Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
8 EKİM 1995 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
Tîyatro virüsü bir bulaşsa...
TANERGEZER
Ortaoyuncular, bu sezon perdelerini
ikı yeni oyunla açıyor. Geçen yıllarda da
sahnelenen •'Ferhangi Şevler", "Şu Go-
gol Delisi" ve "Üç Kurşiınluk Opera"
adlı oyunlar bu sezon da sürerken Ferhan
Şensoy'un yazıp sahnelediği, tek kişilik
oyun "Fetek Bir Gün Salakken" ve Fer-
han Şensoy'un Türkçede yeniden yazdı-
ğı. Fransız yazar Ancavisdei'nin oyunu
"Aptallara Güzel Gelen Televizyon Dizi-
leri". Ortaoyuncular'ın repertuvarlanna.
yeni kattıklan oyunlar.
Anadolu'da sahnelenen, Istanbul'da
ise ilk kez ızleyiciye sunulacak olan Fe-
lek Bir Gün Salakken. Ferhangi Şey-
ler'in devamı niteliğınde bir oyun. "Fer-
hangi Şeyler. 10 yıl öncekı, beİcâr Ferhan
Şensoy'un hikâyesi. Felek Bir Gün Sa-
lakken ıse evli ve çocukJu, yazmak içın
evden otele kaçan Ferhan Şensoy'un hi-
kâyesi. Şensoy, "Ferhangi Neyler" adın-
da, "gözünün kıllan ağarmış" Ferhan
Şensoy 'u anlatan bir o>unun çalışmala-
nnı da sürdürdüğünü söylüyor.
Anadolu'da sahnelenen ve beğeni ka-
zanan Felek Bir Gün Salakken, 10 yıldır
ilgıyle ızlenen Ferhangi Şeyler'le aynı
prensipte kurulmuş. bır oyun ve Şensoy,
bu oyunun da beğenileceğını düşünüyor.
"Dışandan bakıldığında. benim yaptı-
ğun şev. adam çıkrvor. konuşuvor diye de-
ğerlendirilivor. Ama ben orada 2.5 saat
oyunculuk vapıyorum. Sahnede yaratıa
yazar olarak bulunuvonım ve izle> iciler-
İe özel bir buluşma gerçekJeştiriyonım."
Aptallara güzel gelen tele\ ızyon dizı-
len. Fransız yazar Ancavisdei'nin Fer-
han Şensoy'un Türkçede yeniden yazdı-
ğı bir oyunu.
Şensoy. Ancavisdei'yi kendisini gül-
düren çok az yazardan birisi olduğu için
ve espri anlayışlan aynı kan grubundan
oldugu için seçmiş. Orijinal ismi, "Vaka
Kadın' olan oyuna Şensoy. oyunun için-
de geçen bir cümleden yola çıkarak bu
ismi vermiş. Televizyon dizileri yazan
bir kadının. bunalımlı bir ev lilik sonucu
psikiyatriste gidip derl yanmasıyla baş,-
layan oyun, psikıyatrla aralannda geçen
13 seanstan olusuyor. 4 kamera ve açık
devre bırtelevizyon sistemi kullanılarak
sahnelenecek olan oyunda. 13 seansın
kuruluşu da neredeyse bır tele\ izyon di-
zısinı hatırlatıvor Şensoy'un ''Televiz-
yon dizBeriyle alay eden ve televizyona
bol bol göndermeler yapan" oyun olarak
niteledığı Aptallara Güzel Gelen Tele-
vizyon Dızilen'nin provalarına, Orta-
oyuncular'ın televizyon için hazırladığı
"Boşgezen ve Kalfasrnın çekimlerinden
fırsat bulununca başlanacak.
Televizyon dizileriyle alay eden bir
oyun hazırlarken bir yandan da televiz-
yon için dızi çeken Şensoy. "Benyazar-
ken ve çekerken yapımcılann hesapla-
nndan bağımsız çahşıyorum ve kendime
güveniyorunTdıyor. Boşgezdiğini itiraf
eden bir adam \e etrafındaki boş gezdi-
ğini itiraf etmeyen ama boş gezen adam-
lann hikâyesinin anlatıldığı Boşgezen ve
Kalfası, Türkiye'nin değişik kesimlerin-
den kesitler sunan bir dizi.
Buyıl Kültür Bakanlığı'nın özel tiyat-
rolara vaptığı. henüz açıklanmayan yar-
dımdan faydalanacak olan Şensov. her
ne kadar buparanınçarçuredildığınıdü-
şünüyorsa da bundan vazgeçmekten ya-
nadeğil. "Buözeitiyatrolaradına.kaza-
nılmış bir haktır. Devlet özel tiyatrolara
yardım etmekdurumunda olduğunu an-
ladL Bu, tiyatronun devamı için sa\ unul-
masıgerekenbirhaktır."' De\ let yardımı-
7
eni kuşakta hiç
tiyatroya
gitmeyenlerin
sayısının çok fazla
olduğunu belirten Ferhan
Şensoy'a göre insanlann
tiyatroyu özlemesi
gerekiyor. Bu konuda
Fürklerin maymun
iştahhlığına güvenen
sanatçı, bir kitap
okuyarak insanlann
hayatının değişeceğine
de inanmıyor:"Tiyatro
da keşke insanlann bir
şeyleri değişse diye var.
En azından tiyatroya
gitme virüsü bulaştırsa
insanlann hayatı
değişmiş olur."
nın sakıncalanna da değinen, sırf devlet
yardımı almak için kurulan tiyatrolann
olduğunu belirten Şensoy, "Büriin bun-
lan göz ardı ederek kazanıimış haklann
korunması gerektiğini düşünüvorum"
diyor. "Hem, Türkhe'de hangi paranın
dağıtimında volsuzluk yok ki. Daha bü-
yük paralar için daha adi numaralar dö-
niiyor."
Türkiye'nin, son yıllarda ızleyici ve
tiyatroya olan ilgi açısından kısırbirdö-
nem geçırdiğıni belirten Şensoy. yeni bır
kuşağın tıyatro yapmaya başladığını ve
öncü çalışmalar ıçinde olduklarını söy-
lüyor. Ama. Şensov "a göre "Bu gençler
halkın beğeneceği şey ler değil, kendi iste-
dikleri, ödün v ermev en şe\ ler yapıv oıiar.
Bu, tehlikeli bir şekilde i/Jeyiciyi tama-
men kavbetmeve varabilir."
Izleyici olmazsa tiyatro yapmanın da
anlamı kalmayacağını söyleyen Şensoy,
bu var olma kavgasında belki de ezilip
gideceklerini \e izleyiciyi kaybetmemek
gerektiğini döşünüyor."Biz, i/Jeyicinin
hiç ilgilenmediği 'Güle Güle Godot' gibi
oyunlann yanında. Ferhangi Şeyler gibi
oy unlarla izleykinin ayağının kesilmeme-
sini sağlıyoruz. Haftada beş gün onlann
beğcndiği, bir gün de bizim beğendiği-
miz o\ unu ov nuyoruz. Bu bir repertuvar
zenginliği sağlıyor. Izleyici, "Istemeyiz"
diyor ama. biz, "Bakın böyle şeyler var,
haberinız olsun" diyonız."
Yeni kuşakta hiç tiyatroya gitmeyen
insan sayısının çok fazla olduğunu, tiyat-
roya olan ilginin artması içın tiyatronun
müthiş bır kriz geçirip yok olma nokta-
sına gelmesi gerektiğini söyleyen Şen-
soy'a göre insanlann tiyatroyu özlemesi
ve tiyatro olmadığınm farkına varmala-
n gerekiyor.
"Ben, bu konuda Türklerin maymun
iştahhlığına güveniyorum. Her şey bir
moda gibi vaşanıyor ve tüketiliyor. Ome-
ğin. eskiden bakkaldan çok \ ideocu var-
dı, şimdi bir tane bile yok. ŞimdUerde te-
levizyon var, ama o da geçer."
Oyunculuğunun yanında. yazarlık yö-
nü de bulunan Şensoy, genelde her yaz
bir kitap toparlıyor, ama bu yaz hazırla-
dığı "Oteller Kitabı"televizyon çekimle-
ri yüzünden yanm kalmış. Hangi oteller-
de kalmamalı türünden bir rehber olan
Oteller Kitabı, sanatçının kaldığı otel-
lerde başına gelenleri aktanyor.
Türkiye'ye eleştirel gözle bakan ve in-
sanlara bir şevler verme>i amaçlayan
Şensoy, bir kitap okuyarak insanlann ha-
yatının değişeceğine inanmiyor, başka
kitaplar okuma isteği verirse belki bir
varan olacagını düşünüyor. "Tiyatro da
keşke insanlann bir şeyleri değişse diye
var. En azından rivatroya gitme virüsü
bulaştırsa insanlann hayatı değişmiş
olur."
Thompson
ve Branagh
ayrıldı
KültürServisi-"Ho»vBrdsEnd''inOs-
cafh kadın oyuncusu Emma Thomp-
son ile oyuncu- yönetmen Kenneth Bra-
nagh'ın yollan aynldı. Ünlü çift. "işle-
rindeki yoğunluğun özel yaşamlanna
yansıması" nedeniyle evliİiklerini sür-
düremeveceklenni açıkladılar."Aynl-
mak zorunda oluşumuz gerçekten üzü-
cü. Ancak, çalışma havau bizi birbiri-
mizden oldukça uzaklaştırdı ve bu ka-
ran hızlandırdı. Bu durum her ikimiz
için yeterince üzücü olduğundan, başta
medya olmak üzere herkesten bu kara-
ra saygı göstermesini ve özel yaşanüla-
runıza müdahale etmemesini bekliyo-
nız" şeklinde bir basın açıklaması ya-
pan çift. geçen yıl boyunca sadece 100
günü birlikte geçirebildi. Hatta Kenneth
Branagh. karısıyla görüşebilmek için
randevu alması gerektiğini söylüyordu.
Işleri gereği. 1994 yılı başından beri ay-
n yaşamak zorunda kalanThompson-
Branagh ıkılisi hakkında o tanhten bu-
güne dek çeşıtli dedıkodular yapıldı.
Thompson'm, Jane Austen'ın romanın-
dan uyarlanan "Sense and Sensibilin"
adlı filmde başrolü paylaştığı aktör
Greg Wise ile aşk yaşadığına ılişkin
söylenti sanatçı tarafmdan yalanlanma-
mış olsa da, bunun çiftin beraberliğıni
yıpratmak amacıyla ortaya atıldığı sa-
vunuldu. 1987'de. BBC için çeki-
len"Fortunesof\Var" adlı o>iınun setin-
de tanışan çift. 1989 yılında 200 kişilik
bir davetli topluluğu önünde evlenmiş-
ti. Tiyatro ve sinema alanlannda uzun-
ca bir süre beraber çalışan ikilı. bu dö-
nemde Peter's Friends, Veniden Ölmek
(Dead Again) \e Kuru Gürüitü(Much
Ado About Nodıing) gibi >apıtlara im-
za artı. Her ıkısı de basanlı bır kariyere
sahip ikilinın. o>aınculuk geçmişleri de
oldukça renkli. Belfast dogumlu Bra-
nagh. Royal Academy of Dramatic
Art'da oyunculuk eğitimı aldı. Henüz
26 yaşındayken kurduğu "Renaissance
Theatre Com|tany" ile nitelikli oyunlar
sergiledi. Aktör. 1990'da en iyi yönet-
men ve oyuncu dallannda Oscar aldı.
Emma Thompson ise Cambridge
Üniversitesi Drama Okulu'nu bitirdi.
Oscar ödüllü oyuncu, son olarak Junior
ve Carrington adlı yapımlann başrolünü
üstlendi. Hugh Grant- Elizabeth Hur-
ley ilişkisinden sonra, bir anda Jngil-
tere'nin en çok konuşulan çifti haline
gelenThompson- Branagh herhalde.
tiyatro ve sinema alanının en verimli bir-
likteliklerinden biri olarak uzunca bir
süre akıllarda kalacak.
Sanatçının yaşsız bir adam olarak portresi: Ressam İzgan Baz
Kurumuş çmar yaprağmm renlderi
TARIKSİPAHİ
Kuzguncuk. 12 Eylül 1995. 18.30.
Otobüs durağının arkasındaki kahvede
ressam tzgan Baz'ı bekliyorum. Bu saat
için telefonda sözleşmiştik. 2 eylülde îs-
tanbul'ageldi, 15'ındedeLondra'yadö-
necek. Tam vaktinde geliyor. Orta bo>'-
lu. topluca. beyaz sakallı: kısa kollu göm-
leği pantolonunun üzerinde. sonra ikram
ettığınde öğreneceğim gibi. gömlek ce-
bınde filtreli Bafra taşıyor. Beyaz. aydın-
lıkbir>
r
üzü \ar. Bakışlan gülümsedi gü-
lümseyecek gibi. Boş bir masaya oturu-
yor ve.. tabii ki resimden konuşmaya baş-
lıyoruz.
Özellikle Rönesans öncesi resmi sev-
diğini söylüyor: "Rönesans öncesinden
bu vana ya derebevieri >~a da nüfuzlu kim-
seler sanatçıva kol kanat germişler. Son-
ra Fransa'da empresyonistler bu kez de,
burjuvaziye geçen sermayenin kanadı al-
tında yer aldılar. Onlann korumasına gir-
diler. Efendi hizmet üişkisi sürdü gitti.
Şimdilerde de derebey i yerini galeri sahi-
bialıyor." Eklıyor. "Galeri sistemi yanhş."
Neden resım yapıyor acaba? "Amcacım"
diyor Baz. "Sezgiİerimle. resimlerimle in-
sanlann doğa bilincini şekil/renk/pers-
pekrifkompozisyonla arttırmak; herke-
se ulaşmak." Sanatçı daha çok non-figü-
ratif resımler yapıyor. Önceki yaz Tak-
sim'de açılan sergisindekı yeşilin tonla-
nnı ve renklerin içinde gizlenmiş kımıl-
dayan formlan hatırlıyorum. Hep non-fı-
güratif mi çalışmış? Hayır. Bir ara kendi
portresıni de yapmış; mutfaktan görünen
arka bahçenin görüntüsünü de. lngilte-
re'de mahalli idarelerin açtığı resim ens-
tıtülerine üç dört yıl devam edip dersler
almış. Perspektif. renk. kompozisyon
için.
Yıllar önce Paris'te Selim Turan'ın
atölyesınde Turan ve Sur Laj adlı şimdi
dünya çapında ünlü olan ressamla olan
konuşmalannı anlatıyor. Bir sanat dalı
her türlü diğer sanat faaliyetlerine de do-
kunmalı, sanat faaliyeti çok yönlü olma-
lı. Resmin tiyatro, heykel, dekorasyon.
mimarlık ile birlikte yaşanması, yapıl-
ması inancını yaşamışlar bir süre. "Ama
o inanç öyle kaku" diyor. Aradan geçen
yıllar. uygulanamayan doğrulan bilin-
meyen yönlere sürükJemez mi? Sürükler.
Meydandaki köpeği izlıyoruz. Bir kedi
geliyor yanımıza, kendıni okşatıyor. İz-
gan sadece on gündür Kuzguncuk'ta ka-
lıyor. ama hemen ahbap olmuşlar.
Bir ara resımlerinde kum kullanmış.
Sevdiği
renklerden
konuşurken,
"Sierra var"
diyor. belki kirli
san diye ifadc
edecek
beğenmiyor.
renkleresaygıb-.
Sevdiği renki
belirtmek. ifade
etmek için, elini
uzatıp hemen çay
masasının
yanında yerdeki
çimenlerde
kıvnlmış duran
kurumuş çınar
yaprağını alıyor.
uzatıp "Bu açık.
biraz daha
ko>usu"diye
yaprağın
üzerindeki bir
rengiişaret
edivor.
Plastık renksiz zamkla kanştınp yüzeye
sürüyor. Artı renkler. Bir tane kalmış
elinde ve de "Kimseyedokundurtmuyo-
rum" diyor. bunlan söylerken de gülüm-
süyor\ebirden 11 yaşmdaoluyortebes-
süm ederken. Renksiz bır utangaçlık do-
laşıyoralnında. Yıllar önce Hasan Yücel
(CanYüceTinoğlu)Londra'dangeçerken
Baz'larda kalmış. Portresini\apmış. "Üç
dört saat sabrerri, karşımda oturdu" di-
yor. Aradan üç dört yıl geçmiş. Hasan
tekrar bır uğradığında. 'o portre'yı'ıste-
mış. Her yerı arayıp taramışlar; portre
yok. Resım bulunamamış. Yaevde rafla-
nn bir yerinde iyicene gizlenmiş ya da
"Belki üzerine başka resim yapımşımdır;
niye kaybolsun, ama ortada yok" diyor.
Iskele meydanının köpeği. ağaca dayalı
bırakılmış. tahta sopanın ucundakı pas-
pasın iplerini çekiştiriyor. Çığnemekle
oynamak arası çok meşgul çok da keyif-
li. İzlıyoruz. "Resim" diyor. "İnsanlann.
halkın maü olarak yapılmalı. Organizas-
yonlar olmalu belediye ve okullar resim-
İe Ugilenmeli. Dersler kurslar olmalı. Ora-
larda sergilenmeli. Onlann gay retleri ile
resimler, alınabilir fıyatlarla halka ulaş-
malı." Ama galerici ne kadar yüksek fi-
yata satabılirse satıyor. "Bu insanı alçal-
tıcıbirşey" diyor. Yorgun birtanık sesiy-
le de ılave edıyor: "Sanatçı temelde al-
çakgönüllü olmalı. Ama şimdi ressamlar
da. galericiler de yenilik peşindeler. Bu-
nun doğrudan resimle ilgisi yok. Halkın
paylaşacağı bir durum yaratılmalı resim-
den anlayanlar. Ama yapılmıyor işte." Bü-
yük koyu kırmızı bır tankenn uğultusu
geçiyorcümlelennm ıçinden. Ilksergisi-
nı I959'da açmış. İki tane Türkiye'de 5
tane İngıltere'de. Resimleri 'karma ser-
gi'lerle Avustralya. Paris ve Almanyaya
ulaşmış. Otuz beş senede 7 sergı. "Bazı
resimleri elliyorum, hatta benim hanım
se\ dıği resimler değiştığinde. bazı resım-
lenn üzenne başka çalışmalar yaptığım-
da. bana kızıyor. "Sen hep böyle yapar-
sın" diye söylenıyor." Gülüyor bunlan
söylerken ve yine 11 yaşından geçiyor.
Sevdıği renklerden konuşurken, "Sierra
var" diyor. belki kirlı san diye ifade ede-
cek beğenmiyor. renklere saygılı... Sev-
diği rengi belirtmek, ifade etmek içın,
elini uzatıp hemen çay masasının yanın-
da yerdeki çimenlerde kıvnlmış duran
kurumuş çınar yaprağını alıyor, uzatıp
"Bu açık, biraz daha koy usu" diye yap-
rağın üzerindeki bir rengi işaret ediyor.
Çığırtkan ve çiğ renkler kullanmıyor-
muş. Bazen resim yapmaya ara venyor.
Bu 'bazen' üç dört ay sürüyor; bu kez
uzun bırteneffüs vermiş, son bir yıldırre-
sim yapmıyor ara mı vermiş bırakmış mı
belli değil. Resim bırakılabilir mi? 'Ha-
yır" ya da 'kim bilebilir'? 'Yaşamın neler
göstereceği'ni hiçbir zaman belli olmaya-
cağı gibi. Nereden geldiği belli olmayan
bır serinlık dolaşıyor çınarlı meydanda.
Aynlıyoruz. saat 19.25. Kahveden Bey-
lerbej'i yönüne doğru yürüyorum. hemen
ilende solda küçük bır parkaralık var,
oraya sapıyorum. İki çocuk. Dört yum-
ruk büyüklüğünde bir taşa sımsıkı diken-
li teller sarmış. bır de uzun bir ıple bağ-
lamışlar. Havada çevirip çevirıp atabıl-
dikleri kadar ilerıye. denize atıyorlar...
Sonra da kıyıda sola altı adım sağa yedi
adım denize paralel ağır ağır dolaşırlar-
ken. bir yandan da yavaşça ipi sanyorlar.
En sonunda dikenli tel yumağını dışan-
ya çekıyorlar denizden. Ne yaptıklannı
sordum.
Denizın ıçındeki misinalan, kurşunla-
n, fırdöndüleri. kopmuş iğneleri dipteki
değişik eşyalan topladıklannı söylediler.
Kendi ıcatlanymış. Her şeyın tertemız
göründüğü koyu mav i ışık. karanlığa dö-
nüşürken gece doğmak üzereydi.
^mou'nun New York'a gittnesi engeflendi
Nevv \brk Film Festhali'nin açılışında gös-
terikn Çinli yönetmen Zhang \imou'nun
'Shanghai Iriad'ında GongLioynuyordu.
KültürServisi- Lluslararası film or-
ganizasyonlan içerisinde ayncalıklı
bir yen olan Nevv York Film Festha-
B'nin açılışında gösterilen "Shanghai
Triad" Çinli yönetmen Zhang Yimou
imzasını taşıyordu. Geçen yıl. "Pulp
Fiction"la açılan festivalin, bu kez bir
Çin filmiyle başlayacak olması, sürp-
riz bir karar olarak değerlendirilmişti.
Yönetmen Yimou'ya göre "Busonde-
rece heyecan verici bir deneyim"ola-
caktı. FestKal komıtesi de gala gecesi
için sabırsız bir bekleyiş içindeydi.
Ancak, açılıştan yaklaşık bır hafta
önce. komite başkanı Richard Pena'ya
gelen birmektup. bu heyecanı söndür-
meye yetti. Mektup Nevv York'taki Çin
elçiliğinden geliyordu ve Zhang Yi-
mou'nun filminin festivalde gösterim-
den kaldınlması gerektiğini belirtiyor-
du. Festival programmda yer alan ve
1989'da Tiananmen Vieydam'nda ya-
şanan kanlı protesto gösterilerine yer
• Çin hükümeti. Ne\v York Film Festivali'nin açılışında filmi
gösterilen Zhang Yimou'nun Nevv York'a gitmesini engelledi.
Yimou da gala gecesine ancak bir mektupla katılabildi: "Ne yazık
ki sizinle birlikte olmam mümkün değil. Eğer orada olabilseydim
size sahip olduğum İngilizceyle sadece şunu söylemek isterdim:
Hepinizi seviyor ve teşekkür ediyorum."
veren bir belgeselin (The Gate of He-
avenly Peace) gösterilmesinı protesto
eden Çin hükümeti. belgesel gösteri-
me sunulduğu takdırde, "ShangaiTri-
ad"ı festıvalden gen çekecektı. Festi-
val organızatörleri. Çın'den gelen bu
tehdidi dikkate almadı bile. Çünkü.
"Shangai Triad "ın tüm haklan. Anıe-
rikan dağıtım şirketi olan Sony Clas-
sics'e aitti. Çin hükümeti. bu defa yö-
netmen Yımou'yu Nevv York'a gitme-
mesi konusunda. nazık bir dille (!)
uyardı. Yimou da gala gecesine ancak
bir mektupla katılabildi: "Ne yazık ki
sizinle birlikte olmam mümkün değil.
Eğer orada olabilseydim size sahip ol-
duğum İngilizceyle sadece şunu söyle-
mek isterdim: Hepinizi seviyor ve te-
şekkür ediyorum (I love you and thank
you allV Çin hükümeti ise '•Yi-
mou'nun sağlığı elvermediği için
ABD'ye gidemediği" yolunda resmi
açıklamalara başvuruyordu o günler-
de. Resmi otoritenın şimşeklerinı üze-
rine çeken son yönetmen Zhang Yi-
mou'nun başına gelenler pek de alışıl-
madıktürdendeğildi. Yönetmen 1994
yapımı "To Liv«" adlı filmi yüzünden.
iki yıl boyunca yabancı ortaklı hiçbir
projede veralmama cezası almıştı.
Zhang Yimou'yu filminin galasına
gitmekten alıkoyan Çin hükümetinin
"The Gateof Heavenly Peace" adlı bel-
geseldeh bu kadar korkmasının nede-
ni neydi? 1989'da iyice tırmanan öğ-
renci hareketini ve direnişin Tienan-
men'deki acımasız sonunu belgeleyen
film. resmi otoritelerce Çin'e yönelik
biranti-propaganda olarak algılanmış-
tı.Politik sinema geçmişi bir hayli güç-
lü olan Çin sinemasında. 5. Kuşakola-
rak da bilinen (Kültür Devrimi'nden
sonra kurulan Pekin Sinema Akade-
mısi'nın ilk mezunlan) sinemacılar,
ülkeleri dışında büyük üne kavuşur-
ken. Çin sınırlan içinde sakıncalı bu-
lundular.
Çin hükümetinin kara listesinde yer
alan bu sınemacılar arasında "The
Blue Kite" (Mavi Uçurtma) filminin
yönetmeni Tian Zuang-zuang. "Fare-
vvell My Concubine" den anım-
sayacağımız Chen Kaige başı çekiyor.
PENALTI
MEMET BAYDUR
Arpa Boyu
"Gerçekle aramdaki çekingen dostluğa rağmen,
yaşadığımız zamana, 'eski zamanlar' diyenlerin
arasında ölüp gideceğimden korkuyorum hep."
Dante yazmış bunu, Kutsal Komedisi'nın Cennet
bölümıinde. Yirmi sayfa kadar okudum bu pazar.
Yoğunluk olağanüstü. "Sonsuzun incisi aldı bizi,
ışıkhuzmesini kabullenen ve parçalanmayan su gi-
bi..."
Dante "suyun parçalanmadığından" söz ediyor.
Bizlerse su dahil her şeyin parçalandığı bir zaman
diliminde yaşıyoruz. Belki iki çeşit su söz konusu.
Dante'nin suyu ve zamanımızın kirli suyu.
Bu pazar bunları mı yazmalı?
•
Dante izin verdiği zaman. Bakunin'in 1869 ile
1871 yılları arasında Balkanlar üstüne yazdıklannı
okuyorum. Slav milliyetçılığı ve Balkan politiko-
coğrafyası üstüne ilginç gozlemler. Bu büyük anar-
şist, Slavlann kendi tarıhlerıne sahip olmadıklannı
söylüyor. Bu nedenle, bu gerçek kırıntısından ötü-
rü sürekli sorun yaratacaklarını, o bölgede sürekli
bir kanser kaynağı olacaklarını yazmış.
Birbirinden ilginç görüş, sav, aynntılarla dolu say-
falar.
Gerçekle aramdaki çekingen dostluğa rağmen,
Bakunin'i okurken düşündüm: Kendi tarihine sa-
hip olamamak ne demektir?
Bu duruma düşmenin birkaç yolu olabilir. Birin-
cısi sömürge olmaktır elbette. Üç beş kuşak yeti-
şinceye kadar başkalarının egemenliği altında ya-
şamak. Tarihiniz elinizin altında bile olsa zedelenir,
değişıme uğrar, bozulur ıster ıstemez bu durum-
da.
Kendi tarihine sahip olamamanın bir başka yo-
lu da örtülü ya da örtüsüz faşizmdir.
Birileri birtarih yazacaklar, herkes onu benimse-
yecek ve tartışılmayacak demektir. İnsan, tarihini
tartışamazsa nasıl anlayabilir olup biteni? Çözül-
me böyle başlar belki. Aynadaki görüntüsüne baş-
kasının mantığıyla bakan insan. neyi ne kadar an-
layabilir? Zaten karışık olan aklım iyice karıştı.
Bunlan mı yazmalı bu pazar?
•
lyisi mi ben yine sevip saydığım bir yazardan söz
edeyim. Oğuz Atay'dan. Dilimizeolağanüstü iki ro-
man, bir hikâye kitabı, bir oyun, bir de günce bıra-
karak genç yaşında ölen Oğuz Atay'dan. Hanı
1977 yılında ölen bu büyük yazarın bir hikâyesi
(son hikâyesi) öldükten sonra Türkçesi "düzeltil-
miş" olarak yayımlanmıştı ya bir dergide, işte o
Oğuz Atay. Günce'sinin 224. sayfası: "Bazı insan-
iara sezgiler matematik kesinlikle söylenmedikçe
iletilmesi mümkün değil. Ben de bu konuda çok
yetersizim. Yazınca biraz oluyor da, konuşunca
hiç olmuyor."
Ne yapmalı? Belki "konuşurgibi" yazmamak ge-
rekiyor. Uzun, kalın, karışık cümlelerie, bas bariton
bir tonla, karşı çıkılmaz bır eda çerçevesiyle anla-
tacaksınız savunduğunuzu. Örneğin mantık ile köy
romanı karışacak birbirine. kimse bir şey söyleye-
meyecek.
Ben yazınımızı köy romanı-kent romanı, işçi ro-
manı-burjuva romanı gibi yapay ayrımlarla açım-
lamaya karşıyımdır. Son derece öznel bir yaklaşım-
la, günahı yalnızca bana ait bir gözlükle bakanm
okuduğum her romana. iyi roman-kötü roman.
Örneğin Sayın Mahmut Makalın Bizim Köy ad-
lı yapıtının yazınsal hiçbir değeri yoktur bence.
Sayın Makal'ı ve Bizim Köy'ü küçümsediğim sa-
nılmasın isterim. ikisinin de toplumbılimsel açıdan
son derece önemli olduğunu biliyorum. Biz bura-
da, toplumbılim kadar önemsenmeyen bir olgu-
dan, yazından soz ediyoruz. Söylendiğı gibi, "kır-
salyaşama ilişkin yazınımızın" başeserlerini Yaşar
Kemal'in, Kemal Tahir'ın yazdığını düşünüyorum.
Bu iki büyük yazarımızın yapıtı dışında, birçok ya-
pıt da girebilir "kırsalyaşam" romanımızın önemli
yapıtları listesine.
Bizim Köy'ü o yapıtların arasında saymak, man-
tık ile köy romanını birbirine karıştırmak olurgibime
geliyor.
Oğuz Atay nerede koyuvermişti sakalı? Önemli
değil.
"Eylül" filminin çekimleri başladı
Kültür Servisi - Kultür Baknniığı destegı> le çckılen
"Eylül" filminin çekimlerine başlandı. Fiİmde
yaratıcılığı sorgulayan, toplumsal normlan dışlamış
ressam Eylül ile sokaklarda büvümüş, sakat. dılsiz
Adem'in biraraya gelmiş yaşamları anlatılıyor. Eser
Zorlu'nun yönetmenhğini yaptığı filmde ba^rolleri
Yeşim Alıç ve Mehmet Atak payla>ıvorlar. Onno
Tunç'un müziklerini yaptığı filmın görüntü yönetmeni
Şener Işık.
(sfahan Çocuk Fîlmleri Haftası
TAHRAN (AA)- Iran'ın Isfahan kentıııdc düzenlenen
11. Uluslararası Isfahan Çocuk Fîlmleri haftası dün gece
sona erdi. Festivalde çeşitli kategorilerde en i> ı filmlere
verilen Altın Kelebek ödüllerini Norveç. İzlanda, İran ve
Filistın-Belçika-lngiltere ortak \apımı filmler paylaştı.
En iyi kısa film Altın Kelebek ödüliinü Oivind
Jorfalld'ın yönettiğı "Asi Alfabe" (Norveç filmi). en iyi
uzun film ödülünü Michel Khleıfi'nin yönettıği "Cç
Elmas'ın Öyküsü" adlı filmi aldı. En iyi aktör ödülünü
ise tzlanda yapımı "Film Günlerf'ndekı rolüyle Orvap
Jens Avnarsson kazandı.
Parlez-Vous Français;Fransızca konuşur musunuz?
HIZLANDIRILMIŞ
FRANSIZCA DİL KURSLARI
Kurs başlangıç tarihi:
16 Ekim 1995
Kayıtlar ve Test:
9 - 14 Ekim 1995
Saat: 10.00 - 18.00 arası
IEFIISHNBl'L HUNSIZ KIJLTLR MERKEZl
!\STlrl 7 y FV UFS FRWAIS£S 0 ISTMBLI.
İstiklal Cad. No: 8
Taksim Tel: 252 02 62