06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
6 KASIM 1995 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMI Türkiye Gemi Sanayii'ne ait 4 tersane ve bir motor fabrikasını devralan Dok Gemi-İş yöneticileri hâlâ sessiz GESTAŞ yönetimî köşeye sıkışıyor• Türkiye Gemi Sanayii'ne ait 4 tersane ve bir motor fabrikasını 49 yıllığına devralan Dok Gemi-Iş Sendikasf nın kurduğu gemi sanayii ile ilgili her gün yeni iddialar ortaya atılıyor. Dok Gemi-İş Sendikası Genel Başkanı Nazım Tur. iddialar karşısında sessiz kalmayı tercih ederken kamuoyunda tersanelerin devrindeki usulsüzlükle ile ilgili tepki büyüyor. GESTAŞ ile ortaya atılan iddialardan il- ki Alman ortaklarla ilgili. Sendika yöne- ticileri tarafından GESTAŞ'ın yüzde 49"una sahip olduğu önesürülen Blohmu- oss ve Lurser adlı iki firma ortalıklarda CANAN SOYSAL Işçi şirketi olarak ortaya çıkan. ancak daha sonra Dok Gemi-İş Sendikasf nın 5 yöneticisine aitolduğu anlaşılan Gemi Sa- nayii ve Ticaret AŞ'ye (GESTAŞ) yöne- lik suçlamalar artıyor. gözükmüyor. Aynca bu firmalann hangi şartlarla ortak olduklan da sendika yöne- ticilen tarafından açıklanmıyor. Bu arada GESTAŞ'ın ana sözle^mesinde söz konu- su iki Alman firmasının ortaklığına dair hiçbirresmikayıtdayeralmıyor. Birbaş- ka deyişle. adı geçen Alman firmalan. özelleştirme ıhalesınin sonuçlanması aşa- masında ortaya çıkıyor. Öte yandan Al- man firmalannın Deniz Kuvvetleri Ko- mutaRİığı'nın bir ıhalesine katıbcaklan. söz konusu ihale kazanıldığı takdirde GESTAŞ'a ait tersanelerin kullanılacağı. aksi halde Alman firmalann ortaklıktan vazgeçeceği de ortaya atılan iddialardan biri. Tersane işçilerinin ifadelerine göre GESTAŞ'ın kasasında para bulunmuvor. Bu nedenle kıdem tazminatlannı GES- TAŞ'ın ödemesi göreken tersane işçileri. bu tazminatlannı alamama tehlikesiyle karşı karşıyalar. GESTAŞ'ın Özelleştir- me Idaresi Başkanlığı'na(ÖtB)50milyar liralık teminat yatırnıasının. 4 tersane ve motor fabrikasına ıse yaklaşık 664 milyar liraödemesinin şüpheliolduğunuifadee- den işçiler. bu yüksek meblağlann arka- sında sendika yönetimine yakın bazı fi- nans kuruluşlannın olabileceğini öne sü- rüyorlar. Bu arada ısrarla GESTAŞ'ın ça- lışanlann kurduğu ve ortak olduğu bir şir- ket olmadığını kaydeden işçiler. Nazım Turunbırkonuşmasındaşirketınkuruluş amacını. "Biz ihalede dönen dolaplan >e- rinde görmek ve bu satış işlemini geciktir- mek için bu şirketi kurduk" şeklindekı sözleriyle açıkladığını hatırlatıyorlar. An- cak GESTAŞ"ın daha sonra ihalede ısrar etmesi ve büyük meblağlara varan kira ve teminat bedellerinı yatırmasıvla Nazım Tur'un bu açıklamasına ters düştüğü gö- rülüvor. DUNYA EKONOMISINE BAKIŞ / ERGIN YILDIZOĞLU LONDRA "Büyük" Kamu Harcamalan Tartışması A BD ve Ingiltere'de yavaş yavaş seçim öncesi döneme giriliyor. Muhafazakâr partiler son 10 yıl- lık pratiklerine bakıldığında, seçim kampanyalannda, savunabilecek pek bir şeyleri kalmadığı için umutlannı ver- gi indirimi vaat etmeye bağlamış du- rumdalar. Ancak bütçe açıklan ve ka- mu borçlarının boyutları malum. Bu yüzden vergi indirebilmek için kamu harcamalarını kısmak gerekiyor. Tabii bunu da halka anlatabilmeyi becermek lazım. ABD'de muhafazakâr Newt Gingricht'ın "ABD ile kontrat" progra- mına dayanarak ılerlemeye çahşırken Ingiltere'de bu programdan da esinle- nerek ancak çok daha ilgınç bir tartış- ma gündeme geldi. Ingiltere'de muha- fazakâr parti, özelde kamu harcamala- .nna, genelde refah devletine yönelik yeni birsaldırıyı Asya Kaplanlan örnek- lerine dayanarak haklı göstermeye ça- lışıyor. Bu tartışmanın ateşine en çok yakıt taşıyan şansiyetlerden biri de Hong Kong Valisi ve parti yönetim kurulu es- ki başkanı Chris Pattern. Chris Pat- tern, bir gözü de John Major'dan bo- şalması beklenen koltukta olmak üze- re, "zengin" Hong Kong deneylerini partiye getirmek istiyor: "Dünyanın en hızlı büyüyen bölgesi, beni hızlı büyü- me için, devletin ekonomideki payın- da bir azalma olması gerektiği konu- sunda çok etkilerdî" (Financial Times 01/11/95)... "Kendimizi, adeta dini fa- natiklerin heyecanıyla piyasalann açıl- masına, ticaretin serbestleştırilmesine adamalıyız... Ingıltere, Avrupa'nm Hong Kong 'u olmalıdır" (The Indepen- dent 29/10/95). Kısacası, geçen sene- lerde partiyi ele geçiren aşın sağ mu- hafazakâr kanat, Chris Pattern'in de katılmasıyla ülkedeki sosyal harcama- lan Singapur düzeyine indirmek niye- tinde. Bu politikanın hayata geçmesi halindeyaratacağı sosyal sonuçları ön- ceden görmek için ıse falcı olmaya ge- rek yok: Toplumsal yardım ve harca- maların hemen hepsinin kalkması. sen- dikaların etkisinin daha da kırılması, sağlık ve eğitim hizmetlerinın özelleşti- rilmesi, hem de işsizliğin ve yoksullu- ğun rekor düzeylerde gezindiği bir dö- nemde... Böyle bir toplumsal felakete yol açmaya hazırlanırken ileri sürülen gerekçe ise "Asya Kaplanlan" üzerine, içi tümü ile boş bir çözümlemeden olu- şuyor. Asya Kaplanlan deneyi "Asya Kaplanlan" üzerine yapılan çözümlemenin saçmalığı, bu ülkeler- de, sermaye birikimi ile devlet arasın- daki ilişkiye bakınca. daha ilk anda ken- dini gösteriyor. Avrupa ve ABD'de ye- ni sağın satmaya çalıştığının aksine. dünyanın bu bölgesindeki gelişmenin tarihsel temellerinde devletin sermaye birikiminin doğrudan bir parçası olma- sı yatıyor Güney Kore, Malezya, Singa- pur gıbı ülkelerin gelişmeterine bakın- ca, üretim ve dolaşımdayaygın bir dev- let kontrolü ve planlama olduğu, dev- letin sanayide bazı alanları ve şirketle- ri desteklediği, iç pazan gerek dış tica- rete gerekse kısa dönemli sermaye ha- reketlerıne karşı koruduğu, yabancı sermaye yatırımlarına teknoloji transfe- ri ve ihracat zorunluluğu gibi koşullar uygulandığı görülür. Burası bir "serbest piyasa" cenneti değil. Buraları işçi ha- reketinin tümü ile bastırıldığı, muhale- fetin susturulduğu, devletin eğitim, sa- vunma ve kendi halkını bastırmak için büyük bir polis teşkilatı yaşatma dışın- da hemen hiçbir sosyal harcama yap- madığı. buna karşılık doğal kaynakları talan. ekosistemi altüst ettiği yerler. Bu Asya Kaplanları deneyinin belke- miğini ise sermaye sınıflarının çeşitlı fraksiyonlarından uzun zaman, göreli olarak bağımsız ve halka karşı ise tü- müyle sorumsuz kalabilmiş bir devlet bürokrasısi oluşturuyor. Bu bürokrasi ise varlığını sömürge geçmişinin mira- sına borçlu: Başlangıçta. kendi bağım- sız çıkarlarını savunmak için devlet için- de birbiriyle rekabet eden güçlü toprak sahipleri ve sanayi burjuvazisi de yok, işçi sınıfı da yeni yeni oluşuyor. etkisız. Diğer taraftan, hemen yakında, bu bü- rpkrasiye ideolojik olarak ışık tutacak bir Japonya deneyi var. Üstelik "soğuk savaşın" gereği ABD, bölgedeki devlet- lere, örneğin özellikie Güney Kore'ye çok büyük çaplı kaynak aktarmış. Işte Asya Kaplanlan'nın hızlı büyümesinin hikâyesi kabaca bu. Yeni-sağın abesliği Bu hikâye. yeni-sağ'ın ve ekonomik liberalizmin devletin ekonomideki rolü üzerine olan görüşlerinin tarihsel ve te- orik olarak bir çarpıtmadan başka bir şey olmadığını da gösteriyor. Ancak ne hikâye ne de yeni sağ ile ekonomik li- beralizmi körü körüne savunanların abesüğinin sınırlan burada bitmiyor. Sa- nayileşme, zamanla "Asya Kaplanla- rc"nda da sınıf şekillenmesini geliştirdi. İşçi hareketi, sayısal olarak ve örgütlen- me düzeyi açısından gelişti. Bu sırada meta ilişkileri, kırsal yapılan ve işçilerin yaşamını destekleyen geleneksel ilişki- leri (büyük aile yapısı, kırdan erzak ge- tirmek vb. gibi), yani sosyal güvenlik kaynaklarını tahrip etti. Bürokrasinin çürümüşlüğü de giderek toplumsal do- kuyu iyice narin bir hale getirdi. Bu dö- nem boyunca bir orta sınıf. iyi eğitim görmüş bir beyaz yakalı işçiler tabaka- sı ve güçlü bir sanayi sınıfı da oluştu. Geçen 15 yıl içinde giderek güçlenen bu sınıfların hepsı kendi bağımsız çıkar- larını topluma dayatmak için mücade- leye atıldılar. Şimdı bir taraftan bürok- rasinin gücü azalırken bölge devletleri, toplumsal basıncı azaltmak amacıyla sosyal güvenlik sistemleri getirmeye başlıyorlar. Böylece Batı. refah devleti- ne saldırırken "Asya Kaplanlan", özel- likie işçi hareketinin ve orta sınıf muha- lefetinin baskısı ile toplumsal emeklilik sistemi, sağlık hizmeti. işsizlik sigorta- sı getirmeyi gündemlerine alıyorlar. Kaplanlann gösterdiği "Asya Kaplanlan "nın deneyi piyasa ekonomisinin gücünü değil, zayıflıkla- rını gösteriyor. Piyasa ekonpmisi, eko- nomik kalkınma için yeterli bir mekaniz- ma değil. Örneğin, Asya Kaplanlan'nın aksine 1950'lerin başından beri liberal bir piyasa ekonomisini benimseyen, 1970'lerden beri de iyice açılan, sürek- li satılan Latin Amerika ekonomilerinin tarihi, olağanüstü rejimlerle ve hâlâ bit- mek bilmeyen ekonomik mali krizleıie dolu. Ikincisi, piyasa ekonomisi, top- lumsal banş açısından da büyük bir be- la. Meta ilişkilerinin yaygınlaşması eğer beraberinde sosyal güvenlik sistemle- ri ile desteklenmezse toplumsal doku- yu parçalıyor, insanları fakirleştiriyor, yeraltı ekonomisini, mafyayı, toplum- sal çürümüşlüğü geliştiriyor. Belki nü- fusun çok az bir kısmı köşeyi dönü- yor", ama bu insanlar da kendi ülkele- ri içinde birer yabancıya dönüşüyorlar, adeta bir zamanlar sömürgeleri yöne- ten Avrupalılar gibi: Yaşamları, tüketim alışkanlıklan, kültürleri, hatta dilleri fark- lılaşıyor: kapalı coğrafyalarda tecrit edilmiş bir şekilde yaşamaya başlıyor- lar. Bunun fıyatı ise korku. Asya deneyine bakarak Batı'da top- lumsal harcamalara saldırmayı haklt göstermek gibi abes bir çaba da bu du- rumun en son örneğinı oluşturuyor. Ne yazık ki yaşanan ekonomik ve politik is- tikrarsızlıklardan kurtulmak, bunların kaynağını kurutmak için alternatif bir öneri üretilemediğı müddetçe bu propagandalarm taraftar bulması o- iasılığı hiç de az değil. Ne demişler, "On- da bu para, bizde de bu ense varken..." ANKARAPAZARI YAKUP KEPENEK 'Dudaklı1 Demokrasi Dudak bükmeyin. Dudakla demokrasi arasında çok büyük bir ilişki olduğunu bu seçimlerde de bir kez da- ha yaşayacaksınız. Nasıl mı? Seçimlere on dört parti girmektedir. On dört parti- nin her biri 550 aday gösterecektir. Sonuçta toplam 7.700 milletvekıli adayının tamamına yakınını siyasal partılerin genel merkezleri, daha doğrusu genel baş- kanları saptayacaktır. Türkiye, toplantı salonuna "Egemenlik kayıtsız şart- sız milletindir" yazdığı ve 1996 için vergılerinden 11 trilyon lira para ayırdığı TBMM'ye seçeceği kışilerin saptanmasını on dört, aslında dört-beş parti genel başkanının dudaklanndan bekler durumdadır. Bir parti genel başkanının milletvekili adayını sap- tamasında, birkaç göstermelik "st/s/emen/n"dışında, kullanacakları tek bir ölçüt vardır: "Genel başkana ka- yıtsız koşulsuz bağlılık." Ne parti örgütünde akıtılan ter, yani "örgüt emeği" ne de kazanılan uzmanlık ve"nıtelik", bu tür bir aday saptama sürecinde gerektiği ağırlıkta önemsenır. Oy- sa bunlar olmadan demokratikleşme olamaz. Siyaset, bir dudagı yerde bir dudağı gökte masal devlerıne dönüşen parti genel başkanlannın çevresin-! de oynanan ve giderek yoğunlaşan "kışiliklerin küçül-ı mesi" sürecine sokulmuştur. Halktan kopuk sıyasetin üretimsizliği ve çözümsüz- lükleriyle kendi kendıni yemesi, tükenmesi kaçınılmaz- dır. Yıllardır süregelen bu "tek seç/c/"li aday saptama süreci, Türkiye demokrasisinin gerçek hastalığıdır. Ki- şiye bağlılığın bu ölçülere varması "örgütlü toplum" demek olan demokrasınin sonu oluyor. Hastalık iyile- şeceği yerde, tam tersine, yapılan "baskın seçim- /er"sonucu her geçen gün daha da kötüye gitmekte- dir. • • • Yaşanan bu "tek seçıci" uygulamasına dayalı siya- sal sürecin yarattığı sonuç, Türkiye'nin bu seçimlerde "önamli sorunlarını tartışma", bu "sorunlara çözüm arama" noktasından çok uzaklarda tutulmasıdır. Haksız demokrasi meyvesinı vermekte, toplum "so- runlannı tartışmadığı" bir seçime sürüklenmektedir. Oysa seçim, öbür denetim süreçleri ya bulunmadı- ğından ya da iyi işlemediğınden, Türkiye halkının "de- mokratik nefes" borusudur. Yapılmakta olan bu nefes borusunun da sıkılmasıdır ve Türkiye, demokrasi adı- na ve demokrasi kullanılarak demokratik süreçleri tü- müyle yok eden bir noktaya sürüklenmektedir. Kamu yönetimini saran hırsızhk ve yolsuzluklar, hak ve özgürlükler, düşünce suçunun yok sayılması, artı yıllardır dar gelirli halkı ezen enflasyonla savaşım. iş- sizlik, eğitim ve sağlık alanında polıtika onerileri, se- çimlere giderken görünürde de gündemde de yer al- mıyor. Bıranımşatmayapalım. BugünökasımYOK'ün yaş günüdür. Ülkenin yükseköğretiminin yürekler acı- sı durumu, "bilim adına işlenen" tutuculuk ve bağnaz- lık cinayetleri, yurtdışına yüksek lisans ve doktora öğ- retimi için aktarılan trilyonlar, üniversite, bilim ve tek- noloji politikaları ele alınmıyor. Asıl kaygı verici nokta budur; siyaset işlevsizdir; si- yasetin yapacağı iş kalmamıştır: bu gidiş, siyasetin kendi variık nedeninı yok edicidir. • • • Türkiye, seçim düzlemine "hep birlikte sağa kaya- rak siyaset dışına düşmenin "başdöndürücü belirsiz- liğinı, birbirinden giderek "farksızlaşan" dört-beş par- tiyi yüzde 20'ler dolayında oy oranının burun halkası- • Arkusı 19. Sayfuda SERMAYE PİYASASI KURULU DUYURUSU 5 Kasım 1995 günü bazı gazetelerde ÇUKUROVA ELEKTRİK A.Ş. adını kullanan bazı yetkisiz kişilerce" Sermaye Piyasası Kurulu ve Başkanı Anayasa Suçu İşledi" başlıklı bir ilan yayınlanmıştır. Kurulumuzca söz konusu ilan nedeniyle aşağıdaki açıklamaların yapılmasına gerek görülmüştür. 1- 558 Sayılı KHK Halen Yürurluktedır. 4113 sayılı Yetki Yasasfnın iptali ile buna göre çıkarılmış 558 sayılı Kanun Hükmündeki Kararname'nin yürütülmesinin durdurulması ve iptali için bir siyasi parti gurubu adına genel başkanı tarafından açılan dava nedeniyle Anayasa Mahkemesi 19 Eylül 1995 günlü Kararı ile 4113 sayılı Yetki Yasası'nı iptal etmiş ve Anayasa Mahkemesi'nin Gerekçeli Kararı 3 Kasım 1995 günlü Resmi Gazete'de yayınlanmıştır. Anayasa Mahkemesi bu iki düzenlemenin ilişkisine açıklık getirmek üzere Kararında ( R.G. s.17 ) 4113 sayılı Yetki Yasası ile 558 sayılı KHK'nin dosyalarının birbirinden ayrılmasını kararlaştırmış ve iki düzenlemeyi birbirinden ayrı olarak ele almayı uygun görmüştür. Anayasa Mahkemesi 4113 sayılı Yasayı 19 Eylül günü iptal ederken daha sonraki birtarihte, 5 Ekım 1995'de 558 sayılı KHK'nin yürütülmesinin durdurulması istamini oybirliği ile reddetmiştir. Yüksek Mahkeme eğer 4113 sayılı Yasa'nın iptalinin 558 sayılı KHK'yi yürürlükten kaldırdığını düşünseydi yürütmenin durdurulmasmın reddine gerek görmezdi. Bu gerçekler karşısında 558 sayılı KHK yürürlüktedir ve bu düzenlemenin yürürlükte olup olmadığına karar verecek olanlar Uzan Grubu'nun kendi kontrolündeki televizyonlarına çıkardıkları ve bu konuda yanıltıcı beyan veren kişiler değil, yasaların Anayasa'ya uygunluğunun denetimini yapan yüce ANAYASA MAHKEMESİ'dir. 2- 558 Sayılı KHK Yürürlükte Olduğundan Buna Dayanılarak Yapılan Işlemler de Yasal Açıdan Geçerli Işlemlerdir. Yasaya Göre İşlem Yapmak Anayasa Suçu Oluşturmamaktadır. Anayasa Mahkemesi'nce Yürütmenin durdurulması istemi oybirliği ile reddedilen 558 Sayılı KHK yürürlüktedir ve buna dayanılarak yapılan işlemler yasal ve geçerli işlemlerdir. Bu çerçevede Çukurova Elektrik A.Ş.'nin Yönetim Kurulu ile denetçilerinin görevlerinden alınması ve yerlerine İlk Genel Kurul toplantısına kadar görev yapmak İizere Kurulumuzca Yönetim Kurulu üyesi ve denetçi atanması yasal ve geçerli işlemlerdir. Bu atamayı yaparken de Kurulumuzun ilgili şirket dahil hiç kimseden görüş ve izin alması gerekmemektedir. Kurulumuzca atanan Yönetim Kurulu Üyeleri ve Denetçiler 3 Kasım 1995 Cuma günü Saat: 17.00'dan itibaren göreve başlamışlardır. Çukurova Elektrik A.Ş.'nin yetkili yönetim organı Kurulumuzca atanan Yönetim Kuruludur. Bu nedenle Kurulumuzun atadığı bu Yönetim Yönetim Kurulu'nun dışındaki kişilerin tasarrut yetkileri bulunmamaktadır ve bunların yaptıkları işlemler geçersizdir. 3- Sermaye Piyasası Kurulu'nun Çukurova Elektrik A.Ş. İle İlgili Tasarruflarımn Siyasal Bir Boyutu Yoktur. Sermaye Piyasası Kurulu kendi Yasası uyarınca özerk bir kuruluştur. Sermaye Piyasası Kanunu'nun uygulaması ile ilgili olarak Kurul'a hiç kimse emir ve talimat veremez. Uzan Grubu olaya bir siyasal boyut kazandırarak konuyu saptırmaya çalışmaktadır. Olayın temelini Aralık 1994'de Kurulumuzun Çukurova Elektrik A.Ş.'deki yasalara aykırı ve küçük yatjrımcılara zarar verici işlemleri denetlemeye başlaması oluşturmaktadır. Şirket fonlarının Grubun bankalarında faizsiz yada düşük faizli tutularak şirketin zarar ettirilmesine müdahale edilmesinden sonra Uzan Grubunca Kurulumuza yönelik haksız'itham ve saldırılara başlanılmıştır. Yine Kurulumuzun bu yöndeki müdahalesi üzerine Grup şirket kaynaklarını iştirakler yoluyla şirket dışına çıkarmaya ve küçük ortakların haklarını ihlale başlamışlardır. Bu şekilde çekilen kaynakların toplamı Haziran 1995 sonunda 7 trilyon 600 milyar liraya ulaşmıştır. Grup Çukurova Elektrik A.Ş.'den aldığı bu kaynakları geri vermelidir. Küçük yatırımcıları koruma yönündeki çaba ve girişimlerimiz Uzan Grubu ve kontrolündeki Interstar Televizyonu'nun 16 Ocak 1995'den itibaren Kurulumuz aleyhine yayın yapmaya başlamasına ve o günden bu yana yayınlarını sürdürmesine yol açmıştır. Kamuoyunun bilgisine sunulur.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle