiyatro Enstitüsü'ydü. Toplantıya .- Ukrayna. Ispanya, Moldavya, , • Romanya, Azefbaycan. Almanya ve Gürcistan'dan gelen tiyatro adamlannın yanısıra Şehir Tiyatrolan Dramaturgu Tank Günersel, Altın Post'un yönetmenieri Çetin İpekkava ve Sandro MrevüshviH ve Cevat Çapan da katıldı. ° Toplantıda Uiuslararası Karadeniz Enstitüsü'nün kuruluşuna ilişkin düşünceler ortaya atıltrken, bu - enstitünün, halen faaliyetlenni • sürdüren Akdeniz Tiyatro Enstitüsii ile gelecekte bir bütünleşmeye doğru yol alması üzerinde duruldu. tstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Işleri • Daire Başkanı Şenol Demiröz de, - önümiizdeki sezon enstitünün • gelişimine bağlı olarak lstanbul'da bir • sempozyum yapılmasını önerdi. - Toplantıya Ukrayna'dan Vfikail . Reznikovich(Kiev Rus Dram Tiyatrosu ; Sanat Yönetmeni ve Tiyatro Enstitüsü - Profesörü) tspanya'dan Jose Monleon " (Akdeniz Tiyatro Enstitüsü Başkanı). , Moldavya 'dan Alexander VarUache " (Kişinev Devlet Tiyatrosu Yöneticisi) Romanya'dan Lucian lancuf Konstanza Dram Tiyatrosu Müdürü), r Azerbaycan'dan Kemal Azizov (Bakü r Devlet Tiyatrosu Genç Temaşacılar Topluluğu Müdürü), Vagif Esedov " (Bakü Devlet Tiyatrosu Genç - Temaşacılar Topluluğu Yönetmeni). Huraman Nevnızova (MŞÜ Devlet Konservatuan Tiyatro Bölümü Öğretim Görevlisi, dramaturg), Almanya'dan Claus Hofmann (Alman Kültür Bakanlığı Kültürlerarası llişkiler Baş Müsteşan), Gürcistan'dan Sandro Mrevlishvili (Tiflis Şehir Tiyatrosu Kurucusu ve Yönetmeni) ve Nadar Guarabanidze (Eleştirmen) davet edildi. Almanya'dan Alman Kültür Bakanlığı Kültürlerarası llişkiler Baş Müsteşan Claus Hofmann ve Azerbaycan'dan dramaturg ve aynı zamanda MSÜ Devlet Konservatuvan Tiyatro Bölümü Öğretim Görevlisi Huraman Nevnızova 'nın bulunamadığı toplantıda. diğer katılımcılann Karadeniz Tiyatro Enstitüsü hakkındaki fikırlerıni aldık. CEVAT ÇAPAN: Bu toplantının amacı, Karadeniz Tiyatro Enstitüsü'nün temellerini atmak, gelecekte Akdeniz-Karadeniz Enstitülerinin birleşmesi için gereklı zemini hazırlamak ve böylelikle tiyatro yoluyla coğrafı sınırlann ve sorunlann kalktığı bir dünyaya ulaşmak. Bu yüzden. çeşitli kültürlerden aynı amaçlarla hareket eden tiyatro kurumlan ve kişilerinin birdiyalog ortamında bulumalan önem taşıyor. SANDRO MREVLISHMLI: (Rejisör, Ukrayna): Altın Post projesi başlangıçta bir fanteziydi ama Şehir Tiyatrolan'nın düzenlediği, Ukrayna, İspanva, Moldavya, Romanya, Azerbaycan, Almanya ve Gürcistan'dan gelen tiyatro adamlannın kanldığı toplantıda Karadeniz Tiyatro Enstitüsü'nün kuruluşuna ilişkin düşünceler ortava atıldı. (Fotoğraf: DEVRİM BARAN) gerçekleşti. Bu enstitü de fikir aşamasında fantezi gibi görünse de gerçekleşecek. Tiyatronun, sanatın sınır tanımadığını bir kez daha söştereceöiz. LÜCIANIANCU: (Konstanza Dram Tiyatrosu Müdürü, Romanya): Istanbul'daki buluşmamızın Karadeniz - Akdeniz Enstitüleri'nin birleşme sürecini başlatacağını umuyoruz. Bu sürecin ilk basamağı olan Karadeniz Tiyatro Enstitüsünün kurulmasına destek olmaya hazınz. MIKAIL REZNtKOMCH: (Kıev Rus Dram Tiyatrosu Sanat Yönetmeni. Ukrayna ): Enstitü kapsamında, farklı kültürlerin birarada çaİışması dünyaya, sevgi ve dayanışma aşılayacak. Benim kişisel önerim, büyük bir oyunun, "Alnn Post"a benzer bir proje olarak, her bir bölümünün farklı kültürlerin tiyatrolan tarafından sahnelenmesi. JOSE MONLEON: (Akdeniz Tiyatro Enstitüsü Başkanı. fspanya): Burada olmaktan mutluluk duyuyorum. Bu mutluluğun nedenlerinden biri, Akdeniz Tiyatro Enstitüsünün gelişme düşüncesi yaratmış olması. Akdeniz ülkeleriyle sanat alanında işbirliği olanagını sevinçle karşılıyoruz. Bu olanak birtakım yapay bölünmeleri de ortadan kaldıracak. Akdeniz'in loızeyi güneyi gibi coğrafı sınırlar yok olacak. Aynca, Akdeniz ve Karadeniz olarak düşünürsek bir Doğu - Batı sentezine ulaşma. bütünleşme olanağı sağlayacak. Daha önce Türkiye. Akdeniz Tiyatro Festivali'ne katılamamıştı, ancak festival bundan sonra Türkiye'nin de içinde bulunduğu daha geniş bir coğrafyayı içine alacak. "Altın Pbst" taki çok kültürlülüğün yarattığı anlatım zenginliğine benzer bir hedef gözetiyoruz. Günümüz dünyasının sorunlanyla başa çıkmak. onlan çözüme ulaştırmak için önümüzde güzel bir fırsat uzanıyor. Jose Monleon, Akdeniz Tiyatro Enstitüsünün her yıl yapılan genel kongresinde önümüzdeki sene Türkiye'yi ve Karadeniz ülkelerini de görmekten memnuniyet duyacağını belirterek Akdeniz Tiyatro Enstitüsünün düzenleceği Troya Festivali'nin bu birlikteliğin ilk buluşma noktası olacağını belirtti. Aşknı cinler karşısında şansı yokKültür Servisi- Dünyanın en büyük öykücülerinden Gabriel Garcia Marquez. yenı romanıyla, daha önce yazdığı uzun öykülerden aynlarak. kısa . bir romanla "Aşk ve öbür cinler' karşımıza çıktı. Marquez. 1949yıhnda, gazetecilik yaparken, 22 metre uzunluğunda kızıl saçlan olan genç bir kız iskeletinin mezardan çıkanlışına tanık olduğunda. bu olay. bilimsel açıklamalan olmasına rağmen, ona küçüklüğünde dinlediği. küçük yaşta * kudurarak ölen. upuzun saçiı birmarkizi anlatan efsaneyi hatırlatmıştı. Bu efsaneden yola çıkan kitapta, Marquez, inanç, tutku. kader ve tarih gibi tanıdık temalannı sürdürürken, dikkat çekici bir biçimde, daha ölçülü. daha sade yazarak. okuru konudan uzaklaştıracak geniş olaylardan kaçınmış. 18. yüzyılda Cartagena dinsel. kültürel ve idari olarak lspanya'ya bağlı. köle ticareti yapılan bir liman kentidır. Çürümekte olan bu şehirde yasayan Markiz Sierva Maria'nın ailesi de kötü bir haldedir. Babası hamağında küflenirken, annesi bal ve kakaosuyla birlikte odasına kapanmıştır ve bütün zamanını kölelerle geçiren kızlannı umursamayıp, kudurmasını beklerler. Markiz ise bu belirsizliğin korkusu ve şaşkınlığıyla. saçma yöntemleriyle onu ölüme götüren her türlü şarlatan üfurükçüde çare aramaktadır. Peder, markize sahip çıkarak. onu cinlerden kurtulması için bir manastıra gönderir. Bu görev rahip Cayetano Delaura'ya verilir ve rahip. teolojık düşüncelerden kafasını kaldırdığı an büyük bir aşka yakalanır. Rahip ile kızın ilişkisi. bu ılışkınin dünyevi değıl, ıdeallerle ilgilı olduğunu düşündüren ağır bir dille verilmiş. Bu aşkın, sofuluk, batıl inançlar. güç ve hırs gibi cinler karşısında pek şansı yoktur. Sık sık kendisinı gösteren fiziksei güçsüzlükler, hastalık ve ölüm insan bedeninın bu cınlerı taşıyamayacağını gösterir. Korku içerisindekı kiz, içinde bir cin olduğunu ve etrafinı pisliklerle ördüğünü düşünüyordur. Kitapta tehlikeli biraydınlanma kaynağı olarak beliren Voltaire'nın. düzyazılannda ustalıklagerçekleştırdiğısüprizler, Marquez tarafından, hikâyenin tekrarlanan zıtlıklannı vurgulamak amacıyla kullanılıyor. Anlatıcı, bir sısmograf gibi. patlamalan, sakin bir anlatımla ve düz birçizgi haünde işaretliyor. Voltaire. rahibin, hırs, anlayışsızlık ve aptallık cinlerine isyanında ve diğer tiplerde ironık fakat karikatürleştirmeyen bir şekilde karşımıza çıkıyor: Dalavereci rahip. ruhani peder, uyumsuz, humanist, yahudi doktor ve dinsel dogmalar içerisinde kaybolan baş rahibe. Sierva Maria ise. aralannda, bir put gibi gizemlı durur. Kitabın girişinde, Aquino'lu Thomas'ın "Dirilen bedenlerin bütünlüğü üzerine" yazısından bir bölüm var: "Öyle görünüyor ki, ölümden sonra. insanın saçlan, bedenin öteki yerlerinden çok daha az canlanıyor." Görmekle inanrnak. mantıkla kader arasındaki çatışmaya odaklanmış bu efsaneyi anlatırken, Garcia Marquez, fantastik olanla gerçek olanın birbirini nasıl tamamladığını gösteriyor. Ünlü Yunanlı besteci ve kompozitör Mikis Theodorakis 70. doğum gününü Münih'te düzenlenen dev bir şölenle kutladı Aleksi Zorba ile Münih'te sirtakiEROLOZKAN Sonunda yıllardır beklenen buluşma gerçekleşti. Aleksi Zorba (Anthony Qu- inn)ile ünlü Yunanlı müzik adamı. beste- ci, politikacı ve kompozitör Theodorakis, Münih'te düzenlenen dev bir açık hava konserinde bir araya gelip kucaklaştılar? Şaka değil. bin 7Ö'ine gelmiş, diğen ise geçen nisan ayında 80'inı doldurmuş bu iki eski dostun buluşması görüîecek şey- di doğrusu. Kentte bir süredir devam eden r açık hava konserlerinin şimdıye kadar en r «ok ilgi çekeni. geçen 9 temmuz gecesi 1 Königplatz'ta düzenlenen "AleksiZorba" adlı konser oldu. Ve yankılan da bıtmedı ı 12 bını aşkın seyircinin, büyük bircoşkuy- - la, yer yer ay akta izlediği dev bir konser, . dev bir "Nostalji gecesi"ydi Münih'te ya- .şanan... Aslında Theodorakis'in 70. yaş günü- .! nü kutlayan bir dizi konserden ikincısi idi ,' bu dinleti ve haftalar öncesinden biletler "•tükenmişti... Her şeyden önce "Aleksi Zorba" başlığı altında düzenlenen böyle- • sine coşkulu bir konserin en büyük konu- ğu, kuşkusuz doğal olarak hemen akla ge- . len, beyaz perdede "Zorba" tipinin yara- tıcısı Anthony Quinn idi. Esasen pek çok izleyici de, konsere adı- nı veren ünlü oyuncu Anthony Quinn'i ilk kez görebılmenin merakıyla koşup gel- mişti Königplatz'a. Öyle ya. Aleksi Zor- ba ile bir daha nasıl karşı karşıya gelini- lir? Ve bu arada ünlü besteci Theodora- kis'in ağzı kulaklanndaydı. Yer yerinden •oynamıştı bir kez daha... Zira bu konser ünlü bestecmin klasik opera tarzında yap- tığı çalışmalanndan yeryerörnekleri içe- riyordu ve pekçok bestesi potpuriler ha- linde sergıleniyordu konserin ilk bölü- münde... 160 kişilık Atina radyosunun ko- rosu ve orkestrası eşliğinde Theodora- kis'in yönettiği esasen çoksesli bir "Zor- ba-Baİet" dinletisiydd konserin bütünü. Ünlü Zorba filminin müziklerinin biraz da "senfonik-folk" müziği tarzında yorum- landıgı ve birçok yerde geleneksel ve ulu- sal ritim ve melodilerin zenginleştirdiği çoksesli bir bale müzigi ünlü ustanın ka- rakteristik çizgisini ve sanatını yansıtıyor- du. Ancak iki bölümden oluşan bu konse- rin doğal olarak en önemli ve duygusal yö- nü ise Zorba filminin ana teması olan o ünlü müziğin etrafında dönüp dolaşan ve süreklı tekrarlanan "Zorba the Greek" ol- du. Ve Königplatz alkıştan adeta yıkıldı. Ege'nin bfiyfisü bitmez Geçen nisan ayında 80 yaşına basan ün- lü aktör Anthony Quınn. 30 yıllık dostu Theodorakis'in daveti üzerine Mühih'e geldı. Her ne kadar Meksikalılık ruhu ta- şıyorsa da. yine de Akdeniz sıcaklığını. Ege insanmın dostluğunu yüreğinde taşı- yan bir insan Anthony Quinn... Evet, ün- lü "Zorba" filminin düşlerde yer eden oyuncusu bu renklı insan, otuz yılın ardın- dan tekrar bir anda "Zorba" oluvermişti sahnede? Czerinde alelâde siyah bir ceket ve yü- zünde unutulmuş iki günlük sakal ile gü- lümseyen sankı o eski Zorba bir anda di- rilmiş, sahneye fırlayıvermişti Münih'te... Jslıklar ve alkışlar arasında sahneye çağnldığında, mikrofona duygulannı şöy- le fısıldadı ünlü oyuncu: "..Hayanmda bir tek rol oynadım ki. o benim ruhuma girdi, kanıma işledi. Bu, tahmin ettiğiniz gibi "Zorba" idi. Evet Aleksi Zorba. Ve ben inanın, yaşanum bo- vunca kendimi hep Zorba gibi hissettim..." Durmak bilmeyen alkışlar arasında eski arkadaşı Theodorakis'le kucaklaşıp do- ğum gününü kutladı ünlü bestecinin. Evet, Zorba hatırlanacağı gibi 1964 yı- lında Gırit Adası'nda. Cocoyannis'in çek- Theodorakis her zaman dinamik, yaratıcı ve ılerici bir müzik adamı olarak ününü koruyor. Hattabuna politık kavgacılığı da ekleyebilıriz. Günümüzde modernize edilmiş, klasik Yunan müziğınin en tanın- mış ustası ve ısmi.. Yaşadığı yetmiş yılfık fırtınalı hayatında hep halktan yana olup baskılara direnmiş. politık alandakı kav- gasını ise yapıtlanna sindirmiş yaman bir kavga adamı o! Bir müzik dehası... Özel- likle ülkesindeki baskılara karşın mücade- lesini dünya çapında sürdüren. tutuklanıp hapislerde yatan. 1973'te yazdığı "Dire- niş Güncesi" adlı kitabıyla da tanınan sa- natçı, 1986'da dostlanyla birlikte Türk- Yunan dostluk derneğini kurmuştu. Hatırlanacağı gibi yine aynı yıl Zülfû Lrvaneli ile birlikte hazırladığı plağın bir anda anımsananlar. I950'de bestelediği koro ve orkestra için beş Gınt şarkısı yi- ne ilk dönem çalışmalannın ızlerini taşır. Tiyatro müzikleri de yaptnış bir beste- ci Theodorakis. "Porn'issai" (1960) ve "Lysstrata" (1966) ilgılenenlerin hâlâ da- ha belleklerinde olmalı. Ünû son yıllarda Batı'da. özellikle Almanya'da artan sanat- çının arka arkaya çıkardığı CD'ler içinde en çok satılanı hiç kuşkusuz 1988'de yap- tığı "Zorba-Baflet" adlı çaİışması. Bu çalışma belki de, sanatçının 1950 ile 1960yıllan arasındaki senfonik müzik ça- lışmalanyla daha sonralan yani. 1960-80 arasındaki yoğun Yunan halk müziği araş- tırmalannın izlerini içinde taşıdığı için ol- malı. Evet. içinde yaşadığı, etkilendiği Ege yaşamının ve kültürünün çizgilerini "Zorba" fiJminin unurulmaztipi Antonj'Quinn, Iheodorakis'in 70. yaşını kutlayan "Aleksi Zorba" adlı konserde bütün dikkatleri bir kez daha üstüne çekti. Theodorakis'in doğum gününe gelen Antony Quinn yanında sevgilisi Carv Benvin ile hayran- lannın büyük ilgisini çekti. M ikis Theodorakis, 70. yaşını kutlayan bir dizi konserden ikincisini Münih'te verdi. 'Aleksi Zorba' başlığı altında düzenlenen konserin en önemli konuğu 'Zorba'nın yaratıcısı Anthony Quinn idi. İki yaşlı delikanlının birlikte sirtaki yapması, Ege'nin büyülü atmosferini binlerce kişiye yaşattı. tiği Alan Bates ve İrene Papas'ın oynadı- ğı. zamanla neredeyse klasıkleşmiş bir Yunan filmi olarak hâlâ daha belleklerden çıkmaz. Kazancakis'ın aynı adlı romanından si- nemaya aktanlmış olan bu yapıtta Zorba tipi Anthony Quinn'le özdeşleşmiş gibi- dır ve filmin ünlü müziği de düşlere yer- leşmiştir onunla. Ammsayacağınız gibi bu filmin müziğini de yine Theodorakis yapmıştı. (Zorba the Greek 1965) Aslın- da bestecinin hazırladığı fılm müzikleri arasında " Z " filminin (Ölümsüz 1968) müziği daha çok tanınmıştır? Ancak son yıllarda Theodorakis'in üzerinde önemle durduğu. adeta kuyumcu titızliği içinde ışlediğı "Aleksi Zorba bale müziği" ilk kez 1988 yılında Verona'da çalınmış ve dikkatleri çekmişti. Bilindiği gibi Mikis hayli ilgi görmesi üzerine, istanbul'a gel- miş ve konserler vermişti. Evet, Giritli bir baba ile Urlalı (lzmir) bir annenin çocuğu olarak 29 Temmuz I925'te Sakız Adası'nda dünyaya gelen Theodorakis yapıtlannda hep geleneksel ritim ve melodi örgülerini ustalıkla kullan- mıştır. Bir yerde Ege'nin şiirini yansıtır onca bestesi. Daha ilk bestesini 12 yaşın- da veren sanatçının. pek çok festıvalden ödüller kazanması da boşuna değil? tlk defa 1957'de Moskova Şostokoviç Festivalı altın madalyasını a.lan sanatçı, ardından Corbey Ödülü'nü (ABD) ve î961 'de Atına Popüler Şarkı Festivali bi- rinciliğini almıştı. Klasik müzik alanında verdiği uğraşı bütün dünyada ilgi ile izle- nen Theodorakis'in, oratoryolan, "Orp- heus ve Eurydike" bale suiti (1952) ilk kendi potasında eriten ve yoğuran bir us- ta Theodorakis. Onun müziğini dinlerken insan düş kurmadan edemez? Hele hele son çalışmalannı doğallıkla. En başta ise "Zorba" bambaşka bir serüven... Girit Adası'nı görmemiş, Kazancakis'i okumamış ya da "Zorba" fılmini hiç iz- lememış olsanız da farketmez. Yeter ki Theodorakis'in müziğini dınleyin. Gele- neksel çizgisinden sapmayan. araya gir- miş "buzuki" seslenyle insanı bir anda Ege kıyılanna çekip götüren zengin tını çeşitliliği ve ezgiler onun yapıtlanndaki örgünün ilmikleri... Belkı de Ege müziği- nin içinde var bu çekici güç.. kimbilir? Son yıllarda çalışmalannı Paris'te de yürüten ve Almanya ile süreklı ilişki için- de olan sanatçının üst üste konserleri de gözden kaçmıyor. Geçen 11 mayısta yine Münih'te. bu kez "Gasteig" kültür merke- zinde "Theodorakis, Theodorakis'i ses- lendirrvxır" başlığı altında bir konser ve- ren sanatçının Münih ve civanndaki hay- ran sayısı da giderek artıyor. Bunu, yok sa- tan kaset ve plaklardan anlamak müm- kün! Bugün 25 bin civannda Yunanlının ya- şadığı Münih'teki son konserde en azın- dan üç bin Yunanlı müziksever çıt çıkar- madan ızledi konseri. 70 yaşına girmenin yorgunluğu ve coşkusuyla verdiği üç dizi konserden, ikincisiydi Münih'te yaşanan dev konser. Üçüncü ve sonuncu konser ise cumartesi günü Atina'da yapıldı. Zorba ile yaşanan "Aleksi Zorba" konseri, Münih'teki açık hava konserlerinin en coşkulusu ola- rak yorumlanıyor yerel basında. Dünya klasik müzik literatürüne girmiş. çok sa- yıda eser vermiş bir Türk dostunun, dev- rimcı besteciyi otuz yıllık dostu, arkada- şı Anthony Quinn ile yan yana alkışlamak çok heyecanlı ve keyifliydi. En başta bestecinin eşi. Myrto Theodo- rakis gözyaşlannı saklayamıyordu... Pek çok ünlü sanatçının yanı sıra, Girit müzik okulu öğrencileriyle, papazlar ve Münih Belediye Başkanı Christian Ude gibi çok sayıda davetli, konserin ilk böiümünü dik- katle izlediler. Verilen arada ise Anthony Quinn 33 ya- şındaki eski sekreten. yeni sevgilisi Caty Bemin ile göz göze. el eleydıler... Halen çevirmekte oiduğu "Seven Servants" ad- lı filmin setinden fırsat bulup Münih'e geldiğini belirten ünlü oyuncunun mutlu- luğu gözlerinden okunuyordu sanki? Konserin ikinci bölümü ünlü "Zorba the Greek"le başladı. Antrakta üst üste yuvarladığı uzo'lann ateşiyle olacak ki, yerinde duramayan ünlü oyuncu sahneye çıktı. 30 yıllık arkadaşı Theodorakis'in yönettiği orkestranın eşliğinde Zorba fil- minin o akıllardan çıkmayan karelerinde- ki gibi ceketini çıkanp sirtakiye başladı. Evet, Zorba sanki tekrar yaşıyordu... Üst üste patlayan flaşlar ve TV kamerala- nnın önünde Zorba'nın yaşlı gülücükler- le Theodorakise sanlıp mutluluğunu giz- leyememesi de başlı başına bir olaydı. Or- kestra şefı Stelk» Tachiatis ile kol kola sirtaki, nefes nefese bıraktı yaşlı oyuncu- yu... Binlerce hayranının önünde yaşamı- nın dansını tekrarlamak!.. Ağırağıradım- Iarla ve vakur eğilişlerle. o zarif el figür- leriyle tıpkı Zorba filmindeki o ünlü sah- neyi otuz yıl aradan sonra sanki bir kez da- ha tekrarladı Anthony Quinn. Evet, Alek- si Zorba Münih'teki dev konserde ayakta idi. Canlanmıştı. Ege'nin büyülü atmos- fenni binlerce insan yaşar gibi oldu. Düş- lerde bile görülemeyecek bir "nostalji ge- cesiydi" belki de yaşanan. Şimdi bütün gözler Atina'da tekrarlanacak son konser- de. İki yaşlı delikanlının, Theodorakis ile Anthony Quinn'ın birlikte "sirtaki"si yıl- lardır beklenen buluşmanın büyüsünü içinde taşımıyor mu? PENALTI MEMET BAYDUR Özünü İncelemek Ataç okuyorum günlerdir. Yıllarca önce altını çizdi- ğim satırlar çıktı karşıma. iki ciltlik güncesinin ikinci- sinde, 644. sayfada bakın neler söylüyor: "Cumhura muhalefet kuwe-i halâdan gelir derier, çoğunluğa uymamakyanlış düşünmektengelirmiş... Doğuacu- nunun büyük yararlanndan biri de budur." "Kişioğlunu özgürtük aracından (hürhyet davasın- dan) çevirir, düşünmekten çevirir bu söz. Özgühükle düşünmek birdir, düşünen kişi özgür olmayı ister, öz- gürlükten geçemez, kendı gibi karşısındakinin de dü- şündüğünü söylemek isteyeceğini anlar, bilir. Özgür- lük istemeyen de başkalannı sıkı altına, baskı altına almaya katkan kişi de -özünü incelerseniz- görürsü- nüz ki düşünmeyen kışidir. Bir ülkede, bir toplumda tek bir düşünüş, tek bir görüş olmasını istemek de düşünmemekten, düşünme yağılığından (düşmanlı- ğından) gelir. Çoğunluğa uymamanın yanlış düşün- mekten geldiğini söylemek de bir toplumda tek bir düşünüş olmasını istemektir." Ataç haklı. Haklı olduğunu biliyorum da, yukarıda- ki alıntıda "özünü incelerseniz" deyişi ilgimi çekti. Bir insanın "özünü "nasıl inceleyebiliriz? Diyelim bir dok- tor ya da avukat var karşımızda. Ya da bir mühendis. Meslegine mi bakacağız özünü incelerken, çocuklu- ğjuna mı? Demokrat ve aydın bir insan, ama karısını, çocuğunu dövüyor arada sırada iki kadeh içince... Ya da azılı faşistin biri, ama kanaryası ölünce aglıyor hün- gür hüngür... Özünü incelemek gerekiyor bu insanla- nn gerçekten. Ataç aynı güncede, bir gün sonra şun- ları yazmış: "Büyüktür bilimin adı! Bilim adına konuştuğunuzu öne sürerek en abuk sabuk, en saçma sözleri söyle- yin; sizi dinleyecek, alkışlayacak nice kışiler bulursu- nuz. Koltuklan kabarır sizi dinleyıp alkışlayanlann: Bi- limden anlıyor onlar da, okuşlu (akıllı) olduklannı gös- teriyoriar, güven geliyor içlerine. Derinlere, daha doğ- rusu gerçek bilime gitmeyeceksiniz; anlamazlar onu, anlamayınca da üzülürler, buna da katlanamayacak- lan için bilime öfkeleniher, yağı (düşman) kesilirler. Ko- laylaştıracaksınız bılimi, bilisizlerin, düşünmezlerin de anlamasını sağlayıncaya dek kolaylaştıracaksınız, özü gidecek de adı kalacak yalnızca." • Ataç'ı seviyortım. Hep sevdim. Kendi kendinin yı- kıntısı olmayı sürekli yadsımış, gerçek bir aydın. Usan- mamış akıntıya kürek çekmekten yaşadığı sürece. Onu bir dil uzmanına indirgemek büyük haksızlık olur. Eşi benzeri az bulunur bir aydındır Ataç. Bakın neler yazmış güncenin 692. sayfasında: "Ortaçağ bağnaz- • lan bilim adına konuşurlar. Okulda öğrenmişler bili- mi. Okulun dışında bir bilim olamaz, Aristoteles'te bulunmayan birdoğruolamaz. Aristoteles, birdegö- ğün bildikleri... Kişıoğlunun ilertemesi böyle yüzyıllar- ca durduıylmuş. Bız ortaçağ düşünüşünden kurtu- labildik mi? Sanmıyorum. Bakın, nice İdmseler görü- yorsunuz; bilim adına konuşuyor, bilim adına kesip atıyor, birtakım araştırmalan bilim adına durdurmaya kalkıyoriar. işte, bu ortaçağın niteliğidir. Ortaçağ bağnazı bilim adına konuştuğu için, kar- şısındakine sövmekten de çekinmez. Neden çekin- sin? Biliyor doğruyu, okulda öğrenmiş bilimi, bütü- nü ile bellemiş, kendı bildiğinin dışında olan yanlış- tır, yalandır. Yanlışa, yalana var gücüyle saldırmasın mı? Bugünün bağnazlan da öyle: Onlann da bağlan- dıklan bir baş-önüt, bir hace-i evvel, bir Aristoteles var, onun öğretisinde bulunmayana yanlış diye, ya- lan diye bakıyor, saldınyor, sövüyoriar. Sizin (şüphe) yokonlarda, sizınlenme yok, sizinlenme olmayınca da araştırma yok. Düşünmüyorlar, kendi kendilerinedü- şünmüyorlar, kendilenne öğretileni bellemekle yeti- niyohar. Birdediklerine takıldınız mı şaşıyorlar, 'Biz bi- lim adına konuşuyoruz, bilim karşısında sizin (şüphe) olur mu? Bilim karşısında sizinlenmenın (şüphelen- menin) ne yeri var?' diyor, başlıyorlar sövmeye. Kimler için söylüyorum bunu? Sağcılar için mi? Solcular için mi? Hepsı için söylüyorum. Sağcılarla solculara ayn ayn kimseler diye bakmıyorum ki? Hep- si de ortaçağ kişıleri, hepsi de bir önüte bağlı, hepsi de bağnaz, hepsi de özgür düşüncenin yağısı (düş- manı), sağdan sola, soldan sağa kolayca geçiverme- leri de bu yüzden değil mi?" Ataç, 1956 yılında yazmış bu satıriarı. Okuyorum, okuyorum ve Ataç'ın gerçek, su katılmamış bir dev- rimci olduğunu düşünüyorum okudukça. Bu cümle- deki Ve' onu kızdırırdı biliyorum! Ataç okumaya devam edeceğım bu sıralar. Çok et- kiliyor beni. Ama biliyorum, iyidir etkilenmek. "Etki- den kaçınmak, öykünmekten kaçınmak, kendilenne güvenmeyenlerin işidir. Acınm onlara, gözlerini yum- makla özgün olacaklannı umuyorlar" diye yazmış güncesine. Ben Hoca Nasreddin gibi ağlamayı Bay- burtlu Zihni gibi gülmeye yeğliyorum. 19. Moskova Film Festivali, yanlışlıklar komedisine döndü MOSKOVA (AFP)- Cannes Film Festıv aline ö>- künülerek, mılyonlarca rub- lenin harcandığı 19. Mosko- va Film Festivali'nde yaşa- nanlar festivali yanlışlıklar komedisine çevirdı. Festivalinjüri başkanlığı- nı üstlenen Amerikalı aktör Richard Gere'ın bavullan havaalanında kaybolurken. Fransız fılm yapımcısı Ag- nes Varda festıvalın açılış gecesınedavetedılmedı. Bu ıhmalkarlıgın en affedile- mez yanı festivalin . Var- da'nınfılmıyleaçılmasıydı. Richard Gere. festıv alle ilgı- li olarak " Geçen yıllarda da- ha kötü organizasyonlar gördük" derken Varda festi- valin organızasyonunu üst- lenen film yapımcısı Sergei Sotoyev'e bireleştin mektu- bu gönderdi. Moskova Film Festivali. tüm aksaklıklanna karşın. Cannes ve Venedık Fılm Festivalleri'nden spnra ge- len sırasını korumaya de- vam ediyor. Ancak organi- zasyon sorunlan. ıletişım bozukluklan ile bu iki festi- valin düzeyinı yakalaması şimdilik zor. Film seçimlerinin adilce olmadığı yolundaki eleştıri- lerın yanı sıra, festıvale ka- tılan 22 fılmin. diğer festi- vallerdeki gibi A sınıfı kate- gorisinde yer almayışı dik- kat çekici. Fransız film ya- pımcısı Vıncent Maraval bu filmlerin Rusya ve Bagım- sız Devletler Topluluğu ül- kelermde ilk kez gösterildi- ğıni vurguluyor:" Her türlü soruna rağmen. böyle bir festivalin özellikle burada gerçekleşiyor olması bü\-ük önem taşıyor." Avrupa'da düzenlenen film festıvallerine kıyasla, burokratik sorunlann hâlâ yaşandığı Moskova Film Festivali'nin geçmişi 1977'ye dek uzanıyor. 1987 Perestroıka zamanında kim- lik değiştiren festival, Sov- yet sıstemınin ıdeolojisini yansıtan kültür politikala- rından sonra Gorbaçov'in Batı'ya ve Batının kültürü- ne açılma hedefınin bır ara- cı olarak ilk dönemlennde- kı heyecanını yitirmişe ben- ziyor. Sovyet fılm yapımcı- sı Elem klimov biraz daha eskılere giderek " Komü- nizm zamanında daha iyi fılmler yapılırdı. Şimdi öz- gürüz fakat üretemiyo- ruz"diyor. Festivalde, Batı- lı bıranlayışı yakalamak uğ- runa konuklar içınhıçbir masraftan kaçmılmıyor. An- cak gözlenılen o ki. Komü- nıst Rusya dönemınde festi- vale gösterilen ilgıden. sine- ma önlerındekı o uzun kuy- ruklardan artık eser yok. Sı- nırların kalktığı ve piyasa kurallarının geçerlilik ka- zandığı günümüz Rus- ya'sında Amerıkan fılmlen korsan video kasetler aracı- lığıyla Rus insanma rahat- lıkla ulaşıyor. Festivalin es- ki önemını yitirmesındekı en önemli etken de sanınz
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle