23 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12 EYLÜL1994 PAZARTESİ HABERLER Siyasiler, 12 Eylül'ün 14. yılında, işkenceyle geçen yıllann gün ışığına çıkanlmasını istedi 'DıtilalcilerANKARA (Cumhuriyet Bürosu) -12 Eylül as- keri rejiminden zarar gören, ancak şu anda siyasette bulunan politikacılar, 14 yıl aradan sonra "ihtilalcilerin yargüanması ve sorumlu- lann hesap vennesini" istediler. Siyasiler, askeri rejimle getınlen yasal hükümlerin değişurilme- sini de isterken, Türkiye İnsan Haklan Vakfı da 12 Eylül darbesi ve ardından gelen rejim döne- mindeki antidemokratik uygulamalann bilan- çosunu açıkladı. Türkiye İnsan Haklan Vakfı (JİHV) Baş- kanı Yavuz Önen, dün düzenlediği basın top- lantısında, TİHV Dokümantasyon MerkezT- nce haarlanan 12 Eylül 1980-12 Eylül 1994 dönemine ilişkin "işkeoce dosyası"nı açıkladı. Önen. "Bu çalışma, insan hakları mücadelesinin bir üriinüdür. 12 Eylül'ün silahşörlerine ve 12 Ey- lül'ü utanmadan savunanlara ithaf olunur" dedi. "Her türlü varlık ve zenginlik, çağdaş gelişme, devleti küçültme adına yağmalandı. yağmalanı- yor" dı\en Önen, şu görüşlen dıle getırdi. "Ülke insanına, doğasına, tarihi ve doğal mira- sma ve demokrasisine yapılan bu pen asız saldırı- lar ve yoteuzluklar, ne acıdır ki, 14 yıllık dönem içinde, devletin ciddi bir koğuşturmasına uğ- nunanuş, toplumdan da etkili ve örgütlü bir tepki görmemiştir. Siyasi alandaki kimliksizleştirme ve teslimiyet toplumda da y aygınlık kazannuştır. 14 yıl sonra bugün çok daha örgütlü ve güçlü bir 12 Eylül reömi yaşıyomz. SivU giysili militarist versın ül• însanHaklanVakfı BaşkanıYavuzÖnen, 12hyI 1980-1994 arasındaki 'işkence raporu'nu açıkladı. Önen, 12 Eylül rejiminden hesap sorulması bir yana, bu anlayışın her alanda kök salarak kurumlaştığını belirtti. kafalı politikacılar dönemindeyiz. Siyasi çizgi aynı, vitrinler farklı. Özellikle insan haklan ih- lallerinde. cinayetlerde, işkencede görevi kötüye kullanmanın her çeşidinde, sorumlu güvenlik gö- revlileri korunmuş, ödüllendirilnıiştir. İşkence, 12 Eylül rejimini ve onun günümüzde de devam eden anlayışını açık bir biçimde ifade etmektedir, simgelemektedir." 12 Eylül 1980'den beriA 420 kişinin işkencede öldürüldüğünü belirten Önen, bunlardan 391'- ninin siyasi, 91'inin de adli suçlardan gözalüna abndığını bildırdi. 'İşkence dosyası'na göre. iş- kencede ölümlerden 188'î askeri yönetim döne- minde, 162'si 8 yıl iktidarda kalan Anavatan Partisi döneminde, 70'i ise 3 yıldır iktidarda olan DYP-SHP koalisyonu döneminde ya- şandı. Cezaevinde veya gözaltında ölenlerden; 68'ınin işkencede öldürüldüğü resmi makam- larca da kabul edilirken, 74'ü için "İntihar etti", 23'ü için "Kaçarken ya da yakalanmak istenir- ken öldürüldü", 209'u için "Eceliyle öldü veya hastalığa yakalandı", 7'si için de "Nedeni bilin- miyor" gerekçelerinin ileri süriildüğü belirtildi. İnsan Haklan Derneğj Genel Başkanı Akm Birdal ıse yaptığı yazılı açıklamada. "İnsan hak- lan ihlalleri sistematikJeşti, 12 Eylül askeri dar- besinin üniformasız, ama resmi kimliği günümü- ze değin uzanmıştır" dedi. Siyasilerden yükselen ses "12 Eylülzede" politikaalar, 14. yaşında, "darbe ve sonımlulannm" tartışılması ve yargı- lanmalan görüşünü dıle getırdiler. Siyasiler, UBA'nın. "12 Eylül'ü yapanlar için ne düşünü- yorsunuz" sorusuna şu yanıtlan verdiler: Fıkri Sağlar (SHP Ğenel Sekreteri, Devlet Bakanı)- Sonımlulan mutlaka yargılanmalı. Eğer Türkiye bir hukuk devleti ise ve hukuka saygı varsa hukuksuzluklann yaşandığı 12 Ey- lül dönemi ve bu dönemin sonımlulan adli mahkemeler önünde hesap vermeliler. 12 Eylül kabntılannın da toplumdan silinmesini sağla- mak gerekmektedir. Hamdi Eriş (ANAP Ankara Millervekili): 12 Eylül'de askeri bir ihtilal olmuştur. İhtilalin ka- nunu olmaz. Bu yüzden 12 Eylül generalleri de yargılanmamalıdır. Gökberk Ergenekon (DYP'nin, 12 Eylül'de vetolar nedeniyle seçime giremeyen kurucusu, DYP Antalya Vlillervekih): Türkiye artık önüne bakmab. 12 Eylül tahribat yaptı. 12 Eylül so- nımlulan Türkiye'ye vakit kaybettirdiler, siya- seti rayından çıkardılar. Partilen kapattılar. Mustafa Timisi (SHP Genel Başkan Yardım- cısı): 12 Eylül Türkiyesi'nde siyasal, toplumsal önemli bir çıkmaz yaşandı. Bugün geldiğimiz noktada demokratik düzenimizin. geleneğimi- zin yerleşmesi yönünde 12 Eylül müdahalesi ve o günkü koşullar tartışmaya açılmalıdır. Mehmet Sevigen (CHP Genel Sekreter Yar- dımctsı): Türkiye'de olaylarçok çabuk unutulu- yor. 12 Eylülcüler, Türkiye'ye tam 15 yıl kay- bettirdiler. Kitap yazarak düşüncesini açıkla- yan insanlann bile yıllarca ceza aldıklan Türki- ye'de, ülkeye 15 yıl kaybettiren ve birçok in- sanın haksız yere yargılanması ve ceza almasına neden olan 12 Eylül generalleri yargılanmıyor. Rıza Ulucak (RP Genel Başkan Yardımcısı): 12 Eylül'ü yapan generallerin yargılanması bü- yük bir önem taşımıyor. Eski yaralan kaşı- manın pek anlarru yok. Alparslan Türkeş (MHP Genel Başkanı): 12 Eylül, memlekete zararlı oldu. Bızım görüşü- müz bu. Böyle bir yönetimin ortadan kalkması- ndan memnunuz. 12Eylülkaranlığınınçığlığı.... — ^ arbe; siyasetin ya- M ^m saklanması, parti, m Msendika, dernek ye ğ J tüm demokratik kitle örgütlerinin kapaülması, gazeteci. yazar, eğitimci. öğrenci. bilim adamı, siyasi hder gözetmeksizin bin- lerce insanın cezaevlerine ko- nubnası, tüm demokratik haklann ortadan kalkmasının yanında, işkencenin de yoğun- laşbğı dönem oldu. Bu dönemde 650 bın kişi gözalüna alındı. 15 günlük ya- sal gözalü süresi önce 30 güne. daha sonra 90 güne çıkanldı. Binlerce insan emniyet mü- dürlüklerinde ve askeri tesıs- lerde işkenceyi yaşadı. İşken- celer sonucunda ölenler oldu, sakat kalanlar oldu. Kaç kişi işkence yüzünden öldü, kaçı sakat kaldı, bilinmiyor. An- cak, 171 kişinin işkenceden öl- düğü "belgelerle kaıutlanabü- dL" Ölümlerden sonra resmi ağızlardan hep aynı sözler dö- küldü: "Başmı duvara çarparak öl- dü... Emniyet miidÜTİüğünden atlayarak intihar etti... Kalp yetmezüğinden öldü... Hücrede kendini asö... Merdivenlerden düştü..." İşkence iddialan karşısında yine tek tip açıklamalar yapıldı: "Sistemli işkence yoktur, münferit olaylar vanür." An- cak yıllar sonra anlaşılacaktı ÇAĞLAR BOYTJ YÖNTEM AYNI Fitistinaskısı favori işkence Dünyada insanlık tarihikadar eski olan işkence her dönemde uygulandı. Kimi zaman kişileri dini inançiarından vazgeçirmek için kimi zaman da siyasi inançiarından vazgeçirmek için uvgulandı işkence. Türkiye de işkence konusunda diğer ülkelerden geri kalmadı. Günümüzde halayapılan işkence, olağanüstüdönemlerde dahadayoğımlaştı. 12 Eylül askeri darbesinden sonra ise hadsafhayaulaştı. Yapılan araştırmalaragöre, Türkiye'de en stk uyguianan işkence yöntemi kaba dayak, Füistin askısı, cinselorgandan, ağızdan veyaparmak uçlarmdan elektrik verme. Araştırmalara göre Türkiye 'de işkence yöntemlerişöyle: - Gözleri bağîama. - Tehdit, aşağılama, bellişeyleri söyletmeye zorlama, küfür. - Zorla marş söyletme. - Tıbbibakımdanyoksım bırakma. - Uykusuz bırakma. - Sert cisimlerlegövde veya cinselorganlara, başa vurulması. - Aç bırakma. - Hücrede tecrit. - Elektrotlarla gövdeye, cinsel organlara, ağıza elektrik veribnesi. - Kedi ile insanı aynı çuvala koymak ve çuvala sopayla vurarak kedinin saldırganlaşmasmı arttırmak. - Basınçlı soğuk su ile ıslatma. - Zorla ayakta tutma. - Falaka. - Şusuz bırakma. - İşkence gören başkalarını seyrettirme, dinletme. - Füistin askısıyla ters, düz asnıa. -Ipleellerîn, ayakların, vücudun bağlanması. - Kulağa ve başasert cisinüe sürekli vurulması. - Cinselorganlaraşiddet uygulanması, vajina veya makata sert cisimler sokulması, ırza tecavüz. - Sahte idam denemesi. Eıııirkomutaziııciriııdeişkenceki, Türkiye'de sistemli işkence vardı. Yedi yıl si- yasi şubede çalışan, 63823 sicil numarah polis memuru Sedat Caner, 1986'da işkencenin sis- temli bir şekilde yapıldığını açıkladı. Caner, "Si- ze, 'işkence yapmayın' diye bir emir gelseydi ne otunhr sorusuna, "Çok iyi olurdu. Bırakırdık, iş- kence yapmazdık" yanıtı venyordu. Boylece Ca- ner, emır-komuta zincirine işkencenin de dahıl okluğunu duyurdu. Caner'in aynntüı anlatımlan o günlerde bır süre kamuoyunca tartışıldı. Ancak bu anlatım- lar da zaman içinde unutuldu. Maraş'ta sorgula- nan Dev-Savaş davası sanığı Hamit Kapan, Ca- ner'e göre 200 gün işkence görmüştü ve en uzun işkence görenlerdendi. Kapan, 9 gün foseptik çukurunda tutuhnuş. çukurdan çıkanldığında vücudunda yumruk iriliğinde yaralar açılmışü. Ancak Caner ve ekibi Kapan'ı "çözme" konu- sunda başanh olamamışlardı: "Hamit Kapan'm sorgulan- masmda biz başanh olamadık. Ankara'dan ayn bir sorgulama timi geldi. Sorguya 8 saat ara- lıklaria bir tim giriyor, bir tim çıkıyordu. Sorgulama arahksız 6 ay kadar sürdü. Hamit Kapan'a uyku filan yoktu. Gözleri kan ça- nağı gibi ohnuştu, artık gözleri yara bağlamıştı. Kimse Hamit Kapan'ın yüzüne bakamıyor, camdan dışanyı seyrediyordu." • İşkenceden çıkan Kapan da, bir süre sonra yargjç karşısında yapılanlan anlatacaktı. Ka- pan'ın hesabına göre kendisine 208 gün işkence yapılmıştı: 12Eylül Dosyası Hazırlayanlar PtıdzTaztti HfllyaTepça "...Haftalarca süren yoğun iş- kence nedeniyle vücudum çauşa- maz hale gelmtşti. Yirmi gün sonra ağzımı açamaz, dilimi çe- viremez oldum. Çenem kilitlen- mişti. Elektrik kablolannuı bağ- lancüğı dil, kulak, penis, el ve ayak parmaklanm, göğüs ucja- nm. koltuk altlanm yara bere içinde kalnuştı. TazyikJi su ve fa- lakalar sonucu yaşanum pamuk ipliğine bağlı duruma gelmişrj. Günlerce ağzımı açamamam iş- kencecileri paniğe düşürdü. Er- dem Gürünlü başmîdan ayn- tmamaya başladı (Dr. Erdem Gürünlü, Ülkücü Gençlik Der- neği (ÜGD) Maraş Şubesi'nin Hüseyin Özlütaş, 12 Eylül kurbanlanndan. İşkenceden felç oldu. Fransa'da tedavi gördü, ancak şimdi bastona mahkum 6 Hermücadelenin bîr bedeliMaden mühendisi Hüseyin Özlütaş 22 Nisan 198 l'i 23 Nisan 198 l'e bağlayan gece saat 03.00'te Türkiye Devrimci Komünist Partisi (TDKP) örgütüne üye olduğu gerekçesiyle gözalüna alındı. 90 gün Gayrettepe'de kalan Hüseyin Özlütaş'a işkencenin hemen hemen tüm yöntemleri uygulandı. Gördüğü işkenceler nedeniyle Özlütaş, felç oldu. Uzun bir süre yürüyemedi. Kendi deyimiyle "günlerce yerdesüründü." Fransa'da, İşkence Kurbanlan Tedavi Vakfı'nın bir şubesi olan Paris-Avre'de tedavi gördü. Şimdi bastonla yürüyor Özlütaş ve konuşma güçlüğü çekiyor. Ancak, mücadeleden vazgeçmedi. Osmanbey'deki kitapçı dükkamnda görüştüğümüz Özlütaş'ın ilk sözlen, "Sakın duygu sömüriisü yapmayıa Duygusal bir tablo istemiyorunı" oluy or \ e konuşmasını şöyle sürdürüyor: "Mücadelenin bir bedeli vardır. Kimi sağ kalır, kimi ölür, kimi sakat kalır. Mücadelenin kanunu içinde öunek de vır, luümak da. Burjuvaziye yenilmek de var, yenmek de. 12 EyKB'de onJar karlı çiktu Burjuv azi proleteryanın yannda olan insanlara saklırdı. Biz de cevap verdik. Asıl sorun şu; burjuvazi sizi aşağıya itmek istiyor. Ya kendi kendinize atlayacaksınız ya da onu da aşağıya çekeceksiniz. İşkence gördükten sonra en çok mücadeleden ayn kalmaktan korktum. Ancak böyle bir şey ofanadı. Bizim alnmuz ak, yüzümüz pak. Burjuvazi utansm." Mücadele etmekten vazgeçmeyen Özlütaş, Sultanahmet Cezaevi'nde 20 ay üjtuklu kaldı. Çıkanldığı ilk duruşmada tahliye edilen Özlütaş, 1987 ydında da beraat etti. Devlet aleyhine dava açü. Dava sonunda mahkemenin işkenceye ve felce biçtiği bedel 10 milyon bra oldu. Özlütaş, hayatının dönüm noktası olan 90 günü, "felç" adını verdiği kitabında aynnülanyla anlatı:" ...Başkaca sonı sormadan ilk günkü gibi askıya akülar. Pantoîonumu aşağıya sıyırmadan, cinsel organmu çıkarrıp kaMonun bir ucunu bağladılar, kabkmun diğer ucunu da sol serçe parmağıma takıp elektrik vermeye başladılar. Birden cinsel organıma sert bir cisimle vuruldu. O zamana kadar inlerken birden köpek ulumasma benzer bir çığlık attım. Biri "Ulan niye erkekbğını kaybetün' deyince acıyı unutturan hayrerJer içinde kaldnrı. Çünkü bu bir kadın sesiydi. Kadının sesini duyunca kulaklanmın dibine kadar kızanüm, utandım. kendimi gizlemek için yukany a doğru boşuna çcktim. O ara manyeto çevrilince, utancım inlemelere dönüşrü. Başka bir işkenceci bunun kansını bundan sonra başkalan ' dedi. Dehşete düştüm. Bir bayamn yanında bana neler söyleniyordu. Ahlak anlaytşım böyİe şey leri kabul edemezdi. Ancak unuttuğum bir şey vardı. Bunlar kadınıyla, erkeğiyle işkenceciydiler ve ahlaka dair hiçbir kural tanomyorlardı." Özlütaş TDKP üyesi sanyla Gayrettepe'de işkencenin her yöntemini yaşadı. kurucu üyelerindendi). ...Çenemin gerçekten kiütJendiği ve açhk grevi- ne gitmediğnn anbtşddı. Doktor kaba işkenceyi yasakladı..." Evet, sistemb işkencenin en önemli tanıklan- ndandı Kapan. Türkiye'de işkence öyle sistem- üydi ki, "doktor kontroiü"nde yapılıyordu. Ka- pan'ı konuşturmak için her türlü yöntem denen- mişti: "Gözbağımı aralayıp bakmamı istediler. Yerde çıplak olarak iki kişi yatryordu. Öunüşler ya da öldürübnüşlerdi. Bu iki cesedin ismüerini daha sonra öğrendim. Öldürülenler Fehmi Özaslan ve Mehmet Cercn'di. İskenceciler benim sonumun da böyle olacağmı söyfediler. Bir keresinde saç- lanmı ustura ile kazıddar ve carmıh denflen kazığın üzerine gererek bağladılar. Öyle sıkı bağ- laımuşüm ki nefes abnak için göğsümü bile şişire- miyordum. Bu durumda asılıy- ken, iki metre yükseklikten alıiı- ma kısa ve beUrii arauklarla su damlatıbyordu. Bu işkence arahksız üç gün sürdü. Su dam- lası işkencesi görünüşte hiçbir iz bırakmıyordu, ama her damla düştüğünde vücudumun bütün hücreierine kadar sarsüıyordum. Daha sonra tam 8 tnmağHnı act- masızca söktüler.'" Caner, "kaphımbağa hücresi" adı verilen bir yöntemi de an- latü: "tk olarak Garbis Alünoğlu'- na uygulanmıştı. Suçlu, kaplum- bağa hücresine "çömeltilerek so- kuluyordu. Kendisi tuvalet ihti- yacını filan gkkremez, yani an- cak alrma yapabflirdi. Kjpırdama imkanı yok. Tüm eklemlerinde bir süre sonra kireclenme başlar. Garbis bu hücrede bir hafta tu- bdmuştu. Çıkrjğında kambu- rumsu yüriiyordu." Gerek dünyada gerekse Tür- kiye'de kaç kişiye işkence yapıl- dığını tespit etmeye olanak yok. Çağlar boyunca insanı, ya- şamını, onurunu, inananı, dü- şünceyi yok eünek için uygu- ianan işkence bugün de var. SÜRECEK BIZBIZE ERDAL ATABEK I \\U\'< BombaVar» Altınızda bomba varsa rahat oturabilir misiniz? Buna kayıtsız kalmak ya da "Baksana patlamamış" demek akıl sağlığıyla bağdaşmaz. Toktamış Ateş'in yanıbaşın- da bir bombayla oturup saatlerce kitap imzalaması, okurlarıyla söyleşmesi, kendıne insan diyen herkesin dehşet duyması gereken bir şeydir. Aslında o bombayı oraya koyanların amacı da budur. Toktamış Ateş'e "Geç- miş olsun'' demek bile çok anlamlı olmuyor, çünkü hiç- bir şey geçmemiştir. Nasıl o bomba Toktamış Ateş'in ki- şiliği nedeniyle hatta yazıları nedeniyle konmamışsa or- taya sürülen tehdit de kalkmamış, tersine ağırlaşmıştr. Şimdi -yeniden- her şey belirsizliğe terk edilmiştir. Ga- zetemizin geçen günkü manşetinde açıklandığı gibi, "Cumhuriyet tehdit altındadır". Yalnız Cumhuriyet de- ğil, biçimsel demokrasi de, iktidar da, muhalefet de, gündelik hayat da, kültürle ilgili her şey de tehdit altında- dır. Beiki yaklaştığı anlaşılan seçimler de. Kitabevine konan bombayla pek ilgili olduğu akla gelmeyen pek çok şey de tehdit altındadır. Tehdidin belirsizliği gücünü arttırıyor, toplumsal dehşet duygusu tırmandırılıyor. • • • Türkiye bir süredir 'destabilize'. Ülkenin altındaki bomba burada. Toplumsal güç dengeleri bozulmuş du- rumda. Toplumdaki demokratik olması gereken kurum- lar, gerçekte demokratik gücü temsil edemiyor. Toplum- sal güven, kurumlar ölçeginde yitip gitmiş durumda. Parlamento kendi üyelerinin bile zaman zaman açıkla- dığı gibi 'etkisiz'. Toplumsal gündemi izleyemiyor, parti- ler arası transfer olaylarıyla huzursuz. Geleneksel sağ toplumsal desteklerini yitiriyor, yeni sağın nereden ge- lip nereye gittiği henüz açık değil. Solun gelenekseli kayıp, yenisi ortalarda yok. Sol amblemli partiler hem parçalanmış hem de ağır prestij kayıpları içinde. Toplu- mun umut ve kaygıları politik alana taşınamıyor. Böyle- ce radikal Islamın önü açılıyor ve bu kargaşada kitlesel ilgi grafiği yükseliyor. Kamu kurumları uzun süreli bir çalışmanın ürünü olarak dinci ve milliyetçi kadroların egemenliğine geçmiş. Politik gelişmelerin göstergeleri o duruma gelmiş ki, Başbakan "Şeriat anayasasına ve şeriat iktidarına izin veremeyiz'' demek zorunda kalı- yor. Oysa kendisi 'izin verme' ya da 'izin vermeme' gü- cünü taşımıyor. Toplumsal kaos buralara kadar getiril- miş. Türkiye, biryandan Güneydoğu ve Kürtsorununun içine boğazına kadar batmış. öte yandan açıkça belirti- len şeriat anayasası ve şeriat ıktıdarının yükselen grafi- ğini izliyor. Toplumsal güç dengeleri alabildiğine bozul- muş. Işçiler, işçi sendikaları, gûnlük geçim darboğazına sıkıştırılmış; meslek kuruluşlan günlük sorunlarla uğ- raşmak zorunda bırakılmış; iktidan da muhalefeti de değneğini düşürmüş ip cambazları durumunda yalpala- yıpduruyor. Türkiye 'destabilize' • • • Altımızdaki bomba, bu 'destabilizasyon'dur. Bu den- gesizliğe 'demokrasinin gerekleri" demeden -çünkü de- ğildir-çözümler arayıp bulmak, bütün politikacıların go- revidir. Bugün karşı karşıya olduğumuz sorunların te- mel nedeni 'sosyal sorumsuzluk'iur. Sınıfsal çıkarlar, grupsal çıkarlar, kişisel çıkarlar insanları burnunun ucu- nu göremez duruma getirmiştir. Geçen gün Coskun öz- demlr'in çok güzel yazdığı gibi, toplumsal fetiş duru- muna gelmişfutbol dünyasındacoşup 'şıkıdım'şarkısıy- la taştıkça içinde olduğumuz durumu kavrama şansı da uçup gıtmektedir. Bugün bizler de dinlerin, mezheple- rin, etnik kökenlerin, ırk milliyetçiliğinin, sonu iç savaş- lara kadar uzanan tehlikeli yokuşuna girmiş görünmek- teyiz. "Top kale çizgisini geçmiş miydi, geçmemiş miy- di?" derken, "Bakalım hangi şarkı daha iyi zıplatacak!" diye merak ederken, sonunda öyle yerlere serileceğiz ki, "Bize ne oldu?" diyecek durumumuz bile kalmaya- cak. Bilmiyorum, yararı var mı, ama gelin saati 12'ye var- madan şu bombayı 'etkisiz hale' getirelim. Yoksa bom- ba hepimizi etkisiz hale getirecek. Haluk cerger: Düşünce özgürUiğünün içeriği boşaltıhyor ANKARA (ANKA) - Dü- şünce suçundan hükümlü Doç. Dr. Haluk Gerger, top- lumda düşünce özgürlüğünün içeriğinin boşaltılarak özün- den kopanldığını, soyut \e gö- riintüden ibaret bir anlayışla tarüşıldığını belirterek bu du- rumu eleştirdi. Gerger, kalmakta olduğu Haymana Kapalı Cezaevf- nden yaptığı yanb açıklama- da, "Bugün düşünce suçunu oluşturan öz, yani suçlanan ve cezalandınlan düşünce esas ola- rak Kürt sorununa, Kürt hakla- ruıa ve savaşa ilişkin açıklanan düşüncedir" dedi. Düşünce su- çunun asbnda toplum olarak yakalanılan toplumsal hastab- ğın semptomlanndan biri ol- duğunu bebrten Gerger, şöyle devam etti: "Asd hastalık. Kürtlere karşı şiddet kullanılması, siyasal çö- zümün reddedilmesi, savaşın banşa yeğlenmesi; şovenizm ve militarizm siirdükçe, onun so- nuçlarından sadece birisi olan düşünce suçunun yaşamdan si- linmesi de olanaksızdır. Sonı- nun özü yerine görüntüsüyle meşgul olunca tabii köklü bir çözüm perspektifi de oluşturul- mamakta, sadece anlık görün- tüyü'kısagününkân' anlayışıy- la kurtarmaya yöneük kan- dırmacalar gündeme getiril- mektedir ve dolayısıyla 'de- mokratıkleşme' yaftaİı etkin- likler de kaçındmaz olarak bi- rer saptırma ve göz boyama ol- maktan öteye gidememekte- dir." Kürt sorununu "sonınlann anası" olarak tanımlayan Ger- ger. demokratik tek yolun da bu sorunun siyasi çözümü için özgürlükçü ortam yaraülması olduğunu söyledi. Gerger, açıklamasında daha sonra şöyle dedi: "Demokratikleşme, insan haklarına saygı ve düşünceye özgürlük gibi kutsal insanlık kavramlannm psikolojik sava- şa alet edilmelerine, resmi çar- pıtmalarm konusu yapıhnalan- na, siyasal propagandanın aracı olarak koilamlmalanna ya da dünya demokratik ka- muoyıı baskısına karşı makyaj malzemesine indirgenmelerine asla izin verUmemelidir.'' Bursa'da Yılmaz-Çağlar gerginliği yaşandı BURSA (Cumhuriyet) - ANAP Genel Başkanı Mesırt Yümaz'ın Bursa gezintisınde katıldığı sünnet düğününde bazı ANAP'blar, Çağlar-Yıl- maz gerginliğinin yaşanması- na neden oldular. Mesut Yıbnaz'a yakınbğı ile bibnen \e Yılmaz'ın yurt gezi- lerine uçaklannı tahsis eden Yalçın Sünnetçioğlu'nun oğlu- nun sünnet düğününe katılan Yıbnaz ve Cavit Çağlar, ayn ayn masalarda oturmalanna karşın gecede en fazla ilgi ce- ken kişilerdi. Çağlar'ın masası- na oturtulan Bursa Büyükşe- hir Belediyesi'nin ANAP'b Başkanı Erdem Saker'in bu masaya oturmasını ıstemeyen bazı ANAP'blar, Saker'e ma- sadan kalkması yolunda baskı yapülar. Gecenin geç saatle- rinde baskıdan bunalan Saker ve eşinin Çağlar'dan izin iste^ yerek başka masaya geçtiği görüldü. Çağlar, gazetecilerin sorusu üzerine, "Sizin tespitinizi ben yapmadım. Eğer böyle bir şey varsa, üzülürüm. O, Bursa bele- diye başkamdır, bense Bursa millervekiliyim. Bir masada olacağız tabü ki. Zaten, fikri bir, zikri bir partiler, ayn dav- ramrlarsa bir araya gebnezlerse kırgınuklar olursa RP geür" di- ye konuştu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle