29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 30 TEMMUZ 1995 PAZAR 14 KULTUR Mustafa Altıoklar, kanat takıp uçan ilk insanın bir Türk olduğunu bütün dünyaya anlatacak w Tüıııni8iuılığaıııuthıuçıışlaı-../ Külriir Servisi- Yiizyıllar önce, Os- nıanlı tarihinin yazıldığı en önemli me- kânlardan biri olan Topkapı Sarayı'nda şu sıralarda bir dönemin tarihi yeniden yaşanıyor. Türk Sineması'nda. daha ön- ce çektiğı Çizgim, Ayak Sesleri, Lapsus, Kılpayı \e Agoni adlı kısa filmlen ve "Denize Hançer Düştü"adlı uzun metraj fılmiyle tanınan genç yönetmen Musta- fa Alüoklar bu yeni fılminin senaryosuy- la 1993 yılında Kültür Bakanlığı'nın en iyi 10 senaryoya verdiğı ödüllerden bin- ni almış. 17yüzyılda geçen ve Hezarfen Ahmet Çelebi'nin ünlü uçuş öyküsü fonunda, devlet-birey ilişkilerini sorgulayan fil- min ismi "îstanbul Kanatlarımın Al- tında". "Denize Hançer Diiştü " ısim- li ilk filmini çektiği sıralarda bir gün yor- gunluk atmak için Galatasaray Hama- mı'na giden ve bomboş hamamdan çok etkilenen yönetmenin aklına bu tarihi fil- mi çekme fikn ilk orada gelmış. Film, EvliyaÇelebi'nin seyahatname- sinden yola çıkarak yapılıyor. Evliya Çe- lebi "Büyük Seyahatnamesi"nin 2.cil- dınin sonunda . Hezarfen Ahmet Çele- bi'nin kanatlar ve Lagari Hasan Çele- bi'nin ha\ai fişekleraracılığıyla uçuşla- nnı anlatıyor, her iki olay da, 4.Murat zamanında geçiyor. Çocuk yaşta başa geldiğinden başlangıçta yitirdıği otori- tesinı. tekrarele alabilmek amacıy la kan- lı bir harekâta gırişen ve yaptığı kıyım- larla tarihe en zalim padişahlardan biri olarak geçen 4.Murat"ın zamanında.. Batı'da Galile'nin yaşamını kurtarmak için büyük buluşunu reddettığı. doğuda pozitif bilimler adına yapılan her çalış- manın şeytan icadı diye nitelendirildiği bu zamanlarda, Hezarfen ve Lagari in- sanlann uçabileceğini kanıtlamaya çalı- şıyorlar! Yaşamlannm zorluğunu tahmin etmek hiç de güç değil. Evliya Çelebi'nin aktardığına göre de, Hezarfen Ahmet Çelebi, uçuşunu taki- ben Çezayır'e sürülmü^. Lagari Hasan Çelebi ıse yaşamını Kınm'da tamamla- mak zorunda kalmış. Beni asıl UgUendiren 4. Murat dönctni degiL, HezarfeıTin uçuşu Filmde Evliya Çelebı'yi oynayan ti- yatro sanatçısı Haluk Biİginer. rolünü çok sevmiş. Evliya'nın Lagari'ye ve He- zarfen'e büyük bir moral desteğı sağla- yan, son derece zeki ve nüktedan bir adam olduğunu, tüm olaylara gülümse- yerek baktığını söylüyor. Filmde Kösem Sultan'ı oynayan Zuhal Olcay, daha ön- , ce hiç Kösem Sultan'ın resimlerini gör- memiş. Rolünün küçük bir rol olduğunu düşünen sanatçı buna rağmen oynadığı karakterle ılgilı birçok kıtap okumuş. , Filmde en önemli rolü, daha önce hiç başrol oynamamış bir oyuncu olan Ege Aydan( Hezarfen Ahmet Çelebi) üstlenı- yor. "'Gece Kuşu" olarak tanıdığımız Okan Bayülgen bu filmde Lagari olarak uçma gınşımlerını sürdürüyor. 4.Murat'ı canlandıran Burak Sergen ise ilk kez bir sinema filminde oynuyor. lspanyol Be- atriz Rko da esır düşmüş bir Italyan kı- zını canlandınyor. Filmin kadrosunda yıllann sanatçısı Tuncel Kurtiz. manken Berke Hürcan ve Savaş Ay da var. Bu ilgi çekici. tarihi filmin Topkapı Sarayı'nda kurulan setinde yönetmen Mustafa Altıoklar'la görüştük. - Neden tarihi film çekmeye karar ver- diniz ve niye Osmanlı tarihi? ALTIOKLAR- Tarih beni her zaman çok ilgilendirmiştir. Osmanlı tanhi ise en çok ilgilendiren tarihi dönemdir. ben- • ^ vliya Çelebi'nin seyahatnamesinde anlattığı Hezarfen Ahmet Çelebi'nin m . kanatlar ve Lagari Hasan Çelebi'nin havai fişekler aracılığıyla uçuşlan, m y milyarhk bütçeyle beyazperdeye aktanlıyor. 'tstanbul Kanatlanm Altında' adlı m . filmiyle belgesel degıl, dramatik bir film yapmak isteyen yönetmen Mustafa ~A_^^ Altıoklar.'Bu öykünün içine dalıp. en azından ruhen uçan ben, Evliya'nın da uçmuş olabileceğini de hesaba katıyor ye öyle bile olsa (hayal gücünün uçuşuna saygı duyarak) bu uçuşa katılıyorum ve tüm insanlığa mutlu uçuşlar diliyorum' diyor. Evtha Çelebi'vi Haluk Biİginer, Kösem Sultan'ı Zuhal Olcay, Hezarfen Ahmet Çetebi'yi Ege Aydan. Lagari'yi Okan Bayülgen, 4.Murat'ı Burak Sergen. italyan kızını Beatriz Rico oynuyor. Tuncel Kurtiz. Berke Hürcan ve Sanaş A> oyuncu kadrosunda ver alıvor. ce sanatçının misyonlanndan birisi ken- di kültür ve tarihinden örnekler vererek. kendı insanlannı aydınlatmaktır. Osman- lı tanhinde beni en çok etkileyenler Çem Sultan Olayı. 2.Mahmut. 3.Selim ve 4.Murafın padışahlık dönemi. Ama be- nim bu film için seçtiğim dönem 4.Mu- rat dönemi değıl. Beni asıl ilgilendiren Hezarfen Ahmet Çelebi'nin uçuşu. He- zarfen uçuşunu 4. Murat döneminde yap- mış. eğerAbdülazizdönemindeyapsay- dı. film o dönemde geçerdi. - Bu film alışılmışın dışında bir 4.Mu- rat portresi çiziyor. Çok farklı bir bakış açısı var. 4.Murat'ı çok değişik \ önleriy- le izleviciye sunuvor. Nasıl bir tepkiyle karşılasacağını/ı düşünüyorsunuz? ALTIOKLAR- Her üretımde mutlaka bazı etkiler ve bu etkilerin de tepkileri söz konusudur. Ama benim ıyi ya da kö- tü tepki almak gıbi bir kaygım yok. Çek- tıklerim benim kendı düşüncelerim.Sa- natçı varolan gerçekleri, ancak kendi prizmasından süzerek ele alırsa bir sanat eseri olur, yoksa dökümanter. belgesel bir yapım ortaya çıkar. Ben belgesel değil, dramatik bir film yapmak istiyorum. Dolayısıyla bütün olayları kendi görüşlerim. kendi yorum- lanm ve tarihe olan kendı gözlemlerim ışığında. kendi merceğımin altına soku- yorum. Her zaman tepkiler söz konusu olabilir. Benim tepkilere karşı söyleye- ceklerim varsa bunlan söylerim. Spekü- lasyon yaratmayı istemiyorum. Bu yüz- den öncelıkle şunun bilinmesini istenm ki, bunlar benim yorumlanmdır. - Peki senaryo ne kadar gerçekçi? ALTIOKLAR- Bunun tabii ki biryüz- desinı vermek, ölçümünü yapmak müm- kün değil. Çünkü bu sanattır ve sanat öl- çülmez. Santimetrikbirbirimiyokturya da bir para birimi değildir.Ne kadan ger- çek ne kadan gerçek dışı tartışması ya- pılamaz. Çok önemli bir söz var. Bu söz, benim sanat felsefemi çok iyi açıklı- yor:"Bu filmde seyredeceginiz herşey gerçektir." Çünkü ben düşündüm. Dü- şünce ne kadar gerçekse bu filmde göre- cekleriniz o kadar gerçektir. - Filmin 1 mitvon dolardan fazla bir bütçesi var.Bu bütçeyi nasıl sağbdnuz? ALTIOKLAR- Film Türkiye-Hollan- da-Ispanya ortak yapımı. Başrol oyuncu- lanmızdan biri de lspanyol. Şu an için düşünülen malıyeti 1 milyon ABD dola- n. Bütçenin 500 bin dolan yurt içinden sağlandı. Kültür BakanlıgVnın 4.7 mil- yarhk bir desteği var. Bunun dışında Umut Sanat Ürünleri benim ortağım ve prodüktör olarak paranın büyük bir kıs- mını ortaya koydu. Geri kalan kısmını lspanyol ortaklan- mız karşılıyor. Filmin laboratuvarişlem- leri tspanya'da yapılacak ve Amerika'da çekilecek efekt sahneleri de Ispanyollar tarafindan karşılanacak. - Bundan sonra da tarihi fîlmler çek- meyi mi düşünüyorsunuz? ÂLTIOKLAR-Evet. Bundan sonra çok yakında Istanbul'un işgal altında kal- dığı beş yılı çekmek istiyorum. Sanıyo- rum bu filmle ilgili ipuçlannı sonbahar- da "Istanbul Kanatlanmın Altında"nın çekimleri bitince vereceğim. Şimdilik şunu söyleyeyim. 4 Kasım 1918'den iti- baren işgal altına giren tstanbul'un işgal altında kaldığı günler ve Türklerin Kur- tuluş Savaşı hazırlıklan içinde yeralan direnişleri filmin temel konusunu oluş- turuyor. -"Istanbul Kanatlanmın Altında"nın nasıl bir izlev ici kirlesi tarafindan ilgi gö- receğini düşünüyorsunuz? ALTIOKLAR- Ülkemizde filmler 2 kategoriye aynlıyor. Sanat filmleri ve ti- cari filmler. Bu aynmı ben yapmıyorum. Ama maalesef böyle bir aynm var. Se- yirci de bu aynmlann bilincinde olarak bazı filmlere gidiyor. bazılanna gitmi- yor. Ben filmin senaryosunu hazırlarken ticari amaçlı ve olaylara kenanndan do- kunup geçen -ki zaten hayatım boyunca yüzeysel hiçbir şey yapmadım- bir film yapmayacağımı biliyordum. Mutlaka derinlere inmek istiyo- rum,günlük ya$antımda da hep olaylann derinine inmek. duvann arkasını görmek istenm. Bu filmin senaryosunu yazar- ken entellektüeller dışında sıradan izle- yicinin de keyif alabileceği bir kurgu iz- lemeye çalıştım. Bu yüzden, filmin her kesime hitap edebilecegine inanıyorum. - Filmlerinizin senaryolannı kendiniz yazmava dev^am mı edeceksiniz? ALTIOKLAR- Ben senaryo yazan de- ğilim...Türkiye'de senaryo yazan açığı var, senaryo yazarlığı çok önemli bir ko- nu. Bu filmin senaryosu çok içime do- ğan bir şey oldu. Ben çok sevdim, oku- yanlar da çok sev ıyor. Başanlı bir senar- yo, ama yine başanlı bir senaryo yazan mıyım bilemiyorum.Benim istediğim Türkiye'de senaryo yazarlığının bir mes- lek haline gelmesi. senaryo yazarlannın maddi açıdan beslenmesi ve insanlann bu işten hayatlannı kazanabilecek duru- ma gelmeleri. Biz yönetmenler ancak onlann senaryolanna yorumlar getirerek filmler çekmeliyiz. Doğru yöntem de bu- dur. Aynca diyalog ve metin yazarlan olmalı.Bu alanlarda Türk sinemasında büyük bir açık var. Böyle bir fîlmi çek- meye başlamakla nasıl bir misyon üstlen- diğinin tamamen farkında ve İcanat takıp uçan ilk insanın bir Türk olduğunu tüm dünyaya anlatmak konusunda oldukça kararlı olan Mustafa Altıoklar son olarak şöyle diyor "Bu öykünün içine dalıp, en azından ruhen uçan ben, Evliya'nın da uçmuş ola- bileceğini de hesaba katıvor ve övle bile olsa (hayal gücünün uçuşuna savgı duya- rak) bu uçuşa katılıvorum ve tüm insan- lığa mutlu uçuşlar dilivorum." Tarantino- Stone çekişmesi Kültür Servisi- " Bayanlar. ba>lar! Bu gü- nün karşdaşması sinemanın iki devi arasın- da ! Boksöıierimiz, ringin kırmıa köşesinde Tennesse'den Tarantino 'The Kid\ siyah kö- şedeyse 'Paranoyaklar Prensi' Oliver Stone!" Quentûı Tarantino, Olher Stone çekişme- si neredeyse bir boks maçını andınyor. Bü- tün sorun. Tarantino'nun yazdığı. Oliver Sto- nenun filme çektiğı "Natural Born Kil- lers'*(Katil Doğanlar)ın senaryosunun piya- saya sunulmasında... Faber ve Faber firma- smın Tarantino'dan filmin yayıncılık hakla- nnı alıp. senaryosunu piyasaya sürmeleri Quentin Tarantino Oliver Stone Stone'u çok öfkelendirmiş. Bu öfkede Ta- rantino'nun senaryolannın piyasada gördü- ğü ilginin de büyük payı olsa gerek..."Pulp Fiction^Ucuz Roman) 100 bin, "Reservoir Dogs" (Rezervuar Köpekleri) 50 bin. "True Romance" (Çılgın Romantik) 20 bin adet satmış. Pekı bu senarvoların meraklılan kim? Tarantino'yu anımsatacak en ufak bir şeyin bile kutsal olduğunu düşünen hayran- lan elbette. Oliver Stone'unkızgınlığınagelince...Sto- ne, filme ilişkin tüm haklann , yayıncılık da dahil. kendisine ait olduğunu iddia ederek Tarantino'yu suçluyor. Stone'a karşı Taran- tino'ya oynayanlar ise "Katil Doganlar"ın senaryosunun zayıf ancak Stone'nun filmi- nin berbat olduğunu düşünüyorlar. Filmde. senaryoda olmayan belirgin bir eksıklik var. O da ıçtenlik. Oyleyse neden filmi Taranti- no yönetmemiş ? " Katil Doğanlar'ı da. Çılgın Romantik'i de yönetmedim. İki senaryom da eski kız arka- daşlanm gibidir. Aşıkoİurunı ama asla eWen- mem." Katil Doğanlar. bilindiği üzere. öldürme güdüsüyle dolu iki sevgıli etrafında dönüp duruyor. Senaryo, mızah, korku, dehşet. ro- mantizm. saflık arasında sağlam bir denge- deyken filmde bu zekıce karışımdan eser bi- le yok. Stone'a göre "ger- çek"denilen şey, medyanın da etkısıyle "şiddet" e dönüşmüş ve sürekli körüklenıyor. Sto- ne. filmde bol mıktarda med- v a öğelerini kullanarak eleşti- nsini yapmak istemiş belki ama söz konusu ögelen kulla- nımındakı mantıkbırtürlüöne çıkmıyor. Filmin katil karakterlen , Tarantino'nun senaryosunda. toplumun dayatmalanyla çev- relenmiş (hapisane. gardıyan- lar, silahlar, zıncirler vs. gibı sembollerle karşımıza çıkıyor bunlar). Tehlikeli ama aynı zamanda cazibe- si olan tipler... Stone'nun filminde ise karak- terler ilginç olmaktan öte vasatlaşıyor. Ta- rantino'nun şiddete yükledıği anlam daha so- fistike. Bir bakıma, gerçekler ve mızah arasında ( bir çeşit çızgi film tekniğine benzer ) gıdip geliyorşıddet. Senaryo. filme göre daha otu- raklı.,Buna rağmen Tarantino'nun mesajlı filmler yaptığını iddia etmek zor. Zaten o da bunu istemiyor. Stone ile arasmdaki en be- lirgin fark. Stone tehdıt edıyor. Tarantino ise önenyor. Belki de Tarantino'nun parodik tarzının geleceğe kalması daha güç. Sto- ne'nun bu konuda şanslı olup olmadığını ise yeni filmi i *!Nixon"da göreceğiz. JııKc Christie bu kez tiyatroyu deniyor ~r T"arold Pinter'in f—i 'OldTimes' _£.-£. adlı oyunuyla sahneye çıkan Julie Christie. düşüncelerine sansür uygulamaktan hoşlanmayan bir anlamda politik kişiliği olan bir sanatçı. Kültür Servisi-Oscarlı film yıldızı Julie Christie çevirdığı 28 filmden sonra bu defa tiyat- royu deniyor. Harold Pinterın 'Old Ti- mes' adlı oyununda sahneye çı- kan Christie, "Aslında tijatro yapmayı hiç düşünmemiştim çünkü bu konuda hiç teknik be- cerim olmadı. Yönetmenim Lindy Davies'in ü/erimde çok emeği var'" di\ or. Sanatçıya şimdilerde çeşitli tiyarrolardan oyunculuk teklif- leri yağıvor. "DrJivago'*nun Lara'sı Julie Christie, sinemada da çok başa- nlı yönetmenlerle çalışmış. Lo- sey (The Go Bervveen ), Schle- singer (Billy Liar Darling). Truffa- ut(Fahrenheit 451)... "Tam anlamıv- la mükemmeldiler...Güvenebileceğim insanlarla çahşmak benim için çok önemli." Peki ya Harold Pinter ? " Oyunlannı çok severim. Beni kah- kahaya bogar."Çhristie. Pinter ile hiç karşılaşmamış ama ünlü tiyarro ada- mına, şu sözlerini neredeyse ezberle- yecek kadar hayranlık duyuyor: "Söz- cükler aldatıcı. yönlendirici ve gerçek anlamlanndan uzaktırlar. Dilin bozul- masının temelindeki en önemli neden Julie Ghristie, oyunculuk yeteneği ve zanf güzelliğjyle dikkatleri çek- mış bir sanatçı. Universite yıllannda oyunculuğun yanı sıra, sahip olduğu diğer yetenekleri de keşfetmek arzu- suyla önce biyoloji daha sonra dil bi- limleri ve son olarak da tarih ve poli- tika okumuş." Biyologya da dil bilim- cisi olamazdım çünkü analitik düşün- me ve hatırlama gibi becerilerim yok- tu." Bütün bunlardan sonra oyuncu- lukta karar kılma nedenini ise bu işi en ıyı şekilde yaptığına olan inancıy- la açıklıyor. Christie, düşüncelerine sansür uygulamaktan hoşlanmayan bir anlamda polîtik kişiliği olan bir sanatçı. Pasifik 'teki nükJeer de- nemeleri protesto gösterilerinden hay\an haklannı korumaya kadar dek her türlü haksızhk ve ayınm- cılığa karşı çıkıyor. Jnsanlardan uzak, mütevazi bir yaşam sürmesi çeşitli dedikodula- ra yol açsa da O, Galler yöresin- deki evinde doğayla başbaşa ya- şamaktan son derece hoşnut." In- sanlar toplumdan uzak ve aykın olduğumu iddia ediyoriar. Neden böyle düşündüklerini merak edi- yorum. Basın toplantılan ve par- tilere kanlıp her nrsatta kendimi göstermediğim için mi ? Oysa in- sanlan seviyorum." Geçtiğimiz günlerde sanatçıyı en çok üzen olaylardan biri gitti- ği bir müzik kulübünde yaşanmış. Ghristie'nin yanına yaklaşan bir fotoğrafçı, sanatçının haberi ol- madan deklanşöre basıvermiş. Ertesi günkü gazete, "Bir za- manlann güzel yıldızının şimdi jiizüne bakılmıyor " gibi bir ifa- deyle fotoğrafı yayınlamış. " Es- tetik ameliyatla kendimi 10 yaş genç göstermeye çauşsaydım bunu yapma- yacaklardı. Onlara göre sadece genç bir kadın yüzü güzel oSmayı hak edi- yor." Bu yaklaşımın son derece seksist olduğunu söyleyen Ghristie, insanla- nn giderek daha çok saplantılı olma- sından şikayetçi. Güzelliğin yaşla sınırlı olmadığına olan inancıyla " Bir teknoloji harika- sı olarak ortakklarda dolaşmak iste- mem" diyor. " Kimse şunun farkında değil: Hepimiz bir gün yaşlanıp ölece- ğiz." KOŞEBENT ENİS BATUR Tanpınar'a Sükût Suikasti Rilke, bir dönem sekreterliğini yaptığı Rodin'e ba- karken, "Ünlü bir insan, hakkındaki yanlış anlaşılma- ların toplamtdır" demişti. Tanpınar'ın durumuna da uyan bir saptama bu. Defterlerine düştüğü notlara bakılırsa. kendisi de far- kında durumun: Suut Kemal Yetkin'in ağzından "Kimdir bu Ahmet Hamdi? Ne kadar az eser için bu isme tahammül ediyoruz?" sözleriyle yargılıyor şair kimliğinı. Bir adım sonra ekliyor "Sanatkârbilmeli ki efkâr-ı umumiye yoktur, daima birkaç yüz kişi vardır. Bu birkaç yüz kişiyi seçmek meselesidir ki asıl hü- nerdir. Bu birkaç yüz kişi senin ayannda olursa aya- ğın sağlama basar. Fransız irfanıyla yetişmiş Yahya Kemal'/ birkaç dostu hariç, ya hiç Fransızca ve ec- nebi dili bilmeyenleri, yahut bilip de en kötü edebi- yatın numunesini verenleri seçti." Ya kendi doğru seçmiş midir birkaç yüz kişisini? Yanıtı göz kırpma- dan verir: "Bana bağlananlar arasında benim cinsim- den tek bir insan bulunmaması beni düşündürüyor." Tanpınar'a, ölümünden sonra sağ kesimin aydın- lan da. sol kesimin aydınlan da ilgiyle bakmıştır. Meh- met Kaplan'dan Orhan Okay'a bir yakada. Sela- hattin Hilav'dan Murat Belge'ye bir başka yakada. Yaşıyor olsaydı, bu ilgi, ıçindekı yalnızlık duygusunu özde azaltmayacaktı diye düşünüyorum: O dönem- de, şiiri, şairleri, romanı (Oğuz Atay hariç) romancı- lan, denemeleri, denemecileri beslemiyordu. 1950 kuşağı şairleri, yazarlan, belki de Ataç'ın etkisiyle 'çok önemli' bulmuyorlardı Tanpınar'ı: Tahsin Yü- cel'den, Bilge Karasu'dan, Cemal Süreya'dan onu 'gözümde buyuttüğüm 'yollu uyarılaraldığımı anım- sıyomm. Ahmet Oktay ve Ece Ayhan'ı saymazsak, birsonraki kuşakla derinleştı ilgi: Selim lleri, Orhan Pamuk, Oğuz Demiralp, Orhan Koçak, Nurdan Gürbilek, Sefa Kaplan'la. Kaplan'ın, Okay'ın, Hilav ya da Belge'nin yaklaşım- lannda da çoğu zaman yararcılık ağır basmıştır: Tan- pınar'ın toplumsal bakışıyla sınırlı, daha doğrusu ona ihale edilmiş bir perspektifle sınırlı bir ilişkidir bu. Tanpınar'ı ne kadar deşifre edebilmişlerdi? Onun şu sözleri bu soruyu doğruluyor: "Türkiye'de her şey politika mücadelesi. Ben ise eserimde Türk politi- kasını, hakiki Türk politikasını görüyorum. Sağ taraf beni kâfi derecede kendilerinden, kâfi derecede in- hisarcı, kâfi derecede cahil görmüyor. Sol bana düş- man. Benim kültür seviyemde olanlarise frenklerde benden iyisini buluyorlar... Hakikat bu ki ben Türk- çede yeniyim. Fakat dünyada yeni değilim... Sağcı- laryalnız Türkiye, gözü kapalı, ezberde almış ve geç- miş bir Türk tarihi, yalnız iç politika ve propaganda diyor. Sol Türkiye yoktur ve olmasına da lüzum yok- tur diyor; yahut benzerini söylüyor. Ben ise dünya içinde, ileriye açık, mazi ile hesabını gören bir Tür- kiye'nin peşindeyim. Işte memleket içindeki vaziye- tim." Tanpınar'ın konumu mu bir tek, yalnızlığını doğu- ran? Kendisine, yaptıklanna yaklaşımında zalimlik kertesine varan eleştirellik de onu bir başına bırak- mıştır. Türk edebiyatında kımse, aynaya bakıp bun- ca acımasız olmayı başaramamıştır: "ömrümün bir on senesı var ki kendiliğinden, bir on senesi daha var ki elimle yandı." "Muhakkak olan bir şey varsa yirmi sene evvel bir şöhretim olmuş. Kitap neşretmemek, aynı muhitle- re yazmamak bu tesirin de devamını men etmiş. An- lışılıyor ki şiire az yer vermişim." "Hocalık ve faydasız nesir, birkaç evde birden ya- şamak gibı. Birini bırakıp öbürünü almakla iş olmu- yor... Bana ne zamanım, ne de hususi hayatım yar- dım etti." "Estetiğimi kendime mal etmek uzun senelere ih- tiyaç gösterdi. Acaip bir kader her şeyimi geciktiri- verdi. Öyle ki 59 yaşımda ilk defa olarak ihtiyar bir kız gibi dışanya gittim. Bunun ne demek olduğunu Fransız edebiyatıyla biraz meşgul olanlar bilir. Kırk yaşımda tek odada müstakil evim oldu. Herşey, ha- yatımda her şey geç oldu. İlk nesir kitabım 40 ya- şımda çıktı." "Belki de kendi kendimi mahveden benim. Hak- kımdaki sükût suikastinin bir sebebi de belki be- nim. " inci Enginün'ün yayımladığı defter sayfalanndan seçtiğim bu paragraflar, Tanpınar'ın, hayatının son birkaç yılında hayatının bütünü üzerinde yürüttügü kazının boyutlarını gösteriyor, sanıyorum. Onun, "Dindann şantajından bıktım, hayata öyle barajlar koyuyor ki tahammülkabil değil" türünden günümü- zü ve geleceğimizi de bağlayan gözlemleri; "BizAv- rupalılaşacağız, fakatAsya'daoturan Türkmilletisa- yılarak, kitle halinde değişerek", "halk düşünmeden çocuk yapıyor", "millet olarak bütünüyle bu kadar politika yapan cemaat var mıdır başka?", "Evvela Türkiye. Evvela onu kurtaralım" türünden altı çizile- si cümleleri, defterlerin sükût suikastini kırabilecek gücü banndırdığını düşündürüyor. Çizgi Filmcilep Derneği'nde yasaya tepki Kültür Serv isi- Çizgi Filmciler Derneği, yeni yürürlüğe giren özel TV yasasında, yerli yapım çizgi filmin gözardı edilerek, ulusal kültürün korunması kapsamının dışında tutularak yerli çizgi filmin yok sayılmasını. oldukça düşündürücü ve üzücü bulduğunu belirtti. Açıklamada, yürürlükteki yasaya; yabancı çizgi filmlerin yanında, diğer batılı ülkelerdeki örnekleri ve derneğin görüşleri göz önünde bulundurularak. belli oranda yerli çızgi- film yayınlama şartı konulması gerektiği savunuldu. Dernek. çızgi filmin sadece eğlence ve reklamcılık alanlannda yararlı bir sanat aracı olmadığını vurgulayarak. yabancı çizgi film hegomanyası altında büyük bir kriz içine giren ve yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan Türk Çizgi- Film sanatını kurtaracak, sektörü sanayi haline getirecek talebin TRT ve özel kanallar tarafindan oluşturulması gerektiğini vurguladı ve bu oluşumun yasal korunmayla sağlanabileceğine dikkati çekti. Kültün Bakanlığı'nda yeni , atamalar Kültür Servisi- Resmi Gazete'de yayımlanan atama kararlanyla, Kültür Bakanlığı Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu başkanlığına aynı yerde daire başkanlığı yapan Mustafa Doğan getirilirken, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdür Yardımcılığı'na APK uzmanı Şenol Tiryaki atandı. Boş bulunan Teftiş Kurulu başmüfeltişliklerine de aynı yerde müfettiş olarak çalışan Orhan Yüksek ve Izzet Yıldınm getirildi. Milli Eğitim Bakanlığı Orta Öğretim Genel Müdürlüğü'ne, okul öncesi eğitimi genel müdürü Hüseyin Atılgan, boşalan okul öncesi eğitimi genel müdürlüğüne de Samsun Milli Eğitim Müdürü Özcan Tekiner atandı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle