Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 MAYIS 1995 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
ALLEGRO EVİN İLYASOĞLU
12. Ankara Müzik Festivali'nde Prag Senfoni Orkestrası ile 'inter-kültürel' bir konser
FestivaL, görkemli soııa erdi
Gençliği
yüreklendiren
olaylar
Ülkemizde genç yorumcular, yeni kuşak, genç
besteciler o kadar az kendilerini gösterme firsatı
buluriar ki! Ara sıra bir genç yorumcumuz
yurtdışında bir ödül alırsa dikkatleri çeker, kendini
tanıtır. Her yıl orkestralanmızla konser verebilmek
için dosyalar dolusu genç sanatçı başvurusu alınır,
biriktirilir, bekletilir. Bir "gençHk konseri'nde,
müsamere şeklinde 4-5 tanesine yer verilir. Artık
hemen tüm genç yorumculanmız ayn görûşte:
"Önce kendimizi yurtdışında kanrtlayıp sonra
yurtiçindeki sâtonlara başvurmalıyız."
Zaten Türk bestecılerin eserlerini çalmakta
zorlanan orkestralanmız, genç bestecilerin
yapıtlanna hiç yer vermiyor diyebiliriz. Onlann ise
sesierini duyurmalan kimi yanşmalara kalıyor. Şu
sıralarda genç Türk bestecilerini özendiren iki
yanşmayı sevinçle karşıladık. Birincisi, BP'nin
düzenlediğı ve sonuçlan önümüzdeki günlerde
açıklanacak olan yanşma, dığeri ise Izmir Festivali
çerçevesinde düzenlenen yanşma. Ostelik
bunlardan biri Leipzig'de değerlendirilecek, diğeri
1996 Izmir Festivali'nin açılışında çalınacak.
Dansı nice kuruluşlann başına.
Bilindiğı gibi mûzik dünyasının üçgeni; besteci-
yorumcu-dinleyici çatısında yapılanır.
Genç bestecileri ve yorumculan yüreklendirmek
bir yana, genç dinleyicileri de konser salonlanna
çekmek, müzik dünyasına katmak gerekiyor.
Yorumcusu ve dinleyicisi genç bir festivale
hazırlanılıyor bu günlerde. 19 Mayıs'ta Samsun'da
başlayacak olan Yapı ve Kredi Bankası'nın
"Gençlik Festhali".
15 hazirana kadar sürecek olan bu festival, 8. yılını
yaşayacak. Umanz gençlerle dolu cıvıl cıvıl bir
ortam oluşur.
S.1
on konserde
Prag Senfoni
Orkestrası'nı
Gaetano Delogu
(solda) yönetti.
Koreli piyanist
Kun Woo-Paik
(sağda),
Alman besteci
Johannes
Brahms'ın 2 no'lu
piyano
konçertosunu
çaldı.
•J / ^ Ankara Festivali
/ J 'inter-kültürel' bir
_/. £* • konser ıle sona erdi.
Bu son konserde Prag Senfoni
Orkestrası'nı Gaetano Delogu
yönetti. Koreli piyanist Kun Wbo-
Paik, Alman besteci Johannes
Brahms'ın 2 no'lu piyano
konçertosunu çaldı. Dinleyiciler
ise Türk, Çek. Italyan ve Koreli
gıbi değişik uluslardan
oluşuyordu. Ankara Festivali
yöneticilen gerekli koşullan
neredeyse yoktan var ederek ünlü
solist ve topluluklan ağırlıyorlar.
Dünyanın dört bir yanında
kusursuz akustiğe. iyi piyanolara,
düzenli sahnelere alışmış
sanatçılar. mutlaka Ankara'daki
konser koşullannı en başta
yadırgıyorlardır. Oysa bir de işin
perde arkasını bilseler! Milli
Eğitim Bakanlığı müsteşannın
onayı ile şûra salonu festivalin
konser salonu haline
dönüştürülmüş. Sahneye akustik
gereksinimler için donanım
yapılmış, salonun ıçi ve arkası
onanlmış. Nota sehpalan askeri
mızıka okulundan getirtilmiş.
Piyano ise Cumhurbaşkanlıgı
Senfoni Orkestrası'ndan
sağlanmış.
Sevda-Cenap And Müzik Vakfi
sponsorluklar için büyük
kuruluşlann yanı sıra Ankara'daki
birçok elçiliği devreye sokmuş.
lşte böylece Ankara dinleyicisi on
iki yıldır bu festival maratonu
içinde ünlü sanatçılarla
buluşmakta.
Son konserde dinlediğimız Koreli
piyanist Kun Woo-Paik"i daha
önce tstanbul'daki resıtallerinden
tanımıştık. Paik. saglam tekniğı ile
Brahms'ın 'erkeksi güç gerektiren"
2. piyano konçertosunu güçlü
kuvvetli bir yonımla sergiledı.
Elinın altında daha nıtelıkh bir
piyano olsaydı Paik'in parlak
doruklan daha da parlatan üslubu
iyice ortaya çıkacaktı. Bir de
orkestra ile son dakikada tek prova
yapabilmiş olmanın şanssızlığı
vardı. Paik'in Brahms'ı klasik-
romantik kalıplardan yola çıkıp
günümüzün dinamizmini
kazanmıştı. Bu piyanisti aralık
ayında lstanbul'daki "Piyano
Ğünleri" çerçevesinde yine
dinleyeceğiz.
Italyan maestro Gaetano Delogu
Prag Senfoni Orkestrasf nın çiçeği
burnunda şefi. Orkestra ıle ilk
turnesini Ankara'da
gerçekleşîırmiş oldu. Avrupa ve
Amenka'da deneyim kazamış;
ıncelikleri, aynntılan gözeten bir
Akdenizli. 60 yıllık geleneğe sahip
olan Prag Senfoni gibi bir
topluluğun yönetimini üstlenmek
oldukça sorumluluk ısteven bir ış
Kapanış konserinde özellikle
sanatçılann atası olan Dvorak'ın
"Yeni Dünyadan" başlıklı
senfonısı son derece duyarlı bir
yorumla sunuldu.
Ankara'nın 12. Müzik Festivali de
böylece görkemli bir konserle
sona erdi.
A nkara bahannın geleneksel müzik
/i etkinliklerini bu yıl aşırı geliş gidiş
x \ . yoğunluğu içinde tam izleyemedim.
Buna karşılık iki üç yıllık aralarla yer alan bir
başka ilginç görsel kültürel etkinlik bu kez
mayısın ilk günlerine düştü. Böylece Ankara
Uluslararası Müzik Festivali 'nin bitimi ile
"Sanart "günlerinin değişik tadlarım bir arada
yaşama keyfine ulaştık. Fazıl Say 'dan Jean
Dubuffet'ye uzanan sesli-renkli bîryelpaze
~
u
içinde öluşan kimi izletıimleri okurlarla
paylaşmanın bir anlamı olacağını düşündüm.
Ankara Uluslararası Müzik Festivali 'nin, 12.
yaşını doldururken konser izlenme ve seyirci
ilgisi ile bilet satışı yönlerinden önceki yılların
epey ötesine geçtiği anlaşılıyor. Yöneticilerin
bu anlamda verdiği sayısal bilgiler görsel
izlenimlerle de uyıım halinde. Buna sadece ve
sadece sevinmek gerekir.
Öte yandan Bilkent Üniversitesi 'nin gelişen
müzik etkinliklerinin bir uluslararasıfestival
düzenleme cesaretini yetkililerine verişinden
de memnuniyet duyulmahdır. Yıllar çabuk
geçiyor. Bir süre sonra Ankara'dayerleşmiş,
oturmuş ikifestivalin yer alıyor oluşu sanat ve
kültür dünyamız için bir kıvanç kaynağı
olacaktır.
Bu yerleşip oturuşma sürecinde dikkate
alınacağından ve bu yıl kendini göstermiş olan
bingismeli duruma bir çözüm bulunacağından
eminim. Ancak bu yıl ikifestivalin de bahar
dönemine rastlayışı anlamsız çakışmalara yol
açtı. Ülkenin en önde gelen iki kemancısı, bir^r
süredir Ankara 'da yaşayan çok ünlû bir konuk
ve takdir kaynağımız önemli biryerli
müzisyen, aynı akşam bir kentteki iki ayn
festivalin iki ayn salonunda çaldılar. Bunun
gibi altı önemli çakışmanın daha olduğu,
programlardan göriilüyordu. İlk yıl
düzenlemesinin bu aykınhğının önümüzdeki
dönemlerde giderileceği umuduyla,
festivallerimize başarûar diliyorum.
ERHAN KARAESMEN
Ankara baharından ses ve renk iztenimleri
Öteki sesler
Ahmet Kanneci Ankara'nın müzisyen ve adam
olarak sevilen popüler renkli bir kişiliğidir. Aynca
Güney Amerika ülkeleriyle kurduğu sanatsal ilişki-
lerin başanlı ve verimli temposu kendisine en son
Buenos Aires'teki efsanevi Colonne salonunda bile
bir klasik gitar konseri yapma şansı vermiştir.
Böyle bir Kanneci'nin eşliğinde bir önemli ke-
mancı VTktor Pikayzen'ın Ankara Festivali
çerçevesindeki konseri çok beklenen bir olaydı.
Keman-gitar ikilisi için özellikle Paganini'nin Iiter-
atüründe yer alan yapıtlarla nefes kesici bir dinleti
oldu. Teşekkürler.
Viyana Çocuk Korosu'ndan otuz beş yıl önce
Cenevre'de ilk dinlediğimde aldığım büyük hazza
sonralarda çeşitli ülkelerdeki dinletilerde
ulaşamamıştım. Bu kez de öyle oldu. Ama çok cid-
di bir müzik kültürünün göbeğinden gelen bu se-
vimli küçük sanşın yumurcaklarda müzik sevgisini
tazeleyici bir şeyleri hep buluyorsunuz.
Brahms'ı okşamak isteyen bir orkestra ile tokatla-
maya kesin kararlı bir mekanopiyanistin düellosu
ise son konserin ilginç bir bölümünü oluşturdu.
Asyah kovboyun ortalıktan çekildiği ikinci yanda
o temiz pak Prag Senfoni Orkestrası salonu Dvo-
rak'a Yeni Dünyası ve Slovak Danslan ile çok tatlı
biçimde götürdü.
O
rtanca çocuğumuz ılkoku-
lun ikinci sınıfındaydı. On-
beşyıl kadar oluyor. Cin gi-
bi zeki, ama çok haşan, parmakla-
nyla sırayı sürekli tıkırdatan sıraar-
kadaşından söz ediyordu hep. Kızı-
mın sıra arkadaşı ve şöhreten iyi ta-
nıdığımız Fazıl Say'ı ilk kez Anka-
ra Koleji 1979-80 yıl başlangıcı sa-
bahında gördüm. Gerçekten yennde
duramıyor, kabına sığmasının çok
zor olduğu hemen anlaşılan, olağa-
nüstü zeki ışıltılarla dolu gözleriyle
bir küçük efe dolaşıyordu ortalıkta.
Üç beş gün sonra ortak dostlanmız
dolayısıyla biraz merhabamız bulu-
nan Ahmet Say ıle müzisyen Fazıl'ın
geleceğını cıddi cıddı görüşüyorduk
artık. tlişkide olduğu müzik otorite-
lerinin çogunun hemen bir yabancı
ülkeye gönderilmesini önerdiği bir
dönemdi. Yaşı çok küçüktü. Yanın-
da bir aile yakınının gıdebılme şan-
sı o dönemde yoktu. Şimdilik Tür-
kiye'de devam edecekti. Bir yaşa ka-
dar öyle oldu ve yıllar geçmeye baş-
ladı. Fazıl, Almanya'ya kısa gidiş-
ler yapıyordu artık. Bir uluslararası
atılıma girmenin eşiğine geliyor gi-
biydi. Böyle bir dönemde Fazıl. bir
öğrenci konseri olmanın ötesindeki
ilk ciddı boy göstermesini yapıyor-
du Ankara'da. Tam bir sarsılmalı
uyanış oldu herkes için. On beş ya-
şında bir gencecik sürgün \Vebern
çalıyordu. Schoenberg konuşuyor-
du. O günlerde sık sık bir arada bu-
lunduk. Fazıl'ınaklı,parmaldannın
ötesindeydi. Musikiyı şaştrtıcı bir
derinlıkte algılamış, sadece yorum
bakış açısından değil, tüm söylem-
leriyle birlikte engin bütünselliği
içinde kavramış ve bestecilik dürtü-
süyle kıvranan olgun bir musiki ki-
şiliğiyle karşı karşıya ıdi. O günler-
de hemen yazdığımı hatırlıyorum.
Zar atıyordum Fazı1'a. Oynuyordum
bu nefıs taya. Büyük bir müzik ka-
riyeri yapacaktı.
1990'lann ilk yıllannda pek rast-
laşamadık İyi gittiğini, mesafeleri
yutarak ilerledigini duyuyordum.
Bonn'da mukim, ama Berlin'i iyi iz-
lerbir uluslararası müzik adamı dos-
tumuz, Berlin'de ciddi bir ortamda
besteci-piyanist çok yetenekli bir
genç Türkten söz edildiğini anlat-
mıştı, bir kez. Hepsi iyi haberlerdi.
Zanmızın tutacağı belli oluyordu.
1995 Nisanı'nda Fazıl Ankara
festivalindeydi. Yeşilköy'deydim.
Bir yerlerden gelerek yorgun argın.
Haydi be TK 146, haydi 153 gecik-
meyin yahu! Konsere yetişeceğiz.
Fazıl'a yetişeceğiz. Gecikiyorlar,
ama yine de yetişiyorum. Ve işte bi-
zim çocuk. tnanılmaz sevimliliği
içinde. Belki biraz fazla neşelice bir
Bach ile giriyor. Haydn'ın hakkını
veriyor, Mozart'm masum çeşitle-
meleriyle ise oyma gibi oynuyor.
Ama asıl olay kendi bestelerinde
patlak veriyor. New York'ta genç
besteciler için uluslararası önemde
bir ödülün sahibi Nasrettin Hoca,
Erkin'in o çok sakin izlenimcilik
öykünmeli "Duyuşlar"ından sonra
tam bir fırtına gibi esiyor. On iki ses,
elektronik, vurma çalgılı piyano ara-
yışlannın sonrasında alabildiğine
çağdaş kromatikli bir yapıt. Ankara
konser salonlannda çok uzun yıllar-
dır bunca günümüzün müziği ve bu
denli içten yeni yapıt çalınmadı. AI-
manya'da son iki yıldır en sık yo-
rumlanan piyano yapıtı sonunda
bestecinin ülkesinde de ve kendi
parmaklanyla yorumlanıyor. Baş-
tan aşagı övünç kaynağı.
Ama daha bitmedi. Fazıl'ın son
bestesi Fantasia Stucke geliyor, ar-
kasından. Dört bölümlü bu yapıtın
ikinci parçanın ortalanndan sonuna
kadar yoğunluğu yer yer değişmek-
le birlikte beş altı dakikalık bir
önemli yaratı ziyafeti yaşıyoruz.
Sonraki günlerde Fazıl ile uzun sa-
atler görüşüyoruz.
Fantasie'nin sona doğru dennle-
şen oylumundan kendisı de çok
memnun. Ankara konserlerinden de
çok mutlu. Mekanize parmak tekni-
ği yerine ruhla ve akılla beslenmiş
bir dokunus yöntemini uygulamaya
kararlı. Bu. çağın tabulanndan bırı-
ne bir başkaldın aslında. Ama Fazıl
sadece çok iyi bir piyanistlik kariye-
rinin klasik beklentisi içinde de de-
ğil. "Piyanist besteci" tamamlayıcı-
lığı gibi çok daha az rastlanmış bir
maceraya giriyor.
Fazıl, New York yanşması ödülü-
nün kendisine sağladığı ayncalıkh
ilişkiler içinde, iki yıl sürebilecek
çok dolu bir "Atlantik ötesi kendini
kabul etthTne" atılımma hazırlanı-
yor. Sonbahardaki Boston Sympho-
ny konserinde kendi piyano konçer-
tosunu çaldığı günlerde oralarda
olup bu konseri dinleyebileceğimi
sanıyorum. Fazıl olayına bu dinle-
yişten sonra sonbaharda yeniden
dönmek üzere, bu çok zeki, sevim-
li. şımanklıktan nasibini hiç alma-
mış ve olağanüstü yetenekli genç
müzisyene Amerika ile hesaplaşma
gezisinde candanbaşanlar diliyo-
rum.
Dubuffet'nin gravürlerini kapsayan bir sergi
anart Kurumu yabancı
konuklann da İcatıldığı bir
buluşma ile "Sanat ve
Tabular"konusunu iki yoğun
gün boyunca irdeledi. Bazen
spekülatif, aşın felsefı
perspektıflerden bakışlan
içeriyor da olsa, çoğu genç bir
kitle bu "irdeteme-tardsma'"
etkınliğıni izledı. (Bu satırlann
yazannın da sunuş yaptıği bir
uzun bayram öncesi cumartesi
sabahında canlı, dikkat içindeki
bir izleyici ilgisini gözlemek
çok hoş oldu.) Bu güzel kültürel
girişim. aynı günlerde
Ankara'da açılan bazı sergilerle
de desteklendi. Bu destekJerin
en önemlisi Jean Dubuffet'nin
gravürlerini kapsayan bir sergi
oluşturdu.
Dubuffet, sadece gravürleriyle
bile olsa, Ankara'da çok uzun
yıllardır bireysel bir sergide
yapıtlan gösterilen en önemli
ressamdır.
Tüm akımlann gözleyicisi
1901-1985 dönemini kapsayan
uzun yaşamı Dubuffet'ye
yüzyılımızın tüm akım ve
hareketlerinin eksiksiz bir
gözleyicisi olma şansını
vermiştir. Resim ve sonralan
heykelin yanı sıra gençliğinden
beri müzik ve edebiyata merakı
ve yatkınlığı ortaya çıkmış bu
olağanüstü yetenekli adam,
aslında resımde sürekli etkinlik
göstermeye ilerlemiş yaşlarda
başlamıştır. (Önceki yıllardaki
bır-iki denemesıni başansız
bulup yıllarca ara vermişti.)
1940'lardan sonra Dubuffet
bazılanna göre geç bir Dada,
gecikmiş bir soyutçu, arkadan
gelen bir mekân
düzenleyicisidir.
Yer kabuğunun yüzeyinde bu
kendıliğinden mevcut form
abstraksiyonu, çatlaklı, lekeli.
girintili-çıkıntılı doku, kraterler,
lav kalıntılan vb. unsurlardan
gözlemleri onu benzersiz bir
soyut sanatçı yapmıştır.
Ruhsal dengesizliklerin biçime
ve renge yansımasını, akıl
hastanelerinde yıllar süren
sabırlı gözlemleriyle
çıkartmıştır.
Ankara'da yıllann olayı
Bu derin saptamalarla özel
ruhsal ortam resimlerine
egemenliği sonsuza
ulaşmıştır.
Değerli Türk müzik adamı
llhan Mimaroğlu'nun da
mûziksel katkılanyla ortaya
çıkan müzikli mekân
çalışmalan, heykelleri, çeşitli
boylardaki tuval ve
gravürleriyle sadece görsel
dokunun değil, beyinsel
dokunuşlann da çok değişik
bazı yönleri DubufFet ile açığa
çıkmıştır.
Son söz olarak Ankarah
sanatseverlere kuvvetle bir
tavsiye: Dubuffet'nin
Resim-Heykel
Müzesi'nin galerilerindeki
sergisini mutlaka görünüz.
Ankara'da (ve Türkiye'de)
yıllann olayıdır.
DUŞUNCEYE SAYGI
MEMET FUAT
Metin Eloğlu
Yalnız benim değil, pek çok kişinin saptadığı bir
gerçek bu: Yaşadıklan yıllarda değeri bilinmeyen ki-
mi sanatçılar ölümlerinden sonra yaygın bir üne eri-
yorlar.
Öte yandan, beğendiğiniz, önemine inandığınız,
ama yaşarken yeterince ilgi görmeyen, bu durumuy-
la da sanat alıcılannın değerlendirme güçlerinden
kuşkuya düşmenize yol açan, "Ölünce gene gökle-
re çıkanrtar!"diye düşündüğünüz bir sanatçı da, ba-
kıyorsunuz, arkasında hiçbir coşku yaratmadan çe-
kip gidiyor.
Yıllar geçiyor, tam bir sessizlik, yarattığı onca gü-
zellik ilgilerden uzak...
Metin Eloğlu için de böyle oldu...
1940'lann ikinci yansına doğru başlamıştı dergiler-
deşiır yayımlamaya, 1951 'de ilk kitabı Düdüklü Ten-
cere'yi bastırdığında, yirmi dört yaşında, ama işini
çok iyi bilen genç bir "usta" olarak anılıyordu.
Başlangıçta Orhan Veli şiirinin etkisinde olduğu
söylenebilir, ama çok önemli bir aynmla: Orhan Veli
amacının bir sınıfın gereksinimlerinin savunmasını
yapmak oknadiğını, "sadece zevkini aramak, bul-
mak ve sanata hâkim kılmak" olduğunu söylüyordu.
Metin Eloğlu içinse aranıp bulunacak bir şey yoktu,
o bir alt tabaka çocuğu olarak doğup büyümüş, so-
kaklardaoynamış, dünyayı ürünü olduğu sınıfın "zev-
kiyle" tanmmış, yoksulluk ortamında düşe kalka or-
taokulu bitirip kapağı Güzel Sanatlar Akademisi Re-
sim Bölümü'ne atmıştı. Resim öğrenimini tamamla-
dığında yirmi yaşındaydı. Ömrünün sonuna kadar da
yalnızca şiir yazdı, resim yaptı, sanat dışı hiçbir işte
çalışmadı.
Kısacası, Metin Eloğlu, orta tabaka çocuğu olan
Orhan Veli'nin bilinçle arayıp bulmaya. sanata ege-
men kılmaya çalıştığı "zev^c"in içine doğmuş bir halk
çocuğuydu. Kentsoylu dünyaya bıyık altından güle-
rek bakıyor, düdüklü tencerelere, Xavier Cugat'lara,
aman aman, bayılıyor, Avrupa gönmüş kadınlaria "Le
grand parmak la porte "ta buluşuyor, şiirierini zurna-
nın zırt dediği yere dayayıp, "Ha şöyle, düşünmeye
alışın!" diye bitiriyor, ince alayın tadına doyulmaz yer-
gi gücünü sergiliyordu.
Metin Eloğkj'nu Kadıköy'de Süreyya Sineması'nda
ilk gördüğüm günü anımsıyorum. Ingiliz Filoloji-
si'nden arkadaşım olan Limasoilu Naci'yle birliktey-
di. Dergilerde çıkan bütün şiirierini okumuştum, yaz-
dıklannı ilgiyte izliyordum. Kim olduğunu öğrenince,
aklımda kalan bir iki dizesinı de anarak söylediğim
övgülü sözleri gevşeyerek değil de, değerlendirme-
ye çalışarak dinlemişti.
O günlerde yazdığı şiır Orhan Veli ile Rıfat llgaz'ın
arasında bir yerde duruyordu, onlardan belirgin ay-
nlığı ise sanınm serbest nazmı uygulaşındaydı. Özel-
likle Rıfat llgaz'da konuşma ritmine yaklaştınlan şiir,
Metin Eloğlu'nda ölçüden bütünüyle anndınlmıyor,
sanki hece kalıpları serbest olarak kullanılıyordu.
Metin Eloğlu mahalle aralannda oynayan yoksul
çocuklan, okul kaçaklannı, hiçbir işte dikiş tuttura-
mayan delikanlılan, küçük kentsoylulann özenti ya-
şamını, Beyoğlu'ndaki kültür karmaşasını anlatarak,
baskıya, sömürüye karşı çıkarak, kendi sınrfını savu-
narak 1960 yılına kadar geldi.
Ne var ki 1950'lerin sonuna doğru ikinci Yeni sar-
sıntısı yaşanırken, halk ağzına, deyimlere dayanan şi-
ir arkaya itilmiş, ilgi çekmemeye başlamıştı. Orhan
Veli ölmüş, Rıfaz IJgaz susturulmuş, Ortay Rifat Per-
çemli Sokak ile Âşık Merdiveni adlı kitaplannı yaz-
mış, Melih Cevdet Anday şiir yayımlamaz olmuştu.
1960'ların başında gerçi İkinci Yeni sarsıntısı atla-
tılmak üzereydi, ama yarattığı etkiler sürüyordu. Şi-
irde anlamı rastlantıya bırakmayanlar bile, konuşma
dilinin, deyimlerin kalıplaşmış güzelliklerinden, bu
arada folklordan uzak durmaya özen gösteriyorlar-
dı.
Metin Eloğlu da-şiirini değiştirmek, yenilemek ge-
reğini duydu. Sözcük seçiminde yaşamdan kitapla-
ra doğru kayd). Yeni bir şiir dili kurma yolunda, ka-
palılığa, soyirta çok yaklaştı. İkinci Yeni'ye kesinlikle
karşı olduğu halde, okurlann onu da İkinci Yeni şair-
ler arasında saydıklan görüldü. Bu deneyleri aştıktan
sonra da, başlangıçtaki, yoksulluğa kafa tutarcasına
yaşama sevinci dolu, olaylara bağlı şiirine geri dön-
medi.
Yaşadığı değişme şiir kitaplanna koyduğu adlara
bakarak da izlenebilir:
1960'tan öncekiler: Düdüklü Tencere; Sultan Pa-
lamut; Odun, Horozdan Korkan Oğlan.
1960'tan sonrakiler: Türkiye'nin Adresi; Ayşemay-
şe; Dizin; Yumuşak G; Rüzgâr Ekmek; Hep; Önce
Kadınlar.
1982'de Adam Yayınları'nda kitaplannı bir araya
getirip toplu basımlannı yaparken de, bir türlü ilk İd-
taplannın sevilen adlannı kullanmasını sağlayama-
mıştık. İki cMtten birine V/'ne,öbürüne Şiirce adlannı
koymakta cürenmişti. :
Aslında benim ilk şiirierini daha çok sevmeme kı-
zıyordu. Düşüncelerinde, dünya görüşüne herhangi
bir değişiklik olmuş değildi. Şiir anlayışı değişmtşti
yalnızca. Ama kabul etmek istemiyordu önceki an-
layışıyla daha başarılı olduğunu.
Bir içki sofrasında Edip Cansever'e benden şöy-
le yakındığını anımsıyorum:
"Bu da mahalle çocuğu ağzıyla yazılan şiirleri se-
ver yalnızca, ötekileri anlamıyor."
Oyun Yazma Yarışması'
• Kühür Servisi- Bakırköy Belediye Tiyatrolan,
özgün ve uyariama oyun yazma yanşması düzenledi.
Türk tiyatrorepertuvarlannaözgün oyunlar
kazandırmak, yazılmış roman ve öykü gibi yapıtlann
oyun metni olarak uyarlanarak Türk tiyatrosuna
kazandınlmasına katkıda bulunmak amacıyla. bu
yanşmayı düzenledi. Amatör ya da profesyonel
yazarlar; uyariama ve özgün olmak üzere iki dalda
hazırlayacaklan yapıtlarla yanşmaya katılabilecekler.
Oyunlann kitap olarak ya da bir yayın organında
yayımlanmamış, amatör ya da profesyonel topluluklar
tarafmdan sahnelenmemiş olması gerekiyor.
Yazarlann her dalda en çok iki oyunla yanşmaya
katılabilecekleri yanşmanın son katılma tarihi 15
temmuz 1995. Dosyalar Bakırköy Belediyesi Tiyatro
Müdürlügü Yonus Emre Kültür Merkezi 9. Kısım
Ataköy fstanfoul adresine ıletilecek.
Aldiss'n romanı bulundu
• LONDRA(AA)- Ingiltere'nin ünlü bilim- kurgu
vazarlanndan Brian Aldiss, 53 yıl önce yazıp ormana
gömdüğü romanını yeniden buldu. Devon'da yatılı
okuduğu lisenin yakınındaki ormanı, 10 öğrenciyle
birlikte arayan Aldiss, 17 yaşındayken koyduğu
işaretleri buldu ve bir bisküvi kutusuna yerleştirip ağaç
altına gömdüğü yapıtını gün yüzüne çıkardı. Aldiss,
romanı okuldan atılma ve kırbaçlanma tehlikesi
altında geceleri yatakta cep feneri ışığında yazdığını
anlattı.