04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 25 NİSAN 1995 SALI 14 KÜLTÜR Jed Irvvin'in 'İlkel Rüyalar' başlıklı resim sergisi 9 mayısa dek Maya Plastik Sanatlar Merkezi'nde Karabasana mezar taşları eldenince... GAMZEVARJM Amerikalı ressam Jed Irninçocuklu- ğundan beri aynı karabasanı görürmüş. Düşünde, toprağa kök salmış, tehditkâr direkler, ona el sallayıp işaret edermiş. Irvvin aynı imgeyi, daha sonra Türki- ye'deki mezarlıldarda rastladığı oymalı mezar taşlannda bulmuş. Bu taşlar, sü- rekli yinelenen düşündekj fallik direk- lerden daha yumuşak ve daha az tehdit- kâr gelmiş ona. Jed Irvvin'in 'Ükel Rüyalar'adını ver- diği ve Maya Plastik Sanatlar Merke- zi'nde 9 mayısa dek açık kalacak sergi- si, işte bu düşle Türk mezarlıklannda gördüğü taşlann kendisinde bıraktığı etkilerin bir kanşımı. Sergi belki de Invin'in bu karabasa- na anlam yükleme çabası. Ancak kişi- sel olarak yapıtlan üzerinde düşündü- ğünde. başİca katmanlar da içerdiklerini görüyor. Yapıtlannı soyut resim olarak tanımlayan sanatçı renk ve biçimle da- ha çok ilgili: "Duşüm, içerik düzeyinde resimlerimde var. Belki bu da biçimi et- kilivor. Biçim bazen içcriğin önüne geçi- yor. Biçimsel öğeler olmadan bir çizim yarablabilir ama resim yaraülamaz" Teatral ve gizemli Resimlerindeki figürleri ya da 'ka- rakterler'i bir tiyatro oyımunun kişile- rine benzetiyor. Farklı durumlarda ve koşullarda farklı karakterlerden oluşan kanşımlar... Her bir resim küçük bir ti- yatro sahnesi sanki. Teatral ve gizem- li... Bir öykü mü anlatılıyor bu sahnede? Evet ama bunu Invin anlatmıyor: u Bu öyküyü resimleri görenlerin imgelemin- de yaratması gerekiyor. Yapıt, onu yara- tan sanatçı ve yapıta bakan kişi arasın- daki üçlü ilişki beni çok Ugüendiriyor". Malzemesiyle ilişkisi çok önemli. Kâğıdı seçmesinin başlıca nedeni, ba- ğımsız karakteri... Çeşitli kâğıtlar kul- lanıyor. Fırçayı kabul eden, boyayı emen. Bazı resimler akrilik. Bazıları aknlıkle başlıyor yağlı boyayla bitiyor. geren Iı ocukluğundan beri aynı karabasanı Invin aynı imgeyi, daha sonra Türkiye'deki mezarlıklarda rastladığı oymalı mezar taşlannda bulmuş. Resimlerinde istediği imgeyi yakala- maya çalışırken farklı katmanlar ınşa etmek ıstıyor, farklı teknikler kullanı- yor. Yetkinhk de bu süreçte yakalam- yor. Resimlerinin daha çok dokunma duyusuna hitap ettiğini söylüyor. Doğu halılan koleksiyonu yapan sanatçının resimlerinde, eski halı ve kılimlerden motifler de göze çarpıyor. Düşünden başka esin kaynaklan da var Sanat tarihi, modern sanat ve gün- lük yaşam. Bir de tarihin başlangıcın- dan beri ve belki de daha eleştirmenler S ergi, bu düşle Türk mezarlıklannda gördüğü taşlann kendisinde bıraktığı etkilerin bir kanşımı. sanat hakkında yazılar yazmaya başla- madan önce ürünler veren bütün o muhteşem sanatçılar. Yaratma sürecinde gözlemlerini, iz- lenimlerini ve deneyimlerini dolaysız olarak kaydetmek istiyor. Sonra dolaylı bir ifadeye varan bir tür süzgeçten ge- çirme ya da yorumlama sûreci... Yaşayan mezar taşları Mezarhklarla ılgileniyor. Mezar taş- lan, devinmeseler de ona sanki yaşı- yorlarmış gibi bir duygu veri- yor. Peki ya doğa? 1969 yılın- da göç ettiği Kanada'da, İcırsal bölgede doğayla baş başa ya- şıyor. Ama kent soylu bir in- san olarak doğaya özel bir ilgi duyduğu da söylenemez. Bu, ülkemize beşinci gelişi. "Bir gün gelip burada yaşa- mayı umuyorum" diyor. Tür- kiye'de sanat ortamını 'çok sağhkh' olarak niteliyor. Başka her yerde olduğu gibi Türkiye'de de yeterli sayıda iyi galeri yok. Ama lstanbul'da sanata destek veren insanlar ol- malı: "Benim görüşüme göre Tiirkler, Türk sanan- nı destekliyorlar. Kana- da'da sanatseverler ya- bancı sanatçıların yapıüa- nnı satın almayı yeğliyor- lar." Fas'ta da bulunmuş Ir- win. Afrika'nın izlerini yapıtlannda görebilir mi- viz11 "tlkel sanata baküğh- nızda insan deneyimlerinin bir parçası olan çok temel biçim- İerden gelen belli bazı evrensel öğeler bulabilirsiniz. Resimle- rimdeki bütün o dikey figür- ler, bir bakıma ayakta duran herhangi bir insanın yansuna- sı. Kanada'nın ve ABD'nin kuzeybaüsındaki Kızdderilile- rin vaptığı sanatla benim sa- natım arasında bir bağlantı olduğunun farkındayım. Kuşkusuz orada yaşamış olduğumdan. Ama ilkel sanat yapıvor- muşum gibi de davranamam. Çünkü resim eğitimi aldım". Ancak bazen stüdyoda çalışırken entelektüelliğın ge- tirdığı o denetimi yitiriyor ve iç dünya- sıyla daha güçlü bir bağlantı kurmaya çalışıyor. Yaratma sürecı çok zor. Bunun yete- nekle pek ilgisi yok. Bir kendini adama ve kararlılık sorunu. Çok iyi bir yazar olabilecekken belki de çok fazla yete- nekli olmadığı bir alanı, resmi seçmiş. Çünkü annesiyle babası yazarmış ve onun da yazar olmasını bekliyorlarmış. Bir tür isyan ya da kimlik krizi... Resim çok çalışma gerektiriyor. Ba- zen çok disıplinli, radikal, entelektüel olmanız. yaptıklannızı eleştirmeniz ge- rekiyor. Ancak bununla iş bitmiyor. Aynı zamanda yarattıklannızın bir ruhu olmalı: '•Sanırım benim yapıtlaran bu iki nokta arasındaki gerilimle ilgili. Zaten yaratma siireci de karşıtlıklar ve çö- zümlerle ilgili. Tek bir öğeden yaratıcı bir şey çıkaramazsınız. İki karşıt öğeyi dengelemelisiniz". ICarşıtlıklan çözmeye mi çalışıyor? Bazen. Kimi zaman da onlan yalnızca gözler önüne sererek çözümü yapıtlan- nı izleyenlere bırakıyor. Sanatın izleyi- cisine meydan okumasından yana. Ko- laya, tembellığe kaçmadan... Insanlann yapıtlanna bir televizyon programı ız- ler gibi bakmasını istemiyor. Kamyon şoförlüğü. marangozluk, çiftçilık, dergi editörlüğü. Invin bugüne dek birbirinden çok farklı işler yapmış, Ona göre bir sanatçı bunu yapmak zo- runda. Çünkü o sorunlan çözen kişi... Yaşamda sorunJan çözebiliyorsanız, re- simde de çözebilirsiniz. Irvvin, Türkiye'de uluslararası bir sa- natçılar köyü kurmayı planlıyor. Maya Plastik Sanatlar Merkezi'nin sahibi Metin Deniz'le birlikte bu proje üzerin- de çalışıyorlar. Farklı ülkelerden sanat- çılann belli bir süre için gelip çahşabi- lecekleri ve birbirlerini tanıyabilecekle- ri bir merkez olacak bu. Sanatla bıre bir ilgisi olmayanlann, sergisini 'fazla gizemli' bulmalanndan korkuyor: "Onlara zaman tanımak gerek. Bir sanat yapıtına bakmak zaman alır. Olumsuz bir tepki almak beni mutlu eder. Çünkü bu, yapıtlanmın insanlar üzerinde bir etki yarartığını gösterir. Sa- natçının bir başka işkvi de budur, biri uyuyorsa onu uyandınnausuuz" Tryatro İstanbul'un ikinci oyumı Bernard Slade'in yazdıgı Ğencay Gürün sahneye koyduğu 'Seneye Bugün'de roOeri Nurseli tdiz ileCan Gürzap paylaşıyor. 25 yıldır tükenmeyen bir 'aşkın cazibesi' ASUMARO Dorris ve George sıradan bir kadın ve bir erkek. Dorris 25 yaşında, George 30. tkisi de ev- li, eşlerine sadık ve üçerden top- lam bir düzıne çocukları var. Dorris her yıl kayınvalidesinin doğum gününde manastıra, mu- hasebeci olan George ise aynı zamanda hesaplan tutmak için San Fransisco'ya gidiyor. Yolla- n burada kesişen bu iki sıradan insan, 'sıradışı' bir ilişki yaşı- yorlar her yıl aynı zamanda bir- likte bir haftasonu geçirmek üzere buluşuyorlar. Yeni açılan Tiyatro Istan- bul'un ikinci oyunu "Seneye Bugün', Bernard Slade'in oyu- nu Gencay Gürün sahneye ko- yduğu oyunda Nurseli tdiz ile Can Gürzap oynuyorlar. Gencay Gürün, iki kişilik, tek dekorla oynanan. kolay çalışılan "Seneye Bugün"ün 'hafıf bır oyun olmadığını söylüyor: "Güldüren ama iki insanın geliş- mesûıi gayet güzel izleyen. hayat- lanndaki toplumsal gelişmelerin getirdiği değişimleri ukalaca al- tmı çizmeden işleyen çok hoş bir oyundu. Nitekim seyircinin tep- kisi de bizim düşündüğümüz şe- kildeoldu". Oyun, söz konusu çiftin 25 yıllık ilişkilerini izleyiciye beş yılda bir göstererek anlatıyor. Bu arada, ülkedeki ve dünyada- ki değişimlere paralel olarak Dorris ve George da değişiyor- lar. Bu gelişmelere izleyiciler de çok yabancı kalmasınlar diye bölüm aralanna dönemı özetle- yen görüntüler konulmuş. Bu- nun biraz da zorunluluktan ileri geldiğini itiraf ediyor Gürün, çünkü bir dakika içinde oyuncu- lann beşer yıl yaşlanması söz konusu. Bu işin üstesinden bu şekilde gelme fikri Nurseli tdiz'in: "1951-76 Amerika'smda aramızdaki konuşmalan kimse anlama>acaktı ve çok uzak bir dünva gibi gelecekti. Görünrüle- ri 32.Gün'ün arşivinden aldık. Bazı olayian saptayabildik, çün- kü ellerinde hepsi >okru". Aradan geçen yıllar adamda da birtakım değişikliklere yol açıyor. Bir ara çok zengin olup Los Angeles'a yerleşiyor. Viet- nam Savaşı'nda oğlunu kaybe- dince olgunlaşıyor ve sonlara doğru da artık iyice 'bilge' bir kişilikle çıkıyor karşımıza. Ama kadının gelişmesi daha olumlu ve sağlam adımlarla gerçekleşi- yor. Kendinden üstün gördüğü adama yetişmek için çaba harcı- yor ve sonunda onu geçiyor. Nurseli Idiz, kadının çok kişi- likli olduğunu vurauluyor: "Git- gelleri yok fazla. Kişilik degiştiri- yor gibi görünmekle birlikte as- lında hiç değişrirmiyor. Sürekli sorguhıyor hayatı ve daima daha olumluya doğru gidiyor. Ve yerel seçimlerde aday olmak istiyor, eminim parlamentoya girecek sonunda". Dorris de George da birbirle- rinin eşlerini çok benimsemış durumdalar, sürekli onlardan söz ediliyor. Idiz, oyunun aslın- da dört kişilik olduğunu söylü- yor: "Sürekli eşleri de var sah- nede, onlan da tanıyoruz. Harry de Helene de benim gözümde canlanıyor". Kadın da adam da birbirlerini tanıyana kadar eşlerine sadık, biraz turucu tipler. Bu yapıda iki insantn bir maceraya atılmalan- nın inandıncılığı bir yana, yılda bir kez görüşerek bir birliİctelı- ğin sürdürülmesi de zor görünü- yor. Can Gürzap, ikisinın de başka işleri nedeniyle oraya gel- melerinin olayı inandıncı kıldı- ğını söylüyor: "Işi var adamın, mutlaka her \ıl aynı tarihte gele- cek. Zaten sırf bu buluşma için 300O-5O00 kilometre tepseler bu kadar gerçekçi olmaz. Gelmeye- büiro>il". Nurseli Idiz de bu ilişkinin pek gerçekçi olmadığı görüşün- de. Yazann kadın erkek ilişkile- rini anlatmak için böyle bir for- mül bulduğunu düşünüyor: "Kadın erkek ilişkileri formülü olma\ an bir şey. insan hem tek eşli olmak istiyor, hem de aşkın cazibesine kendini kaptırabili- yor. Adam kadın erkek ilişkileri- ni irdelemek için çok reel olma- yan bir ilişkiyi tercih etmiş. Ne ondan \ ı azgeçebiliyorlar, ne bun- dan". 'Başımı, baltanın altuıa iızaüyorunı 9 Kühür Servisi - Bale yıldızı Irek Mukhamedov, dünyanın en heyecan verici ve hatta en çekıci dansçısı olarak tanınıyor. The European'da çıkan bir yazıda, gelecek ay, bir müzikalde oynamak için baleye kısa bir ara verecek olan sanatçının meslek yaşamından söz ediliyor Rodgers ve Hammerstein'ın sahneye koyduğu "The King and Tdaki (Kral ve Ben) Siyamlı kral rolüyle Londra'daki Covent Garden Festivali'nde dört gösterime çıkacak olan Mukhamedov, "Ben, profesyonel bir dansçıyım. Sahnede rol yapmak ve konuşmak, çok zor bir iş. Kendime bunu ni\e yapdğunı sorup duruyorum ve yanıttan da emin değUim. Ama sanırım zevk için. Bir de bir şeylere meydan okumak için herhalde"'diyor. Her şey. sahnedeki son gösterisini gerçekleştirdiği Amerika turnesinde kralı oynayan Rudolf Nureyev sayesinde başladı. Mukhamedov, 1994 yıh başlannda, Londra'da, Nureyev anısına düzenlenen gala gecesine müzikalden iki sahne canlandırması için davet edildiğinde çok şaşırdığını söylüyor: u Bir dansçuun sahnede konuşması, çok sıradışı ve korkutucu bir şey. Ama, yapacağunız gösterigala gecesinin açıhş ve kapanışı olacakü. Bu. benim için büyük bir onurdu; kabul ettim. Yaptıgımız iş, çok hoşuma gitti, gerçekten çok eğtendim." 35 yaşındaki Mukhamedov, Bat dünyasında yıldızlığa geç ulaştı. Tıpkı Tatar olan Nureyev gibi, o da, Kazan'da doğdu. On yaşmdan 1990 yılında, Londra'ya gelişine dek, yaşamına, Moskova bale okulu ve Bolşoy yön verdi. Bolşoy'un, görevinden geçen günlerde istifa eden yönetmeni Yiıri Grigoroviç'in gözdesi olan Muhammedov. o dönemde, rol yapma yeteneği sayesinde, izleyicileri büyüledi. tngiltere'ye yerleşmesini izleyen beş yıl boyunca, birçok şey öğrendi Mukhamedov. Batı, onun gözlerini açmasına yardımcı oldu, tarzını ve repertuvannı ilerletmesine katkıda bulundu. Baledekı başansı nedeniyle dünya çapında bir dansçı olarak tanınmasına karşın, sahne üzerinde rol yapmak ve konuşmak, Mukhamedov'un gözünü korkutru. liz Robertson'la yaptığı ılk metin okuma çalışmasında. masanın altına saklanmak istediğinı belırtiyor sanatçı. "Ne sö\leyeceğimi unuttum. Bir dansçı olarak her zaman bedenimi kullanıp bedenim aracılığıyla konuştum, oysa şimdi bunun yeterii olmadığını anhyorum. Sesim de güçlü olmak" Mukhamedo\ r , belki de, önünde uzun bir meslek yaşamı olmadığının farkında. Kraliyet Balesi'nde dans etmek, ona, Moskova dışında. keşfedilmesı ve ele geçirilmesi gereken bambaşka bir dans dünyası olduğunu gösterdi. "Ma>erling" balesinde. Prens Rudolph rolünde dans etmesi planlanan Mukhamedov, kendisi için yararılan bır balede rol almak istediğinı belirtiyor. "Kral ve Ben"de oynamasının dile • getirilmeyen nedeni, sanatçının, hâlâ zamanı varken. daha çok iş yapmak ' ıstemesi olabilir. Ama yine de, müzikalde rol alarak riske atıldığını bi1iyor. "GösteriJeri . izfcmeye iki tür insan { gelecek" diyor Mukhamedov: "Kendimi nasıl t budalaya çevirdigimi kgörmek isteyen bale thayranlan ve L jeneUikle müzikallere giden izle>iciler. Başıım, bahanın altına jzanyorum. Eğer lösteri felaketic sonuçlanırsa yalnızca kendimi suçlayacağun." Irek Mukhamedov, Rodgers ve Hammerstein'ı n sahneye koyduğu "The King and I"daki(Kralv* Ben) Siyamh kral rolüyle Londra'daki Covent Garden Festivali'nde dört gösterime çıkacak II. Ulusal Kısa Metraj Film Sempozyumu bugün başlıyor Kültür Servisi - Sınemanın 100. yıh kutlamalan kapsamm- da. bugün ve yarın Aksanat'ta "II. Ulusal Kısa Metraj Film Sempozyumu" düzenleniyor. Bugün saat 12.30'da başlayacak olan sempozyumda, TÜRSAK., SİNEMATEK. FİLM-YÖN, Sl- NE-SEN, FtYAR ÇASOD, Çiz- gi Filmciler Derneği ve İFSAK temsilcileri, "Sinema ve Sivil Örgütieri"; TRT'den Lütfii Öza- talay ve CINE 5ten Göksel Gü- lensoy, 'Kısa Fümciler ve Televiz- yon'' konularını görüşecekler. Mimar Sinan Üniversitesi'nden Doç. Alev tdrisoğlu, Anadolu Üniversitesi'nden Doç. Dr. Naz- mi Ulutak, Gazi Üniversite- si'nden Yrd. Doç. Hale Künü- çen ve Marmara Üniversite- si'nden Yrd. Doç. Bülent Var- dar'ın katılacağı "Sinema Aka- demisjenleri Ne Diyor" başlıkh toplantının ardından Kültür Ba- kanlığı temsilcisinin katılımıyla, "Kültür Bakanlığı ve Genç Sine- macı İlişkileri" tartışılacak. Bu- günkü etkınlikler. Sıne-Sen'den Muzaffer Hiçdurmaz'ın "Telif Haklan Nasıl Düzenlenmeü" ve Ehio Penetti ile Levent Serda- roğlu'nun "Video Bantların Teknik Özelhkleri" konulu ko- nuşmalanyla son bulacak. Yann HaUs Öztürkün "Bilgi- sayar Tabanlı Video Derleme" başlıklı konuşmasıyla saat 12.30'da başlayacak olan sem- pozyum. Ankara Uluslararası Film Festivalı'nden Serdar Ay- gün, Adana Altın Koza Film Festivali'nden Kadir Bevcioglu, Antalya Uluslararası Kısa Film Festivali'nden Ethem Ozgüven, Kocaeli Kısa Film Günleri'nden Vural Çavuşoğlu ve lstanbul Kı- sa Film Günleri'nden Hilmi Eti- kan'ın katılacağı "Festivaller Kısa Metraja Nasü Bakıyor" ko- nulu toplantıyı, Sevin Okyay'ın "Bir Film Eleştirmeni Gözüyle Kısa Metraja Bakış" ve Engin Ayça'nın "Sinemanuı Bağımsız- ugj" başlıklı konuşmalan izleye- cek. "II. Ulusal Kısa Metraj Film Sempozyumu", Ahmet Sönmez, Ülkü Uzun, Mehmet Eryılmaz, Nur Akaun, Natali Ye- res ve Tarkan Kaynar'ın "Genç Sinemacüar Ne Bekliyor" konu- sundaki tartışmaları ve Sait Eroğlu'nun "Profesyonel VTdeo Ekipmanındaki Son Gelişme- ler" hakkındaki konuşmasıyla son bulacak. YAZI ODASI SELİM İLERİ Anadolu Kentterinde Edebiyat *Cumhuriyet kuşağı Anadolu'ya yoğun biçimde Reşat Nuri'yle açılmıştır, denebilir mi? Reşat Nu- ri'nin romanlarında taşra kentleri, sokaklar, evler her akşam ölgün ışıklarla alaca aydınlanır, daima bir yurtsama uyandınr. öyle bir yurtsama ki, kitap- ların kişileri büyük kent özlemiyle dolup taşariar, okurlar ise ölgün ışıklı akşamlarda tuhaf, sıtmalı bir şiirsellik duyarak, o an orada olmak isterler. Sabahattin Ali'nin dile getirdiği Anadolu, bir- denbire portreyi ve duygulanımı değiştirir: Şimdi yalçın bir edebiyat konuşmakta, yakınmakta, hatta isyan etmektedir. Bununla birlikte sözlerinde yine hep iki yönlü özlem, yurtsama sezinlenir. Istanbul, oldum olasıya edebiyatın başkentiydi. Gerçi şimdi edebiyatın bir ülkesi kalmadı ama, iyi kötü ne yayımlanıyorsa, yine lstanbul başı çekiyor. Yetiştiğim yılların Yeni Ufuklar'ma, Yeni Derg/'sine, Papirüs'üne benzer pek edebiyat dergisi kalmadı. Belki bir ölçüde Variık, Dergâh, Adam Sanat. öte yandan o renkli, her konudan, her türden söz açar görünen dergilerin de büyük çoğunluğu Istan- bul'da yayımlanıyor. Oysa, yetiştiğim ytllarda, bir Behçet Necati- gil'in, bir Cemal Süreya'nın ilgisini çeken, onlara zaman zaman yazılar yazdırtan taşra dergileri var- dı. Cemal Süreya, "taşra" sözcüğünden kaçındığı için mi bilmiyorum, bu dergilere "Anadolu dergile- ri" diyordu. Necatigil; konuşmalannda, söyteşile- rinde taşra dergileri dediği gibi, taşra sözcuğünde galiba bir yücelik de duyumsardı. Bu iki usta şairimiz Anadolu'da gelişen ve geli- şecek olan edebiyattan önemle söz açartar, büyük beklentilerini yansıtırlardı. Heyecan duymamak el- de değildi. Necatigil, bır sözlük çalışması olan Edebiyatımızda Isimler Sözlüğü'nde bile Anadolu dergilerini öne çıkarmış, Anadolu dergilerinde ya- zan şairlere, edebiyatçılara değer vermiştir. Cemal Süreya zaten bir dergi tutkunuydu. Yeni Ufuklar'ı yöneten Vedat Günyol düşüncenin geliş- mesini öngörüyor. Memet Fuat Yeni Dergi'de Türk edebiyatının verimleriyle birlikte dünya edebiyatı- nın, özellikle de Batı edebiyatının ustalıklı örnekle- rine sayfalannı açıyordu. Cemal Süreya'nın duyar- lıklı Papirüs'ü çok başka bir çizgide, Türk edebiya- tının Doğu ve Batı yönsemelerinde bir sentez ara- yışı içinde yol almıştır. Cemal Süreya, aylık, üç aylık dergilerin edebiya- tımızın atardamarı olduğuna inanırdı. Onun, Papi- rüs'ün küçük yazıhanesinde böyle etkileyici, böyle umutlu pek çok dergi söyleşisini hatııiıyorum. Bü- tün dergilere tutkundu. Sagın dergilerini okurdu. Taşradan gelen dergileri okurdu. Her birinde gü- zellikler bulur; yurdun insanında okuma ve yazma arzusunun sağlayacağı ruh iklimine umut bağlardı. Sonra, Türkiye'nin yıkımlara uğradığı siyasal çal- kantılar içinde dergiler de sönüp gitti. 12 Eylül dö- neminde yeni dergiler çtkarmak başlı başına bir yasak konusuydu; bu yüzden de uzun süre kitap kılıklı dergiler ortalarda göründü. Artık televizyon ekranlarımızda seyrettiklerimizi andınr dergiler dö- nemi başlamak üzereydi. Genelde sanat, tikelde edebiyat kendi olanaklan içinde düşünülmeyecekti bundan böyle. 1980 sonrasının romanı, söylediğimin ilginç bir göster- gesidir; Güney Amerika romanı taklidi bütün ro- manlar gözde olmuş, yeni yeni romancı liderier tü- remiş, asıl Türk romanıysa onca büyük mirasına karşın göz ardı edilmiş, hatta kapının önüne konul- muştur. Anadolu edebiyat dergileri, Anadolu'da yaşayan bir avuç edebiyat adamının, edebiyatseverin se- siydi. Onlann bu tuhaf gelişmeleri nasıl alımladıkla- rını yazık ki öğrenemedik. Balıkesir'de yayınına başlayan Yaklaşım dergisinin Mart 1995 tarihli bi- rinci sayısını biraz da bu açıdan okumak istedim. Hepi topu on sayfalık dergi, belki de zorunluluk- la, yaratıcı verimlere ağırlık vermiş. Bununla birlikte Yaklaşım'ın Yazıişleri Müdürü Ibrahim Oluklu'nun başlangıç yazısında, adları günün şöhretler liste- sinden çoktan silinmiş birtakım değerli edebiyatçı- larımıza yer verilmesi bana bir umut gibi göründü: Mustafa Seyit Sutüven, Sabri Altınel, ismail Habib Sevük, vb... Demek ki Anadolu dergileri, gelgeç modalardan uzak, kadirbilir bir tutumla asıl Türk edebiyatına hâlâ bağlılar, diye düşündüm. Ib- rahim Oluklu yazısının sonunda, taşrada edebiya- tın ne pahasına hayat bulabildiğini dile getirmek istercesine, şöyle diyor: "Yaklaşım, bu çaba içinde kendisine destek ve- ren yazınerlerine; 12 sayı boyunca dizgi, baskı, kâğıt vb. giderlerini hiçbir parasal kaygı gütmeksi- zin karşılayacak olan Balıkesir Postası Matbaası sahibi Sn. Rafet Onur'a duyduğu gönül borcunu, ülkemizin yazın ortamına katacağı yeni güzellikler- le ödeyecektir." Hemen bu sayısında, çok sessiz bir ustanın, Nahit Uh/i Akgün'ün o kadar duaı şiirı "Açıl Su- sam Açıl" zaman, değişim ve toplumbilim konu- sunda sayısız çağnşımla yüklü: "Elimde babamın elil Yol şose yolul Bayramlığım kadifedenl Kundu- ram yandan düğmeli// Hisarbaşı'nda konaklar/ Iç- lerinde kimler konaklar/ Bir ses gelir oralardan/ Çınlar sokaklar// Güneş göksel değnekte macunl Ben sırtında tahta atınl Dönüyorum bayram yerin- del Toplar atın." Kendi köşesinde, örnek alınacak bir sessizlikle şiirini örmüş Nahit Ulvi Akgün'e nasıl saygı duy- mayız! TURKİYEYAZARLAR SENDIKASrNDA BASIN TOPLANTISI VE KOKTEYL Yazar ve çevirmenlerimize de geriye doğru borçla- narak emekli olma hakkı sağlayan yeni SSK uygula- ması ve yönetim loırulumuzun 9. Genel Kurul son- rasındakı çalışmalan hakkında bilgi vermek amacıyla bir basın toplantısı ve kokteyl düzenlenmiştir. Üyelerimız, basın mensupları, tüm yazar ve sanatçılanmız çağnlıdır. Yer : TYS Genel Merkezi, İnebolu Sok. 67/2, Setüstü-Kabataş (Tel: 2521930) Tarih : 26.4.1995 Çarşamba, 14.00-18.00. TYS YÖNETtM KURULU Prof. Dr. TARTK ZAFER TUNAYA ANISENA ÇARŞAMBA TOPLANTILARI DEMOKRATtKLEŞME SÜRECİNDE ÖNCELIKLER Konuşmacı: HÜCVIET ÇETİN (Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı) Sunuş: Mehmet Ö. ALKAN (Î.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Araştırma Görevlisi) Tarih: 26 Nisan 199S Çarşamba Saat: 17J0-19J0 Yer: TARIK ZAFER TUNAYA KÜLTÜR MERKEZt (Eskı Beyoglu Evlendırme Dairesı-Tünel)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle