07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14 TEMMUZ 1995 CUMA OLAYLAR VE GORUŞLER Bir defterden MELİH CEVDET ANDAY Tann Matematik Sever Köyde sık sık Beethoven'in Yedinci Senfonısi'nı dinlıyorum. Bu senfoninin ikinci bölûmü beni büyülüyor, dinkrken gözlerim dolu dolu oluyor. Hele bınnci bölümden ikiye geçişte şaşkına dönüyo- rum. Bu senfoniyi yazarken Beethoven nıhsal bir değişiklik mi geçirdi, ikinci bölûmde başka biri mi oluverdi9 Duydu- ğuma göre (mûziksever bir haıumefendi söyledi), 7. Senfoni'nin ilk çalınışında dinleyici özellikle bu ikinci bölûmü al- kışlamış. Yaratıcı çalışma gizlerle dolu- dur. Bunu bütûn sanatlar için söylüyo- rum. Bilinçlı olarak işını sürdüren sanat- çı, tekniğinin aynntılan içinde derinleş- tikçe yapıtının başka bir ele geçtiğini du- yumsar gibi olur. Gemi almış başını gi- diyordur. Bu ganp hali özellikle uzun şi- irlerimde ben de yaşadım, yer yer. Ken- dini yitirmek değil, başka bir şey. P. Vatery. şıir için, "tlkdizeTanrTdan- dır, ondan sonrası matemariktir'' demiş- ti. Çok iyi anlanm bu sözü, Valery'ye hak da veririm; ama bana öyle geliyor ki, Tann zaman zaman matematiğin içine de giriveriyor. Tann matematik sever. • Bir Dip Not Doğan Avcıoğlu, Tiirkiye'nin Düzeni' adh yapıtının başlannda. çok partili ya- şama geçiş sûrecini anlatırken rahmetli başyazanmız Nadir Nadi'den alıntılarda bulunuyor. Geçrruşteki kimı yazılar za- man geçtikçe anlamca daha zenginleşir "Nadir Nadi'nin daha ilgi çekki bir açıklaması, İngilizlerin kendi çıkarlan açısından, çok partili hayatın devamını is- temeleridir. Cumhuri>et başyazan, Londra'daChurchiirinveAnkara'daln- gjüz sefıri Sir Noel Charles'ın Menderes ile yapükJan iki konusmaya dayanarak bu kanıya varmıstır. Ingiliz \etkilileri, Menderes'e, 'tnönü'nün harcanmaması- nı, tnönü harcanırsa. bunun yalnız CHP hesabma değil, DP hesabına da büyük kayıp olacağını' telkin etmişlerdir. Nadir Nadi, İngilizlerin tutumunu şöyle değer- lendirmektedir: 'Inonu sahneden çekı- lırse, demokratik gehşmemizin büsbü- tün soysuzlaşacağından korkuyordu dostlanmız. Biçimsel yönü ile de olsa demokrasi yürümeli ıdi Türkiye'de. Bir kere bu düzene sırt çevirdik mi, Batı'nın etkisınden sıynlmamız ihtimali de arta- caktı?' Öyle görünür ki. İngilizler. çok partili rejimi Batı nüfuzunun sürdürülmesi açı- sından daha emnhetli bir sistem diye be- nimsemişlerdir ve Menderes"in sertfik po- litikasınuı yol açabileceği bir askeri mü- dahalenin dışpolitikada değişiklikyarat- masından çeİdnmişlerdir.'' Nadir Nadi'den ikinci alıntı da şudur: "Menderes ise Baülüara, tnönü olmaz- sa, daha yarartı olabifcceğini anlatmaya çalışmışnr. Nadir Nadi, Menderes'in tu- tumunu şöyle yorumlamaktadır: Orta- doğu'da 'statükonun korunması açısın- dan Batı'ya yaklaşık birTürkıye'yedost- larunız çok önem veriyorlardL Bu mak- satla Avrupa konseyine alınmıştık, bu maskatla NATO'ya ahnmak üzere idik, bu maksaüa Ban'dan para ve silah yardı- mı göriiyorduk. Menderes, durumu kav- ramısû. İnönü'yü ve muhaJeferi polhika ha> atımızdan sitdiği takdirde, kendi ikti- dannın statükoya daha yararfa olabüece- ğini Batıulara anlatmak istiyordu. Önetn- ü olan, muhalefetli bir Türkiye değil, Ba- tı ile işbirtiği haünde kuvvetli'bir Türkiye idi. Ne yapacakiardı dostlanmız İnö- nü'nün dırdır öttüğü bir Türldye'vi? Ba- kıruz, o, Meclis'e danışılmadan Kore'ye asker göndermemize karşı kiL Meclis'e danışıtsa. bu kadar erken davramp öbür milletier üzerinde teşvik edki bir rol oy- nayabilir miydik?" Geçmiş çabuk unutulur, bu yûzden onu arada bir ansımak, gözönûne getir- mek ve düşünmek yararlı olur. Biz çok partili yaşama 1946'dan sonra geçtiğimi- zi ve 1950'den sonra bu geçişin oturdu- ğunu söyleriz ya, ne gezer, Menderes muhalefetsiz bir iktidar kurmak için çır- pınıp duruyordu. O günler, Menderes'in bir sözü diller- de dolaşmıştı, hiç unutmam: "Yahu" demışti, Menderes, "Ismet Paşa neden istedi çokpartilidüzeni, anlayamryorum." Anlayamadığı, ınanmadığı bir düzenin ıçine gırmişti Menderes. Ne oldu? Dar- belerbırbiri ardına sökün etti. Politikada samimiyeti, bu anlamda hep savunmak zonmdayız: lnanmıyorsan girme! Anayasayı demokratikleştirme ça- balannm batağa saplandığını gördükce diyorum kı, "Demek bu adamlar demok- rasiyi istenüyorlar!" Peki ne istiyorlar? Demokrat görünmek istiyorlar. O kadar. Fatma Hanım Ölmeden Bir dostuma, Abdülhak Hâmid'ın has- ta eşi Fatma hanım için söylediği o güzel beyti okudum: Cananın o günkü nafi eyvah Eyvah benim o günkü hatim O dostum da bana, şainmizin Mak- ber'i, Fatma Hanım ölmeden yazmağa başladığını söyledi. • • ARADA BİR HULUSİ METİN Istanbul Barosu Avukatlarından Meclis'teki Duyarsızlık Cumhunyetin temel organlan yasama, yürutme ve yargıdır. Yasama organı, Türkiye Büyük Millet Mecli- si'dir. TBMM'nin görev ve yetkilerinin başında yasa koymak, değiştinmek ve kaJdırmak gelir. Ancak ne yazık ki 1995 Türkiyesi'nde Meclis; ulusal ve toplum- sal sorunlar karşısında duyarsız ve 12 Eylül Anaya- sası'nın kaldınlması gerektiği bilincinden yoksun ol- duğunu, kanıtlamıştır. • Atatürk'ün (her yaştan) Türk gencine vasiyeti, Türk bağımsızlığının ve Türk cumhuriyetinin, sonsuza ka- dar korunması ve savunulmasıdır. • "Anayasa, devletin yûkümlülükJerini; yapısını belir- leyen, yurttaşlann hak ve özgüriükterini güvenceye bağlayan temel hukuk belgesidir." (Y.G. Özden, Ay.Mah. Bşk.). Cumhuriyetin temel kavram ve kurumlanna saldır- manın, yenilikçilik (...); yeni dünya düzeniyle bütün- leşmenin, çağdaşlık (...) sayıldığı günümüzde, genç- liğin binnici vazifesi sıkça anımsanmalıdır. Bugün "... iktıdara sahip olanlar gaflet ve dalalet vehattahıyanetiçinde..."değillerse, kıyıcığındadır- lar. Bugün, "Bu iktidar sahipleri" kişisel yararlarını, çağdaş işgalcilerin yeni dünya düzenleriyle henüz birleştirememişlerse, eli kulağındadır. Bugün, bağımsızlığımızı ve cumhuriyetimizi hedef alan ortak paydalı güçler; eğitimden ekonomiye, va- tanın tüm kalelerini ele geçirmektedirier; ordulanmız dağıtılmamış ancak, her an kesilebilecek ve her za- man başa vurulan yardımlara tutsak edilmiştir. Bugün Atatürk ilkeleri, bağımsızhğımız vecumhu- riyetimiz; demokratıkleşmenin ve çağı insanca yaşa- mak özleminın engelı olarak gösterilmek istenilmek- tedir. Bugün demokrasi, insan haklan ve çağdaşlık mas- keleri takınmış olan, iç ve dış "Sevr" savunuculan, bi- zi varlığımızın ve geleceğimzin birıcik temelinden, en kıymetli hazinemizden yoksun kılmak istemektedir- ler. Ve Meclis, görevini yapmamaktadır. • Mantık, beynin sol yarıküresinde; sezgiler sağ ya- nküresinde ise; bu iksinden de yararlanılmalıdır. An- cak anımsanmalıdır ki, bilinen insanlık tarihi, yalnız- ca sezgileriyle davranan bir canlı türünden, mantığı- nı da kullanabılen bir canlı türüne geçişin öyküsüdür. Mantığın özgür düşünceye kanat olabilmesi; kanıt- lara ve kanıtların kendilerini savunmalanna olanak sağlanmasıyla olasıdır. Ve mantığı besleyen kanıtlar, sezgilerle ayn boyuttadıriar. Beynin sol yanküresinin devreye sokulabilmesi; dü- şünen insana ve giderek kulluktan özgür bireye ge- çişin başlangıcıdır. Yasama çalışmalan sırasında sıkça duyduğumuz, "Dini siyasete alet etmemek..." tümcesinin anlamı üzerinde durulmalıdtr. Durulmalıdır ki, anayasa çalış- malannın sonuçsuz kalmasındaki örtülü nedenler an- laşılabilsin. Sözlük anlamıyiadin; doğaüstü güçlere, çeşitli kut- sal varlıklara, Tanrı'ya ınanmayı ve tapınmayı sistem- leştiren toplumsal bir kurumdur. Siyaset; devlet işle- rini düzenleme ve yürütme sanatıyla ilgili özel görüş ve anlayıştır. Dini siyasete alet etmemek tümcesi, tannsal siya- seti, insani siyasete kanştırmamak anlamını taşıyor ol- malı. öyle ise insan ürünü siyaset; tanrısal siyaset ko- nularını kapsamayacak demektir. İnsan ürünü siya- set; insanlığın, yeryüzü serüvenindeki henüz son fır- çası vurulmamış eseridir. Ve bu eserin içindeki, dev- let işlerini düzenleme ve yürütme sanatı; beyninin sol yanküresindeki mantığı ile sağ yanküresindeki sez- gilerini kullanıp dengelemeye çalışan insana aittir. "Dini siyasete alet etmemek" tümcesiyle (alet söz- cüğü mecazi anlamıyla alınarak), insan ürünü siyaset aşağılanmak isteniliyorsa, gerçek bir tehlike karşısın- da olduğumuzdan kuşku duyulmamalıdır. Unutulma- malı: Demokrasi, yurttaşlık bilincine ulaşmış insanlar içindir. Her ile bir üniversite! PROF. DR. COŞKUN OZDEMİR T BMM'de, yeni üniversiteler kurma liye anlatabilir miyiz umuduna kaptırdık kendi- girişimleri sıcak tartışmalara yol açıyor. Çorum, Bilecik, Bingöl,açıyor. Çorum, Bilecik, Burdur, Çankm, Erzincan, Erzu- rum, Kastamonu, Kırşehır. Nevşe- hir, Sinop, Tekirdağ, Uşak, Yozgat ve nihayet Artvin illeri üniversite istiyor. Bunla- ra son günlerde Giresun ve Rize de eklendi. Bu illerinmilletvekilleri.cansiperanebirtutumlabu projeleri gerçekleştirmek için çalışıyorlar. Bu ünıversitelere bağlı 100 fakülte öngörülüyor. Ba- sındakı haberlere bakıhrsa hükümetin büyük or- tağı DYP yeni üniversiteleri destekliyor. Umulur ki söz konusu illerin sayın milletvekılleri örnek bırdayanışma içinde üniversitelerle ilgili Meclis karannı çıkaracaklardır. Ama bizce şu hedefi, "herilebirünrversite" hedefıni gözden kaçırma- malıdırlar. Üniversitesiz ilimiz kalmamalı! Üni- versitesiz illerin millet\'ekilen şu sırada ne yapı- yorlarbilmiyoruz.. Niçinbu kadar ağırdan alıyor- lar? Onlann da illerine bir üniversite kazandırma- lannın zamanı değil mi? Meclis görüşmelennde, sağ olsun, Çorum mıl- letvekili bu hedefı dile getirdi Bu dılek bazı anı- lanmızı canlandırdı 12 Eylül yönetiminınilkyıl- lannda dünyaca ünlü Prof. İhsan Doğramacı,üni- versiteleri yola getirmek ve bir asker disiplini içinde yönetmek görevini üstlenmiş ve komutan- lar tarafından işbaşma getirilmişti. Doğrusu bu anlı şanlı profesör, askeTyönetiminin isteğine uy- gun. söz dınleyen ve itaatte kusur etmeyen bir üni- versite yönetıcisi manzarası sergilemıştir. 12 Ey- lül"ün her şeye aklının erdığini vehmeden başı, her ile bir üniversite istiyor ve ülkenin böylece kalkınacağı inancını dile getiriyordu. Bu yöneti- min ötekı Hür kalkınma formüllerinin ne sonuç verdiği ortadadır. O günlerde biz plansız, programsız, altyapısız birbiri ardı sıra açılan üniversitelerden ıyice kay- gılanmıştık. Acaba bunun yanlışhğını bir yetki- mizi. İyi niyetli ve yüksek rütbeli bir asker has- tamızın sağladığı randevu ile kudretli bir amira- li görmeye Ankara'ya gittik. TBMM karşısmda- ki bir binada kabul edildik ve dilimızin döndü- ğünce Iykamirale üniversite açma koşullannı, bir binaya tabela asmak, birkaç unvanlı insan bul- makla üniversitenin kurulmuş olamayacağını, oradaki altyapmın, verilecek eğitimin ve öğretim üyesi nitelığinin büyük önem taşıdığını anlatma- ya çalıştık. Sorunu bütün "anlatma yetenegimi- ri" kullanarak iyi anlattığımızı sanıyorduk. An- cak sayın amiral. bizi sabırla dinledikten sonra birden bire "Hoca siz Atatürk'ün 1937 nutkunu okudunuz mu?" deyiverdi. Atatürk'ün düşünce- lerini. görüşlerini, ideallerini oldukça iyi bildiği- mizi, buna çok önem verdiğimizi, onu anlamaya büyük özen gösterdiğimizi söyledik. Acaba amiral ne demek istiyordu? Bu hemen açığa çıktı; kudretli amiral kendinden çok ama çok emin bir tavırla ayağa kalkarak "Atatürk.bu söylevinde memleketin her köşesine aydınlık, ışık götürün demistir. Biz de işte onu yapıyoruz" diye gürledi. Evet Işık Paşa, dükkân açar gibi üniver- site açarak memleketin dört köşesine aydınlık gi- deceğine inanıyordu ve Atatürk'ü de böyle anlı- yordu! Beyhude çabalamıştım, bir şey anlatmak olanaklı değildi ve aramızda bir diyalog da söz konusu olrnamıştı. Izin isteyip aynldım. Türki- ye, o dönemde Atatürk'ü, onun uygarhk projesi- ni anlamayan, büyük devrimciyi ve ilkelerini kav- rayamayan yöneticilerin elinde ve Doğramacı ve benzerlerinin önderliğinde evrensel, çağdaş, de- mokratik üniversite kavramından neredeyse tü- mü ile yoksun bırakılmıştır. Ülke ile birlikte üni- versiteler, akıldan, bilimden, nıtelikten onurlu bir bilim yaşamından uzakJaştılar. Onu hertûrolum- suzluğa karşı ayakta tutmaya çahşanlan burda büyük saygılarla anıyorum. Yurdumuzda hâlâ bir üniversiteden söz edebiliyorsak bunu o özverili, ılkeli bilim adamlanna borçluyuz. Düşünün ki yeteneklerini, iş bitiriciliğini kimsenin yadsıma- dığı, amabu niteliklerini özellikle 12 Eylül'ü iz- leyerek nasıl kullandığı açıkça ortada olan, Türk üniversıtelenndeki moral ve bilimsel aşınmalar- da başrolü oynayan ünlü profesörün heykeli di- kilmiş ve "YÖK'ü yok edeceğiz!'' vaadinde bu- lunan dünün muhalefet liden, ardından başba- kan ve bugünün cumhurbaşkanı, bu kez o zatın o heykelden daha fazlasını hak ettığini ileri sür- müştür. Kuşkusuz heykel sahibi şimdi kurduğu ayn- calıklı üniversitesinde geride bıraktığı esenni hayli yukanlardan ve vicdan azabından uzak bir psikoloji içerisinde seyretmekte ve ayncalıklı üniversitesinin üstünlüğü ile övunmektedır. K.o- şullann böyle olduğu bir ülkede üniversite sorun- lanyla yılgınlığa, umusuzluğa düşmeden uğra- şanlan, gerçek bilim insanlannı ve bu alanda ön saflarda hizmet veren öğretim üyeleri dernekle- rinı içtenlikle selamhyorum. ÜniversiteleTdeki niteligi hiç umursamayan, bu kurumlan tanıma- yan, anlamayan, onlan sadece meslek okulu zan- neden -ama onun gereklerini bile yerine getire- meyen- ne yapalım ki büyük yetkilerle donatıl- mış milletvekillerini Türkiye'nin bilim yaşamı- na zarar vermekten acaba nasıl alıkoyabiliriz? Bu pervasızca ve sadece oy kazanmak kaygısıyla davranan, bilimi, niteligi hiç mi hiç umursama- yan insanlan engelleyemezsek hiç lcuşkusuz il- lerbitecek sıra ilçelere gelecektir ve Türk toplu- munda gittikçe daha çok ve daha çok sayıda ni- teligi giderek düşen meslek mensuplan ülkenin çeşitli kurumlarda görev ve sorumluluk alacak- lardır. Üniversitenin ne olduğunu nasıl kurulduğunu ve onun bir meslek okulundan çok farklı bir şey olduğunu bilemeyen, doğaldır ki çocuğunun oku- masma öncelik veren halkınuz da toplumu büyük bir açmaza doğru sürükleyen bu akıntıya kûrek çekecektir. Siz çok yaşaym emi üniversiteler ba- nisi (kurucusu) milletvekilleri!.. TARTIŞMA Aleviler, dikkat!. I slam dini, daha peygamberin ölüm günü, bir "iktidar" sorunundan ikiye bölünüvermişti. Bundan sonra Arap- Türk toplumlannda ve özellikle Osmanh'larda, AB yandaşhğı demek olan Alevilik azınlık ve muhalefet; Sünnilik ise çoğunluk ve iktidar olagelmiştir. Ulus olmanın bilincine varamamış Osmanlı toplumunda. dınsel-mezhepsel bir aynlık gibi işlenen bu "poBtik" sürtüşmelerden Anadolu ınsanı ve özellikle Aleviler çok çekmişlerdir. Bir ümmet topluluğundan modern bir ulus yaratmayı öngören, ulusumuzun yüz akı Mustafa Kemal, bu yapay aynlığa; laiklik ve milliyetçilik ilkeleriyle son vermek istemişti. Mustafa Kemal'in bu akılcı girişiminde Anadolu Alevileri hemen onun yanında yer almışlardı. 1400yılönce Arap topraklannda, Arap kabileleri arasındaki; Anadolu Türklerini o kadar da yakından ilgilendirmemesi gereken ve düpedüz iktidar saNaşımı olan bu aynlığın unutulması, aynı ülkenin yurttaşı, aynı dinin mensubu insanlann birlikte, banş ve kardeşlik içinde çağdaş uygarlığa omuz omuza koşmalan öngörülmüştü. Bu olguyu iyi değerlendiren Anadolu Alevileri, laik ve çağdaş cumhuriyet yönetiminin harcı, çimentosu olmuşlardı. Atatürk'ten sonra halkımızı gene 1400 yıl öncesinin ümmet yaşantısına çekmeye uğraşan sinsi güçler, kabuk bağlamaya yüz tutmuş bu yarayı yeniden kaşımaya başladılar. Halkımızı, gençlerimizi. çocuklanmızı gene sonu gelmez bu anlamsız tartışmalann, sürtüşmelerin içine çekmeyi ne acıdır ki başardılar. Açılan deliklerden, anayasa buyruklanna karşm şeriat yönetimi özlemcisi siyasal partiler, tarikatlar, dernekler, vakıflar çıktı. Resmi kurumlanmız mescide. okuUanmız medreseye dönüştürüldü. Anadolu Alevılıği özellikle Hacı Bektaşn VeH ile birlikte şeratçı ve katı Islam anlayaşına karşı, îslam dinine çağdaş, ilerici ye akılcı yorumlar getirerek adeta Islamı reforme etmiştir. Bu yüzden Alevilik, Alevi olmayan Sünni aydınlar tarafmdan da derin sempati ve saygı görmektedir. Dede soyundan bir Alevi olduğunu hiçbir zaman gizleme gereği görmeyen bu satırlann yazan, 60 yıllık yaşantısmda ne devlet kurumlannda ne özel ilişkilerinde Alevi olduğu için herhangi bir ayınma ya da horlamaya uğramamıştır. lslama, peygamberine, kitabına herkesten daha yakın olması gereken Hz. Ali yandaşlan (Aleviler), bilinen sinsi yöntemlerle horlanarak; adeta Islam dışı imiş gibi gösterilmeye çalışılmıştır. Bu eski oyun bugünlerde de sahnelenmek istenmektedir. Bazı Alevi kesimleri anlamsız bir direnişe, aynlığa zorlanmaktadır. Oyuna getirilmektedir. Ne yazıktır ki bu oyunda kendisini Alevilerin sözcüsü, Alevi dedesi gibi göstermek isteyen bir takım politika ve çıkar esnafı da başrollerde oynamaktadırlar. "Alevi BOdirgeleri" yayımlayarak, bilmem ne dernekleri kuraralc; "Aptesûniz ahnmtş- namazınuz labnmış''saçmalıklanna, "cami, namaz istemezük" aymazlıklanna sürükl enmektedirler. Sanki cami, namaz, oruc asıl Aleviler için değilmiş gibi... Her zaman vurguladığımız gibi, Islamın buyruklannı yerine getirip getirmemekle bu koşullan yok saymak, yadsımak ayn şeylerdir. Eline, beline, diUne temelleri üzerinde iyiliği, gûzelliği, temizliği, doğruluğu amaçlamış güzelim Alevi geleneklen; aynı zamanda AJIah, Muhammed, Ali dizgesiyle; "Peygamberin fld emaneti vardır, biri Kuntn, öbürü ehlibeyt" Alevi özdeyişiyle bağlantılı değil midir? Hem böyle düşünecelc, hem de lslamın en temel buyruklanna karşıymış gibi davranacaksınız? Alevilik; kültürü, folkloru, yaşam biçimiyle korunmalı ve yaşatılmalıdir. Aleviliği olduğundan, olması gerektiğinden başka türlü gösterenlere, kurban derisi toplamaya kalkışan derneklenyle, abuk-sabuk bildirgelenyk biz Alevileri Refah Partisi'nin seçeneği (alternatıfi), bir kötü kopyası yapmaya kalkışanlara, sağduyulu Alevi halkının izin vermemesi gerektiğini düşünüyorum. Biz Alevilere yakışan; Atatürk ilkelenne, laik cumhuriyete bağlı, her zamanki bulunduğumuz yerde olmaktır. MümtazOzlük Ankara PENCERE Hacı Fışlış, Müslümanmış.. Tepesinde takke, elinde tespih, çember sakallı ya da kravatlı ve de matruş Hacı Fışfış, Müslümanmış... Srebrenicalı 40 bin Boşnak, Sırplar kentı ele geçi- rince yollara dökülmüş... Hacı Fışfış kızıyor... Sırp'a mı?.. Yok canım!... Görünüşte Sırp'a öfkeleniyor; ama, gerçekte Atatürk'e kızıyor... Daha kime kızıyor?.. Aziz Nesin'e.. Daha kime?.. Necip Mahfuz'a.. Daha kime?.. •• • ; Teslime Nesrin'e.. Daha kime?.. Laik Cumhuriyeti başının tacı bilen çağdaş Ana- dolu Müslümanına... • Osmanlı, çöküş sürecinde Frenk'ten sürekli dayak yedi; Azeri Ermeni'den dayak diyor; Boşnak Sırp'tan dayak yiyor; Irak Amerika'dan dayak yiyor; Arap Is- rail'den dayak yiyor!.. Dayak yemeyen Müslüman yok!.. Tüm Islam coğrafyası, emperyalizmin dünkü sömürgesi, bugünkü mandası, açık pazan, yemliği, elinin altındaki çıftliği... Ama Hacı Fışfış Mustafa Kemal'e kızıyor.. Neden?.. Tarihte ilk kez emperyalizm karşısında Müslüma- na Kurtuluş Savaşı kazandıran bir öndere Hacı Fış- fış neden öfkeleniyor?.. Niçtn bu zaferin mayasında temeli atılan laik Cum- huriyeti yıkmak istiyor?.. Mustafa Kemal, Anadolu'ya onur kazandırdı diye niçin köpürüyor Hacı Fışfış?.. Haceri Esvet'i Âmerikalıya emanet ettikten sonra peçeli kanlanyla klimalı lüks hareme kapananlar, Ha- cı Fışfış'ın doğal müttefikidirier; ama, Türkiye'deki bağımsız laik cumhuriyetçiye neden hınç duyar Ha- cı Fışfış?. Atatürk'e neden düşmandır?.. Çünkü Atatürk, Müslümanlığın politika pazannda tezgâhlanmasjnı engellemiştir. • Bir imam aranıyori.. Islam'da aklı başında her yetişkin erkek imam sa- yılır. Siz kızlann imam okuluna gittiklerine bakmayın. Müslümanlıkta kadından imam olmaz. Hacı Fışfış, beynini yıkamak, başını bağlamak, sonra kullanmak amacıyta kız çocuğunu imam okuluna yolluyor... Bir imam aranıyor... Çıkıp desin ki: - Bosna'daki zulüm durana dek, Hacca gitmek günahtır!.. Müslümanlar Hac için ayırdıklan paralan Boşnaklar'a yardım için bir fonda toplayacaklardır. Nerede o imam?.. Petrol yataklannın üstüne yan gelip doksan dokuz- luk tespihini çeken şeyhlerin ve krallann keyfini bo- zacak, peçeli kanlanndan oluşan haremlerini ırgala- yacak hiçbir laf şeriatçının ağzından çıkamaz. Çün- kü Türkiye'nin şeriatçısı, Anadolu Müslümanını kan- dımnaya çalışan bir Hacı Fışfış'tır; dûşmanı, Balkan- lar'daki Sırp değil, Ankara'daki Anıtkabir'de yatan Cumhuriyetin kurucusudur. Şeriatçı, Kurtuluş Savaşı'nda, Mustafa Kemal'in idam fermanı için Halife'nin buyruğuna uyarakfetva vermiştı. Padışah, Ingiliz'in güdümünde saltanatını sürdürmek olanağına kavuşsaydı, Türkiye bugün da- ha Müslüman mı olacaktı?.. », Türkiye Hacı Fışfış'ın umurunda değil... • Şeriatçı medyanın Bosna farfarası, Türkiye'nin iç politika pazanna dönüktür. Islam coğrafyasında Bosna dramıyla yakından il- gilenen bir tek devlet var: Atatürk Cumhuriyeti!.. ; Gerisi Arabın yalellisinde terelelli olmuş... > Cumhuriyet Kitap Kulübü Antalya Temsilciliği GENÇLİK KİTABEVİ ACILIS VE IMZA GUNU 15 Temmuz Cumartesi (Yarın) ILHAN SELÇUK Saat:17.30 Adres.Kışla Mah. Milli Egemenlik Cad. 41. Sok. No:14 ANTALYA ALAADDIN HOTEL••** İncekum Alaaddin Hotel, Türkiye'nin yeşil turizm beldesi Antalya'nın Alanya ilçesi Avsallar kasabasmda Akdeniz'in berrak kıyılannda huzur, spor, eglence dolu bir ortama sahiptir. Antalya Havaalam'na 98 km. uzakhkta olan İncekum Alaaddin Hotel 232 oda, 500 yatak kapasitelidir. Yılm 300 gününün güneşh geçtiği ve deniz sezonunun 8 ay sürdüğü Akdeniz'in bu şirin yöresindeki otehmi- zin odalan ile tüm kapalı alanlan merkezi ısıima. soğutma ve havalandırma sistemi ile donaülmıştır. Özel banyolu odalanmız otomatik telefon, 4 kanal müzik yayıru, uydu yayın TV sistemi ile otelimiz tatilde e v i n i z i aratmayacaktır. İncekum Alaaddin Hotel'de aynca açık ve kapah barlar, sauna, kondisyon merkezi, disco, 2 yüzme havuzu, özel plaj alanı, iskele, su sporlan merkezi, tenis kortu bulunmaktadır. Otelimiz 150 kişilik simültane çeviri sistemi toplantı salonu, 500 kişilik restoran, alakart restoran, pasta salo- nu, televizyon salonu, oyun odası. alışveriş mağazalan, ve manzara teraslan ile unutamayacağınız bir tatil sun- maktadır. İncekum Alaaddin Hotel'in mutfak ustalan da gece müziği eşliğinde zengin açık büfeleri ile Türk yemekleri- nin lezzetini sizlere bir kez daha taıuracakür. ALAADDİN OTEL * * * * Rezervasyon için: Incekum-ALANYA
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle