Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 18 TEMMUZ1994 PAZARTESf
DIZIYAZI
DİN, TİCARETVE Sİ YASET
Türkiye'Dar-ülharptir'ethullah Gülen'in "İslam a- sinsi bir savaşın akıl almaz tuzaklanna
yasettir" diyerek baş- doğru koşuyordu.
kaldırdığı Nurculukta; Said
bir
Nursi'nin "Asnmız tarikat
asn değüdir" ilkesi, genei
bir tavır olarak, hala geçer-
lığını sürdürüyor. Bir yanı
ile yadsınan, bir yanı ile
onaylanan Fethullahçılık'-
ın ne olduğunu bulmak ilk bakışta çok
zor. Bu konuda akla gelen sorulann
"Ben Fethuüah'mı ama, onlar Fethul-
labçı değü" mantığıyla yanıtlanması
da olanaklı değil.
Düzeltme tekzip metnindeki;
'hayatm adandığı teb-
iiğ ve irşat vazifesi'
yaklaşımından hare-
ketle soruna, biraz
daha açıkbk getirilebi-
lir.
İslamcı gruplann
Türkiye'de bir İslam
devleti kurmak için ha-
rekete gecme zamanı
gekfi mi" sorusuna
yanıt aradıklan bir
dönemde; kendisinin
tebiiğ ve irşat' ile gö-
revlendirildiğini söyle-
yen bir Müslûmanın,
bu tartışmada üstlen-
diği misyon küçüm-
senmemeü.
Çünkü sıradan bir
Müslûmanın bu mis-
yona ulaşması,
sanıldığı gibi hıç de
kolay değil.
Siyasette İslamcıbk
kozunu öne süren her-
kesin bildiği ve kul-
landığı gibi; İslam
kamu hukukuna göre
ülkeler 'Dar-ül İslam'
ve 'Dar-ül harp' diye
ikiye aynlıyordu. Dar-
ül İslam Suudi Arabis-
tan ve İran gibi İslam
egemenliği altında
bulunan topraklardır.
Dar-ül harp ise bu egemenliğin bulun-
madığı diyarlar.
Türkiye 'Dar-ül harptir' tezinı savu-
nan şeriatçılara göre yapılması gere-
ken şu: Tıpkı Hazreti Muhammed
gibi 'mumaşat' yapmak irşat' etmek;
tebiiğ' görevini yerine getirmek. Mu-
hammed; başlangıçta Mekke'de in-
sanlara Müslümanlığı anlatmış, on-
lan İslama çağırmış, yani tebiiğ' göre-
vini yerine getirerek güç toplamıştı.
ıyasette
slamcılık
kozunu öne
süren herkesin
bildiği ve
kullandığı gibi;
İslam kamu
hukukuna göre
ülkeler'Dar-ül
İslam' ve 'Dar-ül
harp' diye ikiye
aynhyor. Dar-ül
İslam Suudi
Arabistan ve
İran gibi İslam
egemenliği
altında bulunan
topraklardır.
'Dar-ül harp' ise
bu egemenligin
bulunmadığı
diyarlar
| Tebiiğ ve irşat'
Düzeltmc tekzip yaasının 'dördün-
cü paragrafınm buinci satınna' göre
Türkıve'de bu göre\ı üstlenenlerden
birisi, belkı de en önemlisi, eski vaiz
Fethullah Gülen Hocaefendi Hazret-
leri'dir.
Eski bir vaizin, avukatlığı
aracıkğıyla üstlendiğini söylediği teb-
Bğ ve irşat' görevinin, çok partili par-
larnenter demokratik bir rejimdeki
yeri nedir?
İslami düzene, yani şeriata yönelik
tebüğ ve irşat' eyleminın; demokraük
rejimlerdekı 'din ve inanç özgürtüğü'
kurumu ile ilişkilendirümesi olanaklı
mıdır?
Bir yanda "Allah'a ve sevgili pey-
gambere" adanan bir yaşam; öte yan-
da 'bir yaşamın adandığı tebiiğ ve irşat
vazifea' ve hemen bunlann arkasına
takılan 'güzel ülkemizin, güzel insan-
lannın birtik ve beraberlik' tekerlemesı
ne kadar inandına olabilir?
Tekzibe 'evet' diyen, bu hakkın
kullanılmasını Hıygun gören' hukuk
devletinin bağımsız bir yargıcının bu
ikili mantığın kıskacında olduğunu
söylemek hiç zor değil. Bu ikili
manük, Türkiye'de din devleti kur-
mak isteyenlerin sık sık basvurduk-
lan, kökleri eskiye dayanan islami bir
yöntem. İslaırun ilk yıllannda, 13
yıllık Mekke sürecinde Müslüman-
lann baskı altında olduklan koşullar-
da inançlannı gizlemek' amacıyla
başvurduklan bir Iıile' yöntemi.
İslamın bütün mezheplerinde Takiy-
ye' ya da "Hûd'a" adıyla kabul gören
biryöntem.
|'Harb Hüdadır'
Şülerde zorunlu (farz). Sünnilerde
isteğe bağlı (sünnet) olarak uygu-
lanan bu yöntemin tüm Müslüman-
lan kapsayan ortak bir yanı ise "Harb
Hüd'adır" yani "Savaş hiledir'' yak-
laşımıyla benimseniyor. Müslü-
manlığın ilk ve tek peygamberinin
yaptığı işleri, kendisine görev olarak
üstlenip *siyaset yapmak'. ama bunun
aksini ">argı kararianyla belgeiemek'
bu sinsi savaşın bir hilesiydi.
Bu savaşın ne olduğunu bilmeyen,
ne için savaşıldığını anlamayan yok-
tu. Savaşı hileyle özdeşleştirmeyi 'bir
yaşam biçimi olarak' kabul eden kimi
Müslüman yazarlara göre bu, Ina-
nanlarm iktidan' ya da 'ülkede İslami
yaşam biçimiııi egemen kıfanak için yü-
rütülen' bir savaştı.
yaşadığı dünyaya arkasını çevırip;
Çin'den Küba'ya, Brüksel'den İstan-
bul'a kadar önüne her gelenle uzlaşa
uzlaşa, siyaseti bir erdem olmaktan çı-
karan 'Müslüman aidiyetti, laik kim-
Mklf yeni türedıkre göre ise bu. bir sa-
vaş değil 'dindar insanlann sağduyulu
bir sesi' idi.
Yülardır kirli bir savaşla, bir baştan
bir başa kana bulanan ülke; şimdi.
ISavaşınHilesi,
yaianın vizesi...
Düzeltme-tekzip yazısının Emniyet
Genei Müdürlüğü İstihbarat Daire
Başkanlığı'nın raporunu yok sayan
bölümünde; 'dindar' ile 'dind' arası-
ndaki ayınmın en güzel örnekleri ser-
gilenecekti.
Dindarlann inançlannın siyasal bo-
yımı' yoktu ve dınlerini devletin resmi
dini olarak görmüvor-
lardı. Oysa •dincikrin ik-
tidar perspektifi' vardı
ve dinlenni aynı zaman-
da devletin de dini ola-
rak görüyorlardı. Din-
darlar Inançlan için' sa-
vaşmıyordu, ama dinci-
ler İktidarlan için' sa-
vaşıyordu. Fethullah
Gülen'in avukaünın or-
taya koyduğu görüşler,
bir savaşı ve savaşın hile
olduğunu anlatan 'abi-
de' ömeklerle doluydu:
"Fethullahcdar veya
Fethullah Hoca'nm tale-
beleri adıyla bir grup ol-
mayınca, böyle muhay-
yel bir gnıbun faaliyeti
de olamaz. Gazetede ikri
sürdüğünüz ve aslı 1987
ve 1991 tarihleri arası-
nda ileri sürülen iddialar-
la alakalı rapor tamam-
landıktan sonra konu,
Emniyet Genei Müdür-
lüğü Yüksek Dtsipbn
Kurulu'na ve Ankara
Devlet Güvenlik Mahke-
mesi Savcılığı'na intikal
ettirilmiş; DGM Savcıh-
ğı Hazırlık 1992-256
nolu karan ile takipsizlik
vermiş; aynca Emni>et
Genei Müdürlüğü
1993-1 sayılı karan ile dosyayı işlemden
kaldırmıştır. Vani ortada işlemde olan
bir tahkikat veya geçerü bir rapor bu-
hınmamaktadır."
Olay 1991 yıhnda disiplin notu düşü-
riilcrek 'okulu bitinnesine bir gün kala'
Ankara Polis Akademişi'nden uzak-
laştınlan Rafet Yıimaz'ın İdare Mahke-
mesi'ne başvurmasıyla başladı.
Yılmaz, okuldan uzaklaştınlmasının
gerçek nedeninin 'okuldaki dind grup-
lara katümaması' olduğunu açıkladı.
Emniyet Genei Müdürlüğü 'derslerde
yapOkları konuşmalar ve davranışlan
nedenjyle sanık olarak ifadeleri alınan 9
öğretim göretlisi' ıle 'savunmaJan alı-
nmaksızm sanık olarak isimleri verilen'
93 kişi hakkında düzenlenen fezlekeyı
Ankara DGM Savalığı'na gönderdi.
Laik devlete karşı sürdürülen savaşın
hilesi de işte tam bu noktada başlaya-
caku.
Ankara DGM Savcılığı'na gönderi-
len fezlekede 'sanıklann 3713 sayüı Te-
rörie Mücadeie Yasası'nın 1. maddesin-
de befirtüen' laik Türkiye Cumhuri-
yetı'nın varbğını tehlikeye düşürecek
eylemlerinden dolayı. yasanın 8/1.
maddesi uyannca cezalandınlmalan is-
tendi. Ce2alandınlması istenenlerin
arasında Fethullah Gülen ismi de yer
ahyordu. Mağdur Rafet Yılmaz 2 Ey-
lül 1991 tarihinde, noter aracılığı ile Iıer
nedense' şikayetinden vazgeçtiğini bil-
dirdi.
Ançak DGM Savalığı yine de onun
ifadesine başvuraçaktı. Yılmaz,
savcılık ifadesinde "Inanmış bir insan
olduğunu, okulda ibadetini sürdürdüğü-
nü, okulda mevcut dinci örgüt organizas-
yonunun bunu fırsat büerek kendlsini de
örgüte dahil ettiğini. örgiite girdikten
sonra okuldan uzaklaştınünca.va kadar
eğitim çahşmalanm sürdürdüğünü, an-
• Türkiye "Dar-ül harptir' tezini savunan şeriatçılara
göre yapılması gereken şu: Tıpkı Hazreti Muhammed
gibi 'mümaşaf yapmak 'irşat' etmek; 'tebiiğ' görevini
yerine getirmek. Muhammed; başlangıçta Mekke'de
insanlara Müslümanlığı anlatmış, İslama çağırmış,
yani 'tebiiğ' görevini yerine getirip güç toplamıştı.
• Türkiye'de bu görevi üstlenenlerden birisi, belki
de en önemlisi, eski vaiz Fethullah Gülen
Hocaefendi Hazretleri'dir.
ve evlere ailelerinin izni ile yerleştirilen
zeki, çauşkan öğreacilerin mesiek okul-
larma > erleştirüme planında polis kolej-
leri de payını almıştır.
Bu öğrencüer Polis Koleji'ne geldikle-
rinde hiverarşik bir sıra içinde sınıf, dö-
nem ve okul unamları \e kadrolarının
denetüninde görüşleri doğrultusunda
eğjtilmektedirier. Sınıfların >e okulun
kendi bünyesindc sorumlu imamlan ol-
nutsuıa rağmen örgüte karşı asıl sorum-
lu olan dtşarıdan bir üniversite öğren-
ciskUr. Örneğin 'nin 3. suuflar so-
rumlusu SBF Kamu Yönetimi Bölümü
3. sınıf öğrencisi dır. Buna bağh
olarak Hukuk Fakültesi 4. sınıf öğren-
cisi ile Gazi L ni\ersitesi'nden
Polis Koleji'nin ve Akademisi'nin so-
nımlularıdırlar."
| Sınıf imamlan
cak bazı konularda 'malum grup' ile
ters düştüğünü" söyleyecekti. Savcılık,
14 Ekim 1992 tarihinde TCK'nin 163.
maddesinin 3713 sayılı kanunun 23.
maddesiyle yürürtükten kaldınldığına,
bu nedenle ortada suç olmadığuıa' ka-
rar verdi.
Emniyet Genei Müdürlüğü Yüksek
Disiplin Kurulu ise savcıhğın kovuş-
turmaya yer olmadığına ilişkin bu ka-
ran ndan sonra 7 Ocak 1993 tarihinde
'sadece öğretim üyeleri hakkındaki'
savlan görüştü ve "Ankara DGM
Sa>cılığı'nın kararı ile ve TCK'nin
163. maddesinin kaldınlması" neden-
len ıle ortada bir suç bulunmadığını
ve dosyanın işlemden kaldınlmasını
kararlaştırdı.
Emni\et Genei Müdürlüğü Yüksek
Disiplin Kurulu'nun işlemden
kaldırdığı dosyada sadece IO kişinın
adı geçiyordu. Bir gün. gen kalanlar
hakkında ne yapıldığının sorulabilece-
ği hiç kimsenin aklına bile gelmeyecek-
ü.
| Yok sayılan rapor...
Ankara DGM Savcıhğı 14 Ekim
1992 tarihinde sanıklann tümü için
'kovuştunnaya yer ounadtğY karanru
verdi. Bu karardan tam üç ay sonra
Emniyet Genei Müdürlüğü Yüksek
Disiplin Kurulu 7 Ocak 1993'te sadece
10 sanık için 'dosyayı işlemden kakh-
rmayı' kararlaşürdı. Ama ortada yine
Emniyet Genei Müdürlüğü İstihbarat
Daire Başkanlığı'nın 10 Mart 1992 ta-
rihli 'bazı emniyet mensuplannın illegal
faaliyetleriyle ilgili' bir başka raporu
da vardı.
Gerek adli gerekse idari kovuşturma
ve sonışturmalarda görülmeyen, kanıt
olarak ortaya konulmayan bu rapor.
tekzip edilmesi istenen habenn de kay-
nağıydı.
Bu tür resmi raporlan 'ele geçiren'
gazeteci. öncc 'raporun sahte olup ol-
madığını' araşüracak. değilse oturup
elbette haberini yazacaktı. Rapor tari-
hinin eski' olması ya da 'adli ve idari
kovuşturmada dikkate ahnmayışı' böy-
le bir olayın varlığını ortadan kaldır-
mıyordu.
Adli ve idari soruşturmada gözardı
edilen 'işbu rapor' ülkenin geleceğini
k'arartmayı akıllanna koymuş birkaç
gericinın peşıne düşen poüsin de aaklı
öyküsüdür bence.
Şımdi, raporu 'usuiüne uygun' bir bı-
çimde aktararak sinsılığın boyutlannı
sergılemek gerekiyor:
"Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nm
demokratik, laik ve sosyal bir hukuk
devleti niteliklerini değiştirerek \erine
şeriat düzeni getirmeyi amaçla>an. il-
legal * ' adli örgütün. tüm Türki-
ye genelinde olduğu gibi teşkilatımız
içinde de örgütlendiği, özellikle hareket
noktası olarak seçtiği Polis AkademLsi
ve polis okulları içindeki faaliyetlerini.
Teftiş Kunılu'ndan gelen bu yazıva
bağh olarak askı> a aldıkları. buna rağ-
men sempatizan kadroları ile bağlannı
za>ıflatmamak jçin toplantı ve çahş-
malannı yoğun olarak sürdürdükleri ve
illegaliteye son derece bağlı kaJdıklan
gözlenmİştir.
Elde edilen bilgiler doğrultusunda
sürdürülen çalışmalarda Polis
Koleji öğrencilerinin yüzde 50'sine
yakın bir kesimi Ue çeşitİi şekiMerde te-
mas kuran örgüt elemanlan, kendilerine
yakın olanlar üzerindeki ajitas\ on çalı-
şmalannı sistemli olarak \iirutmekte-
dirler.
Örgütün tüm yurt sathında çeşitii gö-
rünümler amnda kurulu bulunan vakıf
Yok savılan rapora göre hafta tatil-
lerinde "Âbidinpaşa'da bir terzi işliğin-
de" giysilerini değiştiren Polis Koleji
öğrencıleri 'sınıf imamlannm' belirledi-
ği adreslerde 5-6 saat süreyle eğitim
çalışması yapıyorlardı:
"Masumane sohbet ve çay partilerin-
den sonra Nur Külliyatı Ue ilgili kitap-
lann okunması ve açıklamalan yapüa-
rak 'in video kasetleri i/lenmekte,
öğrenciler konulara olan vatkınlıklan-
na göre değişik grup topianrjlarma katn
Imaktadırlar.
Ankara'da Dikmen Sokoüu; Cebeci,
Abkünpaşa, Keçiören, Yenimahalle ve
Demetevler'de teşkilata mensup kişüere
ait evler ile bu işjer için kamufle edilmiş
eğitim evteri mevcuttur. Polis Akademi-
si ve Polis Koleji öğrencileriyle bağ-
lantılı olduklan sanılan şahtslann adres-
leri aşağıya çıkanunıştır.
Hukuki konularda kendilerine
yardoncı olan avukat 'nin yazıhane-
sine sık sık gidip geldikleri gözlenmİştir
... grubunun .Ankara liderinin
Usesi'nin din dersi öğretmeni
'dir. Bu şahsuı ile direkt irti-
batlı olduğu, emir ve direktifkri kendi-
sinden aldığı, Ankara ili ve ilçelerinde
örgütlenıne çaltşmalan vüriittüğü, ken-
di görüşleri doğrultusunda faalivet gös-
teren e», okul ve paasivonJarın tüm iaşe
giderierinin kendisi tarafından karşı-
landığı, zengin esnaftan para toplamak
amacıyla yapılan 'hımmet' toplantılan-
na bizzat katıldığı ve kendisine ' -\nka-
ra'run Valisı' dcndiği ögrenilmiştir.
Kamu kurum ve kuruluşlanna kendi fı-
kirleri doğrultusundaki şahıslann yer-
leştirilmesine tavassutta bulunduklan
ve bunda da başanlı olduklan; telefon
irtibatını asgaride tuttukları, önemli ha-
berlesmelerde kurye kullandıklan; nite-
likli elemanlannı Azerbaycan'a gönder-
dikleri kendi örgüt mensuplan arasında
söylenmektedir."
Raporun belkı de en önemli yanı.
son bölümüydü 'Dinsiz devleti dinü
devlet yapmak' için 'mubah' gördükleri
akıl almaz Iıile ve desiselerle' sürdürü-
len sinsi savaşın varlığı bundan daha
güzel anlatılamaz ve anlaşılamazdı:
"Yapılan araştırmalar sırasında ....
Cebeci-Ankara adresindc arkadaşlany-
la birtikte kalan komiser \ardımcısı
....'nün muhtel zamanlarda diğer iller-
den yanma gelen, aynı fikir ve düşünce-
leri paylaştığı arkadaşları ile sohbetler
yaptığı duyumlanmıştır.
Bu konularuı müfertişlerce
araştuıldjğınm duyulması, özellikle ko-
nu yu gündeme getiren müstafi Polis
AkademLsi öğrencisinin kendisini koru-
vabilmek için müfettişlikte vermiş oldu-
ğu ifadesini, örgüt taraftarlanna ak-
tarmış olması çalışmalanmız sırasında
sık sık karşomza çıkmış ve hareket im-
kanunızı kısıtlamıştır."
Yarın: İşlemden
kaldırılan dosyalar
Hastalanarak yurtdışına giden Fethullah Gülen'in vurda döndükten sonra verdiği ilk vaazı Süleymaniye Camii'nde birçok kişi dinledi.
BIZBIZE
ERDAL ATABEK
Kûltûr ve ŞiddeL..
Dünyadaki kültür farklılıklarının kitlesel şiddete dö-
nüşmesi belki de 3. Binyıl'a girerken karşılaştığımız en
büyük sorunların başmda geliyor. Şiddetin temelinde
yatan iki büyüketken, "egemen olmatutkusu"yia "yokol-
makorkusu". Kimi zaman biri kimi zaman da öbürüağır
basarak, çoğunlukla da iç içe yaşayarak varolmayı şid-
detle açıklayan bir davranışa dönüşüyor. Bir kültür top-
luluğunun, "yokolma korkusu"yla başlayan dinamizmi
giderek "egemen olma tutkusu"na ulaştığı zaman şid-
det kaçınılmaz olarak ortaya çıkıyor. Burada şiddeti ön-
leyecek en önemli öğeler önce bir kültürün "yokolma
korkusu"nu ortadan kaldıracak güvenceleri kurabilmek,
sonra da "egemen olma tutkusu'nu durdurabilmekten
geçer. Bu iki güvenceyi hayata geciremeyen toplumlar-
da "kültürel şiddet" hep kendini gösterecektir. Kimi za-
man " kültürel çoğunluk" denen egemen çoğunluğun
baskısı, kimi zaman yasal düzenlemeler, kimi zaman da
üstü örtülü gerginlik bu şiddetin araçları olabilir. Ama
her zaman bu çatışmanın belirtileri azalıp çoğalarak
toplumda yaşar.
"Kültürel azınlık"\ar günümüz dünyasında çok önemli
olan "insan hakları demeti"n\n öne geçen ilkelerinden
birisidir. Bu kültür azınlıklarını "kültürel çoğunluk" ola-
rak tanımlanan egemen kültür sahiplerinin baskısından,
şiddetinden korumakda önemli bir insan hakları konusu
sayılmaktadır. Onun için de bugün aralarına katılmak
için çok istekli olduğumuz Avrupa Topluluğu'nun Kürt
sorununu neden bizden çok farklı gördüğünü anlayamı-
yoruz. Bunun nedeni, Avrupa Topluluğu'nun temel ilke-
lerinden birisinin "azınlık kültürlerinin korunması" ol-
ması, bizim ise bu anlamda bir "kültürel azınlık" bulun-
dugunu kabul etmeyişimizdir. Avrupa politikasının bir
Kürdistan kurulmasında çıkarları olabilir. Bunu iste-
meleri -Amerika'yla birlikte- Ortadoğu'daki petrol ve
suyu denetletmek politikalarının bir parçası olabilir.
Ama bu olguyu, kültürel azmlığın korunmasının insan
haklarının bir parçası olaraR görülmesinin yerine koya-
rak hareket etmek, olayı hiç anlamamak demektir. Olayı
anlamamak da aslında "egemen kültür" açısından bak-
manın bir ölçütüdür. Türkiye'de azınlık-çoğunluk tanım-
lamasının tek ekseni din olmuştur. İslam dininden olma-
yanlar azınlık sayılmış, azınlık denince de Rumlar, Er-
meniler, Yahudileranlaşılmıştır. Oysa, "kültürelazınlık"
tanımı din dışındaki ölçütlere dayanır, ama bugün bile
böyle bir tanımlama kabul edilmemektedir. Çoğunluk
kültürünün dışında kalan bir kültürle yaşamak isteyen-
ler, kendini bu kültürel kimlikle açıklayanlar "kültürel
azınlık" denen topluluğu oluşturur. Etnik köken farklılığı
böyle bir kültürün temeli olabildiği gibi üzerınde hiç du-
rulmayan eksenler olarak, örneğin "klasik Batı müziğlni
sevenler"de bir "kulturelazınlık"oluşturur. Bugün sos-
yalistler de pek farkında olunmayan bir "kültürel
azınlık"t\r. Değişik eksenlerde "çoğunluk-azınlık olma"
gerçeklikleri de toplumumuzda yaşanmaktadır.
Şimdi gerçekten "çağdaş" ya da "çağcıl" bir toplum,
azınlık kültürlerine "kendini tanımlama", "kendiniaçık-
lama", "kendinigeliştırme", bunun için de eğitim yapa-
bilme, yayın yapabilme, örgütlenme, politik alanda tem-
sil edilebilme haklarını vermek, bunları kabul etmek zo-
rundadır. Bunları anlayamamak, bunları kabul etme-
mek "kültürelçoğunluk"olmak yerine "kültür egemenli-
ği kurmak" olarak kabul edilmektedir.
•••
Türkiye'nin sıkıntılarının kökeninde, 70 yıl gibi kısa bir
süre içinde imparatorluktan cumhuriyete geçmek zo-
runda kalışı yatmaktadır. Padişahın kullarını cumhuriye-
tin yurttaşları yapmak, ümmetten millet yaratmak, dini,
hayatm ekseni olmaktan çıkarmak, kaçınılmaz bir radi-
kal hareketle olmuştur ama, toplumsal yapıyı değiştire-
memiştir. Bu konuda Atatürk'u eleştirmenin hiçbir anla-
mı yoktur. Ortada hiçolmayan "ulus " kavramını hayata
geçirmek için din ekseni dışında kalan "azınlık kültürle-
ri" de görmezden gelinmiştir. Ama toplumsal gerçekler
kendi yasalarıyla yaşarlar, kendi yasalarıyla değişirler.
Bugün gelinen nokta bu hızlı değişimin zorunlu kalınan
köşebaşlarından daha gerilerde bulunduğumuzu orta-
ya koymaktadır. Geleneksel değer yargılarımız bütün
gücüyle yaşamaktadır. Toplumun büyük kesimi dine
saygılıama, "d/nc/"olmadığı halde bugün din ideolojisi-
ne kaymaktadır. Toplumun büyük kesimi "kültür ege-
menliği"ni kendi hakkı saymaktadır. Bu toplumsal yapı-
ya katılan kapitalist ekonomi modeli de açgözlü, mal ve
para hırsına kapılmış, bencil, saygısız insanlar yarat-
maktadır. Geleneksel degerlerini kaybetmiş, yerine de
Batı kapitalizminin en çıkarcı değerleriyle karşılaşmış
bir toplum şaşırmakta, korkmakta, kendisini rahatlata-
cak bir sığınak aramaktadır. Sosyalizmle hiç tanışma-
mış, sadecesoldan korkutulmuş olduğu için insan değe-
rini anlamamış, emek değerine sahip çıkmayı öğrenme-
miş bir toplumda sendikalizm de, politika da asıl yerleri-
ne bir türlü oturamamıştır.
Şimdi yapılması gereken ilk iş, toplumu önyargılardan
kurtularak -ne güç bir şey- anlamak, toplumun gelişmesi
için kültür egemenliği yerine kültürel demokrasiyi koy-
mak -bu daha da güç-. Toplumu şiddetten kurtararak in-
sanlann kendi kimlikleriyle yaşayabileceği kültür fark-
lılığını koruyacak demokrasiyi uygulamak -bu büsbütün
güç-. Bununla birlikte de ülkenin bölünmesine, şeriatın
egemen olmasına, her türlü zor kullanımına -gene de-
mokrasinin gerekleri olarak- hiç fırsat vermemek.
Unutmayalım ki birincisini yapamazsak ikincisini ön-
lemeye de fırsatımız olmayacaktır.
Yılmaz: Başbakan
anayasa bilmiyor
tZMtR (Cumhuriyet Ege Bû-
rosu)- Anavatan Partisı Genei
Başkaıu Mesut Yılmaz. Başba-
kan Tansu ÇiDer'in malvarlığıy-
la ilgili yapılacak araştırmaya
olanak vermemesıni eleştirerek
" Memkketin başbakanı sorun-
lan çözecek yerde Amerika'da
emlakçilik yapıyor" dedi.
Mesut Yılmaz. yerel seçimler-
de ANAP'tan belediye başkanlı-
|ını kazananlan tebrik turuna
Izmir'den başlayarak ANAP'ın
kazandığı belediyeleri ziyaret et-
ti. Havaalanında açıkiama ya-
pan Yılmaz, Başbakan Çiller'i,
malvarlığının araştınlmasına
olanak vermemekle suçladı. Yıl-
maz, "Başbakan kendisiyle ilgüi
araştırmalann vapılmasına ola-
nak vereceği yerde, araştımıayı
100'lerce kişiye teşmil edecek şe-
kilde davrandı. Bövlelikle kendi-
siyle ilgüi iddialan gölgelendir-
meye çaitşnuş ve ortaüğı sulan-
dırmışnr" dedı. Yılmaz, Çiller'ın
araştırmanın DYP'den başlaya-
cağı yolundaki açıklamalannı
da "Başbakan karanukta ısîık
çalıyor. Arastırma komisyonuna
talimat verme yetkisi yok. Araş-
tırmannı muhatabı olduğunu da
unutuyor" diyerek eleştirdi.
Yılmaz, Çiller'in Refah Par-
tisi'nin malvarlığının Meçu's'te
araştınlmasını istemesıni de
"Bu, kendisinin anayasanm niıu-
oa vakıfolmadığını ortaya çıkan-
yor" diyerek eleştirdi. Siyasi
partilerin mali denetiminin Ana-
yasa Mahkemesi'nin elinde ol-
duğunu anımsatan Yılmaz, bu
yetkinin TBMM'de olması ha-
linde iktidar partisinin muhale-
fet partilerinin mali kaynaklan-
nı rahatkkla araşürması sonucu-
nun doğacağmı söyledı.
Yılmaz, Devlet Bakanı Meh-
met AH Yıimaz'ın DYP'den isti-
fasının merkez sağda bir birleş-
me hareketine kıvılcun olup
olmayacağı yolundaki bir soru-
yu da "Merkez sağda bir bütün-
leşroenüı zorunlu otduğumı savu-
nuyoruz. Parti yönetimleri taban-
lannın işaret ettiği yerde birleş-
meli. Bu da iki turlu seçünle
olanaklı" diyerek yanıtladı. Yıl-
maz, Cem Boyner ve arkadaşla-
nnı da ülke sorunlan üzerinde
düşünmelerine karşın,"siyasi
gerçeklerden uzak ve ayakfauı ye-
re basmıyor"diye nitelendirdi.