25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 30AĞUSTOS1994SAU 12 KULTUR îstanbul Şehir Tiyatrolan'nın sahnelediği 'Çalıkuşu' müzikali üzerine Reşat NııriVi okıuııak ve aıılaıııak SELİMtLERİ Ahmet Hamdi Tanpmar, "Çabkuşu"- ndan söz açarken, bu eserin tefrika edildiği dönemde okurlann her gûn büyük bir heyecan yaşadıklannı dile getirir. Kurtuluş Savaşı'nın haberle- riyle yankılanan İstanbul, Feride'nin Ânadolu serûveninde adeta kendi ge- leceğıni beklemektedir. Tanpmar. Çalıkuşu konusunda, o günün okur- lannın nesnel yaklaşım içinde olama- yacaklannı beUrtir. Reşat Nuri'yi Türkçenin ortasında bir sevgi ve şefkat ürperişi olarak yo- rumlayan Tanpmar'm bile Çahkuşu romanasını, eleştirel nesnellik uğruna, tam kavrayamadığını düşünüyorum. Gerçı onuiüa ilinüli eşsiz yorumu, şu sevgi ve şefkat ürperişi saptayımını Tanpmar yazmıştır. Bir yandan da eserlerinde bir adım öteye gidebilse Reşat Nuri'nin bambaşka başanlara ulaşacağını ileri sürmüştür. 'Eliçabukluğa' saplanmak Bence, Reşat Nuri'nin eserleri, bi- zim okuyuşlanrtuzın bir değil, beş on adım ötesinde. Çalıkuşu'ndan Kavak Yelleri'ne, Reşat Nuri'yi bugünün do- nanımıyla okursak, yaman bir "mu- haliFle karşılaşınz. Çahkuşu, ulusal heyecan romanı olmanın ötesinde, Anadolu'dan habersiz, Anadolu'yu küçümsemiş Istanbulluya yanıttı. Aşk romanı kurgusundaki Dudaktan Kal- be, yaıadılışın iki karşıt cephesi konu- sunda derin ruh çözümlemeleriyle yûklüdür. Kızılcık Dallan, yeni reji- min de evlathk sorununu yeterince de- şemediğine işaret eder. Tanndağı Zi- yafeti oyunu, bu hakkı yenmiş, tekrar tekrar sahnelenecekken unutulmuş oyun, diktatörlük tutkusuna edebiya- tınnzm hemen hemen tek itiraadır. Daha pek çok örnek vermek olası. Ne var ki amacım, Çalıkuşu müzikal oyununa deginmek. Bununla birlikte, önce Şehir Tiyat- rolan'nın eski genel sanat yönetmeni Gencay Gürün'e saygımı bir kez daha vurgulamak istiyorum. Bu değerli, ça- lışkan insan çevresinde kopartılan fırtmalarda Çahkuşu müzikali üzerine söyleyeceklerimin aynı kefeye kon- masından ancak tiksinti duyabilirim. Müzikaün yönetmeni Hakan Alb- ner, Londra'da Sefiller'i ızledikten sonra Çahkuşu'nu böylesi bir yöntem- le sahnelemeye karar vermiş. öyle sanıyorum ki, ilk endişe burada beliri- yor. Bir sanat eseri, bir başka sanat eserine elbette esinlendirici olabilir. •Çahkuşu' müzikalinde Kamran Usluer, Tilbe Saran ve Gül Akelli(ûstte), Saran ve Hazım Körmükçü(sağda). Bence, Reşat Nuri'nin eserleri, bizim okuyuşlanmızın bir değil beş on adım ötesinde. Çalıkuşu'ndan Kavak Yelleri'ne, Reşat Nuri'yi bugünün donanımıyla okursak, yaman bir "muhalif 'le karşılaşınz. Çalıkuşu, ulusal heyecan romanı olmanın ötesinde, Anadolu'dan habersiz, Anadolu'yu küçümsemiş İstanbulluya yanıttı. Gelgelelim söz konusu esin, nice za- rnanlar gönülde yaşatılmış bir isteğin dışavurumu değil de ansızın günışığı- na çıkan bir istekse, sonuç, Çahkuşu'- ndaki gibi "eUçabukluğa" saplanıp kalıyor. Feride gerçekten Batılı mı? Izlediğımiz müzikal, yönetmenin deyişiyle "Batüı ve aydın Türk kadmımn prototipi' saydabikcek Feri- de"nin öyküsü. Feride, acaba gerçek- ten Batıh mı? Muhalif Reşat Nuri'nin sonraki eserleri. Batıhlaşma karşısı- nda daima kaygılarla donanmış bir yazan yansıtır. Yaprakdökiimö ilk sor- gulamaysa Eski Hastalık bu sorunun ifade edihnesinde bir doruktur; Do- ğulu kalmış Yusuf tan aynlan Batıh Züleyha, yeni bir hayata doğru güven- h adımlarla yol alırken, arük o eski kolejli kız değil, Doğunun içsel zengin- liğini anlarnış, senteze ulaşabilmiş bambaşka bir ınsandır. Kuılcık Dal- lan, Batılılaşmamızın, zavallı bir ev- lathk kızdan yeni Ankara'nın *Opera Meydanı'ndaki tuluat tiyatrolanna meşhur kantocu, Türk Greta Garbo'- su MüceUa Suzan'ı yetiştirdiğini bir hakaret gibi söyler. Çahkuşu müzikalinde Feride, yö- netmenin çabasıyla uyumlu olarak, Batıh bir genç hanım. Bu yüzden ola- cak, kendisini sevmiş ve bağevindeki sefahat gecesinden kurtarmış, savaşta yüzü feci biçimde yaralanmış Yüzbaşı Ihsan'ın çökkün durumunu görür görmez, "Ihsan Bey!" diye avaz avaza yakın bir çığlık atıyor ve ehndeki lam- bayı yerlere fırlatabiliyor. Veri gelmişken hemen bağevı sah- nesine geceyim. îkinci perdenin so- nunda yer alan bu sahne. Reşat Nuri'- nin Doğululukla değil, bağnazhkla büyük hesaplaşmasını yansıtabilecek- ken, son yıllarda gördüğüm en bayağı bir taverna eğlencesine dönüşmüş. Romanı okuyanlar. orada, cinsel baskılarla yaşamış, bu yüzden gözü- dönük hale gelmiş, mesleklerinin hay- siyetıni unutmuş birtakım insanlann yırtık ahlaklı eğlencelerinin an- latıldığını bilirler. Fakat her şey hala o yırtık ahlakın ikiyüzlülüğüyle do-> nandığından, ince bir sırla kaphdır. Müzikaldeyken en düşkün bir sefahat vuvasında belkı rastlanılabilecek bir hava esip duruyor... Birind perde, Feride'nin yetişme çağıru anlatıyor. Şımanklıktan başka bir şey bılmeyen bir Feride. Feride'yi haşanhğa. şımanklığa, erkek çocuk afacanhğına alıp götürmüş psikolojik nedenler, hiç mi hiç yansıtılmadığı- ndan bu genç hanımın niye ikide bir de herkese muzıplikler yaptığını kavra- yamıyorsunuz. Besime Teyze'si bir şevler açıklamaya çahşıyor, ama gü- riiltü paürdı arasında bunlar da eriyip gidıyor. Düşünce payı hiç yok İkinci perde de Feride'nin umul- madık şımankhklanyla dolup taş- makta. Umulmadık dıyorum, çünkü Reşat Nuri'nin Feride'si, Kamran'ı bırakıp gittiği günden başlayarak ol- gunlaşır, içine kapandıkça kapanır. kalbinde ezginlik ve şefkatten başka bir şey kalmaz. Muallime Huriye Hanım'ın çaçaronluğunu ve ruh küçüklüğünü gören Feride'nin Çalı- kuşu okurlannda yıllar boyu iz bırakmış gönül hoşgörüsü, müzikal denemesinde aynı alaycılığın yansı- ması olup çıkmış. Çaçaronluğu kadar zavalhhğı da düşünülebilecek Huriye Hanım'ı bu ikinci yüzüyle bize tanıtan Feride ve onun büyük yazan Reşat Nuri değil midir? Üçüncü perde. temaşa açısından gerçekten zengjn bir finalle noktalanı- yor. Ne var ki. müzikal boyu, Fende'- nın hatıra deftenni okur görünen Kamran'dan en küçük bir ruh değişi- mi belirmedığı gıbı. on yılın acısıyla İstanbul'a dönmüş Feride'de de ya- şadıklanrun ıçsel birikimi asla duyum- sanamıyor. Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı yıllannın. savaş de- nen yıkımın kalp çarpıntısı yazık ki üç buçuk saat boyunca birkaç dakika ol- sun algılanamıyor. Doktor Hayrul- lah'la hastabakıcı arasında geçen bir konuşma var, ama seyircının hamasi alkışlanna yol açmanın ötesine -eş- yanın tabiatı gereği- gidememiş. Aynca seyirci neleri alkışlamıyor ki: Zeyniler Köyü'nün muhtan, insanda dehşet uyandıran bir oyunculuk sergi- leyince, alkış alabiliyor. Reşat Nuri'- nin haysiyetli dünyası nerelere çeki'jp götürülmüş... Çalıkuşu müzikalinde düşünce payı hiç yok. 1yi kötü var olabilecek duygu payı ise bilmiyorum neden, hadım edilmiş. Feride'yle Şeyh Yusufun kız- kardeşi, ikili ve o kadar acıkh sahnele- rinde donuk kalmayı belki de bize özgü bir entelektüelizm sanıyorlar. Tilbe Saran ve Tomris Ineer gibi hay- ranlık duyduğum iki oyuncudan o sahneyi ne kadar başka düşlemiştim... Performans yetmiyor Bu çabadan geriye ne kalıyor? Ha- kan Altıner'in başanh sahne trafığı. Atıl Yalkut'un yalın dekoru, Sevim Çavdar'ın titiz kostümleri, Esin En- gin'ın duyarlı müziği, Semiramis Uyar'ın yer yer atak, çaba harcanmış koreografısi muhakkak ki anılmaya değer. Sahneye giriş sırasıjla Nedret Güvenç, tsmet Ay, Suna Pekuysal, To- ron Karacaoğlu gibi deneyimh oyun- culanmızdan hala öğrenilecek pek çok şey olduğunu söylemeliyim. Bütün oyunculann ortak bir perfbrmansı da söz konusu; yukanda değindiğim oyunculuk garabeti de bir perfor- mans. Fakat galiba performans hiçbir şeye yetmiyor. Duke Ellington'dan Gould'a Kültür Servisi - Aksanat'ta kültür etkinlikleri süriiyor. Aksanat'ta; eylül ayında da dev ekranda konserier, sinemalar, opera ve bale gösterileri ile carüı Konserier izlenebilir. Perşembe günü saat 12.30 ve 18.00'de Aksanat'ta Bruckner'in "Sefrfoni No: 8"i yideodan büyük ekranda izlenebilir. 2 eylül cuma günü ise "Memoriesof Duke EUington" adlı belgesel program sunulacak. Videodan büyük ekranda gösterilecek olan bir fılm de saat Î2.30 ve 18.00'de izlenebilir. Ülkemizdeilkkezl961'de Ankara'da sahneye konulan Wagner'in üç perdelik romantik operası "Uçan HoUandalı" da 3 eylül cumartesi günü saat 15.00'te videodan büyük ekranda gösterilecek. 6 eylül salı günü ise "Tlıe Glenn Gould Colfcction" konseri 'laser-disc'ten büviik ekranda gösterilecek. Geçen yıllarda yıtirdiğimiz Kanadah piyanist Glenn Gould'un sanatını ırdeleyen bu başanh albüm, saat 12.30 ve 18.00"de izlenebilir. "Romeo ve Juliet" balesi 7 eylül çarşamba günü Ingmar Bergman'ın "Through a Glass Darkly" adlı fılmi İsveççe orijinalinden İngiUzce aîtyaah gösterilecek. Film; videodan büyük ekranda saat 12.30 ve 17.30'da izlenebilir. Schubert'in "Senfoni No: 9"u ise 8 eylül perşembe günü saat 12.30 ve 18.ÖO'de vıdeodan büyük ekranda gösterilecek. 9 eylül cuma günü ısaat 12.30 ve 18.00'de "Satchmo - Louis Armstrong" yideodan büyük ekranda izlenebilir. Prokofıev'in bilinen aşk öyküsünü lirizm ve melodi malzemesiyle anlattığı eşsiz bale yapıtı "Romeo ve Juüet balesi videodan büyük ekranda gösterilecek. Balede Bessmertnova ve Mukhamedov başrolleri paylaşıyor. Bale; 10 eylül cumartesi günü saat 15.00'te izlenebilir. 13 eylül sah günü Mozart'ın "Senfoni No: 35"i ve Schubert'in "Senfoni No: 8"i 'laser-disc'ten büyük ekranda saat 12.30 ve 18.00'de izlenebilir. 14 Eylül 1994 Çarşamba günü Louis Malle'in " Au Revoir Les Enfants" adlı fılmi Fransızca orijinalinden Ingilizce altyazılı olarak videodan büyük ekranda gösterilecek. Mozart'ın "Piyano Konçertosu No: 20" ve "Piyano Sonatı No: 8"i 'laser-disc'ten büyük ekranda 15 eylül perşembe günü saat 12.30'da gösterilecek. Perşembe günü saat 18.00'de Prof. Dr. Metin And ile opera-bale söyleşilerinin dördüncüsü gerçeklestirilecek. Saat 18.00'de başlayacak olan söyleşinin başhğı "Koreograf MacMOIan'a Saygı". Yüzyıllardır süregelen müzik ve edebiyat birlikteliği, günümüzde giderek zayıfladı Sözcüklerlenuiziğinbüyüsübuhışunca... Kültür Servisi - Yüzyıllardır müzik ve edebiyat birbirleriyle iyi gecinen iki sanat dah olmuştur. Hatta aynhna- lannın olanaksız olduğu bile söylene- bihr. Eski Yunan'da ozanlar, Kelt ozanlan. eski Iskandinav ozanlan, şi- irlerini ür ve arp eşhğinde ezbere okur- larmış. Sarayda yaşanan aşklarda da müziğin önemh bir yeri varmış o za- manlar, aşıklar duygulannı dile geti- rirken hep müziğin yol göstericiliğin- den, büyüsünden yararlanırlarmış. Rönesansta, Ronsard ilk şiirlerini ud partisyonlanyla birlikte yayımlamış. Onu izleyen yüzyılda ise 13. Louis bazı şarkılar bestelemiş. 14. Louis de klav- sen. ud ve gitar çahnayı biliyor, şarkı söylüyor ve dans ediyormuş. LuDy ve Lalande ile birlikte olduğu kadar Mo- tiere ve Boileau ile de görüşüyormuş. Geçen yüzyılda Fransa'da, yazarlar müziği zihinlerini olugunlaştıracak bir sanat, zekalannı geliştirecek bir eğitim araa olarak görüyorlardı. Ancak onun hükümdarhğının son yıllannda bu iki sanat arasında bir küskünlük başgöstermeye başladı. Bunun nedenlerinden biri de aydınlan- ma çağıydı. Descartes'çı bir rasyonel olan Fontenelle o yıllarda müziği. "Dü- şünceden çok duygulan harekete geçiren ve akıl almaz güçleri yöneten dünyanuı en tefaüketi sanatlarından biri" olarak tanımhyordu. tşte müziğin kusuru da buradaydı: Filozoflann o yıllarda üzerinde önem- le ve tizihkle durduklan zeka yerine, duygusalhğı ve hayal gücünü ön plana çıkanyordu. Voltaire operada yığınla, ipe sapa gelmez konuşmadan başka bir şey bulamadığını söylüyordu. En önemli ürünler VVagner'in Romantizm özellikle AJmanya'da edebiyat ve müziğin birlikteliğine çok güzel ömekler sunuyordu. Wagner. belki de bu birlikteliğin en önemli ürünlerini veriyordu. Ancak roman- tizm de bunu ya bazı sanatçılara ya da Avrupa toplumunun eht kesimine ulaştırabiliyordu. Esnaflar, bankerler ve sanayiciler; Novalis, Hoffmann gibi sanatçılarla hiç tanışmadan da günde- lik işlerini yapabiliyorlardı. Stendhal "Vie de Rossûıi- Rossini'nin \ aşamı"- nda şunlan söylüyordu: "Bu sanat, in- sanların pa>laşabilecekleri acıları. mut- luluğu yaşa\abilmek adına yayıyor ve mutluluğu gösteriyor; bu öyle bir mutlu- luk ki insan di^İediğinde bile umudu artıyor." Debussy ise "Müzik, ifade edilemeyen şeyleri anlatabilmek amacıyla bestetenir" diyor. Geçen yüzyılda Fransa'da, yazarlar müziği zihinlerini geliştirecek bir sa- Berlioz ile Liszt bir öğleden sonra müzisyen ve yazar arkadaşlarıyla birlikte. nat, zekalannı geliştirecek bir eğitim araa olarak görüyorlardı. Chateaubri- and, Lamartine ve Vigny gibi edebiyat tarihinde oldukça önemh bir yere sa- hip olan Fransız yazarlar sesin bü- yüsüne karşı yeteri kadar duyarh ol- majı başaramadılar. Balzac. alanında çok yetkin biri ol- mak amacını taşıyordu, beceremiyor- du ve her seyı açıklamak istiyordu. Sa- natçılar arasında da pek çok tartışma oluyordu: Balzac 'Gambara'yı yazdığında ve Rossiııi'nin 'Moise'inin teknik eleştirisini yapmaya giriştiğin- de. Gustave Planche ise 'Symphonie Herokjue'in eleştirisini yazdığında ikisi de deli olmuştu adeta. Yalnızca. Bal- zac'm deliliği dokunakh olmuştu, Planche iyice saçmalamış ve işi Beet- hoven'a nasıl senfoni besteleneceğini öğretmeye kadar götürmüştü! Vkrtor Hugo şöyle yazıyordu: "Dizelerimi müziğc teslim olmaktan kurtarmam ge- rek" diyordu. O belki bunu başardı ama ne yazık ki Verdi, Rigoletto'sun- da. Donizetti Lucrezia Borgia'sında bunu başaramadılar ve bestelerini ede- biyatın da etkısınde kalarak yaptılar. Sonuçta Musset, Nerval, Gautier, Baudelire, Mallarme. \ iHiers de Llsle George Sand 'ın deseninde Chopin ve George Sand Valdemosa rahibine yaptıkları ziyarette. Adam ve özellikle George Sand'in Liszt \e Chopüı'den çok etkilendiklerini. müzikte onlan farklı dünyalara taşıya- an bir gjzem ve esin bulduklannı söyle- yebihriz. Üstüne üstlük. Nerval, Fransız halk müziğinde önemli bir yeri oln Valois şarkılanrun inceliklerini anılmakta büyük bir usta sayıhyordu. 1832 yıhnda ünlü "Fantaisies-Fanteszi- ler"ınde şunlan yazmıştı: "O müzikleri dinlemek için Rossini, Mozart ve VVe- ber'den vazgeçebifirim." Şiirle müziğin birlikteliği Geçen yüzyılda şiir ve müziğin çok köklü beraberlikleri vardı: Gautier ve Berlioz "Les Nuits D'Ete"de, Verlaine ve Faure "La bonne Chanson"da bu- nun birlikteliğinin ömeklerini veriyor- lardı. 20. yüzyılda edebiyat ve müzik arasında çok derin bağlar bulunduğu- nu söyleyebilmek zor. Ancak Stravins- ki, Richard Strauss'un eserlerinde bazı izlere rastlanabihr. Romain Rolland'ın Jean Christop- he'u 1904-1912 yıllan arasında belir- miş ve büyük bir başan kazanmıştı. Büv'ük aalarçeken bir müzisyenin ya- şamı anlatıhyordu bu eserde. Rolland bu kitabmda Alman bestecilerin bi- yografılerinden de yararlanmıştı. Bu kitap üzenne yapılan eleştirilerde de çok ciddi olduğundan. fazla soyut ve çok uzun olduğundan söz edilir. Saf bir piyanist olan Andre Gide de en çok beğendiği müzisyen üzerine bir kitap vazmıştı. "Müziklerin en safı mı? Ne Bach'ın ne de Mozart'ın müziği saftır... Chopin'in müziği!'' Ölümünden üç yıl önce 1951'de Gide. bu çok beğendiği bestecinin eserleri üzerine "Chopin Üzerine Notlar" adında kendi halinde ıddiasız bir kitap yazmıştı. Gide'in "Persephone"unu besteleyen Stravins- ki, Chopin'e karşı acımasız eleştiriler yapıyordu ve "Gide, dinlediği müzik- ten hiçbir şey anlamıyor" diyordu. Artık zayıflayan ilişki Paul Oaudel. resime müzikten daha çok ilgi duyuyordu ama >ine de Darius \Iilhaud ve Arthur Honegger için iyi duygular besliyordu. Andre Breton, Max Emst ve Andre Masson'un kon- serlere gitmelerini yasakhyordu. Çün- kü gerçeküstücülük müzikten etkilen- memeliydi. Montnerlant,"La Reine Morte"un operasmı yapmaya hevesle- nen Andre Joüvet'nin bu önerisını red- detmişti. Oysa Johvet, eserin tek bir kelimesini bile değiştirmeyeceğine dair Montherlant'asözvermişti! Bugünler- de edebiyat ve müzik ilişkisinin olduk- ça zayıfîadığından, bu iki sevgilinin neredeyse birbirlerinden aynlmak üze- ren olduklanndan söz edebiliriz. Bu- gün yazarlann çoğu klasik müzik din- lemiyor, bazılan zaman zaman caz dinliyor, büyük bir çoğunluğu ise hiç müzik dınlememeyi tercih ediyor. Oysa Satie "Müziksiz bir insan hiçbir zaman tamamlanmamışrır" diye yazar bir eserinde. Bilgisayarbbeste yanşması • Kültür Servisi - Bu yıl ilk defa gerçekleştirilen Haha-Midi'94 Bilgisayarla Beste Yanşması'nın jüri değerlendirme toplantısı The Marmara Otelj salonlannda yapıldı. Atilla Özdemiroğlu, Emrehan Halıcı, Faruk Eczacıbaşı. İzzetÖz, Nilüfer, Ümit Eroğlu'ndan oluşan jüri, aşağıdaki 12 eseri fınale bırakü: Müjdat Akgün-Beklerken, Can Atilla-Toccata, Sinan Bökesoy-Stella, Mert Börü-Günbatımı, Levent Karaoğlu-Yolculuk, Hasan Cihat Örter-Hüzün Senforüsi, Hakan Özer-Devine, Nurhan Renda-Skandal, Levent Solakoğlu-X3, EserTaşkıran-Bu Dünya Bizim, Tolga Tem-Senfonik, Alper Ülkü-An Arabian Kid's Wish and the Dream.Toplam lOOmilyonödül konan yanşmanın fınali 16 Eylül 1994 cuma akşamı saat 20.00'de Harbiye Kültür Merkezi'nde yapılacak. 'Sinopsis Yanşması' sonuçlandı • Kültür Servisi - Fida Film sinema gazetesi ve ayhk sinema dergisi Antrakt'ın birlikte düzenlediği sinopsis yanşması sonuçlandı. Bu yanşmada beşer milyon lira ödül kazanan 10 yanşmacının adlan alfabetik sırayla şöyle: Ayhan Büyükünal (Denizaltında Yirmibin Hüzün), SulhiDölek(Kasabanın Kahramanı). Refık Güley (Üç), Haluk Işık (Bir Palyaço Masah), Ferda Kmay (Sakın Arkana Bakma). Celal Perk (Sayılı Günler), Cemal Şan (Herkes İyi, Herşey Kötü), Şaika Günay Tuğrul (Bütün Menekşeler Güzeldir), Fuat Uğur(Ayandon Fırtınası ya da Masum Bir Cinayet), Ahmet Haluk Ünal (Çocuk ve Suç) Seçici kurul üyeliklerini Füsun Demirel (başkan), Tank Dursun K., tsmet Kurtuluş. Hüseyin Kuzu, Yavuz Turgul, Turgut Yasalar ve Kadri Yurdatap'ın oluşturduğu sinopsis yanşması, sinopsis ve senaryo yanşmasının birinci bölümünü oluşturuyor. 12. Türk Tarih Kongresi toplanıyor • ANKARA (AA) - Ulu Önder Atatürk'ün direktifleriyle ilki 1932 yıhnda gerçekleştirilen Türk Tarih Kongreleri'nin 12.'si, 12-16 Eylül tarihlerinde Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in rumayesinde Ankara'da yapılacak. Türk Tarih Kurumu Başkanlığı'ndan yapılan açıklamaya göre. kongreye 25 ülkeden yaklaşık 250 bilim adamı katılacak. Kongre, 12 Eylül Pazartesi günü A.Ü Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi "Farabi Salonu'nda" açıhş konuşmalanyla başlayacak. TTK Konferans Salonu, DTCF Fuad Köprülü Dershanesi. DTCF Muzaffer Göker Salonu, 231 No'lu dershane ve TTK Salonu'nda 16Eylül'ekadar sürecek kongrede bilim adamlan, "Eskiçağ Tarihi ve Uygarhklan", "Orta-Asya Türk Tarihi", "Manas Destanı". "Cumhuriyet Tarihi", "Çağdaş Türk Diplomisisinin 200. Yıh" konulannda bildiriler sunucaklar. 'Halk tüpkülepimizi istiyopuz' imza kampanyası • Kültür Senisi - Truva Folklor Aarştırmalan Derneği'nin düzenlediği "Halk Türkülerimizi İstiyonız" adlı imza kampanyası 3 eylül cumartesi günü saat 13.00'te halk müziği sanatçılan, kültür konulu kurum ve kuruluşlann katıhmıyla Bakırköy Özgürlük Meydanı'nda başlayacak. İmza kampanyası 11 eylül tarhine kadar sürecek. Dernek; bu imza kampanyasıyla geleneksel halk kültürünün hızla yozlaştığı. adet ve geleneklerin y ok olduğu bu dönemde, kültürümüzün ve folklorümüzün en önemli parçalanndan biri olan halk türkülemizi korumak, yaşatmak. sevdirmek ve bu konuda kamuoyu oluşturmayı amaçlıyor. ÇDSO'da 94-95 sezonu • ADANA(AA)-Kültür Bakanlığı Çukurova Devlet Senfoni Orkestrası, 1994-95 sezonunu 7-8 Ekim 1994'de Devlet Sanatçııs piyanist Gülsin Onay'ın solist olarak katılacağı konserle açacak. ÇDSO Genel Sanat Yönetmeni şef Errün Güven Yaşlıçam'ın yöneteceği açıhş konserinde, klasik müzikseverlere. "Grek Piyano Konçertosu" ile Çaykovski'nin eserlerinden oluşan bir program sunulucak. Sezon açıhşından önce çahşmalannı turne programlanyla sürdürecek ÇDSO, 20 EylüTden sonra GAP " şenliği çerçevesinde Diyarbakır, Şanhurfa ve Gaziantep'te bir dizi konser verecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle