Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 15ARALIK1995CUMA
OLAYLAR VE GORUŞLER
Bilme Üstüne
MELİH CEVDET ANDAY
arşamba günıi ben tam cuma
yazıma başlama hazırlığına
girmiştim ki. kapı çalındı,
açtım. karşımda Gani Gir-
gin. Yaklaşık dört ay önce,
bırma\i yolculuktaıkengü-
neydeki köyümüze uğramıştı Ganı Gir-
gın. bır saal kadar görüşmüştük, görece-
ğim gelmişri. sevindim onu görünce.
- Hoş geldin. dedım.
Gani Girgin. kapıda dıkilmış.
- Sokrates'in ünlü sözünü bilirsin. de-
di. ,
Bu nasıl karşılaşma!
- İçeri gir de öy le söyle. dedim.
Gani Girgin.
- Sokrate^ sokaklarda konuşurdu. de-
dı.
- Yo. yo. dedim, e\ lerde de konuşur-
du. Buyur!
Gani Gırgın. içeri gırerken.
- Öğle matinesinde bizim hanımla si-
nemanın kapısında buluşacağız.
Sonra Sokrates'in ünlü sözünü eyittı:
- En i> i büdiğim $e\ hiçbir şe> bilmedi-
ğimdir.
Bu haftakı vazında vaz bu sözü.
- Ben felsefe dersi vermeğe kalkacak-
lardan değilim.
- Sana felsefe dersı v er diyen yok. Sok-
rates bu sözü. her şeyı biliyormuş gibi y a-
parak hem kendilerinı. hem başkalannı
kandırmak isteyenler içın söylemıştı.
Sanınnı bıliyorum. sofıstlerdi onlar.
- Ama bununla bitmıyorkü. Vurdum-
duymazlara ne diyeceksin?
- \e demek istiyorsun?
- Öyle >a Sokrates'in bu sözünü duyup
da "Madem o büyük filosof hiçbir şey bil-
mivormuş. ben de bilmi\orum~ diyerek
övünçle yan gelip oruran bilısizlere nedı-
yelim?
- Nediyebilirizki! Özellikle bizim top-
lumumuzda kımse bilisizliğinin ayırdın-
da değıl. Herkes her şeyi bildiğinı sanı-
yor.
- Ben de oraya geleceğim...
- Sen oraya gelmeden söyleyey im. ge-
çen cuma günkü yazımın adı, "Konuşma
Üstüne" idi. ama eksık kaldı: çünkü ko-
nuşma. bilmeüzerinedayanır Nebıliyo-
ruz kı. ne konuşalım?
- Hiçbir şey bilmedığımizi söyleye-
mezsın Gani.
- Bilmek istemiyoruz ki bilebilelim.
- Ne demek?
- Dostum. Sokrates fılosof olduğunu
söylüyordu. Bu sözcük, bilirsin. iki Yu-
nanca sözcükten oluşmuştur: Philos \e
Sophiasözcüklerinden. Kısaca "bilgelik
sevgisi" divoruz. Bilgiyi. bilgeliği ara-
mak. onun ardında koşmak anlamına ge-
lir gerçekte. •'Bildiğim tek şey, hiçbir şey
bilmediğimdir" demekle Sokrates bılgi
ardında koştuğunu belirtmek istiyordu:
tembelliğe kapı açmıyordu. Boyuna sor-
ması bundandı. Gerçekte hiçbir şey bil-
mıyor muydu?
- Bilmez olur mu?
- Ama bildiklen. öğrendikleriyle ye-
tınmiyordu. Bıldiklerıni. öğrendiklerinı
usunda sınıyordu Başka bir deyişle. öğ-
rendiklerinden kuşku duyuyordu. kuş-
kulanmadan gerçek bılgiye varılamaya-
cağına inanıyordu. Çünkü bize öğretı-
lenlerin çoğu yanlıştır dostum. Tuhafka-
çacak ama, bilim tarihi > anlışlarla. yanıl-
gılarla doludur. Bilgi edinme isteği. bu
yüzden. bıkmadan. yorulmadan süreklı
araştırmayı gerektirir. Buna Ilkçağda
Kuşkuculuk denırdi. Kuşkuculuğun bir
ucu zamanla Bilinemezcilik'e. bir ucu da
Bilimsel Kuşku'ya vardı.
- Otursana. ayakta konuşma, dedim.
Gani Girgin,
- Konuşurken oturmak ille de gereklı
değıldir. dedi. Ilkçağ filosoflan (Platon-
lar. Aristotelesler...) yürüyerek konuşur
tartışırlardı. Bizde çok sık geçen "Otu-
rup konuşalım..." sözüne ne denlı şaşıl-
sa \endir Oturmadan düşünemiyor mu-
sun beadam!
- Sana içecek bır şey vereyim mi1
'
Ayakta içeriz.
Gani Girgin.
- Istemem. dedi geç kalmaktan korka-
rım. Sen şimdi beni dinle de sözlenmi
bağlayayım.
-Peki'. bağla!
- Bılimin de. felsefenin de temelinde
kuşkuculuk yatar. Demokrasi de bir ba-
kıma bundan kaynaklanmıştır: Ülkenın.
de\letin yönetiminde şu \ol mu doğru.
yoksa bu yol mu? Konuşulmalı. tartı^ıl-
malı kı doğru yol bulunsun. demokrasi-
yi ortadan kaldıran bütün yönetimlerde
yobazlıkaraştırmayı.tartışmayı yasaket-
miştır.
Dostumun sözünü kestım.
- Kaç matınesinc gıdıyorsunuz?
Ganı Girgin,
- 12 matinesine. dedi.
Sonra durdu. yüzüme baktı.
- Sana ne bırader. dedi. orası seni ilgi-
lendırmez. Bılgi dedığimiz ya nesnele-
rin bilgısıdir. ya da saf aklın bilgisi. Asıl
tartışma nesnelerin bilgisi üzerindedir.
Matematıkte. geometride o tür tartışma-
lar olmaz...
- Kusura bakma Gani. dedim. lafını
keseceğim. Ben geçen haftakı "Konuş-
ma Üstüne" adlı yazımda bilimsel bilgı-
nın aktanmı anlamında bır konuşmayı
ele almış değildim. ben. .
- Sen ne dıyorsun dostum. Sokrates'ın
en önemlı konuşmalan günlük. sıradan
ışlerle başlar. Senın yapmak ıstediğin gi-
bı. konuşmay ı ıkiye aytrmağa kalkarsak
saçmalıktan kurtulamayız. Bütün sorun
şudur: Sözümüz usun kurallannı ve bil-
gımizı tutuyor mu. tutmuyor mu'1
Bunu
bılımseldi. sıradandı diyeayırırsan insa-
nın en büy ük aracı olan dialog ortadan
kalkar. Bilincin ortadan kalkmasi sonu-
cunu doğurur bu.
- Ben ikiye ayırmak ıstemedim. Yan-
lış anladın.
Gani Gırgın saatıne baktı.
- Vaktim doldu, dedi. Eşine selamımı
söyle. hoş geldiniz. Görüşmek üzere.
Elimı sıktı gitti.
ARADA BIR
Prof. Dr. PERTEV BİLGEN
Egemenliğin Serüveni...
Egemenlıkterımı. ınsanlıktarıhinin ilk zamanlanndan
bu yana, çağdaş anlamını kazanıncaya kadar. kendi-
sinden başka ve kendisinden üstün bir kuvvet tanıma-
yan, mutlak. sınırsız ve üstun bir ırade. emretme gü-
cu anlamında kullanılıyordu. Tannsal bır kökeni vardı.
Asıl sahibinın Tanrı olduğu, yeryuzünde. Tann adına,
hükümdar tarafından kullanıldığı kabul edihyordu. Bu
inanışın doğal sonucu olarak hukümdarın, egemenli-
ğin sahıbı olan Tanrıdan başka kimseden emir alma-
dan ve kimseye hesap vermeden. herkese emredebi-
leceği kabul edılmişti. Tabii, bu halıyle egemenlik. hü-
kümdarınkişıliğındesomutlaşan. "sınırsız", "mutiak",
"tannsal", "kutsal" ve fakat hukuk dışı bır kavramdı.
Bu egemenlik anlayışı. mutlak monarşilerın (=polis-
devletm) kuramsal (teorik) temellennı oluşturdu: Hü-
kümdar (=kral ya da padışah) mutlak ve denetıme ta-
bi olmayan yetkılere sahiptı. Yasama. yürütme veyar-
gı yetkılerı hükumdarda toplanıyordu. Tebasına karşı
hiçbir sorumluluğu bulunmuyordu. Emirlerı. mutlak
olarak herkesı bağladığı halde kendisı dünyevı hiçbir
kural ıle bağlı değildi.
1789 Fransız devrimiyle egemenliğin kökeni ve sa-
hıbi değıştirıldı. Tanrıdan alınıp "millet"e verıldı. Bu kez
egemenlik, seçımle ış başına gelen kurullar, meclisler
(=ömeğin TBMM) tarafından. millet adına, milletin tem-
silcisi olarak kullanılmaya başlandı. Fakat, egemenli-
ğin özünde bır değişıklik olmadı: Egemenlik yine ken-
disinden üstün hiçbir irade kabul etmeyen. "en üstün
irade" olma nitelığıni korudu. Tannsal niteliğini yıtirdiy-
se de "kutsal" olmaya ve "inançlara dayanmaya" de-
vam ettı. "Siyasal" ve "ideolojik"b\r anlam kazandı.
Fransız devriminin bu egemenlik anlayışı 1924 Ana-
yasası'nın 3. ve 4. maddelerinde ifadesini bulmuştu.
Gerçekten, 1924 Anayasası'nın 3. maddesine gore
"Hâkimıyet bilakayd-ü şart milletindir." 4. maddesine
göre de "Türkiye Büyük Millet Meclisi, Milletin yegâ-
ne ve hakiki mümessilı olup millet namına hakkı hâ-
kimiyetı temsıl eder." 1924 Anayasası'nın bu hüküm-
leri yazıldığı zamana göre harika olsa da bugün geri-
ye doğru bakılınca "kutsal", "inançlara dayanan", "si-
yasal" ve "ideolo/ik" biranlayışın ifadesı ıdi.
Egemenlik kavramı, çağdaş devletle gerçek bir ya-
pısal değışikliğe uğradı. Nasıl tannsal olma niteliğini yi-
tirdiyse, onun gibi, bu kez de, üstün irade olma niteli-
ğini korumakla beraber, "sınırsız", "mutlak", "kutsal",
"inançlaradayanan", "siyasal"ve "ideolojik"nitelikle-
rini yitırdi, bir yetki ve göreve dönüştü. Hem bir üs-
tünlük hem de bağımlılık anlamına gelmeye başladı.
Hukuki bir içerık kazandı. Egemenliğin kaynağı ve sı-
nın artık anayasa oldu.
Türkiye, 1961 Anayasası ile Fransız devriminin "kut-
sal". "inançlara dayanan", "siyasal" ve "ıdeolojik"
egemenlik anlayışını terk ettı. Türkiye Büyük Millet
Meclisi, milletin yegâne ve hakiki mümessili olma ay-
rıcalığını yıtirdı. Tıpkı yürütme ve yargı organları gibi
egemenliği kullanan organlardan biri durumuna geldi.
Çünkü, 1961 Anayasasfna göre. egemenlik geneka-
yıtsız şartsız Türk milletine ait olmakla beraber, mille-
tin bundan böyle 1924 Anayasası'nda olduğu gibi ege-
menliği yalnız Türkiye Büyük Millet Meclisi eliyle de-
ğil 'Anayasanın koyduğu esaslara göre yetkili organ-
lar eliyle' kullanması ilkesi kabul edildi. Türkiye Büyük
Millet Meclisi, egemenliği kullanan organlardan biri ol-
du. Aynı ilke 1982 Anayasası'nın 6. maddesınde de
aynenyeraldı.
• • •
1982 Anayasası'nda ve Radyo ve Televizyonların
Kuruluş ve Yayınlan Hakkında 3984 Sayılı Kanun'da
Türk milletınin yegâne ve hakiki temsilcisinin kim ol-
duğu hakkında hiçbir hükum bulunmadığı, hatta Tür-
kiye Büyük Millet Meclisi, milletin yegâne ve hakiki mü-
messili olma, millet namına hakkı hâkimıyeti temsil et-
me imtiyazını kaybettıği halde Radyo ve Televizyon Üst
Kurulu. bırakalım anayasa ve kanunu, hem de bir yö-
netmelikle Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni "anayasa-
nın amir hükmü uyannca halkın egemenliğıni temsil
eden" bir organa dönüştürdü. (1) Demek kı Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu, 1961 ve 1982 anayasalarında
1924 Anayasası'nda olduğu gibi, Türkiye Büyük Mil-
let Meclısi'nin, milletin tek ve gerçek temsilcisi oldu-
ğuna dair hiçbir hüküm(2) yok iken, bu konuda "amir
hüküm" bulunduğunu sanıyor.
Öncebu "sanı"anayasanın6. maddesineaçıkçaay-
kındır. İkinci olarak, yine anayasada ve Radyo ve Te-
levizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında 3984 Sa-
yılı Kanun'un "yayın ilkelen"n\ düzenleyen 4. madde-
sinde "Yayınlarda anayasanın amir hükmü uyannca
halkın egemenliğıni temsil eden Türkiye Büyük Millet
Meclısi'nin işleyişi ve çalışmalanna ilışkın haber, yo-
rum ve eleştirılerde, bu kurumun saygınlığını ve vaz-
geçilmezliğını zedeleyen unsuhar bulunamaz" şeklin-
de bir "yayın ilkesi" de bulunmuyor. Radyo ve Televiz-
yon Üst Kurulu. kanunda bulunmayan bir yayın ilkesi
koyamayacağı ıçin de yönetmeliğin bu hükmü "ida-
renin düzenleme yetkisi" hakkındaki idare hukuku il-
kelerine de aykırıdır.
Bana göre yönetmeliğin bu hükmünün en onemli ya-
nı özellikle anayasada bulunmadığı ve hatta aksine hü-
küm bulunduğu halde "anayasanın amir hükmü uya-
nnca " denilmek suretiyle Radyo ve Televizyon Üst Ku-
rulu'nun toplumda "dokunulmaz kurumlar yaratma
çabası" içınde olmasıdır. Özgür bır toplumda "doku-
nulmaz kurumlar" yoktur "Dokunulmaz kurumlar"an-
cak otoriter, totaliter ve faşist rejimlerde vardır.
(1) Radyo ve Televizyon Yayınları ve Yayın Esas ve Usullen Hak-
kında Yonetmelık Madde 18. "Yayınlarda anayasanın amir nukmû
uyannca halkın egemenhğını temsıl eden Türkiye Büyuk Millet Meclı-
si'nin ışteyışı ve çalışmalanna ''ışkın haber. yorum ve eleştınlerde, bu
kurumun saygınlığını ve vazgeçılmezliğını zedeleyen uısurfar buluna-
ıvaz."
(2) Anayasanın 80 maddesının "Turkıye Buyûk Mi'let Meciısı ûye-
len, seçildiklen bolgeyt veya kendılennı seçenlen değıl. bûtur mılletı
temsıl ederler" hük
r
nu Türkiye Buyuk Mıllet Meclısının halkın
egerrerlığinı temsil ettığını gösteren bır' amir hukvm" değıkJır.
TARTIŞMA
Türkçe 'Ezan'a, Karşıymışlar!
S
ayın Nusret
DemiraL, ~Tam
kendisine \e
yaşam
felsefesine
uygun partivi
buldu" dedığimiz bır anda.
5 Aralık 1995 Salı günü
konuşmac! olarak da\et
edıldiği birpanelde.
yaşamındaki sayılı doğru
kararlardan bırini gençlere
yansıtarak. ezanı
Türkçeleştıreceğini. bunun
şart olduğunu, okuyan
dinleyen herkesin ezanı
anlaması gerektığini.
kazandığı takdirde bunu
lıemen gerçekleştireceğını
söyledi.
Gençler hayret ettiler.
kendısının rahmetlı Lğur
Mumcu'nun da\asında
ortaya koyduğu ta\ ırlan
gayet iyi bildıkleri içın.
önce kulaklarına
ınanamadılar. C>telik
"taze" kayıtlı olduğu parti.
Atatürk ulusçuluğuna
avkırı tutumdakı
mıllıyetçilıkten çok.
köktendinciliğin son
dönemlerdekı yükselişinin
Anadolu'dakı temsilcisi
durumundayken.
milliyetçilıkten çok. dınin
dogmatık yapısını
sa\unup. cahil kesimde
devamlı ı\me
kazanıyorken..
Dinleyenlerin şaşkınlığı
uzun sürmedi. Görtınıirde
Türklüğü. Türkçülüğü,
ülkücülüğü savunan bu
partının kurmaylan hemen
Bizim îşimiz "YakmakL*
0 nsanlar ilk ateşi
I
bulduklannda
medeniyete de ilk
adımı atmışlardı.
Sonra tekerleği,
sonra elektrik derken
bugünlere geldik.
Günümüzde genelde her ne
kadar yaramaz nesnelerı
yakıyorsak da çoğu kez
tarla açmak ıçin ormanları
yaktık Bu da iyi sonue
•verince teslim aldığımız ve
halka satacağımız ürünlen
karaborsa satıp. depoları
ateşe verdik. Tüm bu
yakmalanmız sonucunda
ceplerimiz kara para ile
doldu!..
tşin içınde para olunca
Saıd Halim Paşa yalısını
yakmamakeşyanın
tabiatına aykırı olmaz
mıydı'? Bizler Hitler'den
sonra kitap yakan dahası
adam yakanlardan değil
miyız? Yakın geçmişteki
atalarımızdan kalan
mirasla yalıyı da kömür
sobası örneği çatıdan
yaktık. Çünkü, yakmak
bizim işımiz. Bız yakanz .
Şimdi sırada Ayasofya
Müzesi ile Topkapı Sarayı
var. Ayasofya Müzesini
(kilisesini) uzun zamandan
berı bir türlü cami
yapamadık... Çok ıstıyoruz
ama ıçteki ve dıştaki
toplanarak Nusret
Demiral'ı ihraç etmeye
karar \erilmesıni ıstediler
Partinin özellikle genç
üyelen. Ziya Gökalp'ın
1923 yılında yazmış
olduğu -Türkçülüğün
EsasTan" kıtabındaki
tezlerinı savunurlarken.
son zamanlarda
RP - DYP arasında
kararsız kalan ümmetçi
kesim buraya akıyordu.
Bunca yıl Türk ordusunda
hizmet veren ihtılalın
Batılılar (çağdaşlarl engel
oluyorlar Oysa şöyle bir
güzel ıçten yakarsınız.
Duvarlardaki Isa ve
Meryem'e aıt figürler bir
güzel kül olur. Ardından
Topkapı Sarayı'nı da aynı
beceri ileyaktınız mı
keyfımize diyecek olmaz...
Ondan sonracığıma sıra
gelir Ayasofya'yı cami
yapmaya. Topkapı Sarayı
ve cürrrfe Saravburnu'na
kudretlı (Dalbayı.
mılliyetçı Alparslan
Türkeş yobaz kesimi gibi
"Ben ümmetim.. önce
Müslüman sonra Türkiim
- Tann uludur (ama) karar
yönetim kurulunundur"
demeye kalmadan durumu
geçiştirdi \e "Benim
tabanım onlardan
güçlüdür" dıyen Demıral
aday olarak listede kaldı.
Tiirker Ercan
İstanbul
görkemli birbeş yıldızlı
otel çektin mi mega çağ
atlamışoluruz. Minareden
ezan sesı. beş yıldızlı
otelde diskolar \e de
nataşalarla çığ köfte
yiyip rakıyı içtin mı ışte
sana saydam (şeffaf)
hoşgörülü çağdaş bir
topluluk!..
Mustafa .\ksoy
Bolu
son bir kez
gelin.
«UCIYE
SU FATURASI
Bankalar her ne kadar hızlı ve güler-
yiizlü çalışsalar da, kimse bankaya girip
su faturası ödemekten hoşlanmıyor...
Çok doğal. Biz bu işe toplu bir çöztim
bulduk: Otomatik Ödeme Talimatı.
Gelin İş Bankası'na, hesabınız
oksa bir hesap açtırın
faturalarınız için
gelmişken diğer
rınızı da getire-
Otomatik
eme»^lipıatı verin.
ndanlonra da fatura
bankaya
eyin^orulmayın,
mer etmeyin!
İİŞ BANKASI
PENCERE
Hangi Pantiye
Oy Vereyim?..
Çevremde çoğu kışı, ikı arada bır derede, kara ka-
ra düşünüyor, okur mektup yazarak soruyor:
Hangi partiye oy vermeii?..
CHP'yemi?..
DSP'yemı?..
İP'ye mi?..
Yemek içmekten kesilen, gece gündüz kıvranan,
durduğu yerde duramayan, hop oturup hop kalkan,
hayatı kendine zehir eden solcular var:
- Hangi partiye oy vereyim?..
Ne CHPIiler, ne DSP'liler bu işin farkında; ama, so-
la gönül vermış olanlar Gülhane Parkı'nda, en eski
meşe ağacının altında, bir aşağı bır yukan volta atı-
yorlar:
- Hangi partiye oy vereyim?..
Eskisine göre bu seçimde daha değişik olanaklan
zorlayanlar da var; çünkü İP de (Işçi Partisi) günde-
megırdı...
- Melih Cevdet, İP'ye mi verecekmiş?..
- Bahri Savcı demiş ki...
Kimi solcunun kafasının tası atmış...
Kimisi burnundan soluyor...
Kimisı:
- Bu kez, dıyor, ANAP'a vereceğım...
- En iyisı sandığa boşvermek...
Cumhuriyet güç durumda!.. Parçalanmış solda
kimseye yaranamıyor; gazete yansız kaldıkça tüm
şimşekleri ustüne çekiyor; çünku her yığıdın gönlün-
de bir aslan yatıyor; ama. o aslanın da kuyruğunu
tramvay çiğnemış...
Ne yapmalı?..
Remil mi atmalı?.. Bakla falına mı bakmalı?.. Med-
yum Memiş'e mı sormalı?..
•
7Mayıs 1924'te çıkan Cumhuriyet'ın ilk sayısında
Yunus Nadi ne yazmış?..
"Cumhuriyet ne hukümet, ne de parti gazetesıdır.
Cumhuriyet yalnız Cumhuriyetin, bilimsel ve yaygın
anlatımıyla demokrasınin savunucusudur. Cumhuri-
yet ve demokrasi fikır ve esaslannı yıkmaya çalışan
herkuvvete karşı mucadeie edecektir. Ulkemızde her
anlamıyla gerçek bır demokrasi kurulması ıçin bütün
vahığıyla çalışacaktır"
Sonuç:
Cumhuriyet ne bir hükümete, ne de bir siyasi par-
tiye bağlanabilir bır fikir gazetesidir.
Bızne DSP'yi tutabiliriz...
NeCHP'yL
NelP'yi...
Köşe yazarianmız bağımsızdır; Cumhuriyet gaze-
tesının fikır yelpazesinm en geniş açılımında istedik-
leri gıbı kalem oynatabilirler; ancak 24 Aralık seçim-
lerinde tek tek hangi partiye oy atacaklarını da doğ-
rusu kestiremıyorum. Kımbılir?.. Belkı köşe yazarla-
nmız da iki arada bir derede kalmışlardır; boşa koyu-
yortar. dolmuyor: doluya koyuyorlar. almıyor...
"Solu bu hallere düşürenler utansınlar" diyerek la-
fı balla kesmek olanağı var mı?..
Yok...
•
Gerçekte 1989-90 yıllannın bütün dünyada yaşa-
nan depreminden sonra, yaşanan gerçeklerin ışığın-
da solun ideolojisini yenıden yoğurup bütünleşmesi
kolaylaştı. Çünkü Beriin Duvan'nın yıkılışıyla solu ayı-
ran duvarlar da yıkıldı. Ne çelişkidir ki Türkiye'de du-
varlar yükseldi. Üstelik bu duvarların hiçbir ıdeolojik
harcı yok, taşları da kişısel...
Ülkenin sola en çok gereksinme duyduğu bir sü-
reçte solun parçalanması bir raslantı mı?.. Yoksa bi-
linçli bir oyun mu?.. Geçen gün bir televizyon prog-
ramında Ecevit dedi ki:
"- Emperyalizmin böl ve yönef yönteminin Azeri-
cesi 'ayır buyur'dur
Bakın laf nereye geldi?.. Oysa bu yazının konusu
"Hangipartiye oy verelim" sorusuna bir yanıt aramak-
tı. Aklın, gönlün, yüreğin hangisini tutuyorsa, oyunu
ona ver.
Aİ*
TÜRKİYE
GAZETECILERCEMİYETİ
BASIN MÜZESİ
DOĞRU, ETKİLEYİCİ VE
GÜZELTÜRKÇE
KONUŞMA SEMİNERLERİ
!ş ve günlük yaşamlannda daha başanlı olmak isteyen
yöneticilerin. bankacılann. doğru. etkileyici \e güzel
Türkçe konuşma semınerleri:
Ybğun Program: (Ücret: 10.000.000 TL.)
3 Hafta - Haftada 4 saat
l.Hafta: Ses-Nefes
2. Hafta: Diksiyon-Fonetik
3. Hafta: Konuşma
Lzun SüreU Seminerier: (Ücret 4.000.000 TL.)
13Ocak-lMart Ses-\efes: 12 saat
1 Mart - 15 Nısan Dıksiyon-Fonetık: 12 saat
15 Nisan - 1 Haziran Konuşma: 12 saat
Kayıtlar devam ediyor
Adres: Basın Müzesi - Di\anyolu Gad. No: 84
Çemberhtaş İSTANBUL, Tel: 513 84 58
KOPLZ ODA
ORKESTR4SI KONSERİ
istanbul Şehir Kütüphanesini Kurma \ e
Yaşatma Derneğı tarafından organize edilen
Kopuz Oda Orkestrası konseri 17 Aralık Pazar
günü saat 16.00'da AtatürkKültürMerkezi"nde.
Davetiyeler İstanbul ll Halk Kütüphanesi'nden
ve konser günü AKAİ ginşinden sağlanabilır.
Tel: 518 10 47'- 48
K.\RAMURSEL ASLIYE HUKUK
MAHKEMESİ
1995561
Davacılar Ali Eren. Mehmet Yetim vekili Av. Tamer
Yalçın tarafından davalı Cemil Çalışkan aleyhine açılan
satışın ıptali davasının yapılan tensıbi gereğince: Merke-
zi Altınova ılçesinde bulunan Derya Gıda Sanayii \e Ti-
caret AŞ'nın davalı tarafından alınan me\cut şırket hıs-
selennin başkalarına de\ ır \e temliklerının önlenmesı ve
hısselenndekı tasarruflarının önlenmesı bakımından da-
va sonucuna kadar ihtiyatı tedbır yolu ile durdurulmuş-
tur. İş bu karar ilan olunur. 27.11.1995 Basın: 60857