06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 1 EKİM 1995 PAZAR 8 PAZAR KONUKLARI BM Kalkınma Dairesi Başdanışmanı olan Dr. Üner Kırdar Vahiy ve Çevre Sempozyumu'ndan düş kınklığıyla aynldığım söyledi SempozyumS!TJ1\TIS! ^a 'n t ^ e a n a kıyamet vahyinin inişinın 1900. yıldönümü y nedeniyle düzenlenen ve üzerinde çokça yazılıp çizilen "Vahiy ve Çevre" sempozyumu sona erdi. Şimdiye kadar yazdığımız yazılarda konumuz hep sempozyum olduğu halde çeşitli etkenlerin dikkatleri Fener Rum Ortodoks Patriği Bartholomeos ve Yunanistan Başbakanı Papandreu'nun kansı Dimitra Liani'ye çevirdiğini anlattık. Bizce sempozyumu düzenleyenlere haksızlık yapıldı. Çünkü ilginç tartışmalar, öneriler getirildi. Ama özellikle Yunan basınmın bu yan unsurlann peşine takılması, ana konuyu ikinci plana itti. Bu çerçevede BM Kalkınma Dairesi Başdanışmanı olan ve sempozyuma bir tebliğ sunan Dr. Üner Kırdar ve sempozyumun mimarlanndan ünlü Yunanlı çevreci Costa Carras'la konuyu enine boyuna konuştuk. SÖYLEŞİLER LEYLA TAVŞANOGLU Üner Bey, siz Ege Denizi ve Patmos 'ta yapılan Vahiy ve ÇevreSempozyumu 'na hangi sı- fatla davet edildiniz? KIRDAR - Geçen nisan aymda bir mektup ai- dım. HABlTAT'la ilgili ve BM Kalkınma Progra- rtu'yla ilgili çalışmalanmızı dikkate alarak BM'nin temsilcisı olarak kişisel bir davetiye aldım. Bura- ya sempozyum organizasyonunun davetlisi olarak geldim. Daveti kabul edişimin nedeni de şuydu: Gön- derilen listede gerek konferansı düzenleyenler, ge- rek davet edilenlerin dünyada saygınlık kazanmış, çevre konulannda, ekonorrıik politik alanda isim yap- mış kişiler olduklannı gördüm. Bizim BM'de dü- zenlediğimiz yuvarlak masa toplantılanna benzi- yor, diye kabul ettim. Çevre toplantilannda çevre- ye önem veriliyor. Oysa benim kişisel görüşüme göre çevTeyle insanın arasında bir denge sağlamak gerekiyor. Sorunlann derinıne inildiği zaman çev- reyi bozan, çevTeyi bozmaktan dolayı suçlanan in- san. Ama bunu tek taraflı görmek de çok yanlış. İnsanın sorunlannı halletmediğiniz sürece çevre bozulmaya mahkûm olacaktır. Bu bakımdan in- sanla çevre arasında bir banş oluşturmak gerekı- yor. Benim buraya getirmek istediğim tez buydu Her şeyden önce insanı sonınlanmızın ortasına oturtup yüceleştirmek gerekiyordu. Sempozyuma bu amaçla katıldım ve sunduğum tebliğ de bu ama- cı güdüyordu. • M ^ H Pekisizce bu amaç hedeflne ulaştı mı? KIRDAR - Ne yazık ki ulaştığı kanısmda deği- lim. Karşılaştığımız şu oldu: lyi niyetle gelmiş olan, uluslararası niteliğe sahip kışilerkendı amaç- lanna göre sempozyumun, tertiplemekte taraf olan bir kesimin amaçlan yönünde sürüklendiğinı gör- düler. Bunun en güzel örneği de beklenmedik bir biçimde yapılan kapanış oturumu oldu. Bergama Metropoliti ve Fener Patriği tarafından sempozyu- mun kapandığı ilan edildiği halde onlar gittikten sonra bir şey olmamış gibi oturumlar devam etti. Diğer dinlerden gelen kişiler onlara en güzel ceva- bi görüşlerini, dinlerin aynı noktada toplanacağı dü- şüncelerini ispat ederek toplantılannı sürdürdüler. Bu şekilde, Patrikhane'nin ve Yunan iç politikası- nın yapmak istedikleri belki kendilen bakımından gerçekleşti. Sempozyumun katıhmcı ve konuşma- cıları onlan hiç dikkate almadan güçlerini kendi- lerine belirterelc, burada bulunmalanndan da yarar- lanarak aralanndaki görüşme tartışma ve konuşma- lanna devam ettiler. • • • Bu sempozyum Saint Jean'a "Mahser" kitabını yazışuıdan önce vahiy inmesinin 1900. yddönümüne rastlıyor. Bu çerçevede sempozyum- da çevremiz, gezegenimiz nasıi kurtulur tartışma- lanyapUdu Ama bu arada başka bir şey oldu. Sem- pozyum neredeyse Fener Patriği'nin kendi şovu- na dönüştü. Ya da bize öylegeldi Bunu nasü de- ğerlendiriyorsunuz? KIRDAR- Demin dediğim gibi burada şunu gö- rüyoruz: Kendilerine göre özel düşünceleri olan kişilerin sempozyumu bu amaca göre sürükledik- leri ortaya çıktı. Sempozyumun davet mektubunu aldığım zaman kendi kendime, "Çevrecilerle diıı- cüer nasıi bir araya gelecekJer?" diye sordum. Bu- raya geldikten sonra da ışın derinıne inmek içın bir araştırma yaptım. Çevre sorunlannın evrensel ha- le gelmesi oldukça ilginç. Bundan 27 yıl önce tn- gılızce •'çevre" sözcüğü bile mevcut değıldı. Bu- gün "environement" (çevTe) diye kullandığımız sözcük bilinmıyordu. Belkı bılınçaltı çevrecilenmiz vardı. Ya da Saint Jean gibi bınlerce yıl önce her dinde kıyametten söz eden kişiler olduğu halde 30 yıl önce hiç kimse çevre sorunlanndan söz etmi- yordu. 1967 yılında ılk kez bu sorunu Doğu Avru- pa blokutemsilcileri ortayaattı. Çekoslovakya. Po- lonya, AET çerçevesinde yapılan birtoplantıda Ba- tı Grubu'na ilk kez bir teklıf getirdiler. Bunun da nedeni Almanya'daki endüstri nedeniyle havada biriken asidtin Prag şehnni nasıi mahvettiğıydi. Bi- ze bunu projeksiyonla gösterdiler. Türk delegasyo- nunda olan arkadaşlarla Ankara'dan geldığitmz ve Ankara'nın kirlı havasını soluduğumuz içın içı- mizdeonlarla bir bağlantı hissettik. Nıtekim, ikı y ıl sonra da tsveçdelegasyonuna 1972'de düzenlenen StockholırTdaki BM Çevre Konferansı'nın toplan- masını Türkiye olarak da teklıf ettik. Stockholm Kon- feransı ilkkezçevreyı evrensel birsorun halinege- tırdi.Öbür evrensel sorunlargibi 80*Ii yıllardaçev- re sorunu da önemini kaybetmiş gibıydi. Çevre so- rununutekrarcanlandıran hükümetlerdışı kuruluş- Iar(NGO-Non Governmental Organizations), yada sivil toplum örgütleri bugün toplumsal hayatımız- da çok önemli bir rol oynuyorlar. Çevre sorununun önemini yeniden vurgulayanlar bu hükümetlerdı- şı örgütlerdir. Bunlar çevre sorunuyla kalkınma arasuııdaki bağlantıyı kurdular. Bunun başmda ha- şova Dr. UNER KIRDAR tstanbul. 1933doğumlu. Ortaöğrenimıni Galata- saruy Lisesi, yükseköğrenimini 1. D. Hukuk Fakülte- si'ndetamamladı tngilteredeLondonSchoolofEco- nomics 'de ekonomi eğitimi yaptı. 1956'daDışişleri Bakanlığı 'nagirdi Ingilteredekj Cambridge Univer- sitesi nde iktisal doktorası yaptı. Uzmanlığı Birleş- miş Milletlerüzerineydi. Beş yıl süreyle BM 'nin Ce- nevre merkezinde Türkive Daımi Delege TemsilciU- gı yaptı. 1972'de Ankara 'nın izniyle BMSekretarya- sı 'nda çatışmaya başladı. Daha sonra BM Kalkın- ma Programı nın Konsey Direktörlüğü görevinde bulundu. 1972'de BM 'nin Stockholm 'da düzenlenen ilk Çe\re Sağlığı Konferansı 'nın mimariığını yaptı. 1976'da VancouverdekiHABlTATKonferansı nıha- zırladı. l996Haziranı ndahtanbul'dadüzenlenecek 2. HABİTATKonferansı 'ndadaGenelSekreter'inözel temsilcisi olarak BM Sekretaryası ndaki koordinas- yonu da aynca yürütüyor. Konferans. Kırdar 'ın ba- bası DPdönemi bakanlanndan Lütfü Kırdar 'ın adı- nı taşıyan salonda yapılacak tnsan eğitıminin ülke kalhnmasındakiönemiyle ilgili lökitap vazdı. Şuan- da BM Kalkınma Dairesi Yöneticisi nın Bas Danış- manlığı görevinde. len Norveç'ınBaşbakanlığı'nı y apan Gro Haarlen Brundtland var. Bunu hükiimet temsilcisi olarak de- ğiI.sivil toplumörgütü üyesi olarak yapıyor. Bu sem- pozyumu düzenleyenler de aynı çevre sorunlanna gönül vermiş bilim kişileri olabılıyor. Bu sempoz- yumu dü?enleyen. ingıltere Kraliçesi'nin kocası olan Prens Philip'm başkanlık ertıği World Wildli- fe Foundation (Dünya Doğal Hayatı Koruma Vak- fı). Onlar çevre sorunlannın çok önem kazandıgı- nı. çevre sorunlan içinde denızlerin kirlenmesinin de bulunduğunu göz önünde tutarak öncülük yapı- yorlar. Burada iyi niyetle. dinle çevre bağdaştınlı- yor. Tabii hükümetler dışı olunca dini unsuru kul- lanmakta da fayda var. Dinîunsur burada nasıifaydalı oluyor? KIRDAR- Bütün dinlerin temsılcilerinin bir ara- ya gelip de iyi niyetle bu sonına eğilmeleri konu- ya yardımcı olur. Konuşmamda da söylemiştirrL "Bu masamn çevrcsindc sadece İsa'va inananlar değfl, Hz. Vluhammet, Hz, Musa. Buda'ya inananlar da bulunmalıydı" demiştim. Insan, her şeyden önce ın- san. Hiç kımse nerede doğacağını. ne zaman. han- gi din ve tabiyette doğacağını seçmiyor. Insanlan bırleştıren, duygulan ve düşünceleri. Düşüncelerve duygular arasına sınır çekemıyorsunuz. Bu tür top- lantılann güzel tarafi, aynı düşünceleri paylaşan yadapaylaşmayaninsanlann birbırlenylekonuşa- rak aralanndakj göriiş farklılıklannı halletmeleri- dir. Tahmin ediyorum kı burada toplanan 150'ye yakın kişi de bu nedenden dolayı burada. Bundan çıkarüacak başka ne sonuçlar KIRDAR- Benim konuşmamdan sonra Bilim Ko- mitesi üyeleri hatırlayacaksınız bana şu yarutı ver- mişlerdi: "Biz diğer din kesimindekikişileride da- vet ettik. Ama ne yazık kigelmedüer." Doğrusu ben de buna üzüldüm. Çünkü hatırla- dığım kadanyla geçen yıl lstanbul'da bir konfe- rans yapılmıştı. Bütün dinlerin temsilcıleri toplan- mışlar ve bir "Istanbul Btldirgesi" imzalamışlar- dı. Ortak sorunlara karşı el ele hareket edilmesi ge- rektiğini benimsemişlerdi. Ben de bu toplantıdan hareket ederek çevre sorunlan, daha da önemlısi in- sani sorunlann çözümü için de aynı ortak hareke- te karar verilmesinı dilerdim. Bugün insani felaket- lerin en korkunç örneklerini Bosna'da görüyoruz. Gönüi isterdı kı çevreye önem verdiğini söyleyen Ortodoks Kilisesi'nin papazlan aynı ılgiyi bugün Bosna'daki insan katliamına karşı da göstersinler, bunu lanetlesinJer. Ne yazık ki bunu da yapmadı- lar. tnsani ve evrensel sorunlara önem veren bizler bu bakımdan da bir düş kınklığı içinde buradan ay- nlıyoruz. HHBB Özeüemekgerekirsesizcebu sempozyum hedefine ulastı mı, ulasmadı mı? Ya da başarüı ol- du mu, olmadı mı? KIRDAR- Bu soruyayanıt verebilmek içın sem- pozyumun amacına net olarak bakmamız gerekir. Benim kişisel görüşüme göre bu sempozyumda bir iyi niyetli amaçlar var. Bu bakımdan hedefine ula- şıp ulaşmadığını söylemek güç Ama bir görüş alış- verişı oldu. Sanıyorum burada iç polıtikayla dinî politikayı birleştirmek isteyenler sempozyumun son akşamı burada şov gibi bır şey yaptılar. Patmos'ta Ortodoks Kilisesi çatısı altında bır kültürel merkez kurulması karannın alındığını söyleyıp, birde Yu- nan özel sektörünü bu işin içine soktuğunu ilan et- tıler. Bu şovu yaptıktan sonra da çekip gittıler. Bu şovu yapanlann başmda da Yunanistan Başbaka- nı'nın kansı vardı. Bütün bunlar bence kısa vade- li iç politika için amaca ulaştı. Buradaki katılımcı- lararasında çok önemli politik bir kişi var. O da ABD Dışışleri Bakan Yardımcısı. Colombia Üniversite- si'nden bilim adamlan var. İngiliz Anglikan Kili- sesi temsilcisi var. Bu yapılan hareketin hepsi aley- hinde konuştuğuna göre kısa vadeli olarak amaç- lanna ulaştıklannı tahmin etmiş olabilirler, ama bir kültür merkezi kurup yeniden bu tür bir davet düzeniediklerinde ben dahıl buradaki kişiler yeni- den katılma isteğini göstermeyeceğiz. Bu, kredibi- litesinı kaybetmiş bır amaç gibi geliyor bana. • I ^ H Isterseniz biraz da gelecek hazirandaya- pılacak HABİTA Ttoplantısından söz edelim. Bu- nun düzenleniş amacı nedir? KIRDAR- BM'nin son yıllardakı en büyük ba- şansı bence evrensel konferanslar düzenlemesı. 70"li yıllarda evrensel konferanslar yapıldı. 1990'lar- da da önce çocuk zirvesi, ardından Brezilya'da Ikin- ci Çevre ve Kalkınma Konferansı yapıldı. Bunu In- san Haklan Konferansı, onun arkasından Kahı- re'deki Nüfus ve Kalkınma, 1993 Martı'nda yapı- lan Sosyal Doruk, en son da Beijing'deki Kadın ve Kalkınma Konferansı ızledi. 20. yüzyılın en son kon- feransı ise HABİTAT-2, ya da yerleşım sorunlan kon- feransı olacak. Ülkemiz de bu HABİTAT Konfe- ransı'na ev sahipliği yapacak. ^ • • H HABİTAT 2 'nin önemi nedir? KIRDAR- Kişisel kanımca bıryerleşim konfe- ransı değil önemli yanı. Bu. BM'nin bütün düzen- lediği konferanslann sonuçlannı bırleştırecekolan bir konferans olacak. Bu konferanslann öneminın Türkiye'de ne derece anlaşıldığını bilmiyorum. • • • I Birinci HAB/TATyapıldı. Şimdi neden ikinciHABtTAT'agerek duyduhuz? KIRDAR- Bana göre 1990'larda toplanan kon- feranslarda beş noktada değişıklik var. Artık sorun- lara sektörel açıdan eğılmemek gerekiyor. Yani ekonomiyı sosyal sorunlardan ayıramıyorsunuz. Sorunlara bütün olarak bakıp kökenine indiğiniz za- man sosyal sorunlann çeşitli boyutlan olduğunu gö- rüyorsunuz. Konferanslann multi-disipliner olması gerekti- ği ortayaçıkıyor. Sonra. HABİTAT, sadece insanın iskânıyla ilgileniyor. kalkınmayla olan ilişkisine bakmıyordu. Üçüncü nokta, ne biçim bir kalkınma olmalı? Aynca görüldü kı sosyal sorunlar sadece kalkinmakta olan ülkelere aıt değıl. Gelişmiş ülke- lerde de sosyal sorunlar var, her ülkede kuzey-gü- ney sorunlan var. Zenginle fakir arasındaki uçurum derinleştikçe ülkenin ekonomik, politik. sosyal sorunlan da ar- tıyor. 1990'larda yapılan konferanslar da hükümet temsilcılerinin yanı sıra toplumun yenı aktörleri olan sivil toplum örgütlerinin de ilgısıni çekmeye başladı. Bu da dördüncü boyut. Istanbul'da yapıla- cak bu konferansa biz **Partııerler konferansı" di- yoruz. Hükümetlerin yanında bununla ilgılenen ye- rel yönetimler. toplumun diğer kuruluşlannın ka- tılıp görüşlerini belirtmelerinı ıstiyoruz. Son nok- ta da şu: 70'lerdeki konferanslarda yukandan alınan ka- rarlann aşağı gönderilmesi oluyordu. 199O'lı yıl- larda ise bunun tamamıyla tersi oluyor. Konferan- sın hazırlığı yukandan değil, aşağıdan yapılıyor. lş- te o zaman sağlam bır konferans yaptığımız kam- sına vanyoniz. Bu beş noktada 90'Iı konferanslar 70'li konferanslara kıyasla önem taşıyor. Sempozyumun mimarlanndan Costa Carras, dini kurallann gerekliliğine inandığını ve dinle çevreyi birleştirmek istediğini söyledi Dinle bilimindiyaloğu sağlandıBu sempozyumun oluşturulması fik- ri nasıi doğdu? Sempozyumun düzenlenmesine katkıda bulunan HELMEPA kuruluşu nasdoluş- turuldu? CARRAS - HELMEPA'nm kuruluşu çok son- ra oldu. Ben size işin tarihçesini aynntılanyla an- latayım. 1972'de eşim, ben ve Yunan gemicilik ca- miasından dört kişi, yani GeorgeLJvanos,Chand- ris, George Potamyanos, Hellenik ÇevTe Toplulu- ğu'nu kurduk. Hepimizin gemicilik sektöründen gelmemizin nedeni, ülkeye gemicilik işinden bol bol Amerikan Dolan getirmemiz ve George Po- tamyanos dışında hepimizin ülke dışında yaşıyor olmamızdı. Hepimiz o kadar etkıli kişilerdik ki çev- re koraması için büyük mücadele verdiğimiz tak- dirde hiç kımse bıze karşı çıkamayacaktı. flk ey- lemimiz, Selanik Körfezi'nin güney kıyılannda ya- pılacak bir çimento fabrikasına karşı çıkmak ol- du. Bu çimento fabrikası o kıyıya yapılmış olsay- dı Yunanistan'ın canım kıyılan sanayi sektörüne açılacaktı ve her taraf kirlenecekti, Bu da çevre ko- ruması açısından tam anlamıyla felaket demekti. Bunun yeri tam olarak Selanik Körfezi'nin güne- yi olduğu için çimento fabrikası yapıldığı takdir- de Atinalılar artık yeşile veda edecekler. nefes alacak bır yerleri kalmayacaktı. îki yıl bununla mü- cadele ettik. 1974'te bu çimento fabrikasmın ora- ya yapılmasından vazgeçildi. Böylece grup ola- rak ılk büyük zaferımizi kazanmıştık. •^^•1 Başka ne gibi eylemleriniz oldu? CARRAS- Bunun ardından Delfî'de yapılacak alüminyum tesisine karşı çıktık. Derken Pylos'ta yapılacak tersanenin de çevreyi kirleteceğini du- yurarak büyük bir mücadeleye giriştik. Gördüğü- nüz gibi bir dizi bu türden maceramız oldu. • • H B Şimdiki mücadeleniz nereyeyöneük? CARRAS- Şimdi Achelleos Nehri'nin yatağı- nın değıştirilmesi çalışmalanna karşı mücadele ve- riyoruz. Nehir. lyon Denizi'ne dökülüyor. Hükü- met, nehrin yatağını değiştirerek Tesalya'da tarım ürehmini canlandırmayı amaçlıyor. Biz ise o böl- gede tanmcıhğın gerek ekonomik, gerek ekolo- jik olarak sağlıksız olacağıru biliyoruz ve buna kar- şı mücadele ediyoruz. Yunanistan'da bütün siya- si partiler, nehrin yatağının değiştinlmesinden ya- na, çünkü bu bölgede büyük oy potansiyelı var. Biz de davayı Yunanistan Yüksek Mahkemesi 'ne götürdük. Bunun üzerine patrik (Bartholomeos). Ortodoks dünyasının dini lideri olarak inısıyatifi ele alarak Yüksek Mahkeme'ye bir yazı yazdı ve bu yapılanın çevre sağlığına aykın olduğuna dik- kat çektı. Biz de yanımıza Edinburgh Dükü'nün Dünya Doğal Hayatı Koruma Vakfı (World Wild- life Foundation) ileüç örgütü daha almıştık. Böy- lece davayı kazandık. Ama ne yazık ki Yunanis- tan hükümetı, karann temyizden dönmesini sağ- ladı. Bu şekilde mücadele. başladığı noktaya dön- dü. Bütün bunlan size yaptığımız işler hakkında bir fikir vermek için anlattım. Bu arada pek çok eski binanın restorasyonu ve bu şekilde korun- masını da sağladık. Ikı yıl sonra ben, Europe Nost- ra'nın (Bizim Ülke) Başkan Yardımcısı oldum. Europa Nostra da çevre korumayı amaçlayan ve bu yolda mücadele veren bir kuruluş. Pek çok ül- kede kendisine bağlı kuruluşjar var. Bir çevre kon- federasyonu diyebiliriz. Şu anda da başkanı. Mi- halis Skulos. Gördüğünüz gibi çevre koruma ko- nusunda bayağı eski birgeçmişimız var. ^mm Peki HELMEPA nasü kuruldu? CARRAS - Yunan Gemi Sahipleri Bırliği Yö- netim Kurulu üyesı olan George Lıvanos, bizim çevTe grubunu kuruşumuzdan beş ya da altı yıl son- ra gemi sahipleriyle gemiciler birliklen arasında, denizlerin kirlenmesinı önlemek amacıyla eğitsel bir kuruluş kurulmasının gerekli olduğu karanna vardı. Böylece HELMEPA'nın kuruluş çalışma- lan başladı. Ben o zaman daha gemicilik ışıyle uğ- raşıyordum. Şimdi artık o işin içinde değilım. Li- vanos'u bütün gücümle destekledim. 1972'den beri çevre korumasıyla uğraştığım için bu yolda somut işler yapılması gerektiğıne inanıyordum. Çünkü çevre konulannı soyut olarak konuşmak. çok kolay bir iştir. Hele de insanlar televizyon sey- redıp bu işjeri kendi aralannda tartışırken hıçbir ış çıkmaz. Insanlan çevre koruma konusunda ik- na etmek için kendinizin çevreye saygı duymanız lazım. Bunun içın de çok temelsel kurallannızın bulunması gerekli. Bunlar dinsel kurallar da ol- malı. Ama ben, Türkiye'dekı^gibi köktendinci ku- rallardan söz etmiyonım. Özellikle Türkiye'de köktendincilenn kadınlara uygulamak ıstediklen COSTA CARRASÜnlü bir Yunanlı armatör ailesinin oğlu. Uzunyıl- lardırçevrekorumayla uğraşıyor. Pekçokünlü Yunan- lı armatör aileleriyle hısım. Bunlara bır örnek. Liva- nos 'lar ve Potamyanos 'lar. Fener Patriği Bartholo- meos 'a. Patmos a gitmesi için Alexander\ atını tah- sis eden Potamyanosailesi. EşiLidyada Yunanistan 'ın bir önceki Ankara Büyükelçısi Aleksander Filon 'un batdızı. 1987'de hlanbul'agelmıs ve bir Taksim top- lanhsında Kıbrıs sorununa çözümgetirilmesiamacıy- la imerilerde tnılunmuştu. teden Patrikhane görevlisi olarak alındı ve pısko- pos unvanını aldı. O sırada görevı, Anglikan ve Ka- tolik kiliselenyle Patrikhane arasındaki diyaloğu yürütmektı. Metropolıt John'un bu konuda pek çok iş başarabileceğıni görüyordum. 1988'de patrikle bir konuşmamız oldu. Bana Saint Jean'ın Kıya- met Vahyi'nin 1900. yıldönümü içın neler yapa- bileceğimizı sordu. Ben de. "Patmos Adası'nda çok dar çerçeveli bir toplantı ve şenlik yapabiliriz. Bütün dinlerin temsilcikrini de çagınnz" dedim. Patmos'ucok iyi biliyorum Çünkü kanm Lıdya'yla burada bir evimiz var. Sık sık kalmaya geliriz. Böylece o küçük toplantıya Bergama Metropoli- ti John. daha sonra eski ABD Başkanı Bush'un Çev- re Koruma Ajansı Başkanı olan Bill Ryan, keman- cı Vehudi Menuhin, çok saygın Budist bır hanım, bır Hindu profesör, Mısır'dan da bir şahsiyet ça- ğırdık. Ama o. son anda gelemediği için Müslü- man bir temsilci olamadı. Peki Türkiye'den hiç kimseyi çağırma- yt düşünmediniz mi? CARRAS - Prof. Kriton Curi vardı. Mısır'dan bır Müslüman temsilci çağırdığımız için. Türki- ye'den böyle bir kişiyi davet etmek aklımıza gel- medi. Üstelik Türkiye'den hiçbir Müslüman dü- şünür de tanımıyorduk. Çok küçük, 15 kişilık bir toplantıydı. Bunun da amacı şuydu: Metropolit John, çalışmalan hakkında bize bılgı verecekti. Daha son- ra zaten konuyla ilgili olarak Ingiltere'de King's Çollege'da üç konuşma yaptı. Yunanca bir kitap yazdı, şimdi de Ingilizce bir kıtap hazırlıyor. John, şürhazırladık. 1991 Kasımı'ndadaGırit'tehemen hemen bütün Ortodoks kiliseleri temsilcilerinın ha- zır bulunduğu bir başka toplantı yaptık. Sadece An- takya ve Kudüs kiliseleri toplantıda yoktu. Bu ara- da Dımıtrios ölmüş, Bartholomeos. patnk olmuş- tu. 1992 Martf nda yine Ortodoks kiliselerinin temsilcileri bu kez lstanbul'da toplanarak birbil- din yayımlayıp çevre ve din arasındaki bağlantı kabul edildi. Buna bir tek Kudüs Patriği karşı çık- tı. Bütün bunlar, kıliselerarası diyalog tarafi. Bir de sempozyuma katılacak kişileri, bilim adamla- nnı bulmak. onlarla diyalog kurmak gerekiyordu. Burada devreye koordınatörümüz Marian Becket girdi. ^ ^ ^ ^ Bir süredir kafamı kurcalayan bir konu var. Dinle bilim nasıi bağdaşıyor? Yağla su gibi birleşmeleri olanaksız iki kavram değil mi? CARRAS - Size katılmıyonım. Bazı Batı ülke- lerinde gerçekten yağla su gibi birbirleriyle bir- leşmeleri olanaksız iki ayn madde olarak takdim edildi. Pek çok bilim adamı bunun böyle olduğu- na inanıyor. Bu sempozyumda da bu savunuldu. Dinin birtakım dogmalan olduğu, oysa bilimin görüşünün çok açık. ispatlı olması gerektiği savu- nuldu. Ancak bütün dinler dogmatik değildır. Hıristi- yanlığm bazı mezheplennde inanılmaz bir katılık, bazılanndada önemli esnekliklergörürsünüz. Bo- şanma konusunu ele alalım. Katolik kilisesi bu ko- nuda çok katıdır ve boşanmaya kesinlılde ızin ver- mez. Ortodoks kilisesi ise daha Bizans dönemin- den çok daha esnekti. Bilim adamlannm katı ina- nışlan, din adamlannın da aynı derecede katı ına- nışlan vardır. Ama biraz esneklikJe arada bir di- yalog kurulabilir. Bu sempozyumda gördüğüm kadanyla gerçek bır diyalog, karşılıklı gerçek bir saygı oluştu. Genelde böyle bır toplantıda din adamlan konuşmaya başladığı zaman, çevreciler salonu terk ederler. Bu kez öyle olmadı. Salonda kaldılar ve konuşmalan dinledıler. kurallar, beni içten içe dehşete düşürüyor. Dini kurallann gerekliliğine inandığı- mz için mi dinle çevre korumayı birleştirmek is- tediniz? CARRAS - Evet, tamamıyla öyle. Kilıseyi bu işin ıçine mutlaka sokmamız gerekiyordu. Ama bu işi nasıi yapabileceğımizı de bılmıyordum. Der- ken aklıma geldi. Bergama Metropoliti John (Fe- ner Patriği Bartholomeos'un Ingiltere'deki temsil- cisi ve çevre danışmanı), yakın dostumdu. Yani bu sempozyumun fikir babası siz- sınız CARRAS - Tam değil. Anlatayım. Organizas- yon fikrı bana aitti. Öbür bütün çalışmalar, Ber- gama Metropoliti John'a ait. John. bir bilim ada- mıdır. Glasgovv Üniversitesi'ndeöğretim üyesiy- ken yanılmıyorsam 1985 ya da 1986'da üniversi- ılk kez insanın doğayı koruması gereken varlık ol- duğu tezini ortaya attı. Edinburg Dükü ve onun vak- fıyla bağlantılı olan Martin Palmer adındaki şa- hıs da John'u dinledikten sonra •'Bize bunun için bir simge lazım. 1 eylül tarihi, Ortodoks kilisesin- de evrenin varatılmasının kutlandığı gündür. O güne rastJataJım" dedi. O zaman patnk olan Di- mitrios, bu öneriyi kabul ettı. 1990 Şubatı'nda yeniden toplandık. Burada "Ortodoksluk ve Çevre BunalımlarT adlı bir bro- Böyle bir toplantı sizce sadeceHıristiyan bilim adamlarıyla mı sınırlanmalıydı? Müslü- man ülkelerden bilim adamlan da çağnlamaz mıydı? CARRAS - Ama Türkiye "den Mehmet Dfilger, Engin L'ral, aynca da BM'den Üner Kırdar vardı. Prof. Setçuk Erez de buradaydı. Demek kı Türk- ler vardı. Bilim adamı konusunda bir şey söyle- yemeyeceğim. Neden çağnlmadıklannı bilmiyo- rum. ,\ma bildiğim bir şey. Diyanet Işleri Başka- nınızm gelmeyi reddettiği. Üner Kırdar, konuşmasında, "Burada keske bütün dinlerin temsilcileribulunsaydı. Bu top- lantı, keşke çokfazla Hıristiyanhkla sınırlı kalma- saydı" dedi. Bu görüşü nasıi değerlendiriyorsu- nuz? CARRAS - Bunda karşı çıkacak hiçbir yan gör- medim. Ama herhalde Türkiye'den Diyanet fşle- ri Başkanf nın davetlı olduğunu bılmiyordu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle