25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 1 EKİM 1995 PAZAR 14 KULTUR "Halıcı Midi '95 Bilgisayarla Beste Yanşması"nda on iki kompozisyon seslendirildi Tek kisiülv orkestralar yanştı CUMHURCANBAZOĞLU ~~ Bir grup Amerikalı kırk yıl önce synthesizen icat ettiğinde yer yerinden oynamıştı müzık dünyasında; on yıl son- ra da melletron çıktı ortaya. Önceden ka- yıt edılmiş gitar, flüt. keman gibi çalgı- lann seslerini birarada verebıliyordu. Dönemin teknolojik hankası melletron, bugünün elektronik çalgılannın babasıy- dı bir bakıma. Ancak elektronik müzık en büyük patlamayı Robert Moog'un icadı. bol tuşlu, ikı üç katlı ldavye ırisi moogla yapmıştı. 70'li yıllarda Pink Floyd, Tangerine Dream, Kraftwerk, Omega, Electric Light Orchestra. bizde Moğollar, Kurtalan Ekspres gibi grup- larbir-çok kablo, alet. düğmeden oluşan dev elektronik klavyelerden sonuna dek yararlanmıştı... 29 Eylül cuma gecesı Ce- mal Reşit Rey Konser Salonu'nda düzen- lenen HalıcıMidi '95 Bilgisayaria Beste Yanşmasrndakı ortam ıse o günlerden çok farklıydı. Sahneağzına kadaraletler doldurulmamıştı; elektronik müzığin ih- tışamını destekleyecek bol cihaz yoktu görünürde. Bilgisayaryardımıyla üretti- ği müziği kibnt kutusundan biraz büyük DAT'lara hapseden yanşmacılar sahne- de adeta tek kişilik orkestralar halınde cÜF«ilen müzik yaptılar. Aslında şu anda Türkı- ye'de üretilen müziğin yüzde 90'nını ele geçiren bilgisayar çıkışlı müziğin gövde göstensiydi bu yanşma. Bilgisayann ye- tenekJı ellere düştüğünde nelere kadır ol- duğunu anladı müzikseverler. Çoğunluk- la ev stüdyolannda üretilerek defalarca yazılıp bozulan, beğenılmedığınde kesi- len, tek başına kırk kışilik orkestralann görevini yüklenen, üzerlerinde istenildi- gı kadar oynanan. kısacası müziği olabil- dığince bireyselleştiren bir tekniğin gü- cüyle tanıştık. İzzetÖz'ün sunduğu Ha- lıcı Midi "95 Devlet Bakanı Dr. YÜdınm 1 oğunlukla ev stüdyolannda urerfilerek defalarca yazıhp bozulan, beğenilmediğinde kesilen, tek başına kırk kişilik orkestralann görevini yüklenen, üzerlerinde istenildiği kadar oynanan, kısacası müziği olabildiğince bireyselleştiren bir tekniğin gücüyle tanıştık. (Fotoğraf: KUBILAY TÜNTÜL) Aktuna'nın konuşmasıyla açıldı ve on ıki yanşmacı bale ve saydam gösterile- riyle destekledikleri 21. yüzyılın müzı- ğini playback yardımıyla icraetti. Müzi- kal yönden Türkiye standartlannın hay- li üzerine çıkan yanşmanın bırincisinı Atilla Özdemiroğlu, tzzet Öz, Emrehan Hahcı, Faruk Eczacıbaşı, Figen Çakmak ve Sinan Bökesoydan oluşan jüri seçti. Özdemıroğlu'nun verdiği bilgıye göre jüri böyle bir yanşmada müzisyenlerin bilgisayarla elde ettikleri kompozisyon- lardaki özgünlüğü ve bestelerin gücünü değerlendirmişti. Bilişün '95 etkinlikleri kapsamında dü- zenlenen bilgısayarla beste yanşmasını geçen yılın birincisi Hakan Özer 'Re- CalT adlı kompozisyonuyla kazandı. Türkiye'nın bu daldaki en yeteneklı bir- kaç ismmden biri kabul edilen Özer'in (China Band grubu üyesi) binnciliği kimseyi şaşırtmadı. Yanşmada ikincılik ödülü Ankaralı elektronik mühendısı Borga Pariar'ın Şans adlı yapıtının oldu. Üçüncülük ıse 50 kişinin çalması gereken senfonik ya- pıtı iki synthesızerle üretmeyı deneyen lzmir Devlet Orkestrası orkestra şefi Er- can Yenal'ın Pop-Prelüd"üne verildi. Eser Taşkıran, A\ Işığı'yla dördüncü, Ömer Göksel de Rapsodi'yle beşinci se- çildi. Nüüfer'in katılamadığı konser bö- lümünde Atilla Özdemiroğlu bilgisayar desteklı müziğe akustik kemanıyla eşlık ederek, sentetik müziğin yaygınlaşma- sından rahatsız olanlara nitelikli sentez- lenn de üretilebildıği mesajını gönderdi. Rosana Pastor, yönetmen Ken Loach ile oyunculuk anlayışlannın çok uygun olduğunu vurguluyor Gerçeğe en yakını yakalaıııak.•« AYŞENATASİR Yenı gösterime giren tngilız polıtık sine- masının en önemlı temsılcılerinden Ken Loach'un "Land and Freedom" (Ülke ve Özgürlük) adlı filmının Türkiye galası ge- çen günlerde vapıldı. Famiry Llfe (1972), Hkkten Agenda (1990). RifT-RafT (1991), Raining Stones (1993). Ladybird, Lady- bird (1994) gibi Ingıiız ışçi sınıfının deği- şik portrelerini çızdığı fılmlennın ardın- dan Loach. bu kez "Land and Freedom T 'la sosyalıstlenn. mıllıyetçılcnn \eanarşıstle- rin de bir araya gelerek faşızme karşı ver- diklen mücadeleyi ele alıyor 1995 Cannes Film Festıvalı Lluslararası Fılm Eleştir- menlerı Ödülü alan fılm. 1936 yılında ls- panya'da yükselen faşızme karşı verılen mücadeleyi anlatıyor. Fılm. 1936 yılında Ispanya'ya faşıstler- le savaşmaya gıden işsiz bir komünıst olan Davıd'in (lan Hart) gözünden anlatılıyor. Avrupa'nın değışik köşelerınden gelerek faşizme karşı mücadele veren 16 milıtan. savaşın evrensel bir sorun olduğuna dıkkat çekiyor. TÜRSAK Türkiye Srrıema ve Au- diovisuel Kültür Vakfı'nın, sınemanın 100. yıl etkinlikleri sebebıyle "Dünya Sinema- sının Seçkin Örnekleri" dızısı adı allında gerçekleştinlen ılk gala gecesınde filmm baş kadm oyuncusu Rosana Pastor da var- dı. Sanatçıyla fılm hakkmda söyleştık. - Blanca, hem romantik hem de anarsist bir kadm. Böyle bir karakteri kendi içiniz- de nasıl olguıilaştırdınız? Bu rote nasıl ha- zıriandınız? ROSANA PASTOR - Ispanyol devnmı- nı yaşamış. hatta bu yıllarda savaşmış ka- dınlarla konuştum. tkı anarşist. iki de dev- rimcı sosv alist grup PAL M "dan kadınla gö- rüşme sağladım. Bu insanlann tecrübelen- nidinlemekoldukçaılgınçtı. Ispanyol içsa- vaşıyla ilgıli çok sayıda da yazılı kay nak ın- celedim. Çekımlerden önce Blanca hak- kında tek bıldığım, anarşist bir kadın oldu- ğuvetrlandalıbirsevgilısı bulunduğuydu. Sette, ılk günlerde hepimız elımızde senar- yolarla canlandıracağımız karakterlen keş- fetmeye çalışıyorduk. Gıderek Blanca Rosana Pastor tspanya Dramatik Sanatlar Akademisi'nde öğrenim görmüş. Pek çok tiyatro ve sinema filminde rol almış. Bu filmler arasında Alvaro Saez'in yönetmenliğini yaptığı "Una Una Cica entre un Million". Vincente Tamarit'in yönettiği El Hombre de la Nevera ve yönetmenliğini Bıges Luna'nın yaptığı "Las Edades de Lulu" bulunuyor. Sanatçının rol aldığı tiyatro oyunlan arasında Ernest Hemıngvvay'in "La Quinta Columna'" isimli oyunu da var. ıçimde oluşmaya başladı ve çekimler bo- yünca sürekh gelişti. - İspanyol iç savaşına. bir İngilizyönetme- nin bakışı sizce nasıldı? Ken Loach'un js- panyol iç savaşına bakışı hakkında bir İs- panyol olarak siz neler düşünüvorsunuz? PASTOR - Bence Loach'un lngılız ol- ması hıç önemlı değil, çünkü İspanyol dev- rimi hakkında düşünceleri çok açık ve net. Çekimlerden önce araştırma sırasında pek çok Ispanyolla konuştu. Hatta çekimler sı- rasında da sette bizımle beraber PALM'da görev almışbıri vardı Hepımız, tümoyun- cular onun deneyimlennden faydalandık. Ken Loach İspanyol tanhıne karşı oldukça hassas ve saygılı yaklaştı. Loach'a göre bu fılmde anlatılan öykü. ışçi sınıfı ıçın 20 yüzyılın en önemlı tecrübelennden bırıy- dı. Bırbınmıze hem oyunculuk hem de se- naryo düzeyınde karşılıklı gü\en duyarak saygıyla çalıştık. - Ken Loach'un yönetmen olarak abar- tısız doğal bir oyunculıığu tcrcih etfiğini. hatta ö> külü filmlerinde bile belgesel bir ni- teiik bulunduğunu da bilivoruz. Bu vakla- şım sizin oyunculuğunuzu nasıl etkiledi? PASTOR - E\ et, gerçeğe en yakın oyu- nu yakalamamızı ıstedı. Bıroyuncu olarak, bu benım de en büyük hedefim. Loach oyuncudan bir rolü göstermesini değıl, kı- şisel deneyimin de etkısıyle dışarıv urumu- nu bekliyor. Ben öncelikle savaşın beni kı- şisel olarak nasıl etkılediğini yakalamaya çalıştım ve Blanca'nın da nasıl etkilenmiş olabıleceğini araştırarak ikisinı bırleştir- meye gayret ettım. Yanı karakterin bana verdıkleriyle benim Rosana olarak karak- tere verebıleceklenmi bütünleştırmeye ça- baladım. Bu noktada Loach'la oyunculuk anlayışlanmız zaten birbırine uyuyordu. Kendımı çok rahat hıssettim. Olabıldığtn- ce serbest bırakarak. her türlü etkıyı yaka- layıp oyunuma aktarmaya çalıştım. Bu bir oyuncu ıçın çok zor görünebilir, ama benım ıçin çok önemli bir deneyım oldu. - Oyunculuk yaşamıntzda gelecek için beklentilerinLz neter? PASTOR-Bir oyuncu olarak. Blanca ro- lünden alabileceğim her şeyı aldığıma ina- nıyorum. Blanca'dan başka bir beklentim yok. Su anda buradayım, ıyi vakit geçıri- yorum ve yenı rol tekliflerıni değerlendırı- yorum. Değişık ülkelerden değışik insan- larla da çalışabılınm. Şu anda önemlı olan tek şey ışimı, hayatımı ve bütün insanları kendı ıçimde bırleştirebilmek, gerektiğın- de de bütün bunlan canlandıracağım karak- terlere aktarabılmek. 60 yıl önce başlayan çocuk tiyatrosu HİLMİZAFER ŞAHİN Meşrutiyet'ten Cumhurı- yet'e. sanat \e kültür yaşamı- mızın kurumlaşması çabasın- da, bu yıl 80. yaşmı kutlayan Is- tanbul Şehir Tıyatrolan, bun- dan 60 yıl kadar önce. tıyatro- muzun bugününe olduğu kadar geleceğine de katkıda bulunan çocuk tiyatrosu geleneğıni baş- lattı. Tiyatromuzun bugününün olgunluk yaşlanndakı seyırcı- sinın büyük bır bölümü. çocuk oyouılannın 60 yıl öncesınde ti- yatro salonlanna taşıdığı küçük seyırcıler. Ülkemızde, 19. yüzyıl sonla- nndan itıbaren dergılerde yazı- lanlan. bakanlık genelgelerinı ve azınlık okullanndaki öğren- ci çalışmalannı bır yana koya- rak. tiyatromuzdaki tanımma uygun ilk ço- cuk tiyatrosu uygulaması 1 Ekim 1935'te gerçekleşti. Şehir tıyatrolarının o sıradaki yöneticisi Muhsin Ertugnıl'un. tıyatronun sanatçılanndan Kemal Küçük'e ısmarladı- ğı Çocuktara !lk Tiyatro Dersi adlı oyun, Te- pebaşı Dram Sahnesı'nde sahnelenınce, ti- yatromuzun kesintısiz bugüne ulaşan ço- cuk tıyatrosu geleneği de başlatılmış oldu. ÇocuklaraIlkTiyatroDersi'nın yönetmen- liğini de üstlenen Kemal Küçük'ün hasta- lanması üzerine. oyunu Muhsin Ertuğrul sahneledi. Artık çocuklar haftanın belirli günlen tiytro salonlanndaydılar. Bu çocuk oyununu, aynı sezon içinde sahnelenen, yi- ne Kemal Küçük'ün yazdığı Gülmeyen Ço- cuk adlı oyun izledı. Müziğini Hasan Ferit Alnar'ın yaptığı, danslannı Celal Meral'ın hazırladıgı, "mü- ziklklansir Çocuklara Ilk Tiyatro Der- si'nın kadrosunda Etnin Beliğ BellL Sait Köknar. Talat ArtemeL Sami \> anoğtu. Ca- hide Sonku, A\ni DilligiL Reşit Baran, Cey- han, Necdet Mahfi A> ral, R. Kemal Kara- duman.NecmiOv. İbrahim DeKdeniz. Kâni Ben Çalmadım 194445 Memiş'in Rüyası 194S46 Kıpçak. Nei'zat OkçugjU Neyire Neyir. Sa- ün Kerim. Yavuz Enli. Samiye Hiin, Saba- hat Bedia \lu\ahhit Nuran. Nâzım ve Fe- rit Egemen rol aldılar.. llkın cumartesi öğ- leden sonra ve pazar sabahlan oynayan ço- cuk oyunlan, zaman zaman çarşamba gün- len de oynadı. Giriş ücretleri, çocuklara 15, velilere 30 kuruştu. Yazılanlardan öğrendiğimiz kadanyla. çocuk oyunlan tiyatro çalışanlannın bekle- diği ilgıyi fazlaca görmedı. Ancak birkaç sezon sonra artık çocuk oyunlanna yer bul- mak zorlaştı. Vasfi Rıza Zobu, bu duruma anılannda şöyle değinıyordu: "Tanışıkhğı- mız olan veya olmayan bazı ana-babalar, çok geçmeden beni telefonla aramava baş- ladılar. Bilet bulamadıklanndan doia>i ço- cukJannın ağladıklannıanlatıyorlar,yerte- mini için benim aracılık etmemi isti><orlar- dı. Bu insanlann seslerini dinlerken göıdü- mün nasıl şenlendiğini bileme/.siniz" Yine o günlen Çelik Gülersoy şöyle anımsıyor: "Okuldaki müsamereler yet- miyor, bizi herkesten bilet parası toplaya- rak birde Beyo^u'na tiyatroiara götürüyor- lar. İlkghtigimiz bu Tepebaşı'ydı. Vfrika'da geçen bir oyun oynandığını haürbyorum. Bütün çocuklar sahnede boyalı yüzleny- le, ellenndekı mızraklarla hoplayıp zıpla- yan zencilerin maskaralıklanna kahkaha- larla gülerken, benim çocuk gözlerimi. ilk andan itibaren salonun güzellikleri çekmış- ti: Lâke açık krem zemın üzenne tavanın ve localann altınlanmış kabartmalan, bronz aplıkler, o ışıklar, o pınlö, beni adeta büyü- lemişti." Aslında bu çabanın kaynağında, Muhsin Ertuğrurun tıyatroya bakışı ve gözlemleri bulunmakta. Sovyetler Birliğı'ne yaptığı gezilerde, çocuk tıyatrosuna verilen önemi görmüş ve gözlemlennı yazılannda aktar- mıştı... Gerçekten de 18. yüzyılda fılizlen- meye başlayan çocuk tiyatrosu düşüncesı, gerçek biçemme 19. yüzyıl sonlannda ka- vuştu. 1917 Ekım devnmı sonrası, yepye- ni bir kuşak yaratma ülküsünûn ışığında Sovyetler Bırlıği, çocuk tiyatrosuna farklı bir biçim ve işlev kazandırdı. Sanınz aynı yıllarda ülkesınin ötekı öncü insanlan gibi silkinen, ortaçağ kalıntılanm üzerinden at- ma çabasmı yüreğinde hısseden ve tiyatro anlayışına bu yönde biçim veren Muhsin Ertuğrurun çocuklar için tiyatro yapmak uğraşını anlamak daha bir kolay... Çocuk oyunlannın sahnelenmeye başla- masından sonra bu konuda çok yönlü yazı- lar dergi ve gazetelerde çokça yer almaya başladı. Başta Şehir Tıyatrolan'nın yayım- ladığı Türk Tiyatrosu dergısı olmak uzere. günlük gazetelerde sahneye konan oyunlar ya da çocuk tiyatrosu kavramı üzerine ya- zılar ve tartışmalar başladı. Muhsin Ertuğ- rul, L. Galip Arcan. Ferih Egemen, İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu, Errüment t krem lalu, Miimtaz Zeki Taskın bunlardan bazılan... Vedat \edim Tör'ün "O, yülardır hiç yü- madan. bıkmadan çocuklariçin çocuk tiyat- rosununilkömeğiniyaşatandır*'dedığı Şe- hir Tiyatrosu sanatçısı Ferih Egemen.çalış- malan, çabalan, yaklaşımı ve fızıksel gö- rünümü ıle çocuk tiyatrosu düşüncesıyle özdeşleştı. 4ynca bugünün bırçok sahne sanatçısı, o yıllarda şehir tıyatrolannda ku- rulan çocuk tiyatrosu bırıminden yetışti. Artık çocuk tiyatrosu, tiyatro yaşamımızın vazgeçilmez bir yönelişidir. 1940'lardan itibaren devlet tı- yatrolan, özel tıyatrolar, bazı fı- nans ve kamu kurumlannın desteklediği topluluklar. çocuk tiyatrosu çabasına katkıda bu- lundular. Örneğin tstanbul'da 1973 yılında Muhsin Ertuğ- rul'un düşünsel desteğiru ala- rak kurulan Anadolu Çocuk Oyunlan Kolu (AÇOK). o gün- den bugüne yalnızca çocuk oyunlan sahneleyen bir toplu- luk oldu. Ankara Çocuk Tiyat- rosu da (AÇT) uzun yıllar ça- bayı sürdürdü. Topluluklar açı- sından böylesi bir gelişme yal- nızca çocuk oyunlan ile tanıdı- ğımız yazarları ortaya çıkardı. Mümtaz Zeki Taşkın, Kemal Küçük. Ferih Egemen, Erol Gû- naydın. Rkret Terri. Ümit De- nizer, Turgut Denizer, Ali Meriç. Ünver OraL Muharrem Şen, Safih Kahon bu ya- zarlardan bazılan... Sanatsal. egitsel veeğ- lendıricı unsurlann bırbiriyle örtüştüğü ço- cuk tiyatrosunda, geleceğin seyircisi yetiş- tirilırken. ülkenın her alanının geleceğine katkıda bulunulur. Böylesi bıryaklaşım çok abartılı görülebılır.. Çocuk geleceğı sımge- leyen varlık değil mi? Yann da bılimden sa- nata yaşamın her alanını dönüştürecek, ge- lıştırecek güç bugünün çocuğu olduğuna göre... Yaşama ayna tutan tiyatronun çocuk tiyatrosu yönelişinın, ne büyük bır sorum- luluk ve görev üstlendiği daha bir belirgın- leşir. Bugün tıyatromuz önündeki en önem- li görev, düşünmeyi. okumayı, öğrenmeyi engelleyen, şıddete yönlendiren iletışım araçlannuı örselediği çocuğu, yanna urnut- la bakan insan durumuna gfetirmek. Ülke- mizin geleceği adına buna o kadar çok ıh- tiyacımız var kı... Belki de bu nedenle şe- hir tiyatrolannın 60 yıl önce attığı çocuk tiyatrosu adımını, bir uzun yol koşusuna dönüştürmelı. yaygınlaşrırmalı, olmazsaol- maz kılmalıvız. KOŞEBENT ENtS BATUR Doruk Meselleri Memet Baydur'un "Tensing" adlı oyununun met- nini, bu yaz Everest'in doruğuna çıkan ilk dağcımı- zın, Nasuh Mahruki'nin kitabı için önsöz yazmaya oturduğumda okudum. Canalıcı bir konu: Everest'in doruğuna ulaşan ilk dağcı olma unvanını taşıyan Ed- mund Hillary ile onunla aynı anda doruğa çıkan şer- pa Tensing'in hayaletini karşı karşıya getiriyor Bay- dur. Canalıcı bir yaklaşım: Doğu-Batı ikilemi çerçe- vesinde, Everest'e tırmanışa taban tabana zıt bakış- tar getiren iki uygarlık açısının perspektifinin tokuş- turulması işleniyoroyunun çekirdeğinde. Canalıcı bir oyun mu? Bana, düşünce tıyatroyu bogmuş gibi gel- di: Bütün bunlar gözükmeliydi de gösterilmemeliydi dıye düşündüm metnı okurken. Oyun yazarı her şe- yi söylerse ben neyapacağım sahnenin karşısında? Burada, Baydur'un yaklaşımı üzerinde oyalanmak- la yetineceğim gene de. Batı dünyasında bireyin ya- nşmaya koşullandırıldığı, tarihsel boyutlar da yükle- nilen bir ödüllendirme mekanizmasıyla güdümlendi- ği, bunların ihtirası kamçıladığı, başannın görünür olmasını yüreklendirdiği doğru şüphesiz. Baydur'un Batı'da bireyin toplumsal yaşamın çarklarına diş ola- rak eklemlenişinde kapitalist zihniyetin biçimlenişini okuyuşuna, bu olguya mesafeyle bakmasına da Do- ğu'da bireyin daha doğal, alçakgönüllü, hatta mis- tik bir mesafe alışla kendisini koymasına yakınlık duymasına da hak veriyorum. Gelgelelim, bireyi birey kılma, bireyin birey olma süreçlerini bu temel felsefi duruş farklılığının oluştur- duğunu da unutmamak gerekir diye düşünmeden edemiyorum. Hillary-Tensing kutuplaşmasına bir de bu açıdan yaklaşmayı denememız uygun olmaz mı? Tensing, Nepalli bir şerpaydı; Himalayaların eteğinde doğdu, yaşadı, öldü; Everest'in yeryüzünün farklı noktalann- dan nasıl algılandığını kestiremiyordu, doğal çevre- sine ait bu doruk doğal bir hedefti, onu yalnızca ken- di odağından değerlendirebilirdi Edmund Hillary. Ye- ni Zelandah'ydı, bir beşinci kıtalıydı; Asya'daki Eve- rest'in Avrupa'dan da Amerika'dan da nasıl görül- düğünü, göründüğünü görerek yetişmişti. Batı dünyasının insanı için fetih duygusu, onu ön- celeyen riziko güdüsü ve serüvene riziko alarak gir- me alışkanlığı çarçabuk önem kazanmıştır. Toplum- sal bir katmanda, emperyalist zihniyetin pusulasını öne alabiliriz elbette - şunu sıkça unutuyoruz ama: Bir de bireylerin, bireyliğın, bireyselliğin özerk tarihi vardır. Marco Polo'yu, Macellan'ı, Kolomb'u iki ayrı tabakada değerlendirmezsek, onları Home- ros'un "macera"lanna bır uçta, Hillary'den Gagarin'e uzanan portreler galerisıne bır başka uçta bağlayan daman gözden kaçırmış oluruz. Bu insanlara kimse hedef göstermemiştir. Önce kendi hedefleri vardı, sonra toplumlara, ıktidarlara bahane hedefler sağlamışlardı. Başaranların onur- landınldığı, taçlandırıldığı doğrudur. Telef olanlann ödediğı ana bedeli unutmamak koşuluyla tartılmalı- dırödüller: Hillary'yi Batı dünyası değerlerin doruğu- na çıkarmıştır tabii, ama o gözüpek adam, kendisin- den topu topu 29 yıl önce Everest'te kaybolan Mal- lory'nin toplumsal tarıhte de kaybolacağını bilerek sefere çıkmıştı. Mallory'yi bir tek dağcılar tanıyor bu- gün. Genellikle kazanan bireylerin kaydı tutulmuştur. Onlann gerisinde, sayılannı ölçme olanağından yok- sun olduğumuz, kaybedenlerbekler. Bu gerçeği, ka- zanmak için yola çıkan her yolcu, her seferi çok iyi tanımıştır. Şerpalan küçümsemek aklımdan geçmez: Her büyük işin gölgesinde, o büyük işin gerçekleş- mesınde ciddi payı olan kılavuzlar durur. Ama Ten- sing'de bilgece bir tevekkül mü okumalıyız, bireyle- rinin anonim kalmasını daha emniyetli bir ölçüt sa- yan bir toplumsal dokunun sonucunu mu, emin de- ğilim. Nurullah Ataç, ne ilgisi var demeyin, bizde gün- lük tutma alışkanlığının olmamasını bireyselliğin ge- lişmemesine, "ben" diyen bireyin yaşamına ilişkin sa- tırları kâğıda düşmesinin toplum tarafından yadırga- tıcı bulunmasına bağlamıştı. Kimi toplumlar böyle- dir. Bireylerinin "oen"lik taslamalanna, kendilerini deşmelerine, bir başlarına büyük hedefler seçmele- rine, onlara ulaşma çabası vermelerine, bunlardan hareket ederek düşünülmesine önayak olmalanna geçit vermek istemezler. Böyle toplumlann üyeleri, birey olma sürecini katedenlerin çıkışlarını caka sa- yarak onlan görmezlikten gelir, daha da ileri gider- lerse perdelemeye kalkışırlar. Nasuh Mahruki'nin Memet Baydur'un oyunu, Me- met Baydur'un Mahruki'nin günlükleri hakkında ne düşündüğünü merak ediyorum doğrusu. Hamiş: Tam da burada Bilge Karusu'nun iki hı- kâyesini anımsıyorum, anımsatmak istiyorum: "7e- pe" ile "Bir Başka Tepe"y\. S İ N E M A L A R •Cesur Yürek Mel Gıb- son'un yönettiği fılmde baş- rolleri Mel Gibson ve Sophie Marceau paylaşıyorlar. (Ç.Taş Şafak 516 26 60, B.köy tncirli572 M 39, Şişli Site 247 69 47, A.köy Prestij 560 72 66, K.köy Reks 336 01 12, Beyoğlu Sinepop 251 11 76, Beyoğlu Alkazar 245 73 83) •Bir Kadının Anatomi- Sİ Yavuz Özkan'ın yönettiği filrnde başrolleri Hülya Avşar ve Mehmet Aslantuğ, paylaşı- yorlar (Şişli Site 247 69 47, Kadıköy Kadıköy 337 74 00, B.köy Avşar 583 14 97, A.za- de Capitol 310 06 16, Ç. Taş Şafak 516 26 60, Beyoğlu Fi- taj 249 01 66)_ •Ülke ve ÖzgürlükBaş- rollerini lan Hart ve Rosana Pastor'un paylaştığıfilminyö- netmenı Ken Loach. (Beyoğ- lu Beyoğlu 251 32 40, Kadı- köy Hakan 337 96 37, Şişli Site 247 69 47) •Casper Yönetmenliğini Brad Silberling'ın yaptığı filmde başrolleri Chnstina Riccı ve Bıll Pullman payla- şıyorlar. (O.bey Gazi 247 96 65, A.zade Capitol310 0616, E. Parliament 263 18 38, O.köy Prenses 227 91 47, B.köy Renk 57218 63, E. Ak- merkez 282 05 05, Teş. AFM 224 05 05, M. Prenses 285 06 95, Kadıköy Moda 33 7 0128, E.köyApollon 362 51 00, Be- yoğlu Fitaş 249 01 66) •Mezarım Derin Kaz Danny Boyle'un yönettiği filmde başrollen Karry Fox ve Christopher Eccleston (Be- yoğlu Atlas 252 85 76, K.köy Bahariye 414 35 05, Şijli Kent 241 62 03, F.bahçe Pyramid 348 01 50) • Salak ile Avanak adlı filmde başrolde Jim Carrey ve Jeff Daniels oynuyor. Filmin yönetmenı Peter Farelly. (Ka- dıköy Süreyya 336 06 82, B.köy Incirli 572 64 39, Be- yoğlu Fitaş 249 01 66) • Ah Paris Bılly Crys- tal'ın yönettiği filmde başrol- leri Bılly Crystal ve Debra Wınger paylaşıyorlar. (Şişli Site 247 69 47, Ç. Taş Şafak 516 26 60, Beyoğlu Lale 249 25 24, B.köy tncirli 572 64 39, K.köy Broadtvay 346 14 81) • Tehlikeli Tür Roger Donaldson'un yönettiği fılm- de başrollen Ben Kmgsley ve Michael Madsen paylaşıyor- lar. (Harbiye As 247 63 15, A.zade Capitol 310 06 16, B.köy Incirli 572 64 39, Ka- dıköy Süreyya 336 06 82, Eti- ler Akmerkez 282 05 05, M. Prenses 285 06 95, Teş. AFM 224 05 05, Beyoğlu Fitaş 249 0166) • Evlilik Rüyası PJ Ho- gan' ın yönettiği fılmde başrol- leri Toni Colette ve Bıll Hun- ter paylaşıyor. (Teş. AFM 224 05 05, Harbiye As 247 63 15, B.köy Avşar 583 14 97, Be- yoğlu Fitaş 249 01 66) •Johnny Mnemonic Robert Longo'nun yönettiği fılmde başrollen Keanu Re- eves ve Dolph Lundgren pay- laşıyorlar (B.köy Avşar 583 14 97, Kadıköy Broadnav 346 14 81, Beyoğlu Pera 251 32 40) •Aşk Oyunlan Başrolle- rini Sarah Jessica Parker ve Antonio Banderas'ın paylaştı- ğı filmin yönetmenı Davıd Frankel. (Teş. AFM 224 05 05 Beyoğlu Lale 249 25 24)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle