07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5 HA2İRAN 1995 PAZARTESİ OLAYLAR VE GORUŞLER Eğitim ve özgürlük -1 HUSEYtN BATUHAN G enellikle 'özgürlük' söz- cüğünden, bireyin beğe- ni, inanç, düşünce ve davranışlannda herhan- gı bır sosyal baskı ve sı- nırlamadan "masun* ol- ttıası anlaşılır. Nitekim Sayın Prof. Or- hstn Oztürk24 Nisan 1995 günü bu sav- fada çıkan bir yazısında, bizim toplumu- ırrazda bvı baskının çok yoğun olduğun- dan, zekânın en uyanık olduğu küçük yaşlarda aile içinde başlayan bu baskı- nıtı, ilkökuldan üniversiteye kadar bütün egitim aşamalannda devam ettiği için "soru soımadan inanan. diişünmeden ögrenen" bır kuşak yetıştığınden yakını- yordu. Sayın Öztürk'ün dediklerine yü- rekten katılıyorum. Nıtekim ben de bir- çok yazımda benzer şikâyetlen dile ge- tirmiştim.(*) Bu yazıda atnacım hem ko- nuya bıraz daha aydınlık gerinnek, hem de önemli buldugum bazı noktalan vur- gulamak. Özgûrlükten söz edebilmek için kişi- nin elinde bırden çok seçenek (alterna- tifl olması gerekir. Bu anlamda "özgür- Hik" kışinin değişik beğeni, inanç, dü- şünce ve davranış türleri arasından iste- diğini seçebilmesi demektir. Ancak in- sanlar genellikle çevîelerinde kendileri- nebenzeyenkişilergörmek ısterier. Özel- likle ana-babalann genetik bakımdan za- ten kendilerinı andıran çocuklannı du- yuş, düşünüş ve davranış açısından da kendılenne benzetmeye çalışmalan bun- dandır. Yasalar da bu hakkı kendilerine tanııruş olduğundan, bazen bu eğılimle- rini despotluk derecesine vardıran ana babalara rastlanmaktadır. Bu nedenle çocuğun kendi kişiliğini bulabilmesi ve gelıştirebilmesi için ona çok daha zengin ve çeşitli uyanmlar su- nan aile dışı çevTeyle tanışması gerek- mektedir. Ancak bu çevreye girdikten sonra çocuk ana babasınm hoşuna gitme- yen seçimler yapmak isteyebilir. Işte o zaman çocuğun "seçim özgürtüğü" gün- deme gelir. Ana ya da baba, örneğin ye- ni modaya uyarak kısa etek giymek iste- yen genç kızının bu isteğıni hoş karşıla- yacak mı. yoksa onu kendı zevkine uy- maya mı zorlayacak? Görüldüğü gibi "ho^örû" başkalan- nın seçim özgürlüğünü tanıma anlamına geliyor. Hoşgörûnün tersi davranışlara ise "hükmetme" arzusu ya da içgüdüsü yol açar. Genellikle ana babalann zekâ ve bilgi dûzeyi ne kadar düşük, kültür uf- ku ne kadar dar, duyarlılıklan ne derece yüzeysel ise, çocuklanna hükmetme, ya- ni onlan kendilerine benzetme arzulan da o derece güçlü olur. Hükmetme içgü- düsünün bazı ana babalarda çocuklannın özgürlüğûnü kısıtlamakla kalmadığını. çocuklanna söz geçiremeyen ana baba- lann onlan bazen en ağır biçimde ceza- landınnaya kalktıklannı göriiyonız. Bu- nun en korkunç. en ınsanlık dışı örneği, birkaç yıl önce Colmar'da yaşayan bır Türk ailesinin, genç Fransız arkadaşlan gibi davranma cüretini gösteren 15 ya- şındaki kızlannt kendi ağabeyine boğ- durtmalan olayıdır. (**) Bu da gösteri- yor ki birçok şey gibi özgürlük de ailede başlar. Ana babalar (çocuklannın 'ahlaki' eğitiminden sonımlu olduklan bahane- siy le) sadece onlann dsvranışlannı ken- di istekleri doğrultusunda etkilemeye kalksalar yine iyi, çoğuana baba onlann estetik zevklenne, inanç \ e düşünceleri- ne kanşmaya da haklan olduğunu sanır- lar. Nitekim hükmetme ıçgüdülenni ço- cuklannın meslek, hatta eş seçımindebı- le dizgınleyemeyen, bu yüzden de ge- reksiz aile dramlanna yol açan ana ba- balann sayısı az değıldir. Çocuklannın kendi doğal eğilim ve yeteneklerini ger- çekleştirmek ıstemelerinı hoşgörüyle karşılayan, hele bunu yüreklendiren ana baba yok denecek kadar azdır. Böylece hükmetme içgüdüsünün "eğitiıri" mas- kesı altında ana babaya tanınan yasal bir hak gıbı algılandığını görüyoruz. Oysa ana babalann eğitsel yetkilerinin çocuk- lannı hukuk yasalannın öngördüğü bi- çimde "iyi birer yurttaş" olarak yetiştir- mekle sınırlı kalması gerekir. Bu sının aşan her müdahale. çocuğun seçim öz- gürlügüne, yanı kendi olma hakkına te- cavüz demektir. Genetik açıdan hıçbir insan özgür değildir, o ancak kültürdün- yasında özgür olabılır. Ama ne yazık ki gerçekte ınsanın insana hükmetmek is- temesi yüzünden pek az kişi bu dünya- da özgürlük denen nimetten pay alabil- mektedir. Aslındahiçbir insan özgürlüğünün kı- sıtlanmasından hoşlanmaz, ama çok az insan başkalannın özgürlüğûnü kısıtla- ma dürtüsüne karşı koyabilir. Özellikle ana babalar. çocuklanni kendi istem ve özlemleri doğrultusunda eğitmeyi ahla- ki bir görev gibi algıladıklan için, bu tür bir dürtüye kapıldıklannın farkında bile değildirler. Toplum da bu durumu nor- mal karşılar. Gerçi yasalar ana babalann çocuklannın beden ve ruh sağlığına za- rar verebilecek davranışlanm yasakla- mıştır, ama onlara kendi beğeni, inanç ve düşüncelerinı aşılamalanna herhangi bir kısıtlama getirmemiştir. Ben ise hükmetme içgüdüsünün en sinsi biçimde 'aşılama' (indoctrination) sözcüğüyle dile getırdiğim manevi bas- kı ya da şartlandırma süreciyle ortaya çıktığı kanısındayım. Bana göre inanç ve fikır aşılama hiçbir şekilde bir eğitim yönterru değildir, zira eğitim, eğitilen kı- şinin aklına hitap ederek yürütülmelidir, çünkü kışi ancak o zaman özgün istemi- ni devreye sokmak imkânını bulur. Bu- rada akıl ve istem (irade) kavramlannın yakın ilışkisi üzerinde aynca durmaya gerek görmüyorum, zira aklın işe kanş- madığı bir yerde istemden, dolayısıyla özgûrlükten söz edilemeyeceği bence apaçık. Eğitim özgür eğitimdir, bu da çocuk- lara çeşitli seçenekler sunmak ve onlara bunlar arasından kendi istediklerini seç- me hakkını tanımak demektir. Oysa ge- nellikle ana babalar çocuklannı akıl ve istemden yoksun birer hayvan gibi eği- tirler(***). Ben bu tutumun türnüyle sa- kat olduğu kanısındayım. Bir kere çocuk ana dilini rahatça kullanmayı öğrendiği yaştan itibaren -sanıldığrnın tersine- pek çok şeyi anlayabilecek duruma getmiş- tir. Bence 3-4 yaşındaki bir çocuk, ken- disine her şeyi açıklamakla yükümlû ol- duğumuz "akıl sahibi" bir yaratıktır. Bu yaşlardaki bir çocuğun ana babasına dur- madan soru sorması ve her şeyi öğren- mek istemesi de bunu kanıtlamaktadır. Asıl akılsız olanlar onlan akılsız sanan ana babalardır. Nitekim ana babalar ço- cuklannın bu öğrenme arzusunu gider- meye, hatta yeni sorular sorarak bu arzu- yu daha da yüreklendirmeye çalışacak yerde, onlan susturmayı tercih ederler. Zira onlar için çocuklannın kendi kişi- liklerinı geliştirmesi değil, duygu, inanç ve davranışlan bakımından kendilerine benzemesi önemlidir. Aile çevresi içinde çocuğa özgür bir eğitim verilmedi£j şüphe götürmez. Bu nedenle çocuğu elden geldiğınce erken bir yaşta ana baba tahakkümünden kur- tanp okula başlarmak şart. Ostelik okul eğitiminın de en az liseyi bitirmeye ka- dar zorunlu olması sağlanmalı, zira an- cak bu şekilde çocuk ne olmak istediği konusunda kendı başına kararverme ola- nağına kavuşabilir. Ne var ki bir ülkenin okullan genellikle o ülkedeki yetişkuıle- rin, ama özellikle polirikacılann kültür düzeyinin, dolayısıyla eğitim anlayışının aynası olduğundan, çocuklara özgür bir eğitim verme şansı büyük ölçüde bu so- nunculann özgûr bir eğitimin erdemle- rine inandınlmasınabağlı. Zamanın Mil- li Eğitim BaJcanı A\ni Akyol'un 8 yıllık zorunlu eğivim planının ne tür engelle- melerle kanjilaştığını bilıyoruz. Eğitimi kendilerinirı kopyalannı üretme yönte- rru gibi gören kültürsüz insanlar, Türki- ye'nin siy^ısal alın yazısını belirledikle- ri sürece cğitim sistemimizi bugün içıne dûştüğü ç*,kmazdan çekip çıkarmak ko- lay olmayacak. Dolayısıyla her şeyden önce onlan ikna etmek gerek. Daha son- rakı yazılanmda bu zor işi denemeye ça- lışacağım. (*) Bt:. Cumhurıvet gazetesinde 20 Ocak 1989. ĞŞubat, 6Mari, 7Mayıs ve l2EylüI 1990 tanhınde çıkan yazılar. Aynca "Türkiye'nin Bır Bılim Pohtıkası Var mı?" (Çağdaş Kültü- riimüz, :s 195-224, Cem Yayınevi, 1991) ve 'Demokrası İçin Eğitim" (A E. ss. 327-346) baştıklı makaleler (**) Bu trajik olayın aynntıları için bkz. Coşkun Tunçtan. "Nazmiye'ye Siektup", Cumhunyet. s.2 20.2.1995 (**") Fransızca insan eğitimi için 'educa- tıon' hayvan eğitimi için dressage'sözcûkJerı kullar ılmaktadir Ne yazık kı Türkçede bu aynmı belirten bır sözcükyok. SIEMENS Oda balıkları bekliyor. Bizler gibi... Kartal Sımko Fabrıkası arıtılmış atık sularda yaşayan balıklar. Çevre özenı Balıklar da temiz denizleri. Ve böyle sürüp gidıyor doQal zincir. Bızım çevreye dostluğumuzun . sürdügü gibi...Hem kısıtlı dogal kaynakların tutumlu kullanılması için geliştirdigımız çevre dostu enerji üretim teknolojileri — hem de kendi üretimimizde çevreye gösterdigımiz özen zıncirin diger halkalarına uzanıyor. Örnekleri ise, Türk Siemens Mudanya Kablo fabrikamızda oaşlattıgımız malzemeleri yeniden degerlendirme programı ve Sımko Kartal fabrikamızdaki arıtma "esislerimizde yaşayan balıklar. Her bıri dogal kaynakların ve kıyısında bulundugumuz denızlerın korunmasına yaptıgımız küçük bir katkı. Kendı küçük halkamızın tüm doğal zincire baglandıgını hiç unutmadığımız ıçın... Simko Ticaret ve Sanayı A.Ş. Siemens AG Türkiye Genel Mümessilı Meclisı Mebusan Cad. No.125 Fındıkh 80040 Istanbul Tel : (0212)251 09 00 Fax: (0212)252 41 34 rz TARTIŞMA Köşe yazarlarına, gazetelere... Sayın köşe yazarlan ve gazetelere sunuşumdur: Sayın köşe yazarlan, her gün ya dûşünce özgürlüğünün olmadığından ya dmcilerin yaptıklanndan veya aydın kesimin bilhassa dini konularda bılgısiz olup bir araya gelemedıklerinden yakınıyorlar. Şimdı soruyorum: Sızler ve gazetelennız mevcut kanunlar çerçevesinde bile özgürce yazılannızı yazabilıyor musunuz? Gazeteleriniz, dincilerin fıkirlerine karşı olan fikirleri içeren yazılar yazıp da gönderenlerin bu yazılannı yayımlayabiliyorlar mı? Bu soruya kendi cevabvm kesinlikle hayırdır. Halktan bir düşünenın yazısının gazetelerde yayınlanması için düşünce özgürlüğünün erdeminden bahsetmesi gerekir. Yazıda dincilerin özgürce davranma, konuşma-yazma ve aynlıkçılann fıkirlerini rahatça söyleyebilmeleri savunulmalıdır. Aksıni savunan yazılann yayımlanması mümkün değil. Siz köşe yazarlannın ne okuması ne de cevap vermesı mümkün! Sayın köşe yazarlan, bir taraftan aydınlann dini öğrenmediğinden, fikir üretemedığinden, pasif davranıp bir araya gelemedığınden yakınıyor, bir tarailan da düşüncelerinizin gerçekleşmesi için gerekeni, yani görevinizi yapmıyorsunuz. Veya siz bir şeyler yapıyorsunuz da bizler haksızhk edıp sızlerden daha çok şeyler bekliyoruz. Sayın Dr. Alev Coşkun un bana söylediği gibi gerçekten 27 Mayıs devrimine katkıda bulunan bızler çok azaldık. ama ulkemıze ve insarumıza bağhlığımız ve ınatçılığımızla daha bir şeyler yapabilecek güçteyiz. Olkemizin fiuzuru, insanımızın mutluluğu için maddi ve manevi tüm gücümüzle mücadeleye devam edeceğiz. Canımız pahasına bile vaz geçmeyiz. Gazeteler yazılanmızı yayımlamasalar bile cebimizden para verip kitap bastınr, ücretsiz olarak gençlerimize, halkımıza dağıtınz. Çok şükür ki, son derece akıllı, iyi yetişmekte olan bilinçli bir nesil geliyor. Okuyor ve düşünüyorlar. Yeter ki onlara bir şeyler verilsin. Yetişen nesil dinin gerçeklerini, dil, köken, mezhep, tarikat aynlıklannın yanlışlığını, 21. yüzyıla yakışır şekilde ınsanın her türlü aynmdan uzak, yalnızca mutlu bir ömür sürmesi gerektiği bilinci ile geliyorlar. Bizler de çaba gösterirsek yannlar daha mutlu, daha huzurlu olacak. Çağı atlamış bir Türkiye olacaktır. Her şeye karşın! ErtuğR Karacibioğiu Makine Müh. PENCERE EPkeklik!.. Eskiden sinemalarda aşk sahneleri coşkuyla kar- şılanırdı, beyazperdede kadın ile erkek öpüşmeye görsün, heragil (hergelenin çoğulu) avazı çıktığı ka- dar bagınrdı: - Eyi muuuuz... Istanbul sokaklannda bile kadın ile erkeğin sarmaş dolaş yürümesi kolay değildi; Avaıpa görmüş olan- lar ki, kendileri de sapına kadar alaturka erkeklerdi, anlatııiardı: - Paris'te âşıklar sokakJarda öpüşürfer, park sıra- lannda kucaklaşıp sevişirierdi... Atatürk, kadın hakları kapsamında inarnlmaz bir hukuk devrimini gerçekleştırmişti; yaşamlayasaara- sındaki boşluk kolay dolmuyor; egitim, öğretim, der- ken kadın çalışma hayatına gırmeye başladı; ama, erkek kolay değişmiyor ki!.. Kansını eve kapatan zampara ruhlu Osmanlı, çalışan kadına bakarken "Iş var mı?" diye bıyık burup göz kırpıyordu: Kadına insan gibi bakmanın bir yaşam biçimi ve uygarlık kültürü olduğunu anlamak için köprülerin al- tından çok su akmalı, yeni kuşaklar yetişmeliydi. • Tansu Çiller gökten zembille iner gibi Başbakan- lık koltuğuna oturuvennce pek sevinmiştik: -Yaşasm!.. Öyle ya Atatürk devrimleri ürünlerini veriyordu; ilk kez ülkeyi bir kadın yönetecekti. Gün görmüş geçir- miş olanlar ise bu konuda ikircikliydiler: -Dunın bakalım!.. Pariamentosu kadınsızlıktan kı- nlan bir siyasal yaşamda, bu olay pek doğal sayıla- maz. Erkek egemenliğinde yaşıyorvz. Bir kadının başbakan olması güzeldir, ama, bir çiçekle yaz gel- mez... Tansu Hanım'ın saçı başı, giyimi kuşamı, eli yüzü hoştu; ama, DYP Genel Kongresi'nde salonu doldu- ran kara bıyıklı erkekler bu seçimi neden yapmışlar- dı?. Artık erkeklerimiz kadınlara da insan gibi mi bakı- yorlardı? Birdevrim mı gerçekleşmişti?.. Ruhlanmı- zı uygariığın deterjanıyla yıkayarak ilkel önyargılan- mızdan annmış mıydık?.. Yoksa yaşanan olayın içe- riğinde bir püf noktası mı vardı?.. Politika yaşamını ta içinden tanıyan bir dostumuz kafayı Tansu Ha- nım'la bozmuştu: - Yahu, diyordu, ne saf kişilersiniz?.. DYP'li dele- geler Tansu Hanım'ı kadın olduğu için seçtileri.. Ya- şamlannda ilk kez böyle bir seçim yapmak olanağı- na kavuşmuşlardı. İlk kez bir kadın, aday olarak ön- lerine sürülmüştü... - İyi ya, ne var bunda?.. - İyi değil 1 ... Kadın ile insan, insari ile liderarasın- daki bağıntıyı düşünün!.. - Düşündük, ne olmuş?.. - DYP grubunda kimse Tansu Hanım'ın politika- da, lideriikte, devlet yönetimindeki yetkinliğini sor- gulamadı; güzelce bır kadın karşısında en\ekliği tut- tuğu için, "Tansu'ya oyum helal olsun" dedi... - YapmaL - Bu seçim erkek ile kadının insanlaşma sürecin- de buluşması değildir; erkeğin, birkadını siyasetpa- zanna sûrmesidir... Aradan yeterli zaman geçti, Tansu Hanım'ın gra- dosu ortaya çıktı... Ama ne de olsa kadın!.. Hem de sanşın... öylesine erkek toplumuyuz ki Tansu Hanım'ın ka- dınlığı her yerde, her saatte geçerli!.. Medyada "sa- nşın, güzel kadın" diye bakılıyor Tansu Çiller'e... Hey gidı erkeklik!.. Tansu Hanım, biz erkekler sana kurban olalım!.. Türkiye, senin bir gülümsemene feda olsun!.. Devletmiş, hükümetmiş ne yazar!.. Değil mi ki kadınsın.. Devlet de sensın, hükümet de!.. Doğayı koruma etkinliklerimiz, çevre temizliği açlîlc orrrıanımızla, ergün yx^k olan çevremizi İSTANBUL OFF-ROAD KULÜBÜ Tel: (0212} 276 32 41 - 276 32 42 T.C. LÜLEBURGAZ ASLtYE HUKUK MAHKEMESİ EsasNo: 1993/444 Davacılar Aydın Yetim ve Fatma Bozkurt vekili ta- rafından açılan gaıplik davasının yapılan açık duruş- ması sırasında verilen ara karan uyannca: Davacılar Aydın Yetim ve Fatma Bozkurt vekili ta- rafindan müvekkillerinin babası Hüseyin Yetim'in Lüleburgaz ilçesi. Gündoğu Mahallesi, cilt 003/05, sayfa 32'de nüfusta kayıth olduğu, Davut Ümmü- güTden 1335 yılında dünyaya geldigi, tahminen 30- 35 yıl kadar önce ıkamet ettiği Lüleburgaz Sakızkö- yü'nden aynldığı, bundan kısa bir süre sonra ailesi- ne îstanbul'da çalıştığına dair haber gönderdiği, fa- kat bundan sonra yaklaşık 30-35 yıldan beri kendi- sinden hiçbirhaber alınamadığı, şimdiye kadar da ha- ber alındığına dair bır emare olmadığı, dinlenen ta- nıklann beyanından anlaşıldığından taknben 30-35 sene evvel Lüleburgaz ilçesi Sakızköyü'nde ikamet ederken Istanbul'a çalışmak için giden, ancak o za- mandan ben haber alınamayan Davut oğlu Ümmü- gül'denolma 1335 doğumlu Hüseyin Yetim hakkın- da bilgısı olanlann mahkememizin yukanda esası ya- zılı dava dosyasına müracaatı, aksı takdirde adı ge- çenin gaıplığıne karar venleceği müracaatın 11.11.1995 tarihine kadar yapılması ilanen tebliğ ol- unur. Basın: 24151
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle