05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
20 MAY1S 1995 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 4 8 . U L U S L A R A R A S I C A N N E S F İ L M F E S T t V A L İ ' N D E N N O T L A R : Geçmiş kabııslar ve gelecek korkusu MEHMET BASUTÇU CANNES - Perdedeki dünya, salonun dışındaki gerçek dünyayı bir yana bıra- kın, fantastik ya da bilimkurgu türü film- lerin amk kanıksanan biçimsel kalıpla- nnın bile dışma çoktan taşmıştı. Önüm- deki sırada, sekiz-on yaşlanndaki iki ço- cuğuyla oturan genç annenin rahatsızlı- ğı giderek artiyordu... • Beyazperdeden yükselen çığlıklar, ço- cukJann yaşadığı acayip karabasanlar, is ve küf kokan yapay bir limanın sanmt- rak kirli sulannda çevrilen dolaplar, öğ- rencilerine nasıl hırsızlık yapacaklannı öğreterek haraç kesen, cadı suratlı yapı- şık ikiz öğretmenler... ' Cin gibi küçük çoculdardan oluşan, sevimli ve yaman bir haydut çetesi ve onlann lideri olan kıvırcık saçlı melek yüzlü küçük kızın, panayırda pazulan ve gâğüs kaslanyla zincir kıran, iyi yürek- liama alabildiğine saf, çam yarması genç adama giderek bağlanması... Zamanın hangi ucundan, coğrafyanın hangi köşe- sinden çıkıp geldiği bilinmeyen bir cüce cadının, genetik manipülasyonlar sonun- da, beş adet bir ömek kopyasını çıkardı- ğı korkak ve pısınk yaratıkJar... Bir ak- varyum içinde, Jean-Louis Trintig- ruurt'nın sesiyle konuşan. gövdesini ve kafatasını çıkanp atrruş, hinoğluhin, çıp- laicbirbeyin... Hangi galaksiden düştük- Ietı belli olmayan, saptadığı görüntüleri video teknolojisiyle beyinlere taşıyan, ama yüzyılımızın ilk fotoğraf makinele- rinde kullanılan türden iri objektifleri ammsatan mekanik gözler taşıyan, has- sas kulaklı garip insanlar... Hepsi, küçük çocuklann temiz rüyalannı karabasanla- ra dönüştürmek için sanki seferber ol- muşlardır.. 17 mayıs gecesi Cannes Festivali'nin açıhşını yapacak olan "Kayıp Çocuklar Kenti" adlı filmi, aynı günün öğleden • "Sefiller" gibi popüler romanlann, "Pinokyo" gibi beş kıtada da bilinen masallann tipik kahramanlannı ammsatan, başta Fritz Lang'm fılmleri olmak üzere bir dizi sinematek klasiğinden esinler taşıyan "Kayıp Çocuklar Kenti", yüzüncü yaşını kutlayan sinemanın dört dörtlük bir sanat olduğunu kanıtlayan, yepyeni, özgün bir yapıt. sonrasmda, gösterime çıktığı Pans sine- malanndan binndekı ılk seansa. okulla- nn kapalı olmasından yararlanıp, biraz da filmin adına aldanarak çocuklanyla birlikte izlemeye gelen genç anne, so- nunda dayanamadı. tki çocuğunu da kolundan tuttuğu gi- bi, içinden kızgın kızgın homurdanarak, salondan hışımla çıktı. Yirmi-yirmi beş dakika içnide, hoşgörü bardağı dolup taşmıştı işte... Gilles Adrien'in senaryo- sundan Jean-Pierre Jeunet'nin sahneye koydugu, Marc Caro'nun sanat yönet- menliğini yaptığı "Kavıp Çocuklar Ken- ti", sinirlerini iyiden iyi germişti. Filmde eğitim kurumlanyla durmadan alay ediliyordu: Körpe beyinleri ustaca yalan söyleyebilen, gözlerini kırpmadan binbir dolap çevirebilen diplomalı birer hırsız gibi yetiştiren ikiz öğretmenler, 1929 bunalımında New York'ta yaşayan bir mafya lideri gibi davraruyorlardı... Şimdi de sıra kiliseyegelmişti: Jki yanın- da öbek öbek kok kömürü bulunan, ha- nl hanl yanan bir kazanın simgelediği cehennemin önünde. karanlıkbirtünelin ikı yanına tünemiş, muşamba pardösüle- riyle hıç de güven vermeyen kara göz- lüklü bir dizi sözümona dinibütüne vaaz veren papaz görüntüsü. küçük hacimli hoşgörü bardağını taşıran son damla ol- muştu... Biraz sonra, yanımdaki koltuk- ta oturan ve arada sırada horlayarak fil- mi tek gözle izleyen yaşlı kadın, torunu- na dönüp, "Bu filmin iyiyegideceği yok!" diye yakındı hafiften, sonra yine gözle- rini yumdu... Beyazperdedeki kahramanlardan biri, "Hiçlik bir sonsuzluktur" diye haykın- yordu... Sinemadan çıkar çıkmaz Cannes'a git- mek üzere yola koyuldum. "Kayıp Ço- cuklar Kenti" geveze bir yolcu gibi bey- nimi dürtükleyerek, bilincimi uyanık tut- tu, Radyoda, festivalin açılış töreninden söz ediliyordu. Paris'in zengin mahalle- sindeki şık hanımlann tepkilerine benzer tepkilere orada da rastlanmıştı. "Sefîller" gibi popüler romanlann. "Pinokyo" gibi beş kıtada da bilinen ma- sallann tıpik kahramanlannı anımsatan, başta Fritz Lang'ın filmleri olmak üze- re bir dizi sinematek klasiğinden esinler taşıyan. ancak bu etkileri çizgi-roman dünyasının merceklerinden süzüp geçi- rerek özgün bir bileşime ulaştıran "Ka- yıpÇocuklar Kenti" yüzüncü yaşını kut- layan sinemanın dört dörtlük bir sanat ol- duğunu kanıtlayan, yepyeni, özgün bir yapıt. Aynı zamanda, görsel düzeydeki virtüözlüğü, görüntüleri hallaç pamuğu gibi atan özel teknolojik cilveleri ve zen- gin dekorlanyla izleyicisine soluk aldır- mayan bir mizansen şöleni... Üstelik, ya- şama, topluma ve bireylere, eleştiri do- zunu yoğunlaştıran gözlüklerle bakan. biçimin gürülfüsü patırtısı içinde belir- ginleşen karşıtlıklann ve çelişkilerin şe- matizmi ardında bile bazı nüanslan yi- tirmeyen, içeriğin önemini unutmayan birfilm... Ve 48. Cannes Festivali böylece açıl- mış oldu. "Kayıp Çocuklar Kenti" değişen dün- yanın değişen sinemasının en çarpıcı, en yaratıcı, en çizgidışı örneklerinden bi- riydi. Sinema dünyası, yapımcı, yönet- meni, senaryo yazan, oyuncusu. eleştir- meni ve de en önemlisi seyirci kitleleriy- le, geçmişin karabasanlannı gelecekte yeniden yaşamaktan korkuyor, acı kah- kahalar atarken, buram buram soğuk ter- ler döküyordu. Mehmet Zaman Saçlıoğlu, başansını borçlu olduğu yazarlann başmda Sait Faik'in geldiğini belirtiyor 'Rağmen ve sayesinde varolmak...9 PELtNÖZER Yetmiş beş yaşmda, iki katlı bir aile mezarlığı yaptırmaya karar veren adam doksan iki yaşına geldiğinde doktorun 'ağaçlık, havadar bir yer'de yaşaması önerisıne uyarak; birkaç ufak tefek eşya ve kendisine bakan yaşh kadınla birlik- te^aile mezarlığma taşınır. "Ölülerin,vü- cutlarıvla besleyip bii> üttüklcri, kuşla- nn. kanncalann. ağustosböceklerinin ne- şe içinde yaşadıklan mezarlık ağaçlan, geceleri pencereieri açık uyuyan bu iki yaşhyı, güzel kokularla, serin okşay ışlar- la, yaz boyu öliim içinde yaşatırlar." Buyıl Sait Faik OyküÖdülü'nedeğer görülen Mehmet Zaman Saçboğlu'nun "Ya/ E\i" adlı, kitaba da adını veren öy- küsü bu sözlerle sona eriyor. Saçlıoğlu yaşamdan ayıkladığı aynntılan, söyle- nemeyen sözleri, ölüme hep yakın duran insanı, zamanın şaşırtıcılığını konuk edi- yor öykülerine. Cem Yayınlan'ndan ge- r şn yıl çıkan "Yaz Evi" adlı kitabında- Vi yedi öyküsüyle 1993 yılında Yunus NadiÖjküÖdüIü'niiVüs'atO.Bener'ın dpsyasıyla paylaşan Saçlıoğlu'nun bir de 1985 yılında VazkoVayınlan'ndan yayımlanmış "Günden Önce" adlı bir şi- ir kitabı var. Öykü ve şiir yazan Saçlıoğ- lu'nun ikinci şiir kitabı "Yokuluk* ise yakında yayımlanacak. ! 1955 yılında doğan,TEDAnkara Ko- kjji ve Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu'nda eğitim gören sanatçı. Mar- mara Cniversitesi Güzel Sanatlar Faküi- tesi Tekstil Sanatlan Bölümü'nde doçent oİarakçaiışı>or. Perşembe günü ödülünü Bo- ğaziçi Üniversitesi Kennedy Lodge'da düzenlenen bir tören- le Darüşşafaka Vakfi Başkanı Çetin Berkmen'den alan sa- natçı, yaptığı konuşmada Sait Faik ile ilgili birdeğerlendirme yapmak gibi uzmanlık isteyen bir konuda konuşmasının doğ- ru olmadığını vurguluyordu: "Sait Faik; edebiyatunızın, öy- kücülüğümüzün bir zirvesidir. Ondan etkilenmemiş, onun öy- külerini okumamış bir yazann olamayacağmı sanıyorum. Bu büyük yazanmizın adına ko- nulmuş, seçkin jiiri üyeierimi- zin ve benden önceonuriandınl- mışdeğerii >azarlarımızın adla- nyla edebiyatımızın en saygui ödüllerinden biri haline gelmiş olan bu ödiilüne layık göriilme- nin onurunu taşıyor, mutlulu- ğunu dujuyorum." Konuşma- sını Sabahattin Kudret Aksal ve Rauf Mutiuay'ı anarak sür- düren Saçlıoğlu, Sait Faik öy- külerinden etkilenip etkilenme- diği sorusunu şu sözlerle açık- ladığını belirtiyordu: "Neyi kime borçlu oktuğumuzu nasıl bilebiliriz? Okuduğu- muz bir dizenin belleğimizin bir köşesin- de yıllarca kaldığı, günü geldiğinde biz farkında olmadan kendi malumzmış gi- bi kakmimizin ucuna indigi görülmemiş değildir. Yazdığımu bir dizenin benzeri- nin yüzyillarca önce yazılmış olduğunu görmek hem üzücü hem de sevindiricidir. Yazdıklanmızın bir şe\ in ya da kişinin sa- yesinde mi ya da o kişiye ya da şeye rağ- men mi yazıldığını bilemejiz. Oyküleri- mi benden önceki ustalar sayesinde mi, onlara rağmen mi yazıyorum? Şüıierhni bana hep acı veren bir aşk sayesinde mi, ona rağmen mi yazıyorum? Rağmen va- rolmak ile sayesinde varolmak kimi za- man öylesine birbirine giriyor ki_ Sanıyorum her sanatçı ken- dinden önceki sanatçılar saye- sinde ve onlann ezici üstünlük- lerine rağmen varolmaya çalı- şıyor. Kısacası Sait Faik hem rağmen hem de sayesinde başa- nmı borçlu olduklanmın başm- da geliyor." Güler\-üzlü öyküler Saçlıoğlu. Tef ve Akbabami- zah dergilerinde Vedat Saygel, Muzafier tzgü ve Aziz Nesin'in öykülerini okuyarak tanışmış edebıyatla. Ardından Ernest Hemingvvay, Jack London... O yıllarda 'birOerinin etkisi altuı- da' şiir ve deneme yazmaya başlayan Saçlıoğlu; 1985yıhna dek yazdığı şıirleri hiçbir yer- de yayımlamamış. Saçlıoğlu'nun ilk şiir kitabı "Günden Önce" çıktığında, o zamanlar son kitabı yayımla- nan dostu Edip Cansever, "Bu senin ilk kitabın. Ben de ük Id- tabımı hep unutmak istemişim- dir. İlk kitaplann hep şansstz ta- rafı vardır. Sen bu kitabın yan- kı yapacağuıı falan zannediyorsun, ama hiçbir şey ohna>acak" diyor ona. Ger- çekten de Saçlıoğlu'nun kitabı da dağı- tım sorunlan yüzünden çok sayıda oku- ra ulaşamıyor. Saçlıoğlu'nun şiirleri Var- hk, Sanat Olayı, Gösteri, Türk DiM gibi dergilerde zaman zaman okurla buluşu- yor. Şiiri çok yavaş, öyküleri daha hızlı yazabildiğini söyleyen sanatçı, şiir ve öykü arasındaki farkı şu sözlerle açıldı- yor: "Galiba mantığım düzy azıya daha uygtın. Şiirin biraz daha değişik bir \a- pısı var. Düzvazıda eninde sonunda nor- mal, gündelik mantığımıza uygun bir akış var. Şiirde ise o ahşrjğımız mantık yok. Ahştığunız mantıktan ne kadar uzaklaşırsak şiire o kadar yaklaşmtş olu- yoruz. " Saçlıoğlu güleryüzlü öyküler yazıyor. Gözlemlerinde ve öykülerinin kurgusunda yakalıyor 'gülen yüzü' Bü- yük coşkularla değil akılla yazdığı öykü- lerinde.gizli humoru özelliİde yakalama- ya çalışıyor. Saçlıoğlu öykülerinde altını çizdiği ölümü, Mnsanın yaşarken duyumsadığı en güçlü yokluk duygusu' olarak tanım- lıyor: "Ölümduvgusuşüıierimdedeçok var. Ben öliimden korkuyorum. Yazacak- ianm birmeden ölmekten korkuyorum. Ölüm etkikyici konulardan biri, ama ölümle yaşam iç içe. İnsan doğduğu an- dan itibaren ölmeye başlıyor. Hep ölüme doğnı gidiyoruz, kurtuluş yok bundan.'' Saçlıoğlu. mümkün olduğu kadar ken- dini çıkanyor öykülerinden ve hep fark- lı biçimler kullanıyor. Bir öykü diyalog, bir diğeri iç konuşma biçiminde gelişir- ken roman kurgusuyla yazılmış bir öy- küyle de karşılaşabiliyor okur. Ticari kaygılan olmadığını vurguluyor Saçlı- oğlu: "Medyatik olayı asla istemiyorum. Bu benim en korktuğum, bir sanatçı için en tehlikeli bulduğum şe>. Çünkü o za- man kişi olarak \apıtınızdan daha fazJa öne çıkmaya başlıyorsunuz. Ojsa yap- Oğınızın arkasmda kalmaıuz, sizin değil, yapıtmızm ortada olması lazım." DUŞUNCEYE SAYGI Sait Faik'li Kalpazankaya'da 18. Buluşma PfcRtHANERGUN i'Ünlü öykücümüz Sait Faikl 1 Mayıs 1954"te 48 yaşında Hakka yürüdü. Atilla Birkiye: -41. Ölüm Yılı yazısın- da- "Sait Faik'i okumak biraz da Burgaz'ı (adasını) öğreomek ve sevmektir. • Burgaz ile Sait Faik asbnda deri ile tımak gibidir. Birinin adını andınız mı ötekinin adı da gelir" diyor. . İşte bu duygu ve ızlenimjerle 1978 yı- lının 11. mayısında Adnan Özyalçıner'le, Selçuk Baran'ın paylaşarak kazandıklan Sait Faik öykü yanşmasırun ödüllerini kptlamak amacıyla önerimiz üzerine Bur- gazada Deniz Kulübü'nde CHP Gençlik Kollan"yla Ada Muhtarlığı'mn düzenle- djğı Anma Günüyle Burgazada Sait Faik Bileşkesini belirtmeye başladık. O günden bu yana (12 Eylül dönemi dı- şuıda) her 11 mayısı izleyen ilk pazar gü- nünde. onun en sevdiği mekân olan Kal- pazankaya Kır Gazinosu'nda TYS'nin de tyatılımıyla Saıt'le birlikte oluyoruz. Bu beraberliğe o yılın öykü yanşması birin- cısiyle, daha öncekiler, onu seven tüm ya- zar çizer, tiyatrocu, yontucu, araştırmacı, okurlanyla Sait tutkunlan katılıyorlar. " Bu 18 yıldır kurumlaşan etkinliklerde sevgilı anacıgı Makbule Hanım'ın da ru- hunun şad olduğuna inanıyorum. Çünkü; aflacığı, tek evladı olan Sait'in adını ve yapitlannın yayın haklanyla, onun için alınan şimdiki müze köşkü ve her yıl tek- rarlanan (jykü Yanşması armağanını hep bu duygularla Darüşşafaka Derneği'ne vakfetmişti. Bu kurumlaşan anma günlerinde Bur- gazada'sının dogal güzellikleriyle Sait Fa- ik servgisini birleştiren katılımcılardaonu yaşatma güdüsüne girdiler. Öyle ki bir si- gara ızmaritiyle tutuşup kül olan Kalpa- zankaya ormanhğını Istanbul M.M.O.B Sait Faik yann anılıyor Kültür Servisi - Sait Faik Abasıyanık yann Burgazada. Kalpazankaya'da anılacak. Ada Dostlan Derneği'yle TYS adına Perihan Ergun'un düzenledigi etkinlik saat 12.00'de adanın Sait Faik Meydanı'nda başlayacak ve Kalpazankaya'da devam edecek. Dernek. sendika başİcanlan ve Perihan Ergun'un konuşmalannm ardından Gülsüm Akjiiz, Ekrem Ataer. Ataol Behramoğlu, Atilla Birkiye, Konur Ertop, Fe>za Hepçilingirier, Adnan Özyalçıner, Sennur Sezer, Osman Şahin. Gülsen Tuncer ve Muzaffer Uyguner Sait Faık'le ilgili duygu ve düşüncelerinı anlatacaklar. Sait Faik'in yakınlan da onunla ilgili anılanru aktaracaklar. Jstanbul Sahnesi'nın bir gösteri sunacağı etkinlikte, Sait Faik Öykü Ödülü'nü kazanan Mehmet Zaman Saçboğlu'na TYS tarafından bir onur plaketi, Ada Dostlan Demeği tarafından da Sait Faik'in tüm yapıtlan armağan edılecek. (Mimar-Mühendis Odalan) yeniden çam fidanlan dikerek "Sait Faik Ormanı" adıyla yeşillendirdiler. Yine bir Sait tutkunu olan yontucu Sa- yın Recep Tezcan, Kalpazankaya'da bir masaya Sait'ti orurttu. Eline sigarasıyla rakı kadehini verdi. Ayak ucuna hiç yanın- dan ayırmadığı, her sabah dağıtıcıdan ga- zetesini alıp getiren sevgili kara köpeğıni deoturttu. Ada'da Saıt'leyaşayan, onun insan sev- gisinin sıcaklığmı yaşam boyu anlatage- len, bahkçı Sefer Dayı, Çolak Yakim, Arif Hoca, Zangoç Todori, Mehmet Çizmeci, AyıMehmet'le KörMustafa'nın çocukla- n Yahudi Sami, Şilep Hasan da artık ha- yatta değıller. Onu uzak ve yakmdan tanı- yanlardan çok az kişi ile çocuk dostlann- dan Hikâye Hasan'la Orhan Tuncer var kalanlardân. Bu yıl Darüşşafaka Demeği, okul mü- dürü İnciser Hanun'ın yoğun çabalanyla müze evini onanp güzelleştirdiler, ona ya- kışır hale getirdiler. Sevgili Asun Beâra'nin önerileriyle yola çıkan Sn. araştırmacı Muzaffer Uy- guner bir kuyumcu titizliği ile 1970'ten ben tüm yapıtını Bilgi Yayınlan'nın bası- mıyla lökitapçıktaokuyuculannasundu. Sait Faik'in öykülerinin M.E.B. Talim Terbiye Kurulu'nca orta öğretim kurum- lannda okunmasınm öneri ve karan 2243 sayıh tebliğler dergisince de yayımlanmış. Bir yazın öğretmeni olarak bu karann be- ni ne kadar sevindirdiğini anlatamam. Çünkü; orta öğretimde tüm öğrencileri- me ben, Sait Faik'in öyküleriyle güzel Türkçemizi sevdirdim. Okuma alışkanlı- ğını verebildim. Sokaktaki, meyhanedeki. evlerdeki. denizdeki, kahvedekı, Beyoğ- lu'ndaki, Burgazada'sındaki. Alemda- ğı'ndaki, Atikali'deki, Hasköy'deki. Süt- lüce'deki hasılı tüm Istanbul'daki insanla- n, doğayı, yoksulluğu, zenginliği, tutku- lan, aşklan yani yaşamdaki özsuyu onun öykülerinde bularak öğrencilerime aktar- dım. Onun hikâyeciliğini insanlığa arma- ğan sayarak, sevenleriyle birlikte bu anma günleriyle borçluluğumu ödemeyi görev bildim. Bu görevde adalann doğal ve tarihi gü- zelliklerini koruma amacıyla yayımladığı- mız ilk yeşil başlıklı Çe\Temiz gazetesiy- le. daha sonra Sn. Çelik Gükrsoy'un ba§- kanlığında yine aynı amaçla bir avuç çev- re sevenin kurduğu -işlevine devam et- mekte olan- Ada Dostlan Demeği'nin ve TYS üyelerinin katkılanna teşekkürü de borç bilirim. Bu yıl 11 mayıstan sonraki ilk pazar Kurban Bayramrna rastgeldi. Uzun tatil- den dolayı fstanbul dışında olup kaülama- yacaklan varsayarak etkinliği 21 Mayıs 1995 pazar gününe erteledik. O gün Burgazada'sının Kalpazanka- ya'sında yine Sait Faik'le, onu sevenlerle birlikte olup onunla yaşayacağız. Yaşa- mın, doğanın sıcaklığını "Her şeyin bir insanı sevmeklebaşla> acağını'Kalpazan- kaya yolunda "Nereden gelirse gelsin._ Hişt Hişt, Hişt Hişt" sesi ile yaşama san- lacağız, tüm yaratıklan daha çok sevme- yi öğreneceğiz. MEMET FUAT "Üzüm Gibi" Haydi biraz daha geriden alalım o şiiri: "Dûnyanın en tuhaf mahlukusun yani, I hani şu derya içre olup I deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf. I Ve bu dünyada, bu zulüm I senin sayende. I Ve aç- sak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer I ve hâlâ şa- rabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak I kabahat senin, I -demeğe de dilim varmıyor ama-1 kabaha- tın çoğu senin, canım kardeşim!" Nâzım Hikmet'in 1947'de yazdığı "Dûnyanın En Tuhaf Mahluku" adlı şiiri böyle bitiyordu. O günün ko- şullan içinde yorumlanması güç bir şiirdi. "Akrep gibisin kardeşim, I korkak birkaranlık için- desin akrep gibi." Kimeydi bu sözler? Şairi sevenler, düşüncelerine yakınlık duyanlar ya- nıt bulamıyorlardı bu soruya. - Emekçilere, işçilere, yoksul köylülere söylüyor olamaz... - Aydınlan düşünüyor olmalı... - İyi ama, "Bir değil, I beş değil, I yüz milyonlaha- sm maalesef", diyor... - Bütün dünyaemekçilerini mi sorumlututuyorder- siniz!.. 1947 yılı, Türkiye'de, emekçiler açısından, öziem- lerin yönetime yansıtılmasının hiç de kolay olmadığı yıllardan bir yıl. Demokrasiye yeni geçiliyor. Işin ne- reye varacağı da pek belli değil. Dünyada ise, toplumsalcı ülkelerde olduğu gibi, demokrasiyle yönetilen ülkelerde de, emekçilerin yö- netimlere ağırlıklannı koymalan bekleniyor. Kimi dostlan kızıyorlar şaire, kimileri ise daha bir hoşgörüyle yaklaşıyoriar: - Nâzım'ı da anlamaya çalışmak gerekir. Yıllardır haksız yere cezaevinde yattı. Kimseden çıt çıkmadı... "Akrep gibisin kardeşim, I korkak bir karanlık için- desin akrep gibi." 1947'de şairin özlediği başkaldırma, yönetime kar- şı çıkış, en azından Türkiye gibi ülkelerde, çocuk oyuncağı değil... Yıllargeçiyor... Demokrasi, seçimler, sopalı, sopasız, darbeli, dar- besiz... Sonunda halkın, bu arada emekçilerin, işçi- lerin, yoksul köylülerin, aydınlann özlemleri sandık- lardan özgürce çıkmaya başlıyor... Ama, inanılmaz şey!.. Seçimleri emekçilerin, sömürülenlerin, "üzüm gi- bi ezilenlerin" partileri değil, ağalann, tarikatlann, iş- verenlerin çıkarlannı savunan tutucu partilerin ka- zandığı görülüyor. Aklınız alıyor mu? Sömürenler çoğunlukta, sömürülenler azınlıkta ola- mayacağına göre, demek ki emekçiler de, şu ya da bu nedenle, kendilerini savunmayan partilere, hak- lannı tanımayan, gereksinimlerinin karşılanmasını en- gelleyen partilere oy veriyorlar. 1983 yılında Latrfe Tekin'in Sevgili Arsız ölümü'nü okurken, nereden nereye, hep bu durumu düşün- müştüm. O kitapla ilgili bir soruşturmaya yanıt verir- ken de şöyle bir söz etmek gereğini duymuştum: "Bu cinli kız Türkiye 'de yaşayan insanlann çok ka- labalık bir kesiminden seçtiği kişilerin inançlannı, tutkulannı, sevgilerini, öfkelerini, boşinanlannı, sü- rekli didişmelerini anlatrrken, nerdeyse, ülkemizde- ki 'akla aykırı yaşama biçimi'n/n nedenlerini de ser- giliyor." Bu sözümü ters karşılayanlar, bir yazan övmek is- terken halkımıza akla aykın yaşamayı yakıştırdığımı söyleyenler olmuştu. Oysa seçimlerle bir ilgisi olma- yan o kitapta emekçilerin, ne gibi duygularla işveren partilerine oy verebilecekleri açık açık görülüyordu. Bilmem siz ülkemizde yıllardır yaşanan şu durumu akla uygun buluyor musunuz: Emekçiler, işçiler, yoksul köylüler, geçim sıkıntısı içinde bunalan memurlar, işsizler, çaresızler, alanla- ra toplanıp güle oynaya, haykıra bağnşa seçim ko- nuşmalannı dinliyorlar, sonra da, söylenenlerin yalan olduğunu, hiçbirinin gerçekleşmeyeceğini bile bile, şakalaşarak, gırgır geçerek, o işverenlerin, ağalann çıkarlannı korumak amacıyla kurulmuş tutucu, geri- ci partilere oy verip seçimleri kazanmalarını sağlıyor- lar. Arkasından da, dört ya da beş yıl, yürüyüşlerde iti- lip kakılarak, coplanarak, grevlerde çoluk çocuklarıy- la birlikte her türtü sıkıntıya katlanarak, haklannı al- mak, gereksinimlerinin karşılanmasını sağlamak için, şöyle böyle değil, ölümüne savaşım veriyorlar. Sizce, akla uygun mu bu durum? Evet, "kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!" sozf ı T J-» J*J:IÜ*M»I J.T*1^T • Hepimiz biraz failiz! Hasan Ocak cinayeti gözümüzün önünde işlendi... • HAVAŞ işçileri Ayçin'e sahip çıktı 9 Cuma namazı krizi ve rejimin iflası • 'Yargısız infaz polisleri'ne infazsız yargı İnfazlarda gorev alan polislâr peşpeşe beraat ediyor. • Lütfü Oflaz'la söyleşi Gazeteci onuru için bedel ödemek zorundadır... • Ülkücü silahlanma MİT raporunda Silah kaçakçılığı ile ilgili belgeyi açıklıyoruz... • Arjantin: Menem'in zaferinin öteki yüzü... Işkenceci subaylara Menem'den destak... 9 G.l. JOE 'en kahraman İvan'a karşı! Çizgi roman yüz yaşında... Her cumartesı bayılerde İLAN T.C.SIVAS 2. SULH HUKUK MAHKEMESİ EsasNo: 1994/247 Davacılar Muharrem Aym ve müşterekleri vekili Av. Mehmet Şeker tarafından davalılar Hamdi Sur ve müşterekleri aleyhine mahkememizde açılan izalei şüyu davasının yapılan açık yargılaması sırasında ve- rilen ara karan gereğince: Kendisine duruşma davetiyesi tebliğ edilemeyen ve tüm araştırmalara rağmen açık adresi ve kimliği tes- pit edilemeyen davalı ve tapu maliki Kazun Gündüz adına ilanen tebligat yapılmasına karar verilmiş ol- makla, adı geçen davalının duruşmanın bırakıldığı 23.5.1995 günü, saat O8.3O'da mahkememizde bizzat hazır bulunması veya kendisini bir vekille temsil et- tirmesi, aksi takdirde davaya yokluğunda devam edi- lerek karar verilecegı, HUMK'nin 509 ve 510. mad- deleri gereğince işbu duruşma davetiyesi yerine ge- çerli olmak üzere ilan olunur. Basın: 14679
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle