16 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 23EYLÜL1994CUMA HABERLER -5- oltaire'in ölümsüz eseri, Pangloss'un, "olabilir dünya- larııı en iyisi" üstüne sıra- ladığı o parlak sözlere karşı, Candide'in söylediği "Bun- lar güzei sözler, ama bançe- mizi de yetiştinnemiz gerek" diye bitiyordu. Voltaire de uymuştu bu öğüde ve Ferney'deki bahçesinde çabşıyordu. Ne var ki, "olabilir dünyalann en iyisf'nde değildik. Ve başka bahçelerde işler kötü gidiyorsa. dûnyanın şurasında burasında insanlar aa çekiyorsa, bir tek bahçeyi yeüştir- mekle yetinemezdi insan. Nitekim Voltaire de Ferney'deki bahçesini ekip biçerken, Calas'ın idamını duyduğunda. birden var gücüyle haykınp bütün Avrupa'yı ayağa kaldırdı. Kimdi bu Calas? Jean Calas ailesi Jean Calas, Calvinci Protestan demek olan bir kûçük Huguenot topluluğundandı. Bir yüzyü sûren kovuşturma ve zulümlerini, mala müÛce el koymanın ve zorla Katolikliği kabul ettirmelerin ardından, Toulouse'da siğışıp kalmıştı topluluk. Protestanlar, yasal olarak yalnız kamu görevlerinin dışında tutulmuş de- ğillerdi; hukukçuluk, hekimlik, eczacılık, ebelik, kitapçılık, kuyumculuk ve dükkanabk meslek- leri de yasaklanmıştı kendilerine. Katolik mez- hebine göre vaftiz edilmediklerinde, hiçbir me- deni hakkı kullanamıyorlardı. Bir Katolik ra- hipçe nikahlan kıyılmadığında, evlilik dışı ya- şam olarak bakıhyordu yaşamlanna ve doğan çocukJar da evlilik dışı sayıhyordu. Protestan- lann dinsel hizmetleri yasaklanmıştı; böylesi bir toplantıda yakalanan erkekler, ömür boyu kü- rek cezasına mahkum ediliyor, kadınlarsa yine 1 7 B 2 de,"ElfflerinVaazı"nı " yayımladı. Bunu, en azından on yıl önceyazmıstı ve Potsdam'da Friednch'e okumuştu. Hıristiyanhğa karşı doğrudan ilk saldınsı, bu kitapçıktır; ve, din karşısında bir büyük yazann kaleminden çıkabilecek en sert yergidir bu. Alabildiğine masum başlar eser: Bilgili dindar ve aklıbaşmda ellikişi, bir yıldan beri, herpazar, kalabahk ve ticaretle uğraşan bir kentte, bir araya gelirler; dua ederler, arkasından demeğin bir üyesi bir söylevde bulunur; sonra da yemek yenir birlikte ve sofradan kalküdığmda da yoksullara yardım olsun diye birpara toplanır. Sırayla başkanlık edilir derneğe; duayı yapan ve vaazda bulunan, başkandır. İşte biri, bu dualardan ve bu vaazlardan... Bütün dünyaların ve bütün varlıkların Tanrısı... kurtarınız bizi her türlü boş inançtan: Değersiz özverilerle size sövgüde bulunulursa, son veriniz bu alçakça esrarlı şeylere; Tanrısalniteliğin onuru, anlamsız masallarla kırdırsa, yere batsın ebedi olarak bu masallar... Sadece tek bir Tanrıya taparak yaşayıp ölsün insanlar... O Tanrıki ne doğabilir, ne de ö/eW//\'Tevrat'daki Tann'run, övûnüp şişinen, kıskanç, çabuk öflcelenen, zalim, cana kıyan bir Tann olduğunu açıklayjp, aklı başında hiç kimsenin tapmamasını söylerona; Davut'un, bir serseri, bir uçkuruna düşkün ve bircani olduğunu ekler. Nasıl Tann kelamı diye alabilir böylesi bir kitabı bir kimse? Nasıl olur da İncillerden, Voltaire ve hoşgörü Hıristiyanlığın o inanılmaz ilahiyatıçekip çıkanlabilir? Ya o ekmekle şarabın İsa'nın eti ve kanına dönüşmesi yolunda hergün tekrarlanan mucize, o hesaba gelmez "enuuıat-ı mukaddese", o günahtan anndırma belgelerinin satışı, o din savaşlannın kin ve kıyımlan? Nasıl olur bütün bunlar? Bize deniyor ki, bu esrarlı şeylergereklihalka, aldatmalı onu. Ah kardeşlerim! İnsansoyuna böylesi bir hakaret mümkün mü? Kuddas ayininde ekmekle şarabın İsa Peygamber 'in etiyle kanına dönüşmesi, canlılara ve ölülerin kemiklerine tapma, kulaktan kulağagünah çıkarma, günahlarıbağışlamabelgeleri, cin veşeytan kovmalarla büyüler, sahte mucizeler vegülünç imgeler, bütün bunlardan halkı dalıa önce kurtarmadı mı babalarımız? Halk bu boşinanç besinlerinden yoksunluğa alışmamış mıydı? Birkaç advn daha atmanın cesaretini göstermeli: Düşünüldüğükadar aptaldeğildir halk; tek bir Tann 'ya bilgece veyalm bir tapmcı güçlük çekmeden kabul edecektir... Halkların, cömertçe çıkarıp verdiklerinden rahipleri yoksun kılmayı ileri sürmüyoruz; ancak, piyasaya hamen hemen gizlice yalanlar sürüp eğlenen bu rahiplerden şunu yapmalarmı da isterdik: Gerçeği vaaz etmek için bizimle birlik olsunlar... Ne kadar da iyiliği dokunacak bu mutlu değişikliğin! Voltaire, "Hoşgörü Üstüne İncetemesF'nde (1763), şöyle tanımlar hoşgörüyü: Ama ne? Yalnız aklına inanma veyanılsm ya da yanılmasm bu aklın kendisine emredeceğinidüsünme, her yurttaşa verilecek midir? Düzeni bozmamak koşuluyla, böyle olmahdır elbette... Egemen dine inanmamak bir suçtur derseniz, atalarmız olan ilk Hıristiyanlan bizzat kendiniz suçlamış olacaksınız böylece ve onların işkencelere teslim edilmeleri yolunda suçladığınız şeyler i haklı göstermiş olacaksınız... Biryönetimin, insanların yanlışlarmı cezalandırma hakkma sahip olmaması için, bu yanlışların suç olmamaları gerekir, buyanlışlar, ancak topluma karışıklık getirdiklerinde suçturlar, bağnazlıktan esinlendikleri andan başlayarak, bu toplumukarıştırırlar; böylece, hoşgörüye layık olmaları için, insanların bağnaz olmamaları gerekir. Ve Voltaire, Tann'ya yakararak sözlerini bağlar: Birbirimizden nefret etmek ve birbirimizi boğazlamak için buyüreği ve yürekleri bize vermişdeğilsin; çetin vegeçici bir yasamın yükiinü karşılıklı olarak çekmemizde, birbirimize yardımcı olmamızı sağla bize. Cılız bedenlerimizi örten giysilerimiz, yetersiz dillerimiz, anlamsız görüşlerimiz, bize öylesine oransız görünen ama senin gözünde onca eşit olan durumlarımız arasmdakıbütün küçük farklılıklar, insanlar denen parçacıkları birbirinden ayıran bütün bu ince ayırımlar, kin ve zulüm işaretleri olmasın... Yardımcı ol, bütün insanlar, birbirlerinin kardeşleri olduklarını hatırlasmlar! Zulmeuğrayanınsavunmaandaömür boyu hapsediliyorlardı ve toplanüyı yö- neten de idam cezasına çarptınlıyordu. Paris'te ve dolaylannda bu kanunlara sıkı sıkıya uyulmuyordu gerçi; uygulamalardaki sertlık. başkentten uzaklaştıkça değışıyordu. Fransa'run güneyinde. bu dinsel hınç ve kin- ler bir başka yoğunluktaydı; Katoliklerle Hugu- enotlar arasındaki uyuşmazlığın en acımasız ol- duğu yöre de orasıydı; her iki tarafça işlenen ci- nayetlerin anısı hala koruyordu canhlığmı. Calas. Toulouse'un ana caddesinde dükkanı olan bir basma taciriydi; kırk yıldan beri de o kentte yaşıyordu. Dört oğlu, iki kızı vardı. Otuz yıldan beri de Jeanne Vigniere adlı Katolik bir hizmetçi çalışırdı evde; oğullanndan Louis, onun etkisiyle Katolikliği kabul etse de, ayn- lmamışü aile kızdan. Louis, öykünün bizi ilgi- lendiren bölümünde, çıraktı ve bir başka sokak- ta ustasırun evinde kalıyordu; babası da düzenli olarak maddi yardımda bulunuyordu kendisi- ne. Ailenin en küçük oğlu Donat, Nimes kentin- de çıraktı. Öteki iki oğul, Pierre'le Marc-Antoi- ne, ana-babalanyla birlikte yaşıyorlardı. Büyük oğul Marc-Antoine hukuk öğrenimi yapmıştı; ancak yaşamıru kazanmaya kalküğında, hukuk mesleğinin Katolik olmayanlara kapalı olduğu- nu görmüştü. Bir Katoliklik belgesi elde etmek için Protestanlığını gizlemeye kalktı, ne var ki farkına vanldı ve o da Protestanlıktan vazgeç- me ya da eğitim yıllannın yok sayılması sırası- nda bir seçmede bulunmak zorunda kaldı. Iç dünyasmdaki çalkantıdan olacak, Hamlet'in intihar üstüne monoloğunu söylemekten hoş- lanıyordu. 13 Ekim 1761 günü, Calas ailesi, dükkanın üstündeki dairede toplaşmışür. Marc-Antoine'- in arkadaşı Gaubert Lavaysee de, Bordeaux'- dan gelip kaülmışur aralanna ve babanın, hep birlikte yemek yeme önerisini kabul eder. Marc- Antoine, bir ara dükkana iner. Onun dönmekte geciktiğini gören Pierre ile Lavaysee de inerler, gördükleri şudur: Açık bir kapının iki kanadı arasında yerleştirdiği sağlam bir oduna asılı sal- lanmaktadır genç. Hemen keserler ipi, babayı çağınrlar ve hekime haber salarlar. Ne var kı, genci diriltmek için yapılan bütün çabalar boşa gjder, hekime, ölümü saptamak kalır. | İşkenceden işkenceye Baba, o sırada korkunç bir yanlış yapar. Yü- rürlükteki bir kanuna göre, kendi canına kıyan bir kişi, bir kalbura konur ve bir beygire sürük- letilir yollarda, halk da taş ve çamur atar üstüne ölünün, sonra asılır ve bütün mallanna devietçe el konur. Baba, bunu bıldığı halde ölümün do- ğal ölürn olarak yazılması için yalvanr ve ailenin öteki üyeleri de çaresiz boyun eğerler. Bunlar olurken, Pierre'in çığlıklan ve hekimin gelışi, bir kalabalığm dükkanın eşiğinde yığümasına yol acar. Bir görevli görünür, kendisine anlaulan- lan işitir, ipi ve ölenin boynundaki izi göriir ve Calaslan, Lavaysee ile Jeanne Vigniere'i ahp gö- türür hapseder. Her biri ayn hücreye konulmuş- lardır ve ertesi günü de sırayla sorguya çekilir- ler. Hepsi ölümün doğal bir ölüm olduğunu ileri sürmekten vazgecerler ve bir intihann söz konu- su olduğunu itiraf ederler. Zaptiye amiri, on- lann söylediklerine inanmak istemez ve babayı Katolikliği kabul etmesini engellemek üzere Marc-Antoine'ı öldürmekle suçlar. Bu suçla- mayı, halk ve Toulouse Parlement'ının birçok üyesi de bölüşür. Öç alma duygusu, halkın zihnini dağıtır. Nitekim kilisede bir ayin, halkın kızgınlığını bileyledi: Bir katafalkın üstüne bir iskelet otur- tuldu. bir elinde sapkınlıktan dönmeyi imzala- mak amaayla bir kalem tutuyordu iskelet, öteki elinde de şehidi simgeleyen defne dah vardı. Ka- tafalkın altına, Marc-Antoine Calas'm adı yazümışü. Gencin kendi canına kıymadığına gerçek olarak bakıldığından, Saint-Etienne Ki- Ssesi'ne, büyük törenlerle gömüldü ölüsü. Ruh- bandan birkaç kişi, ölüm hakkında verilen bu ivedi ve peşin karara karşı çıktılarsa da yaran olmadı. Calas ailesinin davası, on iki yargıçlı Toulou- se Mahkemesi'nin önüne getirildi. Bütün kilise- lerde arka arkaya üç pazar okunacak bir çağn kaleme alındı, ölenle ilgili bir bilgisi olan kim ki var, tanık olabilecekti böylece. Nitekim, birçok kişi gelip tanıklık etti. Bir berber, ant içerek, oiay akşamı, Calas'lann evinden, "Ah! Tannm, boğuyortar beni!" diye bir ses işittiğini söyledi. Başkalan da böylesi çığlıklar duyduklannı be- lirttiler. Mahkeme, 10 Kasım 1761 günü, Jean Calas'ı, eşini ve oğullan Pierre'i, ölümden suçlu görüp idama mahkum etti; Lavaysee kürek ce- zasına, Jeanne Vigniere de beş yıl hapis cezasına rDOGUMUNUN 300. YILINDA Voltaire ve Aydınlanma SERVER TANİLLİ • Jean Calas, Calvinci Protestan demek olan bir küçük Huguenot topluluğundandı. Bir yüzyıl süren kovuşturma ve zulümlerini, mala mülke el koymanın ve zorla Katolikliği kabul ettirmelerin ardından. Toulouse'da sığışıp kalmıştı topluluk. Mutsuz Calas Ailesi Voltaire'in döneminde de yürürtükte olan, suçlanaıu söy- letmek için uygulanan ve "adaletin güvencesi" olarak gö- rülen işkence biçimlerinden birkaçı. Alcağı eziniz!' Gerçekten, Jean Calas'm idamı, Fransa'da, Ortaçağ'ın ve Engizisyon'un dönüşünün, habercisi gibi karşılandı. Davayı, işkenceyi ve cinayeü, hepsini, beyin yıkamanın, ayinlerin vedinsel kinlerin biçimlendirdiği halk bağnazhğının arkasma gızlenen bir "dünyasal gnç" sürdürüp sonuçlandınyordu. Katolikle Kalvencilik de insan zekasına karşı bir tertipte karşılıklı işbirliği içindeydiler. Hıristiyanhğa karşı en cesur ve şiddeüi bir saldın için haardı koşullar. İşte o zamandır ki, Voltaire, kızgınlığının parolası olarak, şu sloganı ilan etti: "Alçağı eriniz!" Neydi alcak derken anladığT? Boş inancı, bağnazhğı, karanbkçılığı ezmeyi ve zulme karşı çıkmayı mı kastediyordu bununla? Katolik Kilise'yi, ya da Hıristiyanlığın bütün biçimlerini, dahası hangisi olursa olsun, dinin kendisini mi yok etmeyi istiyordu? "Fetsefe Sözlöğü"nde, daha önce din hakkında dolaylı bir tanımlamaya gitmiş ve "Boşmanç" maddesinde. şöyle demişti: "Yüce Varlık'a tapmanın ve onun ebedi emirterine yürekten başeğmenin ilerisine giden ne ki var, boş inançtır." Böylece, alçak derken anladığı, genel olarak din değildi Voltaire'in; boş inancı ve mitoslan yaymak, eğitimi denetlemek, her türlü görüş aynlığının karşısına sansürle ve kovuşturup zulmetmekle çıkan kurumlaşmış dindi. Ve buydu, tarihte ve Fransa'da gördüğü Hıristiyanlık Voltaire'in. Sonuçta, arkasındaki bütün köprüleri yaktı veyandaşlannı kavgayaçağırdı. Şöyle haykınyordu: "Saldırmız kardeşlerim, hep birlikte saldırmız alçağa. Beni ilgilendiren, inancuı vegerçeğinyayılmasıdır.felsefenin ilerlemesi,aiçağiByokediImesidir."YLiteplar silah oldular, edebiyat savaş alanına dönüştü. Diderot, d'Alembert, Helvetius, d'Holbach, Raynal, Morellet ve başkalan, kalemlerini bu alana sürerken, Voltaire de kiliseye karşı raücadelede cephanesağlayan bir kişi olup çıktı... bedeni, normal büyüklüğünün iki misli şişmişti; ne var ki direndi. İçirtilen suyu kusturma emredil- di. Sonra, Katedral önünde bir genel alana götü- rüldü: Bir haca gerildi; bir cellat, organlanndan her birini, bir demirle on bir vuruş yaparak ikiye ayırdı; yaşlı adam, İsa'yı çağırdı imdada, suçsuz- luğunu ilan etti. İki saatlik cançekişmenin arkası- ndan. işi uzatmamak için boğazlandı; cesedi de, bir odun yığını üstüne kondu ve yakıldı. Tarih, lOMart 1762'dir. Öteki mahkumlar salıverildiler; ne var ki, dev- let, Calas'm mallanna el koydu. Calas'ın eşiyle oğlu Pierre. sessizlik içinde Montauban'a çekildi- ler; iki kız, ayn ayn manastırlara gönderildiler. Öteki oğul Donat, Nimes'deki durumunun tehli- kede olduğunu görerek, Cenevre'ye kaçü. | Voltaire kampanya açıyor Voltaire, 22 martta haberdar oldu trajediden ve Donat'yı, Delices'e çağırdı l Mart 1765'te, dostu Damilaville'e yazdığı mektupta şöyle diyordu: "Babasıyla annesinin sert bir yaradıüşta olup ol- madıklarını sordum kendisine; bir kez bile çocnk- lanndan birini dövmediklerini ve onlardan daha bağışlayıcı ve şefkatli bir ana-babanın obnadığını söyledi." Voltaire, Toulouse'da Calas'lann evinde kalmış iki Cenevreli tacirle görüştü; onlar da Do- nat'yı doğruladılar. Languedoc'ta tanıdıklanna yazdı. Yine yukardaki mektubunda, "Katoliklerie Protestanlar, Calasiann sucsuzluklanndan kuşku duymamak gerektiği yanıtını verdikr" dıyor. Vol- taire, dul kalan eşe yazdı; o da, öylesine belirgin bir içtenlikle açıklamada bulundu ki, Voltaire ha- rekete geçti. Kardinal Bernis'ye, d'Argental'a, Düşes d'- Enville'e, Marki de Nicolai'ye, Dük de Villars'la Dük de Richelieu'ye çağnda bulunup nazırlan inandırmalannı istedi; Choiseul ile Saint-Floren- tin'e de yazıp, dava hakkında bir araştırma emret- melerini istedi. Donat, Callas'ı evinde konuk etti, kardeşini Cenevre'ye çağırdı. bir sorgulamaya hazır olmak üzere gidip Paris'te oturmasını öğüt- ledi. Madam Calas'a da, "Calasnann Ölümü Ls- tüne Özgûn BeJgder" adıyla bir yergı kitabı yayı- mladı; onu öteki yayınlan izledi. Başka yazarlardan, Avrupa'nın vicdanını ha- rekete geçirmek üzere, kalemleriyle kendisine yardımcı olmalannı istedi. Damilaville'e şöyle yazdı 29 Mart 1762 günlü mektubunda: "Hay- kınnız, her yerde haykırüsın! Yalvanyonız size, Calas'Iar için ve bağnazlığa karşı, her yanda hay- kınnız!" Ve d'Alembert'e de, 1762 Eylülü'nde şöy- le yazıyordu: "Bu alçaklık, felakeüerine yol açtı onlann.'" I çarptınldı. Hizmetçi kız, yanlannda çalıştığı Protestan ailenin suçsuzluğuna yemin etti. Mahkumlar, Toulouse Parlement'ı nezdin- de temyiz ettiler karan; o da, on üç üyeli birjüri seçti. Ek olarak, altmış üç tanık dinlendi. Bü- tün tanıkkklar, kulağa çalınanlar üstüneydi. Üç ay sürdü dava ve o süre içinde, Calas ailesi- nin üyeleri ile Lavaysee, kişisel hücrelerinde kapah kaldılar. Karar, babayı mahkum etti yalnız. Hiç kimse, altmış dört yaşında bir in- sanın, tek başma bir genci nasıl yere yıkıp bo- ğabileceğini ne düşündü, ne de açıkladı. Mahkeme, Calas'tan, işkence yoluyla itiraf- lar elde edebileceği umudu içindeydi. Her za- man uygulanan işkenceye tabi tutuldu o da: Kollan bacaklan eklemlerinden çıkanldı. İti- rafta bulunmaya her çağnldığında. oğlunun intihar ettiğini tekrarladı. Bir yanm saatlik aradan sonra, olağanüstü işkenceye tabi tutul- du: On beş ölçek su boca edildi boğazından aşağıya; o da suçsuzluğunu haykınp durdu; yeniden bir on beş ölcek su daha yutturuldu; O güne değin kendisinin karşıladığı bir kam- panyanın giderlerini üstlenmeleri için hayır der- neklerini kendisine yardım etmeye çağırdı. Her yerden, hatta İngiltere kraliçesinden, Rus çariçe- sinden, Polonya kralından bile katkılar yağdı. Pa- ris Parlement'ından bir avukat, Elie de Beaumont, Devlet Şurası'na verilmek üzere, dosyanın haa- rlanması işini üstlendi ve hiçbir ücret de kabul et- medi. Calas'lann kızlan, Paris'e, annelerinin yanı- na gönderildiler; onlardan birinin üstünde, bir Katobk dindar kadının yazdığı Calas ailesi lehine bir lütuf dilekçesi bulunuyordu. Kralın nazırlan, 7 Mart 1763'te, anayla kızlan çağınp dinlediler ve oybirliğiyle karar verdiler: Davayı gözden geçir- mek zorunlu idi. Toulouse'dan, gerekli bütün ev- rak istendi. Ne var ki, Toulouse'lu yöneticiler, toplanüyı ve istenen belgelerin yollanmasını geciktirmek için. binbir oyun oynadılar. İşte o yaz içindedir ki, Vpl- taire, büyük yankılar yapacaîc olan "Hoşgörü Üs- tüne İnceleme" adlı eserini yazdı ve yayımladı. Orada hoşgörüye çağınr insanlan. XVI. Louis'nin, 1787 yıhnda "Hoşgörü Emir- namesi"nı ilan etmesinde, nasıl bir rolü oldu bu çağnnın, bilmiyoruz; söz konusu çağn, XV. Lou- is'nin nazırlanna değin ulaşü mı, onu da bilmiyo- ruz. Ne olursa olsun, Calas ailesini ve savunucu- lannı korkunç bir sınamaya tabi tutan sürelerin arkasından, Krallık Konseyi, Jean Calas hakkı- nda verilen hükmü bozdu ve saygınlığını geri verdi ona. Choiseul, dul kalan eşle çocuklanna, el konu- lan mallannın karşılığında bir giderim olsun diye, kraldan 30.000 liralık bir meblağ kopanp verdi. Voltaire'i soruyorsunuz değil mi? Ferney'de, bu karan öğrendiğinde, oturup ağ- ladı sevincinden. Bir zaferi kazanmanın gözyaşlanydı bunlar... Voltaire mücadelesini Sirven'ler, Şövalye de la Varre'lar ve başkalan için de sürdürecektir. SÜRECEK BIRBAKIMA SEVİŞMENİN GÜDÜKLÜĞÜ MelihCevdetAnday Çağdaş Yayuüarı Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-İstanbul ödeıııehgöııderilınez Ç0KKAPILI0DA Asım Bezirci Çağdaş Yaymları Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-İstanbul Ödemeü gönderilmez HUKUKSUZDEMOKRASÎ HaUtÇelenk Çağdaş Yaymları Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-İstanbul ööetneli gönderilmez SERVER TANİLLİ Yılmaz Guney'e Borcumuz Var.. Demek, on yıl geçmiş o acının üstünden. Oysa dün gibi; bir durup bir depreşen sızıdan belli. Onu, bir eylül günü, Paris'te Pere Lachaise'de yad topraklara bıraktığımız o ana-baba gününün ağırlığı üs- tümde. Yılmaz Güney'den söz ediyorum. Ölümünün onuncu yılı vesile bilinip, anısına geceler düzenleniyor; gazetelerde yazılar yayımlanıyor hakkın- da, anılar kaleme alınıyor. Doğal hepsi de ve az bile yapılanlar... Yitirişimizin arkasından Paris'te düzenlenen bir gece- de, hem de uluslararası nitelikte bir "Yılmaz Güney Ödülü" konulmasmı önermiştim. Hangi ulustan olursa olsun, sinema sanatına katkıda bulunanlara verilecek bir ödül olacaktı bu. Ulusal ve uluslararası sinema dün- yasının oybirliğiyle karşısında eğildiği bir yüce sanatçı- nın adıyla, her yıl bir başarının hakkı tanınırken, yete- nekler de yüreklendirilmiş olacaktı. Ne var ki, arkası gelmedi. Sanırım, başka uğraşlar, bu düşüncenin yaşama geçi- rilmesini engelledi. Adının ve eserinin önüne dikilmiş bir utanc duvarını yıkmaktı güncel olan. Filmlerinin oy- natılması yasaklanmıştı; 104 filmi kayıptır ve bugün de bulunabilmiş değildir. Bir sanata reva görülen ihanetin derecesine bakınız! Yılmaz Güney'e her yönüyle sahip çıkmak, büyük gö- revlerimizden biridir. Kültürümüzün sağlığı adına, geleceği adına... Şu anda bir anı da bekliyorsunuz benden değil mi? 1982 yılıydı. Yatağımda uykuya dalmak üzereyim. Birtelefon. Baktım, Yılmaz Güney! Yurtdışma çıktığını haber veriyordu. "Yapacak başka bir şeyim kalmamıştı kaçmaktan başka" diyordu ve en yakın fırsatta, Strasbourg'a ziyaretime geleceğini söylü- yordu. Geldi de. Eşi Fatoş ve beraberindekilerle "müsellah", evimde buluştuk. ilk kez yüz yüzeydik ve heyecanlıydık. Umut doluydu ve gelecek için büyük tasanları vardı. Az da olsa, bir bölümünü, yurtdışında ne kadar yapıla- bilirse, gerçekleştirdi de. Yine o gün, Strasbourg Türk Etüdleri Enstitüsü'nde, Türkiye sineması üzerine bir konuşma yapması vaadini aldım kendisinden. Sözleşilen günde geldi. Kent çapında yaptığımız duyurulardan haber alınmış olacak, toplantıdan birkaç saat önce, Paris'ten, Fransa'- da olduğunu unutarak, dahası Ankara'daki faşist askeri rejime köpeklik etmek üzere, konuşmanın bir engellen- mesi öyküsü vardır ki, ne zaman hatırlasam, utanırım memleket hesabına. Bir başka sefer, ayrıntısıyla anlatırım. Doğrudan doğruya üniversite toplantıya sahip çıktı ve rektör temsilcisini yolladı. Türkiye sineması ve Yılmaz Güney'in yeri konusunda yaptığım bir genel açıklama ile sözü Yılmaz Güney'e bı- raktım. O da, söz konusu sinema ile ilgili gözlem ve dü- şüncelerini dile getirdi. Ve arkasından, bir büyük amfiyi dolduran, hemen hemen her ulustan -çoğu genç- dinle- yicilerin sordukları ilginç sorulara pek doyurucu yanıtlar verdi. Ülkemiz sineması üzerine bir şölendi toplantı ve saatlerce sürdü. Aymazlık edip videoya aldıramamıştık ne yazık ki. Böylece, ilginç bir belgeden yoksun kaldık... Çok geçmeden hastalığını haber aldım. Herkes gibi, benim için de kaygılı bir bekleyiş başladı. öleceğini bilip de, son bir kez görüşmek istermiş gibi, eşiyle yeniden geldi beni görmeye. Olacak olan, her şeyden belliydi. Ve oldu bir iki ay sonra; canevimden vuruldum. Tabutu başında benim konuşma yapmam istenmişti. Benim için pek çetin bir görev olsa da, üstlendim. Pa- ris'e gittim. Acıdan eriye bite, söyledim söyleyecekleri- mi manevi huzurunda. Ayrıldım... Büyük bir sanatçıydı Yılmaz Güney. Politik bir bilince de sahipti: Dört dörtlük bir sosyalistti; Kürt sorununa da, hepimizden önce gelmişti. Bulunduğu yere, kendisin- den çok şey ödeyerek varmıştır. Ama ödeme sırası bizde şimdi. Bireyler olarak, daha da önemlisi toplum olarak... Yeni Demokrasi Hareketi Ordu, Boyner'în Kürt politikasındanrahatsız AYŞEYILDIRIM Yeni Demokrasi Hareketi (YDH) lideri Cem Boyner'in "Kürt sonımma" ilişkin görüş- lerinin devleün üst kademelerin- de rahatsızbk yarattığı öğrenil- di. Cem Boyner'in Kürt politi- kası konusunda kamuoyuna yaptığı acıklamalann, özelükle Silahb Kuvvetler kademelerin- de tedirgjnlik yarattığı ve çeşitli kanallarla bunun hkrekeün yö- neticilerine aktanldığı bildirildi. Bu gelişmeler üzerine Cem Boy- ner'in Kürt sorununa ilişkin YDH'nin görüşlerini açıklaya- cağı basın toplanusını, Diyar- bakır yerine başka bir yere kaydınmayı planladığı belirtildi. Üç günlük bir İç Anadolu Bölgesi gezisine çıkan Boyner ve YDH kurmaylan; örgütlenme çabşmalanna da başladılar. ; Onceki akşam da tstanbul'da düzenlenen bir toplantıya katı- lan Boyner, konuşmasında ağırhklı olarak Kürt sorununa yer verdi. 14 ekimde aynı adk partileşecek olan hareketin li- deri Boyner'in 19 ekimde de Di- yarbakir'da Kürt sorununun çözümüne ilişkin politikasını açıklayacağı bildirilmişti. Kürt sorununa ilişkin görüşlerini açı- kladıgı çeşitli toplantılarda özel- likle ulkücülerin tepkisini çeken Boyner'in açıklamalan devletin üst kademelerini de rahatsızetti. Çeşitli kanallardan "Diyat- bakır'da düzenJenmesi pianlaıuuı toplantıdan vazgeçHmesi" yö- nünde uyanlar gönderilen Boy- ner'in, basın toplantısını başka bir ile kaydırmayı planladığı bil- dirildi. Nahit Menteşe, seçimlerdegüvenliğin tam olarak sağlanacağını söyledi: PKK liderinin amacı zaman kazanmak ANKARA (Cumhuriyet Bü- rosu) - İçişlen Bakanı Nahit Menteşe, ara seçimlerde Doğu ve Güneydoğu'da güvenliğin tam olarak sağlanacağını belir- terek, "Her milletvekili istediği köye gûven içinde girebilecek" dedi. Menteşe, PKK lideri Ab- duDah öcalan'ın önümüzdeki günlerde "banş" çağnsı yapa- cağı yönünde duyumlan oldu- ğunu bebrterek bu girişimi "za- man kazanma" olarak değerlen- dirdi. TBMM Genel Kurulu'nda. gündem dışı söz alan Menteşe. Güneydoğu'da seçimlerin hu- zur içinde yapılacağını söyledi. Menteşe, "Halkın iradesinüı sandığa yansıması için güvenlik tam olarak sağlanacak. Her mil- letvekiü istediği köye güven için- de gidebilecek" dedi. Öcalan'ın "banş çağrısrnda bulunmaya hazırlandığını vurgulayan Menteşe, şunlan söyledi: "PKK'nin bası önümüzdeki günlerde banş cağnsında buhı- nacak, basın topiantısı yapacak- mış. Tabii militanlannı kaybetti, zaman kazanıp eğitim yaptıra- cak. Toparlanmava ihtiyacı var. Cudi'de bü)ijk darbe yedifer. Tunceli ve Sıvas'a yöneJme eği- limleri var. Ama terörü oralarda da halledeceğiz."
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle