28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14 TEMMUZ 1995 CUMA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Geçen yüzyılın kadınlannı, bugünün modern yaklaşımıyla karşımıza getiren film sinemalarda 'Genç kız kalbfnm 1995 versîyonuYûz yıh aşkın bir süredir, özellikle Angloamerikan ülkelerde yetişen genç kuşaklan, öncelikle de 'hassas kalpti' genç kızlan derinlemesine etkilemiş "Küçûk Kadınlar"ı. baştan sona oku- mamış olsa da, hıç bilmeyen pek var mı- dıracaba? On dokuzuncu yûzyılın Ame- rikalı romancı, pedagog yazarlanndan Louisa May Alcott'un (1832-1888) ünlü çocuk klasigı, daha önce 1933'te Geor- ge Cukor, 1949'da Mervyn LeRoy ve 1978'de de, 200 dakıkalık bir televizyon fılmi olarak David Lowell Rkh taraftndan sinemaya uyarlanmıştı. Bu hafta, Avust- ralyalı yönetmen Gillian Armstrong'un çektiği, 1868'de yayımlandığından biri çeşıtli dillere çevrilerek yeniyetme ça- ğındakı tûm kuşaklann adeta içme düş- tüğû, 'genç kız kalbini ifşa eden' bu po- püler romanın dördûncü sinema versi- yonunu seyrettik, ortalığı sulann sellerin götûrdüğû gûn. Geçen yüzyılın ikinci yansında, ABD'deki Kuzey-Gûney iç savası yılla- nnda, askeri doktor kocasını cepheye yollamış, gûç koşullarda, yoksulluğun kıyısında, ilkelerinden, dûnya görüşün- den ödün vermeksizin, saçını süpûrge ederek yetiştırmeye çabaladığı, biri he- nüz çocuk, öteki üçü, yeniyetme çagla- nndan kadınhğa geçme evTesindeki so- runlu dört kızıyla, her bakımdan mü- kemmel, New England'lı annelerinin öy- küsünü, 'genç kız kaJbi'nın derinlıklerin- den aktaran Louisa M. Alcott'un. büyük ölçüde otobıyografık, unutulmaz klasi- ği, 1979'dayineotobiyografikbiresenn uyarlaması nitelığındekı "My BriUiant Career" adlı ilk fîlmiyle umulmadık bir başan elde etmiş Avustralyalı kadın yö- netmen Gillian Armstrong'un elinde, fe- minist. canlı, kıpır kıpır ve modem bir at- mosferi yankılayan, oyunculanyla da göz alıcı. şirin bir fılme dönûşmüş. Ro- manın pek de suya sabuna dokunmayan yaklaşımı, Armstrong'un fılmınde, fe- minist tonlardan çalan, dozunda bırakıl- mış eleştirel bir tavra bûrûnüyor yer yer. Sözgelişı Louisa M. Alcott'un roman» "Rüzgâr Gibi Geçti" sayıiırsa. Gillian Armstrong'un fılmi de. bir "Theüna ve Louise" ya da "Piyano" kadar olmasa da, basbayağı feminist, modern ve sıkı bır kadın öyküsü çeşitlemesı Filmde. 'kadını ve kediyi eğftmenin ge- reksiz görüldügü' bır çağda, babanın ço- ğunlukla ortada görünmedıği, kadın agırlıklı, kalabalık bir aılenin mücadele- si, her konuda bilgili, anlayışlı, hoşgörü- lü, örnek ve neredeyse kusursuz bır an- neyle, gıttikçe yetişip olgunlaşarak geli- sen kızlannın çevresınde odaklanıyor. Kadınlığın şafağına uyanmak üzere bu- lunan, erdemli, iffetli, ıyiliksever, birbi- rine bağlı, sevgi dolu ve her biri farklı ha- yallere sahip 4 genç kızın önder, erkek çocuk gibi yetışmiş, acaba bende mi bir terslik var kaygısıyla ıçi ıçini yiyen, huy- suz, kitap kurdu. aklını yazar olmaya tak- rruş, karşı cinsle mesafeli, sevımli ve cin fîkirli Jo(sephine). KJZ kardeşlerin kaçı- nılmaz rekabetini, çekişme ve dalaşma- lannı tatlıya bağlayan. 'dünyayı yaşaru- bsı bir yer haline getirecek kızlar' yetış- tiren; 'Zaman güzelüği aşındınr, oysa as- lolan içgüzelliği ve ahlaki değerlerdir!' gi- bısinden öğütler veren, aydın ve akıllı annesinin gözdesi Jo (Sade, makyajsiz hali ve yetenekleriyle, hayranı olduğu klasiğin başkahramanı rolünü, üstüne tam oturan bir giysı ile gıyinivermiş Wi- nona Ryder'a dıyecek yok doğnısu), komşu zengın malikânenin çocuğu La- urie'yle Dickens romanlan okuyarak, müzik sohbetleri yaparak kınştınrsa da, Laurie'nin (CbrisrJan Baie) evlilık öne- risini geri çevirip yazarlık uğraşı uğru- na, özgürlüğûnü kucaklamak üzere. evinden yurdundan koparak New York'un yolunu tutuyor. Ve birlikte VValt Whftman dizelenni mınldanacağı, çok lyi anlaşacağı, Berlmli, yoksul, utangaç bır felsefe profesörüyle (GabrieJ Byrne) tanışıp kadın haklannı savunacağı, er- keklerin toplaştığı aydın işi geyik mu- habbetlerine katılıyor, çocukluğunu, ai- lesini çoktan geride bıraktığı ve artık ye- nı bır hayala doğru yelken açtığı, geçen yüzyılın New York'unda. Konusu, dekor, kostüm ve mekânlan bakımından. hayli özenilmiş, aynntılı bir çağ fîlmi oluşu açısından Martin Scor- sese'nin "M asumiyet Yaşı"nı da çağnş- tıran "Küçük Kadınlar", geçen yüzyılın ABD'sindeki toplumsal ve siyasal çal- kantılara pek ılişmeden. daha çok sanat- sal etkınliklere. yazarlığa (Jo), müzıs- yen-besteciliğe (Lauire), ressamlığa (Amy) yer vererek anlatıyor Jo'yla aile- sinin öyküsünü. En büyük kardeş, sağ- lamcı vegösterişçi Meg(Trini Arvarado) kısa yoldan kocaya varmayı yeğleyerek aileye torunlar yetiştinrken, içe dönük, sevecen ve kınlgan aile piyanisti Beth (Claire Danes) hastahktan genç yaşta ölüyor Jo'nun kollannda. Varlıklı ama pintı teyzenın Avrupalara götürüp zengin kdfca bulduğu en küçük kardeş, roman- tık Amy (Kirsten Dunst) kuçüklüğünü. Samantha Matbisde yetişkınliğını oynu- yor bu karaktenn) ıse. ne yapıp edıp so- nunda ablası Jo'ya yanık beyzade La- urie'le evleniyor, 'kardeşliğin evlilikten daha güçlü' olduğunu kanıtlarcasına. 'Böylesıne büyük bır insan için oldukça kısa bir isim' taşıyan Jo'muz da, finalde ölen varlıklı teyzeden miras kalan koca- man konağı birlikte okula dönüştürece- ğı, operalarda fılan ılan-ı aşk eden ve onu. 'ruhunu açarak", ıçten ve gerçekçı yazmaya yönelten sevgilı Friednch'iyle mercimeği finna veriyor, basılmış kita- bının sevinciyle. Mutlu son Sıkıştınlmış korseler. kabank, göz alı- cı kostümler içinde partılerde, kutlama- larda boy göstermekten de gen durma- yan, geçen yüzyılın orta sınıf Amerikan kızlannı günümüzün feminist yaklaşı- mıyla gözümüzün önüne getiren ''Kü- çük Kadınlar", 'aile, kadın olmak ve SUNGU ÇAPAN Kücük Kadınlar (Little Women) Yönetmen: Gillian Armstrong / Senaryo: Robin Svvicord, Louisa M. Alcott'un romanından / Kamera: Geoffrey Simpson / Müzik: Thomas Newman / Oyuncular: Winona Ryder, Susan Sarandon, Trini Alvarado, Claire Danes, Kirsten Dunst, Samantha Mathis, Gabriel Byme, Christian Pale, Eric Stoltz, John Neville/1995ABD(WB) Beyoğlu Emek. Şişli Kent, Maslak Mövenpick. Kadıköy Süreyya. Altunizade Capitol, Bakırköy Avşar, Ataköy Prestij, Çemberlitaş Şafak, Etiler Akmerkez, Ortaköy Prenses sinemalannda. aşk'şeytan üçgenine dayanan tanınmış 19. yüzyıl klasiğine, birtakım eğlenceli ve esprili sahneler de katarak günümü- zün modern havasını ekleyen, özenlı, zevkli, duygusal ve hoş bir kadın fılmi. Bütün yetişkin seyirciye 'yitirmis. oldu- ğu doğallığı ve masumiycti' anımsatan u Küçük Kadınlar"ı, özellikle Winona Ryder denen, kuşkusuz kuşağının en sa- de ve en güzel oyuncusunu seyretmek adına salık verebilirim. Henüz daha 23'ündeki, adını çiçek çocuklan kuşağı- nın 'gunı'lanndan, asitçi Timothy Le- ary'nin koyduğu, Kuzey Kalifornıya'da- ki bir hippi komününde büyümüş Wino- na Ryder'ın etkileyici Jo kompozisyo- nunu seyreden (özellikle kadın) seyirci- nin "Küçük Kadınlar"dan kendıni daha bir mutlu, keyiflı duyumsayarak ve da- ha az erkek egemen bir dünyada yaşadı- ğının bilincine vararak çıkacağı İcesin! Çok önemsenmese de Gillian Armst- rong'un "Küçük Kadınlar"ının, ünlü Louisa M. Alcott klasiğinin en başanlı versiyonu olduğu ileri sürülebılir sonuç- ta. Ve 'Forever Wınona!'.. YENİ BASLAYANLAR... 6 Gün, 6 Gece Alice ile Elsa, iki kız kardeş. (Yoksa gerçekten öyleler mi?) Birbirlerini iki yıldır görmemışlerdir. Elsa kocasını ve çocuklannı bırakıp Alice'i tekrar bulmak için yollara düşmüştür. Alice ise bu arada Franck ile yeni bir yaşamkurmaya hazırlanmaktadır. Elsa hiç haber vermeden geldiğinde, Franck daha AJice'in yanına yeni taşınmıştır. Durum komik gibi gözükmekle beraber fasa zamanda ışler sarpa saracaktır... Elsa kendıni evinde hissederek kızkardeşine hissi yönden şantajlara başlar. Üzerindeki baskıyı onu yumusatmakta kullanır ve Alice de bu tuzağa düşer. Franck yaklaşmakta olan tehlikeyı görmemektedir, özellikle Elsa'nuı son derece çekici ormasını... Artık Alıce'm yaşamı altüst olrnuştur. Yeniden var etmeye çalıştığı her şey, yani sanarı, Franck ile olan ilışkisi ve belki akli dengesi de buna dahildir. Bu üç karakter, yavaş yavaş tehlıkeli bir oyunun içinde bulacakJardır kendilerini. v\rtık kimın kimi suiistimal ettiği. kirnın kurban, kimın cellat, kımin yalancı «lduğu bellı değildir. Her şey kontrolden çıkmışttr. Alice, Elsa ve Franck dış dünyayla olan ilişkilerini keserek yaşamlannın sınırlannı zorlamaya başlarlar, sanki yaşamlanna artık bir ıplikle baglıdırlar. Bütün her şey altı gün ve altı gece sürecektir... DbneKurys'in, Antoine Lacomblez ile beraber yazdığı orijinal senaryodan hareket edilerek Pans ve New York'ta çekilmiş fıhnin yönetmenliğini de Diane Kurys üstlenmiştir. "6 Gûn, 6 Gece"de Fransa'nın ünlü iki kadın yıldızı oynuyor. Beatrice DaBe (Betty Blue) ve Anne Parillaud (La Femme Nikita). Tecrübeli oyuncu Bernard Veriey AJice'in menajerini ve akıl hocalığını, Alain Chabat da Elsa'nın kocasını canlandınyor. Yönetmen Diane Kurys sekiz yıllık bir oyunculuk kariyerinden sonra senaryo yazarlığına ve yönetmenliğine yönelmiştir. Filmlerinde şimdiye kadar arkadaşlar, dostlar, âşıklar, kocalar, kanlan ve aileleri arasuıdaki ilişkileri işlemeyi tercih etmiştir. Bu filmde de yıne bn" ilişkı üzerinde yoğunlaşıyor. Yakın ilişkilerin karanlık yönlerini ve bir tutku haline gelen aşkın tehlikelerini gösteriyor. Fihııleıııı de cînsîyeti varBır filmı. 47 sinema filmi kategorismden bınne sokabılırsınız. Ama "Küçük Kadınlar" fılminden de anlayabılecegımız gibi, aslında dünyada sadece 3 çeşit fılm var. Bır. "Kadın Rlmleri" "Sleepless in Seattle" (Sevgının Bağladıklan) da, Meg Ryanve Rosie O'DonneTın "An Affair to Remember" fılmi hakkındakı diyaloglannı hatırlayın. "Bu bir kadın filmi, erkekler anlamaz!" On kadın fılminden dokuzu, düşük bütçelı, gözyaşı döktüren, fazla romantik filmler oluyor Erkekler bu konuda "Böyle fihnlere gitmek için \a insanın kafası rvi olmak ya da çok zoriannuş ohnalı"dıvorlar. Ikı, -Erkek fihnleri" Ketçap, 18 yaş belgesı, sanatsal bir teknoloji, hızlı kovalama sahne!en,ısımleri tek heceli kahramanlar, suıkastciler ve kızlar mutlaka olur. Üç, bu iki türün kanşırm fılmler. Bunlann içinde en parlaklan, arabalanna doğru yürürken, tartışan çifhn bırbirlerine sanlmak için mutlaka bır yol bulduklan romantik sahnelenn yer aldığı filmler. Bu fılmler hem kadın filmlerınden, hem de erkek filmlennden öğeler taşıdıklan için, iki taran da çekiyor. Burada fılmleri kategorileştirme konusundaki tartışrnalar yeniden başhyor. Burada Sevgüiler Günü'nde işinize yarayacagını umarak, küçük bır kılavuz sunuyoruz: KLAStKKADEVFtLMLERİ Piyano: Kadın fılmlerinin son bombası. Harvey Kdtd'ın piyanoyu çıplak olarak temizledigı filmde, erkekler bu adamın yüzünde Bıro olmasına, o ga rip aksanla konuşmasına anlam veremiyorlar. Pretry W>man(Özel Bfe- Kadm): Tüm zamanlann en ıyi alışveriş sahnesi. Kabank cüzdanı ve düzgün saç tıraşıyla Rkhard Gere, bu fıhnde Tibet ve Budizm'den bahsetmiyor. Tbeima ve Louise: Scorsese ve Coppob filmlerinde, yalnızca köfte yapmakla yetinen kadınlar, bu filmde, heyecan ve macera anyorlar. Ağlaşan kocalarına tekmeyi vuran, silahlı kadınlar, kamyon şoforlerine sadece şehvet veren kadınlar ve Brad Pitt'in güzel poposu bu filmin ılgmç taraflannı oluşturuyor. ÖTEKİ KLAStK K\DIN FİLMLERİ: Rüzgar Gibi Geçti, Sanık, Kirii Dans, Subay ve Centümcru Erkek Severse, Çelik Manolyalar, Tehlikeli llişkifcr. Bette Davis. Meryl Streep, Carry Grant, Emma Thompson, Antonk» Banderas ve Keanu Reeves fılmleri. KLAStK ERKEK FİLMLERİ Reservuar Köpekteri: Kadınlar kulak kesme sahnelenni ve erkeklenn Madonna'dan konustuklan sahneleri pek sevmezler ve gece yatakta, Nice Guy(ıyı çocuk) Eddıe'yi kımin vurduğunu konuşmaya pek hevesli degildirler. ÖfteMBog»: Sconese'nin "çahşmalannın en iyi öroeği", ağır çekim kavga sahneleri kadınlann tepkilerine yol açıyor, De Niro, bu filmde koca cüssesiyle oldukça ıtici. Platoon(Müfreze): Olhtr Stone'un yaptığı her fıhn bir "erkekfihni" sayılıyor. (Erkekler, "Doğum Günö 4 Temmuz"u çok seviyor, ama kadınlar Tom'un dökülmüş, dağınık saçlı ve tekeriek sandatyelı halinı pek hazmedemıyorlar) Müfreze'de iae erkekler, cesur askerlen seyretmeyi çok seviyor ama kadınlar bu fılmi fazla ıslak ve ftrtınalı buluyor. ÖTEKİ KLAStK ERKEK FtLMUJÜ: EMMdrdmkn MJ İKt TÜRÜN KAJMŞMI FtLMLER H B T M ^ : DcMhHoppcr, erkek izteyicilen çıldırtan,ünlü kötü adarn ve kadınlan delirten kısa saçlı ve üniformalı Keanu Reevo'ın aksiyonu bol fılmi. MoMkaahum Sonuncusu: Romantik bır aşkla desteklenmış Westem'de hem erkeklen mutlu edecek kadar kan, hem de kadınlann oylannı toplayacak kadar romantızm var.Islak Daniel D«y Lems'ın u Ha>^tta kal seni bnbragım** lafı kadın hayTanlannı delirtıyor. Vunpbie Görüsme: Erkekler vampirlerden eticilenıyor, (homo - erotık anlamda değıl). Kadınlar 18.yy'm etkileyici mekanlannı bef eniyor ve Brad Pitt acı içinde krvranırken acılanna ortak oluyorlar. Antonio Banderas'a boyunlannı sunuyorlar. Knzulann Sessizüği: Erkekler suratlann parcalandığı fılmleri severler. Kadınlarsa I.Q'sü ortalamadan yüksek seri cinayet katillenni. Ve tabii kadın ajan Starling'in erkeklenn dünyasındakı mücadelesini sonuna dek desteklıyorlar. Temel tçgüdü: Doğal olarak erkekler ıçın yaratılmış katıller de var. Bu fılmle Sharon Stone'un tüylen oldukça ünlü oldu. Bu filmdeki Stone'u kadınlar çok sevdı. ÖTEKİ KLASİKLER: Dört Nikah Bir Cenaze, Ucuz Roman, Gercek Yalanlar, Batman'in Dönüşü. tüm Mel Gibson, Harrison Ford ve Robin WÎUİams fılmleri. kadm fümleri arasına girivor 'Kızgın Boğ»' ise klasik erkek fihnfcrinden 'Mohikanlann Sonuncusu' ild türün kanşunı bir film KEDİ GOZU VECDİ SAYAR Turisök Yaa Kedilerin sezgileri güçlüdür, belki bilirsiniz. Yağ- murlu günlerin kokusunu alıp, kendimizi Bodrum kı- yılanna atıverdik işte. Fena mı ettik? Sellere kapıl- maktan ve de trajı-komik bir sahne yapıtına dönü- şen anayasa tartışmalanndan paçamızı kurtardık böylece, birkaç günluğüne de olsa. Sızler orada yüksek devlet meseleleri ile uğraşır- ken (yani, koltuğunuzun derdine düşmüşken), biz burada denizlerin koruyucu tannçası Isis'in adını ta- şıyan tatil köyünde yerel sorunlan dinleyerek vakit öl- dürüyoruz. Yeni tanıştığım arkadaşlann çoğunun der- di aynı: TuristJerin yabaniliği. Bu saban kahvaltıda htç- bir masadan yüz bulamayan sevimlı Kara Kız, "He- pimiz çok şikâyetçiyiz. Bizi kucağına alıp seven tu- ristlerin sayısı o kadar azki. Allahtan, animatör Türk gençleri var da ara sıra sevilmek şansına kavuşuyo- ruz" diyor. Gerçekten de Alman olsun, Fransız olsun ya da Is- kandinav, hepsinin huyu birbirine benziyor. Kedi sev- me kültüründen nasiplerini almamışlar. Görgüsüz şeyler ne olacak! Üstelik bir teki bile yanında kedisini getirmeyi akıl etmemiş. Finlandiyalı ya da ne bileyim ıskoç (acaba erkek kedilerin de eteklikleri var mıdır?) bir kedi ile tanışsaydık fena mı olurdu? Ben, asıl suçlunun kim olduğunu biliyorum: Türkı- ye'nin turizm politikasını belirleyenler. Hedef kitle ola- rak Avrupa'nın en düşük gehr gnjplannı alırsanız ve de deniz-güneş turizmine saplanıp kalırsanız, olaca- ğı budur. Denızden başka satacak malı yok mu bu ülkenin? (Abdülkadir Ateş'ın hakkını yemeyelim; al- ternatif turizm adına az mı uğraştı? Şimdi de irfan Gürpınar, kültür turizmınden söz açıyor. Bakalım ar- kası gelecek mi?) Bu ülkenin geleceğini ellerinde tutan sorumlular: Politikaalar, bürokratlar ve de yerel yöneticiler, sö- züm sizlere. Türkıye'nın dünyaya sunabileceği ve dünya için en cazıp değerin, tarıhsel-kültürel miras olduğunun ne zaman farkına varacaksınız? Kültür turizmini turizm politikanızın önceliklı alanlanndan biri yapsanız, nelenn değışebileceğıni görmüyor mu- sunuz? Bir defa, gelenlenn nıtelığı değişır; çevreye, insan- lara -ve de tabii hayvanlara- saygılı bir turistle karşı karşıya kalırsmız. Bu turist, çevreyi daha az kirietir, daha çok para bırakır. Çevreniz beton yığınlan ile dolmaz. Çünkü bu turiste kabul ettiremezsiniz. Mec- buren (atv seyretmeyeceksiniz) doğaya daha saygı- lı binalar inşa etmek zorunda kalacaksınız. Ses kir- lenmesinden bitap düşmeyeceksiniz. (Allah'tan, bi- zim tatil köyü gürültüden uzak da başımızı dinleye- biliyoruz.) Daha nıtelıkli eleman istihdam etmek zo- runda kalacaksınız. Plajlar çöp yığınlan ile dolmaya- cak (geçen akşam sahilden Gümbet'e gitme gafle- tinde bulundum. Gümbet'in tombul plaj kedileri bile kokudan şikâyetçi.) Bir kedinin sözüne kulak verirlerse insan kardeş- lerime bir önerim var; kültürel yönden gelişmiş, sa- natsal gereksinmeleri olan yüksek gelir grubundan turistleri hedef alıriarsa, yalnızca gelirleri artmakla kalmaz (Turist sayısı Türkiye'ninkinden çok daha az ülketerin turizm gjeliri neden daha çok, hiç düşündü- nüz mü?), kendi insanlannızın kültürel düzeyi de et- kilenir bu politikadan. Turistleri memnun etmek için yayımlanan nrtelikli müzikle beslenir, uygar bir or- tamda başka türiü eğlencelerin de olduğunu keşfe- dersiniz. Tabii, böyle bir politikada yerel yöneticilere büyük sorumluluk düşecek. O "meşhur" kavun, karpuz fes- tivallerinin düzenleyicilerine. (Festivallerin amblem- lerini manav sergilerine benzeten yerel yöneticilerden bir beklentimiz yok elbet. Kedileri düşünecek, onla- n kültürierinin bir parçası olarak değeriendirecek de- ğiller ya! Ankara'ya o zavallı amblemi yakıştıran zih- niyet, Ankara kedisini aklına getirse şaşanm.) Bu an- layıştaki yerel yöneticilerin turizme ve kültüre nasıl yaklaşacağını vann siz hesap edin. Her gün bir yenisi düzenlenen bu yerel festivalle- rin bırakın kültürü, turizm açısından da değerinin sı- fır bile olmadığını, eksilerde seyrettiğinin farkında mı acaba yerel yöneticiler? İki şarkıcı getirip bir de sün- net düğünü yapınca, festival düzenlediğini sanan belediyeciler, kendi yörelerine ve ülke turizmine na- sıl kötülük yaptıklannın farkındalar mı acaba? Avrupa'nın küçücük kasabalarının bile nasıl üst düzeyde sanat festivallerine ev sahiplığı yaptığını duymuş olanlar var mıdır aralannda? Yoksa kendi be- ğenilerine uygun düşmediği için mi nrtelikli bir iş yap- maktan kaçınırlar? Inanmak kolay değil, ama inanmak istiyonjm. Bir gün bu ülkeye bir Küttür Bakanı gelecek ve particili- ği bir yana bırakıp, kaptsına dayanan belediye baş- kanlanna yerel "fesöva/ter"i için ulufe dağrtmaktan vazgeçecek ve ülkenin kültürüne gerçek bir katkısı olacak, adını uluslararası planda duyurabilecek, et- kinliktere destek verecek. örneğin, şu günlerde de- vam eden Nasreddin Hoca Şenliği neden daha güç- tenmesin; Akşehir neden dünyanın mizah merkezle- rinden biri olmasın? Bodrum, neden Cannes'la ya- nşan bir şenliğe sahip olmasın? Çift renkli gözleri ile Van kedisi neden çok-kültüıiülüğün uluslararası bir simgesi olmasın? Bu kedi ütopyalannın gerçekleş- mesi için, Turizm Bakanlığı ile Küttür Bakanlığı'nın çok ckJdi bir işbiriiği içinde olması gerek. Ama, iki ba- kanlıkaynldıya, birbirierinin işlerine kanşmazlar. Baş- kasının işine kanşana da pek kızarlar bu ülkede. Biz işimizi bilmiyor muyuz, derler. Olsun, biz gene de doğru bildiğimizi söyleriz. Ais'in dediği gibi, "Kediler Krallara Bakabilir". Biz de bakryoruz işte! Atatürkçü Düşünce DepneğTnden yaz kurslan Kültür Servisi - Atatürkçü Düşünce Derneğı Gebze Şubesi, çağdaş yaşamın gerektirdigi konularda yaz kurslan açıyor Yaz kurslan, kültür ve sanat alanlannda Gebze'de gereksinimi duyulan dallarda düzenleniyor. Gönüllü öğretmenler aracılığıyla gerçekleştirilecek yaz kurslan 20 temmuz - 30 eylül tarihleri arasında resim, tiyatro, çağdaş sanat ve lngilizce dallannda hayata geçirilecek. Kurslar değişik yaş gruplannda yapılacak ve herkese açık olacak. "Bütün mesele konsept yaratmak' Kültür Servisi - Aylık sinema dergisi Antrakt'ın temmuz sayısında, gösterimdeki bütün filmlerin tanıtıhrken, Gillian Amstrong'un "Küçük Kadınlar" isimli fılme aynntılı olarak yer verilmiş. "Filmler Biter Festivaller Bitmez" adlı bölümde bu yılki Cannes fılm festivali ile ilgili izlenimler yer alıyor. Derginin "Dünya Sinemalanndan" adlı bölümünde ise Japon sinemasmda Kurosawa'nın yeri irdeleniyor. Sinema Vakfi ile ilgili kuruculardan Atıf Yılmaz, ırfan Tözüm ve vakfın sponsorlanndan Efes Pilsen'in pazarlama müdürü Serdar Bölükbaşı'ya yapılan 'Bütün Mesele Konsept Yaratmak' başlıklı söyleşi yer alıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle