Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
29 HAZİRAN 1995 SAU CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
19. yüzyılın ünlü fotoğrafçısı Nadar'm fotoğraflan, ilk kez Fransa dışında, New York'ta sergileniyor
Fotoğrafta farkh bir estetikOZGEN ACAR
NEW YORK - Sanat dünyasına 19.
yüzyılın ortalannda imzasııu atmış Fran-
sız fotoğrafçısı Nadar'ın. aralannda 15
• kendi özgün baskısının da yer aldığı, 100
kadar fotoğrafi, Metropolitan Sanat Mü-
. zesi'nde sergileniyor.
tnsan, Nadar'ın fotograflannı görün-
ce, tarihin özgûn tuğlalan durumundaki
'fotoğrafın belgeselliği ile ister istemez
bır kez daha bütünleşiyor. Fransa dışın-
da ilk kez düzenlenen bu sergiyi gezer-
. ken gcrçek adı Gaspard-Feüx Tburnac-
.hon<l820-1910) olan Nadar'ın sadece
. fotbğrafçıhgı değil, sanatçı kımliğinin
ı çeşitli boyutlan da görülüyor.
Ünlfiler resmi geçidi
Nadar, her şeyin başında kuşkusuz eş-
siz bir portre fotoğrafçısı. Stüdyosundan
kımler geçmemiş ki... Baudelaire, Dore,
Gautier, Nervai, Duma, DelacroK, Da-
ubigny, Millet. BerHoz, RossinL. Ünlü
Zarflı Pierrot
fransız şairi Charles Baudelaire, Nadar
hakkındaki bir yazısmda "Caniıhğı en
hayretvcrk-ibiçimdeanlatankişrdiyor
Metropolitan Muzesı Müdürü Phüip-
pe de MontebeUo ise sergı için özel ola-
rak hazırlanan ve 60 dolara (2.6 milyon
liraya) satılan Nadar kataloğunda. sanat-
çı hakkında şöyle yazıyor: "Smırsızener-
ji, yetenek. merak dolu bir sanatçı... Fo-
tografçılıgu istisnai bir estetik anlatım dü-
zeyineçıkaran Nadar'ın öniinde poz ver-
mek için devrin efsanevi sanatçılan ade-
ta yanşmışlardı."
Fotoğraf icat edildiginde Felix, 19 ya-
şındaydı. O gûnlerde yazarlığa özeniyor-
du. 'La Boheme'in etkisinde romantik
bir yazar olma umudunu taşıyan Felix,
daha sonra solcu bir gazeteci, huysuz bir
karikatûrist olacaktı. 1954'te fotoğrafa
merak saldı. Küçük kardeşi Adrien ile
birlikte çalıştı. Fotoğraflanna attığı im-
zalarda 'Nadar' takma adını kullanma-
ya başladı.
Soytan Pierrot
Kardeşi Adrien ile birlikte dönemin
ünlü mim sanatçısı Charles Debrurau'yu
görüntüleyerek 'Pierrot' adlı bir soytan
tiplemesini yaraftı. Pierrot tıplemesi, ser-
gılerin aranan fotoğraflanndan oldu. Bu
tipleme, insandaki şıirsel anlatımcılığın
fotoğrafla belgelenmesi olarak kabul
cdildj. Kardeşi Adrien, Pierrot tipleme-
sinin altına 'Nadar Jeune-Genç Nadar'
imzasını atıp karıldığı bir yanşmada al-
tın madalya kazanınca iki kardeşın ara-
sı açıldı. Felix, kardeşinin kendi ticari
unvanı olan 'Nadar'dan yararlanma yo-
luna gitmesine büyük tepkı gösterdi. Ad-
nen'i mahkemeye verdi. Mahkemenin
ilk aşamasını kaybetti.
Bu arada Adrien, Fransız Fotoğrafçı-
lık Derneği'ne üye olarak kabul edildi.
Ancak mahkeme, 1957'de'gerçekvetek
Nadar'ın Felix olduguna karar verdi. Ay-
nı dernek, bu kez Felix'i üyeliğe kabul
edecekti.
Iki kardeş artık stüdyolannı ayırmış-
lardı. Bir yıl sonra Adrien iflas etti. An-
Şaşkın Pierrot
cak Felix, kardeşinin borçlannı ödeyerek
Adrien'i kurtardı. Sergide bulunan. bu
dönemden 'Pierrot' ağırlıklı 15 özgün
baskı, görenleri gerçekten büyülüyor. Bu
15 özgün baskı, 1855 dünya ftıannda 'al-
tm madalya' kazanmıştı.
lnsan. 'Pierrot' fotoğraflanna baktık-
ça; 19. yüzyılın ortasında yaratılmış bu
karakterdeki antatımı, 29. yüzyılın orta-
sında daaynı canlılıklaalgılayacağından
hiç kuşku duymuyor. Pierrot, her fotoğ-
rafla kendisine bakanlann karşısına ob-
jektifın belirli zaman aralığı içınde gö-
rülebılen değişık bir büyü ile çıkıyor.
Nadar, fotoğrafçıhğın yeniliklerinden
sürekli olarak yararlanmış ve yaratmış
bir sanatçıydı. 'Yapay ışık hakkı'nı
1861'de kendi adına tescil de ettirmişti.
Duygular sonsuza taşımyor
Adrien"den aynldıktan sonra Paris'te
kendi adına açtığı yeni stüdyosu, sosye-
tenin gözdesi oldu. Ünlüler, fotoğrafla-
nnm Nadar tarafından çekilmesini bir
onur sorunu yapar olmuşlardı. Yazar Du-
mas. besteci Rossini gibi arkadaşlannın
'sadece kişiliklerini değil. duyguiannı
dondurarak sonsuza taşıma becerisini
gösterdiğinden' söz edilıyordu.
Monet, Pissaro, Sisley, Renoir, Gtıilla-
umin, Cezane ve Degasgibi ünlü ressam-
lar stüdyosunda sergiler açtılar. 1889'da
oğlu Paul ile açtığı ortak fotoğraf sergi-
siyle 'büyük ödül'ü kazandı.
Fotoğraflannın artan tecimsel değeri
karşısında rahatsızlık duyan Nadar, artık
stüdyosuna pek girmez olmuştu. Çok en-
der kişiler için kamerasının arkasına ge-
çiyordu. BunlararasındaChopin'in sev-
gilisı ünlü kadın yazar George Sand ve
Fransız tiyatrosunun dev artisti Sarah
Bernhardt vardı. Hiç kuşkusuz bu iki
ünlü kadın sanatçıya bir ayncalık yap-
masının nedeni, kendilerine duyduğu
gerçek ilginin büyüklüğü idi. Mesleğinin
başında, genç sanatçılık döneminin bu
portresi ile Bernhardt pek çok insanı bü-
yüleyecekti.
Nadar, stüdyosunu bir süre sonra asis-
tanlannabıraktı. 1860'taelektriğinyayıl-
ması üzenne Paris'in sokaklannda ve
çok katlı mezarlıklannda geceleri çekti-
ği fotoğraflarla büyük olay yarattı. Bu fo-
toğraflan görünce, bunlann o dönemde
neden olay olduğu kolayca anlaşılıyor.
Balon fotoğrafçıhğı
Ünlü bilimkurgu yazan Jules Veroeile
arkadaşlığı, balonlara ilgi duymasınayol
açtı. Hatta, 1870-71 Fransız-Rus Sava-
şı'nda balonla ilk hava fotograflannı
çekti. Gazeteci kökenli fotoğraf sanatçı-
sı Nadar, ilk kez hava fotoğrafçıhğı ile
fotomuhabirliği olgusunu da aynı anda
yaratmış oluyordu.
Kardeşi Adrien, 1903'te bir akıl has-
tanesinde öldü. Sergide, kardeşi Adri-
en'in birpsikoloğun etkisiyle çektiği in-
san yüzlerinin anlatımını gösteren fotoğ-
raflarda yeralıyor. Bu fotoğraflarda in-
san yüzünde sürpriz, acı. memnuniyet-
sizlik, dehşet ve zevk görüntüleri ger-
çekten çarpıcı.
Bu arada Felix de solunum yetmezli-
ği, astım ve böbrek taşlanndan acı çek-
mektedir. Iki kez ameüyat olmuştur. Bir
doktor arkadaşının çağnsı üzenne gitti-
ği bir hastanede çektiği bir hastanın 'her-
maafrodit'liğini gösteren fotoğraf, tıp
dünyasında önemli ilgi uyandırmakta-
dır. Erkek ve kadın cinsel organlannın
birlikte göründüğü bu hasta, daha sonra
ameliyatla kadın olacaktır. 1886'da Na-
dar, dünyanın ilk fotomülakatını gerçek-
leştirir. Konusu ünlü kimyager Dr. Euge-
ne Chevreul'un 100. doğum günüdür.
90 yaşında öldükten 40 yıl sonra oğ-
lunun ikınci eşi Anne Nadar, kayıpede-
rinin 60 bin negatifıni Fransa'nın 'Uhı-
sal Tarihsel Amtlar ve SfT'ler Örgiitü'ne
satacaktır. Fransız Ulusal Kütüphanesi
de Nadar'ın tüm baskılannı, arşivini ve
belgelerini satın alacaktır.
New York'ta 7 temmuza kadar açık
kalacak sergi, Fransız müzelerinin des-
teği ile bu koleksiyonlardan derlenmiş-
tir.
Pierrot fotoğrafçL
Bu sanâtın bir sözlüğe ihtiyacı varGAMZEVARIM
Tekstil tasanmcısı Suhan-
dan Ozay, dokuma resimle-
rini 'lif sanatı" kapsamında
Vakko Beyoğlu Sanat Gale-
risi'nde sergiliyor. Özay,
klasik goblenlerden günü-
müze kadar gelen bir doku-
ma türü olarak tanımladığı,
son yıllarda dünyada yay-
ginlasan lif sanatmın, çağ-
daş kent uygarlığmın önem-
li sanat dallanndan bin ha-
line geleceğini düşünüyor.
Viyana Tatbiki Güzel Sa-
natlar Akademisi'ndedeko-
ratif sanatlar ve tekstil öğre-
nimi gören, yüksek lisansı-
nı Prof. Rader Soulek atöl-
yesinde tamamlayan sanat-
çı, 1972'de Viyana Devlet
Akademi Ödülü'nü aldı.
Türkiye'de iç mekân ve mo-
da alanında plastik baskı,
batik, işleme, aplikasyon ve
özgün dokuma uygulamala-
n yapan Özay, halen Doku-
z Eylül Üniversitesi Güzel
Sanatlar Fakültesi'nde Mo-
da Aksesuvarlan Tasanmı
Programı'nı yönetiyor.
Ozay, dokumadaki en
önemli öğenin ritim olduğu-
na inanıyor ve dokuma rit-
mini caz müziğiyle eşleştiri-
yor: "Bu, bence ritimsel bir
Tekstil tasanmcısı
Suhandan Özay'm
'Lif Sanatı-Fiber
Art II' başhklı
sergisi Vakko
Beyoğlu Sanat
Galerisi'nde.
olay. Bu figürler, devam et-
meyen atkılaria ortaya çıkı-
yor. Mor gidiyor, geri geliyor,
pat di> earkasından kaba bir
jüt veya kenevir geliyor. Kı-
nklıklar var tasanmlanm-
da. Renk benim için çok
önemli. En olmayacak renk-
leri bir arada kullanmak en
önemli özelliğim. İkinci özel-
liğim, olmayacak iki malze-
mc kategorisini yan yana
kullanmak." Suhandan
Özay'la lif sanatı ve 'Lif Sa-
nab-Fiber Art IT başlığı al-
tında sergilediği yapıtlan
üzenne konuştuk:
- lif sanan konusunda bfl-
gj verir misiniz?
Lif sanatmın evrensel adı
'fiber art'. Eski, klasik gob-
lenlerden günümüze kadar
gelen dokuma türü. Ameri-
ka ve Avrupa'da tapestry sa-
natı, resimden evvel röne-
sansa kadar tarihi ortaya ko-
yan birtakım dokuma belge-
lerini içeriyor.
Bunlara, klasik dokuma
olarak tapestry adı veriliyor.
I.Ö. 8000 yıllanna dayanı-
yor. En çok ortaya çıkmış
olam, Mısır hat sanatı. Yani
resimli ve figürlû dokuma-
lar olarak tanımlanan doku-
malann çağdaş anlamdaki
soyutlaması. Yeni bir olay
değil. 8000 yılından evvel
var olan, o uygulamaya da-
yanan dokuma sistemini,
kendi sanatsal, görsel algıla-
mamı bu tarzda ortaya çıka-
nyorum.
Lif sanatı, klasik tapestry
dokumalannm günümüze
kadargelen soyut çalışmala-
nnı içeriyor. Ben 'duvarha-
lısı* tanımını kullanmıyo-
rum. Fakat halı ve kilim, bi-
zim Anadolu kültürümüzde
çok ağır basan bir olgu.
Yurtdışında ve yurtiçinde
halı ve kılim ağırlıklı gidi-
yoruz. Çağdaş bir dokuma
sanatına önem verilmemiş,
sanatsal çalışmalar hep ikin-
ci planda kalmış.
Ben buna karşıyım. Bi-
zim dokumalanmız, kilim
ve halmın dışında müzelere
sanat yapıtı olarak girme ça-
basında. Bunlar birer sanat
şaheseri. Artık yaygı olarak
algılamamak lazım. Bunun
için ben, yaptığım çalışma-
lara tamamen sanatsal bir
parça olarak bakıyorum.
lmajlanmı, grakfıİclerimi
liflerle dokuyarak veriyo-
rum.
Bizdeki galerilerde ancak
resim ve üç boyutlu parçala-
ra yer veriliyor. Tekstil, gün-
lük yaşamla iç içe olduğun-
dan lif sanatı bizde pek sa-
nat bazında değerlendiril-
medi. Ben kullandığım mal-
zemeleri kendim boyuyo-
nun, tasanmlannı kendim
çiziyorum ve dokuyorum.
- Lif sanatmın diinyadaki
yerinden söz eder misiniz?
Sanat olarak çok kendine
has bir yeri var. Galerileri,
eleştirmenleri ve bu konuda
çıkan mecmualar var. Ame-
rika'nın özellikle Batı yaka-
sında. Seattle. San Fransis-
co, New Mexico'ya kadar
Suhandan Ozay, dünyada yaygnılaşan lif sanatmın, çağdaş kent uygarnğmm önemli dallanndan oJacağını savunuyor.
olan şerit, dolfumacılann
toplandığj bir yer. Orada da
bir savaş var. Çünkü olduk-
ça pahalı bir teknik. Sponsor
olacakfırmalararanıyor. Fa-
kat tabıi ki bizden çok ileri-
deler. En eski dokuma tek-
nolojisinin Anadolu'da ol-
masına rağmen. diğer sanat
dallannda olduğu gibi bir
geri atılmışlık var. Avru-
pa'da, özellikle Almanya,
Polonya, Macaristan'da Bu-
dapaşte ve Fransa'da Paris
en eski dokuma atölyeleri-
nin bulunduğu yerler. Eski,
klasik goblen atölyeleri
özellikle Fransa'da yaygın-
laşmış.
- Yapıdannızda hangi te-
maiara agırhk veriyorsu-
nuz?
Geleneksel, yerel motif
asla yok. Geleneksel doku-
malann özelliği. şimdiye
dek hiçbir şekilde değişime
uğramamış olmalan. Bun-
lar, günümüze dek gelmiş ve
şimdi de yenileri yapılarak
devam ettirilmeye çalışılı-
yor. Beı.de geleneksel motif
saplantısı yok. Ama vermek
istediğim birtakım imajlar
var.
- Dünyada üretilen lif sa-
naü ömeklerinde, kullanı-
lan motifler açısıdan yerel
bir karakter var mı?
Polonya ve Isviçre'de es-
ki, folklorik temalar hâlâ do-
kunuyor. New Meksiko'da
Navaho gibi bölgelerde ye-
rel dokumalardevam ediyor.
Bizim eski halılanmızın Na-
vaho dokumalanm etkiledi-
ği tartışması vardı. Butartış-
malar daha çok Amerika'da
oldu. Bir iki önemli yazann
saptaması var.
- Lausanne BicnalL lif sa-
natuun günümüze dek izle-
diği geleneksel dokuma ku-
ramlannui kalıplaruuyıkan
bir etkinlik olarak değerlen-
dirili\or. Biraz bu bienalden
söz eder misiniz?
Lausanne Bienali, çok
önemli bir kriter. 68'de ya-
pıldığında bütün tekstil sa-
natçılan bir adım atıyor.
Hepsine, tekstil sanatlann-
da doğaçlama gibi, serbest
resim gibi, bır hürriyet öne-
riliyor. Bugün Lausanne Bi-
enali'ndeki sanat, çatılara
kadar çıkan tekstil enstalas-
yonlanna kaymış. tki bina
arasında, çatılarda, televiz-
yon antenleri arasında teks-
tiller sergileniyor, uçurtma-
lar yapılıyor. Oldukça hür
bir baza sahip Bizim gele-
neksel dokumalanmızdan
kilimler, son derece geç or-
taya çıktı.
Önce halılar ortaya çıktı.
Halılar zaten Avrupalı in-
sanlann tablolannda deko-
ratif eleman, yaygı, masa ör-
tüsü olarak ortaya çıkıyor.
Kilimler de hippi devrimin-
de ortaya çıkıyor Hippilerin
felsefesi ve özgün dokuma-
lar, çerçeveyi yıkan bir dü-
şünce sistemi... Bütün deko-
ratörler de bir hippi felsefe-
si ve yorumuyla yollara düş-
meye başlıyorlar. Sade, ba-
sit bir soyutlama başlıyor.
Kilimlerimizin de ortaya çı-
kışı, moda oluşu böyle.
Bunlar da bir-iki yurtdışı
sergisinde ortaya çıkıyor.
Lausanne Bienali de
1968'de bir sempozyum ve
uluslararası bir sergi düzen-
liyor, boyutlan ve tekniği
tespit ediyor. Böylece her-
kes resim yapar gibi, çerçe-
vesini yırtacak, renklerini
soyutlayacak. 1968'in teks-
til sanatına bakarsanız, son
derece modern çalışmalar
göreceksiniz.
- Dokuma sanatında gete-
Tiyatro sezonu ENKA
f
da sürüyorKfiltür Servisi - ENKA Vakfı'nca düzen-
lenen 1995 Yaz Dönemi Kültür Programı Sa-
nat Etkinlikleri ve Film Göstenleri, 26 ağus-
tosa dek ENIC^ Vakfi Sadi Gülçelık Spor Sı-
tesi'nde sürüyor. Bu yıl yedincısı uygulanan
programla, sanat ve spor bırleştınlerek bir
kültür hizmeti sunulması, gençlığin kültür ve
sanat etkınliklerine yöneltilmesi amaçlanı-
yor. Program, yıl içinde izlenemeyen, sezo-
nun popüler gösterilen ve fllmlennden olu-
şuyor. Etkinliklere gıriş ücreti, zorunlu gi-
derlere katkı olmak üzere, vakıf bağış mak-
buzu karşılığında alınıyor. Hadi Çaman-Ye-
ditepe Oyunculan'nın sunacagı "Matruşka"
adlı oyun 23 haziran cumartesı günü izlene-
bilir. Tuncer Cücenoğlu'nun yazdığı. Belma
Ozdemir, NUgün Belgün ve Hadi Çaman'ı rol
aldığı oyunun yönetmenı Kenan Işık.
fTÜ-rÜ Çoksesli Korolan ve Müzıkal Ji-
yatro Topluluğu'nun sunacagı, Cenk Öz-
türk'ün yönettiği "Yahva Kenud ve tstanbul"
başhklı beş bölümlük gösteri 25 haziranda ız-
lenebilir. Tiyatro Istanbul, Bemard Slade'in
yazdığı "Seneye Bugün" adlı o>unu 27 hazi-
randa sahneleyecek. Gencay Cîürûn'ün dili-
mıze kazandırdığı ve yönettiği oyunda Nur-
seli Idiz ve Can Görzap rol alıyor.
Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konser-
vatuvan Tiyatro Bölümü, 29 haziranda Zeli-
ha Berksoy'un yönettiği, Woody .41Ien'ın
"lManhattan" adlı oyunuu sahneleyecek.
Kent Oyunculan, IVluzaffertzgö'nun "Lüt-
fen Kızunla Evlenir misiniz'' adlı oyununu 2
temmuzda sahneleyecek. Yddız Kenter'in
yönettiği oyunda başhca rolleri Yıldız Ken-
ter, Kadri>e Kenter, Şükran Güngör.Mehmet
Birkite ve Bekir Akio> paylasıyor.
Bakırköy Beledıye Tıyarrolan'nın sahne-
leyeceği. Pekcan Koşar'ın yönettiği, Cevat
Fehmi Başkut'un "Haayatmaz" adlı oyunu
6 temmuzda izlenebilir. Alı Poyrazoglu Tiyat-
rosu 18 ve 19 temmuzda Ron Clark ve Sam
Bobrick'ın yazdığı 'Şık Cina>et Palas' adlı
oyunu sahneleyecek. Oyunda Bülent kaya-
baş, l-evet Kazak ve Dıiygu Ankara rol alı-
yor. fstanbul ŞehırTıyatrosu "Gözterimi Ka-
panm Vazifemi Yapanm" adlı oyunu 5 ağus-
tosta sunacak. HaMun Taner'in yazdığı oyu-
nu Savaş DiDçeJ sahneye koydu.
Istanbul Üniversitesi Devlet Konservatu-
van Tiyatro Bölümü öğrencileri "Vişe Bab-
çesi"adlı oyunu 8 ağustosta, tstanbul Üniver-
sitesi Devlet Konservatuvan Yaz Tiyatrosu
"Yaygara Yetmiş" adlı oyunu 10 ağustosta.
"Kaç Baba Kaç"ı ıse 12 ağustosta sahnele-
yecekler. Program çerçevesinde aynca 8 tem-
muzda "Forrest Cump", 11 temmuzda
"Maske", 15 temmuzda "Leon", 22 temmuz-
da "Mavi Gök". 25 temmuzda "Açık TehB-
ke", 29 temmuzda "Ucuz Roman". 1 ağus-
tosta "Kata Doğanlar", 15 ağustosta "Çügm
A$k", 19 ağustosta "thtiras Rüzgârlan", 22
ağustosta "Size de Çıkabilir" ve 26 ağustos-
ta "Gizli Gerçek" adlı fılmler gösterilecek.
neksel tekniklerin, >vni vees-
ki malzemeleıie büiosmesiy-
le nasıl bir kanşım oluştu?
Aslında benim yaptığım
bir sentez. Akdeniz mimari-
sini aldım, bizim mimariyı
aldim. Bir de değişik atkılı
yeryaygılannı abarttım, uç-
lara getirdim, kaba malze-
meyle yaptım. Malzeme ve
teknik olarak geleneksele
yeni bir yorum getirdim.
Geçen sene San Fransis-
co'ya davetliydim. Orada
birdizi tanıtım sergisi hazır-
landı. Ben de bir koleksiyon
hazırladım: 'GdenektenGe-
çişler'. Tasanm konusu ola-
rak bize özgü motifleri aJ-
dım ve onlan kendi motifle-
rimle bütünleştirdim.
- Lif sanatmı çağdaş kent
uygarlığmın önemli sanat
dallanndan biri olarak yay-
gmJaşacak potansiyeldf gö-
rüyorsunuz-.
Evet. Çünkü aslında 1968
Lausanne Bienali dedik,
ama çok önemli başka olay-
lar da var. Mesela Bauhaus
okulunun kuruluşu var. Çok
önemli tasanmcı ve mimar-
lardan Le Corbusier var. Bu
dokumalan yaptırmış
önemli ressamlar var. Yurt-
dışmda görüyorum, yeni ya-
pılan iç mekân tasanmlann-
da az ve öz eşya var.
Değişik malzemeler öne-
riliyor. Daha soyut mekânsal
görünümlergelecek. Metal-
ler, çelikJer, yani 2000 yılı-
nın mimarisi ve iç mekânla-
n... Dokuma, buna tezat
olarak sıcak bir malzeme.
Bir yerde dokumayla mima-
ri özdeşleşecek. Lif sanatı-
nın müzesinin olması, yay-
gınlaşması lazım. Bol bol
görüntüyle medyanın önem
vermesiyle galerilerin kapı-
lannı açmalanyla yayginla-
şır. Bu sanatın görsel bir lü-
gate ihtiyacı var. Bir kere
sözcüğün oturtulması lazım.
Halı, duvar halısı, kilim te-
rimleri itıci.
ALEVTILAR
TAHSÎN YÜCEL
Kavram Kargaşası
Arada bir kızışır bu iş: Birden herkes kavram kar-
gaşasından yakınmaya başlar. Kimi komünistlerin ya
da faşistlerin üstüne yıkar bu durumu, kimi toplum-
da bilgi düzeyinin düşmesine, kimi dilimizin yoksul-
laşmasına. Ama yaşanan döneme özgü bir yozlaş-
ma, yani yeni bir olgu olduğunda nerdeyse herkes
birleşir. Oysa bellek ya da belge düzeyinde, ne den-
li gerilere gidersek gidelim, kavram kargaşası her
yerde karşımıza çıkar; hatta denilebilir ki, tüm Sok-
rates söyleşimleri kavram kargaşasına son verme
yolunda bir zorlu çabadır. Biliriz, terimler üzerinde
bir uzlaşım yokluğudur kavram kargaşası, genellik-
le de herkesin belli terimlere kendince bir anlam
vermesinden, böylece terim aynı kalırken gönder-
gelerin ya da gönderge aynı kalırken terimlerin de-
ğişmesinden kaynaklanır. Herkes kendi bilgisinin,
kendi inancının, kendi uğraş alanının, kendi dil düz-
leminin, hatta neden olmasın, kendi dil evresinin
içinden konuşunca, başka türlü olması da zordur.
Ozgürlük, bağımsızlık, dürüstlük gibi çok yaygın
sözcükler söz konusu olduğu zaman bile, çağdaş
bir hukukçuyla birdin adamı, birekonomi uzmanıy-
la bir felsefeci, bir çevrebHimciyle bir arsa pazarla-
yıcısı aynı göndergelere yönelmez; kısacası, biraz
eksik, biraz fazla, kargaşa hep sürer.
Ama insanlar arasında gerçek bildirişimin olanak-
sız olduğunu da söyleyemeyiz. Kişiler, karşılıklı bir
çabayia, olabildiğince eksiksiz bir bildirişimin koşul-
larını yaratabilir, bilim de, her birimi aynı zamanda
birer tanım olan dizgesel bir terimler bütünüyle, her
şeyden önce eksiksiz bir bildirişimin koşullannı ha-
zırlamaya yönelir. Ancak, sorun hiçbir zaman tek
yönlü değildir, ömeğin yalnızca insanlann bilgisizli-
ğinden ya da kötülüğünden kaynaklanmaz, tam ter-
sine, aynı zamanda, hem dilsel, hem toplumsal,
hem de bireysel düzlemlerde eklemlenir.
Burada daha çok dilsel düzlemde kalalım dersek,
dil Benveniste'nin söylediği gibi, "kullanımı sırasın-
da, tarihsel hiçbir gönderge tanımaz, bütün söyle-
diklehmiz güncel bir bağlam ve her zaman eşsü-
remsel olan söylemler içinde anlaşılır." Ne var ki,
herkesin günceli aynı değildir, üstelik, kimi insanlar,
bildirişimin gereğince gerçekleşmesini önlemek pa-
hasına, işin içine ille de sözcüklerin kökenini ya da
artık taşımaz olduklan anlamlan sokmak isterler. Bi-
zim yan okumuştanmızda bu eğilim oldukça güçlü-
dür. Kökenin araya girmesinin dilin güncel kullanı-
mında bir aksaklık öğesi olması bir yana, belirsizli-
ği işleri büsbütün kanştınr. Bu da bizi Türkçenin öz-
leşmesintn genellikle göz önüne alınmayan bir baş-
ka yaranna getirir; dilimizdeüretilmişterimlenn hem
çıkış ve vanş noktalannı daha iyi biliriz, hem genel
dil dizgesi içinde anlamsal ve biçimsel konumlannı
belirlemek daha kolaydır. Yabancı dillerden alınmış
terimlerin uzamsal ve süremsel konumlanysa başlı
başına bir sorundur. Bir yabancı sözcüğü ben bir
bağlamdan alınm, siz başka bir bağlamdan, ben
hiç bilmediğim dillerden rastgele sözcük apartınm,
siz de tutar, Ingilizceden ya da Italyancadan aldığı
sözcüğü Fransızca biçimiyle aktanrsınız, sonra bi-
çim aynıdır diye, göndergesinin de aynı olmasını
bekler, karşınızdaki bu sözü başka bir göndergeye
bağlayınca, bilgisizlikten ya da saptırmadan söz
edersiniz. Ünlü iktisatçı Galbrarth, "Fransa'da libe-
ral bir tutucudur, oysa Birieşik Devletler'de liberal
bir adam tehlikeli biçimde soldadır" derken, bunu
çok güzel belirtir. Sözcüğü biriniz Fransızcadaki, bi-
riniz Ingilizcedeki anlamıyla biliyorsanız, buyurun
anlaşın!
Doğrusunu isterseniz, en tehlikeli kavram karga-
şaian da gene yabancı kökenli sözcüklerte yaratılır.
Işte şu Amerika'da başka, Fransa'da başka anlam-
la gelen "liberal" ve "Hberalisme'sözcüMeri.
Orneğin, Fransa'da XIX. yüzyılın ortalanna doğ-
ru, "so/"u yedeğine alarak krallığın karşısında yer alır
gibi görünür; ama, gerçekte yolundan saptmlmış
bir büyük devrimin kalıtı üstüne çöreklenip onunla
semirmiş bir kenter sınrfının başlıca savsözlerinden
biri, paranın egemenliğinin savunucusudur. Bal-
zac'ın ünlü kişilerinden Etienne Lousteau, "Kralcı
yazartar romantiktir, liberallerse klasik" derken, bu
çelişkiyi dile getirir. Gerçekten de, kurulu düzene
karşı bir büyük başkaldırı akımını başlatan roman-
tikler, dönemin kuşkulu solu karşısında, önce mo-
narşinin yanında yer almışlar, ancak "Restauration"
(1814-1830) ve "Temmuz Monarşisi" (1830-1848)
dönemlerini yaşadıkça, krallık yönetiminin de ken-
ter düzenine tutsak olduğunu gördükçe, gerçek so-
la yönelmiş, ama "liberalizm"öen hep uzak kalmış-
lardır. Dönemi en ince aynntılanna dek incelemiş bir
yazar, Pierre Barberis, "Temmuzdan sonra, libe-
ralizm ılımlılık denilen şeyle kanşır, iktidardadır, ik-
tidara gelmiş kenter sınıfıdır" der; hemen arkasın-
dan da bir yandan barikatlarda ölenleri kutsayıp bir
yandan aynı barikatlarda bu ölülerte birlikte sava-
şanları zindanlara süreklediğini ekler. Liberalizm
kavramını bugün de sözcükler anamalcılıkla birleş-
tirir, üç aşağı beş yukan "para kazanma özgühüğü"
olarak tanımlarlar. Özgürlüktür hiç kuşkusuz, Fla-
ubert'in Foureau'su gibi, "Namuslu adamın özgür-
lüğe gereksinimi yoktur!" diyenlerin özgüriüğüdür.
1995 Türkiyesi'nde, bu sözcüğü ozgürlük anlamın-
da kullanmanın, çogu kez kavram kargaşasını aşıp
düpedüz kavram saptırmasına girdiğini mi söylüyor-
sunuz?
Siz de haklısınız, saptıran saptırana, hem de ta
1950'den beri!
Kuşadası 2. Uluslararası :
Jazz Festivali
• Kültür Servisi- Kuşadası'nda 3 Boğa Jazz Club
öncülüğünde düzenlenen 2.Uluslararası Jazz Festivali
bugün başhyor. Beş gün sürecek festivale Charlie
Parker'm eşi Chan Parker, ünlü saksofoncu Peter King
ve rrompetçi Jean Loup Longnon onur konuğu olarak
katılıyor. Kuşadası Yat Limanı Tesisleri'nde
gerçeldeştirilecek festival çerçevesinde bugün Yıldız
îbrahimova, yann Catia Carvalho Dörtlüsü ve Önder
Focan Dörtlüsü, perşembe günü Tuna Ötenel Beşlisi
ve Peter King, cuma günü Ahmet Gülbay Beşlisi ve
Jean Loup Longnon, cumartesi ise Alfredo Rodriguez
Cuba Altılısrmn konserleri yer alıyor. Chan Parker'ın
yaşam öyküsünü anlattığı Fransızca kitabını
imzalayacağı bir imza gününün düzenleneceği festival
kapsamında her gece 3 Boğa Jazz Club'da jam session
yapılacak.
'Seneye Bugün9
KKTC'de
• LEFKOŞA(AA) Tiyatro tstanbul, Gencay Gürün'ün
yönettiği, Nurseli Idiz ve Can Gürzap'ın rol aldığı
"Seneye Bugün" adlı oyunu KKTC'de sergileyecek.
Bernard Slade'in yazdığı oyun, yirmi beş yıl boyunca
her yıl aynı gün buluşan bir kadınla bir erkeğin
ilişkilerini konu alıyor. Cumhurbaşkanı Rauf
Denktaş'ın himayesinde Meral Tekin Birinci Eğitim
Kültür ve Spor Vakfi'nın organize ettiği gösteriler 30
haziranda Lefkoşa'da, 1 temmuzda Gime'de, 2
temmuzda da Lefke'de gerçekleştirilecek.