19 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
26 EYLÜL1904 PAZARTESİ CUMHURtYET SAYFA KULTUR 15 DİL BAYRAMI'NI KUTLARKEN: Nurullah Ataç, dil yanlışlarını 'Ahfeş' takıııa adıyla yazıyordu KONURERTOP Ataç'ın cumhuriyet dönemi üzerin- de edebiyat, dil, bunlardan daha önemli olarak da düşünce yönünden büyûk etkileri oldu. Batı uygarhğını, daha dogrusu ev- rensel uygarlığı benimsemişti. Ancak bu yolda körü körüne bir taklitçi de- ğildi. Batı'yı kökleriyle tammamızı, benimsememizi öngörüyordu. Lisele- rimizde Yunan ve Latince okutulma- sını amaçlayan yaalan da bu düşünce- sine baghdır. Batı'nın bir taklitçisi ola- rak kalmamamız, o uygarlık içinde ki- şilikli ve yaratıcı olarak yerimizi al- mamız için bir yol olarak görüyordu bunu. "Dil Baynunı böğün. Dirilere kutlu okun." Eski edebiyatımızı, divan şiirini ya- kından tanıyan ve çok seven Ataç, bu edebiyatı da ancak Batı uygarliğını kavradıktan sonra, yeni bir gözle yo- rumlayıp değerlendireceğimize inanı- yordu. Bir kitabının başına "Kesin de söyle- sem gene sonnaktaymı" sözünü almış- tı. Bu onun akıkn, araşüncı yanını gös- terir. Okurlannı verilmiş yargılar üze- rinde yeniden düşünmeye, sorgula- maya çağınr. • "Hepimiz yeni dili kuraıaya eliinizden geldiğince çalışıyoruz, anlamca birbirine yakın olan tilcikler arasındaki aynmlan düşünerek yazmamız gerekmez mi?" Dil devrimini savunuşu, düşünceye verdiği önemin sonucudur. Çağdaş Türkçeyi açık, aydınlık, tutarh, zen- gin, yanlışsız kullanılan bir anlatım araa haline getirmeye çalışmıştır. 1940kuşağı ~~ 1940 kuşağını, Orhan VeM ve arka- daşlannı yaa dünyasına girdikleri günden fark etmiş, getirdikleri taze so- luğu kavramış, bu yeniliğe daha hazır olmayan edebiyat ortamımızda onlan savunmuş, yapıtlanru geniş çevreye tanıtmışür. İnsan ve toplum karşısında yapma- cıkb davranıştan, yapmacıkh anlatım- dan kaçınıyor, yapmaaklı edebiyata karşı çıkıyordu bu kuşak. Ataç'ın baştan beri savunduğu, uy- guladığı da tam buydu. Onun yazılannda konuşma dilinin doğallığını, rahatlığmı, zenginliğini buluruz. Bu ise yazıya hiç de kolay ka- zandınlan bir nitelik değildir. Ataç dile saygıyı, anlatımda özen ve titizliği öğretmiştir. Bugün dilimizi özenle kullanan ör- neğin Fethi Naci'den Memet Fuat'a kadar pek çok yazar Ataç'ın dille ilgili yazdannın kendileri üzerinde ne kadar etkili olduğunu anlatmışlardır. Fethi Naci bu konuda şöyle der: Dûzyazı dili kunılurken "Ataç'ın yazdannı bizim bûy-ûk bir ilgiyle izlememizin asıl nedeni, bu ülke- de bir düzya/ı dili kurulurken Ataç'ın gerçekten önemli çabalarmın farkında oluşumuzdu. Gerek Tiirkçenin yabancı sözcüklerden anndınhnasında gerek düzyazı cûmle yapsırun konuşma dili- nin cümle yapısından yararlanmasında Ataç'ın katkılan unutıibnayacak kadar büyûktür." Ataç, 1951-1956 yülannda Türk Di- li dergisinde çıkan "Dergflerde" baş- lıklı eleştirilerinde, yazarlanmızm dil yanlışlannı sık sık konu edinmiş, dü- zeltme yollannı göstermiştir. Sözgelimi o sıralarda Oktay Rifat, bir yazısmda şöyle demişti: "Keümele- rin kökkri, onlara kendLraize göre an- lamlar yaktştnrmamıza engel olacağı gibi bu anlamlann kuşaktan kuşağa de- ğişmelerine de engel olur. (...) Bir top- lumda aydın kişiler biraz da böyle tü- rer." Ataç bu yazının diliyle ilgili eleşti- rilerini sıralıyordu: "Bay Oktay Rifat neden 'engel olur' diyor, 'önler' dese daha iyi olmaz mıydı? 'Önlemek' ile 'engel olmak' bir mîdir? Bana öyle gel- miyor 'Engel olmak'ta bir "sıkıntı ver- mek' sezflmiyor mu? Sondaki 'türer' de iyi değil bence, 'yetişir' demek daha iyi olmaz mıydı? Hepimiz yeni dili kurma- ya elimizden geldiğince çalışıyoruz, an- lamca birbirine yakın olan tilcikler arasındaki aynmlan düşünerek yazma- mız gerekmez mi?" Orhan Hancerlioğlu'nun bir yazısındaki şu tümceler de Ataç'ın eleştirisine yol açmıştı: "Yukarda saydığım sebeplerden ötürü, sevilme- yen bu sanatçılan ve bu sanat eserlerini topluma arz eden, sevdiren, kabul etti- ren eleştirmeci denilen o üstün insan- • "Alıştığunız sözleri bırakamayız, bırakırsak dilimizi yoksullaştınnz, diyordum. Sonradan anladım yanlış düşündüğümü." lardır." Ataç'ın eleştirisi şöyleydi: "Se- beplerden ötürü' demek doğru değildir, ya 'sebeplerden', ya 'ötünV, ikisi biran- lama gelir o sözlerin, birinden birini bırakmak gerektir." Eleştirilere karşı kendini savunan yazara Ataç yanıt veriyordu: "Bay Hançerlioğlu: 'Ben çağdaş edebiyat derken çağdaş Türk edebiyatını anlat- mak istemiştim' diyor. İyi ya! Öyle söyleseydi yazısında. Anlamak istediğimiz şeyleri anlatabil- menin en iyi yolu, onlan adlanyla söyle- mektir. (...) Bay Hançerlioğlu'nun 'Bu kaçı- nılrnaz yollarda adım adım yürüyerek büğünü haarlayan sanatçılan hatırla- mamak elde değil' demesine de takıl- mıştım. Şöyle demiştim:'Yani Hançer- boğlu onlan, büğûnü hazırlayan sa- natçılan hatıriamamak istiyormuş da elinden gelmemiş mi?' Bay Hançer- lioğlu: 'Elde değü'i, 'Gaynıhtiyari karşılığı- nda kullanrruştım', 'Gaynıhtiyari haürladım' yerine 'hatırlamamak elde değil' daha güzel değil nuT diye soru- yor. Hetnen cevap vereyim Bay Han- çerüoğlu'na: Değil bence. Burada 'elde değil' sözü 'gaynihtiyari'nin yerini tut- muyor. Şunu da söyleyeyim: Bay Hançerli- oğlu 'gaynihtiyari hatırladım' deseydi, onu da beğenmezdim. Burada ikisinin de yeri yok: 'Hatırladım' demek neden yetmiyor? 'Elde değil' ile cümle bir uza- yacak, süslenecek..." Salah Birsel'in günlüğüyle ilgili ola- rak söyledıkleri ise şunlardı: "Ne olur şu 'peş' sözünü kullanmasın, benim en sünrime dokunan sözlerden biridir. 'Güzellik peşinde koşmak" diyeceğine 'Güzellik arkasında koşmak' desin. Farsçamn "piş" sözünü almışız, 'peş' yapmışız. Anlamnu da değiştirmişiz, "ön" demekken arka' anlamında kulla- nıyoruz, dilimizde ne yeri var onun, atı- veririz." Dil devriminin gönüllü savaşçısı, özeleştirisini yapmaktan kaçınmamış- tı: "Dil işine sonradan giriştim. Daha önce başlasaydmı. dil devriminin gerek- li olduğunu daha önce anlıyabiLsevdim ne iyi olurdu." Başka bir yaasında da şöyle diyecekti: "Ben de önce dil devri- mine dayatmağa kalkmıştım. 'Olmaz bu iş, alişüğımız sözleri bırakamayız, bırakırsak dilimizi yoksullaştınnz' di- yordum.. Sonradan anladım yanlış düşündüğümü." Böyle söylese de, "dil işfni geniş an- lamıyla düşünürsek, onun başlangıç- tan beri dil konusuyla ilgili olduğunu kabul etmek gerekir. Yazım, terimler, yabancı sözcükler, anlam aynmlan, yaa dilinde konuşma dilinden yarar- lanma, dilin yanhşsız kullamlması gibi konular üzerinde ilk yazılanndan baş- layarak sık sık durmuştur. • "Sebeplerden ötürü demek doğru değildir, ya 'sebeplerden', ya 'ötürü', ikisi bir anlama gelir o sözlerin, birinden birini bırakmak gerektir." 1940'lardan itibaren ise artık özle- şen Tiirkçenin en çalışkan kalemi, dil devriminin bir öncüsüdür. Bu dönemde bir dil bayramında eski dili savunanlara karşı şunlan söy- lemiştir: "Kunımuş bir kaynağın gene de su vermesini bekliyorlar. Duygu gü- cünü, anı yükiinü önemli buluyorlarsa kendileri yeni tilciklere bu değerleri ka- /andırmağa çalışsalar ya! Yaratıcüı- kları olmadığını sezdikleri için midir nedir, gmenemiyorlar kendilerine, es- kiden, artık ölmüşten yardım dileniyor- lar. Duygulannı belirtecek biçimleri de kendileri kurmayacaklar, eskiyle yeti- necekler. Yoksa kendileri de ölmüş mü ne o kişiler? Dil bayramı böğün. Dirile- re kutlu obun." Bu coşkulu bayram kutlamasından 20 yıl kadar önceki başka bir dil bay- ramında, Tan gazetesinde "Nasd Ya- zıyonız?" başlığı altında basındaki dil yanlışlannı konu edinmeye başlamıştı. Sonra bu yanlannı "Haber-Akşam Postası''nda sürdürdü. Yaalannı "Ah- feş" diye imzalıyordu. Ahfeş'in keçisi Bu tuhaf takma adı şöyle açıklamış- tır: "lmam Ahfeş, Araplann en ileri gelen dilbilgisi uzmanlanndanmış. Kurallara pek bağlı olduğu için herke- sin sözünden yanltş çıkarmağa kal- kamuş. Ahfeş öğrencisiz ve dinleyicisiz kalı- nca kendine bir keçi ahnış, derslerini ona vermiş. Ara sıra'Anladın mı?' diye sorar, keçLsinin ipini çekip başmı sal- labrmış. Bir sözü anlamadan onaylaya- na işte bunun için Ahfeş'in keçisi' der- ler. Bu yazılan niçin kendi imzamla yaz- madtğımı söylejim: Şimdiye kadar hiç- bir yaznna imzamı atmaktan çeküune- dim; zaten bunları Nurullah Ataç'ın yazdığuıı gazeteciler ve edebivatçılar arasında bilmeyen yok; kimseden gizlemiyorum. Fakat bu yazılan, kişi- sel duygularımı ve varsa düşünceleri- mi işin içine kanştırmadan, yalnız şe- kilbilgisi ve sözdizimi kuralİarını dü- şünerek yazıyonım. Bunun için onlan başka imza De yazmağı daha doğru buMuın.." Ataç, bu yazılannda basından der- lediği yanlışlan gösterir, imla, sözdizi- mi bozukluklan üzerinde durur, doğal kullanışa aykın, çeviri kokusu taşıyan kullanışlan eleştirir. Ahfeş %"Hasan rahat rahat ge- .zinti yapacak halde değildi. Kafası karmakarışıktı ve ne yapmak gerektiğini son olarak kestirmenin imkanı yoktu. Bu yüzden yarım saat kadar do- laştıktan sonra döndü." -Tan, 25.9.1936 Üç cümleye de birer balmu- mu: 1- "Gezmek, gezûmek" dururken acemice tercûme edilmiş romanlann Türkçesi- ni hatırlatan "gezinti yap- mak" demeye gerek yok. Za- ten, anlaşıldığına göre Hasan gezmek, gezinmek değil, et- rafı dolaşmak, kollamak isti- yor. 2- "Kestirmek" fıili zaten katiyet gösterir; onun başına bir de "katiyen, katiyetk" de- mek olan "son olarak" zarfının getirilmesi, bizim ka- famızı da Hasan'ın kafası ka- dar kanştırmaktan başka bir işe yaramaz. 3- Hasan herhalde bu yüz- den, yanm saat dolaşmış de- ğil, bu yüzden dönmüş ola- cak, yazar bizi şaşırtmaya çalışıyor ama çok şükür kari- ne imdada yetişiyor. • "Tredüyonİar sağ ve sol Nasılyazryoruz?diktatörlüğe muhalif" Cumhuriyet, 25.9.1936 Bilmem siz hemen anlıya- bildiniz mi? Ben bu "tredûn- yonlar"ın vaktiyle "hatt-ı vasıl" diye çivirdiğimiz "trait d'union (birleştirme çizgjsj)" değil "trade-union (işçi sendi- kası)" olduğunu çabuk çabıık kavnyamadım. Soz dediğin insanı işte böyle düşündürme- ü. • "Tarih içinde değişik- liklerine rağmen 'Türk edebi- yatı' nitelîkleri, Türk diliyle söylenmesi ve yazümasuhr. Türk ruhunu velev belirli smıflar içinde olsun, ifade et- mesidir" -Açık Söz, 25.9.1936 Cenap Şahabettin bir yazısında "Vatan sağır kef is- tiyor" demişti. Açık seçiklik de bu cümlede "Türk edebi- yatı'' tamlamasından sonra bir "-nm" bulunmasını isti- yor. • "Bu, meseleyi Lahey Mahkemesi'ne havale etmek gibi bir idare-i maslahat siya- setini ansızın tersine çevirerek almmış bir karar olduğu içindir ki enteresandır." -Açık Söz, 25.9.1936 "Içiıı" yerine 'içindir ki" söze daha bir kibarlık, adeta bir derinlik veriyor değil mi?.. Hem Frenkler istediği kadar karar "abın", Türk karan "ve- rir." • "Şemsi Paşa çok nekre bir adatndı... Tuhaflığı ve nük- teli sözler söylemeği severdi." -Akşam, 26.9.1936 Ne iyi muharrir! "Nekre" kelimesini belki bilmezlerdiye manasını da söyleyivermiş!.. • "Hozat'm Karacaköy üs- tündeki Büyük Doğan tepesin- de ebedi uykusuna varan tarihi türbesiyle Sarı Saltuk da bu ulu eserlerden biridir" -Cum- huriyet, 26.9.1936 Türbede ebedi uykuya vanldığını bilirdim ama tür- benin de uykuya vardığmı yeni öğrendim. O cümledeki kanşıkhk bundan ibaret mi?.. Yok canım! ama ben tashih ediür yanlışlara balmumu yapıştınyorum... %"Altta kalcoı Amerikalı derin bir inleme ile epeyce bayümıştır." -Tan, 26.9.1936 Bayılmanın azı çoğu olmıyacağına göre "epeyce bayılmak", uzun zaman baygın kalmak. yatmak ola- caİc. Öyle deyiver a canım!.. 0 "Yalnız saçlarımın rengi değil, talihsizliğimin ağırlığı da omuzlaruna çöktü" -Akşam, 26.9.1936 Ağırlık çöker ama renk omuza nasıl çöker? • "7560 'a kadar petrol ara- ba tekerleğine hizmet etti. Amerika 'da romalizma için esrarengiz bir ilaç sayıldığı gibi Rumenpetrolleri 1905 'ten son- ra yabancı sermayenin eline geçti" -Kunın, 26.9.1936 Petrol Amerika'da roma- tizmaya ilaç sayıldığı için mi Rumen petrolleri 1905'ten sonra yabancı sermaye eline geçmiş? Öyle değilse iki cüm- leyi "gibi" ile birbirine birleş- tirmeye ne gerek görmüş? Uzun cümle merakı... •' 'Benim için sen bir saadet kaynağı, bir çalışma membaı, bir vasama kudreti oldun!.." -Akşam, 26.9.1936 "Kaynak" ile "memba" ayn ayn şeyler değildir; "tek- rar"dan kaçmak için bir cüm- leyi böyle eşanlamlı kelimeler- le doldurmak kurdun aslan postuna bürünmesinden farksızdır. • "'İnsan ne kadar soğuk- katılı olursa olsun, dünyadan kavgayı kaldırmak, mületleri birbirlerine yaklaştırmak, bo- ğazlaşmayı siperlemek için ku- rulmuş biryerde böyle bir barış kundağma dayanamaz." -S. Sezgin, Kurun, 28.9.1936 Yazar hiç şüphesiz "Dargınlığa kavgaya sebep olacak bir şey, bir fesat kun- dağı" demek istemiş; fakat "banş kundağı" demekle dü- şündüğünün tam aksini söyle- miş. "Boğazlaşmaya mani ol- mak, boğazlaşmayı önlemek" yerine de "siperlemek" gene öylece yanlış bir ifade; çünkü "siperlemek" kelimesi, bir şe- yin görünmesine engel olmak, onu esirgemek antamındaki "siper ofanak" fiihni hatırlatı- yor; başka bir anlamı yok. • "İstanbul gazetelerinde üslup var mı ki bu üslubun ha- tasmı anyasın" -Kara Davut, Açık Söz, 28.9.1936. Üslup bir ferdin veya bir za- manın yaşayış veya düşünüş tarzı demektir. Herkesin par- lak veya sönük, ince veya kaba, bilgisini veya bilgisizli- ğini gösteren bir üslubu vardır. "Üslup insaıun kendisidir" demişler. Üslupsuz insan ol- maz. Üslubun yanlışı da aran- maz; biz burada dil yanlı- şlannı göstermek istiyoruz. Kara Davut "jfletlemek" diye yeni bir keiime icat etmiş. Ji- ledemek=jfletle kesmek, jileti vurmak, bıçaklamak gibi. Bu keiime hoşuma gitti; dilimize uygun. Ama " j " yerine "c" ile yazılsa daha iyi. Dilimizin "esthetkjue"ine daha uygun olacak. • "Medeni bir gereklilik olarak tayyarecilik memleket- te ne kadarfazla yaygınlaşırsa herhangi bir ihtiyaç gününde bizi o kadarfazla elemana ma- lik olmak imkanmda bulundu- rur" -Yunus Nadi, Cumhuri- yet, 28.9.1936 BUAŞAMADA ŞÜKRAN KURDAKUL I. Dil Kurultayı'ndan Günümüze "Mai ve Siyah" romanının dilini iki kez sadeleştirme gereğini duyan HalkJ Zlya'ya, 60 yıl önce sormuşlar:- Türk dilinin özleşmesi için ne düşünüyorsunuz? Sizce bu sahada nasıl çalışılmalıdır? Üstadın yanıtı kısa ve açık: "Her şeyden evvel yabancı kelimelerin müştaklann- dan, terkiplerinden, tabirattan, murekkebattan lisanı kurtarmalıdır. Bu yazı aleminde çalışanların vazifesidir. Bir gün gelecek yabancı kelimeler en az bir miktara ine- cek ve bunlar da Türk sözlerinin yığını altına gömüle- cektir." Bu konuşmanın yayımlandığı 1934yılında ortaokul ve lise öğrencileri matematik öğrenebilmek için "müsel- les", "mütevaziül adla", "kaim zaviye", "murabbai menşur" vb. sözcüklerle boğuşuyorlardı. Geçen 60 yılın ilk on yılında bilimsel terimler sorunu çözülmüştür. Dr. Adnan Adıvar, Orhan Bey döneminde iznik ve Bursa'da açılan ilk iki medresede, zorunlu olarak Arap- ça öğretim yapıldığını yazar (Osmanlı Türklerinde ilim, I. bas. 1940). XIV. yüzyılda Arapçaya tanınan ayrıcalık, iki-üç yüzyıl içinde egemenliğe dönüşmüş, 1876'larda II. Abdülha- mld'e "resmi dil olması "nı düşündürecek ölçüde etki gücü kazanmıştır. 1911de ömer Seyfettln ve arkadaşlarının "Yeni Li- san" hareketi halkı hiçe sayan bu kültür yozlaşmasına karşı başkaldırı denemesiydi. I. Dil Kurultayı ise Türkçenin bağımsız bir dil olduğu gerçeğine bağlı çalışmaları yaşama geçirme girişimi- dir. Ana dilimizin benliğine kavuşması... Ömer Seyfettin'le arkadaşları hareketlerinin amacını "Lisanımızda yalnız Türkçe kaideleri hükmedecektir. Yalnız Türkçe kaideleri..." tümcesiyle özetlemişlerdi. MustafaKemal veyandaşları, Dil Kurultayı'nınöngör- düğü dilde özleşme savaşımını; değiştirilen abece, ulu- sal tarih bilinci gibi çağdaşlaşmanm vazgeçilmez öğele- rinden biri olarak gördüler. Onların sözcükleriyle yazalım: "Kültürel devrim..." 26 Eylül 1932de ilk kez toplanan Dil Kurultayı'na, yeni kurulan Türk Dili Tetkik Cemiyeti'nin (sonra Türk Dil Ku- rumu) kurucularıyla Abdülhak Hamid, Hüseyin Cahit, Halid Ziya, Mehmet Emin (Yurdakul), Falih Rıfkı (Atay) vb. düşün ve edebiyat adamları katıldılar. Kuşkusuz Halid Ziya gibi özleşmeden yana olanlarda vardı aralarında. "Eyyamcı "larda... CHP'nin iktidar yıllarında Kemalist ideolojiye yandaş olan düşün ve edebiyat adamlarından Mehmet Fuat (Koprülü) gibi, Demokrat Parti'nin iktidar döneminde "medrese dili"ne dönme çabalarına öncülük edenler de... Yalnız Fuat Köprülü mü?. Tek parti döneminde Kemalizme karşı olmadığı bili- nen öğretim üyelerinden Ord. Prof. All Fuat Başgil, 1948'de şöyle yazıyordu "Dil keşmekeşi, son sahnesi nasıl biteceği kestirile- meyen bir facia olmuştur. Öyle bir facia ki vatanın mu- kaddes topraklarını, Allah göstermesin bir düşman or- dusu işgal etseydi de bu ordunun kumanda heyeti Türk milletini, yanıp yavaş yavaş tükenen bir mum gibi ses- sizce söndürmek için bir şeytanlık düşünseydi bundan daha ihanetkar bir tertip bulamazdı." (Sebilürreşat, sayı II, 1948). 46 yıl geçmiş aradan. Başgil türünde kafaların Ata- türk'übiledüşmancasuçlamalannakarşın Türkçe dil bi- lincinin verimlerini görüyoruz. KarşıtdüşüncelerleTürk Dil Kurumu'nun çalışmalarına çelme takmak isteyenle- rin yazılan bile kurumun yaşama geçirdiği sözcükler- den geçilmiyor. Direnmeye çalışan yalnızca şeriat kafasıdır. Bir de onlara ödün verenler. Odün verenlerin başında 12 Eylül döneminin egemen- leri geliyor kuşkusuz. Soyadını bile TDK'nin yaşama geçirdiği sözcüklerden alan Bay Kenan Evren'in Türk Dil ve Tarih kurumlarına "gasp" eylemi. Bu hukuk dışı eylem ayıbının silinmesi için Kültür Ba- kanlığı'nca hazırlanan yasa tasarısı bir türlü görüşüle- medi Meclis'te. Neredeyse iki yıl bitiyor... Siyasal partilerin yöneticileri bir de demokrasi kahra- manı geçinmezler mi?.. Aîatürkçü Düşünce DerneğVnin 'Dil Bayramı' mesajı: Türk TarihKurumu yeniden açılsın ANKARA (Cumhuriyet Bü- rosu) - Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkan Yar- dıması Tevfik Kızguıkaya. "62. Dil Bayramı" nedenıyle yaptığı açıklamada, demok- ratik kitle örgütlerinin temsil- cilerine. "Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu'nun yeni- den açılması doğnıltusunda gi- rişim başlatalım" çağnsında bulundu. Kızgınkaya, Türkiye'nin bugün içinde bulunduğu sos- yal ve siyasal karmaşayı de- ğerlendırirken "Bu dunım, 1920'lerde Mustafa Kemal Atatürk tarafmdan ortaya ko- nan ve ülkemizde bulunan her- kesin gönülden sahiplendiği ve 71 yühk Türkiye Cumhuri- yeti'nin temeUerini oluşturan Atatürkçü düşünce sistemine, Atatürk DevTİm ve Ilkeleri'ne gerçek anlamda sahip çıkılma- masından kaynaklanıyor" de- di. Kızgınkaya, Mustafa Kemal'in, okul kitaplannda. tarlada "karga kovalayan ço- cuk", "düşmanı denize döken Mr komutan'Man öteye geçi- rilmedığıni, bazı yöneticilenn ise Atatürkçülüğü. yılın bir dakikasında Anıtkabır'de saygı duruşunda bulunmakla özdeşleştirdiğıni soyledı. Kız- gınkaya, Mustafa Kemal Atatürk'ü, "Bir resim, bir büst, bir heykel şekline sıkıştı- rarak. putlaştırarak yozlaştır- ma çabaiarının. laik Türkiye Cumhuriyetimizi yok etme ça- öalannın birinci asaması" ol- duğunu vurgulayarak. veril- mesi gereken mücadelenin temelinin bu nokta olduğunu bıldirdı. Kızgınkaya, dilin, toplumu ulus yapan özelliklerin başın- da geldiğini beürterek sözleri- ni şöyle sürdürdü: "Bunun bilincinde olan Mustafa Kemal Atatürk, bu doğrultuda Türk Dili Tetkik Cemiyeti'ni kurdurdu. Bövlece dil devrimi ile çağdaşlaşma yo- lundaki en önemli adımın atıl- masının yanı sıra güzel Türk- çemizin yozlaştınlmaması, korunması ve geliştirilmesi yo- lunda vasiyeti ile gelirini bırak- tığı TürkDUi Tetkik Cemi- yeti'ni, manevi mirası olarak bizlere emanet etmiştir." 12 Eylül 1980'de Türk Ta- rih Kurumu ve Türk Dil Ku- rumu kapatılarak her alanda olduğu gibi dilde de yozlaş- maya olanak tanındığını vur- gulayan Kızgınkaya, Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu'nun yeniden açılma- sı doğrultusanda bir çalışma başlatılması gerektiğini söyle- di. Kızgınkaya. şunlan dedi: "Demokratik kitle örgütfcri ve siyasi parti temsilcileriyie görüşelim ve girişimlerde bulu- nalım. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak, sahip oldu- ğumuz değerlerin tek tek yok edilmesine gözümüzü, kulağv mızı ve ağzımı kapatarak alet olmayalmı."
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle