28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET >UZ 1995 CUMARTESİ OLAYLAR VE GORUŞLER Akılve Köktendincilik Prof.Dr. SAHİR ERMAN H ayvanlar âleminin en güçsüz, en korunmasız yaratığının "insan" ol- duğu kuşkusuzdur. Insa- nın ne içine sığınabilece- ği kabuğu, ne düşmanla- nnı uzaklaştırabilecek salgısı ne de onla- n öldürebilecek zehri vardır. Üstelik dört ayaklı memeliler kadar çevik olmadığı için iyi bir koşucu ya da tırmanıcı, koku alamadıgı için de becerikli bıravci değil- dir. Pençeleri olmadığı için düşman ya da avını parçalayamaz, dişlen ufak ve güç- süz olduğu için korunmakta ve beslen- mekte zorluk çeker. Postu olmadığı için iklim koşullanna uygunluk sağlayamaz. Bundan başka ömrüne oranla uzun sayı- labilecek bir çocukluk ve gelişme çağı geçirdigi için de kendını koruyabilecek gücü bir haylı geç elde edebilir. Ne var ki bu zayıf, çelimsiz, tüysüz yaratığın, bü- tün öteki canlılara bakarak büyük bir üs- tünlügü vardır ki o da "akıl''dır. İnsan, bu aklı sayesinde her canlıdan daha hızlı ola- rak bir yerden bir yere gitmekte, kara hay- vanı olduğu halde suyun altında ve hava- da yaşayabilmekte, en yabarul (vahşi) hayvanlan bile avlayabılmekte, hepsin- den önemlisi araştırmacı özelliği ve bin- lerce yıldan beri edindiği. kuşaktan kuşa- ğaaktardığı bilgi vebeceri birikimı saye- sinde "yaratıcr bir güce erişmiş bulun- maktadır. Gerçekten doğanın yetıştirdiği elma ile bugün yediğimiz elma arasında- ki farkı, çeşitli kanşımlardan elde edilen yeni bitki ve hayvan türlerini, hep insana, onun dehasına borçluyuz. Işte insan, bu yaratıcı gücü sayesindedir ki yalnız do- gup geliştiği ve Dünya adını verdiği bir gezegenin egemenı olmakla yetinme- mekle, sonsuzluğun efendisi olmak yolu- na girmiş bulunmaktadır. Ne var ki bu akıllı insan, kendi üzerin- de egemenliğini kurmak isteyenleri da- ima ve her yerde ürkütmüştür. Çünkü hem insanlann akıllannı geliştirmelerine, düşünmelerine ve düşündüklerini ser- bestçe ve korkusuzca açıkJamalanna mü- saade etmek hem de onlan birerkoyun gi- bi gütmek ve onlann sırtından geçinmek olanaksızdır. Bu yolda giden dünün ve bugünün irilı ufakJı zorbalan ve yobazla- n, kendilerine inanılmasını, güvenilmesi- ni ve buyruklanna uyulmasını sağlamak için büyük bir yalana başvurmuş ve söz ve buyruklannın Tann söz ve buyruğu olduğunu ilen sürmüşlerdir. Bu söz ve buyruklardaki mantıksızlığı. akıldışılığı, çelişkiyi dile getirenleri de asarak, kese- rek ve yakarak etkisiz duruma getirdik- ten başka, bir yola daha başvurmuşlardır \ e özellikle günümüzde v e her dinde gö- ze çarpan "köktendincilik" akımında bu yol belirgin bir duruma gelmiştir. Bu görüşte olan ve din yolu ile kendi- lerine bir üstünlük tanınması ve bu suret- le siyasal ve ekonomik egemenliğin ken- di ellerinde toplanması amacını güden ki- şiler, insanı güçlü kılan aklın, şeytanm eseri olduğunu, Tann'nın sevgili kulu ol- mayı, bu dünyada çile çekmek karşılığın- da ebedi saadete kavuşmayı isteyen kjm- senin, şeytanın verdiği akla değil, mantı- ğa ne kadar aykın düşerse düşsün, sade- ce bu kişilerin söz ve buyruklanna inan- masının şart olduğunu ilen sürmüşlerdir ve bu görüş geçenlerde şehrimizde yapı- lan dinsel ve siyasal bir toplantıda açık- ça dile getirilmiştir. Bu sözlerin her dinin, özellikle Islam düşünürlennin öğretisine ters düştüğünü söylemeye bile gerek yoktur. Gerçekten akıl Tann'nm değil şeytanın eseri ise maddeten Tann tarafından yaratıldığı k'a- bul edilen insanın, manen şeytan tarafın- dan yaratıldığı ve bütün bu üstünlükleri şeytan sayesinde elde ettiği sonucuna var- mak gerekir kı böyle bir sonuç, "şirk" koşmaktan başka bir anlam ifade etmez ve her fırsatta tekrarlanan "vahdefin in- kâr edilmekte olduğunu gösterir. İşte köktendinciler, devleti belirli bir dinin yörüngesine oturtmak ve o dini dev- let gücü ile egemen kılmak isteyenler, böyle bir sapkınlığa düşmek pahasına ak- la ve düşünceye cephe alırlar. Bu gibile- re göre yalnız akıl değil anamız. bacımız, eşimiz, kızjmız olan "kafbn" da şeytan- dır. Ne kadar örtünürse örtünsün, ayakla- n çıplaksa kuyruklu şeytandır; derhal ko- vulması, taşlanması gereklidir, hatta "farz"dır. Erkeğin yanında oturmak şöy- le dursun, yürümek hakkını bile haiz ol- mayan aşağılık bir yaratıktır. Yine bu gibilere göre akıllı insan, ken- disiyleöbür insanlararasında fark buiun- madığını -Tann esirgesin- anlayabilir ve işte o zaman kjyamet kopar; çünkü o an- da o insan özgürlük ister, eşithk ister, kimseye ayncalık tanınmamasını, kanun- lann herkese ve aynı şekilde uygulanma- sını ister ve akla, çevresine, doğaya uy- gun gelmeyen birtakım "mucizelere" inanmamaya başlar. Bu insan çevresine bakınıp kuşun yuva yapışını, cansız gö- rünen tohumun ağaç oluvermesini, dişi aslan ya da kedilerin yavrulannı büyütü- şünü, an ve kanncalann toplu yaşayışla- nnı, insanın uzaya gidiş ve gelişini gör- düğü zaman, doğanın ve yaşamm kendi- sinin bir mucize olduğunu ve bu mucize- nin gerçekleşmesinde kendisinin de payı bulunduğunu anlar ve bütün bunlan kav- rayabilmesine olanak veren aklı sayesin- de inSan oldugunun bilincine vanr. Köktendincilerin istedikleri akıllı in- san değil, akılsız robotlardır. Bunun için- dir ki nerede yaşarsa yaşasın akjllı insan -akJmı korumak ve akJa uygun bir biçim- de yaşamak istiyorsa- köktendinciliğin karşısında yer almak ve akla, özgürlüğe, eşitliğe ve kardeşlığe ulaşmanın tek ça- resi olan laik devlet düzenini kesinlikle korumak zorundadır; aklın yoiu nasıl bir- se özgürlüğün yolu da tektir ve bu yol la- iklikten geçer. 100. Yıl Kongresi'ne Doğru... MEHMET ŞAKİR ÖRS TARlŞHalkla Hiş/dlerMüdürii Doğaya, insana, bilime, yaşama saygıyla!.. dünyanın dört bir yanında Birleşmiş Milletler'in çağ- tirme, ekonomik büyümeye katkıda bulunma ve dün- nsı ile ICA'nın (Uluslararası Kooperatifler Birliği) yabanşınıgüvencealtınaalmakonulanndayeniola- U luslararası KooperatiflerBirliği'nin 73 yıl de bulunduğumuz 1995 yılının Uluslararası Koope- önderliğinde kutlanmaktadır. naklar araştmlacak, ulusal kooperatif hareketleri de Öncealdığıkararuyannca,heryıltemmuz ratifler Birliği'nin 100. kuruluş yılı olmasıdır. Bu Her yıl olduğu gibi bu yıl da dünyanın her yanın- kendı konumlannı gözden geçırme, yenı gelişmele- ayının ilk cumartesi günü "Uluslararası nedenle Birleşmiş Milletler, 1995 yılını H DünvaKo- da, hemen hemen her ülkede seminerler, paneller, ya- re v e ye n l koşullara uyum sağlama konulannda de- Kooperatif Günü" olarak kutlanmakta- operatifYıITolarakkabul ve jlanetmiştır. Buneden- nşmalar.sergilerjestivallerdüzenlenecektir. Koope- ğerlendırmeleryapacaklardır. Kooperatifhareketınin dır. Bu yılki kutlamalann önemli ve farklı vanı. için- le bu yılki "Uluslararası Kooperatif Günü" bugün ratiflerarası dayanışma, işbirliğinı koruma ve geliş- ge'ışmelere müdahale edebılrnesının ve hayatın.her * * aıanınua var oıaoıımesının olanaklan hazırlanacaktır. Uluslararası Kooperatifler Birliği (ICA), 20-23 Eylül 1995 tarihlerinde Ingilte- re'nin Manchester kentınde genel kongresini toplayacak- tır. Dünya kooperatif hareke- ti, bu kongre için tüm güçle- rini seferber etmiştir. 'Yüzûncü yıl kongresi'ne dünyanın dört bir yanından her renkten, her dılden, her dınden, her cınsten ve her ulustan kooperatifçiler katı- lacak; bu büyük buluşmaya ülkemızden de ICA üyesi ko- operatif birlıklerinin temsil- cileri katılacaktır. Bu yılki Uluslararası Kooperatif Gü- nü kutlamalannın bir önem- li boyutu da 100. Yıl Kong- resi hazırlık çalışrnalanna ve tartışmalanna yönlendiril- miş olmasıdır. Gerçekten ICA'nın 100. Yıl Kongresi dünyakoopera- tif hareketi için bir dönüm noktası olacaktır. Bugün dünya ölçeğinde sayısı 750 milyonu bulan kooperatifçi- yi bünyesinde toplayan ulus- lararası kooperatif hareketi ve onun uluslararası örgütü ICA, ikinci yüzyılına girer- ken bir durum değerlendir- mesi yapacak, kooperatifçi- lerin ve tüm insanlığın mut- luluğu için neler yapılması gerektiği bir kez daha ırdele- necektir. Uluslararası Ko- operatifler Birliği ikinci yüz- yılının başında yeni koopera- tif değerlerini ve bugüne dek ekonomik ve sosyal yaşamın tüm alanlannda uygulanan temel kooperatifçilik değer- lerini tartışmaya açmıştır. ICA Yönetim Kurulu ta- rafından uygun görülen yeni öneri paketi, yedi adet ko- operatifçilik ilkesini içer- mektedir. Bunlar, gönüllü ve açık üyelik; üyelerin demok- ratik denetimi; üyelerin eko- nomik katılımı; özerklik ve bağımsızlık; öğretim. egitim ve bilişim; kooperatiflerara- sı işbirliği ve kamuoyu ya- ratmaktır. ICA tarafından "73. Kooperatif Günü" ne- deniyle yayımlanan ulus- lararası mesajda şu noktala- nn altı çizılmektedir. "19. yüzyıl öncülerinin gelenekle- rine göre oluşturulan ve son değişiklilderi 1966 vılındaya- püan temel kooperatifçilik il- kelerinin. 1995 Eylül ayında Manchester'de yapılacak ICA'nın vüzüncü yıl kongre- sinde «ö/den gecirilmesi öne- rilmektedir. Kooperatif ilkelerinin yeni şekli, kendi kendine yetme, demokrasi, eşitlik, adalet ve dayanışma gibi temel kooperatif değerleri- ni yerine getiren 'Koopera- tif Kımlık Raporu' icerisindt' deferlendirilebflir. Bu rapor, kooperatifçilerin doğruluk, dürüstiük. sos\al sorunıluluk ve başkalannj düşünme gibi değerlere inandıklannı ifade etmektedir.~ Türkıye koope- ratifçileri olarak. "73. l lusla- rarası Kooperatif Günü"nü özelleştirme tartışmalan al- tında kutluyoruz. Tanmda ve kırsal kesimde yeni yapılan- ma gündemde. Tanm Satış ve Tanm Kredi Kooperarifle- ri ve Birlikleri'nde değişik- likier içeren yeni yasalar par- lamentonun gündeminde. Her şeye karşın kooperatif sektörünü ekonomik yaşa- mın önemli bir öğesi olarak görüyoruz. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de daha adil \ e daha hakça üretim ve pay- laşım ilişkilerinin oluşturul- masında önemli bir işiev gö- receğine inanıyoruz. Yeterki biz kooperatif hareketini kit- lelerle buluşturabilelim ve kucakiaştırabilelim. Dünyonın enerji kaynakları hıxla hikeniyor! fyi ısınma ihtiyacımızı karşılamak için her yıl yüzlerce ton fuel oil, doğalgaz, kömur, odun yakıyoruz. Hovayı kirlefirken dünyamızın enerji kaynaklarını da bilinçsizce tükefiyoruz. PVC esaslı pencere sistemi Pimapen her yapıda %45'e varan yakıt tasarrufu sağlayarak dünyanın ve ülkemizin enerji kaynaklarını korur. Ayrıca enerji yaratımı dışa bağımlı ülkemize de her yıl milyonlarca dolar kazandırır, yaşam standardını yükseltir. Pimapen'le yeryvzü yeşil kalır! Takılan her Pimapen korunan bir ağaçtır. Çünkü, PVC esaslı Pimapen, erezyonu durduran, bereket yağdıran, havayı temizleyen ağaçların kesilmesini önler. Sağladığı ıs: tasarrufuyla da dünyamızın akcfğerlerinin yakacak Pimapen, Dünyada PVC pencere sisteminin ulaştığı en ileri telcnoloji ile ürefilir. Pimapen, toplam kalitesiyle tüketicisinin tüm bekleııtilerine yanıt veren üstün bir markadır. Bütün profil ve aicsesuarlannın uluslararası siandartlara uygunluğu belgelenmiştir. Pimapen'le paranız cebinizde kalır! Pimapen takılır takılmaz fasarruf başlar. Çünkü, Pimapen'in yalıtım değerleri dünya standartlarındadır, sağladığı ısı tasarrufu ile yakıt tüketimini yan yarıya azaltarak birikimlerinizi geleceğe taşır. Pimapen boya bakım istemez, sonsuz ömrüyle de geleceğe yatırımdır. Pimapen'le gökyüzü mavi kalır! Pimapen daha çok ısınma, daha az yakıt kullanımı demektir. Böylece yanma sırasında ortaya çıkan zehirli gazların, partiküllü maddelerin ve asit yağmurlarının oluşmasını azalfır. Pimapen'li evler havayı kirletmez, gökyüzünün mavisini geleceğe bırakır. Pimapen geleceği korur! Biliyorsunuz, yaşanacak bir başka en 33 yıliık PENCERE Fetih ve Laiklik Geçen gün gazetedeki masamın üstünde bir kitap buldum. Kim yollamış, kim oraya koymuş?.. Bilmi- yorum. Kftabın adı: "Asya 'nın Üstünlüğü ve Düşkün- lüğü". Yazan: Fernard Grenard. Çeviren: Hamdi Varoğlu. "Cumhuriyet Matbaası Neşriyatı"ndan çı- kan kitabın yayın tarihi 1941. Fiyatı 100 kuruş... Yunus Nadi kitaba yazdığı önsözde diyor ki: "Fer- nard Grenard'm bu küçük kitabını okuduğumuz za- man onu Atatürk tarihçiliğinin cereyanına uygun sa- mimi bir eser görmekten adeta heyecan duyduk (...) Kitapta Asya ileAvrupa karşılaştınlırken Asya'nın da Avrupa 'nın da haklan azami adalet endişesiyte ve- rilmek istenilmiştir." Tarihçilikte yansızlıktan söz açıyor Yunus Nadi; il- gimi çekti kitap.... Okuyorum.... • • • Okurken altını çizdiğim kimi satırlan sizinle paylaş- mak istedim... Grenard yazıyor "Osmanlı Imparatortuğu'nda ordu padişahla tek vücut teşkil ediyordu. Padişah ordudan doğuyordu ve ordu onun hizmetkârıydı. Ordu bizzat devletti Ue hükümet onun vazifelerinden biriydi. Bir işgal ordQ- su kumandanı işgal ettiği araziyi nasıl idare ederse, padişah da memleketi ordu ile o şekilde idare eder- di. Hükümetancak ordunun bulunduğu yerde mev- cuttu. (...) Harp ve idare vazifeleribirbirine kanşır, ya- hut birbihnden pek cüzi farklarla aynlıdı. Bu vazife- lerin birinden diğehne kolayca geçilirdi. Başvekil, başkumandandı. Padişahın bulunmadığı zamanlar, yalınkılıç orduya şahsen kumanda ederdi. Vilayet valileri, mahalli birlikleri sevk ve idare ederlerdi. Bunun doğurduğu iki sonuç vardı, bir askeri ruh- la bir sivil ruh arasında muhalefet görûlmezdi. Her- kes harpte asker, alelade hayatta sivildi. Itaat etmek bir şeref, amirin emri altında can ver- mek münakaşa edilmeyen bir vazife idi. Devlet ida- resi, yalnızsıkı birhiyerarşiyle bağlı birbünyeden iba- ret olmayıp aynı zamanda bütün iktidan nefsinde toplamıştı. Devletten ayrı hiçbir otorite mevcut de- ğildi. Şahıslann kıymeti ancak mevkilehnde idi." Bu satırlar okunduğu zaman Osmanlı'nın demok- rasiden, sivil toplum örgütlenmesinden, yerel yöne- timlerden ne kadar uzak olduğu anlaşılıyor; cumhu- riyetle birlikte demokrasi bu mirasın üstüne nasıl ku- rulur?.. ••• Ancak madalyonun bir de öteki yüzü var; altını çiz diğim satırlan birlikte okumayı sürdürelim: "Harpler; Bosna, Arnavutluk, Kürdistan gibihudut vilayetleri dışında Bizans Imparatohuğu için meşum bir sonuç doğuran toprak aristokrasisiniyok etmiş- ti. Servet de vazife için geçicı, onun gibi ele geçiri- lebilirbir şeydi. Aylak, lüzumsuz, nüfuzian yüzünden rahatsız edici büyük beylikler sınıfı Türklerce meç- huldü. Vazifelerin irsen (kan bağıyla) intikali Türkler- ce meçhuldü. Bir devlet adamının oğlu veya yeğe- ni kaynlabilirdi, fakat hiçbir hakkasahip değildi. Yük- sek mevkilerin çoğunu, çoban veya köylü çocukla- n işgal ediyordu." Aristokrasi ve burjuvazi sınıflarının oluşmadığı bir Türkiye'de, cumhuriyet ve demokrasi denemesi ken- dine özgü bir yol çiziyor... "Çoban Sülü" bugün Türkiye'nin cumhurbaşkanı değil mi!.. • • • Osmanlı'da hükümet, Fernard Grenard'a göre "Milletin dışında ve üstünde olmak gibi özel bir ni- teliğe sahipti; tebalanna hiçbir surette bağlı olma- yıp onlann üstünde ve onlarla kanşmamış bulunu- yordu. Bu hükümetin gayesi basitti: Islamiyetin has- mı olan harici (dış) düşmanı mağlup etmek...' 1923 Devrimi'nin en büyük dönüşümü, devletin anlamını, amacını, felsefesini değiştirmek oldu; dev- rim bu açıdan belki de 1789'u bile sollamıştr. Ata- türic'ün "yurtta sulh, cihanda sulh" özdeyişine bak- mak gerekir; Türkiye'de laiklik, devletin dinsel karak- terini kaldırınca, Osmanlı'nın "fetih" temei ilkesini de dışladı. T.C. MARMARA ÜNİVERSİTESİ MÜHENDİSLİK FAKÜLTESİ AUTOCADR12 1995 - 7. DÖNEM BtLGtSAYAR DESTEKLİ TASARIM PROGRAMI AutoCAD-I Başlama Tarihi: Günler: Saatler 4 Temmuz 1995 4Temmuz 1995 8 Temmuz 1995 8 Temmuz 1995 AutoCAD-II 10Haziranl995 Salı, Çar., Cuma Sah.Çar., Cuma Cumartesi-Pazar Cumartesi-Pazar 14.00-17.00 18.00-21.00 09.00-13.30 14.00-18.30 Cumartesi-Pazar 19.00-22.30 îki bölüm olarak düzenlenen egitim programlannın ilk bölümünde, AutoCAD R12 Bilgisayar Destekli Tasarun Paketi'ne yönelik iki boyutlu çizimin öğretilmesi a- maçlanmaktadır. Diğer bölüm, aynı pakete yönelik iki boyutlu çızim uygulamalanyla birlikte üç boyutlu tasarun ve katı modellememn ögretilmesini içermektedir. İlk bölüm 36, ikinci bölüm 28 saatten oluşmaktadır. Kon- tenjanlar 12'şer kişi ile sınırlıdır. Her katıîımcıya bir bil- gisayar tahsis edilmekte ve ders notlan verilmektedir. KAYTTLAR DEVAM EDtYOR! Ücretler, öğrenci ve grup indirimi ve aynntılar için Tel.(0216)41823 57 418 23 58Dahili:ll Fax:(0216)348 02 93 Basvuru: Marmara Üniversitesi Göztepe Kampusu 81040 Mühendislik Fakültesi Binası - CIM Laboratuvan - Kuyubaşı I Istanbul Basın: 27926 ÇUMRA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Sayı: 1995'161 Davacı Hazine vekili tarafından açılan gaiplik dava- sında: Çumra Bardakçı Mahallesi 246 hane, 004/04 cilt, 6 sayfada nüfiısa kayıtlı 1934 dogumlu Ahmet ve Hafı- ze'den otma Raşit Lama'nın askerlik görevinı yapması için 41 yıldır arandığını, kendisinden bugüne kadar ha- ber aimamadığından gaipliğine karar venlmesi istenil- miş olmakla, hakkmda gaiplik karan istenenın kendısi veya gaip hakkmda bilgileri olan kimselenn ışbu ilanm yayını tarihinden itıbaren bir yıl ıçinde mahkemizin 1995/161 esas sayılı dava dosyasına bilgi ve haber ver- melen ilan olunur. Basın: 29730
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle