28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 EKİM 1995 PAZAR CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 Tîyatro virüsü bir bulaşsa... TANERGEZER Ortaoyuncular, bu sezon perdelerini ikı yeni oyunla açıyor. Geçen yıllarda da sahnelenen •'Ferhangi Şevler", "Şu Go- gol Delisi" ve "Üç Kurşiınluk Opera" adlı oyunlar bu sezon da sürerken Ferhan Şensoy'un yazıp sahnelediği, tek kişilik oyun "Fetek Bir Gün Salakken" ve Fer- han Şensoy'un Türkçede yeniden yazdı- ğı. Fransız yazar Ancavisdei'nin oyunu "Aptallara Güzel Gelen Televizyon Dizi- leri". Ortaoyuncular'ın repertuvarlanna. yeni kattıklan oyunlar. Anadolu'da sahnelenen, Istanbul'da ise ilk kez ızleyiciye sunulacak olan Fe- lek Bir Gün Salakken. Ferhangi Şey- ler'in devamı niteliğınde bir oyun. "Fer- hangi Şeyler. 10 yıl öncekı, beİcâr Ferhan Şensoy'un hikâyesi. Felek Bir Gün Sa- lakken ıse evli ve çocukJu, yazmak içın evden otele kaçan Ferhan Şensoy'un hi- kâyesi. Şensoy, "Ferhangi Neyler" adın- da, "gözünün kıllan ağarmış" Ferhan Şensoy 'u anlatan bir o>unun çalışmala- nnı da sürdürdüğünü söylüyor. Anadolu'da sahnelenen ve beğeni ka- zanan Felek Bir Gün Salakken, 10 yıldır ilgıyle ızlenen Ferhangi Şeyler'le aynı prensipte kurulmuş. bır oyun ve Şensoy, bu oyunun da beğenileceğını düşünüyor. "Dışandan bakıldığında. benim yaptı- ğun şev. adam çıkrvor. konuşuvor diye de- ğerlendirilivor. Ama ben orada 2.5 saat oyunculuk vapıyorum. Sahnede yaratıa yazar olarak bulunuvonım ve izle> iciler- İe özel bir buluşma gerçekJeştiriyonım." Aptallara güzel gelen tele\ ızyon dizı- len. Fransız yazar Ancavisdei'nin Fer- han Şensoy'un Türkçede yeniden yazdı- ğı bir oyunu. Şensoy. Ancavisdei'yi kendisini gül- düren çok az yazardan birisi olduğu için ve espri anlayışlan aynı kan grubundan oldugu için seçmiş. Orijinal ismi, "Vaka Kadın' olan oyuna Şensoy. oyunun için- de geçen bir cümleden yola çıkarak bu ismi vermiş. Televizyon dizileri yazan bir kadının. bunalımlı bir ev lilik sonucu psikiyatriste gidip derl yanmasıyla baş,- layan oyun, psikıyatrla aralannda geçen 13 seanstan olusuyor. 4 kamera ve açık devre bırtelevizyon sistemi kullanılarak sahnelenecek olan oyunda. 13 seansın kuruluşu da neredeyse bır tele\ izyon di- zısinı hatırlatıvor Şensoy'un ''Televiz- yon dizBeriyle alay eden ve televizyona bol bol göndermeler yapan" oyun olarak niteledığı Aptallara Güzel Gelen Tele- vizyon Dızilen'nin provalarına, Orta- oyuncular'ın televizyon için hazırladığı "Boşgezen ve Kalfasrnın çekimlerinden fırsat bulununca başlanacak. Televizyon dizileriyle alay eden bir oyun hazırlarken bir yandan da televiz- yon için dızi çeken Şensoy. "Benyazar- ken ve çekerken yapımcılann hesapla- nndan bağımsız çahşıyorum ve kendime güveniyorunTdıyor. Boşgezdiğini itiraf eden bir adam \e etrafındaki boş gezdi- ğini itiraf etmeyen ama boş gezen adam- lann hikâyesinin anlatıldığı Boşgezen ve Kalfası, Türkiye'nin değişik kesimlerin- den kesitler sunan bir dizi. Buyıl Kültür Bakanlığı'nın özel tiyat- rolara vaptığı. henüz açıklanmayan yar- dımdan faydalanacak olan Şensov. her ne kadar buparanınçarçuredildığınıdü- şünüyorsa da bundan vazgeçmekten ya- nadeğil. "Buözeitiyatrolaradına.kaza- nılmış bir haktır. Devlet özel tiyatrolara yardım etmekdurumunda olduğunu an- ladL Bu, tiyatronun devamı için sa\ unul- masıgerekenbirhaktır."' De\ let yardımı- 7 eni kuşakta hiç tiyatroya gitmeyenlerin sayısının çok fazla olduğunu belirten Ferhan Şensoy'a göre insanlann tiyatroyu özlemesi gerekiyor. Bu konuda Fürklerin maymun iştahhlığına güvenen sanatçı, bir kitap okuyarak insanlann hayatının değişeceğine de inanmıyor:"Tiyatro da keşke insanlann bir şeyleri değişse diye var. En azından tiyatroya gitme virüsü bulaştırsa insanlann hayatı değişmiş olur." nın sakıncalanna da değinen, sırf devlet yardımı almak için kurulan tiyatrolann olduğunu belirten Şensoy, "Büriin bun- lan göz ardı ederek kazanıimış haklann korunması gerektiğini düşünüvorum" diyor. "Hem, Türkhe'de hangi paranın dağıtimında volsuzluk yok ki. Daha bü- yük paralar için daha adi numaralar dö- niiyor." Türkiye'nin, son yıllarda ızleyici ve tiyatroya olan ilgi açısından kısırbirdö- nem geçırdiğıni belirten Şensoy. yeni bır kuşağın tıyatro yapmaya başladığını ve öncü çalışmalar ıçinde olduklarını söy- lüyor. Ama. Şensov "a göre "Bu gençler halkın beğeneceği şey ler değil, kendi iste- dikleri, ödün v ermev en şe\ ler yapıv oıiar. Bu, tehlikeli bir şekilde i/Jeyiciyi tama- men kavbetmeve varabilir." Izleyici olmazsa tiyatro yapmanın da anlamı kalmayacağını söyleyen Şensoy, bu var olma kavgasında belki de ezilip gideceklerini \e izleyiciyi kaybetmemek gerektiğini döşünüyor."Biz, i/Jeyicinin hiç ilgilenmediği 'Güle Güle Godot' gibi oyunlann yanında. Ferhangi Şeyler gibi oy unlarla izleykinin ayağının kesilmeme- sini sağlıyoruz. Haftada beş gün onlann beğcndiği, bir gün de bizim beğendiği- miz o\ unu ov nuyoruz. Bu bir repertuvar zenginliği sağlıyor. Izleyici, "Istemeyiz" diyor ama. biz, "Bakın böyle şeyler var, haberinız olsun" diyonız." Yeni kuşakta hiç tiyatroya gitmeyen insan sayısının çok fazla olduğunu, tiyat- roya olan ilginin artması içın tiyatronun müthiş bır kriz geçirip yok olma nokta- sına gelmesi gerektiğini söyleyen Şen- soy'a göre insanlann tiyatroyu özlemesi ve tiyatro olmadığınm farkına varmala- n gerekiyor. "Ben, bu konuda Türklerin maymun iştahhlığına güveniyorum. Her şey bir moda gibi vaşanıyor ve tüketiliyor. Ome- ğin. eskiden bakkaldan çok \ ideocu var- dı, şimdi bir tane bile yok. ŞimdUerde te- levizyon var, ama o da geçer." Oyunculuğunun yanında. yazarlık yö- nü de bulunan Şensoy, genelde her yaz bir kitap toparlıyor, ama bu yaz hazırla- dığı "Oteller Kitabı"televizyon çekimle- ri yüzünden yanm kalmış. Hangi oteller- de kalmamalı türünden bir rehber olan Oteller Kitabı, sanatçının kaldığı otel- lerde başına gelenleri aktanyor. Türkiye'ye eleştirel gözle bakan ve in- sanlara bir şevler verme>i amaçlayan Şensoy, bir kitap okuyarak insanlann ha- yatının değişeceğine inanmiyor, başka kitaplar okuma isteği verirse belki bir varan olacagını düşünüyor. "Tiyatro da keşke insanlann bir şeyleri değişse diye var. En azından rivatroya gitme virüsü bulaştırsa insanlann hayatı değişmiş olur." Thompson ve Branagh ayrıldı KültürServisi-"Ho»vBrdsEnd''inOs- cafh kadın oyuncusu Emma Thomp- son ile oyuncu- yönetmen Kenneth Bra- nagh'ın yollan aynldı. Ünlü çift. "işle- rindeki yoğunluğun özel yaşamlanna yansıması" nedeniyle evliİiklerini sür- düremeveceklenni açıkladılar."Aynl- mak zorunda oluşumuz gerçekten üzü- cü. Ancak, çalışma havau bizi birbiri- mizden oldukça uzaklaştırdı ve bu ka- ran hızlandırdı. Bu durum her ikimiz için yeterince üzücü olduğundan, başta medya olmak üzere herkesten bu kara- ra saygı göstermesini ve özel yaşanüla- runıza müdahale etmemesini bekliyo- nız" şeklinde bir basın açıklaması ya- pan çift. geçen yıl boyunca sadece 100 günü birlikte geçirebildi. Hatta Kenneth Branagh. karısıyla görüşebilmek için randevu alması gerektiğini söylüyordu. Işleri gereği. 1994 yılı başından beri ay- n yaşamak zorunda kalanThompson- Branagh ıkılisi hakkında o tanhten bu- güne dek çeşıtli dedıkodular yapıldı. Thompson'm, Jane Austen'ın romanın- dan uyarlanan "Sense and Sensibilin" adlı filmde başrolü paylaştığı aktör Greg Wise ile aşk yaşadığına ılişkin söylenti sanatçı tarafmdan yalanlanma- mış olsa da, bunun çiftin beraberliğıni yıpratmak amacıyla ortaya atıldığı sa- vunuldu. 1987'de. BBC için çeki- len"Fortunesof\Var" adlı o>iınun setin- de tanışan çift. 1989 yılında 200 kişilik bir davetli topluluğu önünde evlenmiş- ti. Tiyatro ve sinema alanlannda uzun- ca bir süre beraber çalışan ikilı. bu dö- nemde Peter's Friends, Veniden Ölmek (Dead Again) \e Kuru Gürüitü(Much Ado About Nodıing) gibi >apıtlara im- za artı. Her ıkısı de basanlı bır kariyere sahip ikilinın. o>aınculuk geçmişleri de oldukça renkli. Belfast dogumlu Bra- nagh. Royal Academy of Dramatic Art'da oyunculuk eğitimı aldı. Henüz 26 yaşındayken kurduğu "Renaissance Theatre Com|tany" ile nitelikli oyunlar sergiledi. Aktör. 1990'da en iyi yönet- men ve oyuncu dallannda Oscar aldı. Emma Thompson ise Cambridge Üniversitesi Drama Okulu'nu bitirdi. Oscar ödüllü oyuncu, son olarak Junior ve Carrington adlı yapımlann başrolünü üstlendi. Hugh Grant- Elizabeth Hur- ley ilişkisinden sonra, bir anda Jngil- tere'nin en çok konuşulan çifti haline gelenThompson- Branagh herhalde. tiyatro ve sinema alanının en verimli bir- likteliklerinden biri olarak uzunca bir süre akıllarda kalacak. Sanatçının yaşsız bir adam olarak portresi: Ressam İzgan Baz Kurumuş çmar yaprağmm renlderi TARIKSİPAHİ Kuzguncuk. 12 Eylül 1995. 18.30. Otobüs durağının arkasındaki kahvede ressam tzgan Baz'ı bekliyorum. Bu saat için telefonda sözleşmiştik. 2 eylülde îs- tanbul'ageldi, 15'ındedeLondra'yadö- necek. Tam vaktinde geliyor. Orta bo>'- lu. topluca. beyaz sakallı: kısa kollu göm- leği pantolonunun üzerinde. sonra ikram ettığınde öğreneceğim gibi. gömlek ce- bınde filtreli Bafra taşıyor. Beyaz. aydın- lıkbir> r üzü \ar. Bakışlan gülümsedi gü- lümseyecek gibi. Boş bir masaya oturu- yor ve.. tabii ki resimden konuşmaya baş- lıyoruz. Özellikle Rönesans öncesi resmi sev- diğini söylüyor: "Rönesans öncesinden bu vana ya derebevieri >~a da nüfuzlu kim- seler sanatçıva kol kanat germişler. Son- ra Fransa'da empresyonistler bu kez de, burjuvaziye geçen sermayenin kanadı al- tında yer aldılar. Onlann korumasına gir- diler. Efendi hizmet üişkisi sürdü gitti. Şimdilerde de derebey i yerini galeri sahi- bialıyor." Eklıyor. "Galeri sistemi yanhş." Neden resım yapıyor acaba? "Amcacım" diyor Baz. "Sezgiİerimle. resimlerimle in- sanlann doğa bilincini şekil/renk/pers- pekrifkompozisyonla arttırmak; herke- se ulaşmak." Sanatçı daha çok non-figü- ratif resımler yapıyor. Önceki yaz Tak- sim'de açılan sergisindekı yeşilin tonla- nnı ve renklerin içinde gizlenmiş kımıl- dayan formlan hatırlıyorum. Hep non-fı- güratif mi çalışmış? Hayır. Bir ara kendi portresıni de yapmış; mutfaktan görünen arka bahçenin görüntüsünü de. lngilte- re'de mahalli idarelerin açtığı resim ens- tıtülerine üç dört yıl devam edip dersler almış. Perspektif. renk. kompozisyon için. Yıllar önce Paris'te Selim Turan'ın atölyesınde Turan ve Sur Laj adlı şimdi dünya çapında ünlü olan ressamla olan konuşmalannı anlatıyor. Bir sanat dalı her türlü diğer sanat faaliyetlerine de do- kunmalı, sanat faaliyeti çok yönlü olma- lı. Resmin tiyatro, heykel, dekorasyon. mimarlık ile birlikte yaşanması, yapıl- ması inancını yaşamışlar bir süre. "Ama o inanç öyle kaku" diyor. Aradan geçen yıllar. uygulanamayan doğrulan bilin- meyen yönlere sürükJemez mi? Sürükler. Meydandaki köpeği izlıyoruz. Bir kedi geliyor yanımıza, kendıni okşatıyor. İz- gan sadece on gündür Kuzguncuk'ta ka- lıyor. ama hemen ahbap olmuşlar. Bir ara resımlerinde kum kullanmış. Sevdiği renklerden konuşurken, "Sierra var" diyor. belki kirli san diye ifadc edecek beğenmiyor. renkleresaygıb-. Sevdiği renki belirtmek. ifade etmek için, elini uzatıp hemen çay masasının yanında yerdeki çimenlerde kıvnlmış duran kurumuş çınar yaprağını alıyor. uzatıp "Bu açık. biraz daha ko>usu"diye yaprağın üzerindeki bir rengiişaret edivor. Plastık renksiz zamkla kanştınp yüzeye sürüyor. Artı renkler. Bir tane kalmış elinde ve de "Kimseyedokundurtmuyo- rum" diyor. bunlan söylerken de gülüm- süyor\ebirden 11 yaşmdaoluyortebes- süm ederken. Renksiz bır utangaçlık do- laşıyoralnında. Yıllar önce Hasan Yücel (CanYüceTinoğlu)Londra'dangeçerken Baz'larda kalmış. Portresini\apmış. "Üç dört saat sabrerri, karşımda oturdu" di- yor. Aradan üç dört yıl geçmiş. Hasan tekrar bır uğradığında. 'o portre'yı'ıste- mış. Her yerı arayıp taramışlar; portre yok. Resım bulunamamış. Yaevde rafla- nn bir yerinde iyicene gizlenmiş ya da "Belki üzerine başka resim yapımşımdır; niye kaybolsun, ama ortada yok" diyor. Iskele meydanının köpeği. ağaca dayalı bırakılmış. tahta sopanın ucundakı pas- pasın iplerini çekiştiriyor. Çığnemekle oynamak arası çok meşgul çok da keyif- li. İzlıyoruz. "Resim" diyor. "İnsanlann. halkın maü olarak yapılmalı. Organizas- yonlar olmalu belediye ve okullar resim- İe Ugilenmeli. Dersler kurslar olmalı. Ora- larda sergilenmeli. Onlann gay retleri ile resimler, alınabilir fıyatlarla halka ulaş- malı." Ama galerici ne kadar yüksek fi- yata satabılirse satıyor. "Bu insanı alçal- tıcıbirşey" diyor. Yorgun birtanık sesiy- le de ılave edıyor: "Sanatçı temelde al- çakgönüllü olmalı. Ama şimdi ressamlar da. galericiler de yenilik peşindeler. Bu- nun doğrudan resimle ilgisi yok. Halkın paylaşacağı bir durum yaratılmalı resim- den anlayanlar. Ama yapılmıyor işte." Bü- yük koyu kırmızı bır tankenn uğultusu geçiyorcümlelennm ıçinden. Ilksergisi- nı I959'da açmış. İki tane Türkiye'de 5 tane İngıltere'de. Resimleri 'karma ser- gi'lerle Avustralya. Paris ve Almanyaya ulaşmış. Otuz beş senede 7 sergı. "Bazı resimleri elliyorum, hatta benim hanım se\ dıği resimler değiştığinde. bazı resım- lenn üzenne başka çalışmalar yaptığım- da. bana kızıyor. "Sen hep böyle yapar- sın" diye söylenıyor." Gülüyor bunlan söylerken ve yine 11 yaşından geçiyor. Sevdıği renklerden konuşurken, "Sierra var" diyor. belki kirlı san diye ifade ede- cek beğenmiyor. renklere saygılı... Sev- diği rengi belirtmek, ifade etmek içın, elini uzatıp hemen çay masasının yanın- da yerdeki çimenlerde kıvnlmış duran kurumuş çınar yaprağını alıyor, uzatıp "Bu açık, biraz daha koy usu" diye yap- rağın üzerindeki bir rengi işaret ediyor. Çığırtkan ve çiğ renkler kullanmıyor- muş. Bazen resim yapmaya ara venyor. Bu 'bazen' üç dört ay sürüyor; bu kez uzun bırteneffüs vermiş, son bir yıldırre- sim yapmıyor ara mı vermiş bırakmış mı belli değil. Resim bırakılabilir mi? 'Ha- yır" ya da 'kim bilebilir'? 'Yaşamın neler göstereceği'ni hiçbir zaman belli olmaya- cağı gibi. Nereden geldiği belli olmayan bır serinlık dolaşıyor çınarlı meydanda. Aynlıyoruz. saat 19.25. Kahveden Bey- lerbej'i yönüne doğru yürüyorum. hemen ilende solda küçük bır parkaralık var, oraya sapıyorum. İki çocuk. Dört yum- ruk büyüklüğünde bir taşa sımsıkı diken- li teller sarmış. bır de uzun bir ıple bağ- lamışlar. Havada çevirip çevirıp atabıl- dikleri kadar ilerıye. denize atıyorlar... Sonra da kıyıda sola altı adım sağa yedi adım denize paralel ağır ağır dolaşırlar- ken. bir yandan da yavaşça ipi sanyorlar. En sonunda dikenli tel yumağını dışan- ya çekıyorlar denizden. Ne yaptıklannı sordum. Denizın ıçındeki misinalan, kurşunla- n, fırdöndüleri. kopmuş iğneleri dipteki değişik eşyalan topladıklannı söylediler. Kendi ıcatlanymış. Her şeyın tertemız göründüğü koyu mav i ışık. karanlığa dö- nüşürken gece doğmak üzereydi. ^mou'nun New York'a gittnesi engeflendi Nevv \brk Film Festhali'nin açılışında gös- terikn Çinli yönetmen Zhang \imou'nun 'Shanghai Iriad'ında GongLioynuyordu. KültürServisi- Lluslararası film or- ganizasyonlan içerisinde ayncalıklı bir yen olan Nevv York Film Festha- B'nin açılışında gösterilen "Shanghai Triad" Çinli yönetmen Zhang Yimou imzasını taşıyordu. Geçen yıl. "Pulp Fiction"la açılan festivalin, bu kez bir Çin filmiyle başlayacak olması, sürp- riz bir karar olarak değerlendirilmişti. Yönetmen Yimou'ya göre "Busonde- rece heyecan verici bir deneyim"ola- caktı. FestKal komıtesi de gala gecesi için sabırsız bir bekleyiş içindeydi. Ancak, açılıştan yaklaşık bır hafta önce. komite başkanı Richard Pena'ya gelen birmektup. bu heyecanı söndür- meye yetti. Mektup Nevv York'taki Çin elçiliğinden geliyordu ve Zhang Yi- mou'nun filminin festivalde gösterim- den kaldınlması gerektiğini belirtiyor- du. Festival programmda yer alan ve 1989'da Tiananmen Vieydam'nda ya- şanan kanlı protesto gösterilerine yer • Çin hükümeti. Ne\v York Film Festivali'nin açılışında filmi gösterilen Zhang Yimou'nun Nevv York'a gitmesini engelledi. Yimou da gala gecesine ancak bir mektupla katılabildi: "Ne yazık ki sizinle birlikte olmam mümkün değil. Eğer orada olabilseydim size sahip olduğum İngilizceyle sadece şunu söylemek isterdim: Hepinizi seviyor ve teşekkür ediyorum." veren bir belgeselin (The Gate of He- avenly Peace) gösterilmesinı protesto eden Çin hükümeti. belgesel gösteri- me sunulduğu takdırde, "ShangaiTri- ad"ı festıvalden gen çekecektı. Festi- val organızatörleri. Çın'den gelen bu tehdidi dikkate almadı bile. Çünkü. "Shangai Triad "ın tüm haklan. Anıe- rikan dağıtım şirketi olan Sony Clas- sics'e aitti. Çin hükümeti. bu defa yö- netmen Yımou'yu Nevv York'a gitme- mesi konusunda. nazık bir dille (!) uyardı. Yimou da gala gecesine ancak bir mektupla katılabildi: "Ne yazık ki sizinle birlikte olmam mümkün değil. Eğer orada olabilseydim size sahip ol- duğum İngilizceyle sadece şunu söyle- mek isterdim: Hepinizi seviyor ve te- şekkür ediyorum (I love you and thank you allV Çin hükümeti ise '•Yi- mou'nun sağlığı elvermediği için ABD'ye gidemediği" yolunda resmi açıklamalara başvuruyordu o günler- de. Resmi otoritenın şimşeklerinı üze- rine çeken son yönetmen Zhang Yi- mou'nun başına gelenler pek de alışıl- madıktürdendeğildi. Yönetmen 1994 yapımı "To Liv«" adlı filmi yüzünden. iki yıl boyunca yabancı ortaklı hiçbir projede veralmama cezası almıştı. Zhang Yimou'yu filminin galasına gitmekten alıkoyan Çin hükümetinin "The Gateof Heavenly Peace" adlı bel- geseldeh bu kadar korkmasının nede- ni neydi? 1989'da iyice tırmanan öğ- renci hareketini ve direnişin Tienan- men'deki acımasız sonunu belgeleyen film. resmi otoritelerce Çin'e yönelik biranti-propaganda olarak algılanmış- tı.Politik sinema geçmişi bir hayli güç- lü olan Çin sinemasında. 5. Kuşakola- rak da bilinen (Kültür Devrimi'nden sonra kurulan Pekin Sinema Akade- mısi'nın ilk mezunlan) sinemacılar, ülkeleri dışında büyük üne kavuşur- ken. Çin sınırlan içinde sakıncalı bu- lundular. Çin hükümetinin kara listesinde yer alan bu sınemacılar arasında "The Blue Kite" (Mavi Uçurtma) filminin yönetmeni Tian Zuang-zuang. "Fare- vvell My Concubine" den anım- sayacağımız Chen Kaige başı çekiyor. PENALTI MEMET BAYDUR Arpa Boyu "Gerçekle aramdaki çekingen dostluğa rağmen, yaşadığımız zamana, 'eski zamanlar' diyenlerin arasında ölüp gideceğimden korkuyorum hep." Dante yazmış bunu, Kutsal Komedisi'nın Cennet bölümıinde. Yirmi sayfa kadar okudum bu pazar. Yoğunluk olağanüstü. "Sonsuzun incisi aldı bizi, ışıkhuzmesini kabullenen ve parçalanmayan su gi- bi..." Dante "suyun parçalanmadığından" söz ediyor. Bizlerse su dahil her şeyin parçalandığı bir zaman diliminde yaşıyoruz. Belki iki çeşit su söz konusu. Dante'nin suyu ve zamanımızın kirli suyu. Bu pazar bunları mı yazmalı? • Dante izin verdiği zaman. Bakunin'in 1869 ile 1871 yılları arasında Balkanlar üstüne yazdıklannı okuyorum. Slav milliyetçılığı ve Balkan politiko- coğrafyası üstüne ilginç gozlemler. Bu büyük anar- şist, Slavlann kendi tarıhlerıne sahip olmadıklannı söylüyor. Bu nedenle, bu gerçek kırıntısından ötü- rü sürekli sorun yaratacaklarını, o bölgede sürekli bir kanser kaynağı olacaklarını yazmış. Birbirinden ilginç görüş, sav, aynntılarla dolu say- falar. Gerçekle aramdaki çekingen dostluğa rağmen, Bakunin'i okurken düşündüm: Kendi tarihine sa- hip olamamak ne demektir? Bu duruma düşmenin birkaç yolu olabilir. Birin- cısi sömürge olmaktır elbette. Üç beş kuşak yeti- şinceye kadar başkalarının egemenliği altında ya- şamak. Tarihiniz elinizin altında bile olsa zedelenir, değişıme uğrar, bozulur ıster ıstemez bu durum- da. Kendi tarihine sahip olamamanın bir başka yo- lu da örtülü ya da örtüsüz faşizmdir. Birileri birtarih yazacaklar, herkes onu benimse- yecek ve tartışılmayacak demektir. İnsan, tarihini tartışamazsa nasıl anlayabilir olup biteni? Çözül- me böyle başlar belki. Aynadaki görüntüsüne baş- kasının mantığıyla bakan insan. neyi ne kadar an- layabilir? Zaten karışık olan aklım iyice karıştı. Bunlan mı yazmalı bu pazar? • lyisi mi ben yine sevip saydığım bir yazardan söz edeyim. Oğuz Atay'dan. Dilimizeolağanüstü iki ro- man, bir hikâye kitabı, bir oyun, bir de günce bıra- karak genç yaşında ölen Oğuz Atay'dan. Hanı 1977 yılında ölen bu büyük yazarın bir hikâyesi (son hikâyesi) öldükten sonra Türkçesi "düzeltil- miş" olarak yayımlanmıştı ya bir dergide, işte o Oğuz Atay. Günce'sinin 224. sayfası: "Bazı insan- iara sezgiler matematik kesinlikle söylenmedikçe iletilmesi mümkün değil. Ben de bu konuda çok yetersizim. Yazınca biraz oluyor da, konuşunca hiç olmuyor." Ne yapmalı? Belki "konuşurgibi" yazmamak ge- rekiyor. Uzun, kalın, karışık cümlelerie, bas bariton bir tonla, karşı çıkılmaz bır eda çerçevesiyle anla- tacaksınız savunduğunuzu. Örneğin mantık ile köy romanı karışacak birbirine. kimse bir şey söyleye- meyecek. Ben yazınımızı köy romanı-kent romanı, işçi ro- manı-burjuva romanı gibi yapay ayrımlarla açım- lamaya karşıyımdır. Son derece öznel bir yaklaşım- la, günahı yalnızca bana ait bir gözlükle bakanm okuduğum her romana. iyi roman-kötü roman. Örneğin Sayın Mahmut Makalın Bizim Köy ad- lı yapıtının yazınsal hiçbir değeri yoktur bence. Sayın Makal'ı ve Bizim Köy'ü küçümsediğim sa- nılmasın isterim. ikisinin de toplumbılimsel açıdan son derece önemli olduğunu biliyorum. Biz bura- da, toplumbılim kadar önemsenmeyen bir olgu- dan, yazından soz ediyoruz. Söylendiğı gibi, "kır- salyaşama ilişkin yazınımızın" başeserlerini Yaşar Kemal'in, Kemal Tahir'ın yazdığını düşünüyorum. Bu iki büyük yazarımızın yapıtı dışında, birçok ya- pıt da girebilir "kırsalyaşam" romanımızın önemli yapıtları listesine. Bizim Köy'ü o yapıtların arasında saymak, man- tık ile köy romanını birbirine karıştırmak olurgibime geliyor. Oğuz Atay nerede koyuvermişti sakalı? Önemli değil. "Eylül" filminin çekimleri başladı Kültür Servisi - Kultür Baknniığı destegı> le çckılen "Eylül" filminin çekimlerine başlandı. Fiİmde yaratıcılığı sorgulayan, toplumsal normlan dışlamış ressam Eylül ile sokaklarda büvümüş, sakat. dılsiz Adem'in biraraya gelmiş yaşamları anlatılıyor. Eser Zorlu'nun yönetmenhğini yaptığı filmde ba^rolleri Yeşim Alıç ve Mehmet Atak payla>ıvorlar. Onno Tunç'un müziklerini yaptığı filmın görüntü yönetmeni Şener Işık. (sfahan Çocuk Fîlmleri Haftası TAHRAN (AA)- Iran'ın Isfahan kentıııdc düzenlenen 11. Uluslararası Isfahan Çocuk Fîlmleri haftası dün gece sona erdi. Festivalde çeşitli kategorilerde en i> ı filmlere verilen Altın Kelebek ödüllerini Norveç. İzlanda, İran ve Filistın-Belçika-lngiltere ortak \apımı filmler paylaştı. En iyi kısa film Altın Kelebek ödüliinü Oivind Jorfalld'ın yönettiğı "Asi Alfabe" (Norveç filmi). en iyi uzun film ödülünü Michel Khleıfi'nin yönettıği "Cç Elmas'ın Öyküsü" adlı filmi aldı. En iyi aktör ödülünü ise tzlanda yapımı "Film Günlerf'ndekı rolüyle Orvap Jens Avnarsson kazandı. Parlez-Vous Français;Fransızca konuşur musunuz? HIZLANDIRILMIŞ FRANSIZCA DİL KURSLARI Kurs başlangıç tarihi: 16 Ekim 1995 Kayıtlar ve Test: 9 - 14 Ekim 1995 Saat: 10.00 - 18.00 arası IEFIISHNBl'L HUNSIZ KIJLTLR MERKEZl !\STlrl 7 y FV UFS FRWAIS£S 0 ISTMBLI. İstiklal Cad. No: 8 Taksim Tel: 252 02 62
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle