03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 1 OCAK 1995 PAZAR 12 DIZIYAZI Eski başkent Krakov, Polonyalılann gözünde 'Totius Poloniae urbs celeberrima', yani... Polonya'nın enünlü kenti p olonya'ya gidip de Krakov'a gitme- mek olmaz. Olmaz, "ButunPolonva nınenünluken- olonya'da Krakov, "de iure", hukuksal; Varşova ise "de facto", fiili başkent sayılıyor. Kimilerine göre de Polonya'nın Atinası burası, çünkü ülkenin kültürel birikiminin büyük bir Yeni Kudüs, Roma olarak niteleyenler de var. îö.yüzyıhnsoniannda. 1596yı- bölümü bu kentte. Onun için, bu kenti, lında. Ondan oncekı başkent . .. T '• . Krakov onun için de. Krakov. Yeni Kudus, Altera Roma , lkmcı "deiurer , hukuksal; Varşova ise "de facto", fiili başkent sayılı- yor. Kimilerine göre de Polon- ya'nın Atinası burası, çünkü ül- kenin kültürel birikiminin büyük bir bölümü bu kentte. Onun için, bu kenti. Yeni Kudüs. "Altera Roma". İkinci Roma olarak ni- televenler de var. Prag'dakinden sonra, Orta Av- rupa'nın ikinci en büyük üniver- sitesi Krakov'da. Ta 14. yüzyıl- da kurulmuş. Demek ki. nere- deyse 600 yıllık bir üniversite. Varşova'dan satın aldığım bir rehberkitap, Krakov'un, Viyana ve Prag ıle birlikte. Orta Avru- pa'nın "mimari mücevherlerin- den" bin olduğunu yazıyor. Bu o kadar doğru ki. UNESCO bu kenti. dünya üzerindeki en önemli 12 SİT alanından biri olarak kabul etmiş. Jüpiter'in eşi Öte yandan, gizemcilere eöre de Krakov, Delhi, Mekke, "ku- düs. Roma gibi kentlerle birlik- te, gökv üzündeki 7 kutsal geze- genin İcarşılığı olan 7 kutsal ve gizemli kentten bin. Bunlara gö- re Delhi Ay'ın, Mekke Mer- kür'ün, Roma Mars'ın. Kudüs Güneş'in. Krakov ise Jüpiter'in eşi. Bir de şu: Şansiı bır kent Krakov. Hele Varşova'ya kıyas- la. son derece şansiı, çünkü Na- zi cehennemini yaşamış onun gi- bi. ama onun gibi yerle birolma- mış. Gezilesi, yaşanası bir kent yani. KraJtarm son mekâm Wawel Tepesi Böyle bir kenti gezmeye, ya- şamaya. eski merkezinden. ora- daki meydandan başlamak gere- kir. Üstelik, Krakov'un meyda- nı çok büyük. Avrupa'dakı bu tür meydanlann en büyüklennden biri ve hayli eğlenceli. Elbette ki gideceğiz oraya. Ama. yukarıdaki satırlardan sonra, önce Wawel Tepesi'ne çıkmak daha doğru. çünkü ora- daki kale. saray ve katedral, Kra- kov'un Polonya için öneminin en somut göstergesi. Polonya krallannın en büyük- leri bu katedralde gömülü. Var- şova başkent olduktan sonra bi- le. orada krallık yapanlar, öldük- ten sonra Krakov'a gelmek iste- mişler ya da getirilmişler. O ne- denle de. burası bir çeşit dev let mezar- lığı, bir pantheon gibi. Polonyalılann kâbesı, ülkenin tarihsel. ulusal. kültü- rel bilincinin simgesi. Ve onun için de. bır Polonyalının burayı gezmesiyle. bizlerin, biz yabancı turistlenn gezme- si arasında. dünyalar kadar. dağlar ka- dar fark var. Bunun bilincindeyim VHaurerde HP de canavar varmış Varşova'dan da geçen Vistül Neh- ri'nin kıyısında yükselen Wawel Tepe- si'nın altında. daracık bir merdivenle inilen. kocaman bır mağara var. Bir za- manlar burada. adı elbette ki "Wawel Canavan" olan bir canavar yaşarmış. Korkunç bir yaratıkmış bu. Wawel'ı ve Krakov 'u kasıp kavurmuş. Krakov'a adını veren kral, bu canavan öldürecek olana ülkesinin yansını. bir de güzel kı- Tarihe bir yolculuk G T Ü Ü R H M A E N R Jtaplar Krakov'un, Prag ile birlikte, Orta Avrupa'nın "mimari mücevherlerinden " biri olduğunu yazıyor. Bu o kadar doğru ki, UNESCO bu kenti, dünya üzerindeki en önemli 12 SİT alanından biri olarak kabul etmi« v^izemcilere göre Krakov, Delhi, Mekke, Kudüs, Roma gibi kentlerle birlikte, gökyüzündeki 7 kutsal gezegenin karşılığı olan 7 kutsal ve gizemli kentten biri. Bunlara göre Delhi Ay'ın, Mekke Merkür'ün, Roma Mars'ın, Kudüs Güneş'in, Krakov ise Jüpiter'in eşi. Krakov'daki Wawel Katedrali'nde birçok kralın nıe^an var. Bu yüzden de burası bir çeşit devlet me- zarlığL, bir pantheon özelliği taşıyor. olonya krallannın en büyükleri Wawel Tepesi 'ndeki katedralde gömülü. Varşova başkent olduktan sonra bile, krallar, öldükten sonra Krakov'a gelmek istemişler ya da getirilmişler. O nedenle de burası Polonyalılann kâbesi, ülkenin tarihsel, ulusal, kültürel bilincinin simgesi. zını vereceğını duyurmuş ama, en güç- lü. en kahraman prensler bile üstesin- den gelememişlerbu ışin, canavara yem olmuşlar. Sonunda. kolunun gücünü değil de aklının gücünü kullanan genç bır ayakkabıcı çıkagelmiş. Bu ayakka- bıcı, Wawel Canavan "nın üzerine çala- kılıç saldınnamış da. bir koyunu kesip, içiııi sülfiirle doldurmuş. sonra bir gü- zel dikmiş hayvanın kamını. sanki can- lıymış gibi. koymuş onu canavann gö- rebileceğı bir yere. Ve canavar. gördü- ğü bütün koyunlargibi, bir lokmada yu- tunca o koyunu da, zehırlenip ölmüş. Bu söylence şöyle sürüyor: Wawel Katedrali'nin kapısında. kocaman bır zıncirle. kocaman kemik parçalan ve mamut dışine benzeyen kocaman bir dişasılı. Bunlann. WawelCanavan'nın kemıkleri ve dişi olduğu söyleniyor. Bunlar orada asılı durduklan sürece, katedral ve daha da önemlisi, dünya, ayakta kalacakmış. Yoksa, Wawel Ka- tedralı yıkılacakmıs. dünya da batacak- mış. Onun için, bir sakathk. bir kaza ol- masın diye, kemıkleri ve dişi tutan zin- cir sık sık kontrol ediliyor. NVavvel'in ilginçlikleri, gizemleri bu kadarla bitmiyor. Oradaki Aziz Gereon Şapeli'nın derinlıklennde, bır de kutsal taş varmış. Dünyadaki 7 kutsal taştan biriymiş bu. Güçlü bir radyoaktivite sa- çıyormuş ve zaman zaman, ülkedeki politik olaylan da etkiliyormuş. Meydanda trompet sesferi Eski Krakov'un ana me>danı. ger- çekten etkileyici. Daha önce de söyle- diğim gibi. çok büyük, Avrupa'nın or- taçağdan kalma en büyük meydanı. O kadar büyük ki, ortasında binalar var ve bu nedenle de parçalanıyor, bütünü ay- nı anda algılanamıyor. Uzun bir bina ikiye bölüyor meydanı. Rönesans'tan kalma Sukiennice bu. Geniş, uzun bir kondor üzerinde sıralanmış, turistik eş- yalar, ahşap işleri satan, çok sayıdaki mınik dükkândan oluşan bir çeşit kapa- lıçarşı. Söz konusu meydanda. yani Rynek Glovvny'de dolaşırken, birdenbire, bir trompet sesi geliyor kulağınıza. Hüzün- lü mü hüzünlü bir melodi. Uzun uzun dinlemek için hazırlanmayın boşuna. Çok kısa sürüyor çünkü. Bir dakika bi- le değil. Ve olmadık bir yerde. birden- bire, bıçak gibi kesiliyor. Bu gizemii müzik, meydandaki en etkileyici yapılardan biri olan Mariac- ki Kilısesi'nin, eşit olmayan çan kule- lerinin yüksek olanından geli- yor. Eskiden, günde yalnızca iki kez, sabahlan ve akşamlan çalı- nırmış. Şimdi ise, her saat başı, gece gündüz, yaz, kış demeden her saat başı, hep böyle, olmadık bir yerinde, birdenbire kesilme- cesine yineleniyor. Acaba bizim ezanlar gibi, kasetten, teypten mi diye sordum; hayır. değilmiş, canlıymış. Sonra dikkatli bakın- ca, ben kendim de gördüm trom- petçiyi kulenin tepesinde. Peİci nedir bu ilginç. bu tuhaf uygulamanın öyküsü? Kimileri diyorlarmış ki, belediye, trom- petçinin maaşına zam yapmıyor- muş bir türlü, bu nedenle, o da, tamamını değil, yalnızca bir bö- lümünü çalıyormuş melodinin. Ama gerçek, daha doğrusu asıl söylence böyle değil, şöyle: Benim Krakov'a gelmemden tam 753 yıl önce, 1241 'de, Tatar- lar gelmişler ve kuşatmışlar ken- ti. Nemli, sisli, karanlık bir ge- ceymiş. Onun için de, düşmanın yaklaştığını fark edememişler Krakovlular. Yalnızca, işte o Ma- nacki Kilısesi'nin. o yüksek ku- lesinin tepesindeki nöbetçi fark etmiş tehlikeyi ve elindeki trom- peti çalmaya başlamış. Ama Ta- tarlar, elbette ki izin vermemış- ler buna ve trompetçiyi, oklany- la hemen öldünnüşler. Melodi- nin öyle birdenbire kesilmesi bundanmış, onu çalanın şehit ol- masındanmış, o olayın anısınay- mış. Krakov'a gidip de Wawel Tepesi'ne çıkmamak olmayaca- ğı gibi. Mariacki Kilisesi'nin ku- lesinden yayılan o, çok kısa, ama çok hüzünlü melodiyi dinleme- mek, onun öyküsünü öğrenme- mek ve herkese anlatmamak da olmazdı. Ben de dinledim ve an- lattım işte. Nowa Huta'nın çelikleri Krakov bir söylenceler kenti. Krakov a gıttiğinizde, eğer bun- lardan vakit bulabilirseniz, atla- yın bir tramvaya, yaklaşık kırk dakikalık bir yolculuk yapın, va- nn Novva Huta'ya. Orada katı birtakım gerçekler var. Orada, eski adı "Lenin Çelik Tesisleri" olan bir fabrika var. Bır kültür başkenti olan Krakov'a, sanayi- yi sokmak için, bilinçli olarak kurulduğu söylenen bu fabrika- nın atıklan. o güzelim kentin hem hav asına zarar v eriyor, hem de binalanna. Bu sorunun üste- sinden nasıl geleceğini derin de- rin düşünüyormuş bugünkü Po- lonya yönetimi. Ama henüz bir çözüm bulamamış. Burası, Polonya'nın en çok tu- rist çeken bölgesi. Burada, Kra- kov kentinin kendisinin payı ka- dar. çevresinin payı da var. Örne- ğin, ünlü Auschvvitz toplama kampı ve Auschvvitz II olarakbi- linen Birkenau bu yörede. Onu, yazımın bundan sonraki bölü- münde anlatacağım.Şimdi ise. Krakov'un 15 kilometre güne- yindeki Wieliczka'dan söz etmek isti- yorum. Orada, büyüklüğünü kimsenin tam olarak bilmediği kadar büyük bir tuz madeni var. Buradaki tünellerin top- lam uzunluğunun, yaklaşık 300 km'yi bulduğu söyleniyor. Bu madenin derin- liği de çok fazla. Yerin dokuz kat altın- da, 327 metreye kadar iniyormuş. Tü- nellerin ve açılan tuz odalannm bir bö- lümü gezilebiliyor. Tıpkı bizim Kapa- dokya'daki yeraltı kentleri gibi. Orada olduğu gibi, burada da çeşitli mekânlar, kiliseler var yerin altında. Ve işin daha da ilginç olan yönü şu ki, bu kiİiselerin duvarlan da, merdivenleri de tavanlan da, sonra bu tavanlara asılı avizeleri ve bütün heykelleri de. hep tuzdan. yal- nızca tuzdan. Yann: Artık Auschwitz y e gitmek kolay Sıvas katliamı ve hukukun mantıgREFİKABEZİRCİ K.alkınan. çağ atlayan Türkiye'nin \iiksek bukuka dayalı yönetimlerinin gözetimi ve denetimindeki yargılamalann sonuçlannı merakla bekliyordum. Mahkeme sona erdi. Sanıklar tepinerek bağınyor, "Bu iş burda bitmedi" diyorlar. Geceki televizyon görüntülerini yürek carpıntılanyla. bulantıyla izlemiştim. Uykusuz {eçen gecelerin sayısını bilemem... Sıvas vahşeti tesadüfen, bir araya getirilen ve birbirine benzeyen yoksul, cahil insanlann, otel jakarak adam öldürmesi eylemi değildir. Bu tatliam. vahşi kapitalizmin örgütlü, planlı, aylar incesinden karara vanlarak uygulamaya konan iir eylemdir. Sennayenin doğrudan doğruya emege, emekçiye, kültüre, aydınlığa vahişce saldırmasıdır. ECubilay'la Sıvas'ın benzerliği )laylan düşününce Kubilay ve arkadaşlannı lasıl katlettikleri geliyor aklıma. Derviş Hchmet Ağa'nın. kendisi gibi karanlık düşünen )irgrup yandaşıyla Kubilay'ın başını kesmelen. îıvas yangınını hemen anımsatmıyor mu? İki >lay da aynı amaç için yapılmadı mı? Istedikleri ıeydi? Şeriat düzenini kurmak... Ama onlann afalan almasa da biz yine de vurgulayalım. \.tatürk'ün Türkiyesi'nde şeriat düzeni asla ;erçekleştirilemez. /erilen kararlardaki ters mantıktan çıkanlan .onuç. sağduvu sahibi insanları sinirden lelirtecek düzeydedir. Yargılamalara »aşlandığından ben. avukatlann tüm çabalanna carşın. bunun örgütlü bir eylem olduğunu tartışmayan yetkililerin davranışlan dikkat çekiciydi. Bundan sonra, benzeri olaylarda, aynı mahkemenin üyeleri yine aynı mantıkla, bu yıkıcı eylemlere hafifletici neden ve bahaneler bularak üzerini örtecekler. hatta mağdur duruma düşen masum insanlan yargılayacaktır. Türk hukuku adına. viice adalet adına kaygı veren vahim bir durumdur bu. Yargı önündeki sanıklann davranışlan ise, gizliliği bunu vurguluyor. Dünyanın hiçbir ülkesinde. böylesi vahşi eylemlerin yargılanması gizli kalamaz. Eğer böyle bir mahkeme kurulursa. Avrupa insanı sokaklara dökülür. protesto eder. kapanan kapılan açtınr. Ama bizde o kapılar asla açılmaz. Çünkü insan canına önem verilmez de ondan. Sanıklann karara tepkileri çok düşündürücüdür. Büyük bir pervasızlık. ataklık ve korkusuzlukla, gerek sözle gerek fiziksel olarak yargıya Sıvas Davası'nda veriien kararlardaki ters mantıktan çıkanlan sonuç, sağduyu sahibi insanlan sinirden delirtecek düzeydedir. Bundan sonra, benzeri olaylarda,t aym mahkemenin üyeleri yine aynı mantıkla, bu yıkıcı eylemlere hafifletici neden ve bahaneier bularak üzerini örtecekler, hatta mağdur duruma düşen masum insanlan yargılayacaktır. Türk hukuku adına, yüce adalet adına kaygı veren vahim bir durumdur bu. olaylann bir başka >önünü ve boyutunu gösterdı bizlere. Taa başından beri bildiğimiz şey şuydu: Yargılayanla yargılananlar. yaptıklan bu ölümcül eyleme aynı yorumla ve aynı gözlükle bakıyorlardı. Peki bu gücü nerden alıyorlar? Aziz Ncsin, "Asıl suçlu devlettir, devletin içindeki sorumlulardır" demişti. Başından beri bizlere veriien. dahası kafamıza vura vura benımsetilmek istenen mesaj şuydu: Devlet de yargı da biziz... Kapalı kapılar ardında yapılan mahkemelerin etmedıkleri hakaret kalmadı. Aynı taşkınlığı sol düşünceli biri yapsaydı, bir türlü kıpırdamayan o kalkanlı kollar adamın tepesinde patlardı. O anda olmasa bile, sonrası günlerde yaşayacaklan, ona, "Keşke o anda ölseydim" dedirtecek ağırlıkta olurdu. Acıdan kanayan yürekler soğumadı Veriien kararlar, ölenlenn yakınlan olarak bizleri kandırmadığı gibi. acıdan kanayan yüreklerimizi soğutmadı. Bu kadarcık ceza, bizleri öfkelendinrken hukukun ve yargı makamtnın üzerine ölümcül dumanlann zehirini çökertmiştir. Televizyonda sanıklan görenler. sanki haksızlığa onlar uğramış sanır. Devletin güçlü. işbilir güvenlik çemberinin ortasında öylesine taşkın ve edepsiz davranabilenler, dışanya çıktıklannda topluma ne denli zarar verebileceklerini de açıkça sergilediler. Anayasamızda "Hiçbir insan, bir başka insanın yaşamına son vereraez" deniliyor. Öysa, bizim ülkemizde olumlu düşünen, namuslu kalmayı başaran her insan, mevcut düzenin ölüm çaprazına takılır. Şans esen ölmemişse. düşünce suçundan yülarca içerde yatacaktır. Olümün dönüşfi yok Gazetede okumuştum. Kimin söylediğini şimdi anımsamıyorum. 'En büyük marya,de\lettir' deniliyordu. Gerçekten de mafya filmlerine taş çıkartacak şekilde gelişiyor olaylar. Yapılan her türlü olumsuzluk olumluya dönüştürülebilir. Ama 'ölüm' sözcüğü, hiçbir onanm kabul etmez. Ölüm olayında geriye dönüş yoktur çünkü. Böylesine büyük haksızlıklar sürmemeli. Tarih, her zaman ileriye doğru işler. Sulan tersine akıtamayız. Dünyanın her yanında büyük bir değişme başlamıştır. Bunu hiç kimse görmemezlikten gelemez. Büyük değişme, emekten yana, eşitlikten, özgürlükten, özgür düşünceden ve kardeşlikten yana gelişiyor. Emeğe olan inancımız ve umudumuzla yeni yıla girerken taşıdığımız bu umut, gelecek güzel günler için bizlere güç verecektir. Bu umut, bize ışık olacaktır. ANKARA NOTLARI MUSTAFA EK31EKÇİ Düşman Tatlı Söyler! ^ Bakü, rüzgâr demekmiş. Edebiyatçılar Birliği Başkanı Anar Resuloğlu: - Biz rüzgâr demeyız, külek deriz! dedi. Azerbaycan Meclis Başkanı Resul Bayramoğlu Guliev'ın TBMM Başkanı Hüsamettin Cindoruk onuruna, "Gülis- tan"da verdiği akşam yemeğınde, Anar Resuloğlu'nu görün- ceöyle sevindim ki... iki yıl önce, eski Kültür Bakanı Fikri Sağ- lar'la geldığimizde arayıp bulmuş, konuşmuştum Anar'la. Anar'ın annesi, babası Nazım Hikmet'in yakın dostlarıydılar. Anarda Nazım'ın dostu oldu. Türkıye'ye son gelişinde, Istan- bul'da onu, Yıldız Sertel'le birlikte katıldığımız Selim Tu- ran'ın cenaze törenınde görmüştüm. iki gün sonra da Anka- ra'da Tımurçin Savaş'ın verdiği yemekte bir arada olmuş- tuk. Gülistan'da, bizim masada Azad Rüstemzade de vardı. Azad'ın babası ozandı. Süleyman Rüstem. Nazım Hikmet 1920'lerde Bakü'ye geldiğınde, onu karşılayan, onunla dost- luk kuran kişıydi. Nazım Hikmet'in ilk kitabı, "Güneşi Içenle- rin Türküsü" Bakü'de basılmıştı. Masamızda Azerbaycan Meclisi'nin üç bağımsız millervekıli de vardı. Onlarla karşılık- lı votka kadehlerini kaldırdık; Cındoruk'un "Azerbaycan se- feri" başarılı mıydı? Burada güzel sanatlara çok önem verilıyormuş. Bakü'de hemen her evde piyano varmış. Resım de öy\e; Anar: - Biz, dedı, müzıği ve resmi çok seviyoruz; savaşmayı sev- miyoruz, bılmiyoruz! Anar, anlatıyor: - Birgün AbkJin Dino, Moskova 'dan uçakla Zekeriya Ser- tel'/ görmek için Bakü'ye geldi. Havaalanına gittik, karşıla- dık. Bir gün kaldı, gitti. O aynlırken Zekeriya Bey çok üzüldü. Bana şöyle dedi: - Sen mutlusun. çünkü kendi yurdunda, vatanındasın. Ben öyle degilim! Hoş anılar da anlatıyordu. - Sabiha Sertel'le kızı Yıldız partiliydiler, Zekeriya Beypar- tili değildi. Ana-kız ona zaman zaman, "Baba, sen dışarı çık, şimdi partiyi konuşacağız!'' derlermiş. Azad Rüstemzade: - ölmüş babalarımızın anısına da ıçelim! dedi. O gün, 27 Aralık anamın ölüm yıldönümüydü. O, kırk yıl ön- ce ölmüştü. Gece ağlamak istedim! Hüsamettin Cindoruk'a, Bakü'de Mehmet Emin Resulza- de Üniversitesi'nde "fahrı hukuk doktorluğu" verildi. Üniver- sitenin rektörü Murtuz Aleskerov da hukukçuydu. Tören ön- cesinde konuklara üniversite hakkında bilgi verdi. Üniversı- tede 12 bin öğrencı vardı. 1200 de öğretim üyesi, yardımcı- sı; 18 fakülteden oluşuyordu. Şımdiye değın 80 bin ögrenci yetiştirmişti. Bunların 10biniyabancıydı. ÜniversitedeAlman oğrenci de vardı. Çeşıtlı fakültelerde 160 Türk öğrencı oku- yordu. Savaşta20 bin şehit verdiklenni anlattı Rektör Murtuz Aleskerov, 600 de tutsak. 700 yerleşım yerı ise dağılmıştı. Kafilemizde, halterci Naim Süleymanoğlu da vardı. Çok ilgi gördü. Onu Azerbaycan'ın 1985-86-87 yıllannın 51 kilo- da dünya birincısi olan gureşçı Maheddin Allahverdi ile ta- nıştırdılar. Maheddin Allahverdı'ye sordular: - Serbest mi güreşıyorsun? - Hayır, Yunan güreşı. (Greko-Romene Yunan güreşi diyor.) TBMM Başkanı Cindoruk'a "Hukuk doktoru" törenınde, büyük salon hınca hınç öğrencı doluydu. Baktım, onca kız öğ- renci arasında, tek sıkmabaş, başörtülü kız öğrencı yok! Törenden sonra Rektör Prof. Aleskerov'a sordum: - Hiç başörtülü, türbanlı kız öğrenci yoktu! dedim. - Burası Iran değil! yanıtını verdi. Burada Atatürk ılkelerı, Atatürk devrimlerı geçerlıdır! Rektör MurtuzAleskerov, 75 yıllık üniversitesiyle övünüyor- du, hakhydı. Türkiye Diyanet Vakfı, üniversitede bir ilahiyat Fa- kültesi açmıştı. Hüsamettin Cindoruk, tüm konuşmalarında ''bağımsızlık" ilkesini, Azerbaycan'ın bağımsızlığını vurguladı. "Bağımsızlık" Azerbaycanlıları heyecanlandınyordu. Şoförümüz Muhtar: - Ben görmedim, belkı balalanm (çocuklarım) görecek! di- yor, buna dua ediyordu. Cindoruk, Ankara'dan aynlırken. Süleyman Bey, "Onlann moralibozuk, onlara moral ver" demişti. Azerbaycanlılar Rus- ya'dan tedirgındiler... Anar'la Oktay Akbal'ı konuştuk. "Oktay Bey nas//?"dıye sordu. Trafik kazası, birlikte yemek yedikten sonra olmuştu. Oktay Akbal'ın ameliyatlar geçirdiğıni anlattım. Olaydan bır- kaç gün önce Içişleri Bakanı Nahit Menteşe Akbal'a telefon etmiş: - Size koruma vermek istiyorum! demış, Uğur Mumcu ola- yını anımsatmış. Oktay istememiş. Oktay Akbal'ın dedeleri de Kafkasya'dan Karabağ'dan gıt- miş. Onlara "Ağabalı" deriermış, bu sonra sonra "Akbal" ol- muş. Oktaycığıma Bakü'den bir "Geçmış olsun!" selamı yol- ladım. Aziz Nesin'in yeni serüvenı tam Aziz Nesin'lik. Milli- yet'e saldırı hiç şaşırtmadı. Ülke güvenlik açısından dökülü- yor. Yılın son haftasında Van'daki uçak kazası, yürekten ya- raladı; görüntülü ve yazılı basın yalan yanlış konuşma metın- leri yayımladı; Onat Kutlar bir patlamada felç oldu. Onat, Cumhuriyet'te çıkan bir yazısında "Havada. hiç dınmeyen bır şiddetin ağırlığı var" demişti. Anlayacağınız ülkede durum bombok! Azerbaycan, 1995 Temmuz ya da Ağustosu'nda seçime gi- diyor. Ama daha ne yapacağını bilmiyor. Muhalefet önderte- rinden eski Meclis Başkanı Müsavad Partısi lideri Kambe- rov'un yedi yıl hapsi isteniyor. Basına sıkı denetim, yani san- sür var; muhalefet gazetelerinin birçok köşesi, sütunlan be- yaz çıkıyor. Azerbaycan halkı alabildiğme yoksul. Ülke ekonomik ba- kımdan çöküntüde deniyor. Rüşvet, yolsuzluk gırla gidiyor- muş. Meclis Başkanı Guliev'in yüzmilyonlarca dolar varlığı ol- duğu kulaktan kulağa fısıldanıyor. TIR şoförleri, Türkiye elçi- liğinin kapısında kuyruk olmuş, rüşvetten yakınan yakınana. Türk işadamlan rüşvet yüzünden Azerbaycan'da ış almıyor- lar mıymış ne? Bir dolar 700-800 manatken, şimdi 5000 ma- nata çıkmış. Varsıllar da varsıl, Türkiye gibi! Lüks arabalardan geçilmiyor. Köylerde, kasabalarda ise halk ekmek kuyruğun- daymış. • • • Acı-tatlı yazılarla bir yılı devirdik. Bugün yeni bir yılın baş- langıcı. 1995 gönlünüzce olsun mu!.. BULMACA 1 2 3SOLDAiN SAĞA: 1/ İzmir'in Seferihisar il çesi yakınlanndaki ünlü antik kent... Uyarı. 2/ Peru'nun para bırımi... "Geçer gibi hasret- le istikbal yâdından" (Tevfik Fıkret). 3/ Bir nota... Genellikle birbi- rine ekli metal levhalar- dan oluşan soyut hey- kel. 4/ Kurnaz. açık- göz... Alçak enlemlerde esen düzenli rüzgâr. 5/ Israil'in para birimi. 6/ Ergenekon'dan çıkışla- nnda Göktürklere yol gösteren di- şi kurt.. Güzel kadın 7/ Eskiden ramazanlarda ıftardan sonra ço- cuklann ev ev dolaşıp mani söyle yerek bahşiş toplaması... Parola. 8/Acıbadem ağacı... Dokuma tez- gâhında tarağı tutan parça. 9/ Yu- nan mitolojisınde zafer tannçası... Nâzım Hikmet'in bir oyunu. YUKARIDAN AŞAĞFYA: 1/ Dikişte kullanılan pamuk ipli- ği... Eski dilde demir. 2/ Yanağın alt kısmı... Hızlı. 3/ Argoda esrar... Elma, armut, av-va gibi meyvelerin yenmeyen iç bölü- mü. 4/ Tevfik Fikret'in. İstanbul'a lânetler yağdırdığı ünlü şi- iri... Cılız, zayıf. 5/ Mal alıp karşılığında mal vererek ödeşme. 6/ Aruz öiçüsünde, kısa okunması gereken bir heceyi kalıba uydurmak için uzatma... Gelecek. II Ebe... Hayvanlara vurulan damga. 8/ Sevgide üstün tutulan... Leş. 9/Tokafın bir ilçesi... Uzun ve >orucu çalışma.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle