Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 19 NİSAN 1995 ÇARŞAMBA
12 KULTUR
2. TÜYAP ANKARA KİTAP FUARI'NDAN ÎZLENlMLER:
Kitabın labirentlerinden çelişki yumağma
ECETEMELKURAN
ANKARA - Kitapla okur arasında
kurulan gizemli ilişkinin panayın.
Engellenen bir aydınlanmanın gövde
göstensi belki de. 2. TÜYAP Ankara
Kitap Fuan, tatlı bir telaşla sürüyor.
Belki, gericiliğin yaygınlaşmasıyla
bir inatlaşma; bu yıl kitap fuannı
daha çok okur izliyor. daha çok kitap
alınıyor ve sohbetler önceki yıla göre
daha sıcak. KJtaplar ve okurlann
kurduğu çıkışı olmayan labirentte,
yazar adlannı taşıyan sokaklarda
yitmenin keyfi çıkanlıyor.
Kitap fuannın hemen yakınındakı
olimpik havuzda ise tesettürlü
kadınlar. erkeklere yasaklı hanımlar
matinesinde.
2. TÜYAP Ankara Kitap Fuan, 35
bin kitap ve 160 yayineviyle 15 nisan
cumartesi günü açildı. Açılışın, bu
yıl sabaha alınması, alkollü
söylentiler çıkardı. Birçok yayıncının
söylediğine bakılırsa RP
yönetimindeki Ankara Belediyesi,
kokteyle mahal bırakmamak için
açılışı sabah yapmayı kararlaştırmış.
Yayıncılaryıne de hallennden
memnun. Oyle ya, açılışın, maaş
ödemelerine denk gelmesi, okurlan
yüreklendırmiş.
" Bu kitaplardan yalnız zenginler
yararianabiliyor. Niye Türkiye'nin
zenginleri Türkiye''nin her yerine
ulaşan bir kürüphaneler zinciri
kunnuyorlar?"
Amerikalı bir kadın. yûzünü düşürüp
pahalı kitaplann satıldığı bir standın
önünde "Türk insanına"böyle
sesleniyor. Fuargörevlileri çaresiz,
gülümsüyorlar. Küçük kitap
kurtlannınsa hıç de umurlannda
değil, içlerinden biri, "Burası çok
sıcak!" diye bağınyor. Yanına
yaklaşıp soruyoruz:
"Sevmedin mi fiıan?"
Hayır, çok sevmiş. Zaten o hep kitap
okurmuş. Ama, yine de nıye burada
"air-condition" yokmuş acaba?
Küçük kitap kurdu, henüz Türkiye'de
kitaplara hücre cezası verildiğini,
"havalandırmaya" çıkanlmadığını
bilmiyor. Umanz öğrenmeden büyür.
Gazeteci Mert Ali Başanr da aynı
görüşte olmalı ki, almış prangasını
öyle gelmiş fuara. Karalara
bürünmüş standının duvarlanna,
düşündüğü. düşünmesine izin
verilmeyen ne varsa yazmış dökmüş.
Yazar Nazlı Eray, hücrenin
Tatlı bir telaşla sürüyor.
Belki, gericiliğin
yaygınlaşmasıyla bir
inatlaşma; bu yıl kitap
fuannı daha çok okur
izliyor, daha çok kitap
alınıyor ve sohbetler önceki
yıla göre daha sıcak.
Fuann, aydınlanmanın
200 metre ötesindeki
olimpik havuza ise, tesettür
mayolanyla kadınlar
erkeklerden ayn
girebiliyorlar.
ziyaretçilerinden. Eline prangayı alıp
Başanr'a bakıyor. Söz bitmiş artık,
ne yapsınlar; gülüşüyorlar.
Bazı yayıncılar ve yazarlar, bu
çaresizliği ve garip suskunluğu
yaşayadursunlar, Yeni Asya
Yayıncılık'ın standı bana misın
demiyor.
Kitaplar, kasetler. ansiklopediler,
video kasetler. Şaşırtıcı olan, standı
türbanlı genç bayanlardan çok.
yuvarlak gözlüklü. kot pantolonlu
öğrencılerin ziyaret etmesi.
"Tezgâhtan" yükselen ilahiler,
yandaki standın üzerinde duran Karl
Mant'ın kitaplan üzerinden geçip
gidiyor. Yazar Aziz Nesin'in önünde
uzun bir kuyruk, kitaplannı
imzalıyor. Kuyruk uzun olmasına
öyle; ama. hemen yan taraftaki
portakal suyu kuyruğundan daha çok
değil. Bir fıyat arastırması
yapıyoruz, küçük bir portakal suyu
fiyatına bir kitap alınabiliyor. Bu iki
gözlem, belki de Nesin'in "baa"
görüşlerinı haklı çıkanyor.
Yazar Muzaffer tzgû de fiıann öykü
dedesi. Yaklaşan küçükleri
selamlıyor saygiyla. Yanındakine
dönüp "Çok kötü. İnsanlar kitaplara
ellerini uzaüp fijati görünce içlerini
çekryorlar. Kitaplan \erine
koyduklannda çok üzülüyonım"
diyor, elleri kınlıyor sanki.
Bütün bu gizemli ve neşeli telaşlar
bir yana.
Sigara dumanından sıkılıp
Altınpark'ta kısa bir yürüyüşe
çıkanlardan, olimpik bir havuz
olduğunu yeni öğrenenlerden
bazılan, kapıdaki görevli kıza
soruyor, "Girebflir mryiz". Kız, sanki
bilimsel bir gerçeklikten söz eder
gibı. "Hayır," diyor, u
Bugün
hanımlar matinesL"
Öğreniyoruz ki, kitap fuannın.
aydınlanmanın 200 metre ilerisinde
olimpik havuza cuma ve cumartesi
günleri kadınlar, diğer günler
erkekler gırebiliyor, birlikte girmek
yasak! Içerideki mayo modellen ise
görmeye değer. kollu ve dizlere
kadar uzanan tesettür mayolan da
var.
tşte kitap, tesettür ve çelişki...
Herkese keyifli yitmeler! Ya
kitaplann labirentinde ya da
çelişkilerin çıkmaz sokağında. Yayıncılar bu yıl da dunımlanndan hoşnut (Fotoğraf: TARIK TINAZAY)
Jorge Semprun, Nazi toplama kampı anılannı ilk kez 'L'Ecriture on La Yie' (Yazı ya da Yaşam) adlı kitapta kaleme aldı
ii
Kültür Smisi - Weımar. Ünlü
Alman şair Goethe'nın doğum
yeri. Birkaç adım ötede Buchen-
wald. IV. Henri Lisesi öğrencisi
genel felsefe yanşması birincisi,
bütün Parisli aydınlan tanıyan
genç şair Jorge Semprun. Ülke-
mizde Büyük Yolculuk roman ıy-
la ve Yves Montand biyografisiy-
le tanınan Semprun, Buchenvvald
Nazi kampında Buckmaster In-
giliz direniş örgütünün bir üyesi
olarak getiriliyor ve kampta keş-
fettiği ilk şey, toplama kamplan-
nı hiç yaşamamışlarda olmayan,
yani kendi ölümünü yaşamak.
Olüm kampının giriş kapısının
parmakhklannda şu yazı var sa-
dece: Herkes borcunu öder. Ya da
herkesin borcu kendine aittir. (Je-
dem das seine.)
Semprun kamptan General
Patton kuvvetleri sayesinde 11
Nisan 1945 yılında kurtuluyor.
Toplama kampında kaldığı süre
boyunca bir ara ölümden yazı yo-
luyla kurtulacağına inanıyor. Ne
var ki yazı tekrar onu ölüme geri
gönderiyor. Bu kokuşmuş girdap-
tan kendini kurtarması içın bir ka-
dının ve Bakunin'ın şemsiyesi-
nin yardımına sığınıyor.
Geçen yılın sonlannda Fran-
sa'da 'Yazı ya da Yaşam' adlı bir
1C4- l Y U l l l U l L4.11X1C4.1- 11 l a 11JV 1VVL. 1 ^ İ _ « V 1 1 L U 1 V V / l l J_*C4 \ * ^ \ * \l* < I J *•* *-*t4- l U O U l l l f U U H I V i l t i U İ U 1 V U İ V İ 1 1 V U 1 U 1
azıyla kurtnimak ya da yaşayan öliüıı
zordu. Bu bir haftanın sonunda.
"Kamptan kurtulur kurtulmaz, yaşamış
olduğum deneyimleri yazmak istedim.
Birkaç ay sonra, yüzlerce sayfa yazdıktan,
yeniden yazdıktan ve yırtıp attıktan sonra,
Robert Antelme'in, daha çok da Primo
Levi'nin, belleğin korkunçluğundan yazıyla
sıynlmalan deneyiminden farklı şeyler
hissettiğimi farkettim. Bunun üzerine
yaşamı seçmek için yazıyı bırakmaya karar
verdim. Bu 'ya da' anlamı bu..."
kitap yayımlayan Semprun. bu
kitapta Buchenwald kampında
yaşadığı ölümü, yalnızca belge
anılarla yetinmeden bir sanat ya-
pıtı kapsamında ölümsüzleştirdi.
- Yazı ya da Yaşam... Bu 'ya
da'nın özel bir anlamı var mı?
- 1945 yılının nisan ayında
Buchenvvald'dan kurtulduğum
zaman yirmi yaşımı biraz geç-
miştim. Yedi yaşımdan beri ya-
zar olmaya karar vermiştim za-
ten. Kamptan kuıjulur kurtulmaz,
yaşamış olduğum deneyimleri
yazmak istedim. Birkaç ay sonra.
yüzlerce sayfayi yazdıktan, yeni-
den yazdıktan ve yırtıp attıktan
sonra, Robert Antelme'in, daha
çok da Primo Levi'nin. belleğin
korkunçluğundan yazıyla sıynl-
malan deneyiminden farklı şey-
ler hissettiğimi farkettim. Bunun
üzerine yaşamı seçmek için yazı-
yı bırakmaya karar verdim. Bu
'ya da" anlamı bu...
- Yaşamın size yapbklanndan
vazgeçerek yaşamı seçmek nasd
miimkün olâbildi?
- Bu korkunç bir seçimdi: Var
olmaya devam etmek için, en çok
olmak istediğim şeyden vazgeç-
mek zorunda kaldım. Ve on yedi
yıl bekledim. Sistematik birtera-
pi uygulayarak olanlan unutma-
ya çalıştım. Ve bunu eski kamp
tutsaklannın anılannı dinlerken
onlardan biri olduğumun bilinci-
ne varmayarak başarabildim.
Sanki dışandan bir tanıkmışım
gibi onlann anlattıklannı dinli-
yordum. Bununla birlikte en kü-
çük aynntılar bile anılanmı dep-
reştirmeye yetiyordu.
-Siziyazı yazmaya başlatan ne-
denneydi?
- Ispanyol Komünist Partisi yö-
neticisi olduğum zaman, Mad-
rid'de 1961 yılında gizli bir evde
yaşamaya başlarruştım. Polisbas-
kılan yüzünden, bazen bütün bir
hafta bile evden çıkmadığım olu-
yordu. Bu günler boyunca zama-
nımı ev sahibinin anlattıklannı
dinlemekle geçiriyordum. O Ma-
uthausen kampında tutsak edil-
mişti ve benim de bir kampa ka-
patılmış olduğumdan haberi yok-
tu. Onu dinledikçe, iyi anlatama-
dığını fark ediyordum, neden söz
ettiğini anlamak gerçekten çok
zordu. Bu bir haftanın sonunda,
sanki anılanm geri geldi ve çok
hızlı bir biçimde 'Büyük Yolcu-
hık'u kaleme aldım.
Roman yayımlandığında geç-
mışle ve anılanmla olan bağla-
nm alt üst oldu. Korku ve acı ve-
rici olmaya başladı. Sanki bir bu-
nalıma girmek için unuttuklan-
mı hatırlamıştım.
- Yazı ya da yaşamın doğuşu na-
sd oldu?
- Çok sonralan, 1987 yılında.
'Necayev Dönüyor'u yazıyordum.
Nisan ayında bir cumartesi günü,
eski direniş arkadaşlanmdan bi-
rini bulmak için Buchenvvald'a
dönen bir roman kişisıni anlatı-
yordum. Hepsi hepsi iki sayfa tu-
tacaktı. O gün yazdıklanm tama-
mıyla denetimimden çıktı diye-
bilirim.
Birinci tekil şahısta bir başka
kitap yazarken buluverdım ken-
dimi. Bilinçaltım ya da her ney-
se bana kötü bir gün oynamıştı. O
cumartesi ayın on biriydi ve Buc-
henvvald'dan kurtuluş yıldönü-
mümüzdü. Ve ertesi gün aldığım
ilk haber Primo Levi'nin intiha-
nydı. Bu koşullar altında, bana
bu kitabı sonuna kadar götürmek
düşüyordu. Bu iş çok zamanımı
aldı.
Necatigîl ödülü Osman Hakan'ın
Kültür Servisi-1995 Behçet NecatigU Şiir
Ödülü ne bu yıl "Gül Odası" adlı
kitabıyla değer görülen Osman Hakan
A^ ödülünü önceki akşam Yapı Kredi
Sermet Çifter Kütüphanesi'nde
düzenlenen bir törenle aldı. Töreni sunan
Yüksel Pazarkaya, Hakan A.'nın Behçet
Necatigil'in temsil ettiği sanat ve şiir
çizgisini sürdürdüğünü belırtti. Behçet
Necatigil'in eşi Huriye Necatigü'den
ödülünü alan Osman Hakan A. şöyle
konuştu: "Ben Yahya Kemal Ue Ahmet
Haşım'i yeni Türk şiirinin başlangıcmda
iki büyük şans olarak görüyorum. Bugün
bu iki ismin yanına bir isûn daha
konmak istenseydi, o hiç şüphesiz Behçet
NecatigU olurdu. Behçet NecatigU Şiir
Ödülü'nün verikliği bu akşam beni bir
an için NecatigU gibi görmenizi
istivorum. Hatta biraz daha ileri giderek
tekrar ediyorum: 'Ben Necatigil'im'.
Aynca bu ödülle bizim şürimizin
ustalanna olan bir borcu ödemenin
rahathğını da yaşıyorum."
Törende bir konuşma yapan Hilmi Yavuz
da bu yıl ödülün Osman Hakan A.'ya
verilmesinin kendisi için çifte anlamı
olduğunu vurguladı: "Birincisi Hakan
benim eski arkadaşım. Dolayısıvla bir
dostumun, çok sevdiğim bir arkadaşunın
bu ödülü alması beni sevindirdi. İkincisi
bu ödülü alan kişinin vani Hakan'ın
Necarigil çizgisini sünjüren bir şair
olmasL.."
7.Uluslararası Istanbul Çizgi Film Festivali cuma günü başlıyor
30 ülkeden 200 çizgi film
Kültür Servisi - "7. Uluslarara-
sı tstanbul Çizgi Film Festivali'"
cuma günü .başlıyor. 30 ülkeden
yaklaşık 200 çizgi filmin gösteri-
leceği festival, 30 nisan tarihine
dek sürecek.
Geçen yıl Beyoğlu Küçük Sah-
ne'de gerçekleştirilen festival, bu
yıl Atatürk Kültür Merkezi. Fran-
sız Kültür Merkezi ve Kadıköv
BEKSAV salonlanndan 10 gün
boyunca dünya canlandırma
sanatının en iyi örneklerini si-
nemaseverlere sunacak.
Canlandırma sanatını Tür-
kiye'de yaygınlaştırmak ama-
cıyla düzenlenen ve dünyaca
ünlü festivallerde çeşıtli ödül-
ler almış filmlerin gösterile-
ceği bu yılki festivalde. bü-
yüklere yönelik filmlerin ya-
nı sıra, çocuklara yönelik çiz-
gi filmlerden oluşan özel bir
bölüm de yer alıyor.
YA-PA Yayınlan, Conrad
Oteli ve Philips'in sponsorlu-
ğu ve Kültür Bakanlığf nın
katkılanyla gerçekleştirilen
festivalde, şimdiye dek hiç
gösterilmemiş Türk çizgi film
yapımcılannm yapıtlan da iz-
leyicilerle buluşacak. Festival-
de 10JO - 14.30 saatleri ara-
sında çocuklara yönelik filmler.
14.00 -19.00 saaatleri arasında da
büyüklere yönelik filmler göste-
rilecek.
Çocuklara yönelik filmlerin
gösterimleri ücretsiz gerçekleşti-
rilirken büyüklere yönelik film-
ler 30 bin liralık sembolik bir üc-
retle seyircilere sunulacak. Bu bö-
lümde deneysel, artistik yönü ağır
basan canlandırma sineması ör-
nekleri gösterilecek.
Bu yıl ilk kez ulusal ve ulusla-
rarası yanşma bölümleri de ger-
çekleştirilecek festivalde.
Ancak uluslararası yanşma bö-
lümündejüri üyeliği yapacak olan
Yunanlı animatör Dirnitris Kalpe-
ris'in 5 Nisan 1995'te geçirdiği
bir motosiklet kazası sonucunda
yaşamını yitirmesi nedeniyle bu
bölümün jüri seçimi iptal edile-
rek uluslararası yanşma ödülü-
nün, onur ödülü olarak Dimitris
Kalperis'e verilmesi kararlaştınl-
dı.
Festivalde daha önce Türki-
ye'de gösterilmemiş, dogrudan
film üzerine boyama, bılgisayar
animasyonu. kolaj animasyonu
gibi alışılmadık teknikler kullanı-
larak üretilen filmler, canlandır-
ma sineması meraklılan için çeki-
ci bir şölen olacak. Festival kap-
samında; Annecy, Espino, Hiroşi-
ma, Stuttgart gibi dünyaca ünlü
çizgi film festivallerinde daha ön-
ce gösterime giren ve çeşitli ödül-
lerkazanan birçok filmin yanı sı-
ra, 1995 yılında üretilen ve ilk kez
Türkiye'de gösterime giren film-
ler de gösterilecek. Ulkemizde
Eskişehir Üniversitesi Güzel
sanatlar Fakültesi'ne bağlı
olan Animasyon Bölümü öğ-
rencilerinin yapıtlannın da
sergileneceği Öğrenci Mezu-
niyet Filmleri bölümünde Da-
nimarka ve Ingiltere'den de
yapıtlar bulunacak.
Festival bu yıl 'karak-
ter'ine de kavuştu. Türk ani-
matör Ateş Benice tarafından
yaratılan IAFF1 adını festiva-
lin Ingilizce'sinden aldı (In-
ternational Animated Film
Festival of Istanbul). Yaratı-
cısı tarafindan şaşkın, merak-
lı, yaramaz ve sevecen bir ka-
rakterolarak tanımlanan 1AF-
Fl'nin festival çerçevesinde
canlandırma filmi de gösteri-
lecek.
45'er dakikalık seanslarla
yaplacak organizasyon, AKM'de
21-30 nisan tarihleri arasında 10
gün boyunca, Fransız Kültür Mer-
kezi'nde21-21 nisan tarihleri ara-
sında 6 gün sürecek.
Deneysel ve artistik yönü ağır
basan canlandırma sineması ör-
neklerinin yer aldığı bölümlerse
14.30-18.30 saatleri arasında gö-
terilecek.
NEW YORK'TAN
tLHAN MİMAROĞLU
Eski Defterlerden
Züğürtlük gidermek için kanştınlan türden değil o
eski defterler. Yıllar boyunca bir şeyler yazmışım say-
falarına. Gözlemler, düşünce kınntılan, alıntılar... In-
san gitgide züğürtleşir böyle uğraşlarla.
Yalnız defterlere değil, çekmecelerimdeki, ceplerim-
deki kâğıt parçalarına da çiziktirmişim bir şeyler. Sı-
rası gelir de yazılanmda kullanınm belki diye.
Temizliğe girişmek için karıştırmaya başladım o
eski defterleri hem de kâğıt parçalannı. Yazdıklanm-
dan işe yaramazları çöpe atmak için.
Temizlik dedim, temizlik çıktı karşıma ilk. Ne-
vvark'taki havalimanına gece yapılan bir baskınla te-
mizlikçileri temizlemişler. Şirketin biri, Amerika'ya
kaçak olarak girmiş göçmenleri yok pahasına temiz-
lik işçisi olarak çalıştınyormuş. Gözüme çarpan ye-
ni bir haber diye yazmışım bunu. Saklasam da olur,
atsam da. Olayın nasıl gelişeceği belli gibi. Şirket ya-
kayı sıyırır, kaçak emekçiler okkanın altına gider.
"Vah zavallı! Yaşamış olduğunu bilmemiz için öl-
mesi gerekiyormuş meğer." Bunu kimin söylediğini
yazmamışsam da biliyorum. Orson Welles söylü-
yordu Pasolini'nin birfilminde. Italyanca olarak baş-
kasının sesiyle. Gitsin çöpe bu söz, yaşamış olduk-
ları ölümleriyle bilinen bütün zavallılar gibi.
"Dûnyanın sonu ateş ya da buzla değil, trafîkle ge-
lecek." Öyleyse çoktan gelip geçmiş olmalı dünya-
nın sonu. Bu da ıskartaya.
"Kişi en azından kaypak olmalı." Ya en çoğun-
dan? Ortalarda bir yerlerde ne olmalı? Çöp paklar
bunu da.
Kimin sözleri olduğunu yazmayı unutmuşum bir-
çoğuna. Unutmadıklanm da eksik değil.
"Bilime saygım var, dûnyanın uygardinlerinden bi-
ri olduğu için." Russell Baker demiş bunu. Sakla-
malı. lleride işe yarar.
Ölümden korkup korkmadığı sorusunu şöyle ya-
nrtlamış Spartacus: "Korkuyorum, ama doğmaktan
korktuğumdan daha çok değil." Bu sözü kendime
uygulayıp hem de özgeçmişlerimden birinde kullan-
mıştım. Bir deyim vardır bura dilinde: "Rönesans in-
sanı". Türlü alanlarda ilgileri, uğraşlan olan kişi an-
lamına gelir. Beni öyle görenler var. öyleysem eğer,
"Rönesans "hem de "yeniden doğmak"an\amına
geldiğine göre yeniden doğmaktan ödü kopan bir
Rönesans insanıyım.
"Olabileceğince geç ve olabileceğince genç öl-
mek istenm." Bu da kalsın elde. Kim mi demiş? La
Rochefoucauld demiş.
"Dansçılar, sokakta gezinen insanlar gibi yürûye-
rek sahneye çıkarlar. Birperdeye reklamlar yansıtı-
lır. Gördüklerinde bunu, hepsi birden secdeye ya-
tarlar. Üzerlerinde, elinde tırpanıyla, şeytan ve Az-
railkansımı birgörüntü betirmeye başlamışken... "Bir
bale senaryosu yazmaya başlamıştım. Istenmişti,
sonra vazgeçildi. At gitsin!
"Hem alçak gönüllü hem de büyüklük hastası ol-
mak; hem korkak, hem gözüpek olmak; içini geniş
tutmak, hem de için için kendini kemirmek; işini çok
iyi bilmek, ama beceriksiz olmak; hem an gibi çalış-
kan olmak, hem de boyuna dalga geçmek. Ama as-
la ve asla çelişkiye düşmemek."
Haydi kalsın bu.
"Kendinizi kendinize veriniz; başkalanna ödünç
veriniz. ° Montaigne. Bu da kalsın.
Nasıl mı yazıyorum? Başlıyorum ve bitiriyorum.
Bitirdiğimde başladığım da oluyor ya da başladığım-
da bitirdiğim. Kime ne? Kime neyse bana ne? Atıl-
sın.
"Karabasanı düşe dönüştüremezsin." Dursa da
olur bu, gitse de.
"Yüksek bir sanatım var benim. Beni yaralayanı in-
safsızcayaralama sanatı." Arkilokos (M.ö. 650). Bu
özellikle kalsın. O yüksek sanatın araçlannı elde et-
mek, hele ustalığını kazanmak kolay değilse de ikide
bir karşıma çıkıp uyarsın beni bu söz.
Bitmedi. Daha yeni başladım temizliğe. Birkaç gün
geçmeden biter. Nerede bıraktımsa oradan baş-
layacak değilim gelecek yazımda.
"Sanat yalnızca bir söylentidir."
'Gördük: Her şey
yaşandı ve öldü'
HALİLGÖKHAN
"Gördük: Her şey yaşandı ve öMü" diyordu iki yıl ön-
ceki Buluşma'sına giderken ölümle. Bir el süngerle ay-
nayı silmeden araya sonsuz yaşam girdi. Çoklukla yara-
tıcılann, en çok da şairlerin erişmeyi bekledikleri bir ya-
şam; unutulmayı isteyerek ve yeniden anımsanarak gi-
dilen bir sonsuz yaşam... Onun şiiri, 1940 kuşağının top-
lumsal sorunlara uzak durmuş kesimini çevreleyen ko-
şullann gösterişsiz bir aynasıydı. Uzun bir emeğin ve in-
sanm ben'iyle hesaplaşmasıydı. (Konur Ertop)
Onun için şiirde uyum, Aristoteles'in, güzellik kavra-
mının tanımını saptamak için ortaya koyduğu ilkeler
olan denge, orantı ve sınır-
lılıkdemekti. Şair, eğildiği
nesneyi ilginç görünüme
dönüştüren gerçek bir sa-
natçıydı.
" Bugün ne zaman genç
bir ozanla konuşsam şüre
ölçü ve uyakla başlamasını
öneririm" diyordu o da,
Dağlarcagibi.
Ona göre şiirimiz, ölçü-
lü ve uyaklı birdönemi ye-
terince yaşamamış, ola-
naklannı geliştirememişti
ve amacı, dilimizin olanak-
lanyla bir yapı kurmaktı. Sabahattin Kudret Aksal
Onun için sözcüklerin an-
lamsal bağlantılan kadar, dizelerin salt sesi de çağnşım-
lanmızı büyütme işini yerine getiriyordu. Bunlardan
başka, Sabahattin Kudret Aksal için bakın nelerin oku-
lu yoktu:
"(...)
Gökyuzünde rastgele bir bulutparçası için
Körükörüne tutkunlugun
Ağacın birine durup dururken abayı yakmanın
Sigara içmekten
Kibrit çakmaktan alacağımız keyfin
Yaz geceleri cırcır böceklerini
Dinlemeyi bilmenin (..)
(..) ekmeği peyniri domatesi
Küçümsememenin
Sözün sazm oyanın yazmanın
Halisini seçmenin
(...)
Aşlan inancın insanlığın (..) "
Ve bunlann hepsini öğrenebilmek için biraz çaba ye-
tcrdi. Okurlason Buluşma'sında Genç bir ozana şiir üs-
tüne notlar düşmüş ve vakit gelince hiç acele etmeden,
yeniden geri geleceğini bilerek "Daha da var", demişti,
"bunlar ilk usuma düşenler."