25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 22 TEMMUZ 1995 CUMARTESİ HABERLER Teras toplantılarında Alevilik tartışması En büyük tehlike şeriatçı gericilik C afer Doğan (Pir Sultan Abdal Kül- tür Dernekleri Istanbul Şube Baş- kanı): Türkiye bugün ciddi birkaosa dogru sürükleniyor. En büyük teh- like de hepinizin vurguladığı gibi şeriat tehlikesi. Burada iş ve güç bir- liği yapmakta sosyal demokratlara. sosyalistlere, insan haklanna önem veren bütün laik ve demok- ratlara büyük iş düşüyor. tlhan Selçuk üç-dört yıl önceki bir yazısında Alevilerin Sünnilerden iki- yüzyıl ileride olduğunu söylemişti. Örnek olarak da Namık Kemal'i, Pir Suİtan'ı göstermişti. Tür- kiye Cumhuriyeti kurulalı 70 yıl oldu ve herkesin de altını çizdiği gibi Alevi-Bektaşiler Cumhuri- yet'in kurulmasında temel taşi olmuştur. Ancak Türkiye Cumhuriyeti 'nin nimetinden hiç yararlana- mayanlar da yalnızca Aleviler olmuştur. Os- manlı dönemindeki katli- amlarm Cumhuriyet'le sona ereceğini sananlar yanildı. Cumhuriyet'ten sonra da Alevilere yöne- lik baskı, zulüm ve katli- amlar sürmüştür. Biz son yıllarda şunu gördük; hak verilmez alırnr. Bu ülke- de ezilen her grup ancak kendi örgütleri aracılığıy- la özgürlük ve hak mücadelesı yapabilir. Kimse kendisine 'al bu senin hakkın' demez. Ben Alevi olarak cemevine gidip orada benimle aynı mağdu- riyeti yaşayanlarla dayanışınm, ama öte tarafta me- murlarla sendika hakİcı için yürüdüğümde orada ar- tık Alevi değiiimdir. Ya da işten atılan belediye iş- çileriyle yürüdüğümde artık işçiyimdir. Ben Ale- vinin zenginini de yoksulunu da severim mantığı bana ters geliyor. Ben cemevinde Alevilerin hep- sini severim ama, fabrikaya gittiğimde ışçiyi seve- rim. Bu çok doğal karşılanmalıdır. Şeriatın gide- ceği yer faşizmdir. Fikret Karahan (Karacaahmet Sultan Derneği Genel Sekreteri): Alevilerin geniş bir örgütlülüğe sahip olması nedeniyle laiklik ve demokrasi mü- cadelesinin yine bizim üzerimize ihale edildiğini görüyorum. Mücadeleden kaçmak gibi bir düşün- cemiz yok, ama biz bu mücadelede tek başımıza kahrsak başan şansımız da ortadan kalkar. Türki- ye'nin içinde bulunduğu koşullardan hoşnut olma- yan, demokrasinin rüm kurum \e kurallanvla iş- lemesini, özgürlükçü parlamenter sistemin aksa- madan yürümesini isteyen her gnıbun, bu arada la- ik Sünni topluluğun bizim yanımızda yer alması zorunludur. Aksi takdirde telaffuz etmeye korktu- ğumuz sona daha hızlı sürüklenmemiz kaçınılmaz- dır. Birlikte banş içinde yaşamayı arzuluyorsak kâ- ra da zarara da ortak olacağız. Nimet ve külfet den- gesi artık eşitlenmeli. ArifSağ: Bir şeye dikkat çekmek istiyorum. Bü- tün konuşmacı arkadaşlanm bu arada ben de dahil sürekli Alevilikten bahsederken sanki Bektaşiliği gözardı ediyormuşuz gibi bir izlenim doğabilir kaygısına kapıldım. Yanlış anlaşılmasın diye vur- gulama gereği duyuyorum, Alevilik için düşündü- ğümüz bütün ulvı düşünceler, bütün kaygılar %'e verdiğimiz mücadele aynı zamanda Bektaşilik için de geçerlidir. Bu düzeltmeden sonra başka bir ko- nuya geçmek istiyorum. Cumhuriyet tarihinde ts- lamcı akımlann doğuşu ve gelişmesine paralel ola- rak. devletin Alevi cemaatine sistemin içinde biç- tiği 'oslu çocuk' rolüne uygun düşen bazı adımlar attığına tanık oluyoruz. Said-i Nursi hareketinin başladığı 1950'li yıllann sonunda çok partili reji- me geçilmiş ve DP'nin iktidara gelmesiyle dinci akımlar Cumhuriyet'le kaybettiği mevzileri yeni- den kazanmaya başlamıştır. Türkçeleşen ezan ye- niden Arapça okunmuş. imam-hatip okullan açıl- maya başlanmış, ama bu arada da Alevileri, dev- letin o tarihe kadar temsilcisi durumunda bulunan CHP'den koparmak için bazı dedeler bu dinci te- melde yayılan ve sözde demokrasi vaat eden par- tiden milletvekili yapılmıştır. Islamcı akımlan kol- layan ve koruyan bu partiden milletvekili olan Ale- • Bu ülkede ezilen her grup ancak kendi örgütleri aracıhğıyla özgürlük ve hak mücadelesı yapabilir. Kimse kendisine 'al bu senin hakkın" demez. Ben Alevi olarak cemevine gidip orada benimle aynı mağduriyeti yaşayanlarla dayanışınm, ama öte tarafta memurlarla sendika hakkı için yürüdüğümde orada artık Alevi değiiimdir. vi dedesinin vifrin amacıyla ve sadece Malatya'da bu partiyi güçlendirmek için listelere konduğunu görüyoruz. Alevi kimliğini tanımak şöyle dursun Said-i Nursi hareketinin daha güçlenmesi için ze- min hazırlamıştır DP iktidan. 27 Mayıs ihtilalinin ardından hazırlanan özgürlükçü ve insan haklan- na dayalı anayasa ile Aleviler, farklı bir inanç gru- bu olarak yine tanınmamış, ancak hiç olmazsa Is- lami akımlann önüne de set çekilmiştir. Kurucu Meclis'ten sonra kurulan Adalet Partisi, DP'nin devamı olduğunu iddia etmiştir. DP'den parlamen- toya giren bazı dedelerimizi bu kez de AP'de gö- rüyoruz. AP'nin laikliğe ne kadar bağlı olduğunu tarihsel süreç içinde hep bjrlikte gördük. Ezanlı - Kuran'lı mitingler, Said-i Nursi'nin mündi olan genel başkanlar. çığ gibi büyüyen imam-hatip okul- lanyla AP gerçekten de DP'nin yanm bıraktığı iş- leri tamamlayarak bu partinin devamı olmuştur. Bu çelişkilerle 12 Eylül 1980 darbesine gelindi. Darbe ile birlikte binlerce Alevi genci işkence tez- gâhlanndan geçirildi. Alevi köylerine zorla cami yaptınlmaya başlan- dı. Ama bir de baktık ki, darbecilerin kurdurduğu partide de Alevi dedeleri var. Yani 1950"lerde baş- layan çelişki 1980'den sonra da sürdü. Bugün kök- tendınci akımlar laik Cumhuriyeti tehdit edernok- taya gelmişlerse bunun tek sorumlusu herhalde Menderes ve Demirel değildir. Bunun sorumlulan o siyasi erke kan veren her- kestirdiye düşünüyorum. Şimdi buradan ben. mut- lak bizim yaptığımız doğrudur, başkalannın yap- tığı külliyen yanlıştır tezini çıkartmak istemiyo- rum. Ancak 'ben Aleviyim' diyen herkes Aleviliğin koşullannı yerine getirdiği ve felsefesinı pratiğine uydurduğuoranda Alevidir. Eğer Aleviler tarihbo- yunca baskı gruplanna dönüşen siyasi yapılara kar- şı direnmişlerse, onlann yanında değil de karşıla- nnda olmayı yeğlemişlerse bunun temel nedenle- rinden biri bana göre, o inancın, o felsefenin. o ya- şam pratiğinin o topluma kazandırdığı siyasal dü- şüncedir. Alevilik insanını oluştururken. insanı ye- tiştirirken, insan olmanın gereğini yerine getirirken de insanlara dünyaya bakış penceresini de berabe- nnde sunar. O açıdan 'Alevilik bir inançır. o yüzden Aleviler tstcdikleri siyasal çizgivi tercih edebilirler' tezi biraz çarpık bir tezdir ve ben bu teze itibar et- miyorum. Aleviler Alevi olmanın gereklerini ye- rine getirmek durumundadırlar. Yoİcsa 'ben Akvi- yim' demekle olunmaz. Aydm Aybaj r : Evvela ben Alevi değilim, ama Toktamış gibi tarafsızlık girişi olarak söylemiyo- rum bunu. Birkaç sene evvel Alevi olmaya karar verdim, ancak bana soy esasına dayandığı için ola- mayacağımı söylediler. Benim üzerinde durmak istediğim konu, 'Niçin Alevi partisi olmasın' soru- suna yanıt aramak. Çünkü bugün hukuken ve fi- ilen Türkiye de bir Sünni partisi var ve Sünni pro- paganda yapan ve buna dayanarak iktidaragelme- ye çalışan bir parti var. Acaba diğer partilerin şimdiye kadar, özellikle sağcı partilerin inanç kesimini dekor olarak kullan- ma suretiyle yaptıklan propaganda esasına daya- narak iktidara gelmeye çalışan Sünni partiye kar- şı yine bir inanç esasına dayalı. ama onlardan bam- başka bir inanç esasına dayalı bir siyasal parti ni- çin oluşmasın. O soruyu sormak lazım. Vaktiyle bi- liyorsunuz Demokrat Parti'den başlayarak onun A L E V İ HAREKETİNİN DÜNÜBUGÜNÜ MtYASE İLKNUR 6 devamı olan ve onun yanında olan sağ partiler bu inanç kesimini dekor olarak kullandılar. Ta 1970'lere kadar. 1970'lerde birçok kişinin gözü açılmış ve bu damann hayli verimli bir siyasal da- mar olduğunu görerek kendi partilerini kurmuşlar- dır. Bugün de bu daman kullanan ve yerel yöne- timlerde iktidara gelen bu gruprur. Bu inanç kesi- mini kullananlar yine Cumhuriyet tarihimizin bir gerçeği olarak aynı zamanda Alevi yurttaşlanmı- zı da kullanmışlardır. O zaman buradan çıkan so- nuç: Alevi kesimi acaba bir siyasal güç olarak ör- gütlenirse Türkiye'de ne olur ve bu bir tehlike mi- dir? Bunu hakikaten iyice ölçüp tartmak lazım. Orhan Erinç (Cumhu- riyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni): Bugün bu- lunduğumuz koşullarda bazı kavramlar eski an- lamlanndan biraz kaymış durumda. En başta da sağ ve sol kavTamlan. Sağcı dediğimiz zaman neyi kastedıyoruz. Muhtemel- dirki.Refah Partisi'ni.a- ma onun içinde, baktıgı- mız zaman sagda olduk- lannı söyleyen diğer partiler de giriyor bu tanıma ve hatta bugün sosyal demokratım veya demokra- tik solum diyen partiler de sağda değerlendiriliyor. Birdetabii Alevi-Sünniaynmısözkonusu. Herne kadar konuşmacılar zaman zaman bu aynmı koy- dularsa da sonunda iş bir ıkileşmeye doğru gidiyor. Halbuki Sünniler arasında da inanç olarak veya y- ol olarak kendilerine Alevü'l-meşrep denen birta- kım ara yollar da var. Şımdi Sünnilerin tümünü eleştirmek mi acaba doğru. yoksa köktendincileri eleştirmek mi? Bir de okuduğum kitaplarda Ale- viliği herkes farklı yorumluyor. Acaba bir ekip ça- lışması yapıp ortak bir metin çıkanlamaz mı?" Özel: Elbette böyle bir çalışma yapılabilir ve yapmayabaşlıyoruz. Sün- nilere çarpık bir bakışı- mız olması söz konusu olamaz. Tam tersine Sün- nilerle birlikte olmadan laiklik mücadelesinde ba- şan şansımızın olamaya- cağını her arkadaşım ayn ayn vurguladı. Hazır söz aîmışken benim de üze- rinde durma gereği duy- duğum bazı konular var. Şimdi Aleviler üzerinde bazı oyunlar oynanıyor. Bunu Gazı olaylannda ya- şadık. Deviet bir taraftan devletçi bir Alevi yarat- maya çalışıvor. öte yandan radikal sol gruplan da göstererek, bazı illegal örgütleri göstererek hem Alevileri mücadeleden soğutmak hem de kendi çizgisine çekmek gibi girişimler var. Ama biz bu- nu mantık süzgecinden geçırdiğimizde sağlıklı tah- liller yapabiliyoruz. Bu oyunlar tutmadı. bundan sonra tutacağını da sanmıyorum. Şener: Ben genel konuşmalann aksine yine Cumhuriyet gazetesi ile Alevilerin ilişkisine gir- mek istiyorum. Bugün Zaman gazetesi 400 bin sa- tıyor. Ama çok dinamik bir toplum<iediğimiz Ale- vilerin sayısını en az 20 milyon diye açıkladığımız halde gönül bağımızın bulunduğu Cumhuriyet ga- zetesinin tirajına baktığımızda biraz düşünmemiz gerekiyor. Günümüzde medyanın önemini anlat- mama gerek yok. Bugün Cumhuriyet gazetesinin çizgisi geleneksel Alevi kitlenin de çizgisidir.İJ- han Selçuk'un yazılannı okuduğumuzda klasik Alevinin dünyaya bakışını görüyoruz. Demokrasi- ye, laikliğe bağlı, emperyalizme karşı aynı tavn gö- rüyoruz. Tasavvufu Ilhan Selçuk o usta kalemiyle çok güzel ifade ediyor. Görsel basın da ne yazık ki, Alevi hareketine magazin gözlüğüyle bakıyor. Di- ğer gazetelerden hiçbiri Alevi çizgisine yakın de- ğil. sermayenin elinde. O nedenle Cumhuriyet ga- zetesiyle köprülen daha sağlam kurmalıyız. Tür- kiye'de Alevilik belli birnoktaya geldi. Ekonomik açıdan. siyasi açıdan ve sosyal açıdan önemli ge- lişmelerkaydedildi. 1989 yılındaki Cumhuriyet 'te yayımlanan 'Alevilik' dizisi önemli bir misyonu ye- rine getirdi. Örgütlenme ve yayın patlaması bu ta- rihten sonraya rastlar. İlhan Selçuk: Cumhuriyet gazetesi ile Alevile- rin ilişkısi konuşulurken şunu söylemek istiyorum. Cumhuriyet gazetesi laik Cumhuriyeti savunur, ne Alevilıği ne Nurculuğu savunur öyle değil mi? A- ma şimdi ikisi aynı kefeye konur mu? Cumhuriyet gazetesinin savunduğu aydınlanma, çağdaşlık, in- san haklan, kadın haklan, insanlann insanlaşması Alevi-Bektaşi inancı ya da felsefesine de yakın. O- nun felsefi içeriğini ortaya koymak zaten onu tut- mak demektir. Birisi kalkıp da - >ahu kardeşim, ben Fethullahçıyim, neden gazeteniz benim dava- mı sa>'unmuyor?' diyebılir mi? Dıyemez. Bütü- nüyle çağdışı ve bizim çizgimize ters. Bir hoca- efendi çıkıyor, bir cemaat kuruyor, yürüyor. Dur bakalım kardeşim.. sana bu yetkiyi kim vermiş? Said-i Nursi'nin yeri Cumhuriyet gazetesinde ne- den olsun? Mezhepleri ve tarikatlan savunmak ay- n bir olay. Cemaatleşip demokrasiye katkıda bu- lunmak. sınıfsal partiler kurmak, laik partiler ku- rup iç banşa katkıda bulunmak ayn bir olay. Şim- di bunun ince ayannı yapabilecek bir aydınlanma- nın içinde bulunmak gerekiyor. Alevilik 1980'in sonlannda Cumhuriyet'in vit- rinine neden çıktı? Şimdi Alevi dostlanmız bize geç kaldığımızı söylediler. Asıl siz geç kaldınız, biz geç kalmadık. Cumhuriyet gazetesi geç kalmadı. Türk-lslam senteziyle dev let hızla Sünnileşme eği- limine girince ister istemez Cumhuriyet bu eğilim karşısında ezilen inancın yanında yer aldı. Çünkü devletin Sünnileşmesi laik Cumhuriyetin yıkımı demektir. Ona karşı dırenecek olan toplumsal kat- manlann haklannı savunmak Cumhuriyet'ingöre- _vidir. Bize kimse uyanda falan bulunmadı ki, biz kendimizden başladık yazmaya. Ama bugün örgüt- lenmişsiniz.. geldinız. sorunlan masaya yatırdık, konuşuyoruz. Ben buna 'Çağdaş Kırklar Meclisi' diyorum. Bu örgütlenmeniz ileride daha da gelişir umanm. Bugün tslamcı örgütlenmelere bakıldı- *ğında sizin önünüzde daha çok mesafe var Alev Coşkun: ilhan Selçuk'un da dediği gibi çağdaş bir örgütlenme modeliyle karşı karşıya olduğumuzu gördük. Bu çok önemli bir toplumsal hareket. Kırsal temelleri çok güçlü olan Alevilik- Bektaşilik şimdi bu ör- gütlenme ile kentteki Alevileri kucakhyor. Türkiye'nin önündeki köktendinci tehlıkenin karşısında bu hareket emniyet süpabıdır. Çünkü tabanda örgütlüdür. Bu taban hareketini ezip geç- mesi gerekir köktendincilerin başanlı olması için. Ne kadar ekonomik ve siyasal örgütleri olursa ol- sun bu hareket karşısında başanlı olacaklanna ih- timal vermiyorum. Az önce burada yanlış bir de- ğerlendirmeyapıldı. Alevilenn yüzde kaçının sol- da olduğu tartışılınca çok düşük oranlar verildi. Politikanın içinden gelmiş biri olarak söyleyeyim kı bu oran yüzde 99.99'dur. Bİttİ SİP Genel Başkanı, sosyalizmin salt bir toplumsal muhalefete indirgenemeyeceğini söylüyor Güler: Sosyal demokrasi sol değildir S osyalist Iktidar Partisi (StP) Genel Baş- kanı Aydemir Güler, Türkiye'nin kapi- talıst dünyanın krizden çıkmayan 'zaryrf halkası' olduğunu söylüyor. SİP Genel Başkanı Güler, "Türldye'de 1960 sonra- sı gelişme gösteren sosyalist birikim ve kurulan par- tilerne gibi yanhşlar^pölar" sorusuna şu yanıtı ve- riyor: - TlP'ten TKP'ye. THKP-C'den solun başka bir dizi kesimine kadar yaygın yaklaşım Türkiye'nin zayıf halka olduğu gerçeğini değil, Türkiye'nin 'az gelişmiş' olduğunu merkeze aldı. Türkiye'yi 'geliş- tirecek* tek yolun da sosyalizm olduğu görüleme- di. Dolayısıyla sosyalist ve devrimci hareket mü- cadele biçimleri ne denli çeşitlilik arz ederse etsin. sosyal demokrasinin, çeşitli türlerde buriu\'a 'UeriV ciBğinin', sonuçta düzen güçlerinin 'sol kolu' ol- muştur. Türkiye sosyalist hareketinin geçmişi ken- disini, genel hatlanyla düzene 'muhalefet' olarak ta- nımlamıştır. Oysa sosyalizm bir muhalefet hareke- ti olmakla yetinemez. Sosyalizm yeni bir iktidar- djr. Türkiye de bu iktidar perspektifinin gerçekçi, olanaklı olduğu coğrafyalardan birini oluşturuyor. -Türki\e'de 2000'Ii v ıllara doğru sol nasıl bir stra- teji izlemeli? Güler- Sol, düzen içi ideoloji ve politikalarla, düzenin kurumlanyla köprülen atmaktan çekinme- melidir. Sosyalist iktidar perspektifi, sosyalist dev- rim hedefınin 'olmazsa olmaz' koşuludur bu. An- cak solda çeşitli eğilimler sosyal demokrasiyle, sol- liberalizmle, sol-milliyetçilikle, burjuva demokra- tizmiyle, sendika bürokrasisiyle bağlannı kestikle- rinde açıkta kalmaktan korkuyorlar. Bu korku son derece yersizdir. Yalnızca. Türkiye emekçilerinin bu yıl içinde gösterdikleri performans bile böylesi bir korkiınun emekçi sınıfın eksiklerinden değil sol hareketlerin kendi perspektifsizliklerinden kaynaklandığını gös- teriyor. Kent yoksullan mart ayındaki direnişlerde düzenle bağlannı kopartmaktan çekinmediler. Kürt emekçileri kendilerine zorla asimilasyon ve yoksul- luktan başka bir şey vermeyen düzenle köprülen at- maktan korkmuyorlar. Yoksul Aleviler düzenin 'cop-cami' politikasına karşı sokağa çıkarken ikir- cikli davranmıyorlar. Kamu emekçileri iradelerini, haklannı alana kadar alanlarda kalmak doğrultu- sunda koyuyor. İşten atılan işçiler soluğu direniş- lerde alıyor. Emekçi tabanının bu düzen dışına çık- Dünyada veTürkiye'de sosyalizmin gelecegi SOSYALİSTLER TARTIŞIVOR SEVİM LSa/JUJ'- • Bugün CHP'yi diğer düzen partilerinden ayıran hiçbir şey kalmamıştır. Sosyal demokrasi sol değildir. Ne kitlelerin vıcdanında ne programında ne iktidar pratiğinde... Bu haliyle sosyal demokrasi klasik görevini de ifa edemiyor. Sosyal demokrasi, emekçileri düzenin sol cebinde tutmaya yarar. Türkiye'de böyle bir işlev çalışmıyor. Düzenin bu işlevden vazgeçmesi ise mümkün değildir. ma yöneliminin önünde birtakım sol görünümJü dalgakıranlar, yangın söndürücüleri var. Marksist hareket bu sol görünümlü düzen kurumlanna de- ğil. sosyalizme. devrimciliğe açık emekçi tabanına yüzünü dönmelidir. Marksist solun kendisini bu ze- minde yeniden inşa etmesi, aynı zamanda Türki- ye'de siyasi iktidann en güçlü adayı oîmak anîamı- na gelecektir. - Türkiye tipi sosyalizmin nitelikleri neler olma- ü? Güler - Türkiye tipi diye adlandınlacak ayn bir sosyalizm türü, bence yok. Türkiye sosyalist hare- keti uluslararası sosyalist hareketin bir parçasıdır. Ancak her sosyalizm deneyimi, bir evrensel çerçe- venin belirli bir zaman ve mekânda yeniden üretil- mesı anlamına gelir. Türkiye'de sosyalist hareketimizin ve sosyalist iktidann özellikle altı çizilmesi gereken unsurlan ise şunlar olmalı: Liberalizmin her biçimine karşı kamuculuk-devietçilik; ilerlemenin, aydınlanma- nın, insanlığın evrenselleşmiş değerlerinin sahiple- nilmesi; Milliyetçiliğe karşı uluslann kendi kaderlerini tayin hakkı ilkesi temelinde gönüllü birlikteliği; dünya kapitalizmiyle uzlaşma ve yeni boyunduruk kanallannın açılmasına karşı emperyalizmden tam kopuş; Burjuva demokrasisinin şekilci ve içeriksiz ya- pısına karşı sosyalist demokrasinin katılımcılığı; Kendisini adım adım, bir dizi uzlaşma ve taviz üzerinden geliştirme stratejisi yerine. devrimci sıç- rama ye kopuşu esas alan bir perspektif... - Türkiye'dcki mevcut sosyal demokrat partilerin geieceğini nasıl görüyorsunuz? Bugünkü durumla- nnın kısa bir değerlendirmesini yapar mısmız? Güler - Türkiye'de sosyal demokrasi, demago- jik biçimde de olsa geçmiş dönemlerde emekçi sı- nıflann özlemlerini sahiplenirdi. Sosyal demokra- sinin topluma seslenişinde "Benemektenjanayım" mesajı vardı; aslı astan olmasa da... Galiba, Cteal'a "Ben zenginleri severim" dedirten burjuvazinin za- ferduygusunu sosyal demokrasi de paylaştı. Öyle ki bugün CHP'yi diğer düzen partilerinden ayıran hiçbir şey kalmamıştır Sosyal demokrasi sol değil- dir. Ne kitlelerin vicdanında ne programında ne ik- tidar pratiğinde... Bu haliyle sosyal demokrasi klasik görevini de ifa edemiyor. Sosyal demokrasi, emekçileri düze- nin sol cebinde tutmaya yarar. Türkiye'de böyle bir işlev çalışmıyor. Düzenin bu işlevden vazgeçmesi ise mümkün değildir. önümüzdeki vadede sosyal demokrasiyi adam etmek doğrultusunda her girişi- min kaynağı düzen olacaktır. - Türkiye'de 2000'li yıllarda Marksist ve sosyal de- mokrat partilerin gelecegi var mı? Hangisini daha şanslı görüyorsunuz? Güler- İ2 Eylül darbesi Türkiye'degenerallerin 'geleceğJnin' olduğunu mu gösterdi? ANAP'ın yıl- dızı kaç yıllıktı? 'Demokrat Demirel'i kim hatırlı- yor? Refah'ın aldığı oylar Türkiye'nin geleceğinin ortaçağ karanlığı olduğunu mu kanıtlar?.. Türkiye'nin gelecegi Meclis'teki soytanlıklar- dan çıkacak olsa 'Gelecek sosyalizmin mi başkası- nın mı' tartışılabilir bir konu olurdu. Bence Mark- sızmin geieceğini görmek için gözlerimizi işçi di- renişlerine, kentlerin varoşlanna, kamu emekçile- rinin mücadelesine çevirmemiz yeterli. - Parn'nizin, diğer sol parti ve hareketlerle görüş aynlıklan nedir? Bunlardan hangisini kendinize da- ha yakın buluyorsunuz? Güler- Türkiye'nin Kuzey Irak operasyonlannı destekleyenler, kongrelerinde "Emperyalizm öyle kolay kolay yıkılmaz, kapitalizm de eski \ahşiligini terketti" diyenler. bugünkü işsizliğin. özelleştirme- nin. yoksulluğun, deviet terörünün vebalini taşıyan sosyal demokratlarla işbirliği politikası güdenler, emekçi sınıfın tepesindeki sendika ağalığı tasallu- tunun parçası olanlarla, gerçekten ciddi aynlıklan- mız var. Bugün Türkiye solunda bir 'sosyalist iktidar' programına sahip olan tek siyasi hareket Sosyalist İktidar Partisi'dir. Diğer hareketler ya programsız- lıkla ya karma-ekonomi türü düzen içi tasavvurlar- la ya da burjuva dembkrasısi ile sınırlı bir ufukla malûl durumdalar. Bir de güçsüz ve perspektifsiz grupçuklann yan yana konulup 'birieştirilmesinden' sosyalist bir gü- cün doğacaği yanılsaması var. Siyasette on yanm bir bütün bile etmez. Türkiye solunun sorunu 'bir- lik' değil, etkili bir emekçi sınıf politikası üretmek- tir. Bu da sağlam birprogram ve kadrolaşma zemi- ni üzerinde gerçekleştirilebilir. Biz, geçici ve bu temelden yoksun yakınlaşma- lara. birliklere bel bağlamıyoruz. Programımız ek- senınde emekçi sınıflan örgütleyerek Türkiye sos- yalist hareketine adım adım kişilik kazandınyor, bir toplumsal güç, emekçi sınıfın devrimci öncü ör- gütü haline geliyoruz. Bu yolda ilerlediğimiz sürece Türkiye solunun böiünmüşlük sorunu da ya hallolacak ya da önem- sizleşecektir. - Mevcut sosyalist partilerin - hareketlerin ilerde bütünleşme olasılığı \ ar mı? Güler- SlP'in dışındaki birdizi hareketin ve par- tinin neden ayn kanallardan gittiğini anlamak ko- lay değil. Yeni parti girişimleri. demokrasiyle sınır- lı ufuklanyla, düzenle uzlaşmacı hatlanyla, sendi- kal bürokrasinin parçası olmalanyla BSP ile aynı kulvara giriyorlar. Bunun gerçekten lüzumsuz bir mesai olduğunu düşünüyorum. Bizim bu kulvara geçmemiz ise teorik bir olasılık olarak bile müm- kün değil... Sürecek CUMARTESİ YAZILARI ATAOL BEHRAMOĞLU "Se vdiğim Sokak Adları Gibi..." Çatalca Belediye Meclisi'nin karanyla Çatalca'da bir sokağa adım verildi... Belediye meclisinin bu ka- rarı bana, 7 temmuz cumartesi, Çatalca Erguvan Şenlikleri sırasında, Belediye Başkanı Sayın Fırat Aykırt tarafından bildırildi. Sokak tabelasının bir eşi • de, anı olarak bende kalmak üzere hazırtatılmış... Elimde bu tabelayla fotoğraflarım çekildi... Topuklu Çeşmesi başında, şiir okuma programındaydık. İn- san böylesıne sıcak, sevgı dolu bir davranışla karşı- laşınca, ne diyeceğinı, hatta ne düşüneceğini bile- miyor. Orada bulunan şiirsever Çatalcalılara, verdik- leri karar için Çatalca Belediyesi Meclisi'ne tüşekkür ettiğimi, ancak, adımı taşıyan sokakta oturanlann ya da o adrese mektup göndereceklerin yerinde olmak istemeyeceğimi, çünkü adımın ve soyadımın çok güç, genellikle de hatalı yazıldığını söyledim... Bu sözlerim birkaç gün sonra, Çatalca Erguvan Şenlik- leri'yle ilgili güzel bir gazete haberinde de yer aldı. Fakat yine gazete haberlerinden, gerçekle ilgisi ol- mayan bazı bilgileri, sözgelimi, Çatalca'nın Inceğiz köyünde doğmuş olduğumu da öğrendim... (Bu ko- nuda en güvenilir ve çok şükür yaşayan bir tanık olan babam, yedeksubaylığı sırasında, Çatalca'nın ana caddesindeki birevde doğduğumu söylüyor ve "Ebe Sıdıka Hanım'/n eviydi" dıyerek aynntı da veriyor...) Kendimle ilgili bir konuyla okurlanmın vaktiğini almak istemezdim. Fakat eglencelı ve düşündürücü yanla- rı olduğundan yazmamazlık edemedim. Nitekim bir başka gazetede sözünü ettiğim tabelalı fotoğrafın altında "Ataol Behramoğlu tabelayı kendi elleriyle çaktı" yazısını okuduğumda başımda şapka olsa ha- vaya uçar mıydı bilmıyorum ama, o bile başımdan aşağı kaynar sular dökülmesine engel olamazdı. Ben, bana verilen beklenmedik onurla zaten yeterince şa- şırmış ve utanmışken, bir de kendi adımı taşıyan bir tabelayı bir sokağa çakmak herhalde olacak bir şey değildi... Hangi muhabir arkadaş bunu neden ve na- sıl uydurdu, anlayamadım. inceğiz köyü haberinin gi- zini de çözemedim... Yine de bir şairin adının, yaşar- ken bir sokağa verilmesinde haber değeri gören ga- zeteci arkadaşlara teşekkür ederim. • • • Bir insanın yaşarken kazandığı ödüller her zaman yeniden gözden geçirilebilir... Hatta öldükten sonra da... Bize verilen bir ödülü gerçekten hak etmiş mi- yiz? Bu, acıtan bir sorudur; fakat kendine bu soruyu sormayan kişi, bence eksik bir kişiliktir. Verilecek ya- nıt her zaman doğru mudur? Bu da tartışmaya açık bir konudur. Çünkü insan bencilliğinin sayısız örne- ğinin yanı sıra, insanın kendi değerini bilmezliğinin ör- nekleri de eksik değildir... Bu nedenle, asıl ve kalıcı değertendirmeyi zamana bırakmak; ödül ya da alkı- şa karşı dayanıklı, kendimize haksızlık olduğunu dü- şündüğümüz davranışa karşı da hoşgörülü olabil- mek, sanırım en doğrusudur. • • • Sokak adlan her zaman ilgimi çekmiştir. Ülkemiz- de ya da başka ülkelerde, sokak adları önünde dur- duğum, uzunca düşündüğüm çok olmuştur. Bir kent- teki sokak adları, o kentin geçmişinin, dünya görü- şünün, yaşama kültürünün, üzerinde uzunca duru- lup düşünülmesi, açımlanması gereken gizli tarihi- dir... Tophane'de bir sokağa adını veren "Tonton Kaptan "acaba kimdi? Hayatından bir roman çıkar mı? "Kirazlı Mescit Sokağı", Melih Cevdet'in ünlü şiirindeki sözlerle, "sevdiğim" bir "sokakadı", benim bir şiirimin adı ve Beyazıt'tan Haliç'e doğru inen bu sokağın betimlenmesıdir... istanbul'daki sokak ad- lannın kökeni, öyküleri konusunda acaba çalışmalar yapılmış mıdır? Böyle bir çalışma sanınm çok ilginç olur, düşündürücü sonuçlar da verirdi... Paris'te bir- çok sokak; bilim. sanat, siyaset alanlannda başan ka- zanmış kimselerin adlannı taşıyor. Dünyadaki belli başlı kentler arasında bu bakımdan bir karşılaştırma yapılması sanırım yine çok ilginç sonuçlar verirdi... • • • Çatalca Belediyesi'nin aynı tarihli karanyla bir baş- ka sokağa da Onat Kutlar adının verildiğini öğren- dim... Onat Kutlar adı bir sokağı güzelleştirir... O so- kakta oturan ve oturacak çocuklar, oturduklan soka- ğa adını veren kişinin kimliğini öğrenerek yapıtlanna ulaşmak istediklerinde, çok farklı ve büyüleyici bir dil ve güzellikler dünyasına ilk adımlannı atmış olacak- lardır... (Kişi adı olan sokak levhalanna, yine Paris'te gördüğüm gibi, meslek, doğum-ölüm tarihi gibi kısa notlar konulması da, bu bakımlardan, yararlı olabi- lir.-) • . , . • • • Istanbul Belediyesi'nce hazırlatıhp 1989'da yayın- lanan bir "Istanbul Şehir Rehberi" var... Sayfalarını karıştınyorum... istanbul'da Sait Faik'in ya da Or- han VeJi'nin adını taşıyan (bırakın caddeyi) tek bir so- kak yok... Çok şaşırtıcı değil mi? • • • Bilge Karasu öldü. 196O'lı yıllann Ankarası'ndan bugünlere, görüşmelerimiz sayılı ve rastlansal, fakat ilişkimiz karşılıklı olarak saygılı ve sıcaktı. En son ve uzun birlikteliğimiz, Türk yazarlarının 1993 Mayı- sı'ndaki Fransa çıkarması sırasında oldu... Gerçek- ten seçkin kültür adamlığını, önemli edebiyatçılığını inanılmaz bir sadelikle birteştirebilmiş bir insandı. Yü- züne çoğumuz gibi gençliğinde değil orta yaşlarda kondurduğu kalın bıyıkları: çelimsiz, çelebi, fakat ka- vi görünüşü; özenli fakat son derece sade giyim ku- şamı; sözcükleri bir bir seçerek konuşması; sesinin titreşimleri ve bakışlarındaki hüzün ve ironi, ona, tan- rıya pek inanmasa da din adamlığını seçmiş bir bil- ge, ya da bir Latin Amerikalı köylü görüntüsü veri- yordu... İster miydi bilmem, fakat Bilge Karasu adı, ahşap evlerinin pencerelerinde sardunyalar açan, kuyruğuna teneke bağlanmış bir kedinin peşinden çocukların koşuşturduğu (sözgelimi bir eski Fatih, ya da bir B. Ada) sokağına nasıl da yakışırdı... DtVHİĞI K.ADASTRO MAHKEM ESt'NDEN 1992233 DKrigi Ulucamii Mahallesrnden Mehmet Topaloğlu tarafından Atatürk Bulvan No: 218 Nazilli adresınde mukım olduğu anlaşılan Ibrahım Kılıç aleyhme açılan ışbu kadastro tespitıne itiraz davasınm yapılan açık yar- gılaması sırasında; Davalı uzun aramalara rağmen bulunamadığından da- vacı imzalı 04.12.1992 tarihli dava dilekçesınin davalı- ya ilanen tebliğine karar venldığinden: Işbu ilanın herhangi bir gazetede yayımlandığı tanh- te, davacının 4.1.1992 tanhlı dava dilekçesi, davalı Ibra- hım Kılıç'a şahsen tebliğ edıimış sayılır. Davalının işbu davaya itirazının bulunması halinde, tüm delılleriyle birlikte mahkememizın 992/233 sayılı dosyaya duruşmanın bırakıldığı 25.07.1995 tarihinden önce müracaat etmesi gerekir. Davalının duruşmaya gelmemesı veya kendisini bir ve- kille temsil-ertirmemesi halinde yargılamanın gıyabın- da yapılarak hasıl olacak sonuca göre karar venleceğı ila- nen ilgililere tebliğ olunur. 02.06.1995 Basın: 30806
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle