27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
18 AĞUSTOS1994 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 'Büyük çapkın' Marcello Mastroianni, bu kez bir cüceye aşık olan esrarengiz yaşlı bir yabancı Tek ldşiyle yaşayanlara hayranım Kültür Senisi - Maıceflo Mastroiamıi savaş son- rası ttalyan sinemasında yeriru ahrken, yeni bir Avrupah erkek imajı yaratmıştı. Geçen yıllar ca- zibesine ve üretkenlığine pek zarar vermese de artık o 'büyük çapkm' rolleri geçmişte kaldı. Mastroianni'nin 'We Don't VVant to TaJk About It' adlı son fılmi, bundan 50 yıl önce Arjantin'in küçük bir kasabasında geçiyor. Aktör, fılmde genç bir cüceye aşık olup onunla evlenen esrarengiz yaşlı bir yabancıyı canlandınyor. 'I MtserabilT filmıyle 1947 yılında sinemaya baş- layan ve o zamandan beri 150 fılmde rol alan sa- natçı Fellini. Viscooti, De Sica, Antonioni, Scola, Mahe, Deıny ve Ahman gjbi yönetmenlerle cauştığı uzun oyunculuk kanyerine ilgi uyandıracak bir film daha ekleyecek gibi görünüyor. Heyecanlandıran meydan okuma Beyazperdede ve özel yaşamında hiç çaba har- camadan en güzel kadınlarla birlikte olan son de- rece başanlı bir çapkın olarak tanınan Mastroıan- ni için yenı rolü biraz risk oluştunıyor. Bu rolden söz ederken "Beni biraz heyecanlandırecak bir şeye gereksinim duydum. Bir mevdan okumaya. Kariye- rim boyunca güzel kadınlarla aşk filmlerinde oy- nadığun için kınandım. Aslında tam olarak k> nandım savılmaz. Ama bugün sinemada kadınlarla ilişkilerimin farklılaştığı ortada. Bu öyküyö farfclı buMum" dıyor. 'Beyaz gömlek mi, yoksa mavi mi? Karar veremiyorum ve ikisini de alıyorum. Tek bir adamla ya da tek bir kadınla yaşamlannı geçiren insanlara hayranım. Ancak bu çok zor.' Mastroianni, filmin yönetmeni Maria Luisa Bemberg hakkında bir arkadaşından övgü dolu sözler duymadan önce kendisını hiç tanımıyormuş. Bugüne dek 8 fılminde kadın yönetmenlerle çalıştığını söyleyen aktör, bu konuda bir dûnya re- koru kırdığını belirtiyor. Kadınlarla çalışmaktan daha büyük zevk aldığını da gizlemeyen Mastroi- anni, "Belki de bir kadınla çabşırken bir tür anaçlık çıkıyor ortaya. Yamuşak. Hoş. Güzel. Bu hanı- nüann sesierini yüksehtiğini hiç duymadım" diyor. Mastroianni, savaş sonrası İtalyan sinemasında RosseUini, De Sica'nın yerini Fellini, Antonioni gibi yönetmenlere bırakmaya başladığı sıralarda sine- maya geçti. Savaş bitmışti ve genç Marcello'nun oyunculuk yeteneği henüz keşfedılmemişti. Roma Üniversitesi'nde mimarhk öğrenimi görüyordu. Daha sonra Fellini'yle evlenecek olan Giutietta Masina. kendısınin de mezun olduğu üniversitenin tiyatro derneğinin bir etkinliğine katılmayı kabul etmişti. 'Sekizbuçuk' herkes için çok önemli tzleyıcilerin arasında Luchino Viscooti'nin bir ar- kadaşı da vardı ve genç Marcello'yu yönetmene tavsiye etti. Bundan 12 yıl sonra Mastroıanni'yı uluslararası üne kavuşturan yönetmen Fellini'ydı. Aktörün 60'h yıllarda gösterime giren 'La Dolce Vha-Tatlı Hayat' fılminde canlandırdığı gazeteci Marcello Rubini karakteri, Avnıpalı erkek için ye- ni bir imaj, hem kınlgan hem güçlü, uzak, kendıni beğenmiş, vaatleri, sorumluluklan ve hatta önce- likîeri olmayan zarif bir paradokslar paketiydi. Marcello Rubini'nin kara gözlüğünden belli bir yaşam biçiminin çürümüşlüğü gözleniyordu. Aslında o sıralarda insanlar Marcello'nun güneş gözlüğünü, kol saatini ve spor arabasmı nereden aldığını, Avrupa'da yolculuk etmenin nasıl bir şey olduğunu merak ediyorlardı. Aktör "Fibnde bû- İngiliz arabası kuHandıgınıı anımsıyorum. O zaman modaydı. Gözlüğünı de Ingilizdi. Amerika'dan mek- tup yazan birkaç kişi filmde kuUandığım saatin raar- kasını soruyordu. Bunlara aldırmıyordum. Güzel filmler, çok sevdiğjm fibnier yapttğım için çok mut- 'Kadınlara her zaman aktörleri unutmalarını sövledim. \ktörler ciddi biçimde sevemezler, bencü olursunuz, sevgiye karşüık sevgi veremezsiniz.' luydum" sözleriyle anlatıyor o günleri. 'Tatlı Hayat'ta canlandırdığı Marcello Rubini karakterinın o zamanlar ilahlaştığının farkında mı acaba? Aktörün yanıtı şöyle: "Hayır. Gary Cooper ya da Clark Gable için kahraman ifadesi kul- İamlırdı. Ancak Fellini ve Antonioni'nin filnüerinden bunun tersi bir karakter çıktı. Sınırlarının. güçsüzlü- ğünün, erotik fantezilerinin aynmına varan bir adam. Başka deyişle, bir kahraman değil. Belki de başka türlü bir kahraman." Mastroianni çok sevdiği 'Sekizbuçuk' da dahil olmak üzere4 Fellinifilmindedaha rol aldı. 'Sekiz- buçuk'da bir fılm yönetmenini (Fellıni'nın kendi- siyle ılgılı düşü) canlandırdı. Aktör "Film, bu ku- şaktan bir adam için röntgenfilmigibiydi. Zeki, du- yarlı, önemli bir şey bekleyen bir adam, ama en so- nunda uzlaşma kralı oluyor. Çok sevdiğim başka filmler de var. ama bu filmi bizim meslekteki herkes için çok önemli görüyonım" diyor, Çapkınlığına gelınce "Kadınlara her zaman ak- törleri unutmalarını sövledim. Aktörler ciddi bir bi- çimde sevemezler, çünkü insanlar bizi sever, sevildi- ğiniı zaman bencil olursunuz ve sevgiye karşılık sev- gi veremezsiniz. Bu nedenle kadınlar bir postane gö- revlisi ya da müteahhiti yeğlemeli" Mastroianni, ünıversitede tanıştığı Ftora Cara- beüa ile 45 yıldır evli. Bu evlilikten olan kızı Barfoa- ra 43 yaşında. Ancak Jacqueline Bisset. Monica Vitti, Faye Dunanay gibi oyuncularla ılışkılen. Camerine Deneuve'den Chiara adında 22 yaşında bır kıa olması aktörün evlihğını yıkmadı. Mastroi- anni, kadınlar arasında seçım yapmayı gömlek se- çimi yapmaya benzetiyor ve "Beyaz gömlek mi, yoksa mavi mi? Karar veremiyorum ve ikisini de alı- yorum. Tek bir adamla y a da tek bir kadınla yaşam- larııu geçiren insanlara hayranım. Ancak bu çok zor" diyor. Yeni fılmınin sonlanna doğru seyyar bir sirk, cambazlan. hokkabazlan, cüceleri ve tek fıliyle küçük bir kasabaya geliyor. 'Sekizbuçuk' fılminin fınalini anımsatan bu sahneyle geçen yıl ekim ayı- nda ölen Fellini zarif bir biçimde onaylanıyor san- kı. Marcello için artık Roma biraz daha boş. Üç yıl önce, 60'lı yıllarda projesini çizdiği ve yaptırdığı vıllayı sattı. Yaşam düzeyinin bir villada oturmaya uygun olmadığını söylüyor. 'La Dolce VhV sona erdi. Bir de Fellini'yi özlüyor. Onun bırdenbire yi- tip gitmesini kabullenemiyor. ODAK NOKTASI ÂHMET CEMAL 'Kuptuluş'un Savaşları••• Geçen haftaki yazımızda, bir süre önce TRT ekranla- rında gösterilen "Kurtuluş"dizisinin sinema sanatı bağ- lamında da değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiş, böy- le bir değerlendirmenin yalnızca sinema sanatının ken- di ölçütlerine göreyapılabileceğini/yapılması gerektiği- ni vurgulamıştık. Şimdi böyle bir değerlendirmeyi, "Kur- tuluş"un savaş sahneleri için yapmaya çalışacağız. "Kurtuluş", niteliği geregi savaş temasının ağırlık ta- şıdığı bir yapımdır. Bu tema doğrultusunda dizide savaş sahnelerine özel bir önem verilmiş, gerek dekor ayrıntj- ları, gerekse insan malzemesi açısından gerçekten de hiçbir harcamadan, çabadan ve özveriden kaçınılma- mıştır. Gelgelelim bütün bunlar, çok farklı bir yerden kaynaklanan önemli bir eksikliği gidermeye yetmemiş- tir. Dünya sinemasında savaşfilmlerinin geçmişine bak- tığımızda, kitlesel devinimlere öncelik tanıyan bir tutum- dan, savaş içerisinde dramatik doruk noktalarına önce- lik tanıyan ve kitlesel devinimleri neredeyse bu doruk noktalarının dekoru sayan bir tutuma varıldığını görüyo- ruz. Böyle bir tutum, savaşlarda kitle öğesinın önemini yadsımayı değil, tam tersine, tek tek dramatik doruk noktaları oluşturarak kitlesel devinimi daha da çarpıcı/ etkili kılmayı amaçlar. Savaşın en yoğun evresinde iki ya da birkaç asker arasında geçen bir konuşma, vurgu- lanmış herhangi bir eylem, bır sivil ile bir askerin birkaç saniyelik karşılaşmaları, savaş anında verilen bir askeri kararın tek bir kişinin yüz çizgilerinde ya da olası bir iç monoloğunda bir anlamda gerekçelendirilmesi gibi dramatik doruk noktaları, eserin kendi çerçevesinin dı- şına herhangi bir atıfta bulunulmasını gerektirmeksizin amaçlanan etkiyi yaratır. Sinema tarihinin -harcamalar ve kullanılan insan malzemesi bakımından- en büyük yapımlarından biri sayılan "Kleopatra"nın uğradığı ba- şarısızlığın temel nedenlerinden birinin, filmin sonların- daki Aktium deniz savaşında anılan dramatik doruk nok- talarının bulunmaması olduğu anımsanmalıdır Bu eksiklik sonucu Kleopatra'nın ansızın gemilerini savaş- tan çekip Mısır'a yelken açması, Antonius'un da onu iz- lemesi, yorumsuz bir savaş sahnesi olarak kaiır. Oysa bu noktaya ilişkin yorumlardan biri, örneğin Kleopatra üze- rine en iyı biyografilerden birini kaleme almış olan Emll Ludwfg'm, Mısır Kraliçesi'nin Aktium'dan ani çekilişini, o savaşa katılmasının tek nedeninin Mısır'ın olası yarar- ları değil, ama sonuçta bır Romalının, yani Antonius'un sevgilisi olduğunun bilincine savaşı izlerken varmasına bağlayan yorumu, bir dramatik doruk niteliğiyle filmde işlenebilseydi, sonuç ve değerlendirmeler hiç kuşkusuz daha farklı olabilirdi. Dramatik doruk noktası bağlamında başanlı bir örnek için, Totstoy'un "Savaş ve Barış"m\ seçebıliriz. Savaş sahneleriyle dolu olan bu romanda savaş-insan traged- yası tek bir sahnede, savaşta yaralanan Prens Andrey'- in gece savaş alanında, sırtüstü yatarken kendine geldi- ğinde ve yıldızlarla bezenmiş gökyüzünü gördüğünde, kendı ıçdünyasında giriştiği hesaplaşmanın betimlendi- ği sahnede yoğunlaştırılmıştır. Tolstoy, yedi yüz sayfa boyunca savaş üzerine anlattıklarını neredeyse tek bir dramatik doruk noktasının görünüşte arka planı olarak kullanmış, ama gerçekte asıl böyle yapmakla kitlesel savaşları neredeyse bir roman kişisine dönüştürmüş ve etkin kılmıştır. Buradaki dramatik doruk noktası, aynı za- manda çizilen savaş alanlarını yazarın bakış açısından aydınlatan bir projektör gibidir. "Kurtuluş"tak\ savaş sahnelerinin büyük eksikliği ise yukarıdaki türden doruk noktalarından yoksun oluşlarıdır. Dizinin televizyon için yapılmış olması bile -kitlesel devinimlerin beyazperde- deki etkisinin küçük televizyon ekranından bekleneme- yeceği göz önünde tutulduğunda- kitlesel sahnelerde dramatik doruk noktalarına yer verilmesini zorunlu kı- Imaktadır. Bu yapısıyla dizi, tarihsel olayların sanatsal yorumunu değil, ama eser-dışı bir öğeyi, yani olaym ta- rihsel bir olay niteliğiyle heyecanlandırıcılığını temel almıştır. Oysa sanat eserini sanat eseri kılan belki de bi- rincil özellik, onun kendi dünyasını, kendi gerçekliğini kendi içerisinde kurabilmiş olmasıdır. "Sanatçının yoru- mu" dediğimiz. bu kurmaca gerçeklikten başka bir şey değildir. Sanat eseri kendi çerçevesi dışına elbet atıfta bulunur, ama bunu kendini bir sanat eseri niteliğiyle var edebilmek için değil, kendisinin atıfta bulunduğu dış dünyaya nasıl bir pencereden baktığını göstermek için yapar. Tarihsel olaylarda yorumsuzluk ancak o olaylara ilişkin belgesel yapımlann özelliği olabilir. Liselerde okutulan tarih kitaplarındaki Kurtuluş Savaşı'nı hareketli resimlerle televizyon ekranında sergilemek, sinemada savaş sahneleri çekebilmekle eşanlamlı değildir! Evrensel Kültür Merkezi 'Bisiklet Hırsızları'ndan ^Canıille OaudeFe Kültür Senisi - Evrensel Kültür Merkezi'nde etkinlikler sürüyor. Yaz aylannda da sanatseverlere hizmet veren Evrensel Kültür Merkezi'nin sinema saJonu bu ay da pek çok klasik film sunuyor seyircilere. Evrensel Kültür Merkezi'nde bugün saat 19.30'da Vittorio De Sica'nın, yeni gerçekçilik akımının öncü fılmlerinden "Bisiklet Hırsızları" adlı klasik fılmi izlenebilir. Yann saat 20.00'de ise Zuğaşi Berepe'nin "Deniz Biziz" başlıklı konseri dinlenebilir. Cumartesi günü saat 14.00'te Hector Olivera'nın "Kalemlerm Gecesi", saat 19.00'da ise Andrzej W ajdanın "Vaatler ÜDcesi" adh fılmi izlenebilir. Pazar günü ise Evrensel Kültür Merkezi'- nde yine Vittorio De Sica'nın "Bisiket rlırsızları", ardından saat 19.30'da Mel Brooks'un "Yükseklik Korkusu" adh fılmi izlenebihr. 22 ağustos pazartesi günü saat 19.00'da Bruno Nytten'in "Canuik Oaudel" adh fılmi gösterilecek. 24 ağustos çarşamba günü ise saat 19.30'da Jonathan Kaplanın "Sanık", 25 ağustos perşembe günü Bertolt Brecht'in "Cesaret Ana ve Çocuklan" adlı fılmi orijinal kopyasından izlenebilir. 26 ağustos cuma günü ise Evrensel Kültür Merkezi'nin düzenlediği müzik şenliği "Yeni Bir Ses Içm!" izlenebihr. 28 ağustos pazar günü ise Evrensel Kültür Merkezi'nde bir forum düzenlenecek. Saat 14.00'teki forumun konusu "Güminıüzde Yargdama Hukuku" olarak belırlenmiş. Önümüzdeki ilkbahar ressam Paul Rebeyrolle adına, doğum yeri Eymoutier'de müze açılacak 'Yaşamşiddetledolu'Kükür Servisi - Paul Rebeyrolle, henüz yaşarken adına bir müze açı- lan ender sanatçılardan biri. Doğum yeri Eymoutier'de açılacak olan mü- zenin fınansmanı belediye, vilayet ve kanton tarafından karşılanacak. Müzede sergilenecek 50 kadar tablo ise koleksiyonerler, galeriler ve sa- natçı tarafından sağlanâcak. Sergilenmesi düşünülen tablolann Rebeyrolle'ün sanat yaşımından ke- sitler sunması ve sanatçının gerçek yapısını ortaya koyması beklendiği için, seçim aşaması oldukça zahmet- li geçiyor. 'Amacım güzel çeneli bir kadın tablosu yapmak değil. Söylemek istediklerimi daha iyi ifade edebilmek için gerçeği olabildiğince yakından yakalamak istiyorum' Bu seçimi bizzat Rebeyrolle üst- lenmiş. 'Köpekler', 'Burjuva Bilimi- nin Çöküşü", 'Başansız Kaçışlar1 , 'Kuduz Olduklan Söyleniyor', 'Kör- ler Kralbğında' adb tablo senlerinin sergilenmesi kesinleşti. Diğer tablo- lar ise Rebeyrolle tarafindan teker teker inceleniyor. Sanatçıyla Libera- tion gazetisinde yayımlanan söyleşi- yi sunuyoruz. Liberation - Kendi adınıza açılacak bir müzenin doğuşunu görmek nasıl birduygu? Rebeyrolle - tlk olarak çok hoş bir duygu. Ikincisi daha ciddi: Bu müze- nin dayanıkb olması gerekli. İşte bu- rada bir sorgulama ve güçlü bir kaygı var. Çünkü bugün yaptığım tablolan değerlendirebıliyorum -iyi değilse atölyeden çıkarmıyorum- ama bu durum çok farklı: Yıllardır görmediğim tablolarla karşı karşı- yayım. Bu tablolan bulmak için yo- ğun bir çaba harcadım. Neyse ki satıcılarla genelde iyi ilişkilerim var ve bu bana yardıma oldu. Böylelikle birçok tablomu görebilme fırsatım oldu. Şansım bana yardım ediyor - Müzeye ne tür bir görüntü vermek istiyorsunuz? Müzenin kesinlikle bir toplama- derleme görüntüsünde ohnasını ıste- miyorum. İşte burada da şansım bana yardım ediyor. Çünkü büyük, sert ve önemli olan tablolar, genelde olduğu gibi satılması zor olan yapı- tlar. Ve ben bunlan toplamayı düşü- nüyorum. Bir anıtmezar değil; bir tür kale, bir savaş ve yüzleştirme alanı yapmak istiyorum. Her şeyin şiddetli olmasını istiyorum. Neyse ki çevremdeki insanlar bu görüş açısını paylaşıyor. Bu yüzden benden güzel bir tablo yapmam beklenmemeli. Aynca bunu yapamam da. - Şiddet, yapıtlannızda ağırhklı olarak bulunuyor. Basit bir nedeni var bunun: Ya- şadığımız dünya öncelikle sosyal ve poütik alanda şiddet dolu. Hele doğa, o en büyük şiddeti içeriyor. Sellere, zelzelelere, yanardağlann püskürmesine bakın, hem trajik hem de olağanüstü bir güzellik. - Artistik açıdan ustalarmız, boca- lannız kimlerdir? Başlangıçta, Picasso benim için çok önemli bir ateşleyiciydi. Bunun nedeni, gençlik yıllanmızda, yani sa- vaş zamanında Louvre kapalıydı ve eski ustalardan çok Picasso'yu tanı- yorduk. Daha sonra diğer sanatçılar ve yapıtlanyla tanıştık. Caravage, Goya, Zurbaran gibi sanatçılan ince- ledim ve sevdim. Aynca bana çok şey veren Fernand Leger'i çok seve- rim. Modern sanatta, Picasso'yu en büyük heykeltıraş, Leger'i ise en bü- yüİc ressam olarak görüyorum. Bir dizi tablo yaptım - Zaman zaman sizi, Francis Ba- con'a yaklaştımorlar. Doğal olarak karşılaştınlacak noktalar var. Uzun süre, soyut ol- mayan ressam olarak sadece ikimiz vardık. Soyutla ilgili konumumuz aynıydı. Aynca onun ve benim yapı- tlanmda insan vücudunun önemli bir yeri vardır. - Gümîmüz sanatmda sizi ilgilendi- ren, beğendiğiniz sanatçılar kimler- dir? Matta ve RiopeUe'yi beğenı- yorum. Ama herkesin bildiği gibi dünyadan soyutlanmış yaşıyorum ve neler olup bittiğini bilmiyorum. Birçok sanatçının yapıtlanndan ha- berim yok veya hiç görmedim. Ama bu sorunuza en iyi yanıtı müzemde açılmasmı umut ettiğim sergilerle ve- rebileceğim. - Küvet. yapttlannızda çok sık gö- rülen bir nesne. Bunun belirli bir nede- ni var mı? Bu tablolann diğerlerinden daha çok ilgi çekmesi garip. Hikayesine gelince, 'Başansız Kaçışlar' adlı bü- yük bir dizi tablo yaptım. Bu dizide üç ayn tema işlendi. Bunlardan biri de intihardı. fntihar eden biri nasıl resmedilir? Çizgi fılmlerdeki veya fılmlerdeki gibi eline bir tbanca tu- tuşturmak olmaz. Ben de damar- lannı küvetle buluştunna yolunu seçtim. Saraybosna sinemasına yardııtı • LONDRA (AA) - Jskoçya'daki Edinburgh Film Festivali'nde, Saraybosna'nın ayakta kalan tek sineması Apollo'ya yardım kampanyası başlatıldı. 28 ağustosa kadar devam edeek Edinburgh Film Festivali'ne katılan Saraybosna Apollo Sineması Müdürü Almir Palata, sinemanın sadece bir VHS projektörü kaldığını ve onun da bu yazı çıkaramayacak kadar eski olduğunu bildirdi. Sinemaya her türlü video. film. teçhizat ve sinemaalıkla ilgili referans kitap bağışlanması için kampanya başlatan Almir Palata, Saraybosna halkının sadece yabancı yardım görevüleri veya gazetecıler tarafından kente sokulabilen fılmleri izleyebildiklenni belirtti. Yerebatan konserleri • Kültür Servisi - tstanbul Büyükşehir Belediyesi kültür etkinlikleri kapsamında düzenlenen 'Yerebatan konserleri' 20 ağustos cumartesi gün saat 16.00'da Mehmet Refik Kaya ve Ahmek Kaya'run vereceği konserle devam ediyor. Saat 16.00'da başlayacak konserde sanatçılar, 'doğaçlamalar ve çağnşımlar'dan oluşan bir müzik dinletisi sunacaklar. M.Fahrettin Olgaç'ın sergisi • Kültür Servisi - 24 Kasım 1993'tekaybettiğimiz M.Fahrettin Olgaç'ın resim sergısi Beyoğlu Belediyesi Sanat Galerisi'nde açıldı. Doğa veçevre ile olan iüşkilennde özgün görsel denklemler kurmaya çalışan Olgaç'ın 38 parçadan oluşan bu ilk ve son kışisel sergısi, 30 ağustosa kadar Beyoğlu Belediyesi Sanat Galerisi'nde izlenebilir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle