28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
5ARALIK1995SALI CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 Kemal Siilker'i Uğıırlarken ATAOL BEHRAMOĞLL 1995 e Onat Kutlar'ı kaybedişimizin burukluğuyla girmiştik. Yıl acılarla sü- rüp gitti. Ülkenin ve birçoğumuzun ya- şamında derin izler bırakarak aramız- dan aynlan Aziz.N'esin'i. TahirÖzçelik, onu ÂzizÇalışlar izledi. Yazın ve düşün dünyamızın 1995"te bir başka büyük kaybı Mehmet .41i Aybar'dı. Ve şimdi, Kemal Sülker'in ölümüyle. kültür. ede- biyat, siyaset tarihimizin çok özgün bir başka sayfası daha (bu tarihte tartışıl- maz yerini çoktan almış olarak) kapa- nıyor. Onunla ne zaman karşılaştığımızı tam olarak anımsamıyorum. 70 öncesi olmalı. Çünkü Türkiye Yazarlar Sendi- kası henüz kurulmamıştı ve Kemal Sül- ker. DtSK Genel Sekreteri'ydı. DlSKin Genel Merkezi"nde (anımsa- yamadığım bir nedenle) ziyaretine git- miştim. Adaşı Kemal Türİder'le soya- dı benzerliklerinin de etkisiyle olacak, o dönemin (bir ikisi dışında) sert tavır- lı. keskin bakışlı ve genellikle bıyıklı devrimci işçi liderlerinden birivle kar- şılaşmayı beklerken, bıyıksız. son dere- ce yumuşak. konuşması ve da\ranışla- n son derece rahat bir insanla karşılaş- mak beni ^aşırtmıştı. Doğrusunu söyle- mem gerekırse, konuşmamızdan sonra da, örgütünde güçlü bir konumda oldu- ğuna ilişkin bir izlenim edinememiş- tim... Sonraki yıllarda. özellikle Türkiye Yazarlar Sendikasrnın ilk dönemlenn- de Kemal Sülker'le çok sık birlikte ol- duk. Belleğimin beni yanıltıyorolabile- ceğini düşünerek sendikanın anatüzü- güne baktım. Kemal Sülker, on bir ku- rucu yazar arasında yer almıyor. Fakat. sanıyorum ki ilk yönetim kurulundan 80'li yıllara kadar kesintisiz olarak üst üste bir kaç yönetim kurulunda onunla birlikte çalıştık. Kemal Sülker'le bir ça- lışma grubu içinde bulunma gerçek bir zevkti. Siyaset, kültür ve edebiyat tari- himizin engin diyebileceğim bilgisine. üstün bir konuşma yeteneğine. ince bir mizah duygusuna sahip. son derece ce- lebi. aynı ölçüde de kararlı ve mücade- leci insanı o zaman tanıdım. Her zaman • 80'li yıllara kadar kesintisiz olarak üst üste Türkiye Yazarlar Sendikası bir kaç yönetim kurulunda onunla birlikte çalıştık. Kemal Sülker'le bir çalışma grubu içinde bulunma gerçek bir zevkti. Siyaset. kültür ve edebiyat tarihimizin engin diyebileceğim bilgisine, üstün bir konuşma yeteneğine. ince bir mizah duygusuna sahip, son derece çelebi. aynı ölçüde de kararlı ve mücadeleci insanı o zaman tanıdım. şık ve tertemiz, iyimser ve güleç, çan- tası mutlaka kitaplar ve dosyalarla do- lu, epeyce kilolu gövdesini taşımakta biraz zorlanarak. basamakları ağır ağır çıkarak yönetim kurulu toplantılanmı- za aksatmaksızın katılıslannı unuta- mam... (Aziz Nesin'li. Vedat Türkali'li. Emil Galip Sandalcı'lı. Orhan Apay- dınlı. Asım Bezirci'li. Şükran Kurda- kul'lubu toplantılar. bütünüyle unutul- maz anılanm arasındadır...) "Türkiye'de Sendikacüık". ~Dünya- da ve Bizde Sendikacüık' 1 *, "Dünvada ve Türkiye'de İşçi Sınıfının Doguşu", "Sendikacılar ve Politika" gibi yapıtla- nn yazan Kemal Sülker. Türkiye işçi sı- nıfı hareketinin hiç kuşkusuz ki en önemli araştırmacı yazarlannın başın- da gelmektedir. Fakat bence o. bu kim- liğinin yanı sıra. yüreğinde her zaman bir edebiyatçı yazar olarak kaldı. "Sa- bahattin Ali Dosyası" ve özellikle de •*Nazun Hikmet'in Gerçek YaşamT ad- lı (bir roman tadı da taşıyan) büyük ça- Iişması, bu iki dev yazanmızın yaşam- lan ve yaratıcıliklanna oldugu kadar son yüzyıl Türkiye siyaset tarihine de her zaman ıştk tutacak çok önemli ya- pıtlardir. 80 darbesi. sadece ülkemizin toplumsal gelişimini değil, kişisel ya- şamlanmızı da parçaladı. Kemal Sül- ker'le Türkiye Yazarlar Sendikası du- ruşmalannda bir arada olduk. Sonra her birimizin yaşamı bir başka yöne savruldu. Zindanlar, sürgünlerle örse- lendik. Kemal Sülker'i de ağır hasta- lık (felç) bu dönemde yakaladı. Son yıllarda birkaç toplantıda kısa süreler- le karşılaştık. Çok zayıflamıştı. Güç- lükle yürüyebiliyor. güçlükle konuşu- yordu. Türkiye Yazarlar Sendikası'nın Cemal Reşit Rey Salonu'ndakı yirmin- ci kuruluşyılı törenlerinde bir süre bir- likte oturup konuştuk. Gözlerindekipı- nltılarhepaynıydı. Fakat hareketleri ve konuşması daha da güçleşmişti. Bu, Kemal Sülker'le son karşılaşmamızdı. İşçi sınıfı hareketimizin bu öncü ya- zarına. edebiyat tarihimizin özgün. ça- lışkan \e özverili araştırmacısına ya- şarken ödeyemedigimiz minnet borcu- muzun gereğini, işçi ve yazar kuruluş- lan olarak. hıç değilseölümünden son- ra. anısını ve yapıtlarını ya$atarak yer- ine uetirebilmeliviz. DİSK eski Genel Sekreteri Sülker, Şişli Çamisi'nde kılınan cenaze namazın- dansonra Tuzla MezariığTnda defnedildi. (Fotoğraf: KUBİLAY TÜNTÜL) Sülker'i toprağa verdik İstanbul Haber Servisi - Eski DİSK Genel Sekreteri ve yazar Kemal Sülker dün Şişli Camif nde öğleyin kılınan namazdan sonra Tuzla MezarlığVnda toprağa venldi. Tedavi gördüğü Şişli Etfal Hastanesi'nde 3 aralıkta yaşamını yitiren Kemal Sülker'in cenazesi Şişli Camiı'nde yapılan tören sırasında bir süre eller üzerinde taşındı. Sülker'in cenaze törenine eşi Perihan Sülker. kızı Tanzer Sülker, Sıdıka Stı, DİSK Genel Başkanı Rıdvan Budak. eski DİSK Genel Başkanı Kemal N'ebioğlu, Doğu Perinçek, Rasih Nuri İleri, Türk-lş I. Bölge Başkanı Faruk Büyükkucak, yazanmız llhan Selçuk, Prof. Dr. Emre Kongar, Türkiye Yazarlar Sendikası Genel Başkanı Ataol Behramoğlu, İstanbul Barosu Başkanı Turgut Kazan, HADEP millervekili adayı Kemal Parlak, Dinçer Doğu \e Avni Erakalın'ın yanısıra DİSK yönetim kurulu üyeleri, bağlı sendikalann yöneticileri ve İşçi Partililer katıldılar. Kemal Sülker ağabey de gitti...DEMİRTAŞCEYHUN Tam 40 yıl önce. 1955'te tanımıştım Kemal Sülker ağabeyi. Sola gönül ver- miş. ama sol hakkında fazla da bir bilgi- si olmayan. 20 yaşlannda bir üniversite öğrencisiydim henüz. Nasıl unuturum... 'Türkiye'de Sendikacılık' adlı kitabını ben mi bir kitapçıda görmüş de almıştım hemen bu açlıkla, yoksa bir eski tüfek ağabey mi salık vermişti? Şimdi çıkara- mayacağım. 'Rus salatası'nın bile 'Amerikan sala- tası'diye istenildiğiogünlerde. değil sos- yalizmle. Marksizmle ilgili Türkçe bir ki- tap buiabilmek, işçi sınıfı, sendika filan gıbi sözcükleri mınldanmak dahi suçtu. Orneğin adı "Grev'"olduğu için. salt Or- han Kemal'ın kitabını topiamışlardı. Bu nedenle tıpkı illegal bir iş yapıyor- muşçasına, dışına başka bir kapak geçi- rerek okumuştum Kemal Sülker ağabeyin kitabını gizli gizli... Nasıl unuturum. Ve salt sendikalaşma süreciyle sınırlı da ol- sa. işçi sınıfımızın tarihiyle tanışmıştım ilk kez. Kitabı dagaliba kendisi yayımla- mış 1955 yılında. Çünkü herhangi birye- rinde bir yayınevi adı verilmiyor. Arka kapakta da bu diziden "Istanbuİ Sendika- lan", "Sendika ve Meseleteri", "Medis \e tşci Davası". "Fransa'da Sendikacılık", "Dünyada Sendikacılık", "Ccret Çeşitle- ri" adlı kitaplannın da yayımlanacağı du- yurulmuş. Ama sanmam ki yayımlana- bilmiş olsun. O yıllarda gece gündüz birlikte oldu- ğum arkadaşım da Hasan Pulur'du. Ha- san, daha lisede öğrenciyken başladığı gazeteciliği üniversitede de yeğlemiş, Va- tan'da çalışıyordu ve çok genç olmasına karşın, gerçekten de Babıâli'nin ünlü po- lis muhabirlerindendi. Işte, Kemal Sülker'in kitabını gizli giz- li okuduğum günlerdeydi. Demek 1955'in yazı. Akşamüstü gene Hasan Pulur'la buluş- muş. Beyoğlu'nu turluyorduk. Tam Çi- çek Pasajı'nın girişinde biri kucaklayı- verdi Hasan'ı. Bayagı çakırkeyifti. De- mek arkadaşıyla birlikte ikindiden gel- mişler \e iyice tütsülemişlerdi kafaları. Bir türlü bırakmıyordu Hasan'ı. "Şimdi hep birlikte gazeteye (Vatan'a) «ideceğiz. İhsanAda'vida(gazetcnin\azıişlerımü- dürü) alıp Venikapı Çakıl Gaziıtosu'nda birazegfenccegiz'"di>ordu. Babıâli'deadı "Deli Murat"a çıkmış, o dönemin ünlü gazetecilerinden MuratKayahanh'ydı bu kişi. Çaresiz. beni de kattılar aralanna ve hep birlikte bir taksiyc atlayıp önce Va- tan gazetesıne, sonra da Yenıkapı'dakı Ça- kıl Gazinosu'na gittik. Takside tanışmıştık Murat Kayahan- lı'nın arkadaşı ile. Gerçekten kolay kolay inanılır gibi değıldi. taşradan henüz gel- miş o genç dünyam için. "Yani, 'Türki- ye'de Sendikacıtık' adlı kitabın yazan Ke- mal Sülker mi?" diye kekeleyip durduğu- mu nasıl unuturum. Gecedebayağı firak- lı geçmişti hani. Gazinonun assolisti Ra- dife Erten'di. Meğeronun için bizlerı Ça- kıl'a götürmüş Murat Kayahanlı. Nite- kim. o şarkı söylerken hepimızi sustur- muştu. Huşu içindedinlıyordu onu. Ama birden nasıl oldu. Ayağa fırladığı gibi. masadaki rakı şişesini kaptı ve sahneye, klarnetçiye doğru fırlattı. Çil yavrusu gi- bi kaçıştı sahnedekiler. Ortalık birden ka- nştı. Garsonlarkusatıverdi bızi. Ama Mu- rat Kayahanh'nınaldırdığı bile yoktubü- tün bunlara. Avakta. öteki müşterilere. -Kim bu serseri yahu? Radife Hanım'a eşlik edecek adam mı bu zurnaci? Re be- molü atladı ha\>an oglu havvan!.." diye açıklamalarda bulunuyordu bağıra ağıra. Hepimizi topluca Fatih Karakolu'na gö- türmüşlerdi daha sonra da. Kemal Sülker ağabeyle tanışmamı kolay kolay unuta- mam yani... ^ Kendisiyle asü tânışfnarnız da (galiba ikinci kez karşılaşmamız) Türkiye Yazar- lar Sendikası Yönetim Kurulu'nda ol- muştu 1978'lerde. Ikimizdeyönetim ku- ruluna seçilmiştik. 1978'de başlayan bu beraberliğimiz de 12 Eylül 1980'den sonra İstanbul Sıkıyö- netim Mahkemeleri'nde açılan TYS da- vasındaki sanıklığımızla birlikte tam 11- 12 yıl sürdü. Ama hemen itiraf edeyim ki, Kemal Sülker ağabey, TYS vönetim kurullann- daki bu 12 yıllık beraberliğimiz süresin- ce. ilginçtir. benim için kesinlikle bir ede- biyatçı değil, bir devrimciydı. bir işçi sı- nıfı savaşçısıydı. tarihçisiydi, örgütçüsüy- dü hep. Oysa. bugün kitaplannı inceledik- çegörüyorumki. Kemal Sülker ağabeyin yüreğinde meğerastl edebiyatçılık yatar- mış. Fakat ne yazık ki. Kemal Sülker de nice devrimci kişi gibi. kendini kendi is- tenciyle iki kişilikli kılmış, Türkiye'yi de kasıp kavuran o soğuk savaş yıllannda. Edebiyatçı Kemal Sülker'i, Asım Sarp adıyla ayırmış kendisinden, ikinci plana ttmış. Ne acı... Ben de kendisini salt Kemal Sülker olarak tanımıştım ve yeterince keş- fedememişim Asım Sarp kişiliğini... Uta- nıyorum... Kemal Sülker'lerin Asım Sarp kişilik- lerini yeterince tanımamızı engelleyen bu çirkin kapitalist düzene lanet olsun!.. Huzur içinde yat sen Kemal Sülker ağa- bey... Yapıtlann seni gene de tanıtacaktır gelecek kuşaklara... Eminim... Yayıncılar Birliği, sektörü yönlendirmeye çalışan ve 'saygısızca' davranan TÜYAP yönetiminden şikâyetçi: Kitap Fuarı'nı yaymcılar düzenleıneli TANER GEZER Yayıncılar TÜYAP'tan şikâyetçi. Öde- dikleri paralarla, yayınladıklan kitaplar- la ve emekleriyle fiıann gerçek sahibi olduklarını söyleyen yayıncılar. TÜ- YAP'ın kendilerine saygısız davranma- sına ve fuan tüm avantajlanyla sahip- lenmesine oldukça kızgın. Bugün TÛ- YAP yöneticileriyle Yayıncılar Birliği arasında yapılacak toplantıda, gelecek yıla ilişkin, yayıncılan tatmin edecek so- nuçlar çıkmazsa bir çok yayıncı fuara katılmamak da dahil yeni arayışlara gi- recek. Yayıncılann temel şikâyeti bir fuarcı- Iık şirketi olan TÜYAP ın yayıncılık sek- törünü yönlendirmeye kalkışması. Bu yılki fuann başında çeşitli konulardaki taleplerini TÜYAP yönetimine ileten. fa- kat bu istekleri karşılanmayan Yayıncı- lar Birliği. "saygısız" olarak niteledikle- ri bu tavıra bir kere daha izin vermemek karannda. Fuann sağlıklı bir şekilde tamamla- nabilmesı için fuar süresince kendisine konuşma yasağı koyduğunu söyleyen Yayıncılar Birliği Başkanı Ahl Ant, bir yayıncılık fuan olan Kitap Fuan'nı TÜ- YAP'ın tek başına sahiplenmesine ve ya- yıncılara verilen sözlerin tutulmamasına oldukça kızgın. Ant, TÜYAP'a fuan 14 yıldır yürüttükleri için teşekkür ediyor ama yayıncılık sektörünü yönlendirme- ye çalışmaktan vazgeçip. fuarcılık yap- masını istiyor. Tartışma. Yayıncılar Birliği' nin bu yı- lın başında birtakım isteklerle TÜYAP yönetiminin karşısına çıkmasıyla başla- dı. Eskisine oranla çok büyük boyutlara râyıncılar TÜYAP'tan şikâyetçi. Yayıncılann ürettikleri kitaplarla, harcadıkları paralarla, kendi füarlannı düzenleyecek olgunluğa eriştiklerini savunan Yayıncılar Birliği Başkanı Atıl Ant için, bu görevin artık yayıncılara verilmesi mantık gereği. TÜYAP da "Yayıncılığın babası gibi davranmaktan vazgeçip, eşit koşullarda ticari ilişkiler içerisine girmeli" ulaşan yayıncılık sektörü. fuann yeni- den tanımlanmasını ve gelişen sektörün gereksinimlerini karşılamasını istiyor. Yayıncılar Birliği'nin isteği, fuann. sektörün tamamını kapsayan, sorunlan- nın konuşulduğu ve yavaş yavaş ulusla- rarası boyut kazanan \e en az iki günü okuyucuya kapalı sadece profesyonelle- re yönelik bir yapıya kavuşturulması. Ancak bunlann gerçekleşmemesinin ötesinde, çağnlan konuk yazarlann Ya- zarlar Sendikası başkanıyla tanıştınlma- dıgı. Yayıncılar Birliği başkanına konuş- ma yasağı getirilen bir fuar yaşandı. Ya- yıncıyla dağıtımcı \e kitapçı arasında anlaşmalar yapılabilecek bir yapıda ol- ması gereken fuarda Anadolu kitapçı la- n paltolan ve kalabalığı aşarak yayincı- yaulaşamadı. Yayıncılık sektörünün bir çok sorunu olduğunu ancak bu yıl bu sorunlann da konuşulmadığının söyleyen Ant, fuan yayıncılar değil bir fuarcılık şirketi dü- zenledikçe de bunlann gerçekleşemeye- ceğini düşüncesinde. Bir fuarcılık şirke- ti olan TUYAP'ın yayıncılığın somnla- nnı bilmesine olanak olmadığını, onla- nn işinin standlan kiralayıp para topla- mak olduğunu söyleyen Ant"a göre. TÜ- YAP bunarağmen Yayıncılar Birliği'nin işini üstlenmeye kalkıyor. Ant'ın TÜ- YAP'ın fuarcılığına itirazı yok ama, ya- yıncılann işine kanşmasına şiddetle kar- şı çıkryor. Aül Ant Ant'a göre, fuann sahibi ve nasıl bir fuar olacağına karar vermesi gereken ku- nım Yayıncılar Birliği: "Çünküfuariçtn büyük bir paravı ödeyen, tüm beyinkri- ni \eyüzlerce milvar harca>arak ürettik- leri kitaplannı ortaya ko\an veokuvucu- yu fuara ceken kesim fukara Türkya> r ın- cıian. TLTYAP ise bir fuarcılık'firması. Onların görevi diizgün bir organizasyon yapmak, ki fena yaptıklan söylenemez, o kadar". Her fuar sonunda bir takım is- tatistikler yapan: katılan yayınevlerini. izleyici sayısını ve tüketilen tu\alet kâ- ğıdı miktannı açıklayan TÜYAP. bu is- tatistikler >apılırken işin ekonomik yö- nüne hiç değinmiyor Ant'a göre. Yayın- cılann TÜYAP'a on gün için ödedikleri stand kirası on iki milyar lira. Reklam- lar ve diğer masraflarla birlikte. yayın- cılann fuar için harcadıklan para otuz milyan buluyor. Ant'a göre bu yıl terbiye sınırlannı zorlayan fuarda. fuann konusunu, onur yazanm. çağnlan yazarlan TÜYAP be- lirledi, yayıncılann kendi sektörünün so- runlan hakkında konuşma olanağı bula- madılar. Bu konuda mutlaka biranlaşma sağlanması gerektığini düşünen Ant'a göre bu. TUYAP'ın da ticari olarak işi- ne gelecek şekilde. daha başanlı fuarlar yapılmasına olanak verecek. Sektör haline gelme mücadelesi için- de olan yayıncılık için bu tartışmaları da mücadelenin önemli parçalanndan biri. Yayıncılar Birliği. yayıncılığın bir sektör olamamasından yararlanan insanlara karşı yayıncılığın haklannı koruyacak olgunlukta ve kararlılıkta. Yayıncılann ürettikleri kitaplarla, harcadıklan para- larla. kendi fuarlannı düzenleyecek ol- gunluğa eriştiklerini savunan Ant için, bu görevin artık yayıncılara verilmesi mantık gereği. TÜYAP da "Yaymcınğın 'Cumhuriyete ve ıılıısa sahip çıkaııları anıtlaştırtnak istiyoruz' A.\KARA(CumhuriyetBürosu)-KülrürBakanıFik- ri Sağlar. Ibrahim Çalk MehnıetÂkifErsoj; Tank Bug- ra. Itrî. Adnan Saygun için bakanlığı tarafından yaptırı- lan anıtları açtı. Kültür Bakanı Sağlar. Gûzel Sanatlar Genel Müdür- lü|ü"nün bahçesine yerleştirilen anıtlann açıhşuıı dün yaptı. 1^92'de başjatılan ve kapsamında Hasan Ali Yü- ceL Abklin Dino. Âşık V'eyseL Cahit Külebi'nın anıtları dikilen projenin devamı olan anıtlar. sanatçılara sahip çıkmak amacıyla yapıldı. Törende konuşan Saglar. bu anıtların kent merkezine dikılmesi gerektiğinı belırterek, RP'nin elinde bulunan yerel yonetimin buna izin vermediğini açıkladı. Sağlar. "Aslında bu, iyi de oldu. Bö> lece sanata ve sanatçıya sa>- gı du\anlar. bu önemli insanlann anıtlannın hepsini bir yerde görebilecekler"' dedi. Kültür Bakanı Fikri Sağlar, sanatçıların toplumlara ufuk açtığını. aydınlattığını ve daıma ileriyegötürdüğü- nü belırterek, söjle devam etti: u Sanatçılara sajgı, sa- nata sevgi ve saygı duy ulma> an bir toplumda gelecek ol- maz. Eğer geçmişteki sanatçılanmıza sahip çıkar, bu- günkülerie de özdeşleşirsek. bu, gelecektekilere de cesa- ret \r güç verir. Biz bu anla\ış içinde cumhurivetimize, ulusumuza hizmet edenleri anıtlaştırmak isti>oruz.~ Bakan Sağlar. Atatürk'ün de çalışmalarını yaptığı AKM alanını bir kültür parkı haline getırmeyı amaçla- diklannı belirterek, aslında en büyük hayalınin kent mer- kezlerinın bu büvük insanlann arııtlarıvla süslenmesi olduğunu söyledi. Yerel yönetimı geçen seçimlerdedev- ralan. ülkeyi çağdışına götürmeye, kadınlan kara çarşa- fa sokmaya, Türkiye Cumhuriyeti'nin teınelini yok et- meye çalışan zihniyetın. bu önemli sembollenn farklıyo- rumlanndan dolayı kentlere ve parklara dikılmesini is- temedıklerini ka>deden Sağlar. "Ancak bu, iyi de okhı. Bö> lece sanata \e sanatçıva sa>gı du> antar, bu önemli in- sanlann anıtlannın hepsini bir >erde görebilecekler'*' de- di. Fikri Sağlar. bu anıtların gelecek kuşaklara bir ışık olacağına inandığını da ifade etti. Sağlar'ın açılışını yaptığı Adnan Saygun ve Ibrahım Çallı anıtlan. Prof. Dr. Hüseyin Gezer'e, Mehmet Âkif Ersoy ve Tank Buğra anıtlan Prof. Dr. TankutÖktem'e. Itri anıtı Prof. Dr. Hüsevin Anka Özkan'a ait. babası gibi davranmaktan vazgeçip, eşit koşullarda ticari ilişkiler içerisine girme- L" TÜYAP yönetiminin Yayıncılar Birli- ği seçimlerinde kulis yapmasını. bazı adaylann seçilmesini engellemeye çalış- masını da 'saygısızlık' olarak nitelendi- riyor Atıl Ant. Fuardan sonra yaptıklan toplantı da yayıncılann kararlılığını gösteriyor. Bir çok yayıncı, TÜYAP yönetimine, "Tür- kive'de \-apilan ve yapılacak tüm kitap fuarlanmn Türkiye Yayıncılar Bûüği'nin kontrolu altında >apılmasını talcp eden veTürkive Yayıncılar Birliği'ni dışlavan organizasyonlara katılmayacaklarım" bildiren kararın altına imza atmış du- rumda, ki bu kadaryayınevinin katılma- dığı bir fuan gerçekleştirmek zaten ol- dukça zor. Gelişmelere göre ilk tepki de Ankara ve Izmir fuarlanna katılmamak olacak. Ant, TUYAP'ın yayıncılara kar- şı saygısız davranışlan sürerse Yayıncı- lar Birliği kendi fuarlannı yapabileceği- ni de vurguluyor. "Bizim bu çirkin davrantşlan hazmet- memize imkan yok. İstanbul Kitap Fu- an'nı sürdürecek kudretimiz var. Fuar için otuz milyarı verebilecek durumda olan yayıncılık sektörü kendi fuannı da düzenleyebilir. Eğer TÜY\P. \avıncüan bir gnıp çocuk olarak görüyorsa bence hataediyor" diyor ve yayıncılann sahip- siz olmadığını belirtiyor. Ant'ın yapmak istediği. Yayıncılar Birliği'ne saygısız davranan ve yalan söyleyen TÜYAP yönetimini uyarmak ve fuann kalitesini yükseltmeye çalış- mak. Daha yapılacak çok şey olduğunu belirten Ant'ın isteği, fuarı tüm tstan- bul'a yayıp bir Kitap Bayramı, Kitap Günleri haline dönüştürmek. Kitapsız bir kültür yaratılmaya çalışılan Türki- ye'de. bir salona tıkılı kalmanın doğru ol- madığını düşünen Ant, kitabın çok daha iyi anlatılması gerektiği. yayıncının gö- revinin kitap satmak değil. tanıtmak ol- duğunu söylüyor. Bu yılki fuann başında TÜYAP yöne- ticilerine güvenen ve yazılı bir anlaşma yapma ihtiyacı hissetmeyen Ant, şu an- da oldukça pişman. Ant. "Güvenerek yaklaştık. büyük bir hayalkırıklığı >aşa- dık. İşleri bu boyuta getireccklerini hiç düşünmemiştik. Âma bundan snnra btın- lan mutlaka yazıh bir protokole dönüş- türmek zorundayız"diyor. Ant'a göre: "Sö/ uçuyor, yazı kalır belki". ALINTILAR TAHSİN \XCEL Söylem Düzlemleri Lise yıllanmda bir yaz tatili, "memlekef'e döndü- ğümde, şaşıp kalnrnştım. İlk kez bir sinema açılmış ve yaşam aeğişivermişti. Nereyegitsen, sinema konuşu- luyordu. Bızim Ötegeçeliler de iki akşamda bir çoluğu çocuğu toplayıp sinemanın yolunu tutuyor, sihirii per- dede ne gösterilirse gbsterilsin, soluk almadan izliyor- lardı. Ama kaç kez tanık oldum, kim bilir, eve dönülüp de yoksul delikanlıyı döven çizmeli adam, açık saçık giyinmiş tombul kadın, polisten kaçan yabancı zorlu kahkahalar arasında ve ilginç bir çokseslıiik fırtınası içinde anlatılırken, hanımlardan biri, "İyi güzel de so- nunda ne oldu? Bu insanlar neden yaptı bütün bun- lan?" diye sorunca, çoğu kez hiçbırı verecek yanıt bu- lamıyordu. Gene aynı yıllarda istanbul'da unlü Taksim sinemasından çıkan kalabalığın içinde, kimi genç kız- lar sarsıla sarsıla hıçkınrken. onlara boyle yandan çark- lı bir eğlence sunduklanna bın pişman olmuş bitikleri, "Ağlama, canım, bu film, yalnızca film "diye yineler du- rurlardı. O zamanlar Istanbul'un kenar mahalle kızlan bizim Ötegeçe hanımlanna göre daha gelişmiş gibi görü- nürdü bana: hiç değılse konuyu çıkarabiliyorlardı. Şim- di düşunüyorum da pek öyle köklü bir fark bulamıyo- rum aralannda: berikilerın de ötekilerin de seçemedik- lerı bir şeyler vardı; berikiler de ötekiler de bir şeyleri birbirine kanştırıyordu. Algirdas Julien Greimas, dünyanın bize göre bir bi- çim, bir anlam kazanması için onda birtakım farklıhk- lar algılamamız gerektigini, farklılıklar algılamanınsa aynı anda var olan en az iki ögeyi bir arada kavramak ve aralanndaki bağıntıyı saptayarak onları şu ya da bu biçimde birbirine bağlamak olduğunu söyler. Gerek bizim Ötegeçe'nin okumaz yazmaz kadınlan, gerekse Istanbul'un kenar mahalie kızlan. neredeyse solukla- rını keserek izlediklerı filmler karşısında bunu yapamı- yorlardı. Işte Ötegeçeli kadınlar, göruntüleri algılıyor, belleklerinde tutuyor, ama Yeşılçam filmlerinin dillere destan kalıplaşmışlığına karşın perdede birbırini izle- yen kesitleri algılayıp aralarındaki bağıntıyı kavrayama- dıklanndan, öykünün berisinde kalıyor, böylece ister istemez kendileri için anlamstz kalan devinimler karşı- sında kahkahalarla gülüyorlardı; Istanbul'un kenar ma- halle kızlanysa kesitleri algılayıp birbirine bağlamakta fazla güçlük çekmiyorlardı, ama içinde yaşadıklan dün- yayla perdede izlediklerı ımgeler arasındaki kalın ve ın- dirgenmez çizgiyi aynmsayamadıklan. böylece sine- manın karanlığında siyah-beyaz göruntüleri gerçek sandıklan için gün ışığına çıktıktan sonra bile hıçkıra hıçkıra ağlıyoriardı. Ama farklılıkları algılayamamak yalnızca kasaba ka- dınlarına ve kenar mahalle kızlarına özgü değildir, her çevrede, her düzeyde rastlanır bu aksakhğa. Bakar- sın. adam dil konusunda bilmediği hiçbır şey yokmuş gibi görünür, ama değışık dil düzlemlerini birbirinden ayıramayacak kadar da kelektir, kendine özgü bir te- rimler bütününe dayalı bir bılım dalı kapsamında. kar- maşık bir konuyu irdeleyen bir yazı atarönümüze. "Şu- na bak da söyle. Bir şey anlaşılıyor mu Allah aşkına? Bu nasıl Türkçe böyle?" diye dudak büker. Kendisinin anlayamadığı her şey de kötü, saçma ve zararlıdır. Ba- karsın, yazına ilişkin her konuda söylenecek sözü var- dır, ama henüz gerçeklikle gerçeğe benzerliği birbirin- den ayırabilecek düzeye gelmediğmden, romanı ya da şiiri tarihsel, toplumsal, ruhbilımsel gerçeklere uygun- luğu açısından değerlendirmeye kalkan uyan güzel, iyi ve yararlı, uymayan çirkin. kötü ve zararlıdır. Beterin beteri de vardır. Örneğin yazınsal söytem, beylik olgularla çakışmadığı, sıradan ölçülere uyrriârJı- ğı için genellikle kuşkulu biralan olarak görülür. Bu ne- denle çoğu dönemlerde, sıyasal önderler, savcılar, yar- gıçlar, komutanlar. egemen gücü açıkça eleştiren po- litikacı ya da gazetecinin söyleminden çok ozanın söy- leminden kuşku duymuş, kimi uç durumlar bir yana, daha çok ona yüklenmışlerdır. Karşıtlarının söylemini benimsemeseler de anlayabilirier. yanlış da bulsalar bir mantığa bağlayabılirter, ama bir Orhan Veli'nin ya da bir Melih Cevdet Anday'ın söylemi hem ölçülerine uy- maz, hem de hep bir beklenmediklik payı içerir; dola- yısıyla sakıncalıdır. Burada birbiriyle ilgisiz gibi görünen iki algılama ye- tersiziiği girer işin içine.: 1) Söylem farklılığının ayrımına varılmaması, dolayı- sıyla örneğin Enis Batur'un söyleminın Erbakan'ın "adil düzen" söylemiyle aynı düzlemde, aynı türden bir söylem gibi aynı biçimde değerlendirilmesi. 2) Herfarklı söylemin birsapma, biraykırıhk biçimin- de algılanması, bunun sonucu olarak da içerdiği ba- ğıntıların yanlış değertendinlmesi ya da gözden kaçı- nlması. Ne var ki bu iki algılama sakatlığı birbirinden çok da uzak değildir. Hatta çoğu zaman ikisı bir araya gelip bızı ellili yıllann okumaz yazmaz hanımlannın ve kenar mahalle kızlarının durumundan da acıklı durumlara dü- şürebilir. Örneğin her türlu söylemi aynı basamağa yer- leştirip aynı ölçütlerle değerlendıren, bunun sonucu olarak Nasrettin Hoca öykülerinde bile kutsala saldı- n izlerı bulan okumuşlarçıkabilir. Hem de Nasrettin Ho- ca bizi her öyküsünde, söylemin tek boyutluluğunu aş- maya çağırırken. Öyle ya Hoca'yı anlamanın yolu, aynı öykü içinde bi- le değişik söylem duzlemlerının varlığını saptamaktan geçer. S A L 1 T O P L A N T I L A R 1 CUMHURİYETTEN GÜNÜMUZE SOSYAL YAŞAM, KÜLTÜREL DEĞİŞİMLER BEYOĞLU LEVANTENİNDEN CUMHURİYET AYDININA: YENÎ AYDIN MEHMET ALİ KILIÇBAY KONUSMAC1LAR HUSREV HATEMI, CHRISTOPH K. NEUMANN, AHMET OKTAY SARALIK 1995 SAAT: 18.30 VAP1 KREDI K Ü L T Ü R Ml:RKEZİ Yıpı Kradi Strmet Çifter KûtûphaMSl laköl Cadflea 285 Beycgiu 80050 Istantul Teı^fbn. (0212j 262 47 30 440 245 20 41 Salı Topiinuiin'ni. isteje'» te^ft! uretsiz otarak ızleyet/ıiır YAPİWKREDi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle