Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 9 MART 1995 PERŞEMBE
10 DIZIYAZI
Vodno'da,yazın dostluğuVodno dağına çıktık, Aziz Pantaleon
Kilisesı'nin bahçesindeki kahvede oru-
ruyoruz. Üsküp aşağıda yemyeşil. Dağ-
lann ortasında bir çanağın içinden Var-
dar akıyor beton vapılarla kavak ağaç-
lan boyunca. Hava sıcak mı sıcak. atna
insanın tenine yapışan. bunaltıcı bir sı-
cak degil. Kuru. sağlıklı bir havası var
Üsküp'ün, kara iklımi dedikJeri cins-
ten. Burası gerçekten güzel bir yer. he-
le kilisenin bahçesindeki ağaçlann göl-
gesinde dostlarla sohbetin keyfine do-
yum olmuyor.
Dostlar Üsküp'ün Türk halkından.
Drita Karahasan, Recep Bugariç, Nus-
ret Dişo \e oğlu Bir de Luan Starova
var. o da FethiOkyar'ın yeğenlerinden.
amaTürkçebilmıyor. Üsküp Ünıversi-
tesi'nde Fransızca profesörü, aynı za-
manda yazar.
Söz edebiyattan açıhyor
Söze edebiyattan başlıyoruz dogal
olarak, bu ikltmde serpılip gelışen Ma-
kedonya Türklen'nın edebıyatından.
Drita. Türkolog Mustafa Karahasan'ın
kızı. Bana verdiğı babasının Deneme-
ler adlı kıtabının önsözünden bu ede-
biyatın kurtuluştan hemen sonra başla-
dığını, yani elli y ıllık bır geçmışi oldu-
gunu öğreniyorum. Daha çok şiir ala-
nında ürün veren Türk yazarlaröykü ve
eleştiriyı de ihma! etmemışler. Ama ne
tuhaf. busüne dek bır tek Türkçe roman
• Vodno dağındaki kilisenin bahçesinde dostlarla sohbette,
söz bu iklimde gelişen Makedonya Türklerinin
edebiyatından açılıyor. Bu edebiyatın elli yıllık bir geçmişi
var. Daha çok şiir alanında ürün veren Türk yazarlar öykü
ve eleştiriyi de ihmal etmemişler. Ama ne tuhaf, bugüne
dek bir tek Türkçe roman yayımlanmamış.
• Türkiye'de de yeterince izlenemeyen Makedon Türk
yazınının gelişmesi, yazarların Türkçe yanlışlarından
arınmaları pek kolay olmamış elbet. Ama yabancı bir dil
ortamında Türkçe yazmayı sürdürmeleri, göçlerden sonra
sayıları iyice azalan Türk azınlığa seslenmekte direnmeleri,
desteklenmesi gereken bir çaba.
yayımlanmamış Birlik>ayınlanndan.
Drita Karahasan haftada üç kez çıkan
Birlik gazetesinin başvazan. Gazete-
nin kırk kişilik bir kadrosu olduğunu
söylüyor. Bugüne dek iki >üz kadar da
kıtap yayımlamışlar. ama son yıllarda.
devlet yardtmı kesildiğinden iyice azal-
mış kıtap sayısı. yılda on kıtaba dek
düşmüş. Bu kitaplar arasında şiır ve ço-
cuk kıtaplan başı çekiyor. Öyküler, çe-
v iriler de v ar. Aynca ayda bir çıkan Ses-
ler dergisi Türk yazarlannın düşünce ve
sanat ürünlerine geniş yer veriyor.
"Gazetemiz, Makedonca ve öbiir dil-
lerde yayımlanan gazeteler gibi yeni dü-
zenin getirdiği sorunlardan payını al-
dı" diyor Dnta Tirajımız çok düştü.
çünkü satışımız sınırlı. Bir-iki bin do-
layında basıyoruz. Türkiye'de üç yüz
kadar abonemiz var. 1992 yılına dek
aldığımız ve Tito döneminde yüzde
doksan beşe varan devlet yardımı ke-
sildi. Haber kaynaklanmız da kurudu
neyazıkki.
Onceden Belgrad'daki Tanyukajan-
sından besleniyorduk, şimdı Mak Pres
var, ama yeterince gelişmış degil. Bu-
rada Türkler gazete okumuyor pek,
ama radyo dinliyorlar. Radyoda her gün
dört buçuk. televizyondaysa bir saat
Türkçe yayın yapılıyor.
Türkiye Makedonya'ya uzak
Drita susunca Nusret Dişo giriyor sö-
ze. Dişo burada tanınan bir Türİc şain.
yine de Makedoncaya çevrilmemekten
yakınıyor.
Oysa bazı Türk şairleri, örneğin ll-
hami Emin, ilk şiirlerini Makedonca
yazmışlar, Türkçede karar kılmadan
önce.
Ne yazık ki bizler Türkiye'de de ye-
terince izleyemiyoruz bu edebiyatı.
Oysa Dnta'nın bana hedıye ettiği Yu-
goslavya Türk Hikâye Antolojisi ve Yiı-
goslavya'da Çağdaş Türk Şiiri Antolo-
jisi adlı kitaplar gerçekten ilginç örnek-
lerle dolu.
Bu edebiyatın gelişmesi, yazarlann
Türkçe yanlışlanndan annmalan pek
kolay olmamış elbet. Ama yabancı bir
dıl ortamında Türkçe yazmayı sürdür-
melen. göçlerden sonra sayılan ıyıce
Vodno dağındaki,.Aziz Pantaleon Kilisesi'nin bahçesi
çok güzel bir yer. Üsküp aşağıda yemyeşil. Dağların or-
tasında bir çanağın içinden Vardar akıyor beton yapı-
larla kavak ağaçlan boyunca. Hava sıcak mı sıcak, ama
insanın tenine yapışan, bunaltıcı bir sıcak değil (üstte).
Nedim Gürsel Yunanlı şair ve yazarların eleştirileri ve
engelleme çabalarına karşın katıldığı, 1992 yıhndaki
Struga Şiir Sempozyumu'nda Luan Starova ve genç
Makedon şaiıierle birlikte (yanda).
Üsküp'ün yeşili, betonla ezilmiş
• Üsküp'te yeşille beton
kaynaşmış gibi. Yeşil hep
varmış belli, ama beton 63
depreminin ürünü olmalı.
Deprem sonrası yapılan
binalara bakınca, o yıllarda
Makedonya'nın, mimarlar
için bir deneme tahtasına
dönüştüğü anlaşılıyor.
Lsküp'te 1963 yılmda saatbeşi
«eyrek geçe olmuş deprem.
ıstasyon hâlâ bir enkaz yığını
halinde. özellıkle öyle bırakmışlar,
yıkım unutulmasın diye.
Saat yukarda, sıvası dökülmüş, yer
yer çatlamış, yansı yıkılmış kulenin
tan ortasında hep beşi çeyrek
geçiyor. Gece uykuda yakalanmak
ö.üme, uyu>up bir daha
uvanamamak. "Uyudun
uyanamadın olacak / Kim bilir nerde
nasıl kaç yaşında?"
'line böyİe bir ağustos gününde yer
ytnnden oynamış, kayalar kopmuş
dığlardan. Üsküp'te taş taş. üstünde
kılmamış. Kubbeler, kuleler
çikmüş, kemerlerinden çözülmüş
kSprüler. Yerden sular fışkırmış,
topraktan ölüler. Her şey böyle bir
aada olmuş. sabah serininde kent
d;rin uykudayken. Bu kıyametin
rtesınde halkm yaralannı sarmak
icin bütün dünya seferber olduğunda
hzimkıler de o zamanın parasıyla
\trmi bin lira katkıda bulunmuşlar.
yıni ancak bir barakanın
yıpılmasına yetecek kadar. O da
îürklere verilmek koşuluyla. "Bu
bpraklar bizimdi, hâlâ bizde
jaşıyor" safsatası yetmiyor demek.
tundan böyle yaptıgımız,
\erdığimız kadar konuşmalıyız. Ne
tuyuruyor yenı dünya düzeni?
Üsküp'ün beton yığmı binalanrun çirkinliğine karşdık, Osmanlı'dan kalan
eseıierin ayn bir güzelhği var. Güzel kubbeleriyle Davtıt Paşa Hamamı. bu
tarihsel miraslardan biri.
"Paran kadar konuş."
Üsküp'te yeşille beton kaynaşmış
gibi. Yeşıl hep varmış belli, ama
beton 63 depreminin ürünü olmalı.
Bu kentin topragında yatan dostum
Necati Zekeriya'nın yazdığına
bakılırsa, şairler vermiş Üsküp'e
yeşili.
"Üsküp'e yeşili ozanlar vermiş /
Dilunişler her yere kavak, akasya"
diyor bır şiirinde.
Karşımda, kavak ve akasyalann
ötesinde Taşköprü iyice karardı.
Oysa az önce bembeyaz
panldıyordu günışığında.
Bir süre daha kemerlerin suda
uzayan gölgesine bakiyorum. Vardar
akıp gidiyor sessizce.
Sağda Makedon Tiyatrosu, kale
duvan gibi yükselen ağır, çirkin
cüssesiyle karanlığa kanşmak üzere.
Modem mimarinin, 6O'lı yıllarda
yapılan iddialı binalann (diyeceğim
yenilik adına işlenen cinayetlerin) en
belirgin örneklerinden biri.
Dün üniversite kitaplığına giderken
de iç içe geçmiş kutular biçiminde
yapılar gördüm.
Sloven Cumhuriyeti depremden
sonra yardım amacıyla yaptırmış.
O yıllarda Makedonya'nın, mimarlar
için bir deneme tahtasına dönüştüğü
anlaşılıyor. Bu tür yapılann sayısı
yeni kentte bir hayli fazla. Bir tekini
bile sevdiğimi söyleyemem. Ne
modern kiliseyi, ne postane binasını
ne de Hotel Contınental'ı.
Eski kentin Osmanlı döneminden
kalma yapılannı yeğlediğim bir
gerçek. Orneğin Davut Paşa
Hamamı'nın kubbeleri ne güzel!
Yukandan, yuvarlak cam
lombozlardan vuran ıştkta gezdiğim
resim sergisine bakmaya
dovamadım Doğal ışık ıçinde
parlamadan duran yontulara da.
Sonra Sultan MuratCamii'nin .
minaresiyle ilk dönem Osmanlı
mimarisini anımsatan tek kubbeli,
üçgen çatılı. tuhaf, ama o ölçüde de
merak uyandıncı Yahya Paşa Camii
ve avlusundaki şadırvan. Eski hanlar
da öyle. Kapan Han onanlmış, büro
ve dükkânlar açılmış yolcu
odalannın içinde.
Artık ne hancı var ne yolcu.
Her şey ticaret için, para uğruna.
Avluda eskiden hayyanlann
bağlandığı yere Paris usulü masa ve
sandalyeler koymuşlar. Masama
gelen garson Türk olduğumu
anlayınca benimle Türkçe konuştu:
"İster yapayım bir kahve!" "Yap
bakahm!" türk kahvesi istediğımi
özellikle belirtmeme gerek yok tabii.
Burada, çok şükür Yunanistan'daki
gibi, yüzlerce yıllık Türk kahvesinin
adını değiştirmemişler.
Ve ılle de yabancılara neskafe
vermeye kalkışmıyorlar.
Birden neon lambalar yandı.
Demek ki iyice akşam oldu dışarda.
Bu kentte gece yapılacak fazla bir
şey yok. Yerimden kalkmadan önce
son bir kez bakıyorum Taşköprü'ye.
Sonra Üsküp'ü bırakıp başka bir
yere gitmek geliyor içimden.
Bir deniz kıyısına ya da daha ışıklı
daha kalabalık bir kente. Ama hiçbir
yere gidemem. Burada. denizden
uzak. bu sapa kentin kuytu bir
otelinde gecelemektir kaderim.
azalan Türk azınlığa seslenmekte di-
renmeleri. desteklenmesi gereken bir
çaba.
Özellikle de bizler. Türkiyeli yazar-
lar tarafından.
"Bu yörede sözlü gelenekten kaynak-
lanan köklü bir halk edebiyatı olınası-
na karşın gerçek anlamda modern bir
edebiyatın ancak 1965'ten bu yana ge-
liştîğini söyleyebUiriz" diyor Nusret Di-
şo. "Çocuk edebiyatı da ülkemizdeki
başka bir eğilimi yansıtıyor. Bu alanda
bir hayli yol almış dunımdayız. Sevinç
ve Tomurcuk sürekli çıkan çocuk der-
gilerimiz. Önceteri Türkçeye hâkim de-
ğüdik. Onun için çocuk kitaplanna ve
şiire aguiık verdik. romanla öykü son-
radan geldL"
Köklü geçmiş
Fahri Kaya'nın Yugoslavya'da Çağ-
daş Türk Şüri Antolojisi'ne yazdığı ön-
söze bakılırsa Makedonya Türk edebi-
yatının tarihi çok eskilere, fetih döne-
mine dayanıyor.
Üsküp kadısıyken bu kentte ölen XV
yüzyıl şairlerinden .\şık Çelebi'den
Yahya Kemal'e uzanan oldukça köklü
bir şiir geçmişi var bu edebiyatın.
Ama Yahya Kemal Üsküp. Edebi-
yat-ı Cedıdecilerden Cenap Şahabet-
tin Manastır'da doğdular dıye bu şair-
leri Makedonya Türk edebiyatının çer-
çevesinde değerlendırmek ne denli
doğru olur bilmem.
Aynı şevi Yaşar Nabi Nayır için de
söyleyebilıriz.
Nusret Dişo'yla daha onceden de tar-
tışmıştık bu konuyu. Üsküp'ün uzak
mahallelennden binndeki şirin evinin
bahçesinde nefis konyaklar içerek.
Uzun süre Türkiye'den kitap gelme-
diği için öğrenimlennin aksadığını,
Türk edebiyatını da doğru düzgün iz-
leyemediklerini söylemişti. 1965 yılı-
na dek Türkiye'den kıtap gelmesi ya-
sakmış, sosyalist rejimin ideolojisine
ters düştüğü gerekçesiyle. Demek ki
yanlışlar karşılıklı yapılmış. yalnızca
Türkiye tarafından değil. Yine de bir-
birlerine böylesine yakın iki ülkenin
uzun süre kültürel ilişkilerini geliştir-
meden kalmış olmalan anlaşıhr gibi
değil.
Ya;ar Nabl'nln çabaları
Burada Yugoslav-Türk ilışkılerine
kültürel alanda büyük katkıda bulunan,
Balkan edebiyatlannm yurdumuzda ta-
nınmasını sağlayan Yaşar Nabi'yi an-
mak isterim. Benim kuşağım Panait
fstrati'yi, tvo Andriç'i, Selimro>iç'i,
Yordan Yovkov'u Varuk yayınlanndan
okuyup onun sayesinde sevdi.
Neyse, biz dostlarla söyleşimize dö-
nelim yme. Nusret Dişo'nun askerde
bır oğlu var, o da kanşıyor söze. tyi ki
de kanşıyor, yoksa Makedonya ordusu-
nun içler acısı durumunu nasıl öğrene-
bilirdim:
"Sırbistan orduvıı çekerken tiim ağır
silahlan tanklarla toplan da alıp götür-
dü buradan. Savunmasız katdık. Tek
bir tank var kışlada, o da bozuk. Ama
bir saldın olursa, nereden gelirse gel-
sin, savaşmaya hazmz."
Bu durumdaki bir ülkenin, dokuz
milyon nüfuslu, üstelik NATO üyesi
Yunanistan için tehdit oluşturduğunu
anlamakta güçlük çekiyorum doğrusu.
Yalnızca ben değil, her halde tüm Av-
rupa ülkeleri de aynı durumdalar. ama
yine de tanımamakta direniyorlar ba-
ğımsız Makedonya Cumhuriyeti'ni.
'Bir zamanlar benl
sevmiştin'
Yunanistan'la Makedonya arasında-
ki sorunlann, özellikle de isim anlaş-
mazlığının aynntılanna girmek istemi-
yorum burada. Ama şunu belirtmeden
de geçemeyeceğim:
Geçen yıl Struga Şiir Festivali'nde
bana verilen altın plaket ödülünü alma-
mam için baskı yapmışlardı Yunanlı
dostlanm.
En az milliyetçi olanlar bile oraya
gitmemin Makedonya'yı tanımak, do-
layısıyla "isim gaspçısı bir yönetim"e
destek vermek anlamma geleceğini
açıkça ifade etmişlerdi. bir yanımla
oralı olduğumu ve bunu kendilerine her
fırsatta söylediğimi unutarak. tstedi-
ğim yere gitmekte özgürüm oysa, kim-
seden de izin alacak değilim. Neyse ki,
tek tük de olsa, Yunanistan'ın bu katı
tutumuna karşı çıkan muhalif seslerde
duyulmaya başladı.
Umanm çoğalır bu sesler, çünkü Yu-
nanistan yakından tanıdığım, gerçekten
sevdiğim bir ülke. Oraya da Abdi îpek-
çi ödülünü almaya gitmiştım bır za-
manlar. "Mia fora timame magapu-
ses!".
Evet "Bir zamanlar beni sevmiştin".
İlk kez Atina'da, bir gece tek başıma
Plaka'da demlenirken dinlediğim Ar-
leta'nın bu şarkısı da "maa" oldu çok-
tan.
Yarın: Makedonya'daki
Türkler
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇİ
Şu Medyanın İşleri...
Mehmet Moğultay'la konuşuyordum. Bana, llhan Sel-
çuk'un 4 Arahk 1993 günlü "Ak ve Kara" başlıklı "Pence-
re"sini gösterdi:
- Buyazı, beniyaşama bağladı! dedi. Yazıyı anımsıyordum.
Medyanın saldırıları ile karşı karşıya kalmış, dürüst bir insa-
nı anlatıyordu. Şöyle başlıyordu:
"Moğultay'ı tanıdığım zaman şaçlan kapkara idi, geçen-
lerde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı'na biryerde rast-
ladım; karalar arasına aklar düşmüş...
Takıldım:
- Paralan nereye sakladın?..
Gülüştük.
Fatih Cumhuriyet Savcılığı 'irtikap suçuna konu olan pa-
rayı kabul ettiği1
iddiasıyla Moğultay'ın dokunulmazlığının
kaldınlmasını istemişti.
Moğultay nasıl bir adamdır?..
Ne hamamböceğidir, ne beş yıldrztı otel faresidir, ne hol-
dinglerin uşağıdır; ahnterine saygılıdır, emeğin katılımında
bir demokrasiye inanır, ILO'nun evrensel istemlerine göre
ülkenin çalışma yaşamını düzenlemeye çabalar...
Eh, bu kişiliğiyle bakanlığa başladığından beri sermaye ke-
siminin yaylım ateşi altındadır.
Medya şartatanı, böyle bir adamı alır, kihi suda yıkayıp ça-
maşır gibi sıkmak için elinden geleni ardına koymaz. Kolay
mı emekçinin hakkını savunmak?"
llhan Selçuk'un yazısının tümünü vermek işterdim.
- Ekmekçi bugün de "Ankara Notlan"n/ llhan Selçuk'a
yazdırmış! diyecekler.
Bir bölümünü daha vereyim yazının:
"Moğultay temize çıktı...
Aklandı...
Peki, biz aklandık mı?
Moğultay'ın aklandığı günün gazetelehne bir bir baktım.
Birkaç hafta önce sekiz sütunluk manşetlerte Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakapı'nı suçlayan ceridelerden kımisi bu
olayı önemli görmemiş ki birinci sayfasına koymamış, kimi
tek sütunla işı geçıştirmek istemiş...
Ayıptır...
Temiz toplum istiyoruz diye ortaya çıktık; ama temizlikbi-
zım neyimize...
Yolsuzluk, rüşvet, irtikap ve hırsızlıkla savaşımı, solculuk-
la savaşıma dönüştüren bır medya, temiz toplumun değil,
kirli toplumun maşası olur."
llhan Selçuk'tan başka, Hikmet Çetinkaya, Yılmaz Ak-
kılıç, Artan Öymen, Oktay Akbal, Emin Çölaşan, Hilmi
Bengi yazılar yazıp medyayı eleştırmişler.
Moğultay'la konuşuyoruz. Bunalmış, ne yapsın? Gazete-
yi arar, yetkililer telefona çıkmaz, kaçarmış. Başbakan'a gi-
dip, istifasını vermek istemiş; Tansu Çiller çağırmış sonra:
- Ben demiş, araştırdım, yok öyle bir şey, lütfen istifa et-
meyin!
Tansu Çiller, o sıralarda Bonn'a gidiyormuş, Moğultay'a:
- Siz de gelin, hem bıraz moraliniz düzelir demiş, Alman-
ya'da iki milyonayakın ışçi var, onlann sorunlan var...
Moğultay uçaga binince bir de ne görsün; telefonlanna çık-
mayan, kaçan medyacı orada değil mi? Doğruca yanlanna
gitmiş.
- Telefonlanma çıkmıyorsun, yalan yanlış manşetlerle be-
ni karalıyorsun. Ispat edersen, bakanlıktan değil, milletve-
killiğinden istifa edeceğim. Ispat etmezsen, şöyle şöyle şöy-
le.. .Ağzına geleni soylemış, arkadaşlarının arasında; çıt yok!
Bakmış oralı olmuyorlar, mahkemelere gıtmeye karar ver-
miş. Davalıları arasında şimdi DSP'de olan Izmir Milletveki-
li Veli Aksoy da var. Gazetede, sekiz sütuna şöyle bir ha-
ber
"SHP'li Sayın Bakan, ailenize dikkatedin!"
Moğultay, hem gazeteyi, herrı Veli Aksoy'u mahkemeye
verir, mahkeme 10 milyon lirâ "manevitazminata" hükme-
der.
Yargıtay, bu parayı az bularak karan bozar. İlk mahkeme
bu kez 400 milyon liraya hükmeder. Bir başka davada, mah-
keme gazeteyi 400 milyon liraya mahkûm eder, Moğultay fa-
izleriyle birlikte toplam 560 milyon lirayı gazeteden alır. Bir
başka davada aynı gazeteden faiziyle birlikte 273 milyon 500
bin lira tazminat alır.
Moğultay, kendisi söyledi:
- Mahkûmiyetlerin toplamı iki milyar lirayı buluyori
- Bu milyarları ne yapacaksınız? diye sordum.
- Repoyayatırdım! dedi, elimisürmedim. Gazete, hakkım-
da yayımiadığı yalan haberlerin boyunda, bir haber yayım-
lar, özürdilerse, bu parayı kendilerine geri vereceğim. Yok-
sa. bir hayır kurumuna bağışlayacağım!
İçimden;
- Boşuna beklersin! dedim, medya hiçyalanını düzeltirmi?
Medya gerçekte kukladır; asıl sosyal demokratlan harca-
mak ısteyen sermayedır. Sermayenin sözcüleri değil mi,
temcit pilavı gibi, ikide bir "Anayol" formülünü ileri sürüp du-
ran?
.. Mete Akyol'un, Ahmet Özal'ın "Kanal 6"sında, Zeynep
Özal'la yaptığı röportajın yankılan hâlâ sürüyor. Herkes, hırv-
cını Mete'den almaya çalışıyor. Çatanlar arasında, eski ar-
kadaşlan, kapı yoldaşlan var. Yıllannı verdiği gazete
köşelerinde Mete boy hedefi, vur abalıya!
Bu arada ilginç şeyler de öğreniyorum: Mete, bir pazar
günü çalıştığı gazetenin kapısına gelmiş,. elindeki anahtar
kartı, sokmuş, ama o ne? Kapı açılmıyor. Oğrenmiş ki, Mete
kovulmuş. Kovanlar, utançlanndan "/covu/dun"diyememış-
ler de, kartı "iptal" etmişler. Bir başka gazete, kendisine ar-
mağan edilen bir kalemi, meğer demirbaşa almışmış!
Mete Akyol'la yıllanmız birlikte geçti. fyi tanınm. Onun,
Ecevit'in milletvekilliğiönerisini, CHP'nin "Halk" gazetesinin
başına geçme isteklerini -incelikle- reddettiğini bilirim...
• • •
Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı genel kurul toplan-
tısı, 11 Mart Cumartesi günü saat 10.00'da, Mithatpaşa Cad.
52/1 numarada yapılıyor. Toplantı, para yatıran onbinlerın il-
gisini bekliyor...
BULMACA
SOLDAN SAĞA:
1/ Oğuzlar'm yirmi dört
boyundan biri. 2/ Kimi
göçebe Türk boylannda
birkaç aileye ait çadırdan
oluşan topluluk... İnce ve
sık dokunmuş yün ku-
maş. 3/ Antalya'nın bir
ilçesi... Yalnız iki geniş
yüzü testere ile düzeltil-
miş tahta. 4/ Eli işe yat-
kın,becerikli... lskambil-
de bir kâğıt. 51 Afrika'nın
doğusunda toplu olarak
yapılan yabanıl hayvan
avı. 61 Duyumsamazlık... Osmanlı
devletindeki sivil rütbelerden biri.
7/ Eskışehir'in bir ilçesi... Bir renk.
8/Yemek... "İstemem artık ışık
renk âlemini / Koklamam yosma ka-
ranfille güzel yasemini" (Yahya Ke-
mal). 9/ Hayvan yemı olarak yetiş-
tirilen birbıtki... Lekeli postu kürk-
çülükte kullanılan memeli bir hay-
van.
YUKARIDAN AŞAĞFYA:
1/ Japon mafyasma verilen ad... Ba-
ğışlama 2/ Muşmulaya benzer bır yemiş... Yağda kızartılarak pi-
şinlen hamur işi. 3/ Müslüman ülkelerde oturan Yunan asılh kim-
se... Unvan. 4/ Ağırlık kaldırma aracı. 5/ Petrol ürünlerini üret-
me yöntemlennin tümü. 6/ Dolma yapmak için hazırlanan kan-
şım... Birnota... Aza7/'"Sanırsınkimdurupbirdılberile—-yaz-
mış" (Nedim)... Yabanıl hayvan bannağı. 8/Derviş selamı... Tan-
nça. 9/ Yalnız. sırf... Aşık ve bilye oyunlannda kullanılan, içi
oyulup kurşun akıtılarak ağırlaştınuruş boyalı kemik.