Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
26 EYLÜL1904 PAZARTESİ CUMHURtYET SAYFA
KULTUR 15
DİL BAYRAMI'NI KUTLARKEN:
Nurullah Ataç, dil yanlışlarını
'Ahfeş' takıııa adıyla yazıyordu
KONURERTOP
Ataç'ın cumhuriyet dönemi üzerin-
de edebiyat, dil, bunlardan daha
önemli olarak da düşünce yönünden
büyûk etkileri oldu.
Batı uygarhğını, daha dogrusu ev-
rensel uygarlığı benimsemişti. Ancak
bu yolda körü körüne bir taklitçi de-
ğildi. Batı'yı kökleriyle tammamızı,
benimsememizi öngörüyordu. Lisele-
rimizde Yunan ve Latince okutulma-
sını amaçlayan yaalan da bu düşünce-
sine baghdır. Batı'nın bir taklitçisi ola-
rak kalmamamız, o uygarlık içinde ki-
şilikli ve yaratıcı olarak yerimizi al-
mamız için bir yol olarak görüyordu
bunu.
"Dil Baynunı böğün. Dirilere kutlu
okun."
Eski edebiyatımızı, divan şiirini ya-
kından tanıyan ve çok seven Ataç, bu
edebiyatı da ancak Batı uygarliğını
kavradıktan sonra, yeni bir gözle yo-
rumlayıp değerlendireceğimize inanı-
yordu.
Bir kitabının başına "Kesin de söyle-
sem gene sonnaktaymı" sözünü almış-
tı. Bu onun akıkn, araşüncı yanını gös-
terir. Okurlannı verilmiş yargılar üze-
rinde yeniden düşünmeye, sorgula-
maya çağınr.
• "Hepimiz yeni dili
kuraıaya eliinizden
geldiğince çalışıyoruz,
anlamca birbirine yakın
olan tilcikler arasındaki
aynmlan düşünerek
yazmamız gerekmez mi?"
Dil devrimini savunuşu, düşünceye
verdiği önemin sonucudur. Çağdaş
Türkçeyi açık, aydınlık, tutarh, zen-
gin, yanlışsız kullanılan bir anlatım
araa haline getirmeye çalışmıştır.
1940kuşağı ~~
1940 kuşağını, Orhan VeM ve arka-
daşlannı yaa dünyasına girdikleri
günden fark etmiş, getirdikleri taze so-
luğu kavramış, bu yeniliğe daha hazır
olmayan edebiyat ortamımızda onlan
savunmuş, yapıtlanru geniş çevreye
tanıtmışür.
İnsan ve toplum karşısında yapma-
cıkb davranıştan, yapmacıkh anlatım-
dan kaçınıyor, yapmaaklı edebiyata
karşı çıkıyordu bu kuşak.
Ataç'ın baştan beri savunduğu, uy-
guladığı da tam buydu.
Onun yazılannda konuşma dilinin
doğallığını, rahatlığmı, zenginliğini
buluruz. Bu ise yazıya hiç de kolay ka-
zandınlan bir nitelik değildir. Ataç
dile saygıyı, anlatımda özen ve titizliği
öğretmiştir.
Bugün dilimizi özenle kullanan ör-
neğin Fethi Naci'den Memet Fuat'a
kadar pek çok yazar Ataç'ın dille ilgili
yazdannın kendileri üzerinde ne kadar
etkili olduğunu anlatmışlardır. Fethi
Naci bu konuda şöyle der:
Dûzyazı dili kunılurken
"Ataç'ın yazdannı bizim bûy-ûk bir
ilgiyle izlememizin asıl nedeni, bu ülke-
de bir düzya/ı dili kurulurken Ataç'ın
gerçekten önemli çabalarmın farkında
oluşumuzdu. Gerek Tiirkçenin yabancı
sözcüklerden anndınhnasında gerek
düzyazı cûmle yapsırun konuşma dili-
nin cümle yapısından yararlanmasında
Ataç'ın katkılan unutıibnayacak kadar
büyûktür."
Ataç, 1951-1956 yülannda Türk Di-
li dergisinde çıkan "Dergflerde" baş-
lıklı eleştirilerinde, yazarlanmızm dil
yanlışlannı sık sık konu edinmiş, dü-
zeltme yollannı göstermiştir.
Sözgelimi o sıralarda Oktay Rifat,
bir yazısmda şöyle demişti: "Keümele-
rin kökkri, onlara kendLraize göre an-
lamlar yaktştnrmamıza engel olacağı
gibi bu anlamlann kuşaktan kuşağa de-
ğişmelerine de engel olur. (...) Bir top-
lumda aydın kişiler biraz da böyle tü-
rer."
Ataç bu yazının diliyle ilgili eleşti-
rilerini sıralıyordu: "Bay Oktay Rifat
neden 'engel olur' diyor, 'önler' dese
daha iyi olmaz mıydı? 'Önlemek' ile
'engel olmak' bir mîdir? Bana öyle gel-
miyor 'Engel olmak'ta bir "sıkıntı ver-
mek' sezflmiyor mu? Sondaki 'türer' de
iyi değil bence, 'yetişir' demek daha iyi
olmaz mıydı? Hepimiz yeni dili kurma-
ya elimizden geldiğince çalışıyoruz, an-
lamca birbirine yakın olan tilcikler
arasındaki aynmlan düşünerek yazma-
mız gerekmez mi?"
Orhan Hancerlioğlu'nun bir
yazısındaki şu tümceler de Ataç'ın
eleştirisine yol açmıştı: "Yukarda
saydığım sebeplerden ötürü, sevilme-
yen bu sanatçılan ve bu sanat eserlerini
topluma arz eden, sevdiren, kabul etti-
ren eleştirmeci denilen o üstün insan-
• "Alıştığunız sözleri
bırakamayız, bırakırsak
dilimizi yoksullaştınnz,
diyordum. Sonradan
anladım yanlış
düşündüğümü."
lardır." Ataç'ın eleştirisi şöyleydi: "Se-
beplerden ötürü' demek doğru değildir,
ya 'sebeplerden', ya 'ötünV, ikisi biran-
lama gelir o sözlerin, birinden birini
bırakmak gerektir."
Eleştirilere karşı kendini savunan
yazara Ataç yanıt veriyordu: "Bay
Hançerlioğlu: 'Ben çağdaş edebiyat
derken çağdaş Türk edebiyatını anlat-
mak istemiştim' diyor.
İyi ya! Öyle söyleseydi yazısında.
Anlamak istediğimiz şeyleri anlatabil-
menin en iyi yolu, onlan adlanyla söyle-
mektir.
(...) Bay Hançerlioğlu'nun 'Bu kaçı-
nılrnaz yollarda adım adım yürüyerek
büğünü haarlayan sanatçılan hatırla-
mamak elde değil' demesine de takıl-
mıştım. Şöyle demiştim:'Yani Hançer-
boğlu onlan, büğûnü hazırlayan sa-
natçılan hatıriamamak istiyormuş da
elinden gelmemiş mi?' Bay Hançer-
lioğlu:
'Elde değü'i, 'Gaynıhtiyari karşılığı-
nda kullanrruştım', 'Gaynıhtiyari
haürladım' yerine 'hatırlamamak elde
değil' daha güzel değil nuT diye soru-
yor. Hetnen cevap vereyim Bay Han-
çerüoğlu'na: Değil bence. Burada 'elde
değil' sözü 'gaynihtiyari'nin yerini tut-
muyor.
Şunu da söyleyeyim: Bay Hançerli-
oğlu 'gaynihtiyari hatırladım' deseydi,
onu da beğenmezdim. Burada ikisinin
de yeri yok: 'Hatırladım' demek neden
yetmiyor? 'Elde değil' ile cümle bir uza-
yacak, süslenecek..."
Salah Birsel'in günlüğüyle ilgili ola-
rak söyledıkleri ise şunlardı: "Ne olur
şu 'peş' sözünü kullanmasın, benim en
sünrime dokunan sözlerden biridir.
'Güzellik peşinde koşmak" diyeceğine
'Güzellik arkasında koşmak' desin.
Farsçamn "piş" sözünü almışız, 'peş'
yapmışız. Anlamnu da değiştirmişiz,
"ön" demekken arka' anlamında kulla-
nıyoruz, dilimizde ne yeri var onun, atı-
veririz."
Dil devriminin gönüllü savaşçısı,
özeleştirisini yapmaktan kaçınmamış-
tı: "Dil işine sonradan giriştim. Daha
önce başlasaydmı. dil devriminin gerek-
li olduğunu daha önce anlıyabiLsevdim
ne iyi olurdu." Başka bir yaasında da
şöyle diyecekti: "Ben de önce dil devri-
mine dayatmağa kalkmıştım. 'Olmaz
bu iş, alişüğımız sözleri bırakamayız,
bırakırsak dilimizi yoksullaştınnz' di-
yordum.. Sonradan anladım yanlış
düşündüğümü."
Böyle söylese de, "dil işfni geniş an-
lamıyla düşünürsek, onun başlangıç-
tan beri dil konusuyla ilgili olduğunu
kabul etmek gerekir. Yazım, terimler,
yabancı sözcükler, anlam aynmlan,
yaa dilinde konuşma dilinden yarar-
lanma, dilin yanhşsız kullamlması gibi
konular üzerinde ilk yazılanndan baş-
layarak sık sık durmuştur.
• "Sebeplerden ötürü
demek doğru değildir, ya
'sebeplerden', ya 'ötürü',
ikisi bir anlama gelir o
sözlerin, birinden birini
bırakmak gerektir."
1940'lardan itibaren ise artık özle-
şen Tiirkçenin en çalışkan kalemi, dil
devriminin bir öncüsüdür.
Bu dönemde bir dil bayramında
eski dili savunanlara karşı şunlan söy-
lemiştir: "Kunımuş bir kaynağın gene
de su vermesini bekliyorlar. Duygu gü-
cünü, anı yükiinü önemli buluyorlarsa
kendileri yeni tilciklere bu değerleri ka-
/andırmağa çalışsalar ya! Yaratıcüı-
kları olmadığını sezdikleri için midir
nedir, gmenemiyorlar kendilerine, es-
kiden, artık ölmüşten yardım dileniyor-
lar.
Duygulannı belirtecek biçimleri de
kendileri kurmayacaklar, eskiyle yeti-
necekler. Yoksa kendileri de ölmüş mü
ne o kişiler? Dil bayramı böğün. Dirile-
re kutlu obun."
Bu coşkulu bayram kutlamasından
20 yıl kadar önceki başka bir dil bay-
ramında, Tan gazetesinde "Nasd Ya-
zıyonız?" başlığı altında basındaki dil
yanlışlannı konu edinmeye başlamıştı.
Sonra bu yanlannı "Haber-Akşam
Postası''nda sürdürdü. Yaalannı "Ah-
feş" diye imzalıyordu.
Ahfeş'in keçisi
Bu tuhaf takma adı şöyle açıklamış-
tır: "lmam Ahfeş, Araplann en ileri
gelen dilbilgisi uzmanlanndanmış.
Kurallara pek bağlı olduğu için herke-
sin sözünden yanltş çıkarmağa kal-
kamuş.
Ahfeş öğrencisiz ve dinleyicisiz kalı-
nca kendine bir keçi ahnış, derslerini
ona vermiş. Ara sıra'Anladın mı?' diye
sorar, keçLsinin ipini çekip başmı sal-
labrmış. Bir sözü anlamadan onaylaya-
na işte bunun için Ahfeş'in keçisi' der-
ler.
Bu yazılan niçin kendi imzamla yaz-
madtğımı söylejim: Şimdiye kadar hiç-
bir yaznna imzamı atmaktan çeküune-
dim; zaten bunları Nurullah Ataç'ın
yazdığuıı gazeteciler ve edebivatçılar
arasında bilmeyen yok; kimseden
gizlemiyorum. Fakat bu yazılan, kişi-
sel duygularımı ve varsa düşünceleri-
mi işin içine kanştırmadan, yalnız şe-
kilbilgisi ve sözdizimi kuralİarını dü-
şünerek yazıyonım. Bunun için onlan
başka imza De yazmağı daha doğru
buMuın.."
Ataç, bu yazılannda basından der-
lediği yanlışlan gösterir, imla, sözdizi-
mi bozukluklan üzerinde durur, doğal
kullanışa aykın, çeviri kokusu taşıyan
kullanışlan eleştirir.
Ahfeş
%"Hasan rahat rahat ge-
.zinti yapacak halde değildi.
Kafası karmakarışıktı ve ne
yapmak gerektiğini son olarak
kestirmenin imkanı yoktu. Bu
yüzden yarım saat kadar do-
laştıktan sonra döndü."
-Tan, 25.9.1936
Üç cümleye de birer balmu-
mu: 1- "Gezmek, gezûmek"
dururken acemice tercûme
edilmiş romanlann Türkçesi-
ni hatırlatan "gezinti yap-
mak" demeye gerek yok. Za-
ten, anlaşıldığına göre Hasan
gezmek, gezinmek değil, et-
rafı dolaşmak, kollamak isti-
yor.
2- "Kestirmek" fıili zaten
katiyet gösterir; onun başına
bir de "katiyen, katiyetk" de-
mek olan "son olarak"
zarfının getirilmesi, bizim ka-
famızı da Hasan'ın kafası ka-
dar kanştırmaktan başka bir
işe yaramaz.
3- Hasan herhalde bu yüz-
den, yanm saat dolaşmış de-
ğil, bu yüzden dönmüş ola-
cak, yazar bizi şaşırtmaya
çalışıyor ama çok şükür kari-
ne imdada yetişiyor.
• "Tredüyonİar sağ ve sol
Nasılyazryoruz?diktatörlüğe muhalif"
Cumhuriyet, 25.9.1936
Bilmem siz hemen anlıya-
bildiniz mi? Ben bu "tredûn-
yonlar"ın vaktiyle "hatt-ı
vasıl" diye çivirdiğimiz "trait
d'union (birleştirme çizgjsj)"
değil "trade-union (işçi sendi-
kası)" olduğunu çabuk çabıık
kavnyamadım. Soz dediğin
insanı işte böyle düşündürme-
ü.
• "Tarih içinde değişik-
liklerine rağmen 'Türk edebi-
yatı' nitelîkleri, Türk diliyle
söylenmesi ve yazümasuhr.
Türk ruhunu velev belirli
smıflar içinde olsun, ifade et-
mesidir" -Açık Söz, 25.9.1936
Cenap Şahabettin bir
yazısında "Vatan sağır kef is-
tiyor" demişti. Açık seçiklik
de bu cümlede "Türk edebi-
yatı'' tamlamasından sonra
bir "-nm" bulunmasını isti-
yor.
• "Bu, meseleyi Lahey
Mahkemesi'ne havale etmek
gibi bir idare-i maslahat siya-
setini ansızın tersine çevirerek
almmış bir karar olduğu içindir
ki enteresandır." -Açık Söz,
25.9.1936
"Içiıı" yerine 'içindir ki"
söze daha bir kibarlık, adeta
bir derinlik veriyor değil mi?..
Hem Frenkler istediği kadar
karar "abın", Türk karan "ve-
rir."
• "Şemsi Paşa çok nekre
bir adatndı... Tuhaflığı ve nük-
teli sözler söylemeği severdi."
-Akşam, 26.9.1936
Ne iyi muharrir! "Nekre"
kelimesini belki bilmezlerdiye
manasını da söyleyivermiş!..
• "Hozat'm Karacaköy üs-
tündeki Büyük Doğan tepesin-
de ebedi uykusuna varan tarihi
türbesiyle Sarı Saltuk da bu
ulu eserlerden biridir" -Cum-
huriyet, 26.9.1936
Türbede ebedi uykuya
vanldığını bilirdim ama tür-
benin de uykuya vardığmı
yeni öğrendim. O cümledeki
kanşıkhk bundan ibaret mi?..
Yok canım! ama ben tashih
ediür yanlışlara balmumu
yapıştınyorum...
%"Altta kalcoı Amerikalı
derin bir inleme ile epeyce
bayümıştır." -Tan, 26.9.1936
Bayılmanın azı çoğu
olmıyacağına göre "epeyce
bayılmak", uzun zaman
baygın kalmak. yatmak ola-
caİc. Öyle deyiver a canım!..
0 "Yalnız saçlarımın rengi
değil, talihsizliğimin ağırlığı da
omuzlaruna çöktü" -Akşam,
26.9.1936
Ağırlık çöker ama renk
omuza nasıl çöker?
• "7560 'a kadar petrol ara-
ba tekerleğine hizmet etti.
Amerika 'da romalizma için
esrarengiz bir ilaç sayıldığı gibi
Rumenpetrolleri 1905 'ten son-
ra yabancı sermayenin eline
geçti" -Kunın, 26.9.1936
Petrol Amerika'da roma-
tizmaya ilaç sayıldığı için mi
Rumen petrolleri 1905'ten
sonra yabancı sermaye eline
geçmiş? Öyle değilse iki cüm-
leyi "gibi" ile birbirine birleş-
tirmeye ne gerek görmüş?
Uzun cümle merakı...
•' 'Benim için sen bir saadet
kaynağı, bir çalışma membaı,
bir vasama kudreti oldun!.."
-Akşam, 26.9.1936
"Kaynak" ile "memba"
ayn ayn şeyler değildir; "tek-
rar"dan kaçmak için bir cüm-
leyi böyle eşanlamlı kelimeler-
le doldurmak kurdun aslan
postuna bürünmesinden
farksızdır.
• "'İnsan ne kadar soğuk-
katılı olursa olsun, dünyadan
kavgayı kaldırmak, mületleri
birbirlerine yaklaştırmak, bo-
ğazlaşmayı siperlemek için ku-
rulmuş biryerde böyle bir barış
kundağma dayanamaz." -S.
Sezgin, Kurun, 28.9.1936
Yazar hiç şüphesiz
"Dargınlığa kavgaya sebep
olacak bir şey, bir fesat kun-
dağı" demek istemiş; fakat
"banş kundağı" demekle dü-
şündüğünün tam aksini söyle-
miş. "Boğazlaşmaya mani ol-
mak, boğazlaşmayı önlemek"
yerine de "siperlemek" gene
öylece yanlış bir ifade; çünkü
"siperlemek" kelimesi, bir şe-
yin görünmesine engel olmak,
onu esirgemek antamındaki
"siper ofanak" fiihni hatırlatı-
yor; başka bir anlamı yok.
• "İstanbul gazetelerinde
üslup var mı ki bu üslubun ha-
tasmı anyasın" -Kara Davut,
Açık Söz, 28.9.1936.
Üslup bir ferdin veya bir za-
manın yaşayış veya düşünüş
tarzı demektir. Herkesin par-
lak veya sönük, ince veya
kaba, bilgisini veya bilgisizli-
ğini gösteren bir üslubu
vardır.
"Üslup insaıun kendisidir"
demişler. Üslupsuz insan ol-
maz. Üslubun yanlışı da aran-
maz; biz burada dil yanlı-
şlannı göstermek istiyoruz.
Kara Davut "jfletlemek" diye
yeni bir keiime icat etmiş. Ji-
ledemek=jfletle kesmek, jileti
vurmak, bıçaklamak gibi. Bu
keiime hoşuma gitti; dilimize
uygun. Ama " j " yerine "c" ile
yazılsa daha iyi.
Dilimizin "esthetkjue"ine
daha uygun olacak.
• "Medeni bir gereklilik
olarak tayyarecilik memleket-
te ne kadarfazla yaygınlaşırsa
herhangi bir ihtiyaç gününde
bizi o kadarfazla elemana ma-
lik olmak imkanmda bulundu-
rur" -Yunus Nadi, Cumhuri-
yet, 28.9.1936
BUAŞAMADA
ŞÜKRAN KURDAKUL
I. Dil Kurultayı'ndan
Günümüze
"Mai ve Siyah" romanının dilini iki kez sadeleştirme
gereğini duyan HalkJ Zlya'ya, 60 yıl önce sormuşlar:-
Türk dilinin özleşmesi için ne düşünüyorsunuz? Sizce
bu sahada nasıl çalışılmalıdır?
Üstadın yanıtı kısa ve açık:
"Her şeyden evvel yabancı kelimelerin müştaklann-
dan, terkiplerinden, tabirattan, murekkebattan lisanı
kurtarmalıdır. Bu yazı aleminde çalışanların vazifesidir.
Bir gün gelecek yabancı kelimeler en az bir miktara ine-
cek ve bunlar da Türk sözlerinin yığını altına gömüle-
cektir."
Bu konuşmanın yayımlandığı 1934yılında ortaokul ve
lise öğrencileri matematik öğrenebilmek için "müsel-
les", "mütevaziül adla", "kaim zaviye", "murabbai
menşur" vb. sözcüklerle boğuşuyorlardı. Geçen 60 yılın
ilk on yılında bilimsel terimler sorunu çözülmüştür.
Dr. Adnan Adıvar, Orhan Bey döneminde iznik ve
Bursa'da açılan ilk iki medresede, zorunlu olarak Arap-
ça öğretim yapıldığını yazar (Osmanlı Türklerinde ilim,
I. bas. 1940).
XIV. yüzyılda Arapçaya tanınan ayrıcalık, iki-üç yüzyıl
içinde egemenliğe dönüşmüş, 1876'larda II. Abdülha-
mld'e "resmi dil olması "nı düşündürecek ölçüde etki
gücü kazanmıştır.
1911de ömer Seyfettln ve arkadaşlarının "Yeni Li-
san" hareketi halkı hiçe sayan bu kültür yozlaşmasına
karşı başkaldırı denemesiydi.
I. Dil Kurultayı ise Türkçenin bağımsız bir dil olduğu
gerçeğine bağlı çalışmaları yaşama geçirme girişimi-
dir.
Ana dilimizin benliğine kavuşması...
Ömer Seyfettin'le arkadaşları hareketlerinin amacını
"Lisanımızda yalnız Türkçe kaideleri hükmedecektir.
Yalnız Türkçe kaideleri..." tümcesiyle özetlemişlerdi.
MustafaKemal veyandaşları, Dil Kurultayı'nınöngör-
düğü dilde özleşme savaşımını; değiştirilen abece, ulu-
sal tarih bilinci gibi çağdaşlaşmanm vazgeçilmez öğele-
rinden biri olarak gördüler.
Onların sözcükleriyle yazalım:
"Kültürel devrim..."
26 Eylül 1932de ilk kez toplanan Dil Kurultayı'na, yeni
kurulan Türk Dili Tetkik Cemiyeti'nin (sonra Türk Dil Ku-
rumu) kurucularıyla Abdülhak Hamid, Hüseyin Cahit,
Halid Ziya, Mehmet Emin (Yurdakul), Falih Rıfkı (Atay)
vb. düşün ve edebiyat adamları katıldılar.
Kuşkusuz Halid Ziya gibi özleşmeden yana olanlarda
vardı aralarında.
"Eyyamcı "larda...
CHP'nin iktidar yıllarında Kemalist ideolojiye yandaş
olan düşün ve edebiyat adamlarından Mehmet Fuat
(Koprülü) gibi, Demokrat Parti'nin iktidar döneminde
"medrese dili"ne dönme çabalarına öncülük edenler
de...
Yalnız Fuat Köprülü mü?.
Tek parti döneminde Kemalizme karşı olmadığı bili-
nen öğretim üyelerinden Ord. Prof. All Fuat Başgil,
1948'de şöyle yazıyordu
"Dil keşmekeşi, son sahnesi nasıl biteceği kestirile-
meyen bir facia olmuştur. Öyle bir facia ki vatanın mu-
kaddes topraklarını, Allah göstermesin bir düşman or-
dusu işgal etseydi de bu ordunun kumanda heyeti Türk
milletini, yanıp yavaş yavaş tükenen bir mum gibi ses-
sizce söndürmek için bir şeytanlık düşünseydi bundan
daha ihanetkar bir tertip bulamazdı." (Sebilürreşat, sayı
II, 1948).
46 yıl geçmiş aradan. Başgil türünde kafaların Ata-
türk'übiledüşmancasuçlamalannakarşın Türkçe dil bi-
lincinin verimlerini görüyoruz. KarşıtdüşüncelerleTürk
Dil Kurumu'nun çalışmalarına çelme takmak isteyenle-
rin yazılan bile kurumun yaşama geçirdiği sözcükler-
den geçilmiyor.
Direnmeye çalışan yalnızca şeriat kafasıdır.
Bir de onlara ödün verenler.
Odün verenlerin başında 12 Eylül döneminin egemen-
leri geliyor kuşkusuz.
Soyadını bile TDK'nin yaşama geçirdiği sözcüklerden
alan Bay Kenan Evren'in Türk Dil ve Tarih kurumlarına
"gasp" eylemi.
Bu hukuk dışı eylem ayıbının silinmesi için Kültür Ba-
kanlığı'nca hazırlanan yasa tasarısı bir türlü görüşüle-
medi Meclis'te.
Neredeyse iki yıl bitiyor...
Siyasal partilerin yöneticileri bir de demokrasi kahra-
manı geçinmezler mi?..
Aîatürkçü Düşünce DerneğVnin
'Dil Bayramı' mesajı:
Türk TarihKurumu
yeniden açılsın
ANKARA (Cumhuriyet Bü-
rosu) - Atatürkçü Düşünce
Derneği Genel Başkan Yar-
dıması Tevfik Kızguıkaya.
"62. Dil Bayramı" nedenıyle
yaptığı açıklamada, demok-
ratik kitle örgütlerinin temsil-
cilerine. "Türk Tarih Kurumu
ve Türk Dil Kurumu'nun yeni-
den açılması doğnıltusunda gi-
rişim başlatalım" çağnsında
bulundu.
Kızgınkaya, Türkiye'nin
bugün içinde bulunduğu sos-
yal ve siyasal karmaşayı de-
ğerlendırirken "Bu dunım,
1920'lerde Mustafa Kemal
Atatürk tarafmdan ortaya ko-
nan ve ülkemizde bulunan her-
kesin gönülden sahiplendiği ve
71 yühk Türkiye Cumhuri-
yeti'nin temeUerini oluşturan
Atatürkçü düşünce sistemine,
Atatürk DevTİm ve Ilkeleri'ne
gerçek anlamda sahip çıkılma-
masından kaynaklanıyor" de-
di. Kızgınkaya, Mustafa
Kemal'in, okul kitaplannda.
tarlada "karga kovalayan ço-
cuk", "düşmanı denize döken
Mr komutan'Man öteye geçi-
rilmedığıni, bazı yöneticilenn
ise Atatürkçülüğü. yılın bir
dakikasında Anıtkabır'de
saygı duruşunda bulunmakla
özdeşleştirdiğıni soyledı. Kız-
gınkaya, Mustafa Kemal
Atatürk'ü, "Bir resim, bir
büst, bir heykel şekline sıkıştı-
rarak. putlaştırarak yozlaştır-
ma çabaiarının. laik Türkiye
Cumhuriyetimizi yok etme ça-
öalannın birinci asaması" ol-
duğunu vurgulayarak. veril-
mesi gereken mücadelenin
temelinin bu nokta olduğunu
bıldirdı.
Kızgınkaya, dilin, toplumu
ulus yapan özelliklerin başın-
da geldiğini beürterek sözleri-
ni şöyle sürdürdü:
"Bunun bilincinde olan
Mustafa Kemal Atatürk, bu
doğrultuda Türk Dili Tetkik
Cemiyeti'ni kurdurdu. Bövlece
dil devrimi ile çağdaşlaşma yo-
lundaki en önemli adımın atıl-
masının yanı sıra güzel Türk-
çemizin yozlaştınlmaması,
korunması ve geliştirilmesi yo-
lunda vasiyeti ile gelirini bırak-
tığı TürkDUi Tetkik Cemi-
yeti'ni, manevi mirası olarak
bizlere emanet etmiştir."
12 Eylül 1980'de Türk Ta-
rih Kurumu ve Türk Dil Ku-
rumu kapatılarak her alanda
olduğu gibi dilde de yozlaş-
maya olanak tanındığını vur-
gulayan Kızgınkaya, Türk
Tarih Kurumu ve Türk Dil
Kurumu'nun yeniden açılma-
sı doğrultusanda bir çalışma
başlatılması gerektiğini söyle-
di. Kızgınkaya. şunlan dedi:
"Demokratik kitle örgütfcri
ve siyasi parti temsilcileriyie
görüşelim ve girişimlerde bulu-
nalım. Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşı olarak, sahip oldu-
ğumuz değerlerin tek tek yok
edilmesine gözümüzü, kulağv
mızı ve ağzımı kapatarak alet
olmayalmı."