Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
15 HAZİRAN 1995 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
UYGARLIKLARIN IZINDE. ' * • ' •
OKTAYEKİNCt
Demokrasi kültüründen yoksun olanlann tarih bilinci de gelişemiyor:
hAnkyra' çağchşı eDerde...r * Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek ve arkadaşlan, Hitit Güneşi
r
yerine bir başka sembolün, örneğin on bin yılhk bir uygarlık serüveninin
r diyelim ki sadece son bin yılma değer veren bir yeni simgenin Ankara'yı
tanımlayacağı karannı alsalar bile, bu karar, yine tarihten hiçbir zaman
silemeyecekleri binlerce yılın görkemli birikimi ve tanıklığı karşısında
daha baştan 'kadük kalmış' bir siyasi davranış örneği olarak arşivlerde
unutulup gidecektir.
Bir yandan Hitit Güneşi'ne düşmanlık besleyip öbür yandan kente bir
Bosna-Hersek anıtı dikmeye niyetlenen Ankara Büyükşehir Belediye
Başkanı Melih Gökçek, bu tutumuyla yine Bosna-Hersek'teki geçmişe ait
kültürel izleri yok etmeye çalışan şoven Sırp milliyetçileriyle aynı safla
buluşmuş oluyor. Çünkü Ankara'mn evrensel kimliğini oluşturan Anadolu
uygarlıklanrnn kökleri de tarih içinde farklı kültürlerin yarattığı insanlık
değerlerine uzanıyor...
Çağdaş deraokrasilerde seçimle göre-
vi devralan farklı siyasi eğilimdeki yerel
yöneticilerin, yine farklı siyasi beklenti-
îeri yüzünden kentlerin başına olmadık
işleri getirmemeleri için, uygar dünya
başlıca üç temel ilkeyi önlem olarak be-
nimsiyor:
1 - Demokratik denetim;
" 2- Planlamaya bağlılık;
" 3- Tarihsel kimliğin dokunulmazlığı...
Bunlardan demokratik denetim, özel-
likJe Avrupa Konseyi kararlannda
1980'li yıllardan bu yana kent yönetimi-
nin olmazsa olmaz koşulu olarak kabul
ediliyor. Karar alma süreçlerinde yerel
siyasi erkin tek yetkili olamayacağı, bi-
limsel ve demokratik kurumlann bu sü-
reçlerde etkin yer almalan, sadece de-
mokrasiye işlerlik kazandırabilmek açı-
smdan değil, kentin ve kent halkının ge-
nel esenliği için de günümüz yerel yöne-
tim hukukunun bir gereği olarak benim-
seniyor.
Planlamaya bağlılık ise yine çağdaş
şehirciliğin siyaset farkı gözetmeksizin
tüm yerel yönetim sorumlulanna yükle-
diği temel zorunluluk.
Dünyada 19. yüzyıldan bu yana geliş-
tirilen, bizde ise ancak cumhuriyetle bir-
likte kentlerimize armağan edilmesi yö-
nünde ilk adımlan atılabilen bu uygarlık
göstergesinin en önemli özelliği, kentleş-
mede yaşam kalitesinin yükseltilebilme-
si için gerekli önlemlenn önceden alına-
bilmesi.
Bunun için de kamu yarannı önde tu-
tan bir imar ve gelişme stratejisini kent-
leşmenin anayasası olarak baştan belir-
lemek. planlamanın hemen her ekono-
mik ve siyasal sistemdeki değişmez ilke-
sini oluşturuyor.
Tarihsel kimliğin dokunulmazlığı da
hem demokratikleşmenin, hem de plan-
lı kentleşmenin "uygariığın sürekliliği-
m" sağlayacak bir kültürel gelişmeyi ku-
caklayabilmesi için yaşamsal önem taşı-
yor.
Çünkü kentler, insanlık tarihinin yüz-
lerce ve binlerce yıllık birikimini içeidik-
leri gibi aynı anda bu birikimin gelece-
ğe dönük zengin bir esin kaynağı olma-
sının da evrensel sorumluluğunu taşıyor-
lar.
Bu nedenle günümüz yerel yöneticile-
rinin tarih içindeki farklı kültürlerin ürü-
nü olan insanlık değerleri arasında ken-
di siyasal eğilimlerine göre aynm gözet-
meye kalkışmalan, yine kendi önemse-
dikleri kültürleri de içermek üzere bütün
bir uygarlık tarihine ve geleceğe dönük
en ciddi tehlikeler arasında yer alıyor.
Böylesi bir tehlikenin temsili demok-
rasi ya da "seçilmişlik" gibi gerekçeleri
kullanarak, kentlerin taşıdığı insanlık de-
ğerlerini yok edecek politikalara dönüş-
memesi için de "bütün kUltürlerin eş-
saygınlıkta oMuğu" ilkesi, yine ulusla-
rarası belgelerin ve sözleşmelerin önce-
likli başlıklan arasında bulunuyor...
Gelin görün ki çağdaş kent yönetimi-
nin bu üç temel ilkesi, Türkiye Cumhu-
riyeti'nin başkenti olan Ankara'da nere-
deyse tüm kurallanyla bir kenara itilmiş
durumda.
27 Mart 1994 yerel seçimlerinde kent
halkının yüzde 25"inin oylanyla yöneti-
me gelen Melih Gökçek ve arkadaşlan.
yerel yönetim hukukunda uluslararası il-
keleri "insanlık adına" belirlemeye çalı-
şan dünya kent ve demokrasi forumlann-
daki kaygılan haklı çıkartırcasma, koca
bir başkenti ve bir tarih hazinesini *tü-
müyle" kendilerine benzetmeye çalışı-
yorlar.
Seçilmiş olmalanna da meşruluk ka-
zandıran diğer yüzde 75'lik çoğunluğun
eğilimlerine hiç saygı göstermeden, da-
ha da önemlisi Ankara'yı Anadolu uy-
garlıklannm merkezi ve çağdaş Türkı-
ye'nin başkenti yapan değerleri yok et-
meye kalkışarak, siyasal erklerini en açık
tanımla "kötüye" kullanıyorlar.
Bu oportünist politikalannı yaşama
geçirmek için de yine öncelikle demok-
ratik denetimden kaçıyorlar, kentin ima-
nnda planlama bılimini yadsıyorlar, bin-
lerce yıllık tarihsel kimliğin ise siyasal
beklentilerine uygun düşmeyen değer-
lerini ortadan kaldırmaya niyetleniyor-
lar...
Kent yöneti
kente duyarsızl
Kentin üniversiteleri, uzman kuruluşlan ve
diğer demokratik toplumsal örgütleriyle
işbirliği ve dayanışma ortamlannı geliştirmek
yerine, Türkiye'de zaten yeterli bir olgunluk
düzeyine henüz ulaşamayan demokratik
denetim ve katılım süreçlerinin var olan zayıf
halkalannı bile koparmayı yeğlediler.
Melih Gökçek ve ekibi, 27
Mart 1994 yerel seçimleriy-
le Ankara Büyükşehir Bele-
diyesi'nin yönetimini dev-
raldıktan hemen sonra, ilk iş
olarak çağdaş belediyecili-
ğin evrensel ilkesi olan de-
mokratik denetim kuralına
karşı en radikal tavırlan ta-
kındılar.
Özellikkimarkomısunda
sivil duyarlılığın gözetim vç>
katılım yollannı tıkayabil-
mek için meslek odalannın
yine imar süreci içerisinde-
ki yasal ve demokratik hak
ve yetkilerini "reddettikleri-
ni" ilan ettiler.
Örneğin Mimarlar Oda-
sı'na, belediyenin hangi pro-
jelere ve hangi imar koşulla-
nna izin verdiğini ruhsat
aşamasından önce görmek
ve gerektiğinde bunu kamu
yaranna bir değerlendirme
süzgecinden geçirmek ola-
nağını da veren mesleki de-
netim uygulamasına, daha
ilk günlerden itibaren son
vermeye kalkıştılar.
Kentin üniversiteleri, uz-
man kuruluşlan ve diğer de-
rnokratik toplumsal örgütle-
riyle işbirliği ve dayanışma
ortamlannı geliştirmek ye-
rine, Türkiye'de zaten yeter-
li bir olgunluk düzeyine he-
nüz ulaşamayan demokratik
denetim ve katılım süreçle-
rinin var olan zayıf halkala-
nnı bile koparmayı yeğledi-
ler.
Öyle görünüyor ki kent
yönetimindeki politikalan-
ıun karar ve uygulama aşa-
malanna geçılmeden öğre-
nilmesi ve kendileri gibi dü-
şünmeyen duyarlı kesimler-
ce tarnşılması, Melih Gök-
çek ve ekibinin en çok çe-
kindikleri çağdaş uygarlık
erdemlerinin başında geli-
yor.
Katılımcıhğın kaçınılmaz
olduğu planlama çalışmala-
nnda bile uzman demokratik
kuruluşlann görüşlerini al-
mayı bir anlamda siyasal bir
Ö3ün olarak görebiliyor ve
yadsıyabiliyorlar.
. Nitekim bu çağdışı yerel
yönetim kültürünün genelde
planlama bilimini de redde-
den politikası, başkent An-
kara'y. bir dizi katlı yol kav-
şaklar tehdidiyle de karşı
karşıyı bıraktı.
' Otomobil bağımlılığına
dayalı tüketim kültürünün
yozlaşmış beğenilerini siya-
sal güç kaynağı olarak gören
Melih Gökçek ve arkadaşla-
ri, bu ilel projelerinde sade-
cje lda"e Mahkemesi'nin ip-
tal karannı dinlemeyerek
hukukı çiğnemiş olmakla da
kalmrorlar.
! Diruel söylemlerinin oda-
ğında îulunan insana yöne-
ük "nıhani" bağlılığa da
açıkçaıhanetediyorlar. An-
kara'y yine üısanlann esen-
lîği içn değil, taşıt trafiği-
nin yıiıcı emellerine yönelik
olarali imar etmeye girişi-
yprlar
| Bö;yece "imar" sözcüğü-
nlün A-apçadaki anlamı olan
^baknak, gözetmek, güzel-
leştirmek" gibi uygarlık he-
deflerinin de tersi bir planla-
ma anlayışını benimseyen
Melih Gökçek ve ekibi, Tür-
kiye'de özellikle 1950'lerde
ve 1980'lerdeyaşanan imar
adına imha politikalannın
bu kez "Islam kültürii"(!)
arkasına sığınmış gelenek-
sel uygulayıcılan olarak ta-
rih sahnesine çıkıyorlar...
ı• Ankara Büyükşehir Bele-
diyesi'nin bugünkü yöneti-
minin, yine Ankara'nm ta-
rihsel kimliğini Anadolu uy-
garlıklanyla bütünleştiren
Hitit Gfineşi'ne karşı takın-
dıklan düşmanca tutum da
çağdaş yerel yönetim anlayı-
şının başkentte askıya alın-
dığının diğer bir güçlü gös-
tergesi.
Binlerce yıllık bir geçmi-
şin sadece şu son bir yılında
görevde olan ve yine sadece
kalan dört yıl için sorumlu
olan bir yönetimin, böylesi-
ne köklü biruygarlık bıriki-
mine dayanan kültürel sim-
geleri belediye meclisi kara-
nyla bile olsa ortadan kal-
dırmasına hiçbir hakkı ve
Ankara Kalesi, İ.Ö 4000'lerde bir Hitit garnizonuna tanıklık ettiğinden bu yana yak-
laşık 6 bin >ıldır kentin tarihsel IdmUğuıi yaşatıyor (Üstte). Ankara'nm simğelerinden
biri olan tarihi Hitit Güneşi (yanda^
yetkisi yoktur ve olamaz da.
Kaldı ki eğer Melih Gök-
çek ve arkadaşlan, Hitit Gü-
neşi yerine bir başka sem-
bolün örneği, on bin yıllık
bir uygarlık serüveninin di-
yelim ki sadece son bin yılı-
na önem veren bir yeni sim-
genin Ankara'yı tanımlaya-
cağı karannı alsalar bile, bu
kararyine tarihten hiçbir za-
man silemeyecekleri binler-
ce yılın görkemli birikimi ve
tanıklığı karşısında hiçbir
anlam taşımayacak, "kadiik
kabrus" bir siyasi davranış
örneği olarak arşivlerde
unutulup gidecektir...
Başkentin kimliğimüzeleringüvencesinde...
Ankara'nm sadece siyasal bir başkent de-
ğil. aynı anda Türkiye Cumhuriyeti'nin, Aa-
dolu uygarlıklannın da bekçisi ve sahibi ol-
duğu anlayışını güçlendiren kültürel bir baş-
kent olması karannın ilk önemli adımı, hiç
kuşkusuz Etnografva Müzesi'dir.
1925-1928 yıllannda yapılan ve 1930'da
hizmet vermeye başlayan müzede, bir yan-
dan Anadolu halk sanatının zengin ürünleri
derlenip sergilenirken, öbür yandan bu çok
renkli sanat geleneğinin tarih içindeki kök-
leri de bilimsel ve laik düşüncenin aydınlık
gözlemleri altında irdelenmeye başlandı.
Osmanlı'nın son dönemlerinde yabancı-
lar tarafından gerçekleştirilen kimi kazılar-
da gün ışığına çıkan buluntular, özellikle pa-
dişahın izniyle çoğunluğu yurtdışına götü-
rülen eski Anadolu uygarlıldanna ait çanak,
çömlek ve süs eşyalan üzerindeki kimi işa-
retler ve desenler, son yüzyıllarda ve hatta
1930'larda büe üretilen el sanatı örneklerin-
deki birçok bezemelerle şaşılacak bir ben-
zerjik gösteriyordu.
Örneğin bir halıya, kilime ya da güğüm,
ibrik, tesri gibi etnografık eşyalara sanki bir
Ankara'nm Ulus Meydanı'na sadece 40 0 metre kadar
uzakhkta buiunan, Kale'nin eteklerindeki M.S
200'lerden kabna Roma Hamamlan.
Hitit kadınının ya da ustasımn eli değmiş gı-
biydi. Atatûrk'ün ülkenin ilk önemli sana-
yi ve finans kuruluşlanna Etibank, Sümer-
bank gibi isimleri vermesi de Etnografya
Müzesi'nde somutlanan bu binlerce yıllık
kültürel birikimin, genç cumhuriyetin kim-
liğini uygarlık tarihiyle özdeş kılacak bir ev-
rensel saygınlıkla tanımlama duyarhlığın-
dan kaynaİdanıyordu.
Nitekim ülkemizin dünya ülkeleri arasın-
daki özgün kimliğinin, gerçekten yeryüzü
ölçeğinde bir uygarlık tarihinin bilinen en
eski çağlanna tanıklık etmiş eşsiz özelliğiy-
le ayncalık taşıdığını gösteren Anadolu Me-
deniyetleri Müzesi de başkent Ankara'ya
kazandınlan en anlamlı hizmetlerden biridır.
Tarihi Mahmut Paşa Bedesteni ile yanı ba-
şındakı Kurşunlu Han'ın restore edilip Tür-
kiye'nin zengin arkeolojık değerlerinin ser-
gilendiği bü>
-
ük bir müze haline getirilme-
si, 20. yüzyılm en demokratik anayasalann-
dan birini bu ülkeye armağan eden 196O'lı
yıllann kültür politikasmın belki de en du-
yarlı girişimi sayılabılirdi.
Müze İ967'de açılıp tarih öncesi (prehis-
torya) ve tarihsel çağlann hemen
tüm kesitlerine ait Anadolu zen-
ginliklerini toplumun kültür ya-
şamına sunduğunda, bu "tsiam
öncesi" uygarlıklan da kucakla-
yan tarihsel mekân ise Fatih Sul-
tan Mehmet'in sadrazamı Mah-
mut Paşa tarafından 1460'larda
yaptınlan bir Osmanlı yapısıydı.
Bu topraklan uygarlıklann be-
şiği yapan geçmiş tüm kültürle-
re Farih'in gösterdiği saygı ve
hoşgörü, Anadolu Medeniyetle-
ri Müzesi'nin mimarisi ve içeri-
ğinde de sanki Ankara'da yine-
leniyor...
Tarih kitaplan, kent tarihinin
en yaşlı tanıklanndan olan An-
kara Kalesi 'nin ilkkez Hititler ta-
rafından inşa edildığini yazıyor.
İ.Ö. 4000'li yıllarda, yanı zama-
nımızdan alö bin yıl kadar önce
şimdiki Içkale'de bir yerleşme
merkezleri olan ve askeri garni-
zonlan buiunan Hititler, İ.Ö.
1200'lere dek Anadolu uygarlı-
ğma imzalannı attılar.
M.Ö 1000'lere ait bir geç-Hitit kabartmasL Kral Sulumeli, Hava Tannsı'na sunuda
bulunuyor. Kabartma, Ankara Anadolu Medeniyctleri Müzesi'nde.
Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgal'ın kitabm-
da tarihsel adı "Ankyra" olarak belirtilen
.^nkara'nın Hititlerden sonraki sakinleri ise
Anıtkabir çevresindeki tümülüslerde izleri
buiunan Frigler oldu. Derken t.Ö. 3. yüzyıl-
dan itibaren Galatlardönemı başladı ve ün-
lü Kybele de kentin artık baştannsıydı. An-
gustus t.Ö. 25'te bu Galat başkentinde Ro-
ma çağmı başlattı. Yaklaşık 1200 yıl sonra,
Anadolu Medeniyetieri Müzesi'ndeki Hi-
tit Savaş Tannsına ait buluntular.
yanı 1147'de de Selçuklu egemenliği ile bir-
likte Ankara, Türk uygarlığıru yaşayan kent-
ler arasına girdi. Anadolu Medeniyetieri
Müzesi'nde, yani on kubbeli Osmanlı be-
desteninin restore edilen tarihsel mekânla-
nnda, Hitit ve genç Hitit dönemlerinden taş
heykel ve kabartmalann yanı sıra İ.Ö.
10.000 ile t.Ö. 2000'ler arasmdaki paleoli-
tik, kalkolitik ve ilk runç çağlanna ait bulun-
tulan, yine İ.Ö. 700'lerden sonraki Frig ve
Urartu uygarlıklannın ürünlerini, Çatalhö-
yük Odası başta olmak üzere insanlığm yer-
yüzündeki hemen ilk yerleşme kültürünü
yarattığı Kültepe, Alacahöyük, Boğazköy,
Gordion gibi merkezlerde buiunan eşyalan,
ana tannça heykellerini. güneş kurslannı ve
kil tabletlerden oluşan tarihin ilk mektup-
lannı bütün dünya bugün ımrenerek izliyor.
Şimdi Melih Gökçek, bu zenginliği yok
sayarak Ankara'nm simgesi için şu son 800
ya da 1000 yıllık bir geçmişte yetinecekse,
buna salt uygarlık bilincinden yoksun
yobazlar değil, böylesi bir tarihsel birikim-
den yoksun kimi sonradan görme ülkeler de
elbette ki çok sevinecekler. Ne var ki yine
böylesi bir uygariığın Türkiye'nin geçmişin-
den ve kavimler kapısı Anadolu'nun son
başkendnden kopanlması ise bir değil, bin
Melih Gökçek gelse, yine de mümkün ol-
mayacakftr. Tıpkı Sırplann, onca saldm ve
tahribatına karşın, Bosna-Hersek'teki tar-
ih ve kültür zenginliğini yok etmeye güç-
lerinin yetemeyeceği gibi...
ODAK NOKTASI
AHMETCEMAL
Üniversite YayııUarı...
Son birkaç yıldır Türkiye'de, üniversiteler bağla-
mında yaşanan en olumsuz gelişme, bu kurumlann
birer bilimsel araştırma kurumu olma niteliklerinin ge-
ri plana itilmesi, onun yerine diploma fabrikası olma
işlevinin baş köşeye oturtulmasıdır. Bu olumsuz ge-
lişmenin mimariığını ise ne yazık ki resmi politikalar
üstlenmiştir. Seçim konuşmalannın yapıldığı her yö-
reye sandıklara atılacak oylar karşısında birer üniver-
site vaat edilmesi, mevcut üniversitelerin koşullan-
nın çağdaş bilimsel araştırma kurumlannın gereksin-
diği düzeye çıkanlması yerine, bu koşullar ve doğru-
dan bilimsel araştırmanın ne olduğu üzerinde düşü-
nülmeksizin bir üniversite enflasyonunun hedeflen-
mesine yol açmıştır.
Oysa, Cumhurbaşkanlığınca büyük bir özenle ha-
zırlatılan "Çağdaş Üniversite"ve "Üniversitelerin So-
nınlan "başlıklı, 23 Mart 1995 tarihli kitaplarda, mev-
cut yüksek öğrenim kurumlanmızın ne kadar çetin
koşullarta karşı karşıya bulundukları doğrudan bu
kurumlann yetkili ağızlanncadile getirilmektedir. Gel-
gelelim üniversite enflasyonunu öngören, dahası kö-
rükleyen hükümet politikasını bugüne kadar ne bu
uyanlar, ne de doğrudan YÖK'ün üniversitelerin sa-
yısının başıboş arttınlmasını -haklı olarak- olumsuz
karşılaması engelleyebilmiştir.
Üniversitelerin yeterince yayın yapabilme, başka
deyişle elde edilen bilimsel araştırma sonuçlannı bel-
geye dönüştürme olanaklanndan yoksun bulunma-
lan, ülkemizde bu kurumlann temel sorunlanndan bi-
ridir. Bugün Türk üniversitelerinde ne doktora ve do-
çentlik tezlerinin hepsi basılabilmekte, ne de süreli
yayınlann düzenli çıkarılmasına olanak bulunabil-
mektedir. Bir üniversite öğretim üyesinin -anılan tez-
lerin dışında- hazırladığı bir bilimsel eseri üniversite-
sinde yayınlatabilmesi ise, neredeyse ütopya diye
adlandınlabilecek kadar uzak bir olasılıktır. Her yıl
kaç üniversite öğretim elemanının kendi kurumlann-
da yayinlanamayan incelemeleriyle özel yayınevleri-
ne başvurduklan sayısal olarak saptanabilirse, duru-
mun "vahameti", kendiliğinden ortayaçıkacaktır. Ka-
leme aldığı bilimsel çalışmalannı görevli olduğu ku-
rumda yayınlatabilme olanağından sürekli yoksun
kalan bir araştırmacının, başka araştırmalara girişme-
ye ne kadar "istekli" olacağı, herhalde üzerinde cid-
diyetle durulması gereken bir sorudur...
Kendilerini ticari açıdan ayakta tutmak zorunda
olan özel yayınevlerinin her bilimsel çalışmayı doğal
olarak basamayacaklan da göz önünde tutulursa,
araştınmacılarımızın yayın konusunda nasıl bir çık-
mazla karşı karşıya bulundukları daha iyi anlaşılır.
Bir yandan üniversitelerdeki hiyerarşinin temelini
"bilimsel liyaj<at"\r\ oluşturması istenirken, öte yan-
dan üniversitelerin kendi araştınmacılarının çalışma-
lannı rahatçayayınlayabilme olanağından yoksun bı-
rakılmalan, mantığa sığmaz bir çelişkidir. Çünkü "bi-
limsel liyakat", okutulan öğrenci sayısıyla değil, fa-
kat ancak gün ışığına çıkan bilimsel araştırmalarla ka-
nıtlanabilecek bir olgudur. Elde ettiği sonuçları yayın
yoluyla gün ışığına çıkarabilme olanağından yoksun
biraraştırmacı, bilimsel düzeyini nasıl kanrtlayabilir?
Yeterince yayın yapabilme olanaklanna kavuşturul-
mamış üniversitelerde, testileri dolu götürenleıîe boş
götürenler birbirinden nasıl ayırt edilebilir?
Aynca, yayın yapmayan bir üniversitenin, yalnızca
her yıl belli bir kitleye diploma vererek "bilimsel ku-
nım" olma niteliğinı kanıtlayabildiği dünyada görül-
müş müdür? Süreli yayını bulunmayan bir enstitünün,
elde ettiği, etmekle yükümlü olduğu yeni bilgileri bi-
lim dünyasının tartışmalanna açması, nasıl gerçek-
leşebilecektir?
Eğer ülkemizdeki üniversitelerin, girmek üzere ol-
duğumuz 21. yüzyılda olması gereken bilimsel araş-
tırma düzeyini tutturmalan isteniyorsa, resmi rjolita-
kalann yapması gereken ilk iş, üniversiteleri yayın ya-
pabilme olanaklanna kavuşturmayı, en az yeni üni-
versiteler kurmak kadar önemsemektir. Öte yandan
bu bağlamda üniversitelerimize düşen de, birer bi-
limsel araştımna kurumu kimliğiyle yayın yapmayı ne
denli önemsediklerini sürekli vurgulamak, kendi ola-
naklan -ömeğin dönersermayeleri, vakıflan vb.- çer-
çevesinde yayınlara olabildiğince pay ayırmak, en
azından hertezin ve süreli yayınlann basılabilmesi he-
defini bir varlık gerekçesi niteliğiyle benimsemektir.
Böyle kararlı bir tutum, hem resmi politikalara etkin
mesajlar verilmesini, hem de çalışkan araştırmacıla-
nn karamsarlıktan kurtulmalannı sağlayabilir.
Başkalannın saygıyla tanımalannı istediğimiz bir
kimliği edinebilmenin birincil koşulu, önce o kimliği
edinmekte ne kadar kararlı olduğumuzu göstermek-
tir. Durum, üniversitenin bilimsel kimliği bakımından
da bundan farklı değildir...
Fransc Küttür Merkezrnde
sineması
• Kültür Servisi- Fransız Kültür Merkezi'nde fılm
gösterileri sürüyor. Bugün saat 15.30 ve 19.00'da
Mario Camus'un "La Colmena" adlı filmi ücretsiz
izlenebilir. Başrollerini Vcitoria Abril ve Francisco
Algora'mn paylaştığı filmde 1942 ve 1943 yıllan
arasında aç ve yorgun tspanyol halkının durumu
anlatılıyor. Film soguktan kaçan herkesin sığındığı,
düşlerini anlattığı, insan manzaralarna tanık olan "La
Delicia" kahvesinde geçiyor. Ufukta ise sivil savaş
sonrası Madrid'i gözüküyor.
Aksanarta 'Gipsy Kings' konseri
• KüMür Servisi- Aksanat'ta bugün saat 12.30 ve
17.30'da Schubert'in "Senfoni No. 9- The Great"
adlı yapt laser- disc'ten büyük ekranda izlenebilir.
Konserde yapıt R. Muti yönetimindeki Viyana
Filaımoni Orkestrası seslendiriyor. Aksanat'ta yann
ise Gipsy Kings'in konseri büyük ekranda
gösterilecek. Konser saat 12.30 ve 18.00'de laser-
disc'ten büyük ekranda izlenebilir.
GALATASARAY LİSESİ 12.
KÜLTÜR VE SANAT FESTİVALİ
BUGÜN:
13J0 Panel: "Toplumsal Uzlaşma", Yöneten: Prof.
Dr. Niyazi Öktem, Katılanlar: Prof. Dr. tzzettin Doğan,
Ali Bulac, Tevfık Fikret Salonu
16J0 Sinema: "Taksi şoförü", Yönetmen: Martin
Scorsese, Tevfik Fikret Salonu
19.00 Tiyatro: Galatasaray Lisesi Tiyatro Topluluğu:
"Aç Sınıfin Laneti", Yazan: Sam Shepaird, Yöneten: Ko-
rhan Korel, Tevfık Fikret Salonu
YARIN:
1330 Söyleşi: Okan Bayülgen, Aktüalite Merkezi
15J0 Panel: "Türkiye'de Rock" Yöneten: Aptüllika,
Katılanlar Cenk Ünnü, Hakan Demırtaş. Torab Mari-
jlesi, Tevfık Fikret Salonu
17.00 Söyleşi: "Postmodemizm" Enis Batur, Ak-
tüalite Merkezi
19.00 Sinema: "Sonsuzluk", Yönetmen: Wajda