28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 19 OCAK 1995 PERŞEMBE 14 KULTUR Uğur Mumcu 'Sakıncalı Piyade' İstanbul'da Kültfir Servisi - L'ğur Mum- cu'nun oyunu 'Sakıncalı Piyade1 yazann öldüriilüşünün ikinci yıl- dönümünde tstanbul'da Beşiktaş Kültür Merkezi'nde ve Kadıköy Halk Eğitim Merkezi'nde. Ankara Sanat Tiyatrosu tarafın- dan üç sezondur sahnelenen oyu- nun yönetmenliğini Rutkay Aziz ve Metin Balay üstlendi. 12 Mart askeri diktatörlük dö- nemini, Uğur Mumcu'nun ve ya- kın çevresinin yaşadıklarından hareketle mizahi bir dille eleştiren ve sorgulayan 'Sakıncalı Piyade'. yazann 24 Ocak 1993 te bombalı bir saldında yaşamını yitirişinden sonra anısına yeniden sahnelendi ve üç sezondur gördügü yoğun ıl- gi nedeniyle dört yüzden fazla oy- nandı Oyunda Mehmet Ulay, Erol De- miröz, Altan Erkekli, Yaşar Akın, Altan Gördüm, Koray Ergun, Mahir Ipek, Hakan Gûven ve Ya- vuz Altun rol alıyor. Dekor Yalçın Emiroğlu'na. müzikler Timur Sel- çuk'a, şarkı sözleri Çiğdem Ta- lu'ya. danslar ise Mehmet Yabz'a ait. Oyun, pazartesi ve salı saat 18.30 ve 21.15'te Beşiktaş Kültür Merkezi'nde, çarşamba günü ise saat 19.00 ve 21.15'te Kadıköy Halk Eğitim Merkezi'nde sah- neleniyor. 'Omriimün yarısı gltti talana'ZEKİ COŞKLN 16. yüzyıl Türkmen ozanı Karacaoğlan'ın kırık, kederlı. bir o denli gümrah sesini kulağımda yeniden çınlatan, sadece fiziksel kayıplardeğil. Insanları. ınsanlarımızı sukak ortasında. otelde. kahvede. pastanede, yolda. dağda apansız yakalayan hain pusulardeğıl. "Aradılar bir tenhada buldular/Yaslandılar şrvgalanm kırdılar/\az bahar ayında bir od verdiler/Yandun ginim ala karlı dag iken" dizelerinı canlı tutan Yüreklerde kurulmuş olan, beyınleri sarmış olan pusularla yüz yüze geldiğimde irkıliyor ve Karacaoğlan'ı anıyorum: "Ömrümün yansı gitti talana"! Cınayetin şu ya da bu nedenlerle toplumda kanıksanması, daha ötesi zihinlerde, dıllerde 'meşruiyet' gerekçelen bulması, bana öyle geliyor kı orta sınıfa özgü bir varoluş biçiminin ürünü. O amansız varlık. mal-mülk, iş-güç kavgasının ıçinde kündeye düşmemek için ınsanlar galiba hayatla. dış dünyayla, olaylarla aralanna bir mesafe koyuyorlar. Hayata müdahale anlamında onlara göre tehlike' işareti taşıyan her şey i, kendilerinden olabıldığınce uzak tutmaya çalışıyorlar. Eğer sonuçta bir 'vukuat' varsa, "Anıa efcndim, o da -onlar da- gftmeseydi oraya", 'yapmasaydı', 'etmeseydi' deyıp cıkıvenyorlar ışın ıçinden. 1 Mayıs 1977'de Taksim'de. 2 Temmuz 1993'te Sıvas'ta, 30 Aralık 1994'te Opera Pastanesi'nde olmak, onlann gözünde galiba bıraz da ölümü aranmak oluyor! • • • Birkaç yıl önce haftahk haber dergılerinden biri 12 Mart'ın idam kararlannı onaylayan Meclis'in 'zihnivet'ini tartışmaya açmıştı. Haftanın ilk işgünü dergi masamızda. Hemen yanı başımdaki benden yaşça epey büyük olan -ve bundan dolayı da iş içinde 'hiyerarşik' olarak üstte bulunan- ama 'demokrat' kişiliğiyle, efendiliğiyle yaş ve iş hiyerarşisini ortadan kaldıran çalışma arkadaşıma gösteriyorum dergiyi. Ummadığım bir tepki: "Nevaryani, 27 Mayıs'ta da üç devlet adanu asıldı!" Sorunun bu olmadığını anlatmaya çalışıyorum. Yine ummadığım bir tutum, hiyerarşi Şu çıkıyor ortaya: Bu ülkede herkes kendi ölüsüne ağlayacak ve 'öldürüm hakkı' bütün pervasızlığıyla sürecek. O kibar; giyirni ve her şeyleri özenli; evine, işine, eşine, çocuklanna tutkun, kurallara saygılı. 'çağdaş hayat'a ve Maikliğe" bağlı vb olarak tanımlanan insanların, cinayetleri her nasılsa kendilerinin dışında görmeleri, beni kişisel tarihime götürüyor. **^Hepimiz uzunlu kısalı birer kayıplar tarihçesi çıkarabiliriz. Hiç yüzünü görmediğimiz, elini sıkmadığımız daha yüzlerce, binlerce kurbanın adını anmadan onlann kanıyla sulanmış sokaklardan geçeriz.. Kedinin pisliğini örtmesi gibi kirli tarihimizi örtüp tertemiz(!) evlerimize, işyerlerimize, otomobillerimize, hayata sığınınz. Yeter ki bizden uzak olsun her şey. devreye gıriyor, "Tartışmayalun!.. Konu bitmiştir'" diyerek benı terslıyor. Son örnek yeni: Onat Kuttar. tanıyanlan felce bile razı olmuşken, 12 gün can çekiştıkten sonra ölüme yenik düştü. Ziyaretime gelen biri, kendı deyimiyle sıkıntımı yüzümden okumuş, ne olduğunu soruyor. Ölüm haberinden, kişisel anılanmdan söz edıyorum. Paneller, toplantılar. yazılar. Kanımı kurutan bir yanıt: "Gençlik heyecanıydı onlar. Sağdan da çok adam öldü." Düşünüyorum da galiba teselli amacıyla söylüyordu bunu. 'Teselli' düşüncesi daha da ürpertici. • • • Şu çıkıyor ortaya: Bu ülkede herkes kendı ölüsüne ağlayacak ve 'öldüriim hakkı1 bütün pervasızlığıyla sürecek. O kibar; giyimi ve her şeyleri özenli; evine, işine, eşine, çocuklanna tutkun, kurallara saygılı, 'çağdaş hayat'a ve 'laikliğe' bağlı vb olarak tanımlanan insanlann, cınayetlen her nasılsa kendilerinin dışında görmeleri, beni kişisel tarihime götürüyor. Cahit Srtkı'yı anarsam, "Yaş otuz beş! Yolun yansı eder1 ". Ve dehşetle görüyorum kı 'ömriimün yansı talana1 gitmiş, yani teröre! Onunla ilk kez Türkiye tarihinin en büyük pususunda; 1 Mayıs 1977'de karşılaşmışım. Lise son sınıf öğrencısıyken. Mayıs'ın ilk günü, pınl pınl bir pazar sabahı. Evlerimızden, sokaktan çıkışımız tam bir şenlık. Aynı zamanda okul arkadaşım olan Jale, elinde piknik sepetiyle geliyor. Haşlanmış yumurtalar, sandviçler, şu bu. 'Kır gezisine1 dıye izin alabilmiş evden. Dünyanın, hayatın ve insanın dönüştürülebılir olduğuna, çabamızın, gücümüzün buna yeteceğine inanıyoruz. Örneği, Bahar Bayramf nın. Işçı Bayramı'na dönüşmesi! O büyük dönüşüm, o büyük bayram. terörle bitiyor oysa. Çocukluktan gençliğe geçişi. sevgiyi, bılgiyi, inancı ve o dönemde henüz tanımlanmamış yazgılan paylaştığım kardeşım Jale Yeşilnil'i Taksım Alanfnda benden, bizden, hayattan, dünyadan alıyor terör... Ve onun yanında adlannı bilmediğim, yüzlerini görmediğim. ama belki de yan yana yürüdüğüm. durduğum 33 yazgı ortağım daha kalıyor Taksim Alanı'nda. Sonra. daha ilk günü bomba seslenyle, resmi-sivıl terörün saldınsıyla açılan fakülte yıllan geliyor. 8 Nisan 1978 gününü 12 arkadaşımla birlikte gözaltında geçiriyoruz. Ertesı gün yargıç karşısına çıkanldığımızda 'öğrenim özgürlüğünü engellemek. güvenlik güçlerinc karşı koymak'la suçlanıyoruz. Oysa öğrenim özgürlüğümüzün engellenmesi Asla hapsedîleıneyen bir Nâznıı resmi YAVUZ PEKMAN Nâzım Hikmet, yaşamı ve eserle- riyle, okuyucusuna smırsız olanak- lar sunan, yıpranmaz bir mücadele ve yaşama gücü yaratan. çağımızın en büyük ozanı kuşkusuz. Zaman zaman pastel zaman zaman da cap- canlı renklerle bezeli yaşamı, bu ya- şamın içinden kopup gelen hüzün ile umudu. kıyım ile yaşama sevin- cini, baskı ile mücadeleyi bir arada yoğurduğu eserleri, aşklan. sürgün- leri, politik savaşımıyla inancın ve sevginin kusursuz bir portresi belki de. Bu kusursuz ve bitmez tükenmez malzemeden, tiyatromuz, son yıllar- da çokça yararlanmaya başladı. Müşfik Kenter'ın 'Kuvayı Milli- ye'si. Dilek Türker'in 'Mutlu Ol Nâzım'ı, Cenco Erkal'ın 'İnsanla- nm'ı bunlardan sadece birkaçi. lşte bu sınırsız malzemeye getirilen farklı yaklaşımlara bir yenisi de Macit Koper'den geldi, Şehir Tiyat- rolan'nda sahnelediği 'Aslolan Ha- yattır" oyunuyla. Nâzım Hikmet'in yaşamının küçük bir özeti Koper, oyunda, diğer yaklaşım- lardan farklı olarak, Nâzım'ın Bur- sa Cezaevi"nde tutuklu bulunduğu on yıllık zaman dılimini ele almış. Yazann şiırlerinden, mektuplann- dan. kimi oyunlanndan, insan ilişki- lerinden, kısacası yaşamından oluş- turulmuş bir kolaj aslında. Koper'in deyişiyle "Nâzım Hikmet'in yaşa- mının küçük bir özeti" Aslolan Ha- yattır... Cezaevinin demir parmak- Iıklan arkasında özgürlüğü elinden alınmış, ancak yüreğindeki sevgi ve umut, beynindeki üretim asla hapse- dilemeyen bir Nâzım resmi çizil- mektebu oyunda. Sonsuz yaşama gücü elinden alı- namayan yazar, bıkmadan yaratan. her gün yeniden âşık olan, çevresin- dekilere ışık tutan, onları sanata, üretıme yönlendiren gönüllü bir şö- valyedir adeta. Koper, cezaevındeki yaşamın yanı sıra oyuna, sahne ta- sanmının da yardımıyla, ikinci bir boyut getirmiş. Bu boyut, hapishanenin dışında, ama belki de hapishane ile iç içe ya- şayan dokuma işçileri ve Nâzım arasındaki paralel ilişkiden oluşu- yor. Dokumacılar, ozanın şiirlerini okurken kendi şiirlerini yazmakta, bir yandan da dokuduklan kumaş- larla üretimlerini görselleştirmekte- ler. Sanatsal üretimle yaşamsal üretim Yaşamın içinden kopup gelen sa- natsal üretim ile sanatsal aynadan yansıyan yaşamsal üretim çarkı Ko- per'in bu Marksist yaklaşımı ile, aksaksız bir paralel kurguyla anlatı- lıyor. Aynı paralelliği Koper, yaza- nn düşlerini ve hayal dünyasını da Nâzım'ın Bursa Cezaevi'nde tutuklu bulunduğu on yüuk zaman dilimini ele alan o> unda yazan Mustafa Alabora oynuyor. görselleştirerek aşklan için de ku- ruyor. 'Ferhat ile Şirin'oyunuyla baglantılar kurarak Nâzım'ın karı- sı, memleketi ve insanlan arasında- ki sevgi ve sorumluluklannı, aynı zamanda çelişkilerini aktanyor bu üçüncü boyutta. Nazun'uı iç dünyasıyla dış dünyayla kurduğu ilişki Bu açıdan bakıldığından 'Aslo- lan Hayarür', Nâzım'ın iç dünyası- na, buradan hareketle dış dünya ile kurduğu ilişkiye bakan bir oyun olarak karşımıza çıkıyor. Onun eserlerine ve politik misyonuna sır- tını çevirmeyen, ancak bu yönünü merkeze de almayan bir yaklaşım. Bu yanıyla hem yönetmenin hem de oyuncuların işini oldukça zor- laştınyor. Belli bir kroniğe bağlı kalmaksızın. yazarın eserlerinden ve yaşamından kimi parçalann uç uca cezaevi dönemine yapıştınl- ması, önemli bir dağınıklığa yol açmış. Belki de bu yüzden oyun, izleyi- ciyi yer yer sahneden koparırken yer yer de inandıncılıktan uzaklaş- tınyor. Bu bakımdan oyun çoğu za- man, anlatım araçlannın yerli ye- rinde kullanılmasıyla rayına otu- rurken kimi zaman da önemli zor- lamaları beraberinde getiriyor. Ör- neğin Nâzım ile Piraye'nin ilişkile- nndeki çıkmazın ve buradan doğan üretimin. bu üretim ile dokumacı- lar arasındaki benzerliğin aktanl- ması için kullanılan kırmızı yün çi- lesi, alışılmış ve bıraz da zorlama bir anlatım aracı. Zaten oyunun kurgusunda yerini bulan bu ilişki- ler yumağının altının aynca çizil- mesıne gerek var mıydı acaba? Alabora kendini oldukça zorluyor Anlatımdaki belirgin zorlanma- lar, oyuncular için de kendini gös- teriyor. Kuşkusuz bu zorluğun önemli bir kısmını Nâzım rolünde Mustafa Alabora üstlenmiş. Özel- likle yazann şiirlerini yazarken ya- şadığı yaratım sürecini aktarabil- mek için kendini oldukça zorluyor. Alabora'yı böylesine önemli, bir o kadar da zor bir rolü üstlenmedeki cesaretinden ötürü kutlamakla be- raber, bizi, Nâzım'ı evimizde okur- ken yarattığımız dünyaya götür- mekten epey uzak olduğunu söyle- mekte yarar var. Oyunun sahne tasanmı. üç bo- yutlu kurgunun anlatımını kolay- laştıran, zaman zaman iç içe giren farklı mekânlar oluşturan hızlı bir işlevsel bir çalışma. Ancak müzik- lerin efektten verilmesi, her şeyiyle sahnede oluşan bir oyunda izleyici- yi şarkılı bölümlere yabancılaştıran bir tutarsızlık gibi duruyor. Hepimız yaşamın içinde daracık hücrelere hapsedilmiş tutsaklanz bir anlamda. Önemli olan, yaşama gücümüzü, üreticiliğımizi, müca- dele inancımızı yitirmeden bizi sı- nırlayan demir parmaklıklan kınp atmak. Ve hiç yıtirmemek umut- suzluğun içinde saklı olan umudu. Ve 'Aslolan hayattır'diye haykıra- bilmek, sesimizi bize kulaklarını tıkayanlara duyururcasına. 'Bilkent Akademik Konserleri' dizisinde bugün Kültür Servisi - 'Bilkent Akademik Konserleri' dizisi. dünyaca ünlü kemancı IgorOistrackh'ın bugün vereceği resitalle sürüyor. Dizinin dördüncü konsennde ayın sanatçı konuğu olan Oistrackh'ın, eşi Natalia Zerzalova eşhğinde vereceği resital, konser anında ve daha sonra aynı salonda yapılacak stüdyo kayıtlanyla, kompakt disk'e dönüştürülecek. Bilkent Konser Salonu'nda sürdürülen 'Bilkent Akademik Konser' dizisinin lOocaktagerçekleştirilen ilk konseri, 6 ocak 1991 'de yitirdiğimız Adnan Saygun anısına ithaf edılerek. programda bestecinın üç büyük yapıtına yer verildi. Gürer Aykal'ın yönettiği konsere. solist olarak Cülsin Onay katıldı. Dızının 12ocakta gerçekleştirilen ikinci konserinde, genç virtüoz Emre Şen bir resital verdi. Şen. Chopin ve Liszt'ın yapıtlannı seslendirdi. Eylül 1993'te kurulan, yurtiçinde ve yurtdışında düzeyli etkinlikleriyle tanınan Bılkent Akademik Senfoni Orkestra.M'nın kuruluşu nedeniyle. 15 ocakta gerçekleştinlen konserde. ülkemizde daha çok 'Ferhat ile Şirin' balcsiylc tanınan Arif Melikov'un '7. Senfoni'sinin dünya prömıyeri yapıldı. 'Bilkent Akademik Konserleri' dizisi, Şef Gerard Akoka yönetimınde 24 ocakta gerçekleştınlecek konserle sürecek. Konserde Bizet, Ravel ve Berlioz'ün yapıtlan seslendirilecek. Dizinin ocak ayındakı son konseri, bir ikinci dünya prömiyeri. Yalçın Tura'nın Keman Konçertosu'nun dünyada ilk kez seslendirileceği bu konserde, orkestrayı Cem Mansur yönetecek. Konsere solist olarak genç sanatçı Cihat Aşkın katılıyor. Igor Oistrackh nedeniyle oradayız: Bızlere 'Uygarhk Tarihi' öğreten, her dersinin sonunu şiir okuyarak bağlayan hocamız Server Tanilli'nin pusuya düşürülüp sekiz kurşunla yaralanışını yıne aynı gün, adlıye koridorlannda öğrenıyoruz. Vücudûna saplanan kurşunlar, onu tekerlekli sandalyeye çaktı ve bizlere seslendiği kürsüden indirdi. Server Hoca'nın pusuya düşürülüşünün yıldönümünde kürsüde sosyoloji dersi için Cmit Doğanay vardı. Amfinin kapısında da ellerinde sılahlanylajandarmalar Ben söz alarak bir yıl öncekı pusuyu anımsatıyor ve Uygarhk Tarihi Ders Notlan'yla ilgilı olarak açılan soruşturmada, Tanilli'nin yaptığı savunmadan pasajlar okuyordum. Doganay Hoca, eski bir sıyasinin sözünü anımsattı: "Gözlerime bakın, ne dediğimi anlarsınız." Çok geçmedi. 21 Kasım 1979'da silahlann açıklaması geldi: Prof. Ümit Yaşar Doğanay öldürüldü. O günden beri, ben hep hocanın gözlerini aranm, ne dediğini anlamak için. Amapeşpese. .. yaşaaıgirnız cınayetler, bir öncekinin izlerini siliyordu. 30 Nisan 1980 tarihli olanı, kişisel terör tarihimde en kalıcı yeri alacaktı. Daha iki gün öncesinde sanki hiç bitmeyecek bir yanşı sürdürürcesine coşkuyla söyleştiğimiz, "Hangi taşı kakhrsam alündan sen çıkıyorsun" diye bana çıkışırken gözlerinin ıçi gülen dostum, gece yansı kurşunlanıp sokakta bırakılıyor ve sabaha dek saatlerce kanayarak can veriyordu. Sonra 12 Eylüî darbesi geldi. Öğrenci temsilcisi olduğu için gözaltına alınıp sorguda can veren tanıdıklar, işkenceden sakat kalan. yıllannı demir parmaklıklar ardında tüketen, salıvenldikten bir ay sonra kalbı duruveren, bütün bunlardan. ancak kendisıni yabancı ülkelere atarak kurtulabılen, şu ya da bu şekilde bizden aynlan ilkgençlik arkadaşlan... Hepimiz o büyük terörden derece derece nasiplenerek 1990'lanbulduk. ••• 90'lar, terörün yeni rüzgârlanyla geldi. Artık "yeni dünya düzeni' kuruluyordu. 'gtoballeşme' ve 'yükseien değerler" dönemı yaşanıyordu. "Ideolojüer bıtti" deniyordu ve adlannı yukanda sıraladığım aksesuvarlarla örülü bir ideolojik terör estiriliyordu. 'Globalleşme' döneminde yerel savaşlar. 'yeni dünya düzeni' içinde eski dûzenın bile aşar gibi olduğu ırksal çatışmalar, her yana sıçnyordu. İdeolojilerin bittiği dönemde dünyanın en eski ideolojisi din. onu ızleyen milliyet dürtüleri 'yükseien değerler' oluyordu. Daha birkaç ay öncesinde bütün bu 'yükseien değerler'dalgasını tartıştığım Uğur Mumcu 24 Ocak 1993"te vahşice imha edilecekti. Dünyaya gözlerimi açtığım, hayatımın ilk 13 yılını geçirdigım Sıvas'takı 2 Temmuz 1993 yangını. 37 insanı külleştirirken aynı rüzgârla besleniyordu. Büyük bir sabırla, inatla doktora tezımi yazmamı bekleyen Toktamış Ateş, 1994 Ağustosu'nda yine dinsel terörün 'imha' hedefı olmaktan kıl payı kurtuluyordu.. ve yeni yılda yeni yazı-yayın projelerini tartışacağımız Onat Kutiar, yılın son bombasına kurban gidıyordu. • • • Buniar terörün hayatımdaki şu an anımsayabildiğim somut karşılıklan. Hepimiz uzunlu kısalı birer kayıplar tarihçesi çıkarabiliriz. Hiç yüzünü görmediğimiz, elini sıkmadığımız daha yüzlerce, binlerce kurbanın adını anmadan onlann kanıyla sulanmış sokaklardan geçenz... Kedinin pisliğini örtmesi gibi gibi kirli tarihimizi örtüp tertemiz(!) evlenmize. işyerlerimize. otomobillerimize. hayata sığınınz. Yeter kı bizden uzak olsun her şey. Bir tür insan da var ki hayatı hayat gibi yapmak. yaşamak. yaşatmak tutkusuyla nedcnsc hep ölüme yakın duruyor. Nıye? Behçşt Necatigil Şiir ÖdüMi • Kültür Servist-1979 yılında yitirdiğimiz Behçet Necatigil'in anısına düzenlenen Behçet Necatigil Şiir Ödülü, bu yıl da şairin doğum günü olan 16 nisanda verilecek. Ödüle, Mart 1994 ile Şubat 1995 tarihleri arasında yayımlanan şiir kitaplan aday olabilecek. Seçıci kurul; Adalet Agaoglu, Prof. Cevat Çapan, Doğan Hızlan, Rauf Mutluay, Fethi Naci, Hilmi Yavuz ve Prof. Tahsin Yücel'den oluşuyor. Adaylar, ödüle şubat ayı sonuna dek sekiz kıtapla başvurabılir. (P.K. 109 Beşiktaş'İstanbul) Attın Portakal için vakıf kupuMu • Kültür Servisi-Türkiye'nin ilk ödüllü film festivali olan "Altın Portakal Film Festivali" için vakıf kuruldu. Antalya Büyükşehir Belediyesi ile ilçe belediyelen, meslek kuruluşlan, Pınar Et, Antepee Inşaat gibi şirketlerin de kuruculan arasında yer aldığı "Antalya Altın Portakal Kültür ve Sanat Vakff'nın malvarlığı, 720 milyon nakit olarak belirlendi. Vakfin Antalya ve yöresinin tarihi, folklorik ve turistik potansiyelini üst düzeyde değerlendirmek, film, müzik ve diğer sanat dallannı desteklemek gibi amaçlan var. Vakfin kuruculan arasında Engin Cezzar, Gülriz Sururi, Mahmut Talı Öngören, Bedri Koraman gibi sanatçılar da bulunuyor. Devlet Opera ve Balesi'nde çağdaş mekânlara ilk adını • ANKARA (ANKA)- Kuruluşundan bu yana çalışma mekânlannı ve sahnesini Devlet Tiyatrolan ile paylaşan Devlet Opera ve Balesi'ne, Gölbaşf nda 104 dönüm arsa tahsis edildi. Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Rengım Gökmen, Gölbaşı'ndaki arsayı sosyal tesısler, atölyeler ve depolar olarak projelendırmeyi » ıstediklennı söyledı. Gökmen, "' Bu arsada Devlet Opera ve Balesi"ne imalat alanı, atölye ve küçük bir deneme sahnesi oluşturmak istiyoruz. Bu, bizim için gerçekten önemli bir fırsat yaratacak" dedi. Yıllardır mekân darlığı çeken Devlet Opera ve Balesi. böyiece iki binli yillarda daha çaıgdaş ve modern bir mekâna-kavuşma çabalannın ilk '••'• adımını attı Portekjzli şair Torga öldü • CO1MBRA (A.A) - Portekizli Nobel adayı şair Miguel Torga öldü. 87 yaşında ölen ve asıl adı Adolfo Rocha olan Torga. beş aydır kanser tedavisi görüyordu. . Portekiz Cumhurbaşkanı Mano Soarçs. Torga'nın ölümünün Portekiz için büyük bır kayıp olduğunu belirtti. 12 Ağustos 1907 tarihınde doğan ve asıl mesleği tıp doktorluğu olan Adolfo Rocha. 1934 yılında Miguel Torga adıyla şiirler yazmaya başlamıştı. Torga, özellikle Portekiz'de 1974'te devrilen sağcı diktatörlüğü eleştiren şiirleri ile ün kazanmıştı. Miguel Torga'nın ünlü yapıtlan arasında 'A Terceira Voz-Üçüncü Ses", ve 'A Septıma Dia da Criacao du Mundo-Dünyanın Kunıluşunun Yedinci Günü' bulunuyor. Anons dergisinde Seurat • Kültür Servisi- Anons dergisi, yeni yılın ilk sayısının "Ustalar" bölümünde Seurat'ya yer vermiş. Dergide: Bedri Baykam ve Arzu Başaran'la yapılan söyleşiler, Gerar Edizel'in "Bir Izleyici Gözüyle Kat'm Portresi" yazısı, Bircan Ünver'in "Selma Gürbüz, Yılanlardan. Meleklerin Cinsiyeti ve Bin Üç Geceye" başlıklı söyleşisi. "Emin Çizenel, Diptıkler", "NurOzalp. Mavi Çeşitlemeler". "Zehra Aral, Acıyı Boyayia Dindırme Çabası". "Mehmet Özet. Karmaşık Duygular", "Sabri Berkel'in Sanat Takvimi", "Zeki Serbest, Yöreselci Bir Yaklaşım Modeli" başlıklı yazılar ve plastik sanatlar dünyasından son haberler yer alıyor. Aksanarta "Benny HilTs Show" • Kültür Servisi - Aksanat'ta bugün saat 12.30'da "Benny Hills Shovv". videodan büyük ekranda göstenlecek. Bugün saat 18.00"de ise Adnan Tönel. deney sel okuma ve video gösterisı gerçekleştirecek. Yann ise 12.30'da ünlü kemancı Yehudi Menuhin'in konseri laser- disc"ten büyük ekranda izlenebılir. Menuhin bu konserinde Vivaldi. Bach ve Mozart'ın yapıtlannı yorumlamış. Yann saat 19.00'da Bilsak Tiyatro Atölyesi, Sevım Burak'ın yapıtından sahneye koyduklan "lşte Baş IşteGövde lşte Kanatlar" adlı oyunu sunacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle