25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 30AĞUSTOS1994SALI 10 DİZİYAZI Devrim, 29 Ekim 1961 günü doğdu ve o gün öldü DU Ekim sabahı yayınlanan tüm gazeteler okuyucuya haber iletmek için değil, sanki Devrim otomobilinin idam fermamnı yayınlamak için çıkmışlardı. H epsi ağız birliği etmişcesine ve galiba Devrim sözcüğüyle bilinçaltı bir hesaplaşmanın hınç ve şehvetiyle hemen hemen aynı başhklan attılar: "Devrim yolda kaldı", "Devrim 200 metre gidebildi", "Devrim yürümedi." -Ve Devrim otomobilinin yapımı bitti. Tüm ekip Eskişehir Cer Ateh/esi'nin önünde bir "Devrim Haürası" çektirdiler. (Dr. Mete Tan'uı özel arşivinden) Bitenbenzin değil,umuttuÖykünün sonunu ilk gün anlattık. Aynntılar çok da önem taşımıyor. Tren katanndan indirilen, depolan güvenlik nedeniyle boşaltılmış arabalara, bir ki- Iometre ötedeki Shell istasyonuna git- meye yetecek kadar, bir iki litre benzin kondugu; kraldan fazla kralcı yüksek bürokratlann aceleciliği, konvoya eşlik eden motosikletli polislerin zamanında uyanlmamasıyla benzin ikmali yapıla- madan TBMM'in yolunun tutulması; Cumhurbaşkanı Gürsel'in siyah araba- ya yaklaşması; alelacele bulunan birbi- don benzini depoya boşaltacak huninin unutulmuş oluşu; iki gencecik mühen- disin, Kemalettin Vardar ile Rifat Ser- daroğlu'nun bir gazeteyi huni yapma- ya çabalamalan; gazete kağıdından hu- ninin ıslanıp hamurlaşıvermesi; Kema- lettin Vardar'ın avuçlan huni gibi depo kapağına tutup, "Dök şunu Rifat Geli- yor adam, dök şunu" deyişı; benzinin depo yerine yere boşalması; Serdaroğ- lu'nun çaresizlik içinde, benzinden sı- nlsıklam ellerini pantolonuna silip di- reksiyona oturması; siyah Devrim oto- mobilinin 200 metre gidip, önce bir ök- sürmesi, sonra da durması; Cemal Gür- sel'in "Ne oMu ?" sorusunu, her zaman sakin, her zaman çelebi Serdaroğ- lu'nun, sanki kendisine saat sorulmuş gibi, "Benzin bitti paşam" diye yanıt- layışı... Hayır bu aynntılar hiç önemli değil. Nurettin Erguvanlı, Şecaattin Sevgen ve Mehmet Nöker'in o arada benzin ik- mali yapmayı becerdikleri bej Devrim'i çabucak siyah Devrim'in yanına çek- meleri; Gürsel'in aktarma yapması; di- reksiyonunda yüksek mühendis Şeca- attin Sevgen'in oturduğu bej renkli Devrim-1 'in Ankara caddelerini alkış ve gözyaşlan arasında aşıp önce Anıt- kabir'e, oradan da geçit töreninin yapı- lacağı Hipodrom'a gidişi; geçit töreni- ne katılması... Hayır bu aynntılar da önemli değil. İDevrtm'e öttmfermam Ama 30 Ekim sabahı yayınlanan ga- zetelerdeki idam fetvalan önemli. Gü- nün tüm gazeteleri ağız birliği etmişce- sine ve galiba Devrim sözcüğüyle bilin- çaltı bir hesaplaşmanın hınç ve şehve- tiyle (Hmç ve şehvet ? Uydu mu bu söz buraya ? Tabii uydu. Evet, hınç ve şeh- vetiyle) hemen hemen aynı başhklan attılar. "Devrim yolda kaldı", "Devrim 200 metregidebildi'", "Devrim yürüme- di''. 129 gün önce tohumu çatlayan Dev- rim, 29 Ekim 1961 günü doğdu ve o gün öldü. Rifat Serdaroğlu anlatıyor: - Basın olayı bu kadar olumsuz işle- meseydi çok daha farkta sonuçlar alına- biHrdi. O günlerde gazetelerde bir de fo- toğraf yayınlanmıştL tngfltere Kraliçe- si'nin Hmuzini yolda kalmış. Lordlar ar- kadan itiyorlar. Ortalık da birbirine gir- mi\or. Bu olay normal bir şeydir yani. Limuzin kalitesinde bir araba da yolda kalabilirdu denenmenüş bir Devrim de. Üstelik benzin bittiği için değil, bir baş- ka anzadan yolda kalabüirdi. Sorun bu değükL. Şecaattin Sevgen farklı bir karamsar- lığı dile getiriyor. - Basınrn ne denHbüyük bir güç oldu- ğunu kavramışnm o günlerde ve arala- nnda gerçekleri sabıria araştıran ve uzun vadeli çıkarlan gözetenlerin pek ender bulunduğu kamsına varmıştun. Bizseri üretime uygun bir otomobil yap- madık. Bir prototip yapbk biz. Şayet ilk imalat somnsuz olursa bu daha kötü olur, eksikleri geüştirilemez. Işte bu an- laşüamadı. IAtnesMn ıslatiı sağlan* mı? Devrim otomobılıne yönelen saldın- lar salt "yürüdü, yürümedi" noktasın- da yoğunlaşmadı. O dönemde bir ithal otomobil 50 bin liraya satıhrken, Dev- rim otomobillerinin üretimi için "tah- sis" edilen 1 milyon 600 bin lira da di- le düştü. BİR MEYDAN OKUmAJİlN OYKUSU? AYDIN ENGIN X/evrim otomobilinin "menşe şehadetnamesi" yani nüfiıs kağıdı yoktu. "23 deli" tarafından yoktan varedilmişti. Eskişehir 11 Trafik Müdürlüğü yerden göğe haklıydı. Ruhsat ve plaka, nüfus kağıdında Ford, Fiat, Renault, Mazda, Jaguar, Opel filan damgası olan arabalara verilir, Devrim gibi ne idüğü belirsiz, nesebi gayri sahih arabalara değil. X -1/ /iifat Serdaroğlu o günleri anlatırken şöyle diyor: Bir otomobil fabrikası kurulmadan ve yardımcı sanayi tam oluşmadan seri halinde otomobil üretimi yapılamayacağını herkes bilir. Biz sadece istenirse ve zorlanırsa Türkiye'de otomobil yapılabileceğini ve hatta bu yolda çok geç kahndığım göstermiş olduk. Zaten asıl hedef de buydu. jJalih Kaya Sağın soruyor: Gazeteler harcanan bünca paranın boşa gittiğinden dem vuruyorlardı. Bize 1 milyon 600 bin lira aynlmıştı. Oysa aynı yıl orduda süvari birlikleri kaldırıldığı halde Tanm Bakanlığı bütçesine "At neslinin ıslahı" için 25 milyon lira ödenek konmuştu. Hâlâ merak ederim, at neslinde o günden bu yana bir gelişme sağlandı mı? "Milletin parası har vurup harman savruldu" çığlıklan atıldı. Oysa 1 mil- yon 600 bin liraya dört prototip otomo- bil yapılmıştı, bunlar için çeşitli tip ve güçlerde 7 motor üretilmişti. Özel ka- lıplar hazırlanmış, tezgahlar kurulmuş- tu. Bunlar dikkate bile alınmadı. Yüksek Mühendis Nurettin Ergu- vanh, uzun yıllar öncesinde kalmış o günleri anlatırken, kırk yıllık devlet me- murluğunun deneyimi ile sözcükleri tartarak konuşuyor. "Bir şeyler"söyle- meden "birşeyler'' söylüyor. Dudaîda- nnda kederli bir gülümseme: - Heyecanlı günkrdL Ozel sektör oto- motiv sanayiinde bir hamleyehazırlanı- yordu. Bir kaç yıl sonra bir sürü üretim kusuruyla sokaklanmızı dolduracak yerli (!) arabalann hazuiığı yapılıyor- du. Binlerce ve binlerce motor itha] edi- lecekti Türkiye'ye. Ford, Fiat motorla- n filan. Tümüyİe yerli bir motor üreti- mi de o günlerde gerçekleşince— - Yani efendim, Devnm için yerli mo- tor üretimi engellendi mi diyorsunuz ? - Hayır, hayır. Böyle bir şey söyleme- dim ben. Ama ilginç bir rastlantı değil mi söylediğim ? "Evet efendim, gerçekten ilginç bir rastlantı" dememize fırsat bırakmadan konuyu değiştirdi. Bürokrasi çarkını iyı tanıyan bir teknokratın zengin deneyi- mine saygı duyduk, ısrar etmedik. Devrim'in üretiminin de, savunulma- sının da yorulmaz militanlanndan Sa- lih Kaya Sağın anlatıyor: - Haber, yorum ve fikralarda, harca- nan bunca paranın boşa gittiğinden dem vuruyorlanh. Bize 1 milyon 600 bin lira tahsis edttmiştL Oysa ayıu yıl ordu- da süvari büükleri kaldırıldığı halde Ta- nm Bakanhğı bütçesine "At neslinin ıs- lahı " için konmuş bulunan 25 milyon li- ra ödenekten ve sonucundan kimse söz etmhordu. Hala merak ederim, at nes- linde o günden bu yana bir gelişme sağ- tanmış nudır? IDevrtmMp I meydan okumaydı Okuyucu farketmiştir, baştan beri kendi kişisel yargılanmızı bir yana bı- rakıp, Devrim otomobili üreten mühen- dislerden ulaşabildiklerimizin tanıklık- lannabaşvurmaya özen gösterdik. Baş- ta da söyledik. Çoğu yüksek makina mühendisi olan ve meslek yaşamlann- da devletin en üst düzeylerine yüksel- miş, çoğu çok önemli sorumluluklar yüklenmiş yurtsever teknokratlar. Içle- rinde iki kez THY Genel müdürlüğü yapmış Nurettin Erguvanhgibi, Ecevit hükümetlerinden birinde Sanayi Ba- kanlığı yapmış Orhan Ah>gibi, Genel- kurmay Genel Sekreterliğinden gelip DDY Genel müdür yardımcıhğmı üst- lenmiş Emin Bozoğlugibi. adlan Dev- let Demiryollan ile özdeşleşmiş Salih Kaya Sağm, Mehmet Nöker, Şecaattin Sevgen, Rifat Serdaroğlu, Hakkı Tom- su, Mustafa Ersoy, Celal Taner, Musta- fa Seyrek, Hamdi Tahnlıoğlu gibi kamu ya da özel sektörde başanlar kazanmış, bilgilerini somutlarruş uzmanlar. 33 yıl sonra Devrim'i, bu gözükara "endüst- ri serirvenini" pek ilginç değerlendiri- yorlar. Mustafa SeyTek, 33 üç yıl öncesine bakarken telefonda (uzakta, Silif- ke'deydi. Ancak telefonla ulaşabildik) sesi titriyordu: -Bu bir meydan okumaydı Aydın Bey. Toplu iğnenin bile ithal edildiği bir ül- kede bir meydan okumaydı. Devrim projesi başanya ulasnuş ve kendini ka- nıtlanuştır. Engellenmesiyle ilgili aynn- ülara girmek istemiyorum. Ama şunu vurgulamak istivorum. Biz, bu ülkenin yetişmiş elemanlannın, bu ülkenin ser- vetler harcayarak yetiştirdiği mühen- dislerinin en zorlu teknik soruniann üs- tesinden gelebileceğini kamtladık. Bu- nun onuru bize yeter. Didim'de, alçak gönüllü birtatil site- sinde, yıllarca omuz omuza ter döktü- ğü demiryolcu arkadaşlanyla, örneğin kırk yıllık "kavga arkadaşı"Mehmet Nöker'le birlikte emekliliğin tadını çı- karmaya çalışan Rifat Serdaroğlu anla- tıyor: - Bir otomobil fabrikası kurulmadan ve yardımcı sanayi tam oluşmadan seri haÜnde otomobil ün-ömi yapılamaya- cağuıı herkes bilir. Biz sadece istenirse ve zoıiamrsa Türkiye'de otomobil yapı- labileceğini ve hatta bu yolda çok geç kaundığuu göstermiş olduk. Zaten astl hedef de buydu. Salih Kaya Sağm çocuğunu, yurdunu savunurcasına konuşuyor: -Bu projeTürkiye'nin otomobil tıpi- nin geliştirUmesiydL tşte bunu anlaya- madılar. Türkiye'de otomobil ve motor yapdacağma kimse inanmryordu. Bizim görevimiz, bunun yapılabileceğini ka- nıtlamakn. Kendi özel otomobUlerimi- zi söküp parçalaruu inceledik. Pres ma- kinalanmız, başka bir çok teknik gere- cimiz yoktu. Parçalan alçı kahplanyta hazıriadık. Teknik olarak bu gülünç bu- lunabflir. Ama asd gülünç olan Türki- ye'de bir otomobilin, motomyla birlik- te bir otomobilin yapılabileceğine inan- manıak değil mi ? Sınrdan başladık. Amerikayi yeniden keşfediyorduk san- kL Otomobilin motorunu yapıp çalışür- dığunız gün Cemal Gürsel'le birlikte görmeye geten bir bakan,"Motor yapıl- dı. Çalışıyor da. Ama iktisadi olur mu?" diye sonıyordu. Bir ülke düşünün ki "Motor yapıla- maz "densin. Olanaksız bir sürede mo- tor yapılsm ve bu küçümsensin. Otomo- bili yapnk. Bu otomobil yürüdü % e hala yürüyor. Biz kendi Amerikanuzı keşfet- tik. Âma ürettiğimiz otomobüe ruhsat bile alamadık-" Salih Kaya Sağın doğru söylüyor. Devrim otomobilleri için Eskişehir 11 Trafik Müdürlüğüne bir kaç kez tescil, ruhsat ve plaka için başvuruldu. "Men- şe şehadetnamesi olmadığmdan ruhsat verilmesine ünkan bulunmadığı tesbit edilmiş olup bilgi edinUmesL_."diye baş- layan resmi yazılarla yanıt geldi. Devrim otomobilinin "menşe şeha- detnamesi" yani nüfus kağıdı yoktu. Emin Bozoğlu ve arkadaşlan, yani "23 deli" tarafından yoktan varedilmişti. Eskişehir II Trafik Müdürlüğü yerden göğe haklıydı. Ruhsat ve plaka, nüfus kağıdında Ford, Fiat, Renault, Mazda, Jaguar, Opel filan damgası olan arabalara verilir, Devrim gibi ne idüğü belirsiz, nesebi gayri sahih (anababası bilinmeyen) arabalara değil. Geçelim... INecmettin Erbakan nerden çıktı? Ah evet, bir de Erbakan Hoca öyküsü var. Yıllar ve yıllar sonra bir gazeteci, Devrim otomobili projesini Erbakan'a yamamaya kalkıştı. Biz bu diziyi hazır- larken genç arkadaşlanmızın bir bölümü Devrim otomobilini anım- samadı bile. Devrim daha onlar doğ- madan doğmuş ve ölmüştü. Ama Er- bakan' ı anımsadılar. "Haa, şu Er- bakan'ın yaptığı araba değil mi ağabey?" diye sordular. Genç arkadaş- lanmızı yanıtladık. Erbakan'ın Devrim otomobiliyle ilişkisinin bir "as- paragas" olduğunu dilimizin dön- düğünce anlattık. Ardından Salih Kaya Sağın"a sorduk. Mustafa Seyrek'e sor- duk, Rifat Serdaroğlu'na sorduk. Kimi öfkeyle güldü. Kimi dalgasını geçti. Serdaroğlu daha sakin açıkladı: - Erbakan da nereden çıktı ? Er- bakan'ın Devrim projesi Ue tek ilişkisi bir olumsuzluktan ibaret O zamanlar Gümüş Motor adlı bir fabrikamn sahibi mi, yöneticisi mi neydi ? Biz de motor üstüne çalışıyoruz ya. "Gidip bakalım şu Gümüş Motor'a, işimize yarayacak bir katkılan olur mu" dedik Gittik. İh- tiyaçlanmızı anlattık. Bizim ihtiyaç- lanmızı yanıtlayacak hiçbir olanaklan olmadığını söylediler. Biz de zaten açü- mamış olan Erbakan, daha doğrusu Gümüş Motor defterini kapattık. Hep- sibu« Meslek gereği Erbakan Hoca'yı îyi kötü tanıyoruz. Erbakan siyasal yarar sağlayacaksa sinekten bile yağ çıkanr. Anlaşılan bir gazetecinin(î) "as- paragas" haberini tekzip etmeyişinin ardında da Hoca'nın sinek yağı merakı var... Bunu da geçelim. YARIN: Bağımsızhk ve Devrim ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇÎ Ahmed ArtTte Nânm Sevgisi... Ahmed Aıif'in Nâzım Hikmet'i bu denli sevdiğini bilmez- dim. Anlatacağım. Bir akşam, Ahmed Arif, eşi Aynur Ha- nım, Ayia, Muzaffer Adıgüzel, Rahmi SaKuk bizim evde oturmuştuk. Ahmed Arif şiirler okuyordu; toplantıyı bartda alıyordum. Ahmed Arif, Nâzım Hikmet'in "Karanlıkta Kar Yağıyor" şiirini okudu. Okuduktan sonra anlatıyordu Ah- med Arif (özetleyerek aktarıyorum): "Aralık 1937, birisi bana böyle bir defter gösterdi. Bizim bildiğimiz normal defterden. On dakika okudum. Sonra elimden aldı. 'Ne olur abi' dedim, 'ben bunu şurada yaza- yım'. - Hayır dedi. - Bana niye gösterdin dedim. Öğrenciydi üniversitede. Çok üstüne düşeceğim bir adam da değildi. Beni severdi, benim de ona saygım vardı, ama demek ki güveni yoktu, vermedi bana. Günlerce sana söyledim, ona söyledim, ona söyledim, 'öyle bir şiir var' diye. Sonra... Rahmi Saltuksordu: - Nâzım'ın olduğunu biliyor muydun? - Biliyordum, biliyordum, ama aradım aradım bulama- dım. Yoktu öyle bir şey. Yani, Türkiye'de... -Yayımlanmamış! - Yayımlanmış, ama biz 37 yani, ben ilkokuldayım, çocu- ğum. Üçüncü sınıfta mıyım, ikinci sınıfta mıyım neyim? Öyle bir şey Aşağı yukarı 10 yaşında filanım. Biliyorum. Şiir, Sabahattin Ali Projektör' diye bir gazete çıkarırmış, orada yayımlanmış... Sonra, yine böyle bir sofraydı. Istanbul'da bizim kardeş bir kuruluşumuz vardı, bir öğrenci derneği; oradan çocuk- lar gelmişlerdi. Burada bir dava vardı Hocanım 'ların fBeh> ce Boran 'lar)' Barışseverler Davası'. Kore hikayeleri vardı. Kore'ye asker gidiyor. Eleştirdiler, eleştirdiler, hapishane- leri doldurdular. Bir tane Osman Abi vardı: - Neden geliyorsun Osman Abi dedim. - Bizimki çeneden oğlum çeneden dedi. (Ahmed Arif, 1951 'de tutuklananlardandı, Osman Abi'siy- le cezaevinde orada konuşmaktalar.) - Ne yaptın dedim. Izmir rıhtımında ağlamış adam. 'Vah, vah yavrular gidiyorlar' demiş. Çenesini tutamamış. (Gülü- şüyoruz). O, şeyi okumuş, Izmir'de Alsancak'taki nedir o? Fabrika mıdır o? Lokomotifleri onarıyorlar; ben 'dilekçe ver' dedim, 'Ben üzülüyorum', dedim, 'yav..' - Ben, dedi, Kemalistim! Geldim içeriye attılar! Suriyeliymiş adam, oradan gelmiş istiklal Savaşı'nda... (Ahmed Arif tatlı tatlı anlatmayı sürdürüyor) - Bakın, böyle bir sofraydı, asıldılar, dediler şiir oku'. De- dim ki 'Eksik bir şeyler okuyacağım, ama vermedi bana, sizde de hiç kimsede yok bu!' Ben bunu böyle okudum. Sık sık dediler, ama hep diyorum ki 'Ben bunda yanlış okuyabi- lirim, aklımda öyle kalmış.' Başından okudum. Hep böyle okuttular bana. Sonunda ben bu şiiri buldum (Karanlıkta Kar Yağıyor şiiri). Kelimesi kelimesine doğru okuyorum. Bir yerini düzeltiyorum, bir yerinde Baba (Nâzım) diyor ki: 'Bir italyan tankının tekerlekleri arasında kitaplann.' Tankın tekerleği olmaz, paleti olur, ben onu 'paleti' yapı- yorum. Ben orayı ısrarla düzeltiyorum. Adamın o zamanki bilgisi tank görmemiş olabilir. Başka bir değişiklik yoktur. Samanciyef baskısına baktım, çocuğuma kavuşmuş gibi sevindim. Şiirin gücü yani, benim hiçbir şeyim yok duyarlı- lığımın dışında. Nasıl almışım biliyor musun? Adam bana on dakika gösterdi. O herifi bulup da söylemek istiyorum: 'Ulan, sen onu kime bırakacaksın, çocuklarına mı?' Yeryü- zünde yalnız ben biliyorum bu şiiri. Aşağı yukarı otuz yıl oldu, kesinlikle ben yanlış okumuyorum. Hatta dedim ki ben, 'Eğer yanlış varsa, yanlışımı da düzeltmeyeceğim.' Ben çok haklıyım düzeltmemekte. Çünkü ben onu pişirdim, bir yerde öyle okuya okuya. Ama olabilir, yanlış olabilir. Hoş görülmelidir bu yanlış. Şiirin güzelliği orda. Kusursuz yazılmış bir şiir. Aynı bant gibi giriyor insanın beynine. Ta- bii, hazırsanız. Demin söylediğim o. Gerçekten öyle. Mate- matik bir şiirdir bu, tek hece düşürülemez. Büyük şiirdir bu. Yeryüzünde tanıdığım en büyük Neruda 'dır (1904-1973). Ama böyle bir şiir yok Neruda 'da. Neruda, Amazon 'u yazı- yor, Güney Amerika'nın yüceliğini yazıyor, ama bu şiir müthiş bir şey yav. Bir Ispanyol yazamaz bu şiiri. Mesela nedir o Rafael Alberti filan (D. 1902...), böyle şiir yazama- mış. Nasıl, nasıl güzel adam anlatabildim mi? Hepsini ben sordum; Orhan Peker e (1926-1978) sordum, İspanya'yı bi- liyor; Baba Dino ya (1913-1994) sordum. 'Plaza Del Sol' di- yor. Madrid'de bir alanmış. Bizim Ulus Meydanı gibi bir alanmış. 'Ufak bir dükkanın vardır, renkli İspanyol yemişle- ri satarsın.' - Niye renkli dedim, Orhan Peker dedi ki: - Ulan, seksen çeşit portakal var orada! Oradan anlıyorum ve bütün bunları adamcağız gazete- den biliyor, hayatında Ispanya 'yı görmemiş bile. Ne kadar güzel yazıyor, anlatabildim mi? Mesela bazılan bana diyor ki: - Sen Adanalı mısın? - Yok kardeşim, Adanalı değilim! - Eee, nasıl yazdın? - Laf mı yani? Adanalı olmak gerekmez. Ama, Adana'yı avcum gibi bilirim ben, bilmek zorundayım. Vatanım be- nim. Ne demek yani? Diyorum ya: 'Çukurovam, / Kundağımız, kefen bezimiz. / Kanı esmer, yüzü ak. / Sıcağında sabır taşları çatlar, / Çatlamaz ırgadın yüreği./ Dilerse buluttan ak, / Köpükten yumuşak verir pa- muğu. / Külhan, kavgacıdır delikanlısı, / Ünlü mahpushane- lerinde Anadolumun / En çok Çukurovalılar mahpustur, / Dostuna yarasını gösterir gibi, / Bir salkım söğüde su verir gibi, / öyle içten /öyle derin, / Türkü söylemek, küfretmek, / Çukurova yiğidine mahsustur...' Şimdi, diyor ki: - Adanalı olmayan bunu yazamaz! Adanalı yazsın göre- lim, bir bok yazamaz! (Gülüşmeler, Rahmi Saltuk'a mı takı- lıyorne?) Tunceli'den geliyoruz, yazıyoruz. 118nüfusumuz var, bozulmayın bize, ne yapalım! Altı milyon değil (Sözü, 'Karanlıkta Kar Yağıyor' şiirine getiriyor). Onun gibi. Çok güzel bir şiir, yani ölümsüz bir şiir. Böyle şiir nerde?" BULMACA SOLDAN SAĞA: 1/ Ticaret gemisi işleten kişi. 2/ Hayvanlann ka- nını emen bir çeşit sinek... Ruhsal yaşama ve bede- ne egemen olmayı amaç- layan Hint felsefe sistemi. 3/ Uyaruk, gözü açık... Herhangi bir konuda ilgi- li kişilere soru yönelterek bilgi toplama işi. 4/ Şen- liklerde caddelere kuru- lan süslü kemer... Yunan rakısı. 5/ Özellikle kuş avcılığında kullanılan bir köpek cinsi. 6/ Birtakım şirketierin kendi aralannda kurdukJan daya- nışma birliği... Akıl. 7/ Samaryu- mun simgesi... Parola... Sıkıntı verme, üzme. 8/ Bir dokuma mad- desi... Takımada 9/ Dava... Ey- lemleri olumsuz yapmakta kulla- nılan ek. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Okumayı öğrenme güçlüğü. 2/ Yazı... Güney Amerika'daki boz- kırlara verilen ad. 3/ Yunan mito- lojisinde, içenleri ölümsüzlüğe kavuşturan tann içkisi... Rütbe- siz asker. 4/ Ender, seyrek... Eski çağlardan kalma yapıt. 5/ Olta yemi olarak kullanılan bahk. 6/ Eski dilde göz... Toprağın nemi... "Doğar — midelerden nur topu ihtilaller" (Faruk Nafız Çamhbel). 7/ İçine çeşitli kaüklar konarak hazırlanan ve genel- lıkle bayramlarda konuklara ikram edilen bir tür çörek... Er- ken. 8/ Yer ölçmeye yarar düğümlü ip... Algılanan nesnelerin temel niteliği. 9/ Tuzlu hamurdan yapılan ince ve uzun çubuk.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle