06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
23 ŞUBAT 1995 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Tîîlî UYGARUKLARINIZHDE... OKTAYEKtVCl Bir doğa ve tarih müzesinin binlerce yıllık 'can suyunu' keserek kurutmak üzereyiz • Istranca derelerini Istanbul'a taşımayı hedefleyen 'Büyük Su Projesi', antik Midye kenti ve çevresini I. derece doğal ve arkeolojik SlT alanı yapan değerleri göz ardı ediyor ve koruma yasalanna aykın bir kültür katliamı projesine dönüşüyor... A'Tarih boyunca ız bırakan kül- türlerin büyük çoğunluğu, hep su kenarlannda yaratıldılar. Yer- yüzünün su kaynaklan, ha\a ve toprakla olan kucaklaşmalannı yaşama dönüştürürken aynı an- da uygarlıklann da can suyunu vermiş oldular. Toplumlar, ister göçebeliğin o çok renkli serü- veniyle yaşasınlar, isterse de yerleşik bir düzen kurmanın yi- ne o çok zetıgin gelenekleriyle köyleri ve kentleri yaratsınlar. uygarlıklannı sürdürebilmek ve geliştirebilmek ıçın hep su baş- lannda durdular. serpildiler. ilerledıler... Denebilır kı Ruhi Su'nun unutulmaz sesi ve türküsüyle yıllar önce usumuza oya gibi ış- iediği ünlü 'su basında durmu- şuz' dizesi, ınsanoğlunun bin- İCTce yıllık tanhinin belki de en kısa özetidir. Hünerli etlerle ya- ratıcı akıl arasındaki kara sevda- nın yarattığı tüm kültürler, bu iki sevgilinın de hep su başlann- da buluşmasıyla uygarlığa dö- nüştüler. yer yuvarlağını "dün- ya" yaptılar. Gelin göriin kı suy- la uygarlık arasındaki insanlık tarihine yön veren bu duygulu bağımlılık, 20. yüzyılın şu son demlerinde sankı amansız bir düşmanlığa dönüşmek üzere. Yakın zamana dek salt tarihı ve doğasıyla değil, aynı anda su- lan ve su kültürüyle de adına "dünva kenti 7 ' dedirten Jstanbul yine tanhı ve doğasıyla birlıkte o dillere destan sulannı da anı- lanna gömmeye başladı. Ellı yılda Haliç'ini tüketipyirmı yıl- da kıyılanna küsen bu 2600 yıl- lık deniz kentt, şımdı de şu son on yıl içinde içme suyu kaynak- lannı yok etti. Aynı 2600 yıla yaşama şansı veren en değerli doğal zengınliğini, sözümona kentleşme denen ilkel bir yağma sürecinin gözü dönmüş talancı- lannateslimetti... Kıyıköy'ün yanıbaşından Karadeniz'e kavuşan Kazandere, böJgeyi doğal cennet yapan 2 akarsudan biri_ tîk Midye kentine vefasızlık Duyarsız projeler Şimdi 3. binyıla doğru Istan- bul'un tûmüyle susuz kalıp tari- hin belki de en büyük felaketini yaşamaması için yetkih kurum- lar, bırkaç yıldır yeni projeler geliştiriyorlar. Bunlar arasında ivedilikle devreye sokulması için çalışma- lan hızlandınlan ise 'Büyük İs- tanbul Su Projesi1 adını taşıyan ve Istranca Dereleri'nin kente taşınmasını amaçlayan büyük doğa operasyonu. Yine yetkili kurumlar, eldeki var olan kaynakJan. yağma ve işgalin kirletici etkilerinden kur- tanp yani açıkçası su havzalan- nın talanına son verip kentin bu .değerlerim yeniden Istanbul'a kazandırmak yerine, işin kolayı- na kaçıyorlar ve henüz kirlen- memiş komşu sulan toplayarak sorunu çözmeyi yeğliyorlar. Ne var ki bu acil çözüm kay- naklannı oluşturan Istranca De- releri'nin öyleboşuboşunaakan sular sayılamayacağı, yine bin- lerce yıldan bu yana eşsiz bir do- ğal çevreye yaşam kaynağı olur- ken aynı anda köklü bir tarih ve kültür birikımıni de bugünlere dektaşıdıklan ya hiç bılinmiyor ya da bilınse bile umursanmı- yor. Sözün kısası, yıllardır Is- tanbul'u gözden çıkaran imar ve kentleşmepolitikalan, şimdı de bu kentin yakın çevresinde var olan komşu uygarlıklan harca- maya nijetlenmış görünüyor. örneğin, aynı duyarsız proje kapsammda göz dıkilen Istran- ca sulanndan Papuçdereve Ka- zandere'nın 2500 yıllık ortak dostu olan Kıyıköy gibi. Ya da aynı 2500 yıla tanıklık eden ta- rilsel varlığının antık adıyla şu ganp Midye kenti gibi... Antik Midye kentinin ahşap tarihi evleri, Osmanh dönemi mimarlık külriirünü yansıüyorlar» n -Mid>e«- oidukiann, sövieyen yaşiı sakinieri, 2000 yıihk surtann önünde Istanbul un vefasızlığını duşunuyonar. Kıyıköy'de kayalara oyularak yapılmış Aya Nikola Manasün 14. yüzyıldan bir kül- tür zenginliği..'. (Fotograflar: OKTAY EKİNCİ) • İstanbul'un 2500 yıllık komşusu olmaktan hep onur duyan Kıyıköy, köklü uygarlığına yaşam kaynağı olan bereketli sulannı şimdi yine Istanbul yitirmenin şaşkın ve çaresiz gerilimini yaşıyor. Kjrklarelı ilının Vıze ılçesine bağlı, şirin ve küçük bir kasaba olan Kıyıköy, 1987 yılında be- lediye olmuş. Ticaret ve sosyal ilişkiler açısından aynı ilin Sa- ray ilçesıne daha yakın sayılır. Istanbul-Edirne (TEM) otoyo- lunun sağladığı yenı olanakla Saray üzennden iki saat içinde Kıyıköy'e ulaşmak artık müm- kün. Eğer buna rağmen günü- birlik ziyaret yerine bir ya da birkaç gün kalıp başınızı dinle- mek isterseniz, Kıyıköy'ün ko- nuksever ve güleç yüzlü halkı- na da kendinizi emanet edebilir- siniz. Evlerini pansiyonturizmi- ne açan Mıdyelilerle kalıcı dost- luklar da kurabilirsiniz. Midye, Kıyıköy'ün aslında salt antik çağlardaki değil, daha 1930'Iara dek kullanılan, yani 2500 yıllık bir süreklilıği olan tek ve en eski adı. 1920'lerdeki mübadele döne- minde Rum ve Bulgar kökenli nüfus burayı boşaltıp yerlerine Selanik'ten ve yine Bulgaris- tan'dan gelen Türk aileler yer- leştikten sonra, adı resmen Kı- yıköy olmuş. Ancak Midye adı ve özellik- le Midyelı olma kavramı. ara- dan geçen 60 yıla rağmen bin- lerce yıllık kültürel varlığını ve ağırlığını koruyor. Örneğin emekli öğretmen MustafaElbû- ken, Kıyıköy'ün sorunlanyla il- gili tartışmada sözlerine bir Midyeli olarak başlıyor ve "es- ki Midye evlerinin ahşap ve sağ- lıklı olduğunu, >cni beton yapı- larda ise sabahları ağrılar içinde uyandıklannr anlatıyor. Benzer şekilde Kıyıköy'ün tanhsel kent dokusunu banndı- ran Kale Mahallesı'nin muhtan Mehmet Altan da "Babam Seia- nik göçmeni, ben 1937'de Mid- ye'dedoğdum" derken aynı kök- lü kültüriın yeni sahibi olduğu- nu, sanki farkında olmadan vur- guluyor. 2500 yıllık uygarhk Istrancalann ıkı komşu akar- suyu olan Papuçdere ve Kazan- dere'nm Karadeniz'e yine yan yana ka\ r uştukJan yerde ve bu ıkı derenin arasındaki denize doğru uzanan küçük plato üze- rinde kurulmuş olan Midye ken- ti, 10 7. yüzyıla dek uzanan, ya- ni en az Istanbul kadareski olan yerleşme izlerini taşıyor. tlk sakinlerinin tskhler oldu- ğu ve bugünlere dek varlığını koruyan bir sunağın da tskit boylanndan Tauriler'e ait oldu- ğu biliniyor. Trakya'ya adlannı veren Traklaruı da bölgedeki ilk yerleşme bölgeleri antık Midye ve tğneada yöresi. Midye adının geçmişı de 10 500'lü yıllara uzanıyor. Iran Şa- hı II. Kej hüsrev, yani tarih söy- lencelenndeki adıyla Imparator Kurus. Babil ve Lidya'yla bir- lıkte Midya'yı da lran'a bağla- yınca bu yörelerden kaçanlar, Trakya'ya gelip yerleşmışler. Midyalılar da yine bugünkü Kı- yıköy'ün bulunduğu yerdeki Istanbul Mimarlar Odası'nm Kıyıköy'de yaptığı bölge toplan- tısında, tarihi konaklardan en iyi korunanlardan birine kültür adına teşekkür plakeri takılmışu. Salmydessos kentine sığınmış- lar. Daha sonra da adına artık Midye denmeye başlanmış. tS 46 yılında Midye, Roma Imparatorluğu'nun egemenliği altına girer. Bu dönemde öyle- sine önem kazanır ki ünlü Roma împaratoru ıNeron, Trakya ge- nel valisi ıken bölge merkezi olarak bu kentte oturmayı yeğ- ler. Gerçekten de Midye. her iki kenanndan gürül gürül akıp Ka- radeniz'e dökülen derelerin ya- rattığı bereketli topraklan ve de- niz kıyısındaki doğal zenginli- ğiyle eşsiz güzellikte bir yerleş- medir. • Nitekim İS 1. ve 2. yüzyıllar- da Cenevizlfler de ilk kolonile- rini burada kurmuşlar İS 6. yüz- yılda Imparator Justinianüs. bu güzel kenti korumak için şimdi bile hayranlık uyandıran surlan yaptırmış. Midye'nin bu surla- n, tS 9. ve 10. yüzyıllarda Bi- zanshlar tarafından da onanla- rak geliştirilmış.. Bugün de Kıyıköy'e ulaştığı- nızda antik kentle Osmanlı dö- nemi yerleşmesinin üst üste yer aldığı tarihj dokuyla bezeli ka- saba merkezine girerken tıpkı Bizans döneminde olduğu gibi kemerli sur kapısının altından geçıyorsunuz. "Suriçi" olarak da adiandınlan bu merkez, Ka- le ve Cumhuriyet mahallelerin- den oluşuyor. Denize doğru san- ki bir yanmada gibi nzanan bu mahalİelerde ise Midye'nin es- ki ahşap evieri, eski sokaklan ve yine antik dönemlerden kalma yapı kalıntılanyla birlikte zen- gin bir kültürle karşılaşıyorsu- nuz. Bazilika planlı, kırma çatı- lı eski bir kilise olduğu anlaşılan camiye sonradan eklenen mina- re bile, bu eski kültüre saygılı bir şekilde yükseliyor. Midye kentinin SuHan Murat Hüdavendigâr tarafından 1369'da Osmanlı topraklanna katılmasından sonra 1877'ye dek süren 506 yıllık Türk döne- mi, aslında Rum ve Bulgar kö- kenlı halkın kültür kimliklerini hemen tüm yönleriyle koruduk- lan bir dönem olmuş. 1878'de Ayestefanos Anlaş- ması'yla Kırldareli'yle birlikte Bulgarlara verilmişse de aynı yıl bu kez Berlin Anlaşması'yla ye- niden Osmanlılara geçmiş. 1908'de kaza merkezi olmuş ve 7500'e yakın nüfusuyla bölge- nin en canlı limanı olma özelli- ğini korumuş. Yine 1908'lere ait belgelere göre halkın. balıkçılık ve hay- vancılıkla geçindiği Midye'de bir cami, mescit, 6 kilise, Müs- lüman ve Hıristiyan okullan, 16 han, 6 mağaza, î 57 dükkân, 23 fınn, 12 çeşme, 23 su değirme- ni ve 110 kahvehane varmış. Kentin surlannm dışında ve kente oldukça yakın bir yerde kayalara oyularak inşa edilen Aya Nikola Manasbn ise 10 13. veya 14. yüzyıllaratakvimlenen geçmişiyle bugün de tarihin ta- nığı olarak Midye 'ye ayn bir özellik veriyor. Koruma kararian boşunamı? tşte böylesine köklü bir uy- garlık merkezine binlerce yıldır yaşam kaynağı oluşturan ve asıl önemlisi Midye'nin bugünkü yerinde kurulup gelişmesine ne- den olan Kazandere ve Papuç- dere'nin Istranca sulan projesi kapsamında sulannı artık Istan- bul'a vermeleri, doğanın yani sıra tarihin de kısa sürede sara- np solmasına neden olacak. Bu projeyi yürürlüğe sokan- lar, Midye'nin surlannın ve Aya Nikola Manastın'nın daha 1969'larda kültür mirası olarak tescil edildiğini, 1988'de Suriçi bölgesinin bu kez arkeolojik ve kentsel StT alanı olarak ilan edi- lip aynı bölgede 21 adet tarihi evin de koruma altına alındığı- nı, 1990'da ve 1991 'de ise bu ka- rarlann I. derecede doğal ve ar- keolojik StT alanına dönüştü- rüldüğünü acaba biliyorlar mı? Eğer bu yasal koruma koşul- lannı biliyorlarsa ve bu kararla- ra uymak ülkedekı her kurum için aynı anda yasal bir zorunlu- luksa, antik Midye kentmi ve Kıyıköy çevresini I. derece SlT yapan su kaynaklannı çekip al- mak. acaba hangi hukuka ve hangi uygarlık anlayışma uyu- yor? Istanbul'u kurtarmak adı- na, 2500 yıldır İstanbul'un kom- şusu olmaktan gurur duyan bir kültür hazinesinin tek yaşam kaynağını kurutmak. acaba han- gi insanlık anlayışına sığıyor? Evet, şu son zamanlarda bu ve buna benzer sorular yüzün- den Midyelilerin ağzını bıçak açmıyor. Edirne Koruma Kuru- lu'nca 1992'de onaylanan 1 /5000 ölçekli koruma imarpla- nında balıkçılığın ve ormancılı- ğın sürdürülmesi, bunun yani sı- ra derelerin kenannda kampıng alanlannın düzenlenip eski ev- lerin de pansıyonculukla kurta- nlması gibi duyarlı çözümler var, ama asıl büyük duyarsızlık, öldürücü hamlesine hazırlanır- ken bütün bunlar salt kâğıt üze- rinde kalmayacak mı? Antik Midye kenti ve Kıyıköy halkı, Istanbul'u hayırsız kom- şu olarak görmek istemiyor. Be- lediye Başkanı Yusuf Yfirük, "Gelecegimizden endişe duyu- yoruz'' diyor ve hemen ekliyor: " Derekrimiz kıınıtulıırsa, bfa de tarihten siliniriz." İSKİ yetkilileri bu serzenişe kulak vermeli, bir yanlışı sür- dürme yerine, tarihe ve uygar- iığa saygılı yeni projeler geîiştir- meli. Çünkü İSKİ, herhangı bir kentin değil, tstanbul gibi bir tarih ve uygarlık kentinin kuru- luşu. Buna yakışanı yapmalı.. ODAK NOKTASI AHMETCEMAL Biraz da "Edebiyat" Yapsak Prof.Dr. Nermi Uygur'un ilk baskısı 1969 Ekimi'nde, Is- tanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınlan arasında çıkan "Insan Açısından Edebiyat" adlı kitabı (2. Baskı 1977, yine aynı kurumda), edebiyat ile bir bütün olarak ya- şamın gerçekliği arasındaki ilişkileri inceleme bağlamın- da eşine kolay rastlanamayacak bir eserdir. Zaten hemen bütün incelemelerinde felsefe ile günlük düşünce arasın- da varsayılagelmiş yapay uzaklıkları aşma hedefine yöne- len Nermı Uygur "Insan Açısından Edebiyat"ır\ "Edebiyat- tafî//g/"başlığınıtaşıyan dördüncü bölümünde, Batı'da da çok uzun zamandan bu yana tartışılagelen bir sorunu, edebiyatın, edebiyat ürünlerinin aynı zamanda birer bilgi kaynağı sayılıp sayılamayacağı sorununu ele alır. Türü ne olursa olsun, bir edebiyat eserinin elbet birincil olarak "bil- gi edinme" amacıyla okunmayacağını, okunmaması ge- rektiğini haklı olarak belirten Uygur, bu durumun edebiya- tın bilgiyi dışlamadığını, dışlamaması gerektiğini de dün- ya edebiyatına ilişkin bir saptamayla dile getirir: "Bir ba- kıma bilgilerte, hem de bilimsel bile demeye sakınca gö- rülmeyen bilgilerie dolup taşaren gözde edebiyat yapıt- lan. Kaynağı doğrudan doğruya bilimdedir bu bilgilerin. Kopernikus'a Darvvin'e. Galilei'ye Manc'a, Freud'a, Einstein'a yaslanmıştır edebiyatın dorukları. Rolema- ios'un yer gök üzerindeki tasanmlan olmasaydı kimdi aca- ba Dante? Nevvton'un fiziğı ile hesaplaşmasaydı öyleSİ- ne eksik kalacaktı ki Goethe! Bergson'un Wlinç psikolo- jisiyle tanışmasaydı n'apacaktı Proust? Günümüzün ya- zariarındaysa daha beürgin bu durum: Brecht, Eliot, Si- lone, Malraux, Hemingvvay -sosyolojiyle, iktisatla, tarih- le yüklü yapıtlann- yazan değil mi bütün bu yazariar?" Bilim adamlannın bu açıdan edebiyata yaklaşımlan ko- nusunu ise Nermi Uygur, şöyie değerlendiriyor: "Bazılan elden düşme diye varsın hoşgörsün edebiyattaki bilgiyi; en tıtiz bilim adamlan, birde bakıyorsunuz, kendilerinden etkilensin etkilenmesin, edebiyat yazarlannı anıyohar. Süs diye değil hem.. Işlerin en sarpa sardığı yer\erdex bilim- sel bilgilere güç ve sağlamlık katmak dileğiyle. Unlü bir atom fizikçisi Lucretius'la, devrimler getiren bir sosyo- log Balzac'la, bir kimya Nobeli Novalis'le, bir sinir he- kimi Cervantes'le zenginleştirip pekiştiriyor kanrt da- ğarcığını.. bir gökbilgini, fızikçi, arkeolog kendisini halka indirip götüren anlatıcılardan, dramcılardan, ozanlardan, denemecilerden öğreniyor bir bakıma, nasıl bir tarihsel geiişme içinde ne yaptğını, neyi ne ölçüde başardığını..." Sanat, elbet bir imge yaratma eylemidir ve bu eylem, bilgiyle değil, ama kurgusunu kapsayan biçim yoluyla dış- laşır, bu durum, edebiyat eserleri için de geçeriidir. öte yandan kurgulamanın nereden kaynaklandığı sorusu or- taya atıldığında, sanatın, deneyimlerin tortulannı içerdiği gerçeğiyle yüz yüze gelmemek de olanaksızdır. Sanat ta- rihçisi Amold Hauser, "Sanatın Toplumbilimi" adlı baş- yapıtında sanatın -ve bizim konumuz bağlamında edebi- yatın- neden bilgi kaynağı olduğunu şöyle açıklar: "Sanaf, bir bilgi kaynağıdır; bunun nedenı, yalnızca sanatın bilim- lerin edimini doğrudan sürdürmesi ve örneğin ruhbilim- de olduğu gibi, bilımlerin buluşlannı tamamlaması değil- dir; sanat, aynı zamanda bilimin yetersiz kaldığı sınıriara da atıfta bulunur ve daha başkaca bilgilerin sanatın yol- lannın dışındaki yollardan elde edilemediği noktada yar- dıma koşar. Sanatın aracılığıyla ulaştığımız bilgiler, soyut- bilimsel özyapı taşımamalanna karşın, bilme alanımızı ge- nişletir. Çünkü örneğin uzamsal bağlantılann ya da stere- ometrik biçimlerin resim sanatınca aydınlatılması her ne kadar bilimsel açıdan herzaman tartışma götürmez sayı- lamazsa da, görselliğin yapısı söz konusu olduğunda, re- sim sanatının bu alandaki edımlerinin içerdiği açıklama- lar kesinlikle küçümsenemez; bu açıklamalann değeri, merkezi perspektif kuramının ya da nesnelen'n kübist ya- pısının önemiyle sınıhı olmanın çok ötesindedir. Araştın- labilmeleh için bilimin elinde henüz uygun araçlann bu- lunmadığı, buna karşılık sanatsal sezginin araştırmaya rehber olabilecek düşûnceleri önceden ortaya koyduğu görüngülere ilişkin olarak sanatın yaptığı saptamalar ise özellikle önemlidir. Marx, modem Fransa'nın tarihi üzeri- ne zamanının bütün tarih kitaplanndan öğrenebilecekle- rinin çok daha fazlasını Balzac'ın romanlanndan öğren- diğini söylediğinde, bunu düşünmüş olmalıdır. Marx, bu saptamayı yaparken elbet tarihsel olgulan değil, fakat devrim sonrası toplumsal sürecin çözümlemesini ve mo- dern sınıf kavgalannın yorumunu göz önünde bulundur- muş olmalıdır; o zamanın tarih bilimi ve toplum öğretisi bu konulan neyeterince anlayabilmişti, ne de uygun kav- ramlardağarcığına sahipti; Balzac ise anılan olaytarda, bi- limsel düzlemde ancak çok sonra dile getirilip açıklana- bilecek itici güçler ve yasal bağlantılar keşfetmişti." Bütün sanat eserleri gibi, edebiyat ürünlerini de içerdik- leri "deneyim tortulanyla", gerçek yaşam ile yadsınamaz köprüler kuran arka planlarıyla kavrayabilmek, böylesi, belki de sanat-yaşam birlikteliğinin gerçek özüne atıfta bu- lunabilecek tek eylem bıçimıdir ve herhangi bir toplumda örneğin romanın olası bir toplumbilimi, başka deyişle ro- man alanında verilmiş eserterin hangi dönemlere ve han- gi olaylara ilişkin yansımalan içerdiğinin bilimsel düzlem- de irdelenmesi, ancak böyle bir eylem gerçekleştirildiği takdirde anlamlı olabilir. Bilindiği gibi, günlük dilimize yerleşmiş olan "Edebiyat yapma!" deyişi, "artık sadede gel" ya da "gerçeklere dön" gibi anlamlarda kullanılır. Oysa edebiyatın, elbet bakış açı- sına göre sadede gelmenin ya da gerçeklere dönmenin ta kendisi olabileceğinin bilıncıne varmak, bunun ardından kendi edebiyatımızın ürünlerine de biraz bu gözle bakıp "edebiyat yapmak", sanınz hem edebiyatın ne olduğunu daha iyi anlayabilmek, hem de bilgi dağarcığımızı geniş- letmek bakımından yararlı sonuçlar doğurabilecektir... Tıyatroda Boş Koltuk Eyleıtf • Kültür Servisi - Mask-Kara Tiyatrosu, 13 aralıktan beri her salı Muammer Karaca Tiyatro Salonu^nda oynadığı, Dario Fo'nun 'Bir Anarşistin Kaza Sonucu Ölümü' adlı oyununda, düşünceyi cezalandıran anlayışa tavır alıyor. Düşünce suçlusu olarak hapiste yatan Ismail Beşikçi, Haluk Gerger, Münir Ceylan ve Fikret Başkaya'nın adlannın yazıh olduğu koltuklan, oyunlannı sahneledıkleri sürece boş bırakarak düşünce suçunu protesto eden Mask-Kara Tiyatrosu, sözü geçen kişileri hapisten çıktıklan zaman oyunlanna davet ediyor. Geçtiğimiz günlerde hapisten çıkan eski Petrol-lş Sendikası Genel Başkanı Münir Ceylan, dün sahnelenen oyuna 'onurdavetlisi' olarak katıldı. Büyükelçi Söylemez'in sengisi • ZAGREB(AA)-Türkiye'nin Zagreb Büyükelçisi Yüksel Söylemez'in resim sergisi. Zagreb Kültür Sarayı Lisinski Hall'de açıldı. Türk ve Hırvat Dostluk Derneği tarafından düzenlenen sergi, üç yıl önce bağımsızlığını ilan eden Hırvatistan'da açılan ilk Türk resim sergisi olma özelliğini taşıyor. İlk resim sergisini 40 yıl önce Istanbul'da açan Söylemez'in Zagreb'deki ikinci sergisini 15 martta Galeri Kordiç'de açması bekleniyor. Simavi Karikatür Yarışması sergisi • ANTALYA(AA)-'12. Uluslararası Karikatür Yanşması' sergisi, Antalya Falez Otel'de sürüyor. Uluslararası Simavi Karikatür Yanşması'na 77 ülkeden 675 sanatçı, 2 bin 564 yapıtla katıldı. Yanşmada Küba'dan Alberto Morales Ajubel birinci. Rusya'dan Natalia Vartcnhenko ikinci, Türkiye'den Orhan Coğuplugil üçüncü olmuştu. 6 marta kadar açık kalacak olan sergide. yanşmada dereceye giren ve övgüye değer bulunan yapıtlar bulunuyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle