Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 1 EKİM 1995 PAZAR
14 KULTUR
"Halıcı Midi '95 Bilgisayarla Beste Yanşması"nda on iki kompozisyon seslendirildi
Tek kisiülv orkestralar yanştı
CUMHURCANBAZOĞLU ~~
Bir grup Amerikalı kırk yıl önce
synthesizen icat ettiğinde yer yerinden
oynamıştı müzık dünyasında; on yıl son-
ra da melletron çıktı ortaya. Önceden ka-
yıt edılmiş gitar, flüt. keman gibi çalgı-
lann seslerini birarada verebıliyordu.
Dönemin teknolojik hankası melletron,
bugünün elektronik çalgılannın babasıy-
dı bir bakıma. Ancak elektronik müzık
en büyük patlamayı Robert Moog'un
icadı. bol tuşlu, ikı üç katlı ldavye ırisi
moogla yapmıştı. 70'li yıllarda Pink
Floyd, Tangerine Dream, Kraftwerk,
Omega, Electric Light Orchestra. bizde
Moğollar, Kurtalan Ekspres gibi grup-
larbir-çok kablo, alet. düğmeden oluşan
dev elektronik klavyelerden sonuna dek
yararlanmıştı... 29 Eylül cuma gecesı Ce-
mal Reşit Rey Konser Salonu'nda düzen-
lenen HalıcıMidi '95 Bilgisayaria Beste
Yanşmasrndakı ortam ıse o günlerden
çok farklıydı. Sahneağzına kadaraletler
doldurulmamıştı; elektronik müzığin ih-
tışamını destekleyecek bol cihaz yoktu
görünürde. Bilgisayaryardımıyla üretti-
ği müziği kibnt kutusundan biraz büyük
DAT'lara hapseden yanşmacılar sahne-
de adeta tek kişilik orkestralar halınde
cÜF«ilen
müzik yaptılar. Aslında şu anda Türkı-
ye'de üretilen müziğin yüzde 90'nını ele
geçiren bilgisayar çıkışlı müziğin gövde
göstensiydi bu yanşma. Bilgisayann ye-
tenekJı ellere düştüğünde nelere kadır ol-
duğunu anladı müzikseverler. Çoğunluk-
la ev stüdyolannda üretilerek defalarca
yazılıp bozulan, beğenılmedığınde kesi-
len, tek başına kırk kışilik orkestralann
görevini yüklenen, üzerlerinde istenildi-
gı kadar oynanan. kısacası müziği olabil-
dığince bireyselleştiren bir tekniğin gü-
cüyle tanıştık. İzzetÖz'ün sunduğu Ha-
lıcı Midi "95 Devlet Bakanı Dr. YÜdınm
1
oğunlukla
ev
stüdyolannda
urerfilerek defalarca
yazıhp bozulan,
beğenilmediğinde
kesilen, tek başına
kırk kişilik
orkestralann görevini
yüklenen,
üzerlerinde istenildiği
kadar oynanan,
kısacası müziği
olabildiğince
bireyselleştiren bir
tekniğin gücüyle
tanıştık.
(Fotoğraf:
KUBILAY TÜNTÜL)
Aktuna'nın konuşmasıyla açıldı ve on
ıki yanşmacı bale ve saydam gösterile-
riyle destekledikleri 21. yüzyılın müzı-
ğini playback yardımıyla icraetti. Müzi-
kal yönden Türkiye standartlannın hay-
li üzerine çıkan yanşmanın bırincisinı
Atilla Özdemiroğlu, tzzet Öz, Emrehan
Hahcı, Faruk Eczacıbaşı, Figen Çakmak
ve Sinan Bökesoydan oluşan jüri seçti.
Özdemıroğlu'nun verdiği bilgıye göre
jüri böyle bir yanşmada müzisyenlerin
bilgisayarla elde ettikleri kompozisyon-
lardaki özgünlüğü ve bestelerin gücünü
değerlendirmişti.
Bilişün '95 etkinlikleri kapsamında dü-
zenlenen bilgısayarla beste yanşmasını
geçen yılın birincisi Hakan Özer 'Re-
CalT adlı kompozisyonuyla kazandı.
Türkiye'nın bu daldaki en yeteneklı bir-
kaç ismmden biri kabul edilen Özer'in
(China Band grubu üyesi) binnciliği
kimseyi şaşırtmadı.
Yanşmada ikincılik ödülü Ankaralı
elektronik mühendısı Borga Pariar'ın
Şans adlı yapıtının oldu. Üçüncülük ıse
50 kişinin çalması gereken senfonik ya-
pıtı iki synthesızerle üretmeyı deneyen
lzmir Devlet Orkestrası orkestra şefi Er-
can Yenal'ın Pop-Prelüd"üne verildi.
Eser Taşkıran, A\ Işığı'yla dördüncü,
Ömer Göksel de Rapsodi'yle beşinci se-
çildi. Nüüfer'in katılamadığı konser bö-
lümünde Atilla Özdemiroğlu bilgisayar
desteklı müziğe akustik kemanıyla eşlık
ederek, sentetik müziğin yaygınlaşma-
sından rahatsız olanlara nitelikli sentez-
lenn de üretilebildıği mesajını gönderdi.
Rosana Pastor, yönetmen Ken Loach ile oyunculuk anlayışlannın çok uygun olduğunu vurguluyor
Gerçeğe en yakını yakalaıııak.•«
AYŞENATASİR
Yenı gösterime giren tngilız polıtık sine-
masının en önemlı temsılcılerinden Ken
Loach'un "Land and Freedom" (Ülke ve
Özgürlük) adlı filmının Türkiye galası ge-
çen günlerde vapıldı. Famiry Llfe (1972),
Hkkten Agenda (1990). RifT-RafT (1991),
Raining Stones (1993). Ladybird, Lady-
bird (1994) gibi Ingıiız ışçi sınıfının deği-
şik portrelerini çızdığı fılmlennın ardın-
dan Loach. bu kez "Land and Freedom
T
'la
sosyalıstlenn. mıllıyetçılcnn \eanarşıstle-
rin de bir araya gelerek faşızme karşı ver-
diklen mücadeleyi ele alıyor 1995 Cannes
Film Festıvalı Lluslararası Fılm Eleştir-
menlerı Ödülü alan fılm. 1936 yılında ls-
panya'da yükselen faşızme karşı verılen
mücadeleyi anlatıyor.
Fılm. 1936 yılında Ispanya'ya faşıstler-
le savaşmaya gıden işsiz bir komünıst olan
Davıd'in (lan Hart) gözünden anlatılıyor.
Avrupa'nın değışik köşelerınden gelerek
faşizme karşı mücadele veren 16 milıtan.
savaşın evrensel bir sorun olduğuna dıkkat
çekiyor. TÜRSAK Türkiye Srrıema ve Au-
diovisuel Kültür Vakfı'nın, sınemanın 100.
yıl etkinlikleri sebebıyle "Dünya Sinema-
sının Seçkin Örnekleri" dızısı adı allında
gerçekleştinlen ılk gala gecesınde filmm
baş kadm oyuncusu Rosana Pastor da var-
dı. Sanatçıyla fılm hakkmda söyleştık.
- Blanca, hem romantik hem de anarsist
bir kadm. Böyle bir karakteri kendi içiniz-
de nasıl olguıilaştırdınız? Bu rote nasıl ha-
zıriandınız?
ROSANA PASTOR - Ispanyol devnmı-
nı yaşamış. hatta bu yıllarda savaşmış ka-
dınlarla konuştum. tkı anarşist. iki de dev-
rimcı sosv alist grup PAL M "dan kadınla gö-
rüşme sağladım. Bu insanlann tecrübelen-
nidinlemekoldukçaılgınçtı. Ispanyol içsa-
vaşıyla ilgıli çok sayıda da yazılı kay nak ın-
celedim. Çekımlerden önce Blanca hak-
kında tek bıldığım, anarşist bir kadın oldu-
ğuvetrlandalıbirsevgilısı bulunduğuydu.
Sette, ılk günlerde hepimız elımızde senar-
yolarla canlandıracağımız karakterlen keş-
fetmeye çalışıyorduk. Gıderek Blanca
Rosana Pastor
tspanya Dramatik Sanatlar
Akademisi'nde öğrenim görmüş.
Pek çok tiyatro ve sinema
filminde rol almış. Bu filmler
arasında Alvaro Saez'in
yönetmenliğini yaptığı "Una Una
Cica entre un Million". Vincente
Tamarit'in yönettiği El Hombre de
la Nevera ve yönetmenliğini Bıges
Luna'nın yaptığı "Las Edades de
Lulu" bulunuyor. Sanatçının rol
aldığı tiyatro oyunlan arasında
Ernest Hemıngvvay'in "La Quinta
Columna'" isimli oyunu da var.
ıçimde oluşmaya başladı ve çekimler bo-
yünca sürekh gelişti.
- İspanyol iç savaşına. bir İngilizyönetme-
nin bakışı sizce nasıldı? Ken Loach'un js-
panyol iç savaşına bakışı hakkında bir İs-
panyol olarak siz neler düşünüvorsunuz?
PASTOR - Bence Loach'un lngılız ol-
ması hıç önemlı değil, çünkü İspanyol dev-
rimi hakkında düşünceleri çok açık ve net.
Çekimlerden önce araştırma sırasında pek
çok Ispanyolla konuştu. Hatta çekimler sı-
rasında da sette bizımle beraber PALM'da
görev almışbıri vardı Hepımız, tümoyun-
cular onun deneyimlennden faydalandık.
Ken Loach İspanyol tanhıne karşı oldukça
hassas ve saygılı yaklaştı. Loach'a göre bu
fılmde anlatılan öykü. ışçi sınıfı ıçın 20
yüzyılın en önemlı tecrübelennden bırıy-
dı. Bırbınmıze hem oyunculuk hem de se-
naryo düzeyınde karşılıklı gü\en duyarak
saygıyla çalıştık.
- Ken Loach'un yönetmen olarak abar-
tısız doğal bir oyunculıığu tcrcih etfiğini.
hatta ö> külü filmlerinde bile belgesel bir ni-
teiik bulunduğunu da bilivoruz. Bu vakla-
şım sizin oyunculuğunuzu nasıl etkiledi?
PASTOR - E\ et, gerçeğe en yakın oyu-
nu yakalamamızı ıstedı. Bıroyuncu olarak,
bu benım de en büyük hedefim. Loach
oyuncudan bir rolü göstermesini değıl, kı-
şisel deneyimin de etkısıyle dışarıv urumu-
nu bekliyor. Ben öncelikle savaşın beni kı-
şisel olarak nasıl etkılediğini yakalamaya
çalıştım ve Blanca'nın da nasıl etkilenmiş
olabıleceğini araştırarak ikisinı bırleştir-
meye gayret ettım. Yanı karakterin bana
verdıkleriyle benim Rosana olarak karak-
tere verebıleceklenmi bütünleştırmeye ça-
baladım. Bu noktada Loach'la oyunculuk
anlayışlanmız zaten birbırine uyuyordu.
Kendımı çok rahat hıssettim. Olabıldığtn-
ce serbest bırakarak. her türlü etkıyı yaka-
layıp oyunuma aktarmaya çalıştım. Bu bir
oyuncu ıçın çok zor görünebilir, ama benım
ıçin çok önemli bir deneyım oldu.
- Oyunculuk yaşamıntzda gelecek için
beklentilerinLz neter?
PASTOR-Bir oyuncu olarak. Blanca ro-
lünden alabileceğim her şeyı aldığıma ina-
nıyorum. Blanca'dan başka bir beklentim
yok. Su anda buradayım, ıyi vakit geçıri-
yorum ve yenı rol tekliflerıni değerlendırı-
yorum. Değişık ülkelerden değışik insan-
larla da çalışabılınm. Şu anda önemlı olan
tek şey ışimı, hayatımı ve bütün insanları
kendı ıçimde bırleştirebilmek, gerektiğın-
de de bütün bunlan canlandıracağım karak-
terlere aktarabılmek.
60 yıl önce başlayan çocuk tiyatrosu
HİLMİZAFER ŞAHİN
Meşrutiyet'ten Cumhurı-
yet'e. sanat \e kültür yaşamı-
mızın kurumlaşması çabasın-
da, bu yıl 80. yaşmı kutlayan Is-
tanbul Şehir Tıyatrolan, bun-
dan 60 yıl kadar önce. tıyatro-
muzun bugününe olduğu kadar
geleceğine de katkıda bulunan
çocuk tiyatrosu geleneğıni baş-
lattı. Tiyatromuzun bugününün
olgunluk yaşlanndakı seyırcı-
sinın büyük bır bölümü. çocuk
oyouılannın 60 yıl öncesınde ti-
yatro salonlanna taşıdığı küçük
seyırcıler.
Ülkemızde, 19. yüzyıl sonla-
nndan itıbaren dergılerde yazı-
lanlan. bakanlık genelgelerinı
ve azınlık okullanndaki öğren-
ci çalışmalannı bır yana koya-
rak. tiyatromuzdaki tanımma uygun ilk ço-
cuk tiyatrosu uygulaması 1 Ekim 1935'te
gerçekleşti. Şehir tıyatrolarının o sıradaki
yöneticisi Muhsin Ertugnıl'un. tıyatronun
sanatçılanndan Kemal Küçük'e ısmarladı-
ğı Çocuktara !lk Tiyatro Dersi adlı oyun, Te-
pebaşı Dram Sahnesı'nde sahnelenınce, ti-
yatromuzun kesintısiz bugüne ulaşan ço-
cuk tıyatrosu geleneği de başlatılmış oldu.
ÇocuklaraIlkTiyatroDersi'nın yönetmen-
liğini de üstlenen Kemal Küçük'ün hasta-
lanması üzerine. oyunu Muhsin Ertuğrul
sahneledi. Artık çocuklar haftanın belirli
günlen tiytro salonlanndaydılar. Bu çocuk
oyununu, aynı sezon içinde sahnelenen, yi-
ne Kemal Küçük'ün yazdığı Gülmeyen Ço-
cuk adlı oyun izledı.
Müziğini Hasan Ferit Alnar'ın yaptığı,
danslannı Celal Meral'ın hazırladıgı, "mü-
ziklklansir Çocuklara Ilk Tiyatro Der-
si'nın kadrosunda Etnin Beliğ BellL Sait
Köknar. Talat ArtemeL Sami \> anoğtu. Ca-
hide Sonku, A\ni DilligiL Reşit Baran, Cey-
han, Necdet Mahfi A> ral, R. Kemal Kara-
duman.NecmiOv. İbrahim DeKdeniz. Kâni
Ben Çalmadım 194445 Memiş'in Rüyası 194S46
Kıpçak. Nei'zat OkçugjU Neyire Neyir. Sa-
ün Kerim. Yavuz Enli. Samiye Hiin, Saba-
hat Bedia \lu\ahhit Nuran. Nâzım ve Fe-
rit Egemen rol aldılar.. llkın cumartesi öğ-
leden sonra ve pazar sabahlan oynayan ço-
cuk oyunlan, zaman zaman çarşamba gün-
len de oynadı. Giriş ücretleri, çocuklara 15,
velilere 30 kuruştu.
Yazılanlardan öğrendiğimiz kadanyla.
çocuk oyunlan tiyatro çalışanlannın bekle-
diği ilgıyi fazlaca görmedı. Ancak birkaç
sezon sonra artık çocuk oyunlanna yer bul-
mak zorlaştı. Vasfi Rıza Zobu, bu duruma
anılannda şöyle değinıyordu: "Tanışıkhğı-
mız olan veya olmayan bazı ana-babalar,
çok geçmeden beni telefonla aramava baş-
ladılar. Bilet bulamadıklanndan doia>i ço-
cukJannın ağladıklannıanlatıyorlar,yerte-
mini için benim aracılık etmemi isti><orlar-
dı. Bu insanlann seslerini dinlerken göıdü-
mün nasıl şenlendiğini bileme/.siniz"
Yine o günlen Çelik Gülersoy şöyle
anımsıyor: "Okuldaki müsamereler yet-
miyor, bizi herkesten bilet parası toplaya-
rak birde Beyo^u'na tiyatroiara götürüyor-
lar. İlkghtigimiz bu Tepebaşı'ydı. Vfrika'da
geçen bir oyun oynandığını haürbyorum.
Bütün çocuklar sahnede boyalı yüzleny-
le, ellenndekı mızraklarla hoplayıp zıpla-
yan zencilerin maskaralıklanna kahkaha-
larla gülerken, benim çocuk gözlerimi. ilk
andan itibaren salonun güzellikleri çekmış-
ti: Lâke açık krem zemın üzenne tavanın ve
localann altınlanmış kabartmalan, bronz
aplıkler, o ışıklar, o pınlö, beni adeta büyü-
lemişti."
Aslında bu çabanın kaynağında, Muhsin
Ertuğrurun tıyatroya bakışı ve gözlemleri
bulunmakta. Sovyetler Birliğı'ne yaptığı
gezilerde, çocuk tıyatrosuna verilen önemi
görmüş ve gözlemlennı yazılannda aktar-
mıştı... Gerçekten de 18. yüzyılda fılizlen-
meye başlayan çocuk tiyatrosu düşüncesı,
gerçek biçemme 19. yüzyıl sonlannda ka-
vuştu. 1917 Ekım devnmı sonrası, yepye-
ni bir kuşak yaratma ülküsünûn ışığında
Sovyetler Bırlıği, çocuk tiyatrosuna farklı
bir biçim ve işlev kazandırdı. Sanınz aynı
yıllarda ülkesınin ötekı öncü insanlan gibi
silkinen, ortaçağ kalıntılanm üzerinden at-
ma çabasmı yüreğinde hısseden ve tiyatro
anlayışına bu yönde biçim veren Muhsin
Ertuğrurun çocuklar için tiyatro yapmak
uğraşını anlamak daha bir kolay...
Çocuk oyunlannın sahnelenmeye başla-
masından sonra bu konuda çok yönlü yazı-
lar dergi ve gazetelerde çokça yer almaya
başladı. Başta Şehir Tıyatrolan'nın yayım-
ladığı Türk Tiyatrosu dergısı olmak uzere.
günlük gazetelerde sahneye konan oyunlar
ya da çocuk tiyatrosu kavramı üzerine ya-
zılar ve tartışmalar başladı. Muhsin Ertuğ-
rul, L. Galip Arcan. Ferih Egemen, İsmayıl
Hakkı Baltacıoğlu, Errüment t krem lalu,
Miimtaz Zeki Taskın bunlardan bazılan...
Vedat \edim Tör'ün "O, yülardır hiç yü-
madan. bıkmadan çocuklariçin çocuk tiyat-
rosununilkömeğiniyaşatandır*'dedığı Şe-
hir Tiyatrosu sanatçısı Ferih Egemen.çalış-
malan, çabalan, yaklaşımı ve fızıksel gö-
rünümü ıle çocuk tiyatrosu düşüncesıyle
özdeşleştı. 4ynca bugünün bırçok sahne
sanatçısı, o yıllarda şehir tıyatrolannda ku-
rulan çocuk tiyatrosu bırıminden yetışti.
Artık çocuk tiyatrosu, tiyatro yaşamımızın
vazgeçilmez bir yönelişidir.
1940'lardan itibaren devlet tı-
yatrolan, özel tıyatrolar, bazı fı-
nans ve kamu kurumlannın
desteklediği topluluklar. çocuk
tiyatrosu çabasına katkıda bu-
lundular. Örneğin tstanbul'da
1973 yılında Muhsin Ertuğ-
rul'un düşünsel desteğiru ala-
rak kurulan Anadolu Çocuk
Oyunlan Kolu (AÇOK). o gün-
den bugüne yalnızca çocuk
oyunlan sahneleyen bir toplu-
luk oldu. Ankara Çocuk Tiyat-
rosu da (AÇT) uzun yıllar ça-
bayı sürdürdü. Topluluklar açı-
sından böylesi bir gelişme yal-
nızca çocuk oyunlan ile tanıdı-
ğımız yazarları ortaya çıkardı.
Mümtaz Zeki Taşkın, Kemal
Küçük. Ferih Egemen, Erol Gû-
naydın. Rkret Terri. Ümit De-
nizer, Turgut Denizer, Ali Meriç. Ünver
OraL Muharrem Şen, Safih Kahon bu ya-
zarlardan bazılan... Sanatsal. egitsel veeğ-
lendıricı unsurlann bırbiriyle örtüştüğü ço-
cuk tiyatrosunda, geleceğin seyircisi yetiş-
tirilırken. ülkenın her alanının geleceğine
katkıda bulunulur. Böylesi bıryaklaşım çok
abartılı görülebılır.. Çocuk geleceğı sımge-
leyen varlık değil mi? Yann da bılimden sa-
nata yaşamın her alanını dönüştürecek, ge-
lıştırecek güç bugünün çocuğu olduğuna
göre... Yaşama ayna tutan tiyatronun çocuk
tiyatrosu yönelişinın, ne büyük bır sorum-
luluk ve görev üstlendiği daha bir belirgın-
leşir. Bugün tıyatromuz önündeki en önem-
li görev, düşünmeyi. okumayı, öğrenmeyi
engelleyen, şıddete yönlendiren iletışım
araçlannuı örselediği çocuğu, yanna urnut-
la bakan insan durumuna gfetirmek. Ülke-
mizin geleceği adına buna o kadar çok ıh-
tiyacımız var kı... Belki de bu nedenle şe-
hir tiyatrolannın 60 yıl önce attığı çocuk
tiyatrosu adımını, bir uzun yol koşusuna
dönüştürmelı. yaygınlaşrırmalı, olmazsaol-
maz kılmalıvız.
KOŞEBENT
ENtS BATUR
Doruk Meselleri
Memet Baydur'un "Tensing" adlı oyununun met-
nini, bu yaz Everest'in doruğuna çıkan ilk dağcımı-
zın, Nasuh Mahruki'nin kitabı için önsöz yazmaya
oturduğumda okudum. Canalıcı bir konu: Everest'in
doruğuna ulaşan ilk dağcı olma unvanını taşıyan Ed-
mund Hillary ile onunla aynı anda doruğa çıkan şer-
pa Tensing'in hayaletini karşı karşıya getiriyor Bay-
dur. Canalıcı bir yaklaşım: Doğu-Batı ikilemi çerçe-
vesinde, Everest'e tırmanışa taban tabana zıt bakış-
tar getiren iki uygarlık açısının perspektifinin tokuş-
turulması işleniyoroyunun çekirdeğinde. Canalıcı bir
oyun mu? Bana, düşünce tıyatroyu bogmuş gibi gel-
di: Bütün bunlar gözükmeliydi de gösterilmemeliydi
dıye düşündüm metnı okurken. Oyun yazarı her şe-
yi söylerse ben neyapacağım sahnenin karşısında?
Burada, Baydur'un yaklaşımı üzerinde oyalanmak-
la yetineceğim gene de. Batı dünyasında bireyin ya-
nşmaya koşullandırıldığı, tarihsel boyutlar da yükle-
nilen bir ödüllendirme mekanizmasıyla güdümlendi-
ği, bunların ihtirası kamçıladığı, başannın görünür
olmasını yüreklendirdiği doğru şüphesiz. Baydur'un
Batı'da bireyin toplumsal yaşamın çarklarına diş ola-
rak eklemlenişinde kapitalist zihniyetin biçimlenişini
okuyuşuna, bu olguya mesafeyle bakmasına da Do-
ğu'da bireyin daha doğal, alçakgönüllü, hatta mis-
tik bir mesafe alışla kendisini koymasına yakınlık
duymasına da hak veriyorum.
Gelgelelim, bireyi birey kılma, bireyin birey olma
süreçlerini bu temel felsefi duruş farklılığının oluştur-
duğunu da unutmamak gerekir diye düşünmeden
edemiyorum.
Hillary-Tensing kutuplaşmasına bir de bu açıdan
yaklaşmayı denememız uygun olmaz mı? Tensing,
Nepalli bir şerpaydı; Himalayaların eteğinde doğdu,
yaşadı, öldü; Everest'in yeryüzünün farklı noktalann-
dan nasıl algılandığını kestiremiyordu, doğal çevre-
sine ait bu doruk doğal bir hedefti, onu yalnızca ken-
di odağından değerlendirebilirdi Edmund Hillary. Ye-
ni Zelandah'ydı, bir beşinci kıtalıydı; Asya'daki Eve-
rest'in Avrupa'dan da Amerika'dan da nasıl görül-
düğünü, göründüğünü görerek yetişmişti.
Batı dünyasının insanı için fetih duygusu, onu ön-
celeyen riziko güdüsü ve serüvene riziko alarak gir-
me alışkanlığı çarçabuk önem kazanmıştır. Toplum-
sal bir katmanda, emperyalist zihniyetin pusulasını
öne alabiliriz elbette - şunu sıkça unutuyoruz ama:
Bir de bireylerin, bireyliğın, bireyselliğin özerk tarihi
vardır. Marco Polo'yu, Macellan'ı, Kolomb'u iki
ayrı tabakada değerlendirmezsek, onları Home-
ros'un "macera"lanna bır uçta, Hillary'den Gagarin'e
uzanan portreler galerisıne bır başka uçta bağlayan
daman gözden kaçırmış oluruz.
Bu insanlara kimse hedef göstermemiştir. Önce
kendi hedefleri vardı, sonra toplumlara, ıktidarlara
bahane hedefler sağlamışlardı. Başaranların onur-
landınldığı, taçlandırıldığı doğrudur. Telef olanlann
ödediğı ana bedeli unutmamak koşuluyla tartılmalı-
dırödüller: Hillary'yi Batı dünyası değerlerin doruğu-
na çıkarmıştır tabii, ama o gözüpek adam, kendisin-
den topu topu 29 yıl önce Everest'te kaybolan Mal-
lory'nin toplumsal tarıhte de kaybolacağını bilerek
sefere çıkmıştı. Mallory'yi bir tek dağcılar tanıyor bu-
gün.
Genellikle kazanan bireylerin kaydı tutulmuştur.
Onlann gerisinde, sayılannı ölçme olanağından yok-
sun olduğumuz, kaybedenlerbekler. Bu gerçeği, ka-
zanmak için yola çıkan her yolcu, her seferi çok iyi
tanımıştır. Şerpalan küçümsemek aklımdan geçmez:
Her büyük işin gölgesinde, o büyük işin gerçekleş-
mesınde ciddi payı olan kılavuzlar durur. Ama Ten-
sing'de bilgece bir tevekkül mü okumalıyız, bireyle-
rinin anonim kalmasını daha emniyetli bir ölçüt sa-
yan bir toplumsal dokunun sonucunu mu, emin de-
ğilim.
Nurullah Ataç, ne ilgisi var demeyin, bizde gün-
lük tutma alışkanlığının olmamasını bireyselliğin ge-
lişmemesine, "ben" diyen bireyin yaşamına ilişkin sa-
tırları kâğıda düşmesinin toplum tarafından yadırga-
tıcı bulunmasına bağlamıştı. Kimi toplumlar böyle-
dir. Bireylerinin "oen"lik taslamalanna, kendilerini
deşmelerine, bir başlarına büyük hedefler seçmele-
rine, onlara ulaşma çabası vermelerine, bunlardan
hareket ederek düşünülmesine önayak olmalanna
geçit vermek istemezler. Böyle toplumlann üyeleri,
birey olma sürecini katedenlerin çıkışlarını caka sa-
yarak onlan görmezlikten gelir, daha da ileri gider-
lerse perdelemeye kalkışırlar.
Nasuh Mahruki'nin Memet Baydur'un oyunu, Me-
met Baydur'un Mahruki'nin günlükleri hakkında ne
düşündüğünü merak ediyorum doğrusu.
Hamiş: Tam da burada Bilge Karusu'nun iki hı-
kâyesini anımsıyorum, anımsatmak istiyorum: "7e-
pe" ile "Bir Başka Tepe"y\.
S İ N E M A L A R
•Cesur Yürek Mel Gıb-
son'un yönettiği fılmde baş-
rolleri Mel Gibson ve Sophie
Marceau paylaşıyorlar.
(Ç.Taş Şafak 516 26 60,
B.köy tncirli572 M 39, Şişli
Site 247 69 47, A.köy Prestij
560 72 66, K.köy Reks 336 01
12, Beyoğlu Sinepop 251 11
76, Beyoğlu Alkazar 245 73
83)
•Bir Kadının Anatomi-
Sİ Yavuz Özkan'ın yönettiği
filrnde başrolleri Hülya Avşar
ve Mehmet Aslantuğ, paylaşı-
yorlar (Şişli Site 247 69 47,
Kadıköy Kadıköy 337 74 00,
B.köy Avşar 583 14 97, A.za-
de Capitol 310 06 16, Ç. Taş
Şafak 516 26 60, Beyoğlu Fi-
taj 249 01 66)_
•Ülke ve ÖzgürlükBaş-
rollerini lan Hart ve Rosana
Pastor'un paylaştığıfilminyö-
netmenı Ken Loach. (Beyoğ-
lu Beyoğlu 251 32 40, Kadı-
köy Hakan 337 96 37, Şişli
Site 247 69 47)
•Casper Yönetmenliğini
Brad Silberling'ın yaptığı
filmde başrolleri Chnstina
Riccı ve Bıll Pullman payla-
şıyorlar. (O.bey Gazi 247 96
65, A.zade Capitol310 0616,
E. Parliament 263 18 38,
O.köy Prenses 227 91 47,
B.köy Renk 57218 63, E. Ak-
merkez 282 05 05, Teş. AFM
224 05 05, M. Prenses 285 06
95, Kadıköy Moda 33 7 0128,
E.köyApollon 362 51 00, Be-
yoğlu Fitaş 249 01 66)
•Mezarım Derin Kaz
Danny Boyle'un yönettiği
filmde başrollen Karry Fox ve
Christopher Eccleston (Be-
yoğlu Atlas 252 85 76, K.köy
Bahariye 414 35 05, Şijli
Kent 241 62 03, F.bahçe
Pyramid 348 01 50)
• Salak ile Avanak adlı
filmde başrolde Jim Carrey ve
Jeff Daniels oynuyor. Filmin
yönetmenı Peter Farelly. (Ka-
dıköy Süreyya 336 06 82,
B.köy Incirli 572 64 39, Be-
yoğlu Fitaş 249 01 66)
• Ah Paris Bılly Crys-
tal'ın yönettiği filmde başrol-
leri Bılly Crystal ve Debra
Wınger paylaşıyorlar. (Şişli
Site 247 69 47, Ç. Taş Şafak
516 26 60, Beyoğlu Lale 249
25 24, B.köy tncirli 572 64
39, K.köy Broadtvay 346 14
81)
• Tehlikeli Tür Roger
Donaldson'un yönettiği fılm-
de başrollen Ben Kmgsley ve
Michael Madsen paylaşıyor-
lar.
(Harbiye As 247 63 15,
A.zade Capitol 310 06 16,
B.köy Incirli 572 64 39, Ka-
dıköy Süreyya 336 06 82, Eti-
ler Akmerkez 282 05 05, M.
Prenses 285 06 95, Teş. AFM
224 05 05, Beyoğlu Fitaş 249
0166)
• Evlilik Rüyası PJ Ho-
gan' ın yönettiği fılmde başrol-
leri Toni Colette ve Bıll Hun-
ter paylaşıyor. (Teş. AFM 224
05 05, Harbiye As 247 63 15,
B.köy Avşar 583 14 97, Be-
yoğlu Fitaş 249 01 66)
•Johnny Mnemonic
Robert Longo'nun yönettiği
fılmde başrollen Keanu Re-
eves ve Dolph Lundgren pay-
laşıyorlar (B.köy Avşar 583
14 97, Kadıköy Broadnav
346 14 81, Beyoğlu Pera 251
32 40)
•Aşk Oyunlan Başrolle-
rini Sarah Jessica Parker ve
Antonio Banderas'ın paylaştı-
ğı filmin yönetmenı Davıd
Frankel. (Teş. AFM 224 05 05
Beyoğlu Lale 249 25 24)