Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 22 TEMMUZ 1995 CUMARTESİ
HABERLER
Teras toplantılarında Alevilik tartışması
En büyük tehlike şeriatçı gericilik
C
afer Doğan (Pir Sultan Abdal Kül-
tür Dernekleri Istanbul Şube Baş-
kanı): Türkiye bugün ciddi birkaosa
dogru sürükleniyor. En büyük teh-
like de hepinizin vurguladığı gibi
şeriat tehlikesi. Burada iş ve güç bir-
liği yapmakta sosyal demokratlara. sosyalistlere,
insan haklanna önem veren bütün laik ve demok-
ratlara büyük iş düşüyor. tlhan Selçuk üç-dört yıl
önceki bir yazısında Alevilerin Sünnilerden iki-
yüzyıl ileride olduğunu söylemişti. Örnek olarak
da Namık Kemal'i, Pir Suİtan'ı göstermişti. Tür-
kiye Cumhuriyeti kurulalı 70 yıl oldu ve herkesin
de altını çizdiği gibi Alevi-Bektaşiler Cumhuri-
yet'in kurulmasında temel taşi olmuştur. Ancak
Türkiye Cumhuriyeti 'nin
nimetinden hiç yararlana-
mayanlar da yalnızca
Aleviler olmuştur. Os-
manlı dönemindeki katli-
amlarm Cumhuriyet'le
sona ereceğini sananlar
yanildı. Cumhuriyet'ten
sonra da Alevilere yöne-
lik baskı, zulüm ve katli-
amlar sürmüştür. Biz son
yıllarda şunu gördük; hak
verilmez alırnr. Bu ülke-
de ezilen her grup ancak kendi örgütleri aracılığıy-
la özgürlük ve hak mücadelesı yapabilir. Kimse
kendisine 'al bu senin hakkın' demez. Ben Alevi
olarak cemevine gidip orada benimle aynı mağdu-
riyeti yaşayanlarla dayanışınm, ama öte tarafta me-
murlarla sendika hakİcı için yürüdüğümde orada ar-
tık Alevi değiiimdir. Ya da işten atılan belediye iş-
çileriyle yürüdüğümde artık işçiyimdir. Ben Ale-
vinin zenginini de yoksulunu da severim mantığı
bana ters geliyor. Ben cemevinde Alevilerin hep-
sini severim ama, fabrikaya gittiğimde ışçiyi seve-
rim. Bu çok doğal karşılanmalıdır. Şeriatın gide-
ceği yer faşizmdir.
Fikret Karahan (Karacaahmet Sultan Derneği
Genel Sekreteri): Alevilerin geniş bir örgütlülüğe
sahip olması nedeniyle laiklik ve demokrasi mü-
cadelesinin yine bizim üzerimize ihale edildiğini
görüyorum. Mücadeleden kaçmak gibi bir düşün-
cemiz yok, ama biz bu mücadelede tek başımıza
kahrsak başan şansımız da ortadan kalkar. Türki-
ye'nin içinde bulunduğu koşullardan hoşnut olma-
yan, demokrasinin rüm kurum \e kurallanvla iş-
lemesini, özgürlükçü parlamenter sistemin aksa-
madan yürümesini isteyen her gnıbun, bu arada la-
ik Sünni topluluğun bizim yanımızda yer alması
zorunludur. Aksi takdirde telaffuz etmeye korktu-
ğumuz sona daha hızlı sürüklenmemiz kaçınılmaz-
dır. Birlikte banş içinde yaşamayı arzuluyorsak kâ-
ra da zarara da ortak olacağız. Nimet ve külfet den-
gesi artık eşitlenmeli.
ArifSağ: Bir şeye dikkat çekmek istiyorum. Bü-
tün konuşmacı arkadaşlanm bu arada ben de dahil
sürekli Alevilikten bahsederken sanki Bektaşiliği
gözardı ediyormuşuz gibi bir izlenim doğabilir
kaygısına kapıldım. Yanlış anlaşılmasın diye vur-
gulama gereği duyuyorum, Alevilik için düşündü-
ğümüz bütün ulvı düşünceler, bütün kaygılar %'e
verdiğimiz mücadele aynı zamanda Bektaşilik için
de geçerlidir. Bu düzeltmeden sonra başka bir ko-
nuya geçmek istiyorum. Cumhuriyet tarihinde ts-
lamcı akımlann doğuşu ve gelişmesine paralel ola-
rak. devletin Alevi cemaatine sistemin içinde biç-
tiği 'oslu çocuk' rolüne uygun düşen bazı adımlar
attığına tanık oluyoruz. Said-i Nursi hareketinin
başladığı 1950'li yıllann sonunda çok partili reji-
me geçilmiş ve DP'nin iktidara gelmesiyle dinci
akımlar Cumhuriyet'le kaybettiği mevzileri yeni-
den kazanmaya başlamıştır. Türkçeleşen ezan ye-
niden Arapça okunmuş. imam-hatip okullan açıl-
maya başlanmış, ama bu arada da Alevileri, dev-
letin o tarihe kadar temsilcisi durumunda bulunan
CHP'den koparmak için bazı dedeler bu dinci te-
melde yayılan ve sözde demokrasi vaat eden par-
tiden milletvekili yapılmıştır. Islamcı akımlan kol-
layan ve koruyan bu partiden milletvekili olan Ale-
• Bu ülkede ezilen her grup
ancak kendi örgütleri
aracıhğıyla özgürlük ve hak
mücadelesı yapabilir. Kimse
kendisine 'al bu senin hakkın"
demez. Ben Alevi olarak
cemevine gidip orada benimle
aynı mağduriyeti yaşayanlarla
dayanışınm, ama öte tarafta
memurlarla sendika hakkı için
yürüdüğümde orada artık Alevi
değiiimdir.
vi dedesinin vifrin amacıyla ve sadece Malatya'da
bu partiyi güçlendirmek için listelere konduğunu
görüyoruz. Alevi kimliğini tanımak şöyle dursun
Said-i Nursi hareketinin daha güçlenmesi için ze-
min hazırlamıştır DP iktidan. 27 Mayıs ihtilalinin
ardından hazırlanan özgürlükçü ve insan haklan-
na dayalı anayasa ile Aleviler, farklı bir inanç gru-
bu olarak yine tanınmamış, ancak hiç olmazsa Is-
lami akımlann önüne de set çekilmiştir. Kurucu
Meclis'ten sonra kurulan Adalet Partisi, DP'nin
devamı olduğunu iddia etmiştir. DP'den parlamen-
toya giren bazı dedelerimizi bu kez de AP'de gö-
rüyoruz. AP'nin laikliğe ne kadar bağlı olduğunu
tarihsel süreç içinde hep bjrlikte gördük. Ezanlı -
Kuran'lı mitingler, Said-i Nursi'nin mündi olan
genel başkanlar. çığ gibi büyüyen imam-hatip okul-
lanyla AP gerçekten de DP'nin yanm bıraktığı iş-
leri tamamlayarak bu partinin devamı olmuştur.
Bu çelişkilerle 12 Eylül 1980 darbesine gelindi.
Darbe ile birlikte binlerce Alevi genci işkence tez-
gâhlanndan geçirildi.
Alevi köylerine zorla cami yaptınlmaya başlan-
dı. Ama bir de baktık ki, darbecilerin kurdurduğu
partide de Alevi dedeleri var. Yani 1950"lerde baş-
layan çelişki 1980'den sonra da sürdü. Bugün kök-
tendınci akımlar laik Cumhuriyeti tehdit edernok-
taya gelmişlerse bunun tek sorumlusu herhalde
Menderes ve Demirel değildir.
Bunun sorumlulan o siyasi erke kan veren her-
kestirdiye düşünüyorum. Şimdi buradan ben. mut-
lak bizim yaptığımız doğrudur, başkalannın yap-
tığı külliyen yanlıştır tezini çıkartmak istemiyo-
rum.
Ancak 'ben Aleviyim' diyen herkes Aleviliğin
koşullannı yerine getirdiği ve felsefesinı pratiğine
uydurduğuoranda Alevidir. Eğer Aleviler tarihbo-
yunca baskı gruplanna dönüşen siyasi yapılara kar-
şı direnmişlerse, onlann yanında değil de karşıla-
nnda olmayı yeğlemişlerse bunun temel nedenle-
rinden biri bana göre, o inancın, o felsefenin. o ya-
şam pratiğinin o topluma kazandırdığı siyasal dü-
şüncedir. Alevilik insanını oluştururken. insanı ye-
tiştirirken, insan olmanın gereğini yerine getirirken
de insanlara dünyaya bakış penceresini de berabe-
nnde sunar. O açıdan 'Alevilik bir inançır. o yüzden
Aleviler tstcdikleri siyasal çizgivi tercih edebilirler'
tezi biraz çarpık bir tezdir ve ben bu teze itibar et-
miyorum. Aleviler Alevi olmanın gereklerini ye-
rine getirmek durumundadırlar. Yoİcsa 'ben Akvi-
yim' demekle olunmaz.
Aydm Aybaj
r
: Evvela ben Alevi değilim, ama
Toktamış gibi tarafsızlık girişi olarak söylemiyo-
rum bunu. Birkaç sene evvel Alevi olmaya karar
verdim, ancak bana soy esasına dayandığı için ola-
mayacağımı söylediler. Benim üzerinde durmak
istediğim konu, 'Niçin Alevi partisi olmasın' soru-
suna yanıt aramak. Çünkü bugün hukuken ve fi-
ilen Türkiye de bir Sünni partisi var ve Sünni pro-
paganda yapan ve buna dayanarak iktidaragelme-
ye çalışan bir parti var.
Acaba diğer partilerin şimdiye kadar, özellikle
sağcı partilerin inanç kesimini dekor olarak kullan-
ma suretiyle yaptıklan propaganda esasına daya-
narak iktidara gelmeye çalışan Sünni partiye kar-
şı yine bir inanç esasına dayalı. ama onlardan bam-
başka bir inanç esasına dayalı bir siyasal parti ni-
çin oluşmasın. O soruyu sormak lazım. Vaktiyle bi-
liyorsunuz Demokrat Parti'den başlayarak onun
A L E V İ
HAREKETİNİN
DÜNÜBUGÜNÜ
MtYASE İLKNUR 6
devamı olan ve onun yanında olan sağ partiler bu
inanç kesimini dekor olarak kullandılar. Ta
1970'lere kadar. 1970'lerde birçok kişinin gözü
açılmış ve bu damann hayli verimli bir siyasal da-
mar olduğunu görerek kendi partilerini kurmuşlar-
dır. Bugün de bu daman kullanan ve yerel yöne-
timlerde iktidara gelen bu gruprur. Bu inanç kesi-
mini kullananlar yine Cumhuriyet tarihimizin bir
gerçeği olarak aynı zamanda Alevi yurttaşlanmı-
zı da kullanmışlardır. O zaman buradan çıkan so-
nuç: Alevi kesimi acaba bir siyasal güç olarak ör-
gütlenirse Türkiye'de ne olur ve bu bir tehlike mi-
dir? Bunu hakikaten iyice ölçüp tartmak lazım.
Orhan Erinç (Cumhu-
riyet gazetesi Genel Yayın
Yönetmeni): Bugün bu-
lunduğumuz koşullarda
bazı kavramlar eski an-
lamlanndan biraz kaymış
durumda. En başta da sağ
ve sol kavTamlan. Sağcı
dediğimiz zaman neyi
kastedıyoruz. Muhtemel-
dirki.Refah Partisi'ni.a-
ma onun içinde, baktıgı-
mız zaman sagda olduk-
lannı söyleyen diğer partiler de giriyor bu tanıma
ve hatta bugün sosyal demokratım veya demokra-
tik solum diyen partiler de sağda değerlendiriliyor.
Birdetabii Alevi-Sünniaynmısözkonusu. Herne
kadar konuşmacılar zaman zaman bu aynmı koy-
dularsa da sonunda iş bir ıkileşmeye doğru gidiyor.
Halbuki Sünniler arasında da inanç olarak veya y-
ol olarak kendilerine Alevü'l-meşrep denen birta-
kım ara yollar da var. Şımdi Sünnilerin tümünü
eleştirmek mi acaba doğru. yoksa köktendincileri
eleştirmek mi? Bir de okuduğum kitaplarda Ale-
viliği herkes farklı yorumluyor. Acaba bir ekip ça-
lışması yapıp ortak bir metin çıkanlamaz mı?"
Özel: Elbette böyle bir
çalışma yapılabilir ve
yapmayabaşlıyoruz. Sün-
nilere çarpık bir bakışı-
mız olması söz konusu
olamaz. Tam tersine Sün-
nilerle birlikte olmadan
laiklik mücadelesinde ba-
şan şansımızın olamaya-
cağını her arkadaşım ayn
ayn vurguladı. Hazır söz
aîmışken benim de üze-
rinde durma gereği duy-
duğum bazı konular var. Şimdi Aleviler üzerinde
bazı oyunlar oynanıyor. Bunu Gazı olaylannda ya-
şadık. Deviet bir taraftan devletçi bir Alevi yarat-
maya çalışıvor. öte yandan radikal sol gruplan da
göstererek, bazı illegal örgütleri göstererek hem
Alevileri mücadeleden soğutmak hem de kendi
çizgisine çekmek gibi girişimler var. Ama biz bu-
nu mantık süzgecinden geçırdiğimizde sağlıklı tah-
liller yapabiliyoruz. Bu oyunlar tutmadı. bundan
sonra tutacağını da sanmıyorum.
Şener: Ben genel konuşmalann aksine yine
Cumhuriyet gazetesi ile Alevilerin ilişkisine gir-
mek istiyorum. Bugün Zaman gazetesi 400 bin sa-
tıyor. Ama çok dinamik bir toplum<iediğimiz Ale-
vilerin sayısını en az 20 milyon diye açıkladığımız
halde gönül bağımızın bulunduğu Cumhuriyet ga-
zetesinin tirajına baktığımızda biraz düşünmemiz
gerekiyor. Günümüzde medyanın önemini anlat-
mama gerek yok. Bugün Cumhuriyet gazetesinin
çizgisi geleneksel Alevi kitlenin de çizgisidir.İJ-
han Selçuk'un yazılannı okuduğumuzda klasik
Alevinin dünyaya bakışını görüyoruz. Demokrasi-
ye, laikliğe bağlı, emperyalizme karşı aynı tavn gö-
rüyoruz. Tasavvufu Ilhan Selçuk o usta kalemiyle
çok güzel ifade ediyor. Görsel basın da ne yazık ki,
Alevi hareketine magazin gözlüğüyle bakıyor. Di-
ğer gazetelerden hiçbiri Alevi çizgisine yakın de-
ğil. sermayenin elinde. O nedenle Cumhuriyet ga-
zetesiyle köprülen daha sağlam kurmalıyız. Tür-
kiye'de Alevilik belli birnoktaya geldi. Ekonomik
açıdan. siyasi açıdan ve sosyal açıdan önemli ge-
lişmelerkaydedildi. 1989 yılındaki Cumhuriyet 'te
yayımlanan 'Alevilik' dizisi önemli bir misyonu ye-
rine getirdi. Örgütlenme ve yayın patlaması bu ta-
rihten sonraya rastlar.
İlhan Selçuk: Cumhuriyet gazetesi ile Alevile-
rin ilişkısi konuşulurken şunu söylemek istiyorum.
Cumhuriyet gazetesi laik Cumhuriyeti savunur, ne
Alevilıği ne Nurculuğu savunur öyle değil mi? A-
ma şimdi ikisi aynı kefeye konur mu? Cumhuriyet
gazetesinin savunduğu aydınlanma, çağdaşlık, in-
san haklan, kadın haklan, insanlann insanlaşması
Alevi-Bektaşi inancı ya da felsefesine de yakın. O-
nun felsefi içeriğini ortaya koymak zaten onu tut-
mak demektir. Birisi kalkıp da -
>ahu kardeşim,
ben Fethullahçıyim, neden gazeteniz benim dava-
mı sa>'unmuyor?' diyebılir mi? Dıyemez. Bütü-
nüyle çağdışı ve bizim çizgimize ters. Bir hoca-
efendi çıkıyor, bir cemaat kuruyor, yürüyor. Dur
bakalım kardeşim.. sana bu yetkiyi kim vermiş?
Said-i Nursi'nin yeri Cumhuriyet gazetesinde ne-
den olsun? Mezhepleri ve tarikatlan savunmak ay-
n bir olay. Cemaatleşip demokrasiye katkıda bu-
lunmak. sınıfsal partiler kurmak, laik partiler ku-
rup iç banşa katkıda bulunmak ayn bir olay. Şim-
di bunun ince ayannı yapabilecek bir aydınlanma-
nın içinde bulunmak gerekiyor.
Alevilik 1980'in sonlannda Cumhuriyet'in vit-
rinine neden çıktı? Şimdi Alevi dostlanmız bize
geç kaldığımızı söylediler. Asıl siz geç kaldınız, biz
geç kalmadık. Cumhuriyet gazetesi geç kalmadı.
Türk-lslam senteziyle dev let hızla Sünnileşme eği-
limine girince ister istemez Cumhuriyet bu eğilim
karşısında ezilen inancın yanında yer aldı. Çünkü
devletin Sünnileşmesi laik Cumhuriyetin yıkımı
demektir. Ona karşı dırenecek olan toplumsal kat-
manlann haklannı savunmak Cumhuriyet'ingöre-
_vidir. Bize kimse uyanda falan bulunmadı ki, biz
kendimizden başladık yazmaya. Ama bugün örgüt-
lenmişsiniz.. geldinız. sorunlan masaya yatırdık,
konuşuyoruz. Ben buna 'Çağdaş Kırklar Meclisi'
diyorum. Bu örgütlenmeniz ileride daha da gelişir
umanm. Bugün tslamcı örgütlenmelere bakıldı-
*ğında sizin önünüzde daha çok mesafe var
Alev Coşkun: ilhan
Selçuk'un da dediği gibi
çağdaş bir örgütlenme
modeliyle karşı karşıya
olduğumuzu gördük. Bu
çok önemli bir toplumsal
hareket. Kırsal temelleri
çok güçlü olan Alevilik-
Bektaşilik şimdi bu ör-
gütlenme ile kentteki
Alevileri kucakhyor.
Türkiye'nin önündeki
köktendinci tehlıkenin
karşısında bu hareket emniyet süpabıdır. Çünkü
tabanda örgütlüdür. Bu taban hareketini ezip geç-
mesi gerekir köktendincilerin başanlı olması için.
Ne kadar ekonomik ve siyasal örgütleri olursa ol-
sun bu hareket karşısında başanlı olacaklanna ih-
timal vermiyorum. Az önce burada yanlış bir de-
ğerlendirmeyapıldı. Alevilenn yüzde kaçının sol-
da olduğu tartışılınca çok düşük oranlar verildi.
Politikanın içinden gelmiş biri olarak söyleyeyim
kı bu oran yüzde 99.99'dur.
Bİttİ
SİP Genel Başkanı, sosyalizmin salt bir toplumsal muhalefete indirgenemeyeceğini söylüyor
Güler: Sosyal demokrasi sol değildir
S
osyalist Iktidar Partisi (StP) Genel Baş-
kanı Aydemir Güler, Türkiye'nin kapi-
talıst dünyanın krizden çıkmayan 'zaryrf
halkası' olduğunu söylüyor. SİP Genel
Başkanı Güler, "Türldye'de 1960 sonra-
sı gelişme gösteren sosyalist birikim ve kurulan par-
tilerne gibi yanhşlar^pölar" sorusuna şu yanıtı ve-
riyor:
- TlP'ten TKP'ye. THKP-C'den solun başka bir
dizi kesimine kadar yaygın yaklaşım Türkiye'nin
zayıf halka olduğu gerçeğini değil, Türkiye'nin 'az
gelişmiş' olduğunu merkeze aldı. Türkiye'yi 'geliş-
tirecek* tek yolun da sosyalizm olduğu görüleme-
di. Dolayısıyla sosyalist ve devrimci hareket mü-
cadele biçimleri ne denli çeşitlilik arz ederse etsin.
sosyal demokrasinin, çeşitli türlerde buriu\'a 'UeriV
ciBğinin', sonuçta düzen güçlerinin 'sol kolu' ol-
muştur. Türkiye sosyalist hareketinin geçmişi ken-
disini, genel hatlanyla düzene 'muhalefet' olarak ta-
nımlamıştır. Oysa sosyalizm bir muhalefet hareke-
ti olmakla yetinemez. Sosyalizm yeni bir iktidar-
djr. Türkiye de bu iktidar perspektifinin gerçekçi,
olanaklı olduğu coğrafyalardan birini oluşturuyor.
-Türki\e'de 2000'Ii v ıllara doğru sol nasıl bir stra-
teji izlemeli?
Güler- Sol, düzen içi ideoloji ve politikalarla,
düzenin kurumlanyla köprülen atmaktan çekinme-
melidir. Sosyalist iktidar perspektifi, sosyalist dev-
rim hedefınin 'olmazsa olmaz' koşuludur bu. An-
cak solda çeşitli eğilimler sosyal demokrasiyle, sol-
liberalizmle, sol-milliyetçilikle, burjuva demokra-
tizmiyle, sendika bürokrasisiyle bağlannı kestikle-
rinde açıkta kalmaktan korkuyorlar. Bu korku son
derece yersizdir.
Yalnızca. Türkiye emekçilerinin bu yıl içinde
gösterdikleri performans bile böylesi bir korkiınun
emekçi sınıfın eksiklerinden değil sol hareketlerin
kendi perspektifsizliklerinden kaynaklandığını gös-
teriyor. Kent yoksullan mart ayındaki direnişlerde
düzenle bağlannı kopartmaktan çekinmediler. Kürt
emekçileri kendilerine zorla asimilasyon ve yoksul-
luktan başka bir şey vermeyen düzenle köprülen at-
maktan korkmuyorlar. Yoksul Aleviler düzenin
'cop-cami' politikasına karşı sokağa çıkarken ikir-
cikli davranmıyorlar. Kamu emekçileri iradelerini,
haklannı alana kadar alanlarda kalmak doğrultu-
sunda koyuyor. İşten atılan işçiler soluğu direniş-
lerde alıyor. Emekçi tabanının bu düzen dışına çık-
Dünyada veTürkiye'de sosyalizmin gelecegi
SOSYALİSTLER
TARTIŞIVOR
SEVİM LSa/JUJ'-
• Bugün CHP'yi diğer düzen
partilerinden ayıran hiçbir şey
kalmamıştır. Sosyal demokrasi sol
değildir. Ne kitlelerin vıcdanında
ne programında ne iktidar
pratiğinde... Bu haliyle sosyal
demokrasi klasik görevini de ifa
edemiyor. Sosyal demokrasi,
emekçileri düzenin sol cebinde
tutmaya yarar. Türkiye'de böyle
bir işlev çalışmıyor. Düzenin bu
işlevden vazgeçmesi ise mümkün
değildir.
ma yöneliminin önünde birtakım sol görünümJü
dalgakıranlar, yangın söndürücüleri var. Marksist
hareket bu sol görünümlü düzen kurumlanna de-
ğil. sosyalizme. devrimciliğe açık emekçi tabanına
yüzünü dönmelidir. Marksist solun kendisini bu ze-
minde yeniden inşa etmesi, aynı zamanda Türki-
ye'de siyasi iktidann en güçlü adayı oîmak anîamı-
na gelecektir.
- Türkiye tipi sosyalizmin nitelikleri neler olma-
ü?
Güler - Türkiye tipi diye adlandınlacak ayn bir
sosyalizm türü, bence yok. Türkiye sosyalist hare-
keti uluslararası sosyalist hareketin bir parçasıdır.
Ancak her sosyalizm deneyimi, bir evrensel çerçe-
venin belirli bir zaman ve mekânda yeniden üretil-
mesı anlamına gelir.
Türkiye'de sosyalist hareketimizin ve sosyalist
iktidann özellikle altı çizilmesi gereken unsurlan
ise şunlar olmalı: Liberalizmin her biçimine karşı
kamuculuk-devietçilik; ilerlemenin, aydınlanma-
nın, insanlığın evrenselleşmiş değerlerinin sahiple-
nilmesi;
Milliyetçiliğe karşı uluslann kendi kaderlerini
tayin hakkı ilkesi temelinde gönüllü birlikteliği;
dünya kapitalizmiyle uzlaşma ve yeni boyunduruk
kanallannın açılmasına karşı emperyalizmden tam
kopuş;
Burjuva demokrasisinin şekilci ve içeriksiz ya-
pısına karşı sosyalist demokrasinin katılımcılığı;
Kendisini adım adım, bir dizi uzlaşma ve taviz
üzerinden geliştirme stratejisi yerine. devrimci sıç-
rama ye kopuşu esas alan bir perspektif...
- Türkiye'dcki mevcut sosyal demokrat partilerin
geieceğini nasıl görüyorsunuz? Bugünkü durumla-
nnın kısa bir değerlendirmesini yapar mısmız?
Güler - Türkiye'de sosyal demokrasi, demago-
jik biçimde de olsa geçmiş dönemlerde emekçi sı-
nıflann özlemlerini sahiplenirdi. Sosyal demokra-
sinin topluma seslenişinde "Benemektenjanayım"
mesajı vardı; aslı astan olmasa da... Galiba, Cteal'a
"Ben zenginleri severim" dedirten burjuvazinin za-
ferduygusunu sosyal demokrasi de paylaştı. Öyle
ki bugün CHP'yi diğer düzen partilerinden ayıran
hiçbir şey kalmamıştır Sosyal demokrasi sol değil-
dir. Ne kitlelerin vicdanında ne programında ne ik-
tidar pratiğinde...
Bu haliyle sosyal demokrasi klasik görevini de
ifa edemiyor. Sosyal demokrasi, emekçileri düze-
nin sol cebinde tutmaya yarar. Türkiye'de böyle bir
işlev çalışmıyor. Düzenin bu işlevden vazgeçmesi
ise mümkün değildir. önümüzdeki vadede sosyal
demokrasiyi adam etmek doğrultusunda her girişi-
min kaynağı düzen olacaktır.
- Türkiye'de 2000'li yıllarda Marksist ve sosyal de-
mokrat partilerin gelecegi var mı? Hangisini daha
şanslı görüyorsunuz?
Güler- İ2 Eylül darbesi Türkiye'degenerallerin
'geleceğJnin' olduğunu mu gösterdi? ANAP'ın yıl-
dızı kaç yıllıktı? 'Demokrat Demirel'i kim hatırlı-
yor? Refah'ın aldığı oylar Türkiye'nin geleceğinin
ortaçağ karanlığı olduğunu mu kanıtlar?..
Türkiye'nin gelecegi Meclis'teki soytanlıklar-
dan çıkacak olsa 'Gelecek sosyalizmin mi başkası-
nın mı' tartışılabilir bir konu olurdu. Bence Mark-
sızmin geieceğini görmek için gözlerimizi işçi di-
renişlerine, kentlerin varoşlanna, kamu emekçile-
rinin mücadelesine çevirmemiz yeterli.
- Parn'nizin, diğer sol parti ve hareketlerle görüş
aynlıklan nedir? Bunlardan hangisini kendinize da-
ha yakın buluyorsunuz?
Güler- Türkiye'nin Kuzey Irak operasyonlannı
destekleyenler, kongrelerinde "Emperyalizm öyle
kolay kolay yıkılmaz, kapitalizm de eski \ahşiligini
terketti" diyenler. bugünkü işsizliğin. özelleştirme-
nin. yoksulluğun, deviet terörünün vebalini taşıyan
sosyal demokratlarla işbirliği politikası güdenler,
emekçi sınıfın tepesindeki sendika ağalığı tasallu-
tunun parçası olanlarla, gerçekten ciddi aynlıklan-
mız var.
Bugün Türkiye solunda bir 'sosyalist iktidar'
programına sahip olan tek siyasi hareket Sosyalist
İktidar Partisi'dir. Diğer hareketler ya programsız-
lıkla ya karma-ekonomi türü düzen içi tasavvurlar-
la ya da burjuva dembkrasısi ile sınırlı bir ufukla
malûl durumdalar.
Bir de güçsüz ve perspektifsiz grupçuklann yan
yana konulup 'birieştirilmesinden' sosyalist bir gü-
cün doğacaği yanılsaması var. Siyasette on yanm
bir bütün bile etmez. Türkiye solunun sorunu 'bir-
lik' değil, etkili bir emekçi sınıf politikası üretmek-
tir. Bu da sağlam birprogram ve kadrolaşma zemi-
ni üzerinde gerçekleştirilebilir.
Biz, geçici ve bu temelden yoksun yakınlaşma-
lara. birliklere bel bağlamıyoruz. Programımız ek-
senınde emekçi sınıflan örgütleyerek Türkiye sos-
yalist hareketine adım adım kişilik kazandınyor,
bir toplumsal güç, emekçi sınıfın devrimci öncü ör-
gütü haline geliyoruz.
Bu yolda ilerlediğimiz sürece Türkiye solunun
böiünmüşlük sorunu da ya hallolacak ya da önem-
sizleşecektir.
- Mevcut sosyalist partilerin - hareketlerin ilerde
bütünleşme olasılığı \ ar mı?
Güler- SlP'in dışındaki birdizi hareketin ve par-
tinin neden ayn kanallardan gittiğini anlamak ko-
lay değil. Yeni parti girişimleri. demokrasiyle sınır-
lı ufuklanyla, düzenle uzlaşmacı hatlanyla, sendi-
kal bürokrasinin parçası olmalanyla BSP ile aynı
kulvara giriyorlar. Bunun gerçekten lüzumsuz bir
mesai olduğunu düşünüyorum. Bizim bu kulvara
geçmemiz ise teorik bir olasılık olarak bile müm-
kün değil...
Sürecek
CUMARTESİ YAZILARI
ATAOL BEHRAMOĞLU
"Se vdiğim Sokak
Adları Gibi..."
Çatalca Belediye Meclisi'nin karanyla Çatalca'da
bir sokağa adım verildi... Belediye meclisinin bu ka-
rarı bana, 7 temmuz cumartesi, Çatalca Erguvan
Şenlikleri sırasında, Belediye Başkanı Sayın Fırat
Aykırt tarafından bildırildi. Sokak tabelasının bir eşi •
de, anı olarak bende kalmak üzere hazırtatılmış...
Elimde bu tabelayla fotoğraflarım çekildi... Topuklu
Çeşmesi başında, şiir okuma programındaydık. İn-
san böylesıne sıcak, sevgı dolu bir davranışla karşı-
laşınca, ne diyeceğinı, hatta ne düşüneceğini bile-
miyor. Orada bulunan şiirsever Çatalcalılara, verdik-
leri karar için Çatalca Belediyesi Meclisi'ne tüşekkür
ettiğimi, ancak, adımı taşıyan sokakta oturanlann ya
da o adrese mektup göndereceklerin yerinde olmak
istemeyeceğimi, çünkü adımın ve soyadımın çok
güç, genellikle de hatalı yazıldığını söyledim... Bu
sözlerim birkaç gün sonra, Çatalca Erguvan Şenlik-
leri'yle ilgili güzel bir gazete haberinde de yer aldı.
Fakat yine gazete haberlerinden, gerçekle ilgisi ol-
mayan bazı bilgileri, sözgelimi, Çatalca'nın Inceğiz
köyünde doğmuş olduğumu da öğrendim... (Bu ko-
nuda en güvenilir ve çok şükür yaşayan bir tanık olan
babam, yedeksubaylığı sırasında, Çatalca'nın ana
caddesindeki birevde doğduğumu söylüyor ve "Ebe
Sıdıka Hanım'/n eviydi" dıyerek aynntı da veriyor...)
Kendimle ilgili bir konuyla okurlanmın vaktiğini almak
istemezdim. Fakat eglencelı ve düşündürücü yanla-
rı olduğundan yazmamazlık edemedim. Nitekim bir
başka gazetede sözünü ettiğim tabelalı fotoğrafın
altında "Ataol Behramoğlu tabelayı kendi elleriyle
çaktı" yazısını okuduğumda başımda şapka olsa ha-
vaya uçar mıydı bilmıyorum ama, o bile başımdan
aşağı kaynar sular dökülmesine engel olamazdı. Ben,
bana verilen beklenmedik onurla zaten yeterince şa-
şırmış ve utanmışken, bir de kendi adımı taşıyan bir
tabelayı bir sokağa çakmak herhalde olacak bir şey
değildi... Hangi muhabir arkadaş bunu neden ve na-
sıl uydurdu, anlayamadım. inceğiz köyü haberinin gi-
zini de çözemedim... Yine de bir şairin adının, yaşar-
ken bir sokağa verilmesinde haber değeri gören ga-
zeteci arkadaşlara teşekkür ederim.
• • •
Bir insanın yaşarken kazandığı ödüller her zaman
yeniden gözden geçirilebilir... Hatta öldükten sonra
da... Bize verilen bir ödülü gerçekten hak etmiş mi-
yiz? Bu, acıtan bir sorudur; fakat kendine bu soruyu
sormayan kişi, bence eksik bir kişiliktir. Verilecek ya-
nıt her zaman doğru mudur? Bu da tartışmaya açık
bir konudur. Çünkü insan bencilliğinin sayısız örne-
ğinin yanı sıra, insanın kendi değerini bilmezliğinin ör-
nekleri de eksik değildir... Bu nedenle, asıl ve kalıcı
değertendirmeyi zamana bırakmak; ödül ya da alkı-
şa karşı dayanıklı, kendimize haksızlık olduğunu dü-
şündüğümüz davranışa karşı da hoşgörülü olabil-
mek, sanırım en doğrusudur.
• • •
Sokak adlan her zaman ilgimi çekmiştir. Ülkemiz-
de ya da başka ülkelerde, sokak adları önünde dur-
duğum, uzunca düşündüğüm çok olmuştur. Bir kent-
teki sokak adları, o kentin geçmişinin, dünya görü-
şünün, yaşama kültürünün, üzerinde uzunca duru-
lup düşünülmesi, açımlanması gereken gizli tarihi-
dir... Tophane'de bir sokağa adını veren "Tonton
Kaptan "acaba kimdi? Hayatından bir roman çıkar
mı? "Kirazlı Mescit Sokağı", Melih Cevdet'in ünlü
şiirindeki sözlerle, "sevdiğim" bir "sokakadı", benim
bir şiirimin adı ve Beyazıt'tan Haliç'e doğru inen bu
sokağın betimlenmesıdir... istanbul'daki sokak ad-
lannın kökeni, öyküleri konusunda acaba çalışmalar
yapılmış mıdır? Böyle bir çalışma sanınm çok ilginç
olur, düşündürücü sonuçlar da verirdi... Paris'te bir-
çok sokak; bilim. sanat, siyaset alanlannda başan ka-
zanmış kimselerin adlannı taşıyor. Dünyadaki belli
başlı kentler arasında bu bakımdan bir karşılaştırma
yapılması sanırım yine çok ilginç sonuçlar verirdi...
• • •
Çatalca Belediyesi'nin aynı tarihli karanyla bir baş-
ka sokağa da Onat Kutlar adının verildiğini öğren-
dim... Onat Kutlar adı bir sokağı güzelleştirir... O so-
kakta oturan ve oturacak çocuklar, oturduklan soka-
ğa adını veren kişinin kimliğini öğrenerek yapıtlanna
ulaşmak istediklerinde, çok farklı ve büyüleyici bir dil
ve güzellikler dünyasına ilk adımlannı atmış olacak-
lardır... (Kişi adı olan sokak levhalanna, yine Paris'te
gördüğüm gibi, meslek, doğum-ölüm tarihi gibi kısa
notlar konulması da, bu bakımlardan, yararlı olabi-
lir.-) • . , .
• • •
Istanbul Belediyesi'nce hazırlatıhp 1989'da yayın-
lanan bir "Istanbul Şehir Rehberi" var... Sayfalarını
karıştınyorum... istanbul'da Sait Faik'in ya da Or-
han VeJi'nin adını taşıyan (bırakın caddeyi) tek bir so-
kak yok... Çok şaşırtıcı değil mi?
• • •
Bilge Karasu öldü. 196O'lı yıllann Ankarası'ndan
bugünlere, görüşmelerimiz sayılı ve rastlansal, fakat
ilişkimiz karşılıklı olarak saygılı ve sıcaktı. En son ve
uzun birlikteliğimiz, Türk yazarlarının 1993 Mayı-
sı'ndaki Fransa çıkarması sırasında oldu... Gerçek-
ten seçkin kültür adamlığını, önemli edebiyatçılığını
inanılmaz bir sadelikle birteştirebilmiş bir insandı. Yü-
züne çoğumuz gibi gençliğinde değil orta yaşlarda
kondurduğu kalın bıyıkları: çelimsiz, çelebi, fakat ka-
vi görünüşü; özenli fakat son derece sade giyim ku-
şamı; sözcükleri bir bir seçerek konuşması; sesinin
titreşimleri ve bakışlarındaki hüzün ve ironi, ona, tan-
rıya pek inanmasa da din adamlığını seçmiş bir bil-
ge, ya da bir Latin Amerikalı köylü görüntüsü veri-
yordu... İster miydi bilmem, fakat Bilge Karasu adı,
ahşap evlerinin pencerelerinde sardunyalar açan,
kuyruğuna teneke bağlanmış bir kedinin peşinden
çocukların koşuşturduğu (sözgelimi bir eski Fatih, ya
da bir B. Ada) sokağına nasıl da yakışırdı...
DtVHİĞI K.ADASTRO MAHKEM ESt'NDEN
1992233
DKrigi Ulucamii Mahallesrnden Mehmet Topaloğlu
tarafından Atatürk Bulvan No: 218 Nazilli adresınde
mukım olduğu anlaşılan Ibrahım Kılıç aleyhme açılan
ışbu kadastro tespitıne itiraz davasınm yapılan açık yar-
gılaması sırasında;
Davalı uzun aramalara rağmen bulunamadığından da-
vacı imzalı 04.12.1992 tarihli dava dilekçesınin davalı-
ya ilanen tebliğine karar venldığinden:
Işbu ilanın herhangi bir gazetede yayımlandığı tanh-
te, davacının 4.1.1992 tanhlı dava dilekçesi, davalı Ibra-
hım Kılıç'a şahsen tebliğ edıimış sayılır.
Davalının işbu davaya itirazının bulunması halinde,
tüm delılleriyle birlikte mahkememizın 992/233 sayılı
dosyaya duruşmanın bırakıldığı 25.07.1995 tarihinden
önce müracaat etmesi gerekir.
Davalının duruşmaya gelmemesı veya kendisini bir ve-
kille temsil-ertirmemesi halinde yargılamanın gıyabın-
da yapılarak hasıl olacak sonuca göre karar venleceğı ila-
nen ilgililere tebliğ olunur. 02.06.1995 Basın: 30806