Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 15 HAZİRAN 1995 PERŞEMBE
OLAYLAR VE GORÜŞLER
Halkçılık
Prof. Dr. SUNA K t D Boğaziçi Üniversitesi
H
alkçılık, uluşçuluk gibi Kemal "Bugünküvariığunızınasılniteli-
Kurtuluş Savaşı döne-
minden
Savaşı
beri Atatürk
devriminin gündemde
olan bir ilkesidir. Öte
. yandan. Atatürk'ûn dev-
rimcılık ilkesinin sağladığı gerçeğe, ye-
nilîge açık olma gereğinm etkisiyle Ata-
türk döneminden bu yana amaç olarak
değil, ancak içerik olarak sonralan, da-
ha değişik bir anlayışa kavuşmuş bir il-
kedir. Halkçılık ilkesinin geçirdiği yo-
rum e\Teleri, bize Atatükçülüğün dura-
ğan, dogmatik bir düşün akımı olmadı-
ğınırı en önemli kanıtlanndan bıridir.
Atatürk, 1 Aralık 1921'de TBMM'de
yaptığı bir konuşmasında halkçılık konu-
sundaki görüşlerini şu sözlerle dile getir-
miştir. "Kendimizi bilelim. Kurtulmak.
yaşamak için çahşan ve çakşmaya zorun-
lu olan bir halkız. Bundan ötürii her bi-
rimizin hakkı vardır. \etkisi vardır. Fakat
çahşmakla bir hakkı elde ederiz. Yoksa
arka iistü yartnak ve yaşamııu çalışmak-
tan uzak geçirmek isteyen kişilerin bizim
tophımumuziçerisinde yeri yokfur. Halk-
çılık. toplumsal düzenini emeğine, huku-
kuna dayatmak isteyen bir toplumsal uğ-
raşür."(İ)
Cumhuriyet öncesi dönemde toplum-
sal içerikli en önemli belge halkçılık
programıdır. Kabul edilen program, 1921
Anayasası'nın temelini oluşturmuştur.
Mustafa Kemal'in kaleme aldığı ve ken-
di imzasıyla Meclis'e sunulan bu anaya-
sa tasansının amaçlannı belirleyen baş-
langıç bölümü, halkın içinde bulunduğu
yoksulluğu gidermeyi. mutluluk ve gö-
nencıni sağlamayı, bu doğrultuda toprak.
eğitim? adalet, ekonomi ve tüm toplum-
sal işlerde çağın gereklerine. halkın ger-
çekgereksinmelerine gere yenılikleri ve
kuruluşlan gerçekleştirmeyi, TBMM hü-
kümetinın görevleri arasmda göstermiş-
tir.(2) Meclis konuşmasında da Mustafa
ğL, ulusun genel eğflimini kanıtlamıştır, o
da halkçılıktır"(3) diyerek her yönden
halka donük bir devrimin söz konusu ol-
duğunu belirlemiştir. Halkçılık progra-
mı ve 1921 'deki anayasa tasansının baş-
langıcında sıralanan görevler, toplumsal
içeriklidir ve ulus çoğunluğunu oîuşturan
yoksul kesimin kurtanlmasını öngör-
mektedir. Böylece ulus egemenlıği ilke-
sine dayalı birhalk hükümeti kurulması,
hem siyasal hem ekonomik hem de top-
lumsal içerikli birlik yaratma soz konu-
su olmuştur.
Atatürkçülükte halk kavramı, herhan-
gi bir sınıfa ait değildir. Kurtuluş Savaşı
tüm halkın, tüm sınıflann işbirlığıyle ka-
zarulmıştır. Halkçılık, sınıf üstünlüğüne
ve sınıf aynmına karşı olduğu. hiçbır kı-
şi, aile, sınıf veya topluluğun bir başka-
sına üstün olmadığı biçiminde yorum-
lanmıştır. Toplumsal sınıflardan değil.
çeşitli meslek topluluklannın varlığın-
dan ve bu topluluklar arasındaki birlik-
ten söz edilmıştır. Devrim atılımlan; sı-
nıfsız, ayncalıksız bir toplum anlayışına
dayatılmıştır. Ulusal dayanışma ve ulu-
sal birlik üzerinde durulmuştur, ancak
ulusal dayanışma, durağanlığı korumak
için benımsenmiş bir görüş değildir. Kal-
kjnmak ıçin birlik çağnsı. tüm çağdaşlaş-
mayı amaç edinen bir temele oturtulmuş-
tur. Bu temel nitelikkri taşıyan, o döne-
mın halkçılık anlayışı çeşıtlı eleştinler
almıştır. Ancak unutulmaması gereken
önemli bir nokta da cumhuriyetin başlan-
gıç yıllan Türkiyesi'nde çağdaş bir top-
lumun sınıfsal yapısının olmadığıdır. Ço-
ğunluk köylüdür ve bürokratlar da önem-
li bir toplumsal kesimi oluşturmaktadır-
lar. Anamal kıttır ve işveren kesimi az-
dır. lşçı sınıfi ise yaklaşık 60 bin civann-
dadır.
Halkçılık ilkesinin içeriğinde ve ama-
cında yatan 'kaülma' sorunu, çok parti-
li yaşama geçilmediğinden. Atatürk dö-
neminde tümüyle çözümlenememiştir.
Ancak katılma konusunda çok önemli
atılımlann bu dönemde gerçekleştiğinı
de unutmamak gerekir. Siyasal sistemin
ulusal egemenliğe dayatılması. eğitim
fırsat ve olanaklannın yaygınlaştinlma-
sı, kadın ve erkeğın eşıt oy hakkına ka-
vuşması gıbı önemli atılımlan gerçek-
leştıren Atatürk devrimı, katılmayı an-
lamlı bir düzeye ve uygulamaya getire-
bilmiş, çoğulcu düzenin, çok partili ya-
şama geçiş ortamının kaynaklannı hazır-
lamıştır.
Bırçok devrim atılımlan; halkçılık,
uluşçuluk ve laikhk ilkelerinın yönlen-
dirmeleriyle gerçekleşmıştir. Örneğin,
Türk dil devrimi her üç ilkenin etkileri-
ni taşımaktadır. Dil devriminin halkçı-
lıkla olan yönünü kısaca şöyle açıklaya-
biliriz: Osmanlıca bir halk dili değil, seç-
kinlerin dilidir.
Türk dilinın yabancı sözcüklerden
anndınlarak yalınlaştınlmasının, halkla
aydın kesiminin birbırini anlar duruma
gelmesinde kentle köyün, yönetenlerle
yönetilenlenn arasındaki yabancılığın gi-
derilmesinde katkısı olmuştur. Bu yö-
nüyle Türk dil devnmi, halkçılık doğrul-
tusunda bir ışlev görmüştür.
Atatürkçü halkçılık; yönetimm, eko-
nomının, siyasanın, devlet ve toplum dü-
zenlemelerinin toplumdaki güçlülere.
varlıklılara değil; güçsüzlere. emeği ile
geçinenlere, halka dönük olmasıdır. Sı-
nıf egemenlığini yadsıyan halkçılık; yö-
netimde, siyasada, kalkınmada, geliıierin
dağılımında, devlet olanaklannın kulla-
nımında halk yarannın gözetilmesini
amaçlar. Bu amaç doğrultusunda devle-
ti önlemler almak. yasalar çıkarmak, en-
gelleri ortadan kaldırmakJa görevli kılar.
Atatürk döneminde çok kısa bir süreye
sığdınlan ekonomik atılımlar, ekonomik
yapıya yetennce yenılik ve değişiklık ge-
tirememiş ve bu nedenle uygulamada
halkçılığın toplumsal eşitlikle ilgıli yönü
yetersiz kalmıştır.
Bu durum günümüzde de çözüm bek-
lemektedir. Halkçılığın uygulamada tüm
boyutlanyla gerçekleşmesi için köklü
toplumsal ve ekonomik atılımlannın ger-
çekleştirilmesi gerekir. Atatürkçü görüş,
tüm atılımlann halk yaranna olması doğ-
rultusunda kararlıdır. Ancak uygulama-
da, çok kısa bir zaman dilimi içinde ve
yumuşak bir yöntemle uygulanan dev-
rim modelinden, hemen geniş kapsamlı
sonuç almak olanaksızdı Ancak geriye
dönüp o dönemi değerlendirdiğimızde,
uzun vadede Atatürkçü devrim modeli-
nin geçerliliğini, tutarlıhğını daha dabe-
lirgin bir biçimde kanıtladığını görüyo-
ruz.
Ünlü toplumbilimci AliMazrui'ye gö-
re, Atatürk son derecede eşıtlıkçiydi ve
hiç de sanıldığı kadar seçkinci (elitist)
değildi. Atatürk devrimi ile Japonya'da
'Meiji Restorasyonu'nu karşılaştıran
Mazrui, ılginç değerlendirmesıni şöyle
yapıyor:
"Atatürk'ün reformlan kentsel ve kır-
sal alanlar, üst ve alt sınıflar, Tfirkler ve
azınlıklar, yönetenler ve yönetilenler ara-
sındaki boşluğu kapatmayı amaçladı.
Kemalist halkçıhk, "Meıjı Restorasyo-
nu'nun amaçlannın gercekleştirilmesin-
deyararlanılamav acak ölçüde eşitlikçi idi.
Mustafa kemal \aktinden önee bir mo-
ralistti. O, tinsel olgunlaşma ile özdeksel
çagdaşlaşmayı birlikte başarmaya çalışü.
Türkiye'nin endiistrivel açıdan Japonya
ile a>nı duruma gelmemesinin pek çok
nedeni \ardi. Ancak bu nedenkrden biri
Türkiye'nin Atatürk döneminde moral
açıdan Japonya'yı çok gerikrde bırak-
ması olabÛir."(4)
Atatürk dönemi halkçılık ilkesi anla-
yışını herhangi bir sınıfın egemenlığini
yasdıyan, ılımlı toplumculuğu öngören,
her türlü sömürüye karşı bir dünya görü-
şü olarak tanımlayabiliriz. Çağdaş bir
toplumun sınıfsal yapısma genel hatla-
nyla kavuşan Türkıye'de, Atatürk döne-
minin 'sınıfsızbir ulusuz' anlayışı yerine.
bugünkü Atatürkçü halkçılık yorumun-
da sınıflann varlığı kabul edilmış, ancak
ilericı bir hükümetın sınıf çatışmalannı
azaltabileceği, refah devletinin oluşma-
sına yön verebileceği görüşü benimsen-
miştir. 196O'lı yıllardan sonra özellikle
Cumhuriyet Halk Partisi'ndeki gelişme-
ler sonucu, halkçılık ilkesine böylehkle
daha çağdaş bir yorum getirilmiştir. Gö-
rüyoruz ki devrimcılik ilkesinin sağladı-
ğı düşünsel olanaklarla değişen toplum-
sal yapı gerçeğinde çağdaş bir halkçılık
anlayışı oluşmaya başlamıştır.
Halkçılık ilkesinin çağdaş bir yoruma
kavuşturulması, sağlıklı bir yoruma ka-
vuşma açısından. kavram kargaşasının
önlenmesi açısından önemli, fakat tek
başına yetersizdir.
Esas önemli olan Atatürk döneminde
belirlenen, bugün ve yannlarda da ge-
çerli olan halkçılık ilkesinin amacını uy-
gulamak, bu amacı işlerliğe kavoıştur-
maktır. Halkçılık ilkesinin amacı ıse yö-
netimde, siyasada, kalkınmada, gelirlerin
dağılımında, devlet ve ulus olanaklan-
nın kullanılmasında halk yarannın göze-
tilmesidir. Öte yandan, cumhuriyetçılik
ilkesinin içeriği; demokratik. özgürlük-
çü, çoğulcu yönetimin yasalarda bir hak
olmaktan çıkanlıp halklaşmasıdır. Bu
doğrultuda oluştunılacak siyasalar ve ya-
salar Atatürkçüdür, halkçıdır, çağdaştır.
1) Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri. I.
Ankara: Tarih Kunımu, 1961. s. 196.
2) lsmail Arar, Atatürk'ün Halkçılık
Programı. Istanbul: Baha Matbaası,
1963. s. 34.
3) Söylev ve Demeçler, I. s. 90.
4) Ali Mazrui, "Meiji Restorasyonu
ile Atatürk'ün Mirası Arasında Afrika,
'Karşılaştınlmalı Modemleşme tkilemı',
Bildiriler ve Tartışmalar."T.lş Bankası
Uluslararası Atatürk Sempozyumu,
1983. s. 393.
TARTIŞMA
Güçlü Ulus
ir ulusun gücü,
mutluluğu,
bıreylerinın
rallar, yasalar
şısındaki
davranışlanna
bağlıdır Bıre\lerleüstüngüç
olan devlet arasında süreklı
bır bütünleşme var olmalıdır
Bunlar birbırlennden
aynlmayan ögelerdir. Devleti
bireyler oluşturur
Sonunculan eğıten, yetıştıren
de deviettır. Biz birey olarak
üzenmize düşen len yapar,
kural ve yasalara bilinçle
bağlı kahrsak, devletın soz
konusu olabilecek
yanılgılannı düzeltmış,
güçlü bir ulus yaratılmasına
katkıda bulunmuş oluruz.
Bu özetlemeden sonra, önem
venlmeyen. ashnda çok
önemli olan bırkaç noktaya
değineceğim.
1 - Yenı Türk Abecemızdekı
ünsüz harflenn
okunmala nnda, ne yazık ki
birlik sağ layabilmış değiliz.
Genel kural olarak bu
harflenn okunuşlan,
sonlanna (e) ün lüsünün
getirilmesiyle ola caktır. Bu
kurala bağlı kalmayanlar, (a)
ünlüsünü getirerek okumakta
diren mektedirler. Bunlar
(he)yi (ha). (ke)yi (ka) diye
seslen diriyorlar. Cumhuriyet
ga zetesinın bu konudaki
titızlı ğinı belirtmekte yarar
görü yoruz. Gazetedekı
yazılar da, örneğin PKK
simgesınin doğru
okunmasını sağlamak
amacıyla bu simgenın sonuna
(nın, den, ye..)gibı takılar
konuyor Böylece kurala
uygun seslendırme sağlanmış
oluyor Burada gazete
okurlannın ılgı ve titizliğini
de belırtmeden ede
meyeceğim. Birçoklan,
değerlı köşe yazan Bay
Hikmet Çetiıikav-ava, doğru
okunuşun nasıl olduğunu
sormuşlar. o da güzel
açıkla masıyla kuralı
bildirmiş. Bu çok
sevındıricıdir. Konuyu
küçümsememelıyız. Büyük
sorunlann çözümü, küçük
sorunlann çözümünden sonra
gelecektir.
Bır televızyon kanalının,
yabancı Abece harflennın
okunuşunu temel alarak
kendisıni Eyç Bi Bi Ti VI
dıye adlandırmasmın hiçbır
dayanağı yoktur. Çünkü bu
ad Has BÜgi Birikim gıbi
Türkçe sozcüklenn baş
harflendır. He Be Be dıye
seslendırilmelen gerekir.
Bunun yanmda (te ve) yeri ne
(ti vi) denilmesı de hiç doğru
değildir.
Ama sorun yalnız kişilerin
yanlış davTanışlan ile sınırlı
kalmamaktadır Öğretım
eğıtım kurumlannda, (He
)nın, (le, me. ne, se)nin, (aş,
el. em, en, es) dıye okunması
sûrmektedır. Bunlara bır son
verilmehdir. Yetkılı
ku ruluşlar, aralannda
tartış malı bulduklan
doğruîan halka
bıldırmelıdırler. Geçenlerde,
bır dönem Eğitim Bakanlığı
yapmış olan bır değer,
televızyonda, Eyç Bi Bi
sözcüklennı ağzından
kaçırdıktan sonra toparlandı
ve Ha Be Be dedi. Bu güzel
bır olaydır. Hele, (Ha) yen ne
(He) demış olsaydı sevin
cımız sonsuz olurdu.
2-Bızım, 1934yılında
benimsenmiş ünlü bır devnm
yasamız var, anayasalarda
bile korunacak devrim
yasalan arasında yer alıyor.
Bu yasaya göre kişılenn
hiçbir biçimde birbirlerinden
üstün tutulmamalan ıçin
unvan ve lakaplann
kaldınldığını görüyoruz.
Ama ne yazık ki toplumdaki
karşıtlıklar ve yasanın
ruhunun öğretılememış
olması nedenıyle, öğretim
kurumlannda bıle bu yasaya
uyulmadığı göze batıyor.
Cumhuriyet ilkelerini
benimsemiş olanlann bu
konuda tıtız olmalan
gerekmektedır. "Yasalar
u)ututmuş olabilirler, ama \
hiçbir zaman öhnezter."
Geçenlerde. Kırmızı
Koltuk'ta konuşan sayın bır
parti başkana. İktidara gel
diğiniz zaman yeni yasalar
çıkaracakmısınız'dedıler Şu
sevmdıncı yanıtı duyduk:
'Yeni >asa \apma>a gerek
yok, var olan yasalar
ın uygulanmsısı yeter.' Ne
doğru bir yanıt. Ama bız,
genellikle 'yasalar kesinhkJe
uygu laıunabdırUr' sözlerını
sık sık duvTiyoruz da, ne
yazık ki uygulandıklanna
tanık olmuyonız.
Şımdi sıze çok çarpıcı bir
örnek vereceğım 4 Mayıs
1995günlüSabah
gazetesinde verilen bilgiye
göre TDK'nin (bu kurumun,
Atatürk Kültür Dil ve Tarih
Yüksek Kurumu
bünyesindeki Türk Dil
Kurumu olduğunu
düşûnüyorum) yabancı
sözcüklere önerdiğı Türkçe
karşılıklar arasında First
Lad> (fbrst leydi oku nur)'ye
karşılık olarak önerilen
başhanımefendi sözcüğünün
yer aldığını
görüyoruz. Dılenm kı bır
yanhşlık olsun, yoksa resmı
bır dev let kuruluşunun, bır
yasa ile yasaklanmış
hanımefendi sözcüğünün
önüne bir baş ekleyerek
önermesı düşünülemez.
Sayın yurtseverler. güçlü bir
ulusal toplumda yaşamak
istıyorsak yasalann
yapıl masında ve
uygulanmalannda tıtızlık
gösterelim. Yann devlette
görev alacağımızı
unutmavalım.
Rüştü Ergun
Işınbilimci (Radyolog)
PENCERE
İşadamının
Sorumluluğu?..
"Televızyon ekranlarında en sık görünen işada-
mı kimdir" sorusuna ne yanıt verirsiniz:
Sakıp Sabancı!..
Gerçekten Sakıp Ağa işadamlarının sözcüsü
oldu; ama karşısına biri çıkıyor.
Kim o?..
Yalım Erez!..
TOBB Başkanı Yalım Erez, orta ve küçük ser-
mayenin sözcüsü kimliğiyle konuşuyor. Sakıp Sa-
bancı Avrupa Gümrük Birliği'ne yönelik büyük
sermayeyi vurguluyor; ama ikisi de yazgı ortaklı-
ğında buluşuyorlar. Türkiye, 21 'inci yüzyılın eşiğin-
de, işadamlannı da kapsayan ağır sorunlann ana-
foruna yakalanmıştır. Ekonomi, bu sorunlardan
önemsizidir; şeriatçılık ve parçalanma gösterge-
leri ise tehlikenin büyüğünü vurguluyoriar.
Peki, bizim sermaye sınıfımız, bu soaınlann kar-
şısında ne düşünüyor?..
•
Sonjya yanıt aramak için biraz geriye gidelim,
Osmanlı devletinin saptamasına göre 1919 yılın-
da Anadolu'da 11 milyon, Doğu Trakya'da 630 bin
kişi yaşıyordu. Yuvarlak sayıyla 9 milyon Müslü-
man, 1 milyon Rum, yanm milyon Eımeni, 90 bin
Musevi'den oluşan Anadolu nüfusunda Türkler
tanmla uğraşıyorlardı; işadamlan gayrimüslim ke-
simindeydi; sanayi burjuvazisi denen sınrf yoktu.
Kurtuluş Savaşı'nın ve 1923 Aydınlanma Devri-
m/'nin başını çekenler, sivil-asker aydınlardı; Cum-
huriyetin kuruluşuyla birlikte, sanayileşmeye dö-
nük çaba ve yatırımlar bu nedenle 'devletçi-
/*'yöntemleriyle yürütüldü.
Ancak bu ekonomi, bir yanıyla 'işadamı yetiş-
tirme okulu'na da dönüştü.
Türkiye'de işadamlannın çoğu devlet desteğiy-
le sermaye sahibi oldu. KlT'lerdeyetişen memur-
lar, büyük özel şirketlerin kadrolannı oluşturdular.
Cumhuriyet devleti, burjuva sınıfını 1923 devrimiy-
le yaratıyordu.
Avrupa'daki evrimin tersine bir devrim yaşanı-
yordu Anadolu'da...
Batı'da burjuva, 'Aydınlanma Fe/sefes/'nin ma-
yalanmasına yol açan toplumsal yapının mimarı-
dır; bizde nesnel koşullar böyle bir gelişmeye ola-
nak vermedi. Sermaye sınıfımız, ekonomik danbo-
ğazlardademokrasinin değil, askeri müdahalele-
rin yanında yer aldı; 12 Eylül bu seçimin en çar-
pıcı göstergesidir.
Peki 2000 yılına 5 kala, Türkiye'nin sermaye sı-
nıfı ne durumda?..
Ne düşünüyor?..
Neyi yeğlıyor?..
•
Sermaye sınıfımız devlet eliyle yaratıldı; ama,
devletçıliğe karşı çıkıyor. Demek öyle bir noktaya
varmıştır ki ülke ekonomisini özel sektör lokomo-
tifiyle çekip çevirebilecek güce ulaşmıştır.
Ancak Anadolu'nun doğusuyla batısı arasında-
ki uçurumu, bizim burjuvazi sşrbest piyasa eko-
nomisi doldurabilecek midir?..
Yoksa doğuda devletçilik dışında bir çözüm yo-
lunu bulmak olanaksız mıdır?..
Avrupa'da bunuvazi, 1789 devriminin başını çe-
ken sınıftır. Aydınlanmacı'dır, ümmetten ulusadö-
nüşümde öncüdür, dinsel devletten laikliğe geçiş-
te itici güçtür; Türkiye'de burjuvazi, demokrasi
kültürünü benimsemiş midir?.. Yeniden ümmete
dönüş ve ulusu parçalama çabaları karşısında
büyük sermayenin seçimi ne?..
•
Temel sorunlan bırakıp güncel ve yüzeysel si-
yaset kavgası yapıyor Istanbul sermaye kesimi;
bizim burjuvanın içinde bulunduğu darboğazı aş-
mak için KİT'lerin bır gün önce satılmasından gay-
n birtelaşı yoktur. KlT'lerTürkiye'dekı sermaye sı-
nıfını yarattı; şimdi sermaye sınıfi KİT'leri satarak
ekonomide dengeleri tutturacağına inanmış du-
rumdadır; ama bu çözüm kalıcı mıdır?..
2000 yılına doğru cumhuriyet burjuvazisinin
Türkiye'yi bugün sıkıştığı darboğazdan kurtaracak
bir lokomotif gücü olduğu söylenebilir mi?..
Bu soru önemlidir, çünkü ülkede her şeye ege-
men görünen işadamının yazgısı da bu sorunun
yanıtına bağlıdır.
1986 YIL
1
VE 36 "0911 SAY'll BAKANLAR KURULU KARARINA GÖRE SIGARA SAĞLlGA ZARARLIDIR