Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 25 MART 1995 CUMARTESİ
12 DİZtYAZI
Oldukça içine kapalı bır
çocuktu Selçuk. Garip bir
şekilde acı çekiyordu. Sevgi-
nin içinde yaşadığını bıliyor.
ama yine de o acıyı hissedi-
>ordu. Sohbet ettigi insanlar
babasının arkadaşlanydı.
Küçük bir balkonu vardı ev-
lerinin ve yaz aylannda o
balkona bir kilim serer, yıl-
dızlara bakar, öylece oturur-
du. Halide Hanım farkınday-
dı bu garip bir şekilde içe dö-
nüklüğün. Korkuyordu. Bir
gün korktugu başına geldi.
TaJat Bey eve geldiginde, bi-
linmez neden, öfkeliydi o
gün. Çatacak bir yer anyor
gibiydi. Buldu da aradığını.
Sehpanın üzeri tozluydu.
Selçuk'a çıkıştı: "Buranın
tozu niye aluunamış". Sel-
çuk hemen bır bez bulup
sehpayı silmeye başladı. Bu
kez toz alış şeklını beğen-
medı Talat Bey "Böyle toz
mu alınır" dedi. "Ne kadar
iyi öğrenci olursan ol bunla-
n bilmeden bir şey olamaz-
sın". Toz kondurmadığı, gö-
zünde büyüttüğü babasının
bu sözlerine kınlmıştı Sel-
çuk. Bir düğme yutup inti-
hara kalkıştığında on yaşın-
daydı.
Piyanoya ilgi
UNÇIKAN
Belki de ortaokuldaki
müzik hocasının etkisiyle
Batı müziğine bağlandı. O
yıllarda radyoda günde on
beş dakika Batı müziği ya-
yını yapılırdı. Selçuk da si-
nemaya ya da başka bir eğ-
lenceye gitmez, o programı
dinlerdi. Idil Biret'i, Suna
Kan'ı dinledikçe kendinden
geçer, hüngür hüngûr ağlar-
dı. Eger konsere rağmen si-
nemaya giderse, bu ya Mo-
zart'ın ya da Chopin'in ha-
yatını anlatan fılmler oyna-
tıldığı içindi. Bir piyanosu
olsun istedi. Fiyatlanna ba-
kıldı, beş bin lira. Talat Bey,
"Alamam" dedi, "Gücü-
müz yetmez". Bu kez neden
piyanom yok diye ağlamaya
başladı.
Liseyi bitırdiginde Hukuk
Fakültesi'ne girdi Selçuk
Baran. Dört yıl sonra bitirdi-
ğınde sınıf üçüncüsüydü.
Severek okudu, çünkü hukuğun kendi-
sine başka bir kişilik kazandırdığinı, sağ-
lam bir düşünce disiplini sağladığını keş-
fetti. Artık genç bir kadındı, ama sevgi-
lisi yoktu. Erkeklerle arkadaşlığı yegli-
yordu, çünkü tümü çok "boş" geliyordu
ona. Hukuk Fakültesi'nden hocası, Ber-
lin'de birüniversitenin rektörü Prof. Hu-
riç, fakülteyi bitirdigindebirteklifte bu-
lundu Selçuk'a: "Sana burs vereüm, Al-
manya'ya gel". Geri çevirmedi bu tekli-
fi. Vapurla Italya'ya, oradan da Alman-
ya'ya gitti. Bir yıl içinde hem Almanca-
sını ilerletti hem de Alman hukuku hak-
kındabılgi edindi.
Selçuk, Baran'la tanı$ıyor
Dönüşte yine önce ltalya'ya gitti. Ora-
dan da bir vapurla Türkiye'ye hareket
etti... Kalabalıktı vapur. Güvertede bir
kişilik boş yer vardı. Oraya oturdu. Da-
ha sağına soluna bakmaya fırsat bula-
mamıştı ki yan masadaki hararetli tartış-
manın içinde buldu kendini. Masadaki-
ler edebiyat üzerine tartışıyor. 'klasik'le
'yeni' arasındaki tercihlerini sıralıyor-
lardı. Selçuk da katıldı tartışmaya. O Rus
romancılan seviyordu. Karşısındaki ha-
raretli tartışmacı ise Emile Zola ve Bal-
zac'ı. Yeni edebiyatı bilmiyor, bilmek de
istemiyordu. Ayhan Baran'dı bu adam.
ttalya'da bir konser vermiş, geri dönü-
yordu.
Bu tanışıklık Ankara'ya dönüşte, Ba-
ran'ın Selçuk'a Balzac ve Zola'nın ki-
taplannı getirmesiyle sürdü. Sık sık bu-
luşuyor, sinemaya ya da tiyatroya gidi-
yor, geziyorlardı. "Size bir şey söylemek
istiyorum" diyordu Baran "Ama nasıL
bilmiyonım". Söyleyemedi de. Selçuk
başkalanndan duydu, Ayhan Baran ken-
dısinden yirmi yaş büyük bir kadınla ev-
• Ayhan Baran'la
otuz yıl beraber olan
Selçuk, son on yıldaki
sorunlara karşın hep
korudu aşkını. Belki
de gençliğinde
kendisine verdiği sözü
tutma adınaydı bu
koruma. Iki şey
istemişti hayattan:
Müzisyen olmak ve
aşk. Müzisyen
olamamış, ama
müziğin içinde bir
adamla evlenmişti.
Üstelik âşıktı.
• Sahi, aşk neydi?
Kendini bütünüyle
vermek ve her şeyi
bölüşmek. Ama
olmadı. Sonunda o ve
Ayhan Baran kendi
yaptıkları çocukları
bölüşemedi. Ya
şimdi? Ikisi Türk Dil
Kurumu ve Sait Faik
Hikaye ödülü, ikisi de
mansiyon kazanan
sekiz kitabından
sonra artık yazmıyor
Selçuk Baran.
Nedenini, "Türk
okuyucusuna bir türlü
ulaşamamam" diye
açıklıyor.
Selçuk'un yazdıklannı hiç okumadı Ayhan Baran, ama desteğini de eksiltmedi. O, kadının ça-
lışmasından yanaydı. "Yaz" diyordu. Adını unuttuğu ilk öyküsü, 1968'te Yeditepe'de yayımlan-
dı Selçuk'un. İlk kitabı ise 1972'de.
liydi. Ama artık iş işten geçmişti. Arka-
daşlık aşka dönüşmüş, hep "Büyük bir
aşk yaşamak istiyonım" diyen Selçuk,
isteğine kavuşmuştu. Halide Hanım, se-
vindi kızının âşık oluşuna. Baran'ın ev-
li oldugunu öğrenince de acılandı. Arka-
daşlıklan sırasında tanışmıştı damat ada-
yıyla. Ayhan Baran, Selçuk'la annesini
Ankara Opera'sında bir konsere davet et-
mişti. Baran söylemeye başladığında
Halide Hanım kızının elini tutup. "Bu
başka bir şey"demiş-
den saklandı. Selçuk öylesıne mutluydu
ki "Geçer" diyedüşünüyordu. "ABahbi-
ze böyte bir kötüJiik yapmaz". Ama yi-
ne de korkuyordu. Bu yüzden Aida'nın
doğumundan sonra boşluk duyup geri
döndüğü Enstitü'den ikinci kez aynlmak
istedi. Müdüre çıkıp, "Kocam kanser"
dedi "Benün yerime başkasını alın ise.
Ben onunla birlikte Almanya"\a gidece-
ğim. Mümkün olduğunca onunla birlik-
te olmak isti\oruırT. O tarihte Kültür Ba-
tı.
Bir yıl kadar sonra,
yani bin dokuz yüz el-
li altıda Ayhan Baran
karısından boşanıp
Selçuk'a evlenme tek-
lif ettı. Ayhan Baran'ı
radyoda dinledıği
bağlamacılardan biri
sanan anneanne "Böy-
leteriyleevlenirnıi"di-
ye karşı çıktı. Halide
Hanım sevinçliydi.
Kızına bir piyano ala-
madığı için duyduğu
azaptan operacı damadı kurtaracaktı
onu.
Evlendiler. Mutluydu Selçuk. Alman-
ya'dan döner dönmez girdigi Hukuk Fa-
kültesi Banka ve Ticaret Hukuku Araş-
tırma Enstitüsü'ndekı ışinı bıraktı. Bir-
likte üç aylığına Almanya'ya gittiler. Pa-
ralan çoİc azdı, ama eğleniyor. sinema-
ya gidiyorlardı. Ayhan Baran'ın birkaç
angajman yapacağını düşünüyorlardı.
Olmadı, geri döndüler. Daha evlilikleri
birinci yılını doldurmamıştı ki Aidadoğ-
du. tkinci ytldaölümleyüzyüzegeldiler.
Ayhan Baran "a kansertanısı konuldu.
Daha başlangıç safhasındaydı, ama len-
fe sıçrama tehlikesi vardı. Bu. kendisin-
Ayhan Baran kimdir?
1929\ıhnda Ankara 'da doğdu. Ankara
Devlet Konsenatuan Opera Yüksek
Bölümü 'nü bitirdi. 1951-1987 yilları
arasında Ankara Devlet Operası 'nda
solist olarak görev aldı. 1972-74
yıllannda da başrejisörlükyaptı. Yurt
içinde ve dışında hrb aşhn operadayer
aldı, birçok resital ve orkestra eşlikli
konser verdi. Baran 'ın resim ve heykel
çalışmaları da bulunuyor.
kanlığı Ayhan Baran'ı görgü ve bilgisi-
ni arttırması için bir yıllığına Alman-
ya'ya gönderme karan almıştı.
Selçuk, Aida'yı annesine bırakıp ona
bu yolculuğunda eşlik etti. Neyse ki önü-
ne geçildi hastalığın. Üçüncü ayın so-
nunda Selçuk, Ayhan Baran'ı Alman-
ya'da bırakıp Ankara'ya döndü. Bir dost
olan enstitü müdürü işine son vermedi-
ği gibi maaşını da Almanya'ya gönder-
mişti.
On yıl sürecek olan bu işine üçüncü
kez başladı. Bir yıl sonra ikinci kızını,
Işık'ı dogurdu Selçuk. Çocuklanna, bi-
tışik apartmanda oturan annesi bakıyor-
du. O ise ya gelen yabancı konuklan
ağırlıyor ya da kendisi bir yerlere konuk -
oluyor, konserlere gidiyordu. Bütün uğ-
raşılanna karşın kafasında biryerlerdey-
di yazarlık. Hep Türkiye gibi ülkelerde
insan kırkından sonra yazmalı diye dü-
şünürdü ya ışte yaşı kemale eriyordu.
Yazarlıfla adım
İlk öyküsünü yazdığında otuz altısına
yeni girmişti. Evde yazması zordu. Ev iş-
leri. çocuklar ve gelen
gidenler... lşyeri. yaz-
mak için en uygun yer-
di. Herkes gittikten
sonra büroda kalıyor,
yazıyordu. Cumartesı
günlen de geliyor, yaz-
mayı bıraktığı yerden
sürdürüyordu. Iyi de,
yazdıklannın edebi
yönünü kim ölçecek?
Ya Seden Karadayı'ya
okuyordu ya da Veyis
Irmak'a. "Bensanaya-
lan söyler miyira" di-
yordu Irmak, yürek-
lendinci bir sesle, "Sen yazmalısın".
tnsan yazı yazacaksa tek başına olma-
Iıydı. Ayhan Baran piyano çalıyordu bir
köşede. Selçuk da öykü yazıyordu dak-
tilosunda. Daha sitem etmeden ilk uya-
nyı kardeşinden aldı: "Vladem kadın-
sın, bulaşık da yıkayacaksıa, yemek deya-
pacaksın" Öyle de yaptı Selçuk. Yemek,
bulaşık, çocuklar...
Severek yapılan şeyler kolay geliyor-
du, ama yine de bunaldı bu yoğunluktan
Selçuk. Ayhan Baran, Selçuk'un yazma
düşüncesini biliyor, ama yazar olacağı-
nı ummuyordu. Daha öyküler ortaya çık-
madan birlikte gittikleri davetlerde, çok
defa Selçuk'a yöneltilen "Siz neişyapı-
Selçuk Uraz'ın büyük acısı...Selçuk Uraz, artık Ulvi Uraz Tiyatro-
su'nun müessese müdürüydü. O güne ka-
dar parayla sıkı bir ilişkisi olmamıştı,
ama şimdi telifleri ödüyor, dekorlan ha-
zırlatıyor, ucuza kumaş nereden alınır
öğreniyor, bilet saüşlannı kontrol ediyor,
akşamlan da hesaplan tutuyordu. Aylar
süren turnelerde de tiyatronun başınday-
dı. Günlerce uykusuz kalıyor, salon ve
kalacak yer ayarlıyordu.
Bir ara yorulduğunu hissedip eve çe-
kildi, özel piyano dersleri vermeye baş-
ladı. Kısa sürdü, yine gereksinmesi var-
dı Ulvi'nin ona. Aynı tarihlerde ellerin-
de romatizma başlamıştı. Çalarken
kramp girmesinden korkuyor, sık sık ça-
lışmayı bırakıp ellerini ovuşturuyordu.
Sonunda yeniden tiyatroya döndü.
Bginç yakmlık ~
Belki bir karasevda değildi yaşadıkla-
n, ama mistik, anlaşılamaz bir şeyler var-
dı Ulvi Uraz'la aralannda. Aynı anda ay-
nı şeyleri düşünüyor, aynı anda dile ge-
tiriyorlardı. Ikisinin de canı aynı anda
kahve içmek istiyor, aynı anda İcalkıyor-
lardı koltuktan. Birisinden biri öfkeli ol-
dugunda diğeri susuyordu. Öfke yatıştı-
• Evlilikleri otuz bir yıl sürdü. Bin dokuz yüz yetmiş dört
yılının mayıs ayında Ulvi Uraz öldüğünde, dostlan birbirine
soruyordu: "Şimdi Selçuk nasıl yaşayacak?" Uzun süre
toparlayamadı kendisini. Bugün bile, daha nisan ayında sinirleri
bozulmaya başlıyor. Büyük bir enerji harcıyor çevresindekiler
acısını fark etmesin diye. Ancak Ulvi Uraz'ın ölüm tarihi
geçtiğinde yatışıyor.
ğında konuşuyorlardı, bu yüzden de ne
"ÖF diyorlardı birbirlerine ne de "Arnan
scn de be_."
Çevrelerinde başka kadın ve erkekler
de vardı, bir gülümseyişe ya da sıcak bir
merhabaya yüreklerini sunmaya hazır.
Kur da yapılmıyor değildi. Ama birbir-
lerine söylüyorlardı hemen. Bır çocukla-
rı olsun istememişlerdi. Yıllar sonra bi-
le düşündüklerinde bu onlara hep yaptık-
lan en akıllıca iş gibi göründü. Çocuk,
bakım isteyecektı. onlarsa gönüllerince
yaşamaktan yanaydılar.
Evlilikleri otuz bir yıl sürdü. Bin do-
kuz yüz yetmiş dört yılının mayıs ayın-
da Ulvi Uraz öldüğünde, dostlan birbi-
rine soruyordu: "Şimdi Selçuk nasıl ya-
şayacak?"Cenaze töreninde bitkindi. Dö-
nemin Belediye Başkanı Ahmet İsvan da
törene katılanlar arasındaydı. Yanında-
kilere, "Bir mesleği var mı Uraz'ın kan-
smın" diye sordu. Piyanist oldugunu öğ-
renince de "Aman" dedi, "Konuşalım
kendisiyle. Bizim konservaruvarda çalış-
sın". Ancak ertesi gün üzüntü sonucu ol-
malı, bir kalp krizi geçirdi Selçuk. Teda-
visi aylar sürdü.
Bitmeyen acılar
Konservatuvarda göreve başladığında
ise aradan dört ay geçmişti. Dersler. ög-
rencileri, hiçbir şey dindirmiyordu acısı-
nı. Arabasma atlıyor, günboyu Istanbul
sokaklannda dolaşıyordu. Birtelevizyon
almıştı. Sabah kalkar kalkmaz düğmesi-
ne basıyor, gece kapanış sinyaline kadar
açık tutuyordu. Bir ses olmalıydı evde.
Evini çiçekbahçesine döndürmüştü; on-
larla konuşuyor, onlara bir şeyler anlatı-
yordu. Uzun süre toparlayamadı kendi-
sini. Bugün bile, daha nisan ayında sinir-
leri bozulmaya başlıyor. Büyük bir ener-
ji harcıyor çevresindekiler acısını fark et-
mesin diye. Ancak Ulvi Uraz' ın ölüm ta-
rihi geçtiğinde yatışıyor
Bugün geriye dönüp baktıgında duy-
dugu pişmanlıgı gizlemiyor Selçuk Uraz.
Daha Uraz'ın tiyatrosunun başına geçti-
ği gün kendisini feda ettiğinin de farkı-
na vardıgını söylüyor. Ama yine de, "Ben
vazgeçmeseydim o perişan olacaktı" di-
yor, "En ufak sıkıntısında bana geür, ba-
na sığınırdı. Onu üzemezdim" Zaman
zaman "Benim fedakâr kancığını" de-
mişti Ulvi Uraz, ama kendisi için piya-
nosundan vazgeçtiğini söylememişti as-
la. Eger bir kez daha aynı süreci yaşaya-
cak olsa nasıl davranır ya da öğrencile-
rine neyi öğütler Selçuk Uraz? Sanatını
mı, aşkı mı yeğlemeli bir ınsan? Hayır,
asla piyanosundan vazgeçmezdi. Öğren-
cilerine de verilecek bir tek yanıtı olur-
du: "Ne oiursa olsun, sanatınızdan \az-
geçmeyin". Ve eklerdi: "B^iik bir
yıkundır bu. Acıa da büyük oiur".
yorsunuz"sorusunu ondan
önce yanıtlayıp "Yazar" de-
mişti. Şimdi ise tedirgindi. O
belki dünyada tek şansıydı,
ama yaratıcılık a>n bir şeydi.
Bir yandan hoşuna gidiyordu
kansının yazar olması, bir
yandan da zedelendiğini his-
sedıyordu. Bütün bunlar sö-
ze dökülmüyordu. ama his-
sediliyordu. Daha doğrusu
hissettiriliyordu.
Ayhan Baran'dan
yazıya destek
Selçuk'un yazdıklannı hiç
okumadı Ayhan Baran, ama
desteğini de eksiltmedi. Te-
dirginligı de kısa sürede attı
üzerinden. Artık daktilo ses-
leri duyuluyordu evde. O. ka-
dının çalışmasından yanaydı.
"Yaz" demeye başladı. Salt,
Selçuk yazabilsin diye bula-
şıklan yıkıyordu. 'Vfemekmiş,
ütüymüş, çamaşırmış, umur-
samıyordu. Adını unuttuğu
ilk öyküsü, 1968'te Yedite-
pe'de yayımlandı Selçuk'un.
ilk kitabı ise 1972'de. Daha
evliliklerinin üçüncü yılında
bir başka kadın girdi Ayhan
Baran'ın hayatına. Onu di-
gerleri izledi. Sesini çıkar-
madı Selçuk Baran, hiç yüz-
lemedi de.
Birlikte konserlere gidil-
mez oldu. Ayhan Baran yur-
tiçinde de. dışında da konser
vermeye bir başına gitmeyı
yeğledi. Kendine dönük bir
insandı ve egosu güçlüydü.
Belki de bu yüzden çocuk-
luklannda ilişki kurmakta
zorlanmadığı Aida ile Işık'la
büyüdüklerinde sorunlar çık-
maya başladı. Kızlannın bü-
tün taleplerini geri çevirdi.
Onlara kendi kişiliklerini
oluşturma, yaşamlannı kur-
ma hakkı tanımadı. Selçuk da
kızlanyla kocası arasında
kaldı. Kızlan onu suçladılar,
"Yumuşaksın ona karşı" de-
diler.
Müzik ve aşk özlemi
Otuz yıllık beraberliklen
de, son on yılında kâgıt üze-
rinde bir anlaşmaydı artık.
Selçuk hep korudu aşkını.
, Belki de gençliğinde kendi-
• ., ..-.. sine verdiği sözü tutma adı-
naydı bu koruma. Iki şey istemişti hayat-
tan: Müzisyen olmak ve aşk. Müzisyen
olamamış, ama müziğin içinde bir adam-
la evlenmişti. Üstelik âşıktı. llişkiyi de
bu yüzden sonlayamadı. İstedi ki gide-
rek daha yıpratıcı hale gelen Ayhan Ba-
ran koysun noktayı.
lstediği oldu. Evlılik bir burjuva mü-
essesesiydi ve kurallan işlerse yürüyor-
du. Bunun farkına vardı Selçuk. Hiç ku-
ralı yoktu. Âşık olunca her şey biter sa-
nıyordu. Bu yüzden de boyun eğdi. Za-
afının farkındaydı, ama insanlar özgür
olmalı diye düşünüyordu. Ayhan da baş-
ka kadınlar olmadan yapamıyorsa, ol-
malıydı o kadınlar.
1986'da bir kez daha deneme karan al-
dılar. Eski tatlan, eski kokulan ve aşkı
yakalamak adına kentlerini bırakıp Is-
tanbul'ayerleştiler.
Üçüncü ayda Ayhan Baran bir başka
kadına âşık oldu. Onunla evlenmek iste-
di ve Selçuk'tan aynldı. Sevgilisiyle ev-
lendi, ama bu ilişki ancak üç yıl dayana-
bildi.
Okura ulaşamayan yazar
Bütün bu süre içinde Selçuk Baran'ın
hayatına başka erkekler girmedi mi? Gir-
di, ama hep dostluklannı yaşadı o. Çok
sevmek ve çok şeyi paylaşmak. Bunu
aradı ve değer verdi.
Ayhan Baran'ın yeni eşine de açıktı bu
sevgisi. Dostluğun içine onu da aldı.
Ama yine de o on yıllık süre yaralar aç-
tı Selçuk Baran'da. Hep geriye düştügü-
nü hissetti. Yazarlığını etkilediğini de...
Onun aşka ihtiyacı vardı ve yitirdiği de
oydu.
Kendisinde yaşatması da acıdan baş-
ka bir şey vermedi. Sahi, aşk neydi? Ken-
dini bütünüyle vermek ve her şeyi bölüş-
mek. Ama olmadı. Sonunda o ve Ayhan
Baran kendi yaptıklan çocuklan bölüşe-
medi.
Ya şimdi? tkisi Türk Dil Kurumu ve
Sait Faik Hikaye ödülü. ikisi de mansi-
yon kazanan sekiz kitabından sonra artık
yazmıyor Selçuk Baran. Nedenini, "Türk
okuyucusuna bir türlü ulaşamamam. bu
yüzden de okunmamam" diye açıklıyor.
Thomas Mann'm bir sözünü anımsatıyor
sonra da:
"Bir fikir veriminin etki yapabilmesi
için eser sahibinin kişisel hayatıyla çağ-
daş. neslin genel kaderi arasında gizli bir
yakınlık, hatta eşitlik bulunmalıdır. Top-
lum, kendisinin, bir sanat eserini niçin
şöhrete ulaştırdığını bilmez. Ama alkışı-
nın asıl sebebi. tartıya gelmeyen bir şey-
dir, yakınlık duygusu!"
"Demek ki " diye sürdürüyor Baran,
"'Ben okuruma yakın olmayı becereme-
dim, bu yüzden çekilmeyi yeğledim.
Gerçi insan, başkalan için değil, kendisi
için yazar. Ama kendim için yazdığım
sekiz kitap. yalnız kendim için olacaksa,
yeterlidir diyorum".
O hâlâ müteşekkir Ayhan Baran'a;
esas isteğini, aşkı ona yaşattığı için... Bu
dizinin önsözünde yanlış bilgilenmeden
dolayı iki kitabıyla anılmasına üzgün.
"Lüffen" diyor "Siz de beni biraz daha
gölgeye itmeyin".
BSTİ
POLtTtKA VE ÖTESİ
MEHMED KEMAL
Camfde Tabanca...
Önümde 1936'dan kalma bir gazete kesiği var,
borsayı gösteriyor. Bakıyorum bir Amerikan Dolan
620 kuruş, bir Ingiliz Sterlini 620 kuruş. bir Reşat Al-
tını da bin 59 kuruş.
Cumhuriyetin parası o yıllarda güçlü müydü? Pek
güçlü sayılmazdı, ama onurluydu.
Başbakan Ismet Paşa, "Parayla oynamazdık"
diyor, "kimseye de oynamak için fırsat vermezdik."
Para politikasını şöyle anlatıyor:
"Biryerlere bir şeyler saklardım, günün birinde bir
işe yarar. Bankalar yüksek faiz isteıierdi. Osmanlı
Bankası'nda faizyüksektı. Aynca kimiyükümlülük-
ler isterlerdi. Mustafa Kemal Paşa da ben de borç
yolunu kapatmışızdır. Çok zorda kalmazsak borç
almazdık."
Böyle kimseye avuç açmadan devlet yönetenle-
rin parası çok mu güçlüydü? Güçlü olmasa da onur-
luydu. Paranın onur yttirmesine izin vermezlerdi. Es-
kilerin para anlayışı böyle, ya özgürlük ve demok-
rasi anlayışı?
Eğer demokrasi ve özgürlük olsa şu sokak olay-
larının hıçbiri olmazdı. Halk sokaklara dökülmez, iyi
niyetli göstericilerin arasında anarşistler ve bozgun-
cular olmazdı. Sivil kişiler halka silah çekemezlerdi.
Halkın arasına karışıp halka silah atan "müsellah-
/ar"kimlerdi? Metin Güven'in çığlığı şöyledir.
"yaşayan en büyûk yalan
hıçkıran zamanlara benzeyen çığlık
sevgim katran dolu
hasretim müsellah"
Ama biz hep sivil olmak istemişiz.
Yılmadan, usanmadan, bıkmadan hep demokra-
si üzerinde duruyoruz. Bundan amacımız, demok-
rasinin herkes için uygulanan biçimidir. Bir ülkede
yaşayan insanlann bir bölüğü için demokrasi olur,
bir bölüğü için olmazsa, demokrasinin başından da
sonundan da kuşkuya düşülür. Bir yer gelir ki de-
mokrasi yrtirilir, sonra aranmaya başlanır. Bundan
olacak, demokrasiyi sık sık yitirir, sık sık da bulduk
sanınz. Demokrasinin kurallannı bozanlar, bunu de-
mokrasi için yaptık derler.
Ortada hiçbir şey yokken birdenbire bir Alevi-Sün-
ni sorunu çıkıverdi. Oysa olaylan derinden izleyen-
ler bilirler ki olay birdenbire çıkmamıştır. Derinde fo-
kur fokur kaynayan kazanın günü gelince sıcağı ba-
şına vurmuştur.
Bakın, tahriktir, provokasyondur, kışkırtmadır, çev-
remizde bulunan devletlerın tuzağıdır. Bunlann hep-
sini düşünebiliriz. Şu olaya ne diyeceksiniz!
Camilerde birlik hutbesi okunurken, cami kapıla-
nndaaramataramayapılıyor. Istanbul'un büyük ca-
milerinden biri olan Beyazıt Camisi'nde kılık kıyafe-
ti dökülen biri çevriliyor. Sakallı efendinın üstü ara-
nıyor. Neçıksabeğenirsiniz... Belinde tabanca, kol-
tuk altında bıçak! Ustüne üstlük tabanca da ruhsat-
lıdır, bıçağın ruhsatı olmaz...
BULJVL4.CA SEDAT YAŞAYAM
1 2 3 4 5 6 7 8
SOLDANSAĞA:
1/ Hukukta ceza-
lan ve cezaların 1
uygulanma bi- _
çımlenni incele- '-
yen bilım dalı. 2/
Çiçeksiz bitkıler-
deüremeorganı...
Bır çeşit yumuşak
başlık. 3/ lran'ın
plaka ışareti... Na-
polyon'un Mısır'ı
işgali sırasında
1799'da Osmanlı
ordusuna karşı ka-
zandığı savaş. 4/
Kuzey Afrika'da hintkenev i-
ri yapraklanndan elde edilen
sarhoşluk verici toz... Mak-
sat. 5/ Afhka'da yaşayan ba-
caklan beyaz çızgili bır hay-
van... Bırburç adı. 6/Geniş,
engın... Tavlada bir sayı.
7/Akla ve gerceğe aykın...
Saka Türkleri'nın ünlü desta-
nı. 8/ Yağma, çapul... Sert bir
ıçki. 9/ XV yüzyıldan başla-
yarak ltalya'da üretilen kalay
sırlı seramik.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Her türlü ruh hastası. 2/Çamaşırın az kirli suyu... Sazın
en kahn ses veren teli. 3/Japon lırik dramı... Brezılya'da bü-
yük kentlerin çevresını saran gecekondulara verilen ad. 4/
"Oyer" anlamındakullanılan sözcük... Biryazıdan, bırya-
pıttan alınan bölüm. 5/ Engel. uymazlık... Numaranın kısa
yazılışı. 6/ Gereginden çok yemek yıyen... Uğraş. 7/Yanş
atlan bmicisi... Tsviçre'de bır kanton. 8/ Yansıma, yankı.
Yah>a Kemal'in hece ölçüsüyle yazdığı tek şıin. 9/ Rütbe-
sız asker.. Federico Garcia Lorea'nın tantnmış bir oyunu.
İLAN
TC
İSKENDERUN 1. ASLİYE HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
DosyaNo: 1994'618
Davalı: Hüseyin Ayhan, adresi meçhul
Davacı SSK Genel Müdürlüğü tarafindan davalı Tokar
Yapı Endüstn San. A.Ş. ve Kahraman Ennç aleyhıne
açılmış bulunan tazmınat davasının yapılan duruşması
sonunda:
Adınıza çıkanlan davetiyede tanınmadığınızdan
bahisle iade edilmiş olması üzenne yapılan zabıta
tahkikatmda da adresiniz meçhul kaldığından ilanen
duruşma gününün tebliğine karar venlmiş, duruşma
27.4.1995 gününe talik edılmiştir. Mezkûr günde
duruşmaya gelmediğıniz veya bir vekılle de temsıl et-
tirmediğinız takdirde davanın yokluğunuzda bitırileceği
davetiye yenne kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur.
6.3.1995
Basın: 12361
İLAN
TC
İSKENDERUN 1. ASLİYE HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
DosyaNo: 1993'1251
Davalı: lspiro Yasemin kızı Mariye, adresi meçhul.
Davacı Iskenderun Belediyesi tarafindan açılan tescil
davasının yapılan duruşması sonunda;
Mahkememizin 17.2.1995 tarih 1993/1251 esas
1995/37 sayılı karan ile davanın kabulüne, dosya içinde
bilirkişi Yurdal Çelik'in verdiği raporda Iskenderun 1.
mıntıkada kaın 363 parselin Rapoeda kırmızı boyalı A
harfı ile gösterilen 59 m2'lik kısmının yola terkın edılme-
sine karar verildiği işbu ilanın neşir tarihinden itibaren
15 gün içinde davalı lspiro Yasemin kızı Mariye karan
temyiz etmediği takdirde hükmiin kesinleştirileceği ılan
olunur. 23.2.1995
Basın: 12363