Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 5 HA2İRAN 1995 PAZARTESİ
OLAYLAR VE GORUŞLER
Eğitim ve özgürlük -1
HUSEYtN BATUHAN
G
enellikle 'özgürlük' söz-
cüğünden, bireyin beğe-
ni, inanç, düşünce ve
davranışlannda herhan-
gı bır sosyal baskı ve sı-
nırlamadan "masun* ol-
ttıası anlaşılır. Nitekim Sayın Prof. Or-
hstn Oztürk24 Nisan 1995 günü bu sav-
fada çıkan bir yazısında, bizim toplumu-
ırrazda bvı baskının çok yoğun olduğun-
dan, zekânın en uyanık olduğu küçük
yaşlarda aile içinde başlayan bu baskı-
nıtı, ilkökuldan üniversiteye kadar bütün
egitim aşamalannda devam ettiği için
"soru soımadan inanan. diişünmeden
ögrenen" bır kuşak yetıştığınden yakını-
yordu. Sayın Öztürk'ün dediklerine yü-
rekten katılıyorum. Nıtekim ben de bir-
çok yazımda benzer şikâyetlen dile ge-
tirmiştim.(*) Bu yazıda atnacım hem ko-
nuya bıraz daha aydınlık gerinnek, hem
de önemli buldugum bazı noktalan vur-
gulamak.
Özgûrlükten söz edebilmek için kişi-
nin elinde bırden çok seçenek (alterna-
tifl olması gerekir. Bu anlamda "özgür-
Hik" kışinin değişik beğeni, inanç, dü-
şünce ve davranış türleri arasından iste-
diğini seçebilmesi demektir. Ancak in-
sanlar genellikle çevîelerinde kendileri-
nebenzeyenkişilergörmek ısterier. Özel-
likle ana-babalann genetik bakımdan za-
ten kendilerinı andıran çocuklannı du-
yuş, düşünüş ve davranış açısından da
kendılenne benzetmeye çalışmalan bun-
dandır. Yasalar da bu hakkı kendilerine
tanııruş olduğundan, bazen bu eğılimle-
rini despotluk derecesine vardıran ana
babalara rastlanmaktadır.
Bu nedenle çocuğun kendi kişiliğini
bulabilmesi ve gelıştirebilmesi için ona
çok daha zengin ve çeşitli uyanmlar su-
nan aile dışı çevTeyle tanışması gerek-
mektedir. Ancak bu çevreye girdikten
sonra çocuk ana babasınm hoşuna gitme-
yen seçimler yapmak isteyebilir. Işte o
zaman çocuğun "seçim özgürtüğü" gün-
deme gelir. Ana ya da baba, örneğin ye-
ni modaya uyarak kısa etek giymek iste-
yen genç kızının bu isteğıni hoş karşıla-
yacak mı. yoksa onu kendı zevkine uy-
maya mı zorlayacak?
Görüldüğü gibi "ho^örû" başkalan-
nın seçim özgürlüğünü tanıma anlamına
geliyor. Hoşgörûnün tersi davranışlara
ise "hükmetme" arzusu ya da içgüdüsü
yol açar. Genellikle ana babalann zekâ
ve bilgi dûzeyi ne kadar düşük, kültür uf-
ku ne kadar dar, duyarlılıklan ne derece
yüzeysel ise, çocuklanna hükmetme, ya-
ni onlan kendilerine benzetme arzulan
da o derece güçlü olur. Hükmetme içgü-
düsünün bazı ana babalarda çocuklannın
özgürlüğûnü kısıtlamakla kalmadığını.
çocuklanna söz geçiremeyen ana baba-
lann onlan bazen en ağır biçimde ceza-
landınnaya kalktıklannı göriiyonız. Bu-
nun en korkunç. en ınsanlık dışı örneği,
birkaç yıl önce Colmar'da yaşayan bır
Türk ailesinin, genç Fransız arkadaşlan
gibi davranma cüretini gösteren 15 ya-
şındaki kızlannt kendi ağabeyine boğ-
durtmalan olayıdır. (**) Bu da gösteri-
yor ki birçok şey gibi özgürlük de ailede
başlar.
Ana babalar (çocuklannın 'ahlaki'
eğitiminden sonımlu olduklan bahane-
siy le) sadece onlann dsvranışlannı ken-
di istekleri doğrultusunda etkilemeye
kalksalar yine iyi, çoğuana baba onlann
estetik zevklenne, inanç \ e düşünceleri-
ne kanşmaya da haklan olduğunu sanır-
lar. Nitekim hükmetme ıçgüdülenni ço-
cuklannın meslek, hatta eş seçımindebı-
le dizgınleyemeyen, bu yüzden de ge-
reksiz aile dramlanna yol açan ana ba-
balann sayısı az değıldir. Çocuklannın
kendi doğal eğilim ve yeteneklerini ger-
çekleştirmek ıstemelerinı hoşgörüyle
karşılayan, hele bunu yüreklendiren ana
baba yok denecek kadar azdır. Böylece
hükmetme içgüdüsünün "eğitiıri" mas-
kesı altında ana babaya tanınan yasal bir
hak gıbı algılandığını görüyoruz. Oysa
ana babalann eğitsel yetkilerinin çocuk-
lannı hukuk yasalannın öngördüğü bi-
çimde "iyi birer yurttaş" olarak yetiştir-
mekle sınırlı kalması gerekir. Bu sının
aşan her müdahale. çocuğun seçim öz-
gürlügüne, yanı kendi olma hakkına te-
cavüz demektir. Genetik açıdan hıçbir
insan özgür değildir, o ancak kültürdün-
yasında özgür olabılır. Ama ne yazık ki
gerçekte ınsanın insana hükmetmek is-
temesi yüzünden pek az kişi bu dünya-
da özgürlük denen nimetten pay alabil-
mektedir.
Aslındahiçbir insan özgürlüğünün kı-
sıtlanmasından hoşlanmaz, ama çok az
insan başkalannın özgürlüğûnü kısıtla-
ma dürtüsüne karşı koyabilir. Özellikle
ana babalar. çocuklanni kendi istem ve
özlemleri doğrultusunda eğitmeyi ahla-
ki bir görev gibi algıladıklan için, bu tür
bir dürtüye kapıldıklannın farkında bile
değildirler. Toplum da bu durumu nor-
mal karşılar. Gerçi yasalar ana babalann
çocuklannın beden ve ruh sağlığına za-
rar verebilecek davranışlanm yasakla-
mıştır, ama onlara kendi beğeni, inanç ve
düşüncelerinı aşılamalanna herhangi bir
kısıtlama getirmemiştir.
Ben ise hükmetme içgüdüsünün en
sinsi biçimde 'aşılama' (indoctrination)
sözcüğüyle dile getırdiğim manevi bas-
kı ya da şartlandırma süreciyle ortaya
çıktığı kanısındayım. Bana göre inanç ve
fikır aşılama hiçbir şekilde bir eğitim
yönterru değildir, zira eğitim, eğitilen kı-
şinin aklına hitap ederek yürütülmelidir,
çünkü kışi ancak o zaman özgün istemi-
ni devreye sokmak imkânını bulur. Bu-
rada akıl ve istem (irade) kavramlannın
yakın ilışkisi üzerinde aynca durmaya
gerek görmüyorum, zira aklın işe kanş-
madığı bir yerde istemden, dolayısıyla
özgûrlükten söz edilemeyeceği bence
apaçık.
Eğitim özgür eğitimdir, bu da çocuk-
lara çeşitli seçenekler sunmak ve onlara
bunlar arasından kendi istediklerini seç-
me hakkını tanımak demektir. Oysa ge-
nellikle ana babalar çocuklannı akıl ve
istemden yoksun birer hayvan gibi eği-
tirler(***). Ben bu tutumun türnüyle sa-
kat olduğu kanısındayım. Bir kere çocuk
ana dilini rahatça kullanmayı öğrendiği
yaştan itibaren -sanıldığrnın tersine- pek
çok şeyi anlayabilecek duruma getmiş-
tir. Bence 3-4 yaşındaki bir çocuk, ken-
disine her şeyi açıklamakla yükümlû ol-
duğumuz "akıl sahibi" bir yaratıktır. Bu
yaşlardaki bir çocuğun ana babasına dur-
madan soru sorması ve her şeyi öğren-
mek istemesi de bunu kanıtlamaktadır.
Asıl akılsız olanlar onlan akılsız sanan
ana babalardır. Nitekim ana babalar ço-
cuklannın bu öğrenme arzusunu gider-
meye, hatta yeni sorular sorarak bu arzu-
yu daha da yüreklendirmeye çalışacak
yerde, onlan susturmayı tercih ederler.
Zira onlar için çocuklannın kendi kişi-
liklerinı geliştirmesi değil, duygu, inanç
ve davranışlan bakımından kendilerine
benzemesi önemlidir.
Aile çevresi içinde çocuğa özgür bir
eğitim verilmedi£j şüphe götürmez. Bu
nedenle çocuğu elden geldiğınce erken
bir yaşta ana baba tahakkümünden kur-
tanp okula başlarmak şart. Ostelik okul
eğitiminın de en az liseyi bitirmeye ka-
dar zorunlu olması sağlanmalı, zira an-
cak bu şekilde çocuk ne olmak istediği
konusunda kendı başına kararverme ola-
nağına kavuşabilir. Ne var ki bir ülkenin
okullan genellikle o ülkedeki yetişkuıle-
rin, ama özellikle polirikacılann kültür
düzeyinin, dolayısıyla eğitim anlayışının
aynası olduğundan, çocuklara özgür bir
eğitim verme şansı büyük ölçüde bu so-
nunculann özgûr bir eğitimin erdemle-
rine inandınlmasınabağlı. Zamanın Mil-
li Eğitim BaJcanı A\ni Akyol'un 8 yıllık
zorunlu eğivim planının ne tür engelle-
melerle kanjilaştığını bilıyoruz. Eğitimi
kendilerinirı kopyalannı üretme yönte-
rru gibi gören kültürsüz insanlar, Türki-
ye'nin siy^ısal alın yazısını belirledikle-
ri sürece cğitim sistemimizi bugün içıne
dûştüğü ç*,kmazdan çekip çıkarmak ko-
lay olmayacak. Dolayısıyla her şeyden
önce onlan ikna etmek gerek. Daha son-
rakı yazılanmda bu zor işi denemeye ça-
lışacağım.
(*) Bt:. Cumhurıvet gazetesinde 20 Ocak
1989. ĞŞubat, 6Mari, 7Mayıs ve l2EylüI 1990
tanhınde çıkan yazılar. Aynca "Türkiye'nin
Bır Bılim Pohtıkası Var mı?" (Çağdaş Kültü-
riimüz, :s 195-224, Cem Yayınevi, 1991) ve
'Demokrası İçin Eğitim" (A E. ss. 327-346)
baştıklı makaleler
(**) Bu trajik olayın aynntıları için bkz.
Coşkun Tunçtan. "Nazmiye'ye Siektup",
Cumhunyet. s.2 20.2.1995
(**") Fransızca insan eğitimi için 'educa-
tıon' hayvan eğitimi için dressage'sözcûkJerı
kullar ılmaktadir Ne yazık kı Türkçede bu
aynmı belirten bır sözcükyok.
SIEMENS
Oda
balıkları bekliyor.
Bizler gibi...
Kartal Sımko
Fabrıkası arıtılmış
atık sularda
yaşayan balıklar.
Çevre özenı
Balıklar da temiz denizleri.
Ve böyle sürüp gidıyor doQal zincir.
Bızım çevreye dostluğumuzun .
sürdügü gibi...Hem kısıtlı dogal
kaynakların tutumlu kullanılması
için geliştirdigımız çevre dostu
enerji üretim teknolojileri
— hem de kendi üretimimizde
çevreye gösterdigımiz özen
zıncirin diger halkalarına uzanıyor.
Örnekleri ise, Türk Siemens
Mudanya Kablo fabrikamızda
oaşlattıgımız malzemeleri yeniden
degerlendirme programı ve Sımko
Kartal fabrikamızdaki arıtma
"esislerimizde yaşayan balıklar.
Her bıri dogal kaynakların ve
kıyısında bulundugumuz denızlerın
korunmasına yaptıgımız küçük bir
katkı. Kendı küçük halkamızın tüm
doğal zincire baglandıgını hiç
unutmadığımız ıçın...
Simko Ticaret ve Sanayı A.Ş.
Siemens AG
Türkiye Genel Mümessilı
Meclisı Mebusan Cad. No.125
Fındıkh 80040 Istanbul
Tel : (0212)251 09 00
Fax: (0212)252 41 34
rz
TARTIŞMA
Köşe
yazarlarına,
gazetelere...
Sayın köşe yazarlan ve
gazetelere sunuşumdur:
Sayın köşe yazarlan, her
gün ya dûşünce
özgürlüğünün
olmadığından ya dmcilerin
yaptıklanndan veya aydın
kesimin bilhassa dini
konularda bılgısiz olup bir
araya gelemedıklerinden
yakınıyorlar. Şimdı
soruyorum: Sızler ve
gazetelennız mevcut
kanunlar çerçevesinde bile
özgürce yazılannızı
yazabilıyor musunuz?
Gazeteleriniz, dincilerin
fıkirlerine karşı olan
fikirleri içeren yazılar yazıp
da gönderenlerin bu
yazılannı
yayımlayabiliyorlar mı? Bu
soruya kendi cevabvm
kesinlikle hayırdır. Halktan
bir düşünenın yazısının
gazetelerde yayınlanması
için düşünce özgürlüğünün
erdeminden bahsetmesi
gerekir. Yazıda dincilerin
özgürce davranma,
konuşma-yazma ve
aynlıkçılann fıkirlerini
rahatça söyleyebilmeleri
savunulmalıdır. Aksıni
savunan yazılann
yayımlanması mümkün
değil. Siz köşe yazarlannın
ne okuması ne de cevap
vermesı mümkün!
Sayın köşe yazarlan, bir
taraftan aydınlann dini
öğrenmediğinden, fikir
üretemedığinden, pasif
davranıp bir araya
gelemedığınden yakınıyor,
bir tarailan da
düşüncelerinizin
gerçekleşmesi için
gerekeni, yani görevinizi
yapmıyorsunuz. Veya siz
bir şeyler yapıyorsunuz da
bizler haksızhk edıp
sızlerden daha çok şeyler
bekliyoruz. Sayın Dr. Alev
Coşkun un bana söylediği
gibi gerçekten 27 Mayıs
devrimine katkıda bulunan
bızler çok azaldık. ama
ulkemıze ve insarumıza
bağhlığımız ve
ınatçılığımızla daha bir
şeyler yapabilecek
güçteyiz. Olkemizin
fiuzuru, insanımızın
mutluluğu için maddi ve
manevi tüm gücümüzle
mücadeleye devam
edeceğiz. Canımız pahasına
bile vaz geçmeyiz.
Gazeteler yazılanmızı
yayımlamasalar bile
cebimizden para verip kitap
bastınr, ücretsiz olarak
gençlerimize, halkımıza
dağıtınz. Çok şükür ki, son
derece akıllı, iyi yetişmekte
olan bilinçli bir nesil
geliyor. Okuyor ve
düşünüyorlar. Yeter ki
onlara bir şeyler verilsin.
Yetişen nesil dinin
gerçeklerini, dil, köken,
mezhep, tarikat
aynlıklannın yanlışlığını,
21. yüzyıla yakışır şekilde
ınsanın her türlü aynmdan
uzak, yalnızca mutlu bir
ömür sürmesi gerektiği
bilinci ile geliyorlar. Bizler
de çaba gösterirsek yannlar
daha mutlu, daha huzurlu
olacak. Çağı atlamış bir
Türkiye olacaktır. Her şeye
karşın!
ErtuğR
Karacibioğiu
Makine Müh.
PENCERE
EPkeklik!..
Eskiden sinemalarda aşk sahneleri coşkuyla kar-
şılanırdı, beyazperdede kadın ile erkek öpüşmeye
görsün, heragil (hergelenin çoğulu) avazı çıktığı ka-
dar bagınrdı:
- Eyi muuuuz...
Istanbul sokaklannda bile kadın ile erkeğin sarmaş
dolaş yürümesi kolay değildi; Avaıpa görmüş olan-
lar ki, kendileri de sapına kadar alaturka erkeklerdi,
anlatııiardı:
- Paris'te âşıklar sokakJarda öpüşürfer, park sıra-
lannda kucaklaşıp sevişirierdi...
Atatürk, kadın hakları kapsamında inarnlmaz bir
hukuk devrimini gerçekleştırmişti; yaşamlayasaara-
sındaki boşluk kolay dolmuyor; egitim, öğretim, der-
ken kadın çalışma hayatına gırmeye başladı; ama,
erkek kolay değişmiyor ki!.. Kansını eve kapatan
zampara ruhlu Osmanlı, çalışan kadına bakarken "Iş
var mı?" diye bıyık burup göz kırpıyordu:
Kadına insan gibi bakmanın bir yaşam biçimi ve
uygarlık kültürü olduğunu anlamak için köprülerin al-
tından çok su akmalı, yeni kuşaklar yetişmeliydi.
•
Tansu Çiller gökten zembille iner gibi Başbakan-
lık koltuğuna oturuvennce pek sevinmiştik:
-Yaşasm!..
Öyle ya Atatürk devrimleri ürünlerini veriyordu; ilk
kez ülkeyi bir kadın yönetecekti. Gün görmüş geçir-
miş olanlar ise bu konuda ikircikliydiler:
-Dunın bakalım!.. Pariamentosu kadınsızlıktan kı-
nlan bir siyasal yaşamda, bu olay pek doğal sayıla-
maz. Erkek egemenliğinde yaşıyorvz. Bir kadının
başbakan olması güzeldir, ama, bir çiçekle yaz gel-
mez...
Tansu Hanım'ın saçı başı, giyimi kuşamı, eli yüzü
hoştu; ama, DYP Genel Kongresi'nde salonu doldu-
ran kara bıyıklı erkekler bu seçimi neden yapmışlar-
dı?.
Artık erkeklerimiz kadınlara da insan gibi mi bakı-
yorlardı? Birdevrim mı gerçekleşmişti?.. Ruhlanmı-
zı uygariığın deterjanıyla yıkayarak ilkel önyargılan-
mızdan annmış mıydık?.. Yoksa yaşanan olayın içe-
riğinde bir püf noktası mı vardı?.. Politika yaşamını
ta içinden tanıyan bir dostumuz kafayı Tansu Ha-
nım'la bozmuştu:
- Yahu, diyordu, ne saf kişilersiniz?.. DYP'li dele-
geler Tansu Hanım'ı kadın olduğu için seçtileri.. Ya-
şamlannda ilk kez böyle bir seçim yapmak olanağı-
na kavuşmuşlardı. İlk kez bir kadın, aday olarak ön-
lerine sürülmüştü...
- İyi ya, ne var bunda?..
- İyi değil
1
... Kadın ile insan, insari ile liderarasın-
daki bağıntıyı düşünün!..
- Düşündük, ne olmuş?..
- DYP grubunda kimse Tansu Hanım'ın politika-
da, lideriikte, devlet yönetimindeki yetkinliğini sor-
gulamadı; güzelce bır kadın karşısında en\ekliği tut-
tuğu için, "Tansu'ya oyum helal olsun" dedi...
- YapmaL
- Bu seçim erkek ile kadının insanlaşma sürecin-
de buluşması değildir; erkeğin, birkadını siyasetpa-
zanna sûrmesidir...
Aradan yeterli zaman geçti, Tansu Hanım'ın gra-
dosu ortaya çıktı...
Ama ne de olsa kadın!..
Hem de sanşın...
öylesine erkek toplumuyuz ki Tansu Hanım'ın ka-
dınlığı her yerde, her saatte geçerli!.. Medyada "sa-
nşın, güzel kadın" diye bakılıyor Tansu Çiller'e...
Hey gidı erkeklik!..
Tansu Hanım, biz erkekler sana kurban olalım!..
Türkiye, senin bir gülümsemene feda olsun!..
Devletmiş, hükümetmiş ne yazar!..
Değil mi ki kadınsın..
Devlet de sensın, hükümet de!..
Doğayı koruma etkinliklerimiz,
çevre temizliği
açlîlc orrrıanımızla,
ergün yx^k olan
çevremizi
İSTANBUL
OFF-ROAD
KULÜBÜ
Tel: (0212} 276 32 41 - 276 32 42
T.C.
LÜLEBURGAZ
ASLtYE HUKUK MAHKEMESİ
EsasNo: 1993/444
Davacılar Aydın Yetim ve Fatma Bozkurt vekili ta-
rafından açılan gaıplik davasının yapılan açık duruş-
ması sırasında verilen ara karan uyannca:
Davacılar Aydın Yetim ve Fatma Bozkurt vekili ta-
rafindan müvekkillerinin babası Hüseyin Yetim'in
Lüleburgaz ilçesi. Gündoğu Mahallesi, cilt 003/05,
sayfa 32'de nüfusta kayıth olduğu, Davut Ümmü-
güTden 1335 yılında dünyaya geldigi, tahminen 30-
35 yıl kadar önce ıkamet ettiği Lüleburgaz Sakızkö-
yü'nden aynldığı, bundan kısa bir süre sonra ailesi-
ne îstanbul'da çalıştığına dair haber gönderdiği, fa-
kat bundan sonra yaklaşık 30-35 yıldan beri kendi-
sinden hiçbirhaber alınamadığı, şimdiye kadar da ha-
ber alındığına dair bır emare olmadığı, dinlenen ta-
nıklann beyanından anlaşıldığından taknben 30-35
sene evvel Lüleburgaz ilçesi Sakızköyü'nde ikamet
ederken Istanbul'a çalışmak için giden, ancak o za-
mandan ben haber alınamayan Davut oğlu Ümmü-
gül'denolma 1335 doğumlu Hüseyin Yetim hakkın-
da bilgısı olanlann mahkememizin yukanda esası ya-
zılı dava dosyasına müracaatı, aksı takdirde adı ge-
çenin gaıplığıne karar venleceği müracaatın
11.11.1995 tarihine kadar yapılması ilanen tebliğ ol-
unur.
Basın: 24151