Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 30AĞUSTOS1994SALI
10 DİZİYAZI
Devrim, 29 Ekim 1961 günü doğdu ve o gün öldü
DU Ekim sabahı
yayınlanan tüm
gazeteler okuyucuya
haber iletmek için
değil, sanki Devrim
otomobilinin idam
fermamnı
yayınlamak için
çıkmışlardı.
H epsi ağız birliği
etmişcesine ve
galiba Devrim
sözcüğüyle
bilinçaltı bir
hesaplaşmanın hınç
ve şehvetiyle hemen
hemen aynı
başhklan attılar:
"Devrim yolda
kaldı", "Devrim
200 metre
gidebildi", "Devrim
yürümedi." -Ve Devrim otomobilinin yapımı bitti. Tüm ekip Eskişehir Cer Ateh/esi'nin önünde bir "Devrim Haürası" çektirdiler. (Dr. Mete Tan'uı özel arşivinden)
Bitenbenzin değil,umuttuÖykünün sonunu ilk gün anlattık.
Aynntılar çok da önem taşımıyor. Tren
katanndan indirilen, depolan güvenlik
nedeniyle boşaltılmış arabalara, bir ki-
Iometre ötedeki Shell istasyonuna git-
meye yetecek kadar, bir iki litre benzin
kondugu; kraldan fazla kralcı yüksek
bürokratlann aceleciliği, konvoya eşlik
eden motosikletli polislerin zamanında
uyanlmamasıyla benzin ikmali yapıla-
madan TBMM'in yolunun tutulması;
Cumhurbaşkanı Gürsel'in siyah araba-
ya yaklaşması; alelacele bulunan birbi-
don benzini depoya boşaltacak huninin
unutulmuş oluşu; iki gencecik mühen-
disin, Kemalettin Vardar ile Rifat Ser-
daroğlu'nun bir gazeteyi huni yapma-
ya çabalamalan; gazete kağıdından hu-
ninin ıslanıp hamurlaşıvermesi; Kema-
lettin Vardar'ın avuçlan huni gibi depo
kapağına tutup, "Dök şunu Rifat Geli-
yor adam, dök şunu" deyişı; benzinin
depo yerine yere boşalması; Serdaroğ-
lu'nun çaresizlik içinde, benzinden sı-
nlsıklam ellerini pantolonuna silip di-
reksiyona oturması; siyah Devrim oto-
mobilinin 200 metre gidip, önce bir ök-
sürmesi, sonra da durması; Cemal Gür-
sel'in "Ne oMu ?" sorusunu, her zaman
sakin, her zaman çelebi Serdaroğ-
lu'nun, sanki kendisine saat sorulmuş
gibi, "Benzin bitti paşam" diye yanıt-
layışı... Hayır bu aynntılar hiç önemli
değil.
Nurettin Erguvanlı, Şecaattin Sevgen
ve Mehmet Nöker'in o arada benzin ik-
mali yapmayı becerdikleri bej Devrim'i
çabucak siyah Devrim'in yanına çek-
meleri; Gürsel'in aktarma yapması; di-
reksiyonunda yüksek mühendis Şeca-
attin Sevgen'in oturduğu bej renkli
Devrim-1 'in Ankara caddelerini alkış
ve gözyaşlan arasında aşıp önce Anıt-
kabir'e, oradan da geçit töreninin yapı-
lacağı Hipodrom'a gidişi; geçit töreni-
ne katılması... Hayır bu aynntılar da
önemli değil.
İDevrtm'e
öttmfermam
Ama 30 Ekim sabahı yayınlanan ga-
zetelerdeki idam fetvalan önemli. Gü-
nün tüm gazeteleri ağız birliği etmişce-
sine ve galiba Devrim sözcüğüyle bilin-
çaltı bir hesaplaşmanın hınç ve şehve-
tiyle (Hmç ve şehvet ? Uydu mu bu söz
buraya ? Tabii uydu. Evet, hınç ve şeh-
vetiyle) hemen hemen aynı başhklan
attılar. "Devrim yolda kaldı", "Devrim
200 metregidebildi'", "Devrim yürüme-
di''.
129 gün önce tohumu çatlayan Dev-
rim, 29 Ekim 1961 günü doğdu ve o
gün öldü.
Rifat Serdaroğlu anlatıyor:
- Basın olayı bu kadar olumsuz işle-
meseydi çok daha farkta sonuçlar alına-
biHrdi. O günlerde gazetelerde bir de fo-
toğraf yayınlanmıştL tngfltere Kraliçe-
si'nin Hmuzini yolda kalmış. Lordlar ar-
kadan itiyorlar. Ortalık da birbirine gir-
mi\or. Bu olay normal bir şeydir yani.
Limuzin kalitesinde bir araba da yolda
kalabilirdu denenmenüş bir Devrim de.
Üstelik benzin bittiği için değil, bir baş-
ka anzadan yolda kalabüirdi. Sorun bu
değükL.
Şecaattin Sevgen farklı bir karamsar-
lığı dile getiriyor.
- Basınrn ne denHbüyük bir güç oldu-
ğunu kavramışnm o günlerde ve arala-
nnda gerçekleri sabıria araştıran ve
uzun vadeli çıkarlan gözetenlerin pek
ender bulunduğu kamsına varmıştun.
Bizseri üretime uygun bir otomobil yap-
madık. Bir prototip yapbk biz. Şayet ilk
imalat somnsuz olursa bu daha kötü
olur, eksikleri geüştirilemez. Işte bu an-
laşüamadı.
IAtnesMn
ıslatiı sağlan* mı?
Devrim otomobılıne yönelen saldın-
lar salt "yürüdü, yürümedi" noktasın-
da yoğunlaşmadı. O dönemde bir ithal
otomobil 50 bin liraya satıhrken, Dev-
rim otomobillerinin üretimi için "tah-
sis" edilen 1 milyon 600 bin lira da di-
le düştü.
BİR MEYDAN
OKUmAJİlN
OYKUSU?
AYDIN ENGIN
X/evrim otomobilinin "menşe
şehadetnamesi" yani nüfiıs kağıdı
yoktu. "23 deli" tarafından yoktan
varedilmişti. Eskişehir 11 Trafik
Müdürlüğü yerden göğe haklıydı.
Ruhsat ve plaka, nüfus kağıdında
Ford, Fiat, Renault, Mazda, Jaguar,
Opel filan damgası olan arabalara
verilir, Devrim gibi ne idüğü
belirsiz, nesebi gayri sahih
arabalara değil.
X
-1/
/iifat Serdaroğlu o günleri
anlatırken şöyle diyor: Bir
otomobil fabrikası kurulmadan
ve yardımcı sanayi tam
oluşmadan seri halinde otomobil
üretimi yapılamayacağını herkes
bilir. Biz sadece istenirse ve
zorlanırsa Türkiye'de otomobil
yapılabileceğini ve hatta bu
yolda çok geç kahndığım
göstermiş olduk. Zaten asıl hedef
de buydu.
jJalih Kaya Sağın soruyor:
Gazeteler harcanan bünca
paranın boşa gittiğinden dem
vuruyorlardı. Bize 1 milyon 600
bin lira aynlmıştı. Oysa aynı yıl
orduda süvari birlikleri
kaldırıldığı halde Tanm
Bakanlığı bütçesine "At neslinin
ıslahı" için 25 milyon lira
ödenek konmuştu. Hâlâ merak
ederim, at neslinde o günden bu
yana bir gelişme sağlandı mı?
"Milletin parası har vurup harman
savruldu" çığlıklan atıldı. Oysa 1 mil-
yon 600 bin liraya dört prototip otomo-
bil yapılmıştı, bunlar için çeşitli tip ve
güçlerde 7 motor üretilmişti. Özel ka-
lıplar hazırlanmış, tezgahlar kurulmuş-
tu. Bunlar dikkate bile alınmadı.
Yüksek Mühendis Nurettin Ergu-
vanh, uzun yıllar öncesinde kalmış o
günleri anlatırken, kırk yıllık devlet me-
murluğunun deneyimi ile sözcükleri
tartarak konuşuyor. "Bir şeyler"söyle-
meden "birşeyler'' söylüyor. Dudaîda-
nnda kederli bir gülümseme:
- Heyecanlı günkrdL Ozel sektör oto-
motiv sanayiinde bir hamleyehazırlanı-
yordu. Bir kaç yıl sonra bir sürü üretim
kusuruyla sokaklanmızı dolduracak
yerli (!) arabalann hazuiığı yapılıyor-
du. Binlerce ve binlerce motor itha] edi-
lecekti Türkiye'ye. Ford, Fiat motorla-
n filan. Tümüyİe yerli bir motor üreti-
mi de o günlerde gerçekleşince—
- Yani efendim, Devnm için yerli mo-
tor üretimi engellendi mi diyorsunuz ?
- Hayır, hayır. Böyle bir şey söyleme-
dim ben. Ama ilginç bir rastlantı değil
mi söylediğim ?
"Evet efendim, gerçekten ilginç bir
rastlantı" dememize fırsat bırakmadan
konuyu değiştirdi. Bürokrasi çarkını iyı
tanıyan bir teknokratın zengin deneyi-
mine saygı duyduk, ısrar etmedik.
Devrim'in üretiminin de, savunulma-
sının da yorulmaz militanlanndan Sa-
lih Kaya Sağın anlatıyor:
- Haber, yorum ve fikralarda, harca-
nan bunca paranın boşa gittiğinden
dem vuruyorlanh. Bize 1 milyon 600 bin
lira tahsis edttmiştL Oysa ayıu yıl ordu-
da süvari büükleri kaldırıldığı halde Ta-
nm Bakanhğı bütçesine "At neslinin ıs-
lahı " için konmuş bulunan 25 milyon li-
ra ödenekten ve sonucundan kimse söz
etmhordu. Hala merak ederim, at nes-
linde o günden bu yana bir gelişme sağ-
tanmış nudır?
IDevrtmMp
I meydan okumaydı
Okuyucu farketmiştir, baştan beri
kendi kişisel yargılanmızı bir yana bı-
rakıp, Devrim otomobili üreten mühen-
dislerden ulaşabildiklerimizin tanıklık-
lannabaşvurmaya özen gösterdik. Baş-
ta da söyledik. Çoğu yüksek makina
mühendisi olan ve meslek yaşamlann-
da devletin en üst düzeylerine yüksel-
miş, çoğu çok önemli sorumluluklar
yüklenmiş yurtsever teknokratlar. Içle-
rinde iki kez THY Genel müdürlüğü
yapmış Nurettin Erguvanhgibi, Ecevit
hükümetlerinden birinde Sanayi Ba-
kanlığı yapmış Orhan Ah>gibi, Genel-
kurmay Genel Sekreterliğinden gelip
DDY Genel müdür yardımcıhğmı üst-
lenmiş Emin Bozoğlugibi. adlan Dev-
let Demiryollan ile özdeşleşmiş Salih
Kaya Sağm, Mehmet Nöker, Şecaattin
Sevgen, Rifat Serdaroğlu, Hakkı Tom-
su, Mustafa Ersoy, Celal Taner, Musta-
fa Seyrek, Hamdi Tahnlıoğlu gibi kamu
ya da özel sektörde başanlar kazanmış,
bilgilerini somutlarruş uzmanlar. 33 yıl
sonra Devrim'i, bu gözükara "endüst-
ri serirvenini" pek ilginç değerlendiri-
yorlar.
Mustafa SeyTek, 33 üç yıl öncesine
bakarken telefonda (uzakta, Silif-
ke'deydi. Ancak telefonla ulaşabildik)
sesi titriyordu:
-Bu bir meydan okumaydı Aydın Bey.
Toplu iğnenin bile ithal edildiği bir ül-
kede bir meydan okumaydı. Devrim
projesi başanya ulasnuş ve kendini ka-
nıtlanuştır. Engellenmesiyle ilgili aynn-
ülara girmek istemiyorum. Ama şunu
vurgulamak istivorum. Biz, bu ülkenin
yetişmiş elemanlannın, bu ülkenin ser-
vetler harcayarak yetiştirdiği mühen-
dislerinin en zorlu teknik soruniann üs-
tesinden gelebileceğini kamtladık. Bu-
nun onuru bize yeter.
Didim'de, alçak gönüllü birtatil site-
sinde, yıllarca omuz omuza ter döktü-
ğü demiryolcu arkadaşlanyla, örneğin
kırk yıllık "kavga arkadaşı"Mehmet
Nöker'le birlikte emekliliğin tadını çı-
karmaya çalışan Rifat Serdaroğlu anla-
tıyor:
- Bir otomobil fabrikası kurulmadan
ve yardımcı sanayi tam oluşmadan seri
haÜnde otomobil ün-ömi yapılamaya-
cağuıı herkes bilir. Biz sadece istenirse
ve zoıiamrsa Türkiye'de otomobil yapı-
labileceğini ve hatta bu yolda çok geç
kaundığuu göstermiş olduk. Zaten astl
hedef de buydu.
Salih Kaya Sağm çocuğunu, yurdunu
savunurcasına konuşuyor:
-Bu projeTürkiye'nin otomobil tıpi-
nin geliştirUmesiydL tşte bunu anlaya-
madılar. Türkiye'de otomobil ve motor
yapdacağma kimse inanmryordu. Bizim
görevimiz, bunun yapılabileceğini ka-
nıtlamakn. Kendi özel otomobUlerimi-
zi söküp parçalaruu inceledik. Pres ma-
kinalanmız, başka bir çok teknik gere-
cimiz yoktu. Parçalan alçı kahplanyta
hazıriadık. Teknik olarak bu gülünç bu-
lunabflir. Ama asd gülünç olan Türki-
ye'de bir otomobilin, motomyla birlik-
te bir otomobilin yapılabileceğine inan-
manıak değil mi ? Sınrdan başladık.
Amerikayi yeniden keşfediyorduk san-
kL Otomobilin motorunu yapıp çalışür-
dığunız gün Cemal Gürsel'le birlikte
görmeye geten bir bakan,"Motor yapıl-
dı. Çalışıyor da. Ama iktisadi olur
mu?" diye sonıyordu.
Bir ülke düşünün ki "Motor yapıla-
maz "densin. Olanaksız bir sürede mo-
tor yapılsm ve bu küçümsensin. Otomo-
bili yapnk. Bu otomobil yürüdü % e hala
yürüyor. Biz kendi Amerikanuzı keşfet-
tik. Âma ürettiğimiz otomobüe ruhsat
bile alamadık-"
Salih Kaya Sağın doğru söylüyor.
Devrim otomobilleri için Eskişehir 11
Trafik Müdürlüğüne bir kaç kez tescil,
ruhsat ve plaka için başvuruldu. "Men-
şe şehadetnamesi olmadığmdan ruhsat
verilmesine ünkan bulunmadığı tesbit
edilmiş olup bilgi edinUmesL_."diye baş-
layan resmi yazılarla yanıt geldi.
Devrim otomobilinin "menşe şeha-
detnamesi" yani nüfus kağıdı yoktu.
Emin Bozoğlu ve arkadaşlan, yani "23
deli" tarafından yoktan varedilmişti.
Eskişehir II Trafik Müdürlüğü yerden
göğe haklıydı. Ruhsat ve plaka, nüfus
kağıdında Ford, Fiat, Renault, Mazda,
Jaguar, Opel filan damgası olan
arabalara verilir, Devrim gibi ne idüğü
belirsiz, nesebi gayri sahih (anababası
bilinmeyen) arabalara değil. Geçelim...
INecmettin Erbakan
nerden çıktı?
Ah evet, bir de Erbakan Hoca öyküsü
var. Yıllar ve yıllar sonra bir gazeteci,
Devrim otomobili projesini Erbakan'a
yamamaya kalkıştı. Biz bu diziyi hazır-
larken genç arkadaşlanmızın bir
bölümü Devrim otomobilini anım-
samadı bile. Devrim daha onlar doğ-
madan doğmuş ve ölmüştü. Ama Er-
bakan' ı anımsadılar. "Haa, şu Er-
bakan'ın yaptığı araba değil mi
ağabey?" diye sordular. Genç arkadaş-
lanmızı yanıtladık. Erbakan'ın Devrim
otomobiliyle ilişkisinin bir "as-
paragas" olduğunu dilimizin dön-
düğünce anlattık. Ardından Salih Kaya
Sağın"a sorduk. Mustafa Seyrek'e sor-
duk, Rifat Serdaroğlu'na sorduk. Kimi
öfkeyle güldü. Kimi dalgasını geçti.
Serdaroğlu daha sakin açıkladı:
- Erbakan da nereden çıktı ? Er-
bakan'ın Devrim projesi Ue tek ilişkisi
bir olumsuzluktan ibaret O zamanlar
Gümüş Motor adlı bir fabrikamn sahibi
mi, yöneticisi mi neydi ? Biz de motor
üstüne çalışıyoruz ya. "Gidip bakalım
şu Gümüş Motor'a, işimize yarayacak
bir katkılan olur mu" dedik Gittik. İh-
tiyaçlanmızı anlattık. Bizim ihtiyaç-
lanmızı yanıtlayacak hiçbir olanaklan
olmadığını söylediler. Biz de zaten açü-
mamış olan Erbakan, daha doğrusu
Gümüş Motor defterini kapattık. Hep-
sibu«
Meslek gereği Erbakan Hoca'yı îyi
kötü tanıyoruz. Erbakan siyasal yarar
sağlayacaksa sinekten bile yağ çıkanr.
Anlaşılan bir gazetecinin(î) "as-
paragas" haberini tekzip etmeyişinin
ardında da Hoca'nın sinek yağı merakı
var... Bunu da geçelim.
YARIN: Bağımsızhk
ve Devrim
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇÎ
Ahmed ArtTte Nânm Sevgisi...
Ahmed Aıif'in Nâzım Hikmet'i bu denli sevdiğini bilmez-
dim. Anlatacağım. Bir akşam, Ahmed Arif, eşi Aynur Ha-
nım, Ayia, Muzaffer Adıgüzel, Rahmi SaKuk bizim evde
oturmuştuk. Ahmed Arif şiirler okuyordu; toplantıyı bartda
alıyordum. Ahmed Arif, Nâzım Hikmet'in "Karanlıkta Kar
Yağıyor" şiirini okudu. Okuduktan sonra anlatıyordu Ah-
med Arif (özetleyerek aktarıyorum):
"Aralık 1937, birisi bana böyle bir defter gösterdi. Bizim
bildiğimiz normal defterden. On dakika okudum. Sonra
elimden aldı. 'Ne olur abi' dedim, 'ben bunu şurada yaza-
yım'.
- Hayır dedi.
- Bana niye gösterdin dedim. Öğrenciydi üniversitede.
Çok üstüne düşeceğim bir adam da değildi. Beni severdi,
benim de ona saygım vardı, ama demek ki güveni yoktu,
vermedi bana. Günlerce sana söyledim, ona söyledim, ona
söyledim, 'öyle bir şiir var' diye. Sonra...
Rahmi Saltuksordu:
- Nâzım'ın olduğunu biliyor muydun?
- Biliyordum, biliyordum, ama aradım aradım bulama-
dım. Yoktu öyle bir şey. Yani, Türkiye'de...
-Yayımlanmamış!
- Yayımlanmış, ama biz 37 yani, ben ilkokuldayım, çocu-
ğum. Üçüncü sınıfta mıyım, ikinci sınıfta mıyım neyim? Öyle
bir şey Aşağı yukarı 10 yaşında filanım. Biliyorum. Şiir,
Sabahattin Ali Projektör' diye bir gazete çıkarırmış, orada
yayımlanmış...
Sonra, yine böyle bir sofraydı. Istanbul'da bizim kardeş
bir kuruluşumuz vardı, bir öğrenci derneği; oradan çocuk-
lar gelmişlerdi. Burada bir dava vardı Hocanım 'ların fBeh>
ce Boran 'lar)' Barışseverler Davası'. Kore hikayeleri vardı.
Kore'ye asker gidiyor. Eleştirdiler, eleştirdiler, hapishane-
leri doldurdular. Bir tane Osman Abi vardı:
- Neden geliyorsun Osman Abi dedim.
- Bizimki çeneden oğlum çeneden dedi.
(Ahmed Arif, 1951 'de tutuklananlardandı, Osman Abi'siy-
le cezaevinde orada konuşmaktalar.)
- Ne yaptın dedim. Izmir rıhtımında ağlamış adam. 'Vah,
vah yavrular gidiyorlar' demiş. Çenesini tutamamış. (Gülü-
şüyoruz). O, şeyi okumuş, Izmir'de Alsancak'taki nedir o?
Fabrika mıdır o? Lokomotifleri onarıyorlar; ben 'dilekçe
ver' dedim, 'Ben üzülüyorum', dedim, 'yav..'
- Ben, dedi, Kemalistim! Geldim içeriye attılar!
Suriyeliymiş adam, oradan gelmiş istiklal Savaşı'nda...
(Ahmed Arif tatlı tatlı anlatmayı sürdürüyor)
- Bakın, böyle bir sofraydı, asıldılar, dediler şiir oku'. De-
dim ki 'Eksik bir şeyler okuyacağım, ama vermedi bana,
sizde de hiç kimsede yok bu!' Ben bunu böyle okudum. Sık
sık dediler, ama hep diyorum ki 'Ben bunda yanlış okuyabi-
lirim, aklımda öyle kalmış.' Başından okudum. Hep böyle
okuttular bana. Sonunda ben bu şiiri buldum (Karanlıkta
Kar Yağıyor şiiri). Kelimesi kelimesine doğru okuyorum.
Bir yerini düzeltiyorum, bir yerinde Baba (Nâzım) diyor ki:
'Bir italyan tankının tekerlekleri arasında kitaplann.'
Tankın tekerleği olmaz, paleti olur, ben onu 'paleti' yapı-
yorum. Ben orayı ısrarla düzeltiyorum. Adamın o zamanki
bilgisi tank görmemiş olabilir. Başka bir değişiklik yoktur.
Samanciyef baskısına baktım, çocuğuma kavuşmuş gibi
sevindim. Şiirin gücü yani, benim hiçbir şeyim yok duyarlı-
lığımın dışında. Nasıl almışım biliyor musun? Adam bana
on dakika gösterdi. O herifi bulup da söylemek istiyorum:
'Ulan, sen onu kime bırakacaksın, çocuklarına mı?' Yeryü-
zünde yalnız ben biliyorum bu şiiri. Aşağı yukarı otuz yıl
oldu, kesinlikle ben yanlış okumuyorum. Hatta dedim ki
ben, 'Eğer yanlış varsa, yanlışımı da düzeltmeyeceğim.'
Ben çok haklıyım düzeltmemekte. Çünkü ben onu pişirdim,
bir yerde öyle okuya okuya. Ama olabilir, yanlış olabilir.
Hoş görülmelidir bu yanlış. Şiirin güzelliği orda. Kusursuz
yazılmış bir şiir. Aynı bant gibi giriyor insanın beynine. Ta-
bii, hazırsanız. Demin söylediğim o. Gerçekten öyle. Mate-
matik bir şiirdir bu, tek hece düşürülemez. Büyük şiirdir bu.
Yeryüzünde tanıdığım en büyük Neruda 'dır (1904-1973).
Ama böyle bir şiir yok Neruda 'da. Neruda, Amazon 'u yazı-
yor, Güney Amerika'nın yüceliğini yazıyor, ama bu şiir
müthiş bir şey yav. Bir Ispanyol yazamaz bu şiiri. Mesela
nedir o Rafael Alberti filan (D. 1902...), böyle şiir yazama-
mış. Nasıl, nasıl güzel adam anlatabildim mi? Hepsini ben
sordum; Orhan Peker e (1926-1978) sordum, İspanya'yı bi-
liyor; Baba Dino ya (1913-1994) sordum. 'Plaza Del Sol' di-
yor. Madrid'de bir alanmış. Bizim Ulus Meydanı gibi bir
alanmış. 'Ufak bir dükkanın vardır, renkli İspanyol yemişle-
ri satarsın.'
- Niye renkli dedim, Orhan Peker dedi ki:
- Ulan, seksen çeşit portakal var orada!
Oradan anlıyorum ve bütün bunları adamcağız gazete-
den biliyor, hayatında Ispanya 'yı görmemiş bile. Ne kadar
güzel yazıyor, anlatabildim mi? Mesela bazılan bana diyor
ki: - Sen Adanalı mısın?
- Yok kardeşim, Adanalı değilim!
- Eee, nasıl yazdın?
- Laf mı yani? Adanalı olmak gerekmez. Ama, Adana'yı
avcum gibi bilirim ben, bilmek zorundayım. Vatanım be-
nim. Ne demek yani? Diyorum ya:
'Çukurovam, / Kundağımız, kefen bezimiz. / Kanı esmer,
yüzü ak. / Sıcağında sabır taşları çatlar, / Çatlamaz ırgadın
yüreği./ Dilerse buluttan ak, / Köpükten yumuşak verir pa-
muğu. / Külhan, kavgacıdır delikanlısı, / Ünlü mahpushane-
lerinde Anadolumun / En çok Çukurovalılar mahpustur, /
Dostuna yarasını gösterir gibi, / Bir salkım söğüde su verir
gibi, / öyle içten /öyle derin, / Türkü söylemek, küfretmek,
/ Çukurova yiğidine mahsustur...'
Şimdi, diyor ki:
- Adanalı olmayan bunu yazamaz! Adanalı yazsın göre-
lim, bir bok yazamaz! (Gülüşmeler, Rahmi Saltuk'a mı takı-
lıyorne?) Tunceli'den geliyoruz, yazıyoruz. 118nüfusumuz
var, bozulmayın bize, ne yapalım! Altı milyon değil (Sözü,
'Karanlıkta Kar Yağıyor' şiirine getiriyor). Onun gibi. Çok
güzel bir şiir, yani ölümsüz bir şiir. Böyle şiir nerde?"
BULMACA
SOLDAN SAĞA:
1/ Ticaret gemisi işleten
kişi. 2/ Hayvanlann ka-
nını emen bir çeşit sinek...
Ruhsal yaşama ve bede-
ne egemen olmayı amaç-
layan Hint felsefe sistemi.
3/ Uyaruk, gözü açık...
Herhangi bir konuda ilgi-
li kişilere soru yönelterek
bilgi toplama işi. 4/ Şen-
liklerde caddelere kuru-
lan süslü kemer... Yunan
rakısı. 5/ Özellikle kuş
avcılığında kullanılan bir
köpek cinsi. 6/ Birtakım şirketierin
kendi aralannda kurdukJan daya-
nışma birliği... Akıl. 7/ Samaryu-
mun simgesi... Parola... Sıkıntı
verme, üzme. 8/ Bir dokuma mad-
desi... Takımada 9/ Dava... Ey-
lemleri olumsuz yapmakta kulla-
nılan ek.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Okumayı öğrenme güçlüğü. 2/
Yazı... Güney Amerika'daki boz-
kırlara verilen ad. 3/ Yunan mito-
lojisinde, içenleri ölümsüzlüğe kavuşturan tann içkisi... Rütbe-
siz asker. 4/ Ender, seyrek... Eski çağlardan kalma yapıt. 5/
Olta yemi olarak kullanılan bahk. 6/ Eski dilde göz... Toprağın
nemi... "Doğar — midelerden nur topu ihtilaller" (Faruk Nafız
Çamhbel). 7/ İçine çeşitli kaüklar konarak hazırlanan ve genel-
lıkle bayramlarda konuklara ikram edilen bir tür çörek... Er-
ken. 8/ Yer ölçmeye yarar düğümlü ip... Algılanan nesnelerin
temel niteliği. 9/ Tuzlu hamurdan yapılan ince ve uzun çubuk.