Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 23EYLÜL1994CUMA
HABERLER
-5-
oltaire'in ölümsüz eseri,
Pangloss'un, "olabilir dünya-
larııı en iyisi" üstüne sıra-
ladığı o parlak sözlere karşı,
Candide'in söylediği "Bun-
lar güzei sözler, ama bançe-
mizi de yetiştinnemiz gerek"
diye bitiyordu. Voltaire de
uymuştu bu öğüde ve Ferney'deki bahçesinde
çabşıyordu. Ne var ki, "olabilir dünyalann en
iyisf'nde değildik. Ve başka bahçelerde işler
kötü gidiyorsa. dûnyanın şurasında burasında
insanlar aa çekiyorsa, bir tek bahçeyi yeüştir-
mekle yetinemezdi insan. Nitekim Voltaire de
Ferney'deki bahçesini ekip biçerken, Calas'ın
idamını duyduğunda. birden var gücüyle
haykınp bütün Avrupa'yı ayağa kaldırdı.
Kimdi bu Calas?
Jean Calas ailesi
Jean Calas, Calvinci Protestan demek olan
bir kûçük Huguenot topluluğundandı. Bir
yüzyü sûren kovuşturma ve zulümlerini, mala
müÛce el koymanın ve zorla Katolikliği kabul
ettirmelerin ardından, Toulouse'da siğışıp
kalmıştı topluluk. Protestanlar, yasal olarak
yalnız kamu görevlerinin dışında tutulmuş de-
ğillerdi; hukukçuluk, hekimlik, eczacılık, ebelik,
kitapçılık, kuyumculuk ve dükkanabk meslek-
leri de yasaklanmıştı kendilerine. Katolik mez-
hebine göre vaftiz edilmediklerinde, hiçbir me-
deni hakkı kullanamıyorlardı. Bir Katolik ra-
hipçe nikahlan kıyılmadığında, evlilik dışı ya-
şam olarak bakıhyordu yaşamlanna ve doğan
çocukJar da evlilik dışı sayıhyordu. Protestan-
lann dinsel hizmetleri yasaklanmıştı; böylesi bir
toplantıda yakalanan erkekler, ömür boyu kü-
rek cezasına mahkum ediliyor, kadınlarsa yine
1 7 B 2 de,"ElfflerinVaazı"nı
" yayımladı. Bunu, en
azından on yıl önceyazmıstı ve
Potsdam'da Friednch'e okumuştu.
Hıristiyanhğa karşı doğrudan ilk saldınsı,
bu kitapçıktır; ve, din karşısında bir büyük
yazann kaleminden çıkabilecek en sert
yergidir bu. Alabildiğine masum başlar
eser: Bilgili dindar ve aklıbaşmda ellikişi, bir
yıldan beri, herpazar, kalabahk ve ticaretle
uğraşan bir kentte, bir araya gelirler; dua
ederler, arkasından demeğin bir üyesi bir
söylevde bulunur; sonra da yemek yenir
birlikte ve sofradan kalküdığmda da
yoksullara yardım olsun diye birpara
toplanır. Sırayla başkanlık edilir derneğe;
duayı yapan ve vaazda bulunan, başkandır.
İşte biri, bu dualardan ve bu vaazlardan...
Bütün dünyaların ve bütün varlıkların
Tanrısı... kurtarınız bizi her türlü boş
inançtan: Değersiz özverilerle size sövgüde
bulunulursa, son veriniz bu alçakça esrarlı
şeylere; Tanrısalniteliğin onuru, anlamsız
masallarla kırdırsa, yere batsın ebedi olarak
bu masallar... Sadece tek bir Tanrıya
taparak yaşayıp ölsün insanlar... O Tanrıki
ne doğabilir, ne de ö/eW//\'Tevrat'daki
Tann'run, övûnüp şişinen, kıskanç, çabuk
öflcelenen, zalim, cana kıyan bir Tann
olduğunu açıklayjp, aklı başında hiç
kimsenin tapmamasını söylerona;
Davut'un, bir serseri, bir uçkuruna düşkün
ve bircani olduğunu ekler. Nasıl Tann
kelamı diye alabilir böylesi bir kitabı bir
kimse? Nasıl olur da İncillerden,
Voltaire ve hoşgörü
Hıristiyanlığın o inanılmaz ilahiyatıçekip
çıkanlabilir? Ya o ekmekle şarabın İsa'nın
eti ve kanına dönüşmesi yolunda hergün
tekrarlanan mucize, o hesaba gelmez
"enuuıat-ı mukaddese", o günahtan
anndırma belgelerinin satışı, o din
savaşlannın kin ve kıyımlan? Nasıl olur
bütün bunlar? Bize deniyor ki, bu esrarlı
şeylergereklihalka, aldatmalı onu. Ah
kardeşlerim! İnsansoyuna böylesi bir hakaret
mümkün mü? Kuddas ayininde ekmekle
şarabın İsa Peygamber 'in etiyle kanına
dönüşmesi, canlılara ve ölülerin kemiklerine
tapma, kulaktan kulağagünah çıkarma,
günahlarıbağışlamabelgeleri, cin veşeytan
kovmalarla büyüler, sahte mucizeler vegülünç
imgeler, bütün bunlardan halkı dalıa önce
kurtarmadı mı babalarımız? Halk bu boşinanç
besinlerinden yoksunluğa alışmamış mıydı?
Birkaç advn daha atmanın cesaretini
göstermeli: Düşünüldüğükadar aptaldeğildir
halk; tek bir Tann 'ya bilgece veyalm bir
tapmcı güçlük çekmeden kabul edecektir...
Halkların, cömertçe çıkarıp verdiklerinden
rahipleri yoksun kılmayı ileri sürmüyoruz;
ancak, piyasaya hamen hemen gizlice yalanlar
sürüp eğlenen bu rahiplerden şunu
yapmalarmı da isterdik: Gerçeği vaaz etmek
için bizimle birlik olsunlar... Ne kadar da
iyiliği dokunacak bu mutlu değişikliğin!
Voltaire, "Hoşgörü Üstüne İncetemesF'nde
(1763), şöyle tanımlar hoşgörüyü: Ama ne?
Yalnız aklına inanma veyanılsm
ya da yanılmasm bu aklın
kendisine emredeceğinidüsünme,
her yurttaşa verilecek midir? Düzeni
bozmamak koşuluyla, böyle olmahdır
elbette... Egemen dine inanmamak bir suçtur
derseniz, atalarmız olan ilk Hıristiyanlan
bizzat kendiniz suçlamış olacaksınız böylece
ve onların işkencelere teslim edilmeleri
yolunda suçladığınız şeyler i haklı göstermiş
olacaksınız... Biryönetimin, insanların
yanlışlarmı cezalandırma hakkma sahip
olmaması için, bu yanlışların suç olmamaları
gerekir, buyanlışlar, ancak topluma
karışıklık getirdiklerinde suçturlar,
bağnazlıktan esinlendikleri andan
başlayarak, bu toplumukarıştırırlar;
böylece, hoşgörüye layık olmaları için,
insanların bağnaz olmamaları gerekir.
Ve Voltaire, Tann'ya yakararak sözlerini
bağlar: Birbirimizden nefret etmek ve
birbirimizi boğazlamak için buyüreği ve
yürekleri bize vermişdeğilsin; çetin vegeçici
bir yasamın yükiinü karşılıklı olarak
çekmemizde, birbirimize yardımcı olmamızı
sağla bize. Cılız bedenlerimizi örten
giysilerimiz, yetersiz dillerimiz, anlamsız
görüşlerimiz, bize öylesine oransız görünen
ama senin gözünde onca eşit olan
durumlarımız arasmdakıbütün küçük
farklılıklar, insanlar denen parçacıkları
birbirinden ayıran bütün bu ince ayırımlar,
kin ve zulüm işaretleri olmasın... Yardımcı ol,
bütün insanlar, birbirlerinin kardeşleri
olduklarını hatırlasmlar!
Zulmeuğrayanınsavunmaandaömür boyu hapsediliyorlardı ve toplanüyı yö-
neten de idam cezasına çarptınlıyordu.
Paris'te ve dolaylannda bu kanunlara sıkı
sıkıya uyulmuyordu gerçi; uygulamalardaki
sertlık. başkentten uzaklaştıkça değışıyordu.
Fransa'run güneyinde. bu dinsel hınç ve kin-
ler bir başka yoğunluktaydı; Katoliklerle Hugu-
enotlar arasındaki uyuşmazlığın en acımasız ol-
duğu yöre de orasıydı; her iki tarafça işlenen ci-
nayetlerin anısı hala koruyordu canhlığmı.
Calas. Toulouse'un ana caddesinde dükkanı
olan bir basma taciriydi; kırk yıldan beri de o
kentte yaşıyordu. Dört oğlu, iki kızı vardı. Otuz
yıldan beri de Jeanne Vigniere adlı Katolik bir
hizmetçi çalışırdı evde; oğullanndan Louis,
onun etkisiyle Katolikliği kabul etse de, ayn-
lmamışü aile kızdan. Louis, öykünün bizi ilgi-
lendiren bölümünde, çıraktı ve bir başka sokak-
ta ustasırun evinde kalıyordu; babası da düzenli
olarak maddi yardımda bulunuyordu kendisi-
ne. Ailenin en küçük oğlu Donat, Nimes kentin-
de çıraktı. Öteki iki oğul, Pierre'le Marc-Antoi-
ne, ana-babalanyla birlikte yaşıyorlardı. Büyük
oğul Marc-Antoine hukuk öğrenimi yapmıştı;
ancak yaşamıru kazanmaya kalküğında, hukuk
mesleğinin Katolik olmayanlara kapalı olduğu-
nu görmüştü. Bir Katoliklik belgesi elde etmek
için Protestanlığını gizlemeye kalktı, ne var ki
farkına vanldı ve o da Protestanlıktan vazgeç-
me ya da eğitim yıllannın yok sayılması sırası-
nda bir seçmede bulunmak zorunda kaldı. Iç
dünyasmdaki çalkantıdan olacak, Hamlet'in
intihar üstüne monoloğunu söylemekten hoş-
lanıyordu.
13 Ekim 1761 günü, Calas ailesi, dükkanın
üstündeki dairede toplaşmışür. Marc-Antoine'-
in arkadaşı Gaubert Lavaysee de, Bordeaux'-
dan gelip kaülmışur aralanna ve babanın, hep
birlikte yemek yeme önerisini kabul eder. Marc-
Antoine, bir ara dükkana iner. Onun dönmekte
geciktiğini gören Pierre ile Lavaysee de inerler,
gördükleri şudur: Açık bir kapının iki kanadı
arasında yerleştirdiği sağlam bir oduna asılı sal-
lanmaktadır genç. Hemen keserler ipi, babayı
çağınrlar ve hekime haber salarlar. Ne var kı,
genci diriltmek için yapılan bütün çabalar boşa
gjder, hekime, ölümü saptamak kalır.
| İşkenceden işkenceye
Baba, o sırada korkunç bir yanlış yapar. Yü-
rürlükteki bir kanuna göre, kendi canına kıyan
bir kişi, bir kalbura konur ve bir beygire sürük-
letilir yollarda, halk da taş ve çamur atar üstüne
ölünün, sonra asılır ve bütün mallanna devietçe
el konur. Baba, bunu bıldığı halde ölümün do-
ğal ölürn olarak yazılması için yalvanr ve ailenin
öteki üyeleri de çaresiz boyun eğerler. Bunlar
olurken, Pierre'in çığlıklan ve hekimin gelışi, bir
kalabalığm dükkanın eşiğinde yığümasına yol
acar. Bir görevli görünür, kendisine anlaulan-
lan işitir, ipi ve ölenin boynundaki izi göriir ve
Calaslan, Lavaysee ile Jeanne Vigniere'i ahp gö-
türür hapseder. Her biri ayn hücreye konulmuş-
lardır ve ertesi günü de sırayla sorguya çekilir-
ler. Hepsi ölümün doğal bir ölüm olduğunu ileri
sürmekten vazgecerler ve bir intihann söz konu-
su olduğunu itiraf ederler. Zaptiye amiri, on-
lann söylediklerine inanmak istemez ve babayı
Katolikliği kabul etmesini engellemek üzere
Marc-Antoine'ı öldürmekle suçlar. Bu suçla-
mayı, halk ve Toulouse Parlement'ının birçok
üyesi de bölüşür.
Öç alma duygusu, halkın zihnini dağıtır.
Nitekim kilisede bir ayin, halkın kızgınlığını
bileyledi: Bir katafalkın üstüne bir iskelet otur-
tuldu. bir elinde sapkınlıktan dönmeyi imzala-
mak amaayla bir kalem tutuyordu iskelet, öteki
elinde de şehidi simgeleyen defne dah vardı. Ka-
tafalkın altına, Marc-Antoine Calas'm adı
yazümışü. Gencin kendi canına kıymadığına
gerçek olarak bakıldığından, Saint-Etienne Ki-
Ssesi'ne, büyük törenlerle gömüldü ölüsü. Ruh-
bandan birkaç kişi, ölüm hakkında verilen bu
ivedi ve peşin karara karşı çıktılarsa da yaran
olmadı.
Calas ailesinin davası, on iki yargıçlı Toulou-
se Mahkemesi'nin önüne getirildi. Bütün kilise-
lerde arka arkaya üç pazar okunacak bir çağn
kaleme alındı, ölenle ilgili bir bilgisi olan kim ki
var, tanık olabilecekti böylece. Nitekim, birçok
kişi gelip tanıklık etti. Bir berber, ant içerek,
oiay akşamı, Calas'lann evinden, "Ah! Tannm,
boğuyortar beni!" diye bir ses işittiğini söyledi.
Başkalan da böylesi çığlıklar duyduklannı be-
lirttiler. Mahkeme, 10 Kasım 1761 günü, Jean
Calas'ı, eşini ve oğullan Pierre'i, ölümden suçlu
görüp idama mahkum etti; Lavaysee kürek ce-
zasına, Jeanne Vigniere de beş yıl hapis cezasına
rDOGUMUNUN 300. YILINDA
Voltaire ve
Aydınlanma
SERVER TANİLLİ
• Jean Calas, Calvinci
Protestan demek olan
bir küçük Huguenot
topluluğundandı. Bir
yüzyıl süren
kovuşturma ve
zulümlerini, mala
mülke el koymanın ve
zorla Katolikliği kabul
ettirmelerin ardından.
Toulouse'da sığışıp
kalmıştı topluluk.
Mutsuz Calas Ailesi
Voltaire'in döneminde de yürürtükte olan, suçlanaıu söy-
letmek için uygulanan ve "adaletin güvencesi" olarak gö-
rülen işkence biçimlerinden birkaçı.
Alcağı eziniz!'
Gerçekten, Jean Calas'm idamı, Fransa'da,
Ortaçağ'ın ve Engizisyon'un dönüşünün,
habercisi gibi karşılandı. Davayı, işkenceyi ve
cinayeü, hepsini, beyin yıkamanın, ayinlerin
vedinsel kinlerin biçimlendirdiği halk
bağnazhğının arkasma gızlenen bir "dünyasal
gnç" sürdürüp sonuçlandınyordu. Katolikle
Kalvencilik de insan zekasına karşı bir tertipte
karşılıklı işbirliği içindeydiler. Hıristiyanhğa
karşı en cesur ve şiddeüi bir saldın için haardı
koşullar. İşte o zamandır ki, Voltaire,
kızgınlığının parolası olarak, şu sloganı ilan
etti: "Alçağı eriniz!" Neydi alcak derken
anladığT? Boş inancı, bağnazhğı, karanbkçılığı
ezmeyi ve zulme karşı çıkmayı mı
kastediyordu bununla? Katolik Kilise'yi, ya
da Hıristiyanlığın bütün biçimlerini, dahası
hangisi olursa olsun, dinin kendisini mi yok
etmeyi istiyordu? "Fetsefe Sözlöğü"nde, daha
önce din hakkında dolaylı bir tanımlamaya
gitmiş ve "Boşmanç" maddesinde. şöyle
demişti: "Yüce Varlık'a tapmanın ve onun
ebedi emirterine yürekten başeğmenin ilerisine
giden ne ki var, boş inançtır." Böylece, alçak
derken anladığı, genel olarak din değildi
Voltaire'in; boş inancı ve mitoslan yaymak,
eğitimi denetlemek, her türlü görüş aynlığının
karşısına sansürle ve kovuşturup zulmetmekle
çıkan kurumlaşmış dindi. Ve buydu, tarihte ve
Fransa'da gördüğü Hıristiyanlık Voltaire'in.
Sonuçta, arkasındaki bütün köprüleri yaktı
veyandaşlannı kavgayaçağırdı. Şöyle
haykınyordu: "Saldırmız kardeşlerim, hep
birlikte saldırmız alçağa. Beni ilgilendiren,
inancuı vegerçeğinyayılmasıdır.felsefenin
ilerlemesi,aiçağiByokediImesidir."YLiteplar
silah oldular, edebiyat savaş alanına dönüştü.
Diderot, d'Alembert, Helvetius, d'Holbach,
Raynal, Morellet ve başkalan, kalemlerini bu
alana sürerken, Voltaire de kiliseye karşı
raücadelede cephanesağlayan bir kişi olup
çıktı...
bedeni, normal büyüklüğünün iki misli şişmişti;
ne var ki direndi. İçirtilen suyu kusturma emredil-
di. Sonra, Katedral önünde bir genel alana götü-
rüldü: Bir haca gerildi; bir cellat, organlanndan
her birini, bir demirle on bir vuruş yaparak ikiye
ayırdı; yaşlı adam, İsa'yı çağırdı imdada, suçsuz-
luğunu ilan etti. İki saatlik cançekişmenin arkası-
ndan. işi uzatmamak için boğazlandı; cesedi de,
bir odun yığını üstüne kondu ve yakıldı.
Tarih, lOMart 1762'dir.
Öteki mahkumlar salıverildiler; ne var ki, dev-
let, Calas'm mallanna el koydu. Calas'ın eşiyle
oğlu Pierre. sessizlik içinde Montauban'a çekildi-
ler; iki kız, ayn ayn manastırlara gönderildiler.
Öteki oğul Donat, Nimes'deki durumunun tehli-
kede olduğunu görerek, Cenevre'ye kaçü.
| Voltaire kampanya açıyor
Voltaire, 22 martta haberdar oldu trajediden ve
Donat'yı, Delices'e çağırdı l Mart 1765'te, dostu
Damilaville'e yazdığı mektupta şöyle diyordu:
"Babasıyla annesinin sert bir yaradıüşta olup ol-
madıklarını sordum kendisine; bir kez bile çocnk-
lanndan birini dövmediklerini ve onlardan daha
bağışlayıcı ve şefkatli bir ana-babanın obnadığını
söyledi." Voltaire, Toulouse'da Calas'lann evinde
kalmış iki Cenevreli tacirle görüştü; onlar da Do-
nat'yı doğruladılar. Languedoc'ta tanıdıklanna
yazdı. Yine yukardaki mektubunda, "Katoliklerie
Protestanlar, Calasiann sucsuzluklanndan kuşku
duymamak gerektiği yanıtını verdikr" dıyor. Vol-
taire, dul kalan eşe yazdı; o da, öylesine belirgin
bir içtenlikle açıklamada bulundu ki, Voltaire ha-
rekete geçti.
Kardinal Bernis'ye, d'Argental'a, Düşes d'-
Enville'e, Marki de Nicolai'ye, Dük de Villars'la
Dük de Richelieu'ye çağnda bulunup nazırlan
inandırmalannı istedi; Choiseul ile Saint-Floren-
tin'e de yazıp, dava hakkında bir araştırma emret-
melerini istedi. Donat, Callas'ı evinde konuk etti,
kardeşini Cenevre'ye çağırdı. bir sorgulamaya
hazır olmak üzere gidip Paris'te oturmasını öğüt-
ledi. Madam Calas'a da, "Calasnann Ölümü Ls-
tüne Özgûn BeJgder" adıyla bir yergı kitabı yayı-
mladı; onu öteki yayınlan izledi.
Başka yazarlardan, Avrupa'nın vicdanını ha-
rekete geçirmek üzere, kalemleriyle kendisine
yardımcı olmalannı istedi. Damilaville'e şöyle
yazdı 29 Mart 1762 günlü mektubunda: "Hay-
kınnız, her yerde haykırüsın! Yalvanyonız size,
Calas'Iar için ve bağnazlığa karşı, her yanda hay-
kınnız!" Ve d'Alembert'e de, 1762 Eylülü'nde şöy-
le yazıyordu: "Bu alçaklık, felakeüerine yol açtı
onlann.'"
I
çarptınldı. Hizmetçi kız, yanlannda çalıştığı
Protestan ailenin suçsuzluğuna yemin etti.
Mahkumlar, Toulouse Parlement'ı nezdin-
de temyiz ettiler karan; o da, on üç üyeli birjüri
seçti. Ek olarak, altmış üç tanık dinlendi. Bü-
tün tanıkkklar, kulağa çalınanlar üstüneydi.
Üç ay sürdü dava ve o süre içinde, Calas ailesi-
nin üyeleri ile Lavaysee, kişisel hücrelerinde
kapah kaldılar. Karar, babayı mahkum etti
yalnız. Hiç kimse, altmış dört yaşında bir in-
sanın, tek başma bir genci nasıl yere yıkıp bo-
ğabileceğini ne düşündü, ne de açıkladı.
Mahkeme, Calas'tan, işkence yoluyla itiraf-
lar elde edebileceği umudu içindeydi. Her za-
man uygulanan işkenceye tabi tutuldu o da:
Kollan bacaklan eklemlerinden çıkanldı. İti-
rafta bulunmaya her çağnldığında. oğlunun
intihar ettiğini tekrarladı. Bir yanm saatlik
aradan sonra, olağanüstü işkenceye tabi tutul-
du: On beş ölçek su boca edildi boğazından
aşağıya; o da suçsuzluğunu haykınp durdu;
yeniden bir on beş ölcek su daha yutturuldu;
O güne değin kendisinin karşıladığı bir kam-
panyanın giderlerini üstlenmeleri için hayır der-
neklerini kendisine yardım etmeye çağırdı. Her
yerden, hatta İngiltere kraliçesinden, Rus çariçe-
sinden, Polonya kralından bile katkılar yağdı. Pa-
ris Parlement'ından bir avukat, Elie de Beaumont,
Devlet Şurası'na verilmek üzere, dosyanın haa-
rlanması işini üstlendi ve hiçbir ücret de kabul et-
medi. Calas'lann kızlan, Paris'e, annelerinin yanı-
na gönderildiler; onlardan birinin üstünde, bir
Katobk dindar kadının yazdığı Calas ailesi lehine
bir lütuf dilekçesi bulunuyordu. Kralın nazırlan, 7
Mart 1763'te, anayla kızlan çağınp dinlediler ve
oybirliğiyle karar verdiler: Davayı gözden geçir-
mek zorunlu idi. Toulouse'dan, gerekli bütün ev-
rak istendi.
Ne var ki, Toulouse'lu yöneticiler, toplanüyı ve
istenen belgelerin yollanmasını geciktirmek için.
binbir oyun oynadılar. İşte o yaz içindedir ki, Vpl-
taire, büyük yankılar yapacaîc olan "Hoşgörü Üs-
tüne İnceleme" adlı eserini yazdı ve yayımladı.
Orada hoşgörüye çağınr insanlan.
XVI. Louis'nin, 1787 yıhnda "Hoşgörü Emir-
namesi"nı ilan etmesinde, nasıl bir rolü oldu bu
çağnnın, bilmiyoruz; söz konusu çağn, XV. Lou-
is'nin nazırlanna değin ulaşü mı, onu da bilmiyo-
ruz. Ne olursa olsun, Calas ailesini ve savunucu-
lannı korkunç bir sınamaya tabi tutan sürelerin
arkasından, Krallık Konseyi, Jean Calas hakkı-
nda verilen hükmü bozdu ve saygınlığını geri verdi
ona. Choiseul, dul kalan eşle çocuklanna, el konu-
lan mallannın karşılığında bir giderim olsun diye,
kraldan 30.000 liralık bir meblağ kopanp verdi.
Voltaire'i soruyorsunuz değil mi?
Ferney'de, bu karan öğrendiğinde, oturup ağ-
ladı sevincinden.
Bir zaferi kazanmanın gözyaşlanydı bunlar...
Voltaire mücadelesini Sirven'ler, Şövalye de la
Varre'lar ve başkalan için de sürdürecektir.
SÜRECEK
BIRBAKIMA
SEVİŞMENİN GÜDÜKLÜĞÜ
MelihCevdetAnday
Çağdaş Yayuüarı Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-İstanbul
ödeıııehgöııderilınez
Ç0KKAPILI0DA
Asım Bezirci
Çağdaş Yaymları Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-İstanbul
Ödemeü gönderilmez
HUKUKSUZDEMOKRASÎ
HaUtÇelenk
Çağdaş Yaymları Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-İstanbul
ööetneli gönderilmez
SERVER TANİLLİ
Yılmaz Guney'e
Borcumuz Var..
Demek, on yıl geçmiş o acının üstünden.
Oysa dün gibi; bir durup bir depreşen sızıdan belli.
Onu, bir eylül günü, Paris'te Pere Lachaise'de yad
topraklara bıraktığımız o ana-baba gününün ağırlığı üs-
tümde.
Yılmaz Güney'den söz ediyorum.
Ölümünün onuncu yılı vesile bilinip, anısına geceler
düzenleniyor; gazetelerde yazılar yayımlanıyor hakkın-
da, anılar kaleme alınıyor.
Doğal hepsi de ve az bile yapılanlar...
Yitirişimizin arkasından Paris'te düzenlenen bir gece-
de, hem de uluslararası nitelikte bir "Yılmaz Güney
Ödülü" konulmasmı önermiştim. Hangi ulustan olursa
olsun, sinema sanatına katkıda bulunanlara verilecek
bir ödül olacaktı bu. Ulusal ve uluslararası sinema dün-
yasının oybirliğiyle karşısında eğildiği bir yüce sanatçı-
nın adıyla, her yıl bir başarının hakkı tanınırken, yete-
nekler de yüreklendirilmiş olacaktı.
Ne var ki, arkası gelmedi.
Sanırım, başka uğraşlar, bu düşüncenin yaşama geçi-
rilmesini engelledi. Adının ve eserinin önüne dikilmiş
bir utanc duvarını yıkmaktı güncel olan. Filmlerinin oy-
natılması yasaklanmıştı; 104 filmi kayıptır ve bugün de
bulunabilmiş değildir.
Bir sanata reva görülen ihanetin derecesine bakınız!
Yılmaz Güney'e her yönüyle sahip çıkmak, büyük gö-
revlerimizden biridir.
Kültürümüzün sağlığı adına, geleceği adına...
Şu anda bir anı da bekliyorsunuz benden değil mi?
1982 yılıydı. Yatağımda uykuya dalmak üzereyim.
Birtelefon. Baktım, Yılmaz Güney!
Yurtdışma çıktığını haber veriyordu. "Yapacak başka
bir şeyim kalmamıştı kaçmaktan başka" diyordu ve en
yakın fırsatta, Strasbourg'a ziyaretime geleceğini söylü-
yordu.
Geldi de.
Eşi Fatoş ve beraberindekilerle "müsellah", evimde
buluştuk.
ilk kez yüz yüzeydik ve heyecanlıydık.
Umut doluydu ve gelecek için büyük tasanları vardı.
Az da olsa, bir bölümünü, yurtdışında ne kadar yapıla-
bilirse, gerçekleştirdi de.
Yine o gün, Strasbourg Türk Etüdleri Enstitüsü'nde,
Türkiye sineması üzerine bir konuşma yapması vaadini
aldım kendisinden.
Sözleşilen günde geldi.
Kent çapında yaptığımız duyurulardan haber alınmış
olacak, toplantıdan birkaç saat önce, Paris'ten, Fransa'-
da olduğunu unutarak, dahası Ankara'daki faşist askeri
rejime köpeklik etmek üzere, konuşmanın bir engellen-
mesi öyküsü vardır ki, ne zaman hatırlasam, utanırım
memleket hesabına.
Bir başka sefer, ayrıntısıyla anlatırım.
Doğrudan doğruya üniversite toplantıya sahip çıktı ve
rektör temsilcisini yolladı.
Türkiye sineması ve Yılmaz Güney'in yeri konusunda
yaptığım bir genel açıklama ile sözü Yılmaz Güney'e bı-
raktım. O da, söz konusu sinema ile ilgili gözlem ve dü-
şüncelerini dile getirdi. Ve arkasından, bir büyük amfiyi
dolduran, hemen hemen her ulustan -çoğu genç- dinle-
yicilerin sordukları ilginç sorulara pek doyurucu yanıtlar
verdi. Ülkemiz sineması üzerine bir şölendi toplantı ve
saatlerce sürdü.
Aymazlık edip videoya aldıramamıştık ne yazık ki.
Böylece, ilginç bir belgeden yoksun kaldık...
Çok geçmeden hastalığını haber aldım. Herkes gibi,
benim için de kaygılı bir bekleyiş başladı. öleceğini bilip
de, son bir kez görüşmek istermiş gibi, eşiyle yeniden
geldi beni görmeye.
Olacak olan, her şeyden belliydi.
Ve oldu bir iki ay sonra; canevimden vuruldum.
Tabutu başında benim konuşma yapmam istenmişti.
Benim için pek çetin bir görev olsa da, üstlendim. Pa-
ris'e gittim. Acıdan eriye bite, söyledim söyleyecekleri-
mi manevi huzurunda.
Ayrıldım...
Büyük bir sanatçıydı Yılmaz Güney. Politik bir bilince
de sahipti: Dört dörtlük bir sosyalistti; Kürt sorununa da,
hepimizden önce gelmişti. Bulunduğu yere, kendisin-
den çok şey ödeyerek varmıştır.
Ama ödeme sırası bizde şimdi.
Bireyler olarak, daha da önemlisi toplum olarak...
Yeni Demokrasi Hareketi
Ordu, Boyner'în Kürt
politikasındanrahatsız
AYŞEYILDIRIM
Yeni Demokrasi Hareketi
(YDH) lideri Cem Boyner'in
"Kürt sonımma" ilişkin görüş-
lerinin devleün üst kademelerin-
de rahatsızbk yarattığı öğrenil-
di. Cem Boyner'in Kürt politi-
kası konusunda kamuoyuna
yaptığı acıklamalann, özelükle
Silahb Kuvvetler kademelerin-
de tedirgjnlik yarattığı ve çeşitli
kanallarla bunun hkrekeün yö-
neticilerine aktanldığı bildirildi.
Bu gelişmeler üzerine Cem Boy-
ner'in Kürt sorununa ilişkin
YDH'nin görüşlerini açıklaya-
cağı basın toplanusını, Diyar-
bakır yerine başka bir yere
kaydınmayı planladığı belirtildi.
Üç günlük bir İç Anadolu
Bölgesi gezisine çıkan Boyner ve
YDH kurmaylan; örgütlenme
çabşmalanna da başladılar. ;
Onceki akşam da tstanbul'da
düzenlenen bir toplantıya katı-
lan Boyner, konuşmasında
ağırhklı olarak Kürt sorununa
yer verdi. 14 ekimde aynı adk
partileşecek olan hareketin li-
deri Boyner'in 19 ekimde de Di-
yarbakir'da Kürt sorununun
çözümüne ilişkin politikasını
açıklayacağı bildirilmişti. Kürt
sorununa ilişkin görüşlerini açı-
kladıgı çeşitli toplantılarda özel-
likle ulkücülerin tepkisini çeken
Boyner'in açıklamalan devletin
üst kademelerini de rahatsızetti.
Çeşitli kanallardan "Diyat-
bakır'da düzenJenmesi pianlaıuuı
toplantıdan vazgeçHmesi" yö-
nünde uyanlar gönderilen Boy-
ner'in, basın toplantısını başka
bir ile kaydırmayı planladığı bil-
dirildi.
Nahit Menteşe, seçimlerdegüvenliğin
tam olarak sağlanacağını söyledi:
PKK liderinin amacı
zaman kazanmak
ANKARA (Cumhuriyet Bü-
rosu) - İçişlen Bakanı Nahit
Menteşe, ara seçimlerde Doğu
ve Güneydoğu'da güvenliğin
tam olarak sağlanacağını belir-
terek, "Her milletvekili istediği
köye gûven içinde girebilecek"
dedi. Menteşe, PKK lideri Ab-
duDah öcalan'ın önümüzdeki
günlerde "banş" çağnsı yapa-
cağı yönünde duyumlan oldu-
ğunu bebrterek bu girişimi "za-
man kazanma" olarak değerlen-
dirdi.
TBMM Genel Kurulu'nda.
gündem dışı söz alan Menteşe.
Güneydoğu'da seçimlerin hu-
zur içinde yapılacağını söyledi.
Menteşe, "Halkın iradesinüı
sandığa yansıması için güvenlik
tam olarak sağlanacak. Her mil-
letvekiü istediği köye güven için-
de gidebilecek" dedi. Öcalan'ın
"banş çağrısrnda bulunmaya
hazırlandığını vurgulayan
Menteşe, şunlan söyledi:
"PKK'nin bası önümüzdeki
günlerde banş cağnsında buhı-
nacak, basın topiantısı yapacak-
mış. Tabii militanlannı kaybetti,
zaman kazanıp eğitim yaptıra-
cak. Toparlanmava ihtiyacı var.
Cudi'de bü)ijk darbe yedifer.
Tunceli ve Sıvas'a yöneJme eği-
limleri var. Ama terörü oralarda
da halledeceğiz."