28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
22 TEMMUZ 1995 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 : :4.Uluslararası İstanbul Bienali'ne îngiltere'den katılan heykeltıraş Richard Wentworth: IstaıılnıTıııı büyüsüne cHrenmek zorKültür Servisi- 10 Kasım - 10 Aralık 1995 tarihleri arasında Istanbul Kiiltür ve Sanat Vakfi tarafindan gerçekleştirilecek 4. Uluslararası istanbul Bienali'ne47 ül- keden yaklaşık 100 sanatçımn katılması planlanıyor. Bienalde yer alacak sanatçılardan biri de günümûz fngiliz heykeltıraşlanndan Richard VVentvvorth. Küratörlüğünü Re- ' ne Block'un üstlendiği bu biennalde, çağdaş sanattaki en son akımlar sergile- necek. Sergiler Yerebatan Sarnıcı. Aya lrini Müzesi, Tophane, AKM ve Antre- po I 'de yer alacak. Richard Wentworth ile, son derece tehlikeli ve egzotik ola- " rak tanımladığı Istanbul'da, sergilerin düzenleneceği mekânlan saptamaya gel- diğinde görüştük. - Sanatsal düşünce biçiminizi özetliye- bilir misiniz? Bu arada Henry Moore ile çalışmalannı/ sizi nasıl etkiledi? VVENTVVORTH- Henry Moore ile ça- lışmamın ağırlık noktası el sanatlannı kapsayan noktalar olmuştur. Fakat bu işin ilginç yanı bu sürenin 1960'lann • sonlanna, yani Beatleslarla aynı döneme ' rastlamasıydı. Bir bakıma tngiliz külrû- rünün tipik çelişkilerinden birini yaşa- dım. Bir yandan çalışırken, diğer yan- dan da radyoda Beatleslann yeni çıkan mûziğini dinliyordum. Sanınm bizim kuşak yapıtlannda, dünyada daha önce var olan ve oluşmuş, isimlendirilmiş kalıplan kullanıyor. Ama belki bunu, ûzerlerinde bir çeşit oynama yaparak, başka tûrlü isimlendırilmesini sağlıyorlar. Benim alakadar oldugum ko- nular bir bakıma çok geleneksel olarak nitelendirilebilir. Çalışmamda çok dokunaklılık vardır, öyle ki, istanbul'da farkettigim ûzere, in- sanlar etrafindakilere sevgi ile yaklaşı- yorlar. günümüzûn birçok burjuva top- lumunda artık olmadığı gibi. Insanlar herhangi bir şeye, bir çiçeğe, bir pence- reye, bir kediye sevgi ile bakabiliyor- lar. Bu çok değişik bir yaklaşım tarzı, bel- ki de burada herşeyin daha belirgin ol- masından kaynaklanıyor. Sonuç olarak, çalışmamda hemen bemen her zaman bir şeyi tanımanız mümkün. - Sizce geleneksellik kaçınılmaz mı? VVENTVVORTH- Esasında gelenek- sel olmamak çok zor. Zaten geleneksel- cilik, yirminci yüzyılın alay konusu. Her- kes her şeyin ne kadar radikal olduğun- dan bahseder, ama bence bu bir bakıma delilik. Bulunduğumuzyüzyıl içindeçok büyük sosyal değişimler yaşandı. Belki de radikalleşme fikri bunun kaçınılmaz bir sonucudur. - Bienal'e katılımınız ne şeldlde gttnde- me getdi ve bu teklifî kabul etmenizdetd etkenneidi? VVENTVVORTH- Rene Block ile da- ha önce çalışmıştık ve kendisi olağanüs- tü bir insandır. Sanat ile uğraşan insan- lann, sanat ortamında bulunmalannın nedeni coğu zaman tuhaf veya garip ne- denlere dayanır. Sanatı belli ortamlarda bulunmak için bir gereç ve güç olarak kullanmayı amaçlarlar. Bu, sosyal ko- numlannı meşrulaştınr ve her zaman da böyle olmuştur. Rene Block'u 5-6 yıldırtanınm. Syd- ney'de de bienal düzenlemişti. Rene'nin Oanatımda i 3 yerçekiminin ve şüpheciliğin rolü büyüktür. Belki de ölçülerle oynayıp, bir şeyi yüksekte teşhir edip, tatmin edilemez bir istek duygusu yaratmayı arzulanm. JTlene Block'un XVgerçek bir sanatsever olduğuna inanıyorum. Rene, sanatçılann, neyi neden yaptıklan konusunda gerçek duyarlılığa sahip. Çalışmalannda parasal amaç gütmüyor. Olağanüstü sergiler düzenliyor. daha önce Sydney ve Venedik'te de bie- naller düzenlediğine bakılırsa, denizler ile çevrili ortamlan tercih ettiğine inanı- cağım! İstanbul ve Sydney bir bakıma yeni ve eski dünyanın temsilcileri olarak görülebilir. Rene Block. çok geniş çevresi olan. çok ilginç bir insandır. Kopenhag'da da bir defasında çalışmıştık. Olağanüstü bir kavrayış yeteneği vardır. Çok gizemJidir ve zannetmiyorum ki hiçkimse onun ger- çek amacının ne olduğunu bilsin. Ancak etrafinda ona yeterince güven duyan pek çok ınsanın olması, bu işin gerçeİdeşme- sinde büyük bir etken. Güven başannın sırndır. İstanbul son derece tehlikeli ve egzotik bir yer. Onun büyüsüne kapıl- mamanız veya direnmeniz çok zor. - Büdiğiniz gibi, İstanbul Bienali'nin teması. Doğu ile Batı'nın birleşimini işli- yor: New Orient-ation. Buna bağlı olarak da sergiler, tarihi mekânlarda yer alacak. İstanbuTun bu 'büyüleyici've 'egzotik' ortamının sizi ne dereceetldleyeceğiııi sa- nrvorsunuz? WENTWORTH- Egzotizm...Aslmda burada felsefı bir problem ile karşı kar- şıyayız. Kelime. Batı Avrupa'da ortaya çıkan ve Doğu'yu ıfade etmek için üre- tilenbirkavram. Doğu'nun, Batı'nın ürettigi bu kavra- mı benimsemesi ilginç. Sanınm prob- lem tercümeden kaynaklanıyor. George Stein tercüme konusunu ilginç bir şekil- de ele almıştır. İstanbul'da fotoğraf çek- sem, kendimi başkalannın özel yaşam- lanna giriyor endişesi taşınm. Buradaki insanlann varlığının. benim varlığımdan çok daha değişik olduğunun farkında- yım,özellikle benim Londra'daolan var- lığıma kıyasla. Londra'da bu canlılık yok. Sonuç ola- rak söylemeye çalıştığım, tstanbul'un sa- dece Doğu ve Batı değil, Kuzey ve Gü- ney kavramlannı da kapsadığıdır. Iklı- min de bunda etkisi var muhakkak, ol- ması gerek... Buraya gelip sadece fikir beyan etmek istemiyorum ama bu arada bugün Top- haneIdeki gümrük deposuna gittim. Ora- daayn inşaaedilmiş ikidepo arasında bı- rakılan inanılmaz darlıktaki mesafe gö- züme ilişti. Bu mesafe bir çatı ile kapa- tılmış, ancak çatının bazı bölümleri düş- müş. Yukan baktığınızda ışığı görüyor- sunuz. Bu gerçekten metaforik bir alan. Benim için bunu keşfetmek çok heye- can verici ıdi. Klasik bir fantezi alanı: Buradan aşa- ğıya düşebilir misiniz ve düştüğünüz va- kit kurtulabilir misiniz? Yolunu kaybet- miş hayvanlann alanı, çocuklann alanı, yatağın altına saklanmış çocuklar gibi. Belki de Doğu ve Batı ile arasındakı alandır, suyun aktığı dar bir boğaz, tıpkı Korint Boğazı gibi. Kafamda bu fikirler çok çabuk oluştu. Londra'da bu sadece birmerak konusuolurdu. Burada birden- bire. sanki bütün bunlardan birşeyler çı- kartabıleceğimı hayal ettim. - Rene Block'un 'sanat politika ile iç içedır'göriişüne katılıyor musunuz? WENTW'ORTH- Evet, böyle düşünü- yorum...Bugün Boğaz'da yemek yerken şöyle düşündüm: ne kadar garip değil mi? Dünyada coğrafya var, ve de insan- lar var.'Boğazda oturup. gemilerin gidip geldiğini gördükçe hayatın akışı içinde bundan başka^aten ne olabilirdi ki diye düşündüm. Bütün bunlar bir enerji doğu- ruyor ve bunun sonunda buralara birile- ri gelip yerleşecekti. Birileri saldırgan ve ve savunan olacaktı. Burada herşeyin bir birikim sonucu oluşmuş para kazanacak veya yemek verecekti, yerleşmek için iyi bir yer olduğunu düşünecekti. Her za- man insanlann büyük değişiklikler yara- tacağını düşünürdüm. Ama bugün Kariye'den geri dönerken, 50'lerde ve 60'larda inşaa edilen apart- manlann dışını mozaiklerin süslediğini gördüm. Bence bu çok ilginç. Eskiden yoğun birenerjı ve kapsamla kullanılan ve çok değerli tutulan bir şeyin, bugün bu şekilde kullanılması çok ilginç. Bu, inançlann, materyellerin ve yete- neklenn bir birleşımi. Bunu buranınkül- türiinde görebıliyorsunuz. Burada her- şeyin bir binkim sonucu oluşmuş izlene- mini edindim. Her şey küçük parçalar- dan oluşup. büyüğü meydana getiriyor. Bunu bitkilerde bile görebiliyorum, bit- kilen yapraklann oluşturduğunu görü- yorum. Eminim lngiltere'de bitkinın ge- nel yapısını ınceledikten sonra detayla- ra inerdim. Küçük parçalardan oluşan bütünü görüyorsunuz. - Bu bakış açısımn çalışmalannızı etki- leyeceğini düşünüyor musunuz? "VVENTVVORTH- Evet, kesinlikle. Şımdiden etkiledi bile! Bırkaç gün için buradayım. Bu süre içinde etrafımda olanlan yoğun ve dikkatli bir şekilde in- celiyorum. Fikirleri oluştunıp hazırla- mam gerekıyor, fakat aynı zamanda ka- lıplaştırmayıp her fikir için karşı fikır üretmem gerekiyor. Kasımda döndü- ğümde ise bunlan somutlaştırmaya çalı- şacağım. - Ingiliz olmanızın çalışmalannız üze- rinde etkisi var mı? Sanatın evrenselliği- ne inanıyor musunuz? \VENT\VORTH- Hayır inanmıyo- nım. Bence böyle bir fikir rahatsız edi- ci. Bana kalırsa, sanat sadece belli bir kesim içinde evrenseldir ve büyük kitle- ler için geçerli bir düşünce tarzı değildir. Kendimi yabancısı hissettiğim kültürler var, Bizans kültürü gibi. Kendimi ne ka- dar bilgilendirsem bile, özümsemem im- kânsız. Aynı şekilde Amerikan kültürü- nün de bir parçası değilim ve olmak is- temem. -Türk sanatçılardan tamdıklaruuz var mı? WENTWORTH- Sarkis'i biliyorum ve AyşeErkmen'i de Berlin'den tanınm. Ikisi de uluslararası gnıbun bir üyesi ola- rak görülebilir. Fakat kültürünüze yaban- cı oldugum için onlann eserlerinin Türk kültürünü ne derece yansıttığını bilemi- yeceğim. - Sizce bu etkinlik Türk ve Doğu köken- li sanatçıları anlamanızda \ardınıcı olu- cakmı? WENTWORTH- Bu kesişme noktala- n önemsiz gibi görülebilir. Ama Rene, gerçekten sanatın gücü olduğuna ve po- litik etkisi olduğuna inanıyor Kanımca kendisi de bu duyarlılığı taşıyan sanatçı- lan seçecek. David Sweetman'ın Paul Gauguin'i konu alan kitabı, birçok konuyu yeniden gündeme getirdi 'Her şeye cüret edebüen' bir ressam Kültür Servisi- Paul Gauguin'i konu alan David Sweetman'ın yeni kitabı, res- samın yaşamı ve sanatına ilişkin birçok konuvii yeniden gündeme getirdi. Ro- bert Hugfaes, zamanında, "Herkes Ga- uguuı hakkında bir şey bilir" demişti. Ancak sanatçımn marjinal yaşantısı. her zaman birçok olumsuz tepki almasına neden olmuştur. 1848'de Paris'te doğan Paul Gaugu- in'in babası radikal bir gazeteci, annesı tanınmış bir feminist olan Flora Tris- tan'ın yan Ispanyol olan kızı idi. Büyük amcalanndan biri Peru'nun genel valisi, aynca Aksander Borgias da Gauguin'in uzaktan akrabası oluyordu. Svveetman'a göre. yaşamının ilk yedi yılını Lima'da geçiren Gauguin'in, orada gördüğü eski döneme ait seramikler üzerindeki figür- ler, sonraki resimlerinde etkisinı çok be- lirgin bir şekilde göstermekte. Bunlann arasında , kefene sanlmış iskelet biçi- mindeki figürlere benzeyen murnyalann, ana rahmindeki pozisyonda çizilmiş bi- çimi, ressam üzerinde en fazla iz bırakan- lardan. Gauguin'in resme olan ilgisi. Fransa'da, yirmili yaşlarda borsada çalı- şırken kazandığı para ile empresyonist ressamlann resimlerini almasıyla başlar. Bu arada her pazannı resim yapmaya ayı- nr ve resimleri empresyonistlerle birlik- te sergilenir. Pissarro ile tanıştıktan son- ra bu alışkanlığını yaz aylannda da sür- dürür. Gauguin'in sanata olan ilgisi art- tıkça ticaretle olan bağlan kopmaya baş- lar ve 1882'de borsa krizinden sonra da sona erer. Gauguin'in iş yaşamından tü- müyle kopması, ailesini büyük maddi zorluğa iter, ve Danimarka'daki ailesini bırakıp Paris'e dönmesi üzerine kansı, 5 çocuğunu tek başına büyütmek zorunda kalır Bu noktadan sonra sanatçımn aile- si ile olan ilişkileri gittikçe zayıflar. Sanatçı, yaşamının geri kalan kısmını kendisine yerleşecek bir yer bulmak için dünyayı dolasarâk geçirir. Tahiti, Maxqu- esasadalan, Aıjantin, Yeni Zelanda. Bri- tanya , Panama, Martinik, Avusturalya gezdıği yerlerden sadece bazılan. Ga- uguin'in dolaşmasının gerçek amacı ken- disinın de arkadaşı Daniel de Monfried'e söylediği gibi "Her şeye cüret edebil- mek" Gauguin'e sıkça yöneltilmiş suçlama- lar arasında kalpsiz bir egoist olduğu, ai- lesini insafsızca terk ettiği ve kendisinin aslında seks peşinde koşan bir gezgin ol- duğudur. Sweetman bir yandan bu suç- lamalara karşı gelmekle birlikte. öte yan- dan daha da ağır suçlamalar yöneltmek- tedir. Bunlardan en göze çarpıcı olanı ise Gauguin'in sadece kirli akıllı bir ihtiyar değil de gerçek bir "paedophilie"(küçük çocuklara düşkünlük) olduğudur. Ancak Sweetman'ın bu konuyu abartması ve ressamın yapıtlannı da bu bakış açısı ile sunması birçok eleştirmenin, kitabı cid- diye almasını önlüyor. Örneğin Gauguin in. "TheSpiritofthe Gauguin, marjinal yaşanuyla hep olumsuz tepki aldı. Dead Keeping AVatch" (Ölülerin Ruhla- nnı Gözlemlerken) adlı resmini. çok cid- di bir çalışma olmasına rağmen Sweet- man, bir pornografi yapıtı olarak tanım- lıyor. Aynı biçimde kızının 4 yaşında iken yapılmış resminin özünde cinsellik bulu- yor. Nietzche' nin modernizim olarak ta- nımladığı " geçmişle olan bağlan kopar- ma". belki de en çarpıcı örneğını, Ga- uguin de görmek mümkün. ~ Panama'ya bir vahşi olarak yaşamaya gidiyo- rum...Boyalanmı ve nrçalanmı birlikte götüreceğinı ve kendimi insanlıktan uzak- tayeniden vaftizedeceğim*\ Svveetman'a göre bu bü>ük fedakarlık aslında onur- suz bir kaçıştan başka birşey değil, çün- kü Gauguin hiçbirzaman bulunduğu var- lılclı kesimin ayncalıklanndan vazgeç- memimşti. Svveetman, Parisli bir bro- ker'ın Pasifik'e gitmesinin hiçbir feda- karlık gerektirmediğini çünkü zaten Fransa'nın o zaman Güney Doğu As- ya'yı ele geçirmekte olduğunu belirtiyor. Yazaraynı zamanda Gauguin'i Batı sö- mürgeciliğinin ve ikiyüzlülüğünün tem- silcisi olarak görüyor. Bir yandan Tahi- tili kadınlan fahişe gibi kullanırken, di- ğer yandan da onlan tuval üzerinde yü- celttiğı fikrini savunuyor. Fakat Gaugu- in, cennetı bulacağını umarak gittiği yer- lerde düş kmldığına uğramıştı çünkü uy- garlık çoktan gelip geçmişti. Sweerman, garip bir şekilde Gauguin'i, kendisi öl- dükten yanm yüzyıl sonra Fransızlann bölgede patlattıklan atom bombalann- dan da sorumlu tutuyor. "Tahitililer, Avrupalı sanatçılann elin- de ne eğlence aracı olmak ne de onlann nükleer denemelerine alet olmak istiyor- lar." Yazann. Gauguin hakkmdaki önyar- gısı onun bir sonraki kuşaklara olan mi- rasını gözardı etmesine yol açıyor. Sweetman, Gauguin'i en fazla çok kültürlülüğün destekçisı olarak görüyor. Halbuki Gauguin'den sonra bütün mo- dem sanatçılar 'fahri vahşiliğe' soyun- dular. Picasso, Afrika totemlerini topla- maya başladı. Franz Marc, bu soyutlama- nın "ilk insanlann" görme alışkanhkla- nnı canlandırdığını savundu. Kozmopo- lit fütüristler bile kendılerini. "yeni duv- gusalhğm primitifleri (ilkellerij" olarak tanımladılar. Zamanının birçok pitoresk post-empresyonistlerine kıyasla Gaugu- in'in yaşamı yazarlar tarafindan fazla ele alınmamıştır. Bunun nedeni ise sanatçı- mn dünyanın dört bir yanında geziyor ol- ması idi. Gauguin aynca kendıni hayatı ile ilgili hikayeleri "Noa Noa" başlıklı bir kitapla toplamıştı. Sweetman'ın yeni kitabı sanatçımn yaşamı ve bulunduğu çevre hakkında çok aynntılı bilgi verme- sine karşın, birçok eleştirmen bunun ge- reksiz ve sıkıcı olduğu fıkrinı savunuyor. Hatta aynntılann hikayeyi aslından uzak- laştırdığını belirtiyorlar. Fakat yazann al- dığı en büyük eleştiri şu: Svveetman, Ga- uguin'i odenli küçümsüyorki,yapıtının beğeni toplaması neredeyse olanaksız hale geliyor. DÜŞÜNCEYE SAYGI MEMET FUAT Bir Karış Toprak "Vatanımızın birkanş toprağını bile kimseye kok- latmayız!.." Siyasa adamlan zaman zaman böyle sözler et- mek zorunda kalırlar. Vatan topraklarına kimsenin göz dikmeye kaikmaması için kararlı uyanlarda bu- lunulur. Kanımızın son damlasına kadar topraklan- mızı koruyacağımız belirtilir. Bu salt bir saldırganlığa duyulan tepki midir, bir çe- kişme, bir ınatlaşma mıdır, yoksa gerçek bir toprak sevgisi midir, belli değil... Türkiye Erozybnla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı (TEMA) "Cumhuri- yefte okuduğum ilanında şöyle diyon "Her yıl Kıbns Adası 'nın yüzeyini kaplayacak ge- nişlikte 'biyolojik' toprağımızı, yanien verimli toprak katmanımızı, akarsulara, denizlere akıtıp kaybediyo- ruz." Sözü edilen bir karış toprak değil, dağ, taş, kaya fılan da değil, her yıl Kıbns Adası'nın yüzeyini kap- layacak genişlikte bitkısel toprağımızın akarsularla denizlere, göllere, barajlara taşındığı söyleniyor... Yapılan hesap çok açık, 25-30 yıl sonra Türkiye çölleşecek, "üzerinde tanm yapacak toprak, gölge- sinde oturacak ağaç" bulamayacaksınız. Bir karış toprağı kanının son damlasına kadar ko- ruyacağını ilerı süren bir anlayış, her yıl Kıbns Ada- sı'nın yüzeyini kaplayacak genişlikte bitkisel topra- ğın sulara gömülmesine nasıl ilgisız kalabilir? "Ben 25-30 yıl daha yaşayacağımı sanmıyorum... Benden sonrası tufan..." diye mi düşünülüyor? Hayır, vatanının bir kanş toprağını vermemek için ölümü göze alacak duyarlıktaki kimselerin böyle dü- şünmeleri olanaksızdır. Biz göremesek bile çocuklanmız görecek o gün- leri... Dileyelim bu ilgisizlik sona ersin de, görecek- leri birçöl olmasın... Aslında bu konu sevgisizlik yüzünden değil, ina- nılmaz bir bilgisizlik yüzünden ilgilerden uzak kalıyor. Yıllardır bireysel çabalarla halkımızı uyarmaya ça- lışanlar üç yıl önce TEMA'yı kurarak örgütlü bir et- kinliğe girdiler. Birleşmiş Milletler'in "Dünya Çölleşme Günü" ola- rak duyurduğu 17 Haziran gününün ev sahipliğini Türkiye'de TEMA yapıyor. Konserlerle halkımızın il- gisi çekilerek gelenlere erozyon konusunda bilgi ve- rilmeye çalışılıyor. En önemlisi de şubat ayında TBMM'de milletvekillenne yapılan konuşma... Bu konuşma TEMA'nın Mart 1995 bülteninde ya- yımlanmış. Milletvekillerine her şey içtenlikle, düpe- düz, açık açık anlatıhyor. Konunun önemi beiirlen- dikten sonra şöyle denmiş: "Bu gidişten millet ve devlet olarak topyekûn he- pimiz sorumluyuz. Bizım vekillerimiz olarak sizlerde sorumlusunuz. Madem konuşan Türkiye, şeffaf Tür- kiye istiyoruz, her şeyi gelin açıkça konuşalım." Arkasından dayasaların yetersizliğinden, yasalar- da yapılan değişikliklerın getirdiği zararlardan söz ediliyor, neler yapılması gerektiği bırer birer anlatıh- yor. Gereksiz uzatmaları olmayan bir konuşma... Diyeceğim milletvekillerimiz yasaların durumunu, yapılan değışikliklerin nelere yol açtığını artık çok iyi biliyorlar. TEMA görevini yapmış, bu işin yaşamsal önemini ülkemizi yönetenlere anlatmış, bundan öte- si bize düşüyor... "Hangi siyasal görüşü taşırsa taşısın, erozyona karşı önlem almayan, ya da alıp uygulamayan yet- kililere, erozyonla savaşımı programlanna öncelikli olarak koymayan partilere oy vermeyin!.." TEMA Vakfı'yla herkesin, özellik de 25-30 yıl son- ra da bu ülkede yaşayacak olan genç insanların he- men ilgi kurmaları gerektığıne inanıyorum. 56. Devlet Resim ve Heykel Sergisi yanşmaları ANKARA (UBA) - Kültür Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü tarafindan 56. Devlet Resim ve Heykel Sergisi kapsamında "Devlet Resim Yanşması", "Devlet Heykel Yanşması". "Devlet Özgünbaskı Yanşmasr ve "Devlet Seramık Yanşması" düzenlendı. Türk sanatçılannın yaratıcı çalışmalannı destek'emek. venmlilıklerinı arrtırmak, sanat ortamına yeni değer ölçülerı kazandırmak \e buna baglı olarak da sanatçılann son eserlerinı bir arada sergılemek amacıyla düzenlenen yarışmalara son katılma tarihi 23 Eylül 1995. Her sanatçımn. üç esenyle katılabılecegı yanşmaların sartnamelen. Kültür müdürlüklerinden. Dev let Güzel Sanatlar galenlennden. Dev let Resim ve Heykel müzeleri ile ılgılı fakülte ve derneklerden alınabılecek. RUMELIHISARI YAZ OYUNU: KÜLTÜRLERARASI - SINIRLAR ÖTESİ! Tarık Günersei / Sandro Mrevlishvili ALTIN POST Yönetim ve Sahne Tasarımı: Çetin İpekkaya / Sandro Mrevlishvili TİFLİS ŞEHİR TİYATROSU'NUN (METEKHI) KATIUMIYLA 25-26-27-28 Temmuz Saat: 21.30 Biletler; Harbiye (240 77 20) Kadıköy (349 04 63) Gişelerimizde ve Rumelihisarı Gişesinde satılmaktadır. Tam 40.000 TL; İndirimli 20.000 TL. ÇATI /BARAKŞAM TEKNE GEZİLERİ 22 Temmuz Cumartesi 20.30'da Dolmabahçe'den 21.00'de Üsküdar'dan Boğaz'a hareket... # Canlı müzik • 2 bardak içki # Çerez, meyve... ^ L Sadece 500.000.- TL WMT ÇATI RESTALRANT 251 00 00 * İsteğe bağlı özel tekne gezilerimiz sürüyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle