Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
m.
SAYFA CUMHURİYET 8 EYLÜL1994 PERŞEMBE
DIZIYAZI
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇI
Prof. Henry Kendall insanlığı tehdit eden sorunlan Cumhurİyet için yazdı
Çevresorunlanveinsanlıkongünlerdeçevremizeyönelikteh-
ditleri daha sık duyar olduk. Stras-
tosferdeki ozon deliğinin büyüye-
rek dünyanın bazı yerlerini tehlike-
li düzeyde morötesi ışınlanna açık
bıraktığını duyuyoruz. Tanm ve
hayvancıhk usullerinin toprağı çöl-
leştirip verimsizleştirdiğini ve göçlere neden ol-
duğunu görüyoruz. Yeraltı sulan kurutulup kirle-
tiliyor. Hem tropikal yağmur ormanlannın, hem
de tropikal ve öteki kuru ormanlann hızla yok
edildiğini ve böylece birçok bitki ve hayvan türü-
nün tümüyle kaybolduğuna tanık oluyoruz.
Deniz yaşamı avlanmayla yok ediliyor, kıyılar
toprak erozyonu, sanayi, tanm, insan ve hayvan
atıklanyla kirleniyor. Liste böylece sürüyor.
Buna, dünyada beş kişiden birinin gerçek yok-
sulluk içinde yaşadığını, on kişiden birinin ciddi
biçimde beslenme yetersizliği çektiğini de ekler-
seniz gezegen çapında bir felaket ortaya çıkar.
Bunlar ve öteki dûnya sorunlan birbiriyle ya-
kın ilişkilidir. Bütün bunlar çok ciddi bir bunalı-
mın belirtileridir.
I Hava ve
Portre
Nobel Fizik Ödiilü sahibi
« • I Prof Henry W. Kendaü. "Bilim Adamlannın tnsanhğa VyvnsT
adlı bir bildirinin yazılıp dağıtılmasında öncüiük yapmış bir bilim
adamıdır.
Prof. Kendall, 70 ülkeden, 104'ü Nobel ödülü almış 1700 kadar
bilim adamı ve kadınına bu büdiriyi imzalatıp dağıttı. Prof.
Kendall'ın bugün Cunüıuriyet'te yayımlanan yazısı, bu bildirinin
i okurlanmıza özel açıklaması niteliğinde oluşu nedeniyle de ayn
bir önem taşıyor.
Prof.ttenry W. Kendall 9 Aralık 1926'da Boston'da dogdu.
Doktorasını Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nden alan Kendall,
1967'den beri burada çahşıyor. 1990 yılında Amerikalı Jerome I.
Friedman ve Standford Üniversitesi'nden Kanadalı Riehard E.
Taytor ile Nobel Fizik ödülü'nü paylaştı. Cç araştırmacı,
'Parçacık fiziginde kuark nradeiinin geuştirümesinde başbca önemi
olan, bağh nötnnüar ve protonlar taranndan eiektronlann esnek
otmayan yayuıması üzerine araşörmalan" nedeniyle îsveç Kraliyet
Bilim Akademisi ile bu ödüle layık görüldüler. Kendall, bilim
dünyasında titiz araştırmacılığıyla tanuuyor.
Henry W. Kendall
tnsan çalışmalan çevreye çok yönlü zararlar
veriyor. Biri ozon tabakasının incelmesidir. Üst at-
mosferde, stratosferde, bulunan bir çeşit oksijen
olan ozon, dünyayı, güneşin zararh ışınlanndan
konır ve ozon tabakasının incelmesi gezegende-
ki yaşam ve insan yaşamı için ciddi tehlikeler ya-
ratır. Yine de sanayi dûnyası ozonu yok eden bir-
çok kimyasal maddeyi atmosfere katmaktadır.
Aynca eneıji santrallannda ve otomobillerimiz-
de kullandığımız kömür, petrol ya da doğalgaz gı-
bi yakıtlar da kentlerimizdeki hava kirliîiğine ne-
den olmaktadır. Karbonmonoksit. nitrojen ve sül-
füroksitleri, hidrokarbonlar insan sağlığına ve
çevreye zarar verirler. Buna ek olarak nitrojen ve
sülfîiroksitleri asit yağmuruna neden olurlar. Bu
gazlar bulutlardaki su buhanyla birleşip sülfür ve
nitrikasit oluştururlar, sonra da yağmura ve kara
kanşırlar. Asitli yağmurlar, göl ve akarsularda bi-
rikip buralan bitki ve hayvan yaşamına elverişsiz
/lepimize yaşam veren
sistemlerin düzenini kurtanp
kollamak için çevreye zarar
veren çalışmalan denetim altına
almalı, iklim değişikliğine
neden olabilecek olan ve insan
sağlığına ve çevreye zarar veren
yakıtlann kullanılmasım
sınırlandırmalıyız. Bunlardan
uzaklaşırken tükenmeyen,
çevreyi kirletmeyen, tehlikeli
atık bırakmayan ve ulusal
güvenliğe zarar vermeyen
yeni kaynaklara öncelik
tanımalıyız.
duruma sokarlar. Asitli yağmurlar orman, üriin ve
binalara da zarar verir.
Önümüzdeki yıllarda karşılaşacağımız ciddi bir
sorun da gezegenin ısmmasından doğacak iklim
değişiklikleridir. Yakıtlann dumanı yalnızca insan
sağlığına ve çevreye zarar vermekle kalmaz aynı
zamanda atmosfere tonlarca karbondioksit gazı -
ısıyı hapseden sera benzeri koşullar yaratan gaz-
katar. Bu gazın birikimi dünya ısısını tahmin edil-
meyecek kadar yûkseltebilir. Böyle bir ısınmanın
sonuçlan kesin olarak bilinmese de eldeki kanıt-
lar deniz yûzeylerinin yükselmesi ve kıyılann su
altında kalması; iç bölgelerde ise sıcak ve kuru
yazlar, kuraklık ve sıcak dalgalan oluşabileceği-
ni gösteriyor. Bunlar tanmı etkileyip dünyanın
şimdiden yetersiz olan besin üretim sistemlerini
ciddi biçimde zedeleyebilir.
tnsanlann doğal çevreye verdikleri zarar, biyo-
lojik çeşitliliği 65 milyon yılki en düşük düzeyi-
ne indirdi. Dûnyadaki yaşam türlerinin üçte ikısi
en azından 3 milyon tür, yağmur ormanlannda
yaşar. Bu ormanlann kıyımı sonucu eskisine oran-
la yalnızca yüzde 55'i kadar bir yerkaplıyorlarve
her yıl yûzde bir oranında ve yaklaşık 100.000 ki-
lometrekare orman daha yok ediliyor. Başka çe-
şit ormanlar da yok ediliyor. Yalnızca Amerika
Birleşik Devletleri'nde her yıl 265 bin dönüm es-
tnsan çalışmalan. yaşam için gerekli olan yiyecek, enerji ve uygun bir çevre sağlayan biyolojik ve jeofi-
zik sistemleri tehdit eîdhor. Nüfus arüşı azalsa bile bu tehdidi daha ciddi boyutlara yayıyor. Gezegenin
artan nüfusu çevreyi zorluyor. Durum her geçen yıl daha da ciddileşiyor.
ki orman, tomruk ihracı için yok ediliyor.
Yaşam alanlan yok edildiği için ormanda yaşa-
yan türlerin yüzde 0.2 ila 0.3'ü her yıl yok oluyor.
Yağmur ormanlannın kıyımında bu her yıl 4.000
ile 6.000 türün yok edilmesi anlamına geliyor. Bu,
insanın ilerlemesinden önceki türlerin doğal yok
oluşunun aşağı yukan 10.000 katına eşittir. 2100
yılında bu kıyırn, yaşayan türlerin üçte birine yük-
selebilir. Genetik çeşitliliği sonsuza değin yitir-
mekle bu türlerin sağlayacağı sağaltıcı ve diğer
yararlardan da yoksun kalıyoruz.Tropikal orman-
lann yüzde sekseni besin üretimi için tanm alanı
açılarak ortadan kaldınlıyor. Ne yazık ki bu biçim-
de kazanılan toprak verimsiz oluyor ve çabucak
işe yaramaz durum gelince de büyük bir bölümü
terk ediliyor. Toprağın verimliliğini etkileyen bir
başka öğe de dünyanın birçok yerinde yakacak
için yeterli odun olmayışıdır. Bu durumda çiftçi-
ler ürün artıklannı ve gübreyi yakacak olarak kul-
lanıyorlar. Sonuç olarak tanm alanlan verimsiz-
leşiyor, toprak erozyonu artıyor ve ürün verimi
azalıyor. Bu nedenle bazı bilim adamlan dünya-
mızın tanm sisteminin artan dünya nüfusunu bes-
leyebileceğinden kaygılıdırlar. Besin üretimi ar-
tışı son on yılda azaldı ve şimdi nüfus artışının sa-
dece üçte ikisi oranında. Bugünkü eğilim sürerse
bu oran önümüzdeki on yılda daha da düşebilir.
lAkvstıvedenlzierdekJ
Ikiptenıne
Tanmda kullanılan kimyasal gübre ve haşere
ilaçlan doğrudan doğruya akarsulara ve denizle-
re kanşarak çevre kirlenmesi yaratır. Çoğunlukla
zehirli olan sanayi atıklan ile organik atıklar (in-
san, hayvan ve tanmsal) tüm dûnyadaki suyun ni-
teliğini etkiliyor. Yalnız yeraltı sulan değil, okya-
nus kıyısındâki bölgeler de etkileniyor. Yılda 20
trilyon litre sanayi atığı doğrudan doğruya kıyı su-
lanna katılıyor. Buna kentlerin atık suyu ve tanm-
sal atıklar da katıhnca okyanus kirliliğinin yüzde
sekseni karasal atıklardan ortaya çıkmış oluyor.
Kirlenme sorunundan başka bir sorun da yeter-
li temiz su bulabilmektir. Dünyada birçok ülke su
sıkıntısı çekiyor. Üstelik bu ülkelerin çoğu bu so-
runu giderecek gerekli teknolojiye de sahip değil.
Kıt temiz su kaynaklannın artan gereksinimi kar-
şılayamadığı bazı bölgelerde uluslararası çatışma
çıkinaktadır.
I Tophntsal ve
I ekonomik getenekter
Gelişmekte olan ülkeler karşı karşıya oldukla-
n en büyük tehdidin çevre kirliliği olduğunu an-
layıp bu tehdidin denetimsiz nüfus artışıyla daha
da fazlalaşacağını görmeliler. Bu ülkeler, onlan
toplumsal, ekonomik ve çevre konulannda iflasa
süriikleyecek olan çevre kirliliği, yoksulluk ve
toplumsal huzursuzluk girdabına kapılmamalılar.
Dünyanın birçok yerinde çıkan silahlı çatışma-
lann nedeni yetersiz kaynaklardır. Ormanlann, su
kaynaklannın, avlanma alanlannm, toprak ve at-
mosferin yok edilmesine izin verilirse böyle ça-
tışmalar hem daha yaygın hem de daha tehlikeli
duruma gelebilir. Aynca yenilenebilen kaynakla-
nn kıtlaşmasmdan doğan çevresel ve ekonomik
dengesizlikler, gelişmekte olan ve gelişmiş ülke-
lerde tahmin edilemeyecek yankılar yaratabilecek
büyük göçlere yol açabilir. Gelişmekte olan dün-
yada böyle felaketlerin oluşmasını engellemek
sanayi ülkeleri için yalnızca iyiliksever bir dav-
ranış değildir. Çevre kirliliği yüzünden göçenler
sığındıklan sanayi ülkesinin ekonomisine çok
zarar verebilirler.
IKadına eşitlik ve
kirtsj hakkı
Hepimize yaşam veren sistemlerin düzenini
kurtanp kollamak için tüm ülkelerin yapması
gerekenler şunlardır:
- Çevreye zarar veren çalışmalan denetim altına
almak. Alınacak önlemlerarasında iklim değişik-
liğine neden olabilecek olan ve insan sağlığına ve
çevreye zarar veren yakıtlann kullanılmasım sınır-
landırmalıyız. Bunlardan uzaklaşırken tüken-
meyen, çevreyi kirletmeyen, tehlikeli atık bırak-
mayan ve ulusal güvenliğe zarar vermeyen yeni
kaynaklara öncelik tanımalıyız.
- tnsanlar için gerekli olan kaynaklann daha et-
kili değerlendirilmesi ve yetersiz olanlann daha
tasarruflu kullanımı için önlemler almak. Sürek-
li olabilecek tanm usullerine geçerken besin
üretiminin arttmlmasına önem vermek.
- Bunun için de dünya vatandaşlannın
ekonomik ve toplumsal durumlannın geliştiril-
mesi, yoksulluğun azaltılması ve kadına eşitlik
ve kürtaj hakkının tamnmasının gerekli olduğunu
anlamak.
/Jünyanın birçok yerinde
çıkan silahlı çatışmalann nedeni
yetersiz kaynaklardır.
Ormanlann, su kaynaklannın,
avlanma alanlannın, toprak ve
atmosferin yok edilmesine
izin verilirse böyle
çatışmalar hem daha yaygın
hem de daha tehlikeli
duruma gelebilir.
Kalkmmış ve kalkınmakta olan ülkelerin
bugünkü ekonomik gelecekleri, çevreye ve doğal
kaynaklara verdikleri zararla birlikte sür-
dürülemez. Sürdürülürse gezegenimizin yaşam-
sal sistemleri kısa sürede iflas eder. Yaşanılır bir
gelecek istiyorsak yepyeni bir ahlak anlayışı geliş-
tirmeliyiz; kendimize ve dünyamıza karşı sorum-
luluklanmıza yepyeni bir yaklaşım bulmalıyız.
Ama yeni bir ahlak anlayışı geliştirip, harekete
geçmek için bütün ülkelerin onayını almak hiç de
kolay bir iş değildir. Ne olursa olsun dünyanın
bize yaşam sağlayan yeteneğinin bir sının ol-
duğunu anlamalıyız. Incinebilir olduğunu al-
gılayıp artık yağmalanmasına izin vermemeliyiz.
Hemen harekete geçmeliyiz. Bu bizim
kuşağımızın sorumluluğu; başaramazsak suç-
lanacağız.
YARIN: 'Kristal Küre' ödülü sahibi
Prof. John J. Craighead
Y A Y I N H A K K I C u m h u r i y e C ' E A i T T i R . i z i ı s ı s i z Y A Y I N L A N A M A Z
ÇALIŞANLARIN SORULARI /SORUNLARI YILMAZŞÎPAL
Herkes Anayasa
Mahkemesi'ne üye olamaz
Bu yazımızın amacı, demek, kulüp, parti üyeliği ile Anaya-
sa Mahkemesi üyeliği arasındaki yapısal farklılığı anlatmaktır.
öncelikle 7 Ekim 1983 günlü Resmi Gazete'yi önümüze alalun ve
oradan 2908 sayılı Dernekler Yasası'nın "Demek Kurma Hakkı" ta-
nıyan 4. maddesini okuyahm.
"Madde 4- Medeni haklannı kullanma ehliyetine sahip ve on sekiz
yaşını bitirmiş olan herkes, önceden izin almaksızın dernek kurabilir.
Gelelim 24 Nisan 1983 günlü Resmı Gazete'de yayımlanan 2820 sa-
yılı Siyasi Partiler Yasası'nın 5. maddesine:
"Madde 5- Vatandaşlar, siyasi p>arti kurma hakkına sahiptirler."
Siyasi partiler, anayasa ve kanunlar çerçevesinde önceden izin al-
maksızın serbestçe kurulurlar.
Şimdi Siyasi Partiler Yasası'nın 8. maddesini yine birlikte okuya-
lım.
"Madde 8- Siyasi partiler, milletvekili seçilme yeterliğine sahip en
az otuz Türk vatandaşı tarafindan kurulur."
Milletvekili olabilmenin koşullan da anayasanın 76. maddesinde be-
lirlenmiştir.
"Madde 76- Otuz yaşını dolduran her Türk, milletvekili seçilebilir.
En az ilkokul mezunu olmayanlar (...)
milletvekili seçilemezler."
tlkokul çıkışh olan -olmayan herkes, aidatını ödedikten sonra bir der-
neğe. bir siyasi partiye elini kolunu sallaya sallaya girebilir. tlkokul çı-
kışlı olanlarbaşkan, milletvekili, bakan ya da başbakan da olabilir. An-
cak Anayasa Mahkemesi'ne üye olabilmek için 13.11.1983 günlü Res-
mi Gazete'de yayımlanan 2949 sayılı "Anayasa Mahkemesi'nin Ku-
ruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Yasa"da aranan koşullara sa-
hip olmak gerekir. Bu koşullar 2949 sayılı yasada belirtilmiştir. Bir-
likte okuyalım:
"Madde 2- Anayasa Mahkemesi, on bir asil ve dört yedek üyeden
oluşur.
Madde 3- Anayasa Mahkemesi, asil ve yeJek üyeliğine seçilebil-
mek için aşağıdaki şartlan haiz bulunmak gerekir.
1. Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek ldare Mahke-
mesi ve Sayıştay'da başkan ve üye olmak veya
2. Kırk yaşını bitirmiş, altmış beş yaşını doldurmamış, yükseköğ-
renim görmüş ve kamu hizmetlerinde en az on beş yıl fıilen çalışmış
veya yükseköğretim kurumlanndaen azon beş yıl ögretim üyeliği yap-
mış olmak şartıyla
a) Yükseköğretim kunımlannın hukuk, ıktisat ve siyasal bilimler dal-
lannda ögretim üyesi veya,
b) Yükseköğretim Kurulu başkan veya üyesi veya Yükseköğretim
Kurulu rektör veya dekanı veya müsteşar, müsteşar yardımcısı, gene-
ral, amiral, büyükelçi, bölge valisi veya vali
olarak görev yapmak, veya
c) Mesleğinde avukat olarak fıilen en az on beş yıl çalışmış olmak,
ve
3. Hâkimlik mesleğine alınmamayı gerektiren bir suçtan hüküm
giymemek veya bu gibi suçlardan dolayı ceza kovuşturması altında bu-
lunmamak veya hâkimlik mesleğine alınmasına engel bir hali olma-
mak."
Görülüyor ki Anayasa Mahkemesi'ne üye olmak için aranan koşul-
lar milletvekili, bakan ya da başbakan olmak için aranan koşullarla kar-
şılaştınlmayacak kadar zordur.
Kısaca herkes dernek, kulüp, parti kurabilir, bu kuruluşlara üye ola-
bilir, başkan olabilir, milletvekili, bakan, ya da başbakan olabilir.
Ama herkes Anayasa Mahkemesi'ne üye olamaz. Anayasa Mahke-
mesi üyesi, toplama delegelerin oy çokluğu ile seçilmez.
Kısaca, milletvekili, bakan ya da başbakan olmak, Anayasa Mah-
kemesi'ne üye olmaktan çok daha kolaydır.
Anayasa Mahkemesi'nde kararlar, siyasi partilerde olduğu gibi par-
ti başkanının buyruğuna göre verilmez.
Anayasa Mahkemesi'nde kararlar, salt çoğunlukla verilir.
Türkiye'de kirlenmemiş kurumlann başında Anayasa Mahkemesi
gelmektedir.
Lütfen bu saygın kurumun sayın başkanına ve sayın üyelerine say-
gılı olalım.
BirSöylentinin İçyüzü: (2)
Demirhan Tuncay'ın Günlüğü...
Suphi Karaman, Orhan Erkanlı ile Alpaslan Türfceş'e
yanıtlarının sonunda, şöyle diyordu: (Cumhurİyet, 1 Tem-
muz 1994)
"27 Mayıs öncesi günlerinde Demokrat Partililer'in çok
kötü işler yaptıklan kanısı kamuoyunda yaygmdı. Tüm iti-
barını yitirmiş ve Vatan Cephesi yayınları ile de ciddiyetini
kaybetmiş devtet radyosunu Demokrat Partililer'den başka
kimse dinlemiyordu. Tüm baskıcı yönetimlerde olduğu gi-
bi, fısıltı, kamuoyunda saltanatını kurmuştu. Dinamik güç-
ler ve DP'liler dışında herkes, Avrupa'dan yapılan yabancı
radyo yayınlannı dinleyerek Türkiye'de olup bitenlerden
haber almaya çalışıyordu. Bu yayınların başında da Ame-
rika 'nın Sesi Radyosu ve Ingiliz BBC geliyordu. Bu radyo-
larda ise 28-29 nisandan itibaren önemli kanşıklıkların her
birinde 8-10 kişinin yaralandığı, öldürüldüğü bildiriliyordu.
Sovyetler Birliği yanlısı yayın yapan Bizim Radyo'nun ise,
kamuoyunda itibarı ve dolayısıyla etkisi yoktu. Baskıcı DP
yönetiminin, basın ve yayın özgürlüğü üzerindeki ağır san-
sürü, çarpık bir kamuoyu oluşmasma neden oluyordu. Bu
da Demokrat Parti yönetiminin sonunu hazırhyordu.
Bu itibarla, 27 Mayıs'tan sonra açığa çıkan birkaç öğren-
cinin ölümü ve yaralanmasının dışında, kamuoyunda daha
birçok ölümlerin bulunduğu beklentisi vardı. Bütün bu bili-
nenlerin ışığı altında denebilir ki, 27 Mayıslı günlerin ilk
haftasında devlet radyosunda yayımlanan haberin kendisi
bir sürpriz değildi. Fakat haberin niteliği dehşet vericiydi.
27 Mayıs anarşiyi durdurmuş, kardeş kavgasını önlemişti.
Her tarafta özellikle de büyük şehirlerde coşkulu gösteriler
sürüyordu. Genelde tüm ülke sükûnete kavuşmuştu. Kar-
deş kavgasını önlemeyi amaçlayan basiretli biryönetimin,
haberin dehşet verici yönünü araştırmaya ve incelemeye
alması gerekirdi. Kaldı ki, olayın dehşet verici yönünün
mantıksal temeli binde bir bile sağlam değildi."
Olay öncesi günlerinden itibaren bastnda bu konuya iliş-
kin şu haberler var: (31 Mayıs, 1960 Vatan gazetesi) "Istan-
bul Üniversitesi Rektörü Sıddık Sami Onar dün (30 mayıs)
saat 14.30'da rektörlük binasında bir basın toplantısı yapa-
rak, sözleri arasında 'Ünıversite olaylarında ölenlerin sayı-
sı 2'den fazladır. Olay gecesi cesetlerın kamyonla Merkez
Efendi Mezarlığfna gızlıce götürüldüğü ve mezarlık bekçi-
sinin kabul etmediği bilinmektedir' dedi."(Söz aramızda,
ben de o sırada, Vatan'ın Ankara bürosunda muhabir ola-
rak çalışıyorum. 27 Mayıs olunca, şapkamı havaya atıp,
"Artık gazeteci gerekli değil!" deyip, istifa etmiştim. Param
bitince 15 gün sonra döndüm. Belki de sevinçten bunalım
geçirdim!)
(2 Haziran 1960, Cumhurİyet gazetesi): "Yüksek rütbeli
bir MBK üyesi dün (1 haziran) Fransız Basın Ajansı'na ver-
diği demeçte, 'Bugüne kadar Ankara ve Istanbul civarında
çukurlar içinde ve Et-Balık Kurumu depolarında bazı ceset-
ler bulunduğu, kesin bir rakam verilemeyeceğini' belirt-
miştir."
Konu, zaman zaman bastnda işlendi. Bugünlere değin ge^
di. Bir kişi çıktı, "Söylentilerin aslı şudur!"dedı Bu, DİSK'e
bağlı Besin-iş Sendıkasının eski Genel Başkanı Demirhan
Tuncay'dı. Gazeteci arkadaşım, sevgilı llhami Soysal Mil-
liyet gazetesınde, kıyma makinelerınde çekılen gençler
oiayını yazınca, Demirhan Tuncay ona:
- Yazdıklann arasında bazı yanlışlar var, işin içyüzünü
ben biliyorum. Istersen sana mektupla bildireyim.. der.
ilhami de:
- Aman, ne olur yaz, onu da yayımlayayım! yanıtını verir.
llhami, mektubu yayımlamadan trafık kazasında ölür. De-
mirhan Tuncay, bana bundan söz edince, ilhami'ye yazdığı
mektubun birörneğini istedim. Anlaşük. Ben mektubu, bel-
geleri beklerken, Demirhan Tuncay sayrılandı, ameliyat
oldu. Onun ardından evinde yangın çıktı, bütün belgeler, ki-
tapları yandı. Galiba, bu arada ilhami'ye yazdığı mektubun
örneği de yok oldu. Demirhan Bey, bir gün telefon etti, sayrı
haliyle:
- Günlüğü tuttuğum defteri buldum, ona birşey olmamış!
diyordu.
Günlüğün sayfalarını faksla geçti. Bunları ilgiyle oku-
dum. Demirhan Tuncay (1927), bir öğretmen çocuğuydu.
Babası, onun yetişmesine hiç karışmamış, o da ülkenin ko-
şullarında sanayiye yönelmenın gereğine inanarak, işçi-
sendikacı olmuştu. Şimdi, Demirhan Tuncay'ın günlük ola-
rak tuttuğu notlara, bilgilere gelebiliriz:
"27 Mayıs 1960 Devrimi ile ilgili üzücü bir anı (gençlerin
kıyma yapılması)..
27 Mayıs Devrimi'nin yapıldığı günlerde ünıversite olay-
larında kaybolan, öldürüldüğü sanılan gençlerin Ankara Et
Kombinası 'nda kıyma yapılarak yok edildikleh yolunda ha-
berler basında yer aldı, radyolardan da yayımlandı.
27 Mayıs 1960 öncesi Ankara ve Istanbul üniversitelerin-
de olaylar olmuştu. Ben Ankara'daki olaylardan sonra,
olay yerine gittim. Siyasal Bilgiler Okulu'nun pencerelerin-
de kurşun yaraları vardı. Pencere alt ve üstkenarlarında da
çokça kurşun izleri görülüyordu.
Söylentilere göre olaylar sırasında pencere önlerinde
büyük bir öğrenci kalabalığı bulunuyormuş. Bu şartlarda
çok öğrencinin ölmüş olması veya ağır şekilde yaralanmış
olması kaçınılmaz durumda idi. Ankara Sıkıyönetim Komu-
tanı'nın 'ateş' emrine, görevli bölük komutanının direndiği
ve sonuçta, ateş açılmasını önleyemediği gibi, haberler
her gün başka başka biçimde yayılıyordu. 27 Mayıs 1960
Devrimi, işte böyle bir ortamda yapıldı. Ihtilalciler, üniversi-
te olaylarında öldürüldüğü sanılan öğrenci gençlerin ce-
setlerinin Ankara Et Kombinası soğuk depolarında olduğu-
na ilişkin bir ihbar yapıyor. Ben o tarihlerde, Ankara Et
Kombinası Makine Bakım Atelyesı'nde çalışıyordum. Aynı
zamanda sendika başkanı idim. Haber, her yönü ile çok
üzücü idi. Öğrencilehn cesetleri, depoya gizlice konulabi-
lirdi. Bunu iki görevli yapar, gizli kalabilirdi. Ama, kıyma
yapma işi hiç bir yönüyle olacak iş değildi..."
Demirhan Tuncay'ın günlüğünüokumayısürdüreceğiz...
BULMACA
SOLDAN SAĞA:
1/ Genellikle bir ders içe-
ren kısa ve özlü şiir. 2/
"Ol büt-i tersâ sana mey
eder misin demiş/ El-
aman ey dil ne müşkilter
sual olmuş sana" (Ne-
dim)... Muhtemel. 3/
Ardahan ilinin bir ilçesi...
Uyanık, gözü açık. 4/
Dürüst, iyi ahlakh... Ge-
leneksel Havvaii dansı. 5/
Borulan döndürmeden
eklemeyi sağlayan bağ-
lantı parçası. 6/ Eski ve
bilinmeyen bir taribi anlatmakta
kullanılan deyim sözü... Sabahat-
tin Kudret Aksal'ın bir oyunu. 7/
Güzel sesli bir kuş... İlaç. 8/ Af-
rika'da bir ırmak... Mevki, ma-
kam. 9/ Yerleşim bölgesi... İki
derenin ya da iki yolun büieştiği
yer.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Be>in dokulannda bulunan ve
morfin kadar güçlü ağn kesici
özelliği olan bir grup proteinin or-
tak adı. 2/ Kumaşlardaki benek... Eski Mısır inanışında ana
tannça. 3/ El, göz ya da baş ile yapılan işaret... Güreşte bir
oyun. 4/ Bir elçiliğe bağlı uzman. 5/ Yapmacıklı davranış... Bir
elektroliz aygıtındaki eksi kutup. 6/ Bir renk... Tarih öncesi dö-
nemlerde, ölünün ana rahmindeki gibi gömühnesi durumu. 7/
Çeş^ne avanası... Sınır boyu. 8/ Tabut... İsa'nın havarileriyle
birlikte yediği son akşam yemeği. 9/ Verilmiş bir ya da daha çok
önermeden sonuç çıkarma işlemi.