Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 6EYLÜL1994SALI
DlZİYAZI
1992 Nobel Ekonomi Ödülü sahibi Prof. Dr. Becker Cumhuriyet için yazdı
Kalkınmada insan sermayesi^ ^ _ ^ ^ ^ ünya ülkeleri arasında gelir
W ^ ^ ^ ^ k eşitsizliği çok fazladır ve bu
m ^ t eşitsizlik son yıllarda da hiç
m H azalmamışttr. Ülkeler arasın-
m U daki gelir dağılımı da çok çar-
m B pıktır ve az sayıdaki gelişmiş
M ^ ^ ülke, dünya gelırinin büyük bir
•^•"•"^^^ kesitini alır. Böylece diinya nü-
fusunun büyük birbölümü kalkınmış ülkelerin stan-
dartlanna göre çok yoksul sayılır.
1950'li yıllardan beri yoksul ülkelerin kalkınma-
lannda yüreklendirici bir hıza da ne yazık ki ulaşı-
lamadı. Aksine daha varlıklı ülkelerde daha hızlı bır
kalkınma görüldü. Bütün bu olumsuz koşullara kar-
şın kırk yıldır "Güney" ülkeleri sayılanlann dene-
yimleri de aynı olmaktan çok uzaktır. Bunlardan ba-
zılan daha da gerilerken bazılan da yoksulluk "tu-
zağmdan" kurtulmayı başanp yeni endüstrileşen ül-
keler sıfatını kazandılar
Yoksul ülkelerin ekonomik kalkınmasını etkileyen
başlıca öğelerin, dışsatım ve dışalım mallannın dün-
ya pazarlanndaki de|Şerinin değişime uğraması ya da
kalkınmış ülkelerin yardımı gibi onlann denetimi
dışmda kalan gelişmeler olmadığı anlaşıldı. Yoksul
ülkeler kalkınmalannı kendi davranışlanyla büyük
ölçüde etkileyebiliyorlar. Etkili olan birçok önlem
var ama ben yalnızca ikisı üzerinde durmak istiyo-
rum: Öğrenim ile mesleki eğitim için uygulanan,
kamu siyasasına ve programlanna yapılan yatırım.
Sermaye deyince çoğunuzun aklına banka hesa-
bı, fabrika bantlan ya da demir-çelik fabrikalan ge-
!ir. Bunlar, uzun vadede üretım yapıp gelir sağladık-
lan için sermayedirler. Ama bu bağlamda eğitim,
bir bilgisayar kursu, aşılama da bir insan ömrü bo-
yunca gelir, üretim ve sağlık sağ-
ladıklan için sermaye sayılabilir.
tnsanlan, sahip olduklan bilgi ve
beceri birikimi, sağlıklan ve alış-
kanlıklanndan ayn düşünmek ola-
naksız oldugu için bu yatınmlar
sonuçta "insan sermayesi"nı yara-
tır.
On dokuzuncu yüzyıl öncesin-
de insan sermayesine sistemli ola-
rak yatınm yapmak tıiçbir ülkede
önemli sayılmıyordu. Eğitirn, mes-
lek öğretimi ve insanlara yapılan
diğer yatınrnlar çok azdı. 20. yüz-
yılda önce Ingiltere'de yeni malla-
nn üretimıne ve daha verimli üre-
tim yöntemlerine bilimsel geliş-
meler uygulanmaya başlandı ve bu
eğilim yavaş yavaş diğer ülkelere
yayıldı.'
121. yüzyıl insan
sermayesi çağı
"J Bu yüzyılda, öğrenim eğitim,
beceri ve öteki bilgi birikimi, kişi-
lerin ve ülkelerin üretimini önem-
li biçimde etkileyen öğeler oldular.
Bir ülkenin yaşam standardını, in-
sanlannın gelişmesini sağlamakta
ve nüfusunun becerisini, bilgi bı-
rikimini, sağlık ve ahşkanlıklannı
değerlendırmekte ne kadar başarı-
h oiduğu saptandığı için yirminci
yüzyıla "insan sermayesi çağı" da
denebilir.
Ekonomik gelişmede insan ser-
mayesinin oynadığı rol Japonya,
Tayvan, Hong Kong, Güney Kore
ve hızla gelisen öteki Asya ülkele-
rinin şaşırtıcı gelişmelerinde göz-
lenmektedir. Genelde ekonomik
gelişmede önemi gereğinden faz-
la önemsenen,doğal kaynaklardan
yoksun olan bu ülkeler, ürettikleri
mallann Batı'da dışlanmasına kar-
şın bir ölçüde iyi eğitilrniş, öğre-
nim görmüş ve çahşkan işgüçleri
yardımıyla büyük bir hızla geliş-
mişlerdir.
însan sermayesinin büyüme için
çok önemli oiduğu düşüncesi eldeki teoriye uydu-
ğundan, Asya kaplanlannın seçildiği izlenimini ver-
memek amacıyla ekonomistler, kalkınan birçok ül-
kenin gelişmesini sistematik olarak inceliyorlar.
Yüzden fazla ülkenin 1960 yılından bu yana kişi ba-
şına düşen gelirindeki artıştan nüfusun ilkokul, lise,
yüksekokul olmak üzere öğrenim derecesine, orta-
lama ömrüne başlangıç olarak alınan 1960 yılında-
ki kişi başına düşen gelirine, sermaye yatınmlanna
kadar birçok özellikleri inceleniyor.
Bu incelemelerin tümü, son yıllarda görülen eko-
nomik gelişmenin eğitim, ortalama ömür ve öteki in-
san sermayesi ölçümlerivle yakın bir ilişkisi olduğu-
nu ortaya koymaktadır. Üçüncü Dünya ülkelerinin.
varsıl ülkelerden genelde biraz daha yavaş kalkınma-
lanna karşın daha iyi eğitilmiş ve daha sağlıklı nü-
fusa sahip yoksul ülkeler, ortalamanın üstünde bir
kalkınma hızı elde etmeyi başardılar.
Ülkelerin ekonomik gelişimlen, denetim altında
tutulabilen deneyler olmadıklan için insan sermaye-
sine yapılan yatınmın büyümeye yol açtığı varsayı-
mını yapmaktan çekinmek zorundayız. Neyse ki in-
san sermayesinin büyümeyi etkilediğini gösteren
başka kanıtlara rasthyoruz. Gerek yok«ul gerek var-
sıl ülkelerde doğum sayısı ve ailenin büyüklüğü, an-
ne ve babanın, ama özellikle de annenin eğitim dü-
zeyiyle ters orantılı oluyor. Daha iyi eğitim görmüş
annelerin daha çok dogurmak yerine kısıtlı zaman-
lanyla ve olanaklanyla daha iyi eğitim görmüş, da-
ha sağlıklı çocuklar yetiştirmeye özen gösterdikleri
gözlenmektedir.
Eğitimin, kişi başına düşen ortalama geliri etkile-
diğini gösteren bu kanıt, yaşam standardının potan-
siyel gücünü yiyip bitiren, Malthusun karabasanı-
ru, hızlı nüfus artışını bir ölçüde giderdiği de görül-
mektedir. Malthus'un teorisine uygun olarak anne ve
babalar, eğitim ve gelir düzeyleri arttığı zaman, ço-
cukları için daha çok harcama yapıyorlar, ama daha
az sayıda çocuğa daha iyi bakmak ve onlan daha iyi
eğitmek için harcıyorlar.
Nüfus artışı ve çocuk ölümlerinin yüksekliği ko-
nusunda kaygılanan ülkeler, özellikle kadmlann il-
kokul, lise eğitimini tamamlamalannı sağlayarak ai-
Ielerin büyüklüğünü ve çocuk ölümü oranlannı do-
laylı yoldan azaltabilirler. Genç kızlann eğitimibü-
tün yoksul ülkelerde, özellikle de Islam ülkelerinde
ve tanmsal toplumlarda geri kalma eğilimi göster-
mektedir.
Eğitim ve öğretirn aynca işgücünün verimliliği-
ni de doğrudan etkilemektedir. Bu, bir ekonominin
değişık sektörleri incelendiği zaman da gözlenmek-
tedir. Geleneksel çiftçilikte eğitimin pek değeri ol-
Portre
iauı sermaye gören adam
2 Arahk 1930'da Pöttsville,
Pennsylvania'da dünyaya gelen
Gary Stanley Becker, Şikago
Ûniversitesi'nin Ekonomi Bö-
lümü'nü bitirdi ve aynı üniver-
sitede masnr ve doktora yaptı.
1970'ten beri Şikago Üniversi-
tesi'nde ekonomi profesörlüğü
yapmaktadır. New York, Bu-
enos Aires, New Jersey. Illinois
ve Kudüs ünrversitelerinden
onursaJ profesörlükler almış
olan Becker. halen "Business
Week" adlı haftalık dergide kö-
şe yazandır. NORC Ekonomi
Araşnrma Merkezi ile Hoover
Enstitüsü'nde araşürma görev-
lisi olarak çalıştı. Daha önce de
Amerikan Enterprise Kamu Siyasalan Araştır-
ma Enstitüsü'nde, Japonya Maliye Bakanlı-
ğı'nın Finans ve Para Siyasası Enstitüsü'nde ve
Ulusal Ekonomi Araştırma Bürosu'nda üst dü-
zey görevlerde bulundu.
Aynca Amerikan Ekonomi Dernegi'nin
Başkanlıgt'nı 1988'denberiyü-
rütmektedir. Amerikan İstatistik
Dernegi, Ekonometric Dernegi
ile Mont Pelerin DernegTnin de
üyesidir.
Yapıtlan: lspanyolca ve Çin-
ceye çevrilen "A Treatise on the
Famity"; Almanca ile Lehçeye
çevrilen "The Economk Appro-
ach to Human Behavior"; Gü-
bert Ghez ile birlikte yazdığı
"The ABocation of Tntte and
Goods Over the Life Cyde"; Ja-
poncaya çevrilen "Economk:
Theory"; Japonca ile tspanyol-
caya çevrilen, üçüncü basımı
hazırlanan "Human Caprtal",
"The Ecooomist of Discri-
minatkHi". Bunlardan başka birçok mesleki
dergide çok sayıda araştırma ve makaleteri
yayımbnmış ve yayınılanmaktadır.
Kendisine, insanı sermaye olarak gören ve
sayısı elliye yakın yayınlanndan ötürü 1992*de
Nobel Ekonomi Ödüîü verildi. Evlidir.
Gary Stanley Becker
bir giriş oluşturuyor. Ülkeler çekici bir ticari ortam
hazırlayamadan uzun süreler gelişemezler. Kamu si-
yasalan ile ekonomik büyümenin ilişkisi çok geniş
bir konudur ve ben çok az yerim kalmasına karşın
bu konuya kısaca değinmeİc ıstiyorum. Daha önce
sözünü ettığim araştırmalar, hükümetleri dış ticare-
tin gelişmesine izin veren, fazla kontrol ve ağır güm-
rük resmi uygulamayan ülkelerin genelde daha hız-
lı büyüdüğünü gösteriyor. Bunun bir neden-sonuç
ilişkisi olmadığını yinelemekte yarar var, yine de el-
de edılen sonucun bu nedene bağlandığını gösteren
birçok başka belirtiler görülmektedir.
En ınandıncı olanı da hükümet siyasasının kısa sü-
relerde çarpıcı bir biçimde değiştirildiği zaman bu-
nun ekonomideki etkileridir. Güney Kore ile Tayvan,
1950'li yıllannsonundave 196O'lı yıllann başlann-
da diğer ülkelerle, özellikle de gelişmiş dünyayla ti-
caret yapmanın önemli yararlannı keşfedip içe dö-
nük siyasalannı oldukça hızla terk ettiler. Bunun so-
nucunda bu ülkelerin ekonomik başansına çok bü-
vük katkılan olan dışsatımlannda hâlâ süregelen
büyük bir patlama yaşandı.
Bu ülkeleri inceleyen uzmanlar arasında bır tar-
tışma konusu da Kore ile Tayvan' ın iç pazarlannı da
dış rekabete açıp açmadıklandır. Ama bu pazarlar-
daki dışalım, dışsatımla birlikte patlama yaptı. Yal-
nızca dışsatımın uzun süreler hızlı bir tempoda art-
ması, hemen hemen olanaksızdır. Çünkü ekonomi-
nin güçlü etkenlen ticaret dengesini oluşturur, dış-
satımla dışalımlannın arasındaki farkı en azda tutar-
Üçüncü Dünya ülkelerinde hükümetlerin siyasa-
lannda ortaya çıkan şaşırtıcı değışiklikler de bilgi
kaynağı oluşturuyor. En çok tartışılan ve en erken ya-
pılan ekonomik reformlar, General
Pinochet'in iktidannda Şili'de yer
aldı. Şili birçok KlT'leri özelleştir-
di, gümrük resmini hiçbir yerde ol-
madığı kadar düşük bir düzeye in-
dirdı, çok sayıdaki sektörde devlet
desteğini kaldırdı. Bu önlemler, o
kadar başanlı oldu ki -son on yıl-
dır Şili'nin büyümesı bütün diğer
Latin Amerika ülkelerininkini geç-
ti- 1988 yılında seçimle iş başına
gelen demokratık hükümet de bu
uygulamalan sürdürdü.
IŞH reformlanmn
yaratnğıetkl
Modern çiftçiler için eğitim büyük önem taşryor. Bunlar melez ürünler, yeni türler geliştirme usulleri, gübre, karmaşık araçlar,
hatta üriinleri için yeni pazaıiar araşürma konulanyla uğraşı>orlar. Ortaya çıkan yeni gelişmelere \e yeni durumlara kolayhkla
uyum sağlayarak ekonomiye büyük katkıda bulunuyorlar...
madığı ve değişmeyen tanm usulleri babadan oğu-
la aktanldığı için, bu konuda, tanm sektörünü göz-
lemlemek çok aydınlatıcı oluyor. Geleneksel ekono-
milerde çiftçiler toplumun en az eğitim gören kesı-
midir.
Buna karşılık modern çiftçiler, melez ürünler, ye-
ni türler geliştirme usulleri, gübre, karmaşık araçlar,
hatta ürünleri için yeni pazarlar araştırma konulany-
la uğraşıyorlar. Ortaya çıkan yeni gelişmelere ve ye-
ni durumlara kolayhkla uyum sağlamalanna yardım
ettiğinden, bu modem çiftçiler için eğitim çok de-
ğerlıdir. Bunun ıçindir ki çıftçilerin varsıl ülkelerin
endüstri işçileri kadar iyi eğitilmiş olmalan ve tan-
mın üretım yönünden atıhm yapması pek şaşırtıcı ol-
lemek zorundalar. Tüm ekonomilerbu sorumluluğu
lisansüstü eğitim yapan kişilere devrederler. Eğitsel
ve bilimsel olanaklan kıt olan yoksul ülkelenn ken-
di lisansüstü programlannı sağlama olanaklan olma-
dığı için onlar öğrencılerini Amerika Birleşık Dev-
letleri, Avrupa, Japonya ve diğer gelişmiş ülkelere
gönderirler.
Eğitim için yurtdışına giden öğrencilerin nereye
gittikleri ve hangi bilim dalında çalıştıklan. ülkeden
ülkeye büyük değışiklikler göstermektedir. Kore,
Tayvan, Singapur ve Japonya gibi son yıllarda hızlı
ekonomik kalkınma gösteren ülkelerin daha 1960'h
yıllarda Amenka Bırleşik Devletleri'nde ve AVTU-
pa'da okuyan birçok öğrencileri vardı. Elde edilen
tL ükümetlerin mikro ve ekonomik politikalan, ekonomiyi doğrudan
etkilemekle kalmayıp aynı zamanda eğitim ve insan sermayesine
yapılan diğer yatırımlann verimliliğini de etkilemektedir. Örneğin eski
komünist devletlerin çoğu, halklannın uzun süreler eğitimi ve okur
yazar olmalan için büyük yatınmlar yapmışlardır ama ekonomüeri
bu insan sermayesini gerektiği gibi değerlendiremediği için bu
yatınmlar verimli olmamıştır.
Şili'nin reformlannın en önem-
li sonucu, diğer Latın Amerika ül-
kelerinde yarattığı etkidir. Arjantin
ekonomisıni neredeyse yerle bir
eden kötü ekonomi, siyasal uygu-
lamalan altmış yıi sürdürdü. Şi-
li'nin uygulamalanmn başarısını
gören Arjantin'in demokratık se-
çimle işbaşına gelen hükümeti,
ekonomisini görülmemiş bir hızla
dış rekabete açtı. Bu reformlar şim-
dıye kadar son derece başanlı oldu-
lar. Meksika ve Peru da Şili'yi iz-
leyerek daha az önlemler, özelleş-
tirme uygulayarak ve dışa açılarak
ekonomilerinde dramatik reform-
lar yaptılar. Diğer Latin Amerika
ülkeleri de benzer reformlan ciddi
bir biçimde tartışıyorlar.
Japonya, Tayvan, Güney Kore,
Hong Kong ve Singapur'un
ekonomik başanlan, Şili'nin diğer
Latin Amerika ülkelerini etkilediği
gibi, diğer Asya ülkelerine
ekonomik model oluşturmaktadır.
Çın, komşulanna yetişebılmek
amacıyla, 1970'liyıllannsonlanna
doğru işe tanm sektörüyle baş-
layarak serbest pazar reformlanna
giriştı. Çin'in ekonomik siyasada
bu köktenci dönüşümünün şaşır-
tıcı başansı çok iyi bilinir.
Hindistan'ın ölüm saçan bürok-
ratik engellen tarihe mal olmuştur
ve bu dev ülke ekonomik reform-
lan başlatmakta çok gecikmiştir. Hindistan 1991
yılından beri dışalım ve satımları serbestleştirmiş,
birçok sektörü özelleştirmiş ve ekonomisindeki bir-
çok yasal engeli ve bürokrasiyi azaltmıştır. Bu adım-
lann sonucunu değerlendirmek henüz çok erken de
olsa Hindistan'ın büyüme hızı artıyor.
Hükümetlerin mikro ve ekonomik politikalan,
ekonomiyi doğrudan etkilemekle kalmayıp aynı
zamanda eğitim ve insan sermayesine yapılan diğer
yatınmlann verimliliğini de etkilemektedir. Örneğin
eski komünist devletlerin çoğu halklannın uzun
süreler eğitimi ve okur yazar olmalan için büyük
yatınmlar yapmışlardır, ama ekonomüeri bu insan
sermayesini gerektiğı gibi değerlendiremediği için,
bu yatınmlar verimli olmamıştır. Eğitim veöğrenime
yapılan yatınmlar gelişmeye önemli bır katkıda
bulunabılmeleri için gerekli ekonomik siyasalarla
birleştirilmelidirler.
Sonuç
muyor. Eğitimin üretici olmaya ve kalkınmaya olan
katkısı. ülkelerdeki eğitim ve ücret ilişkisinden de
anlaşılabilir. Amerika Birleşik Devletleri'nde son
40 yılda üniversıte mezunlan, lise mezunlanndan
ortalama olarak yüzde 40 ila 50 oranında, lise me-
zunlan da ortaokul mezunlanndan yüzde 30 oranın-
da daha fazla gelir sağladılar. Daha az gelişmiş ül-
kelerde kazanılan gelirlerde aradaki fark çok daha
fazladır.
Son on beş yıldır, Amerika Birleşik Devletleri ile
Avrupa ülkelerinde lise öğrenımini tamamlayıp yük-
seköğretime devam etmenin avantajlan belirli bir bi-
çimde arttı. Bu artış, modern ekonomilerde bilgi ve
beceriye tanınan değenn giderek önem kazanması-
na bağlanabilir. Bu eğilimin daha az gelişmiş ülke-
lerde de aynı olup olmadığı henüz bilinmiyor, ama
ben aynı olduğunu tahmin edebilıyorum. Eğer bu
doğruysa, o zaman eğitim, yoksulluktan kurtulmak
isteyen ülkeler için gelecekte çok daha büyük önem
kazanacaktır.
Yoksul ülkeler, üretimlerini daha az beceri kazan-
mış ışgücü gerektiren üretim ve hizmetlerde yoğun-
laştırmak eğiliminde olmalanna karşın kalkınmış
ülkelerin teknolojik ve bilimsel gelişmelerini de iz-
veriler, gelişmiş dış ülkelere bilimsel ve teknolojik
eğitim için öğrenci gönderen ülkelerin daha hızlı ge-
liştiğine daır bir şgilim de göstermektedir.
Dış ülkelere giden öğrencilerden bazılan yurdu-
na hiç dönmüyor, bazılan da gittikleri ülkelerde uzun
yıllarçalıştıktan sonra dönüyor. Gelişmemiş ülkele-
rin birçoğu, bunun bir "beyin göçü" oluşturduğunu
düşünerek öğrencilerini dış ülkelerde eğitime git-
meye teşvik etmiyor. Oysaki çoğu öğTenci uzun sü-
reler yurtdışında kalsa bile, ülkesine zarar değil ya-
rar getirir. Çünkü dış ülkelere "yerteşen" bu öğren-
ciler, özellikle de kadın olanlan, üstün bilimsel ve
teknolojik bir ortamda çalışarak bilgi ve deneyim sa-
hibı oluyorlar. Ülkelerine döndükleri zaman bu de-
neyimlerini de birlikte getıriyorlar.
Kore, Tayvan ve Hong Kong'un bilim \e teknik
alanında önde gelenlerinin çoğu. uzun yıllar dış ül-
kelerde eğitim görmüş ve çalışmışlardır. Kore ile
Hong Kong'un yeni açılan bilim ve teknik üniversi-
telerinin başkanlan buna iyi bir ömektır. Ama yok-
sul ülkeler, dış ülkelerde yaşayan en verimli vatan-
daşlannı ülkelerineçekebilmek için iyi ticari, bilim-
sel ve siyasal bir ortam hazırlamak zorundalar.
Ekonomik ortamın önemini tartışmak için bu iyi
Kırk yıldır değişik devletlerin deneyimlerinden
alınan dersler, Üçüncü Dünya ülkelerinin yoksul-
luktan kurtulmak için yalnızca şansa ve varlıklı dev-
letlenn yardımlanna güvenmeleri gerekmediğini or-
taya çıkarmıştır. Şans her zaman yararlıdır, dış yar-
dım da olabilir. Ama her zaman iyi değerlen-
dirilemeyebilir. Fakat en önemlisi bu ülkelerin ken-
di kendilerine yardım etmek için yapacaklarıdır.
Yararlı birçok davranış vardır. ama ben özellikle en
çok etkili olduğuna ınandığım ikisinin üstünde dur-
mak istiyonım.
Eğitim ve insan sermayesine yapılan öteki yatınm-
lar, kalkınmış ülkelerdeki hızlı teknolojik ve bilim-
sel ilerlemelerden yararlanmalannı sağladığı için
Üçüncü Dünya ülkelerini bile etkilemektedir. Bu,
ekonomiyi dışalım ve dışsatıma açmak, verimsiz iş-
letmeleri özelleştirmek, yasal engelleri ve bürok-
rasiyi en aza indirgemekle birleştirildiği zaman uz-
manuğa, verimli işgücüne, uluslararası ticarete ve
ekonomik gelişmeyi hızlandıran diğer çalışmalara
açık bir ortam hazırlayacaktır.
Önümüzdekı on yılda Üçüncü Dünya ülkelerinin
yoksulluk ve umutsuzluktan kurtulacaklan konusun-
da ıyimser olmak için yeterli nedenler var. Yoksul ve
gelişmemiş olarak kalmak ya da yeni gelişen ül-
kelerin saflanna katılmak konusunda kendi seçim-
len etkili olacaktır.
YARIN: 'Worldwatch Enstitüsü'
Başkanı Lester R. Brown
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇİ
Y A Y I N H A K K I C u m h U r İ y e t ' E A İ T T İ R . İ Z İ N S İ Z Y A Y I N L A N A M A Z
Bir Söylentinin Içyüzü... (1)
Olay, 27 Mayıs 1960lardan beri sömürülür. Şu ünlü,
"Gençlehn 27 Mayıs öncesinde, öldürülüp, kıyma makine-
lerinde kıyma yapıldıkları" olayı. Alpaslan Türkeş, 16 Hazi
ran 1994 günü Sabah'ta, Hulusi Turgut'a bu konuyu anlattı.
Bu olayın bir bildiri ile radyoda yayımlanmasınm iki albayın
işi olduğunu anlatıyor, bir yerde şöyle diyordu:
"Milli Birlik Komitesi'nin ilk çalışma dönemiydi. llk hafta-
lardı yani. Sıcağı sıcağına. Komite içerisinde henüz tasfiye
de yapılmamıştı.
Kurmay albay Ertuğrul Alatlı, benim Başbakanlık Müste-
şarı olmam üzerine, Basın Yayın Genel Müdürlüğü'ne geti-
rildi.
Işte o günlerde Kurmay albay Alatlı, Kurmay albay Mit-
hat Ceylan'/a birlikte bir bildiri kaleme alıyorlar. Bildihde,
gençlehn kıyma makinelehnde kıyıldıkları, kıymaların da-
ha sonra tavuk yemi haline getirildiği anlatılıyor.
Biz, işlerle o kadar meşgulüz ki, radyo haberlerini takip
edemiyoruz. Bu haberden de, bilgimizyok...
... Bu olay üzerine Ertuğrul Alatlı'yı görevden aldık. Ar-
dından sıra, Milli Birlik Komitesi'ne son şeklini vermeye
gelmişti. Bu sırada Alatlı ve Ceylan'ı Komite'den çıkar-
dık..."
Suphi Karaman, Türkeş'in anlattıklarma, 1 Temmuz 1994
günlü Cumhuriyet'te karşılık verdi. Suphi Karaman, Tür-
keş'ten önce, 1972'de, yayımlanan anılarında Orhan Er-
kanlı nın da aynı konuya değindiğini belirtiyordu. Erkanlı,
"Anılar, Sorunlar, Sorumlular" adlı kitabının 59. sayfasında
şunları yazmıştı:
"Henüz komite resmcn açıklanmamıştı, bir sürü insan,
komite üyesi sıfatıyla kendi kendine icraat yapıyor. Bunlar-
dan birisi albay, Et ve Balık Kurumu meselesini de kendisi-
ne iş edinmiş ve kuruma giderek araştırma yapmış. Albay,
yaptığı soruşturma sonunda maddi bir delil bulamadığım,
ancak kurumdakilerin böyle bir olayı duyduklannı ve müm-
kün gördüklerini ifade etti. O olay daha önce gazetelerde
de yer almış ve iyice yayılmıştı. Durumun bir bildiriyle açık-
lanması ve albayın bildiri taslağı hazırlayarak komiteye
getirmesi kararlaştınldı. Albay hazırladığı taslağı komitede
okudu, beğenilmedi. Bazı kısımlarının değiştirilmesi ve
olayın büyütülmemesi istendi. Albay, bildiriyi kendine göre
düzelttikten ve ilgililere parafe ettirdikten sonra komiteye
tekrar göstermeye lüzum görmeden radyoevine gönder-
miş. Biz toplantı halindeyken öğle ajansında haber okundu.
Herkes bir anda, 'Bu ne rezalet' diyerek ayağa fırladı ve or-
talık karıştı."
Suphi Karaman, Erkanlı'nın satır aralarında, "Albay, bu
hatası yüzünden komite dışmda bırakıldı. Halen orduda
(1972) Korgeneral'dir", "O anda bu gibi radyo haber ve bil-
dirilerini Ahmet YıMız veya Ertuğrul Alatlı imzalıyordu"
dediğini belırttikten sora, kendi görüşlerini şöyle açıklıyor:
"Konuyu 27 Mayıs ihtilalinin ilk günlerinin önemli bir
skandalı ve yapılan önemli yanlışlardan biri olarak üzün-
tüyle anımsıyorum. Sırtımızda bir kambur gibi sürüp gitti.
Bu ve benzeri diğer olaylan, buna benzerkamuoyu ortamı-
nın beklentileri körükleyebileceği gibi, bize karşı yıkıcı
davranışların kundakçıları da sergileyebilirdi.
Basiretli davranışlar, derin duşünebilen kafalar bu gibi
durumlara soğukkanlılıkla yaklaşabılmeliydiler. Bu olaya
sebebiyet verenler basiret, düşünce ve soğukkanlılıktan
yoksun kalmışlar, tıpkı bizden önce toplumsal olaylar karşı-
sında Demokrat Partililerin düştükleri hatalarm benzerlni
yapmışlardır.
Tarihin 27 Mayıs dönemi üzerindeki ilk yargılaması, ola-
sıdır ki bu olaydan başlatılacaktır. Onun için olayın, konu
açılmışken kısa geçiştirilmesi uygun değildir. Sayın Tür-
keş'in bu konudaki anıları "İhtılalcıler Et-Balık'ta İnsan Kıy-
ması Arıyor" başlığı altında çıkmış ve fakat çok kısa, nok-
san ve yanlış anlatılmıştır. Konu ya hiç açılmamalı ya da
açılıyorsa eğer, 'Başbakan gibi müsteşar'a ya da Ihtilalin
kudretli albayı 'na yaraşır bir boyutta tarih önüne serilme-
liydi. Oysa Sayın Türkeş bu konuda, olay karşısında bir
gözlemci gibi durmayı yeğlemiş. Sayın Orhan Erkanlı'nın
anılarında ise tarihe ipucu verecek ayrıntılar, bir ölçüde
var.
Bu konuda şu ayrıntılar da bılinmelidir:
Sayın Erkanlı'nın, 1972'de Halen orduda korgeneraldir'
dediği kişi, o sıralarda MBK toplantılarına katılan kurmay
albay Mrthat Ceylan'dır O anda bu gibi radyo haber ve
bültenlerını Ahmet Yıldız veya Ertuğrul Alatlı imzalıyordu'
sözünde Ahmet Yıldız'ın adı olmamalıdır. Çünkü o anda
Ahmet Yıldız henuz Basın-Yayın Genel Müdürlüğü görevi-
ni üstlenmemişti.
Ertuğrul Alatlı'ya gelince: 1960 öncesi uzun kurmaylık
hizmetinde tanıdığım Sayın Alatlı çok yetenekli, görevinde
titiz, seçkin bir kurmay subaydı. Bildirinin talihsiz metnini
görmeden imzalayacak ya da görünce benimseyecek bir
kişiliğe sahip değildı. Ama yıllarca bu töhmetin altında ezil-
di kaldı. İşin aslını en ince ayrıntılarına kadar araştırdı.
Yüzlerce sayfa yazdı, belge topladı, ama duyuramadı. 12
Eylül döneminin Danışma Meclisi'nde de bulundu. Ama bu
konuyu, Danışma Meclisi'ndeki görevi ile ilişkilendirecek
küçük fırsatları yaratmak tenezzülünde bulunmadı.
Aynca bu görevdeyken sürekli 1961 Anayasası'nın sa-
vunmasını yaparak o mecliste silah arkadaşı Sayın Baki
Cebeci'y/e birlikte ayrık otu gibi kaldılar. Sayın Ertuğrul
Alatlı, içine işleyen bu olayı 6 yıl sonra 3 Ocak 1966 günü
Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP) Genel Merkezi'-
nde Sayın Türkeş'le ayrıntılı olarak görüşüyor. Kendisi ile
ilişkili ithamlara, 'Bilmiyorum, anımsamıyorum' diye yanıt
alıyor. Fakatşimdi, Sayın Türkeş, 'Bildiriyi Ertuğrul Alatlı ve
Mithat Ceylan'ın yazdığını tespıt ettim' diyebılıyor..."
Suphi Karaman'ın Türkeş'e, Erkanh'ya yanıtları özetle
bunlar. Ancak, bu olaylara neden olan söylentilerin içyüzü
neydi? Onu da bekleyin. Uzgörücülerin (televizyoncuların)
deyişiyle, "İzlemeyi sürdürün!"...
BULMACA
SOLDANSAĞA:
1/ Kirazkuşu da denilen .
ve ispinozu andıran
küçük bir kuş cinsi... Te- 2
niste topu rakibin arkası- o
na düşürmeyi amaçlayan
vuruş. 2/ Denizcilîkte 4
"açıktan geç, yaklaşma" g
anlamında kullanılan
sözcük... Su. 3/ Italyan 6
mutfağına özgü bir çeşit
pide. 4/ Gemiyi baştan ya
da kıçtan halatla karaya
bağlama... ABD Profes-
yonel Basketbol Ligi'ni
1 2 3 4
y g
simgeleyen harfler. 5/ Olumsuzluk
belirten bir önek... Ölçülülük. 6/
Lenf düğümleri yangısı... Radyu-
mun simgesi. 7/ Pasak... YahudUer
tarafından kendi dinlerine yabancı
olanlara verilen ad. 8/ Bilyeü yatak.
9/ Kurtuluş... Bovling oyununda-
ki hedef tahtalanna verilen ad.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Kaçak mal. 2/ Vilayet... Birden-
bire ortaya çıkan tehhkeli durum.
3/ Eldiven ve giysi yapımında kul-
lanılan bir tür yumuşak deri... Siirt'in bir ilçesi. 4/ Memelilerde
asalak olarak yaşayan ipsi solucan... Bir nota. 5/ Bir yapıtta
uzak, yabancı ülkelerle ilgili olaylan, kişileri ve yöresel göruşleri
yansıtma. 6/ Kâfı gelmeyen... Köpek... Bir renk. 7/ Güney
Amerika'daki sıradağ... Afrika'da yaşayan bir antilop. 8/ Ke-
miklerin toparlak ucu... Avukatlann baglı olduklan meslek
kuruluşu. 9/ Gövdesi üç köşeli ve üç telli bir Rus halk sazı.