Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 20 MART 1995 PAZARTESJ
12 DIZIYAZI
Nilüfer Saygun'u en çok yıpratan şey kocasınm
yokluğu. Her kadın kocası için üzülür, ama bu
T?aşka bir şey onunTçîn. 'Hep verjci mi oldum'
diye soruyor kendine. Yanıtı 'hayır' oluyor...
'Bizyaşamı
aynı derecedepaylaştık'
Adnan Saygun
Kimdir?
1907'delzmfrffedogdu. tlkmü-
zik derslerini aldığı fsmail Zühtü
Kuşçuoğlu nun yönlendirmesiyle
piyanoya başladı. 1928 de Schola
Cantorum 'a göndehldi. 1934 'te
Cumhurbaşkanhğı SenfoniOrkest-
rası 'nıyönetti. I940'ta Ses ve Tel
Biriıği 'nikurarak konserlerdüzen-
ledi. 197] 'dedevletsanatçısıunva-
nı verildi. Yunus Emre Oratoryosu
ve 2. Yaylı Çalgılar Dörtlüsü \ie
Türk mûziğini yurtdışına tamtan
Saygun 1991 de öldü.
Üç dört ay sonra kâğıtlan gel-
di ve Irene'yle Adnan evlendi-
ler. Dinıni değiştirdı Irene, is-
mini de. Önce Leyla isminı ver-
di ona Saygun. Sonra da bütün
din degıştırenlere bu ismin ve-
rildığini düşünüp "NOüfer ol-
sıın ismin" dedi. "0güzel bir çi-
çektir"
Nikâhtan sonra, Saygun'a tek
istegini ilettı Nilüfer. "Belkibir
gün beni sevmejeceksin" diye
başladı söze. "Belki bir başka
kadın çıkacak karşına. Bunu ilk
banasövle.Başkalarındandu.Y-
mayayım. Eğer benim karşıma
bir başka erkek çıkarsa ben de
böyle yapacağım"
Saygun, bu aşkın hep sürece-
ğini söyledi. Nilüfer'den önce
Rabia isimlı bir kadın vardı.
hoşlanılan, belki desevilen. Ev-
lendikten sonra oratoryoyu çal-
dığı Paris konseri bitiminde
boynuna sanlmış, öpmüştü
Saygun'u. Ama hepsi o kadar-
dı işte.
Nilüfer, Macaristan'dan, ai-
lesinden eşyalannı istedi. Bir-
kaç parça çamaşınn ve piyano-
sunun gönderilmesine izin ve-
rildi. Müzigin hiç kesılmediğı
Macaristan, bir süredir Alman-
lann ışgali altındaydı. Bütün
aydınlan toplamış, ordunun ılk
saflanna katmış, Rusya'ya yü-
rümüşlerdı. Irene'nin ağabeyi
de onlann arasındaydı.
Ölüm haberinin ailesine ulaş-
ması uzun sürmedı. Annesi
Franceska fazla dayanamadı bu
tek oğulun ölümüne. Sürekli
bombalanan kentinde, Buda-
pe§te(le. kederinden hastalandı
ve kısa süre sonra, bin dokuz
yüz kırk dörtte o da öldü. Bü-
tün bunlar Nilüfer için posta-
dan çıkan bırkaç satırlık haber-
lerdi. Kahroluyor, ağlıyor, ama
elinden bir şey gelmiyordu.
çocuk özlemi
Nilüfer çok seviyordu çocuk-
lan. Ama yine de benim de bir
çocuğum, oglum olsun diyedü-
şünmüyordu. Dünya kaynıyor-
du. Oğlu olsa o da savaşa gide-
cekti. Annesini görmüştü işte,
tek oğluydu ve ne acılar çek-
mişti onun ardından. "V'ok" de-
di, "bunun için doğurmam
ben". Adnan Saygun ise zaten
pek taraftar değildi bir çocuğu-
nun olmasına.
O kendisine ait daha çok za-
mandan. rahat çalışmaktan ya-
naydı. Çocuk, olsa olsa bir en-
geldi. Arkadaşlannın çocukla-
rını çağınrdı evine Nilüfer, on-
larla oynar. şakalaşırdı. Çocuk-
lar ise neden bilinmez onu bıra-
kıp Adnan Saygun'un kucağına
atılırlardı.
Babası son günlerinı yaşıyor-
du. Bu habenn ulaşması da
uzun sürmedi Nilüfer'e. Tam da
0 sıralar Adnan Saygun, Vene-
dik Festivali'ne çağrıldı. Bera-
ber çıktılar yolculuğa. Önce
Macaristan'a uğradılar. Haber
doğruydu, babası hastaydı. Ni-
lüfer. Budapeşte'de kaldı, baba-
sının ve muhasebecilik yapan
ablalan Elizabeth ve Agat-
ha'nın yanında.
Bir süre sonra baba Jozef,
kızlannın kollannda öldü. Bir
hafta sonra Venedik'e geçti Ni-
lüfer. Saygun'a ve onunla bir-
likte festıvale katılan Mustafa
Sansözen'ın folklor gnıbuna
katıldı. Türk ekıbi, büyük sük-
se yapmıştı Venedik'te. Yollar-
da dans eden folklor ekıbinin
ardında. alkışlarla koşuyordu
bu kentin insanlan.
Müziğin istikbaliyle
gururlanmak
Bir yıl sonra bu kez sekiz ay-
lığına Pans'e gittiler. Saygun,
Paris radyosunda ve en büyük
konser salonlannda çaldı. Ni-
lüfer ise gazeteleri izleyıp koca-
sı hakkında çıkan yazılan kes-
ti.
Bir dosya dolusu kriterîe
döndüler geriye. Bunu başka
seyahatlerizledi. Saygun, nere-
ye giderse gitsin, Nilüfer de
onunla birlikteydi. Kocasının
başanlanyla gururlanıyor, sevi-
niyor, onun müziğiyle kendısin-
den geçiyordu.
Kompozitör Bela Bartok,
Ankara'ya geldiğinde tarih bın
dokuz yüz elli altı olmalıydı,
Saygun da yirmi altı yaşında.
Birlikte Anadolu'yu dolaştılar.
Dost oldular, şimdi Macaris-
tan'da Bilim Akademisi arşivle-
Saygun, nereye giderse gitsin, Nilüfer de onunla birlikteydi. Kocasının başarılarıyla gururlanıyor, seviniyor,
onun müziğiyle kendisinden geçiyordu. Belki de bu yüzden müziği bırakmış olması üzmüyordu onu. Ona dü-
şen, sevgisini büyütmek ve her zaman kocasının yanında olmaktı.
rinde yer alan yüzlerce mektup
yazdılar birbirlerine. Bir mek-
tubunda. "Türk miLağinin istik-
balini" diye yazdı Bartok, "si-
zin eUerinizde görüvorum".
Müziği artık kocasının yanın-
da, onun notalanyla yakalayan
Nilüfer için anı oluşturacak
olaylar kendi yasadıklan değil,
birlikte yaşananlar ya da Say-
gun'un kişiligi ve müziği etra-
finda dönenlerdi. Adnan Say-
gun, Amerika'da yüz yirmi ki-
şilik bir koroyu ve orkestrayı
idare etmişti bir seyahatinde.
Uluslararası bir yanşmaya ka-
tılmış, kırk beş kişi arasında bi-
rinci olmuştu. Yirmi bir yaşm-
daydı o zaman. Oratoryoyu yaz-
dığında ise yeni evliydiler. Üç
ayda yazılmıştı bu dünya kla-
sikleri arasında yer alan orator-
yo.
Gecelerboyunca Mfthat Feîı-
men'le çalışmışlar, Nilüfer de
onlan izlemişti. Nilüfer de mü-
ziğini sürdürüp kanyer yapa-
maz mıydı? Hayır. O isteme-
mişti. Neredeyse elli yıllık be-
raberlikleri bo>Tinca bir gün bi-
le yalnız bırakmamıştı eşini.
Ikisinin de dostlan birdi. Çalı-
şırken dinlensin diye Say-
gun'un odasına bir kanepe koy-
du Nilüfer. ayaklannı uzatması
için de bir puf. Ama o kanepe-
ye kansını oturttu Sa> gun. K.a-
nsı çalışırken de yanında olsun
istiyordu. Bulaşık, yemek gibi
günlük işlerini, saat üç dendi mi
bitirirdi Nilüfer.
BJu kadar bile sabn yoktu Adr.
nan-Saygun'un. Saat iki buçuk-
ta bağınrdı. "N'iliifer, neredesin,
bitmedi mi hâlâ işin? Buraya
ge)". Yıllar boyunca Nilüfer o
kanepede oturdu. Dikişlerini o
kanepede dikti. kitabını o kane-
pede okudu. Kulagı kocasının
müziğindeydi... Bir sayfa biti-
yor, arkasına yaslanıyordu Ad-
nan Saygun. Nilüfer hemen
mutfağa gidip kahve pişiriyor-
du.
Her anını Saygun'a göre
programlamıştı. Büyük ablası
Elizabeth de yirmi beş yıl onlar-
la birlikte yaşamıştı. Bazen Ad-
nan Saygun'u kızdıracak hare-
ketleri olurdu Elizabeth'in, ama
0 yine de sesıni çıkarmazdı.
Birbirlerini kırdıldan brrkavga
değil. bir tartışma bile yer al-
madı Nilüfer Saygun'un anıla-
nnda. Bazen yüksek sesle ko-
nuşurdu; uyanrdı Saygun, "Be-
nimle böyle konuşma" Başka
zaman Adnan Saygun'un sesi
sert çıkardı. Hemen degiştirirdi
ses tonunu, "Ben seni kırmak is-
temedim"" derdi.
Ciderek büyüyen sevgi
Kıskançlıklara da yer yoktu
ilişkilerinde. Yakın dostlan var-
dı. Saygun. ender de olsa bir se-
yahate birlikte gitmediler mi
onlara emanet ederdi Nilüfer'ı.
"Yalnız bırakmayın" derdi, "ca-
nı sıkılmasın" Sevişerek evlen-
mişlerdi, ama Nilüfer'in sevgi-
si giderek daha da büyüyordu.
Belki de bu yüzden müziği bı-
rakmış olması üzmüyordu onu.
Ona düşen. sevgisini büyütmek
ve her zaman kocasının yanın-
da olmaktı.
Bugün Ulus'ta, Adnan Say-
gun Caddesi üzerindeki, duvar-
lannı kocasının fotoğraflannın
süslediği evinde yaşıyor Nilü-
fer Saygun. Seksen altı yaşını
doldurmak üzere.
Adnan Saygun'a ait yüz yir-
mi beş koli kıtabı. eserlerini.
otuz altı madalyasınt, yazı ma-
sasmı, koltuğunu. fahri doktora-
lannı Bilkent Adnan Saygun
Müzik ve Eğitim Merkezi'ne
bağışladı.
Geçen yıl evde düştüğü için
yürümekte zorlansa da kendisi-
ni biraz iyi hissettiğinde konser-
leri kaçırmıyor. Hele de çalınan
Adnan Saygun'un eserleriyse.
Mezan da hazır. Zincirliku-
yu'da, Adnan Saygun'un yanın-
da.
Arkalannda ise tzmir dediko-
duyla çalkalanırken bile oğul-
lanyla evlenmesine karşı çık-
mayan, ama yine de bazı tatsız-
lıklann yaşandığı kayınvalide-
si. kayınpederi vegörümcesinin
mezarlan var.
Hasta, yaşlı ve yorgun Nilü-
fer Saygun. Onu en çok yıpra-
tan ise kocasının yokluğu. Baş-
ka bir kadın da kocasını yitirdi-
gınde üzülür. ama bu başka bir
şey'onun için.
Onu ağlatan anı lar değil, işte
bu yokluk. "Verici rolünü mü
üstlendim" diye soruyor kendi-
ne.
"Hayır" oluyor yanıtı, "iki-
mizde aynı derecede pa> laştık".
Ama yine de bir şeyler eksık.
lyileşme umudu yok. "Benim
bir gayem yok yaşamak için"
diyor, "kendime ait bir şeyim
de"
Sürecek
O/Kivt/en'n çıtıprtılaj, Ştnvste
Değil Türkiye'nin, belki de
dünyanın adına tiyatro kurulan
ilk sanatçısı o. Sahneye çıktığın-
da yaşı altı, indiğinde ise yirmi
beş, bılemedıniz otuz. Adı Şa-
yeste. Soyadı öncelen Savaş-
man. Sahnenin tozunu bıraktı-
ğında ise 0 artık bir Ayanoğlu.
Operetlerin çıtı pıtı kadını. açık
perdenin "çeşm-isehen"ı, Saini
Ajanoğlu'nun kansı. Hâlâ yaşı-
yor, ama hastalığı konuşmasına
engel. Onu, oğlu Bora Ayanoğ-
lu ile kızı Solma L'çak anlata-
cak...
Yer, Istanbul Kuşdili. Yeni
jTİzyıla gireli daha on beş yıl ol-
muş. Gazeteci Mehmet Savaş-
man, arkadaşlanyla birlikte bir
akşam Direklerarası'nda soluk-
landı. Sahnede esmer güzelı bir
kadın. Alto sesiyle hüzünlü şar-
kılar okumakta. Bu kadın, Tür-
kiye'nin ilk alto sesi olduğu ka-
dar 'Makber'in de ilk yorumcu-
su Meryem.
Mehmet Bey'in hissettikleri-
ne olsa olsa ilk bakışta aşk de-
nir. Bu yüzdendir ki Direklera-
rası" nda soluklanması bir akşam
bile aksamaz. Aşkı karşılığını
buldu Mehmet Bey'in. Kaçırdı
Meryem Hanım'ı ve evlendiler.
Ama artık Meryem Hanım'a
sahne yasak. Hem Meryem Ha-
nım'ın kardeşleri birer tiyatro
vurgunu hem de Mehmet
Be\ "in ağabeyi Sezai Savaşman
birpiyes yazan. St. Jozef ve Hu-
kuk Fakültesi mezunu Mehmet
Bey'de de aynı ateş. Bu yüzden
kopulamadı tiyatrodan. Bir ti-
yatro batınldı. diğeri açıldı. Ai-
leden kalan tüm mallar bu tiyat-
ro sevdası uğruna harcandı.
Tiyatroda başlayan
yaşam
Mehmet Bey'le Meryem Ha-
nım'ın tek çocuklan Şayeste de
işte bu sıralarda doğdu. Açılan,
kapanan perdeler arasında bü-
yüdü, emeklemeyı turnelerde
öğrendi. tlk sahneye çıktığında
ise altı yaşında var yoktu. Elde-
ki son mülk de satılıp yeni bir ti-
yatro açtıklannda Mehmet Bey
kızının ismini verdı, "Şayeste
Sa\aşman Ti>atrosu"
Şayeste on altı yaşındaydı o
sıralar. Şevkiye May'la Kenan
Pars'la aynı sahneyi paylaştı.
Turnelere çıkıldı. turnelerden
dönüldü. Bu tiyatro da battığın-
da, artık elde satılacak ne ha-
mam ne han vardı. Mehmet Bey,
çalışamayaeak kadar yorgun ve
yaşlıydı. Mer>em Hanım ise al-
tı yedi kardeşinı üst üste yitır-
menin etkisiyle olacak sessizdi.
Yas tutuyordu. Evı geçındirme
sorumluluğu artık genç Şayes-
te'nin omuzlanndaydı.
Darülbedayi. isim değiştirip
Şehir Tiyatrolan 'na dönüştürül-
düğünde en genç oyuncu Şayes-
te "ydi. "Operetierin siibret sesi
Şajeste" denılıyordu onun için.
Kısa sürede başrol oyunculuğu-
na yükseldi. Hırslı, hırsli oldu-
ğu İcadar da başan 11 bir kadındı.
O yıl. tiyatro okulu olarak bili-
nen konservatuvar da ilk me-
zunlannı verdi. Biri Semiha
Berksoy'du bu mezunlann, di-
ğeri Sami Ayanoğlu. Babası
Harbiye Nezareti Muzika-
M'ndan Mülazimsani Hüseyin
Hilmi Bev'i Yemen Harbi sıra-
• Darülbedayi, isim
değiştirip Şehir
Tiyatrolan'na
dönüştürüldüğünde
en genç oyuncu
Şayeste'ydi.
"Operetlerin sübret
sesi Şayeste"
deniliyordu onun
için. Kısa sürede
başrol oyunculuğuna
yükseldi.
• Şehir
Tiyatrolarf na gidip
gelmeye başlayan
Sami Ayanoğlu'nun
Şayeste'yi tanıması
ve âşık olması uzun
zaman almadı. Ancak
bu ufak tefek kadın
çok koşturdu
peşinden onu. O,
tiyatronun fındık
kurdu, çeşm-i
seheniydi.
sında yitiren Sami Ayanoğlu,
hem öksüzdü hem de yetim.
Çünkü kocasının öldüğüne,
gönderilen beratına, eşyalanna
karşın inanmayan Bedriye Nefî-
se Hanım, her esir treni geldi-
ğinde son yolcu inene kadar
Haydarpaşa Gan'nda bekle-
mekten vereme yakalanmış, kı-
sa bir süre içinde de ölmüştü.
Ayanoğlu'na dayısı bakmıştı
önceleri. Darüşşafaka'da öğre-
nim görmüş. sonra da konser-
vatuvara gırmişti. Şehir Tiyat-
rolan'na gidip gelmeye başla-
mıştı. ama figüran oyuncular
arasında. Şayeste'yi tanıması ve
âşık olması uzun zaman almadı
Ayanoğlu'nun. Bu, bir kırk altı,
kırk yedi boylannda, ufak tefek
kadın çok koşturdu peşinden
onu. O tiyatronun fındık kurdu,
çeşm-i seheniydi. Şıirler yazıp
aşkına karşılık istedi. Aldı da.
Gizüeviilik
Şehir Tiyatrolan'nm sorum-
lusu ise Muhsin ErtuğruJ'du.
Katı kurallan vardı. Bir kere
oyunculann evlenmesine kar-
şıydı. Hele de kadınsa o oyuncu
evlendiğinde sanatının biteceği-
ne inanıyordu. Bu yüzden de bü-
tün ev lenmeleryasaklandı. Ama
onlar evlenmekte kararlıydılar.
Bu ilişkıyi ailesinden de gizledi
Şayeste. Evlilik işlemlen için
muhtara başvurduğunda da sü-
rüyordu bu gizlilik. Mehmet
Bey'e muhtar haber verdi. "Kı-
zm ev1enijt»r" diye. Ses çıkar-
madı Mehmet Bey. Şayeste hem
tek çocuğuydu hem de akh ba-
şında bir kadındı. Ne yapacağı-
nı bilirdi.
Evlendiler. Tarih, bin dokuz
yüz otuz dörttü. Kasımpaşa'da
iki odalı bir ev tutuldu. Tiyatro-
da birbirlerini ya görmezden ge-
üyorlar, konuşmak zorunda kal-
dıklannda ise bir iki cümleden
ötesine uzatmıyorlardı sohbeti.
Tiyatro dışı zamanlar tümüyle
onlanndı. Geziyor. eğleniyor-
lardı. Bir gün bir ayı yavrusu
gördüler yolda. Eve götürüp
beslemek istediler. Sonra da ayı-
nın büyüyüp kendilerini yiyece-
ğini düşünüp vazgectiler bu is-
teklerinden. Şayeste'nin ailesı,
damatlannı bir oğul gibi benim-
sedi. Cebinde esanslı danteli,
elinde bastonuyla "Sami Bey"
diye hıtap ederdi damadına
Mehmet Bey. O da saygıda ku-
sur etmez, kayınpederinden ön-
ce oturmazdı bir koltuğa. Mer-
yem Hanım ise damadı hakkın-
da tek söz bile söyletmezdi.
Yann: Mutfakta
söylenen operetler
POLİTÎKA VE ÖTESİ
MEHMED KEMAL
Konsolosun Olümü...
Vehbi Belgil'i, Ankara'da yaşadığım yıllardan tanırım.
Posta Caddesi'ndeki "Kürdün meyhanesi"ne gelirdi. Tek
amerikan ban olan meyhanede tezgâha yaslanır, içkisini
içerdi. Sofra kurmazdı, onu sofralı hiç görmedim. Tek ba-
şına içmesi bundandı. Her bar müşterisi gibi tek tekçiydi.
Bir içkiye bağımlı değildi. Kimi zaman rakı, kimi zaman vot-
ka, kimi zaman da şarap içerdi. Meyhanenin kamburgar-
sonu Hafız, dirseğini tezgâha dayar dayamaz bağınrdı:
"Konsolos Bey'e bir duble rakı!.."
Bilinirdi ki Vehbi Bey gelmiş, içki istiyor.
Hariciyede çalıştığı için ona kestirmeden Konsolos der-
lerdi. Konsolos olmadığı halde böyle denmesini severdi.
Konsolos değil kâtip de olabilirdi.
Görevli olarak yurtdışına çıktığında, birkaç yıl kaybolur,
sonra bir yerterden çıkıp geri dönerdi. Uzun yıllar harici-
yede kaldı, sonra aynldı.
Yıllar sonra, Ankara'dan ayrılıp istanbul'a göçtüğümde
ona Cumhuriyet'te rastladım (1975). Şöyle birdüşünüyo-
rum da 20 yıl olmuş. Az mı?
Gazetede ilgiyle okunan bilim yazılan yazardı. Orhan
Bursalı'nın çıkardığı "Bilim ve Teknik"\n anası ya da ba-
bası olurdu. Bilimsel yazılannı gene yazıyordu ama sey-
rek gorüşüyorduk, yazısını getirdiği günlerde.
"Nasılsınız?" diye nazikçe bir hariciyeli gibi el sıkardı.
Şurdan burdan söz ettikten sonra Ankara günlerine gelir-
di. Banş'ta, Vatan'da yazdığım günleri anımsardı. ikimiz
de 27 Mayıs'a Ankara'da tosladık. Günler ne çabuk ge-
çiyor, yıllar da öyle...
Geçende işittim ki Vehbi Bey ölmüş. Nasıl da üzüldüm,
nasıl da acıdım. Sessiz sedasız, kimliğine yaraşır bir bi-
çimde gitmiş.
Sabahleyin kalkmış (tıraşını olmuştur), su parasını yatır-
mak için Bahçelievler'deki su servisine yönelmiş; burada
kuyruga girmiş, beklemeye başlamış; su kuyruğu uzun-
muş, beklerken birden fenalaşmış... Çevresindekiler ko-
şuşmuşlar, yardım etmişler, yakındaki Ömür Kliniği'ne gö-
türmek istemişler. Vehbi Bey kalp krizı geçiriyormuş, yol-
da iken (sizlere ömür) ölmüş. Bir yazar dostum var, kalp-
ten ölenler için "güzel ölüm" der. Güzel ölmüş!
Geçende karikatürist Nehar Tüblek de öldü. Onunki de
güzel ölüm, kalpten! Merdiven çıkarken birdenbire bas-
tırmış, alıp götürmüş!
Vehbi Belgil, bir güzel Istanbul efendisiydi. Tıpkı Nehar
Tüblek gibi. 1916'da Istanbul'da doğdu. Siyasal Bilgiler
Fakültesi'ni bitirdi. Uzun yıllar diplomat olarak Dışişleri
Bakanlığı'ndaçalıştı. Sonra isteğiylegörevinden aynldı. Is-
tanbul Ticaret Odası'na (İTO) girdi. Uzun yıllar burada ça-
lıştı, emekliye aynldı.
Vatan, Cumhuriyet, Milliyet gazetelerinde yazdı. Cum-
huriyet'in geçirdiği bunalımda yerıni aldı.
"Ortak Pazar Anlaşması" adlı bir kitabı vardır. Yazar,
Gümrük Birliği'ne gırme tartışmalarının sürdüğü bu gün-
lerde ne denli ileri görüşlü olduğunu kanıtlar.
Tanrı rahmet eylesin!..
BULMACA
1 2SOLDAN SAĞA:
1/ Yabangülü agacı ve
meyvesi. 2/ Piyangoda
en küçük ikramiye...
Yüz, çehre. 3/ "Çok
önemli kişi" anlamında
uluslararası kısaltma...
Bitkilerde bulunan koku-
lu ve uçucu madde. 4/Bir
nota... Güreşte bir oyun.
5/ Büyük kardeş, ağa-
bey... Ispanyollann se-
vinç ünlemi. 6/ Bir kuv-
\etin. uygulandığı kütle-
yi bir eksen etrafında
döndürme egilimi. II Yüksek bir
makama sunulan mektup ya da di-
lekçe... Avustralya'da _yaşayan bir
cins devekuşu. 8/ Afrika'da bü>ük-
baş hayvanlarda görülen uyku has-
talığı... Müstahkem yer. 9/Gerçek-
liğin temeli olarak yaînızca tek bir il-
keyi benimseyen dünva göriişü.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Halk dilinde çınar ağacma veri-
len ad. 2/Deri ile kaplı bir çeşit Es-
kimo kayıgı... "Ve yalnız kalmada
bir yaza —- olan sahil' Uçuşmada gökyüzünde bir sürii ebabil"
(Orhan Veli).3/ Camdanyapıunışbüyükbirabardağı... Sporkar-
şılaşmalannda seyircileri coşturan kimse. 4/Brezilya'nın plaka
işareti... Saz şairi. 5/Kadında cinsel isteğin hastalık derecesin-
de artması. 6/Küçük kitap.... Kâfi gelmeyen. II Kötü bir işteki
yardımcılar. 8/Ölülerin küllerini saklamaya yarayan vazo... Ta-
hıl üriinlerinin alımıyla ilgili kuruluşumuzun kısa yazılışı. 9/Sa-
natöğreticisi... Sınırnişanı.
A
M
E
L
L
1
M
E
es
E
K olc
i
N
E
KARS KADASTRO MAHKEMESİ'NDEN
Dosya No: 1992 593
Davacı Hazine vekili aşağıda kimlıği yazılı davalılar aleyhine
açmış olduğu tespitin ıptalı ve tescıl davasının yapılan yargıla-
ması sonunda davanın reddine karar verilmiş olup verilen karar
davacı Hazine vekili 30/1/1995 tanhli dilekçesi ile temyiz etti-
ğınden;
Karar ıie temyiz dilekçesinin aşafıda kimliği >azıh davalıya
teblığ edılemediğınden ılanen teblığine, teblığ tarihinden itiba-
ren karar ve temyiz dılekçesine karşı varsa diyecekleriniz 15 gün
içinde mahkememıze bildirmenız ilanen tebliğ olunur.
Kımliğı:
Kasun, Sultan, Yusuf, Gülenber. Şehriban, Zöhre, Haşim, Yu-
nus. Efruz, Leman, Feruze. Basın: 10595
KARS KADASTRO MAHKEMESİ'NDEN
Dosya No: 1994594
Davacı Hazine vekili aşağıda kımüği yazılı davalılar aleyhine
açmış olduğu tespitin iptali ve tescil davasının yapılan yargıla-
ması sonunda davanın reddıne karar verilmiş olup verilen karar
davacı Hazine vekili 30/1/1995 tarihlı dilekçesi ile temyiz etti-
ğinden;
Karar ile temyiz dilekçesinin aşağıda kimliği yazıiı davalıya
tebliğ edilemediğınden ilanen tebliğine, tebliğ tarihinden itiba-
ren karar ve tem> iz dılekçesine karşı varsa diyecekleriniz 15 gün
içinde mahkememıze bildirmeniz ilanen tebliğ olunur.
Kimliği:
Mehmet, Refika. Şevket, Şaban, Ayvaz, Gülperi, Cevahir, Na-
zime, Şadime, Civan.
Basın: 10730
KARS KADASTRO MAHKEMESİ'NDEN
Dosya No: 1992/218
Davacı Hazine vekili aşağıda kimliği yazılı davalılar aleyhine
açmış olduğu tespitin iptali ve tescil davasının yapılan yargıla-
ması sonunda davanın reddıne karar verilmiş olup verilen karar
davacı Hazine vekili 30/1/1995 tanhli dilekçesi ile temyiz etti-
ğinden;
Karar ile temyiz dilekçesinin aşaıda kimliği yazılı davalıya
teblığ edilemediğinden ilanen tebliğine, tebliğ tarihinden itiba-
ren karar ve temyiz dılekçesine karşı varsa diyeceklenniz 15 gün
içinde mahkememıze bildirmeniz ilanen tebliğ olunur.
Kımliğı: Gündüz Oymak
Basın: 10596