Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
22 TEMMUZ 1995 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
:
:4.Uluslararası İstanbul Bienali'ne îngiltere'den katılan heykeltıraş Richard Wentworth:
IstaıılnıTıııı büyüsüne cHrenmek zorKültür Servisi- 10 Kasım - 10 Aralık
1995 tarihleri arasında Istanbul Kiiltür ve
Sanat Vakfi tarafindan gerçekleştirilecek
4. Uluslararası istanbul Bienali'ne47 ül-
keden yaklaşık 100 sanatçımn katılması
planlanıyor.
Bienalde yer alacak sanatçılardan biri
de günümûz fngiliz heykeltıraşlanndan
Richard VVentvvorth. Küratörlüğünü Re-
' ne Block'un üstlendiği bu biennalde,
çağdaş sanattaki en son akımlar sergile-
necek. Sergiler Yerebatan Sarnıcı. Aya
lrini Müzesi, Tophane, AKM ve Antre-
po I 'de yer alacak. Richard Wentworth
ile, son derece tehlikeli ve egzotik ola-
" rak tanımladığı Istanbul'da, sergilerin
düzenleneceği mekânlan saptamaya gel-
diğinde görüştük.
- Sanatsal düşünce biçiminizi özetliye-
bilir misiniz? Bu arada Henry Moore ile
çalışmalannı/ sizi nasıl etkiledi?
VVENTVVORTH- Henry Moore ile ça-
lışmamın ağırlık noktası el sanatlannı
kapsayan noktalar olmuştur. Fakat bu
işin ilginç yanı bu sürenin 1960'lann
• sonlanna, yani Beatleslarla aynı döneme
' rastlamasıydı. Bir bakıma tngiliz külrû-
rünün tipik çelişkilerinden birini yaşa-
dım. Bir yandan çalışırken, diğer yan-
dan da radyoda Beatleslann yeni çıkan
mûziğini dinliyordum.
Sanınm bizim kuşak yapıtlannda,
dünyada daha önce var olan ve oluşmuş,
isimlendirilmiş kalıplan kullanıyor. Ama
belki bunu, ûzerlerinde bir çeşit oynama
yaparak, başka tûrlü isimlendırilmesini
sağlıyorlar. Benim alakadar oldugum ko-
nular bir bakıma çok geleneksel olarak
nitelendirilebilir.
Çalışmamda çok dokunaklılık vardır,
öyle ki, istanbul'da farkettigim ûzere, in-
sanlar etrafindakilere sevgi ile yaklaşı-
yorlar. günümüzûn birçok burjuva top-
lumunda artık olmadığı gibi. Insanlar
herhangi bir şeye, bir çiçeğe, bir pence-
reye, bir kediye sevgi ile bakabiliyor-
lar. Bu çok değişik bir yaklaşım tarzı, bel-
ki de burada herşeyin daha belirgin ol-
masından kaynaklanıyor. Sonuç olarak,
çalışmamda hemen bemen her zaman bir
şeyi tanımanız mümkün.
- Sizce geleneksellik kaçınılmaz mı?
VVENTVVORTH- Esasında gelenek-
sel olmamak çok zor. Zaten geleneksel-
cilik, yirminci yüzyılın alay konusu. Her-
kes her şeyin ne kadar radikal olduğun-
dan bahseder, ama bence bu bir bakıma
delilik. Bulunduğumuzyüzyıl içindeçok
büyük sosyal değişimler yaşandı. Belki
de radikalleşme fikri bunun kaçınılmaz
bir sonucudur.
- Bienal'e katılımınız ne şeldlde gttnde-
me getdi ve bu teklifî kabul etmenizdetd
etkenneidi?
VVENTVVORTH- Rene Block ile da-
ha önce çalışmıştık ve kendisi olağanüs-
tü bir insandır. Sanat ile uğraşan insan-
lann, sanat ortamında bulunmalannın
nedeni coğu zaman tuhaf veya garip ne-
denlere dayanır. Sanatı belli ortamlarda
bulunmak için bir gereç ve güç olarak
kullanmayı amaçlarlar. Bu, sosyal ko-
numlannı meşrulaştınr ve her zaman da
böyle olmuştur.
Rene Block'u 5-6 yıldırtanınm. Syd-
ney'de de bienal düzenlemişti. Rene'nin
Oanatımda
i 3 yerçekiminin
ve şüpheciliğin
rolü büyüktür.
Belki de
ölçülerle
oynayıp, bir şeyi
yüksekte teşhir
edip, tatmin
edilemez bir
istek duygusu
yaratmayı
arzulanm.
JTlene Block'un
XVgerçek bir
sanatsever
olduğuna
inanıyorum.
Rene,
sanatçılann, neyi
neden yaptıklan
konusunda
gerçek
duyarlılığa sahip.
Çalışmalannda
parasal amaç
gütmüyor.
Olağanüstü
sergiler
düzenliyor.
daha önce Sydney ve Venedik'te de bie-
naller düzenlediğine bakılırsa, denizler
ile çevrili ortamlan tercih ettiğine inanı-
cağım! İstanbul ve Sydney bir bakıma
yeni ve eski dünyanın temsilcileri olarak
görülebilir.
Rene Block. çok geniş çevresi olan.
çok ilginç bir insandır. Kopenhag'da da
bir defasında çalışmıştık. Olağanüstü bir
kavrayış yeteneği vardır. Çok gizemJidir
ve zannetmiyorum ki hiçkimse onun ger-
çek amacının ne olduğunu bilsin. Ancak
etrafinda ona yeterince güven duyan pek
çok ınsanın olması, bu işin gerçeİdeşme-
sinde büyük bir etken. Güven başannın
sırndır. İstanbul son derece tehlikeli ve
egzotik bir yer. Onun büyüsüne kapıl-
mamanız veya direnmeniz çok zor.
- Büdiğiniz gibi, İstanbul Bienali'nin
teması. Doğu ile Batı'nın birleşimini işli-
yor: New Orient-ation. Buna bağlı olarak
da sergiler, tarihi mekânlarda yer alacak.
İstanbuTun bu 'büyüleyici've 'egzotik'
ortamının sizi ne dereceetldleyeceğiııi sa-
nrvorsunuz?
WENTWORTH- Egzotizm...Aslmda
burada felsefı bir problem ile karşı kar-
şıyayız. Kelime. Batı Avrupa'da ortaya
çıkan ve Doğu'yu ıfade etmek için üre-
tilenbirkavram.
Doğu'nun, Batı'nın ürettigi bu kavra-
mı benimsemesi ilginç. Sanınm prob-
lem tercümeden kaynaklanıyor. George
Stein tercüme konusunu ilginç bir şekil-
de ele almıştır. İstanbul'da fotoğraf çek-
sem, kendimi başkalannın özel yaşam-
lanna giriyor endişesi taşınm. Buradaki
insanlann varlığının. benim varlığımdan
çok daha değişik olduğunun farkında-
yım,özellikle benim Londra'daolan var-
lığıma kıyasla.
Londra'da bu canlılık yok. Sonuç ola-
rak söylemeye çalıştığım, tstanbul'un sa-
dece Doğu ve Batı değil, Kuzey ve Gü-
ney kavramlannı da kapsadığıdır. Iklı-
min de bunda etkisi var muhakkak, ol-
ması gerek...
Buraya gelip sadece fikir beyan etmek
istemiyorum ama bu arada bugün Top-
haneIdeki gümrük deposuna gittim. Ora-
daayn inşaaedilmiş ikidepo arasında bı-
rakılan inanılmaz darlıktaki mesafe gö-
züme ilişti. Bu mesafe bir çatı ile kapa-
tılmış, ancak çatının bazı bölümleri düş-
müş. Yukan baktığınızda ışığı görüyor-
sunuz. Bu gerçekten metaforik bir alan.
Benim için bunu keşfetmek çok heye-
can verici ıdi.
Klasik bir fantezi alanı: Buradan aşa-
ğıya düşebilir misiniz ve düştüğünüz va-
kit kurtulabilir misiniz? Yolunu kaybet-
miş hayvanlann alanı, çocuklann alanı,
yatağın altına saklanmış çocuklar gibi.
Belki de Doğu ve Batı ile arasındakı
alandır, suyun aktığı dar bir boğaz, tıpkı
Korint Boğazı gibi. Kafamda bu fikirler
çok çabuk oluştu. Londra'da bu sadece
birmerak konusuolurdu. Burada birden-
bire. sanki bütün bunlardan birşeyler çı-
kartabıleceğimı hayal ettim.
- Rene Block'un 'sanat politika ile iç
içedır'göriişüne katılıyor musunuz?
WENTW'ORTH- Evet, böyle düşünü-
yorum...Bugün Boğaz'da yemek yerken
şöyle düşündüm: ne kadar garip değil
mi? Dünyada coğrafya var, ve de insan-
lar var.'Boğazda oturup. gemilerin gidip
geldiğini gördükçe hayatın akışı içinde
bundan başka^aten ne olabilirdi ki diye
düşündüm. Bütün bunlar bir enerji doğu-
ruyor ve bunun sonunda buralara birile-
ri gelip yerleşecekti. Birileri saldırgan ve
ve savunan olacaktı. Burada herşeyin bir
birikim sonucu oluşmuş para kazanacak
veya yemek verecekti, yerleşmek için iyi
bir yer olduğunu düşünecekti. Her za-
man insanlann büyük değişiklikler yara-
tacağını düşünürdüm.
Ama bugün Kariye'den geri dönerken,
50'lerde ve 60'larda inşaa edilen apart-
manlann dışını mozaiklerin süslediğini
gördüm. Bence bu çok ilginç. Eskiden
yoğun birenerjı ve kapsamla kullanılan
ve çok değerli tutulan bir şeyin, bugün
bu şekilde kullanılması çok ilginç.
Bu, inançlann, materyellerin ve yete-
neklenn bir birleşımi. Bunu buranınkül-
türiinde görebıliyorsunuz. Burada her-
şeyin bir binkim sonucu oluşmuş izlene-
mini edindim. Her şey küçük parçalar-
dan oluşup. büyüğü meydana getiriyor.
Bunu bitkilerde bile görebiliyorum, bit-
kilen yapraklann oluşturduğunu görü-
yorum. Eminim lngiltere'de bitkinın ge-
nel yapısını ınceledikten sonra detayla-
ra inerdim. Küçük parçalardan oluşan
bütünü görüyorsunuz.
- Bu bakış açısımn çalışmalannızı etki-
leyeceğini düşünüyor musunuz?
"VVENTVVORTH- Evet, kesinlikle.
Şımdiden etkiledi bile! Bırkaç gün için
buradayım. Bu süre içinde etrafımda
olanlan yoğun ve dikkatli bir şekilde in-
celiyorum. Fikirleri oluştunıp hazırla-
mam gerekıyor, fakat aynı zamanda ka-
lıplaştırmayıp her fikir için karşı fikır
üretmem gerekiyor. Kasımda döndü-
ğümde ise bunlan somutlaştırmaya çalı-
şacağım.
- Ingiliz olmanızın çalışmalannız üze-
rinde etkisi var mı? Sanatın evrenselliği-
ne inanıyor musunuz?
\VENT\VORTH- Hayır inanmıyo-
nım. Bence böyle bir fikir rahatsız edi-
ci. Bana kalırsa, sanat sadece belli bir
kesim içinde evrenseldir ve büyük kitle-
ler için geçerli bir düşünce tarzı değildir.
Kendimi yabancısı hissettiğim kültürler
var, Bizans kültürü gibi. Kendimi ne ka-
dar bilgilendirsem bile, özümsemem im-
kânsız. Aynı şekilde Amerikan kültürü-
nün de bir parçası değilim ve olmak is-
temem.
-Türk sanatçılardan tamdıklaruuz var
mı?
WENTWORTH- Sarkis'i biliyorum
ve AyşeErkmen'i de Berlin'den tanınm.
Ikisi de uluslararası gnıbun bir üyesi ola-
rak görülebilir. Fakat kültürünüze yaban-
cı oldugum için onlann eserlerinin Türk
kültürünü ne derece yansıttığını bilemi-
yeceğim.
- Sizce bu etkinlik Türk ve Doğu köken-
li sanatçıları anlamanızda \ardınıcı olu-
cakmı?
WENTWORTH- Bu kesişme noktala-
n önemsiz gibi görülebilir. Ama Rene,
gerçekten sanatın gücü olduğuna ve po-
litik etkisi olduğuna inanıyor Kanımca
kendisi de bu duyarlılığı taşıyan sanatçı-
lan seçecek.
David Sweetman'ın Paul Gauguin'i konu alan kitabı, birçok konuyu yeniden gündeme getirdi
'Her şeye cüret edebüen' bir ressam
Kültür Servisi- Paul Gauguin'i konu
alan David Sweetman'ın yeni kitabı, res-
samın yaşamı ve sanatına ilişkin birçok
konuvii yeniden gündeme getirdi. Ro-
bert Hugfaes, zamanında, "Herkes Ga-
uguuı hakkında bir şey bilir" demişti.
Ancak sanatçımn marjinal yaşantısı. her
zaman birçok olumsuz tepki almasına
neden olmuştur.
1848'de Paris'te doğan Paul Gaugu-
in'in babası radikal bir gazeteci, annesı
tanınmış bir feminist olan Flora Tris-
tan'ın yan Ispanyol olan kızı idi. Büyük
amcalanndan biri Peru'nun genel valisi,
aynca Aksander Borgias da Gauguin'in
uzaktan akrabası oluyordu. Svveetman'a
göre. yaşamının ilk yedi yılını Lima'da
geçiren Gauguin'in, orada gördüğü eski
döneme ait seramikler üzerindeki figür-
ler, sonraki resimlerinde etkisinı çok be-
lirgin bir şekilde göstermekte. Bunlann
arasında , kefene sanlmış iskelet biçi-
mindeki figürlere benzeyen murnyalann,
ana rahmindeki pozisyonda çizilmiş bi-
çimi, ressam üzerinde en fazla iz bırakan-
lardan. Gauguin'in resme olan ilgisi.
Fransa'da, yirmili yaşlarda borsada çalı-
şırken kazandığı para ile empresyonist
ressamlann resimlerini almasıyla başlar.
Bu arada her pazannı resim yapmaya ayı-
nr ve resimleri empresyonistlerle birlik-
te sergilenir. Pissarro ile tanıştıktan son-
ra bu alışkanlığını yaz aylannda da sür-
dürür. Gauguin'in sanata olan ilgisi art-
tıkça ticaretle olan bağlan kopmaya baş-
lar ve 1882'de borsa krizinden sonra da
sona erer. Gauguin'in iş yaşamından tü-
müyle kopması, ailesini büyük maddi
zorluğa iter, ve Danimarka'daki ailesini
bırakıp Paris'e dönmesi üzerine kansı, 5
çocuğunu tek başına büyütmek zorunda
kalır Bu noktadan sonra sanatçımn aile-
si ile olan ilişkileri gittikçe zayıflar.
Sanatçı, yaşamının geri kalan kısmını
kendisine yerleşecek bir yer bulmak için
dünyayı dolasarâk geçirir. Tahiti, Maxqu-
esasadalan, Aıjantin, Yeni Zelanda. Bri-
tanya , Panama, Martinik, Avusturalya
gezdıği yerlerden sadece bazılan. Ga-
uguin'in dolaşmasının gerçek amacı ken-
disinın de arkadaşı Daniel de Monfried'e
söylediği gibi "Her şeye cüret edebil-
mek"
Gauguin'e sıkça yöneltilmiş suçlama-
lar arasında kalpsiz bir egoist olduğu, ai-
lesini insafsızca terk ettiği ve kendisinin
aslında seks peşinde koşan bir gezgin ol-
duğudur. Sweetman bir yandan bu suç-
lamalara karşı gelmekle birlikte. öte yan-
dan daha da ağır suçlamalar yöneltmek-
tedir. Bunlardan en göze çarpıcı olanı ise
Gauguin'in sadece kirli akıllı bir ihtiyar
değil de gerçek bir "paedophilie"(küçük
çocuklara düşkünlük) olduğudur. Ancak
Sweetman'ın bu konuyu abartması ve
ressamın yapıtlannı da bu bakış açısı ile
sunması birçok eleştirmenin, kitabı cid-
diye almasını önlüyor.
Örneğin Gauguin in. "TheSpiritofthe
Gauguin, marjinal yaşanuyla hep
olumsuz tepki aldı.
Dead Keeping AVatch" (Ölülerin Ruhla-
nnı Gözlemlerken) adlı resmini. çok cid-
di bir çalışma olmasına rağmen Sweet-
man, bir pornografi yapıtı olarak tanım-
lıyor. Aynı biçimde kızının 4 yaşında iken
yapılmış resminin özünde cinsellik bulu-
yor. Nietzche' nin modernizim olarak ta-
nımladığı " geçmişle olan bağlan kopar-
ma". belki de en çarpıcı örneğını, Ga-
uguin de görmek mümkün. ~ Panama'ya
bir vahşi olarak yaşamaya gidiyo-
rum...Boyalanmı ve nrçalanmı birlikte
götüreceğinı ve kendimi insanlıktan uzak-
tayeniden vaftizedeceğim*\ Svveetman'a
göre bu bü>ük fedakarlık aslında onur-
suz bir kaçıştan başka birşey değil, çün-
kü Gauguin hiçbirzaman bulunduğu var-
lılclı kesimin ayncalıklanndan vazgeç-
memimşti. Svveetman, Parisli bir bro-
ker'ın Pasifik'e gitmesinin hiçbir feda-
karlık gerektirmediğini çünkü zaten
Fransa'nın o zaman Güney Doğu As-
ya'yı ele geçirmekte olduğunu belirtiyor.
Yazaraynı zamanda Gauguin'i Batı sö-
mürgeciliğinin ve ikiyüzlülüğünün tem-
silcisi olarak görüyor. Bir yandan Tahi-
tili kadınlan fahişe gibi kullanırken, di-
ğer yandan da onlan tuval üzerinde yü-
celttiğı fikrini savunuyor. Fakat Gaugu-
in, cennetı bulacağını umarak gittiği yer-
lerde düş kmldığına uğramıştı çünkü uy-
garlık çoktan gelip geçmişti. Sweerman,
garip bir şekilde Gauguin'i, kendisi öl-
dükten yanm yüzyıl sonra Fransızlann
bölgede patlattıklan atom bombalann-
dan da sorumlu tutuyor.
"Tahitililer, Avrupalı sanatçılann elin-
de ne eğlence aracı olmak ne de onlann
nükleer denemelerine alet olmak istiyor-
lar." Yazann. Gauguin hakkmdaki önyar-
gısı onun bir sonraki kuşaklara olan mi-
rasını gözardı etmesine yol açıyor.
Sweetman, Gauguin'i en fazla çok
kültürlülüğün destekçisı olarak görüyor.
Halbuki Gauguin'den sonra bütün mo-
dem sanatçılar 'fahri vahşiliğe' soyun-
dular. Picasso, Afrika totemlerini topla-
maya başladı. Franz Marc, bu soyutlama-
nın "ilk insanlann" görme alışkanhkla-
nnı canlandırdığını savundu. Kozmopo-
lit fütüristler bile kendılerini. "yeni duv-
gusalhğm primitifleri (ilkellerij" olarak
tanımladılar. Zamanının birçok pitoresk
post-empresyonistlerine kıyasla Gaugu-
in'in yaşamı yazarlar tarafindan fazla ele
alınmamıştır. Bunun nedeni ise sanatçı-
mn dünyanın dört bir yanında geziyor ol-
ması idi. Gauguin aynca kendıni hayatı
ile ilgili hikayeleri "Noa Noa" başlıklı
bir kitapla toplamıştı. Sweetman'ın yeni
kitabı sanatçımn yaşamı ve bulunduğu
çevre hakkında çok aynntılı bilgi verme-
sine karşın, birçok eleştirmen bunun ge-
reksiz ve sıkıcı olduğu fıkrinı savunuyor.
Hatta aynntılann hikayeyi aslından uzak-
laştırdığını belirtiyorlar. Fakat yazann al-
dığı en büyük eleştiri şu: Svveetman, Ga-
uguin'i odenli küçümsüyorki,yapıtının
beğeni toplaması neredeyse olanaksız
hale geliyor.
DÜŞÜNCEYE SAYGI
MEMET FUAT
Bir Karış Toprak
"Vatanımızın birkanş toprağını bile kimseye kok-
latmayız!.."
Siyasa adamlan zaman zaman böyle sözler et-
mek zorunda kalırlar. Vatan topraklarına kimsenin
göz dikmeye kaikmaması için kararlı uyanlarda bu-
lunulur. Kanımızın son damlasına kadar topraklan-
mızı koruyacağımız belirtilir.
Bu salt bir saldırganlığa duyulan tepki midir, bir çe-
kişme, bir ınatlaşma mıdır, yoksa gerçek bir toprak
sevgisi midir, belli değil...
Türkiye Erozybnla Mücadele, Ağaçlandırma ve
Doğal Varlıkları Koruma Vakfı (TEMA) "Cumhuri-
yefte okuduğum ilanında şöyle diyon
"Her yıl Kıbns Adası 'nın yüzeyini kaplayacak ge-
nişlikte 'biyolojik' toprağımızı, yanien verimli toprak
katmanımızı, akarsulara, denizlere akıtıp kaybediyo-
ruz."
Sözü edilen bir karış toprak değil, dağ, taş, kaya
fılan da değil, her yıl Kıbns Adası'nın yüzeyini kap-
layacak genişlikte bitkısel toprağımızın akarsularla
denizlere, göllere, barajlara taşındığı söyleniyor...
Yapılan hesap çok açık, 25-30 yıl sonra Türkiye
çölleşecek, "üzerinde tanm yapacak toprak, gölge-
sinde oturacak ağaç" bulamayacaksınız.
Bir karış toprağı kanının son damlasına kadar ko-
ruyacağını ilerı süren bir anlayış, her yıl Kıbns Ada-
sı'nın yüzeyini kaplayacak genişlikte bitkisel topra-
ğın sulara gömülmesine nasıl ilgisız kalabilir?
"Ben 25-30 yıl daha yaşayacağımı sanmıyorum...
Benden sonrası tufan..." diye mi düşünülüyor?
Hayır, vatanının bir kanş toprağını vermemek için
ölümü göze alacak duyarlıktaki kimselerin böyle dü-
şünmeleri olanaksızdır.
Biz göremesek bile çocuklanmız görecek o gün-
leri... Dileyelim bu ilgisizlik sona ersin de, görecek-
leri birçöl olmasın...
Aslında bu konu sevgisizlik yüzünden değil, ina-
nılmaz bir bilgisizlik yüzünden ilgilerden uzak kalıyor.
Yıllardır bireysel çabalarla halkımızı uyarmaya ça-
lışanlar üç yıl önce TEMA'yı kurarak örgütlü bir et-
kinliğe girdiler.
Birleşmiş Milletler'in "Dünya Çölleşme Günü" ola-
rak duyurduğu 17 Haziran gününün ev sahipliğini
Türkiye'de TEMA yapıyor. Konserlerle halkımızın il-
gisi çekilerek gelenlere erozyon konusunda bilgi ve-
rilmeye çalışılıyor. En önemlisi de şubat ayında
TBMM'de milletvekillenne yapılan konuşma...
Bu konuşma TEMA'nın Mart 1995 bülteninde ya-
yımlanmış. Milletvekillerine her şey içtenlikle, düpe-
düz, açık açık anlatıhyor. Konunun önemi beiirlen-
dikten sonra şöyle denmiş:
"Bu gidişten millet ve devlet olarak topyekûn he-
pimiz sorumluyuz. Bizım vekillerimiz olarak sizlerde
sorumlusunuz. Madem konuşan Türkiye, şeffaf Tür-
kiye istiyoruz, her şeyi gelin açıkça konuşalım."
Arkasından dayasaların yetersizliğinden, yasalar-
da yapılan değişikliklerın getirdiği zararlardan söz
ediliyor, neler yapılması gerektiği bırer birer anlatıh-
yor.
Gereksiz uzatmaları olmayan bir konuşma...
Diyeceğim milletvekillerimiz yasaların durumunu,
yapılan değışikliklerin nelere yol açtığını artık çok iyi
biliyorlar. TEMA görevini yapmış, bu işin yaşamsal
önemini ülkemizi yönetenlere anlatmış, bundan öte-
si bize düşüyor...
"Hangi siyasal görüşü taşırsa taşısın, erozyona
karşı önlem almayan, ya da alıp uygulamayan yet-
kililere, erozyonla savaşımı programlanna öncelikli
olarak koymayan partilere oy vermeyin!.."
TEMA Vakfı'yla herkesin, özellik de 25-30 yıl son-
ra da bu ülkede yaşayacak olan genç insanların he-
men ilgi kurmaları gerektığıne inanıyorum.
56. Devlet Resim ve Heykel Sergisi
yanşmaları
ANKARA (UBA) - Kültür Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel
Müdürlüğü tarafindan 56. Devlet Resim ve Heykel Sergisi
kapsamında "Devlet Resim Yanşması", "Devlet Heykel
Yanşması". "Devlet Özgünbaskı Yanşmasr ve "Devlet
Seramık Yanşması" düzenlendı. Türk sanatçılannın yaratıcı
çalışmalannı destek'emek. venmlilıklerinı arrtırmak, sanat
ortamına yeni değer ölçülerı kazandırmak \e buna baglı
olarak da sanatçılann son eserlerinı bir arada sergılemek
amacıyla düzenlenen yarışmalara son katılma tarihi 23 Eylül
1995. Her sanatçımn. üç esenyle katılabılecegı yanşmaların
sartnamelen. Kültür müdürlüklerinden. Dev let Güzel
Sanatlar galenlennden. Dev let Resim ve Heykel müzeleri
ile ılgılı fakülte ve derneklerden alınabılecek.
RUMELIHISARI YAZ OYUNU:
KÜLTÜRLERARASI - SINIRLAR ÖTESİ!
Tarık Günersei / Sandro Mrevlishvili
ALTIN POST
Yönetim ve Sahne Tasarımı:
Çetin İpekkaya / Sandro Mrevlishvili
TİFLİS ŞEHİR TİYATROSU'NUN
(METEKHI) KATIUMIYLA
25-26-27-28 Temmuz Saat: 21.30
Biletler; Harbiye (240 77 20) Kadıköy (349 04 63)
Gişelerimizde ve Rumelihisarı Gişesinde
satılmaktadır.
Tam 40.000 TL; İndirimli 20.000 TL.
ÇATI /BARAKŞAM
TEKNE GEZİLERİ
22 Temmuz Cumartesi 20.30'da
Dolmabahçe'den
21.00'de Üsküdar'dan Boğaz'a hareket...
# Canlı müzik • 2 bardak içki
# Çerez, meyve...
^ L Sadece 500.000.- TL
WMT ÇATI RESTALRANT 251 00 00
* İsteğe bağlı özel tekne gezilerimiz sürüyor.