26 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10TEMMUZ1994PAZAR DIZIYAZI DİN. TİCARETVE SIYASET ERBİLTUŞALP Araştırdı ve yazdı 2 Şeriatkölecüiği savunuyorürkiye'de Müslüman grup- T lann "şeriat düzemnin aç- mazlannı" uzunca bır sü- reden beri, kendi aralannda tartıştıklan biliniyor. Tarih- sel dayanaklan çok eskilere giden bu kapah devre tartı- ^ ^ ^ şmalar, 1980'lerde 'diyalog' mmmmm v e sajıdet' başlıklanyla yeni- den gün ışığına çıkıyordu. Bu tartışma- larda öncelikle, şeriaün bir 'yönetim biçi- mi' olarak sorgulanması vapılıyordu. Aynca günlük yaşamda uygulanması ne- redeyse olanaksız olan, katı şeriat hü- kûmlerinin yumuşatılmasını öngören 'dinde reform' için çözümler aranıyordu. 'tnanılan din' dünyayı ve ahireti açıkhyor olsa da *yaşaıulan din' en basit sorulara yanıt vermek ıçın bıle yeterli olamıyordu. Orneğın "Kim bir mümini vanlışlıkla öldü- rürse imanlı bir köieyi azat «ler" hükmü (Nisa-92) günlük yaşamda nasıl uygula- nacak, nasıl savunulacaktı? Şeriaün bu hükmü, salt yargı erkini görmezden gelmiyor; aynı zamanda köle- liğj de savunuyordu. Köleliğin kurumlaş- üğı bir düzen nasıl savunulacak, nasıl an- laulacak; emek-sermaye ilişkileri hangi kurallara göre düzenlenecekü? Bilerek adam öldürenler için 'kısas farz' kıhnıyor (Bakara, 178); köleye köle, kadına kadın, göze göz karşıhklanyla ce- zalandırma yöntemi getiriliyordu. (Mai- de, 45) Bu tür yapünmlar uygar dünyaya nasıl anlaulır, nasıl savunulurdu? Bugünün Türkiyesi'nde 'erkeğe iki, ka- dına bir pay veren' (Bakara, 282) bir miras bölüşümünden yana olarak siyaset yap- manın olanağı yoktu. Oysa bu bir Kuran hükmüydü, tarüşılamazdı. "Faiz yiyenler, mahşerde ancak. şeyta- nın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkar- lar.. kim faizciliğe dönerse, işte onlar ce- henoemliktir.. onlar orada temelli kala- caklardır" (Bakara, 275) buyruğunun uy- gulanabilırlığinı savunmak da günümüz koşullannda olanaksızdı. Erkeğin dört kadınla evlenebildiği. bir erkeğin ta- nıkhğırun ıki kadına bedel olduğu. hırsız- lık yapanın elinin kesildiğı. oruç tutmaya- nın kırbaçlandığı bir düzeni kabul etmek, ucunda cennete gıtmek olsa da ınsanlann özgür iradelenyle kabul edebıleceklen bır yaşam biçimini anlatmıyordu. | Demokrasi ve İslamlyet... 80'li yıllann tarüşmalanyla yenı arayış- lara yelken açılacak, yeni dönemin şenat- çılan, öteki siyasetçilen aratmayacak çö- zûmler bulacaktı. önce 'güncel söylemlerle donanan' an- latımlarla reel politika yapılması çözü- münde birleşildi. Ülke, bölge ve dünya sorunlan öteki siyaset adamlannın kul- landıklan terminolojiyle anlaülmaya başlandı. Müslümanlar artık 'Medine Sözleşmesi' ya da Türk-tslam Sentezi' gi- bi yeni ve daha demokratik görünen mo- tiflerle siyaset yapıyordu. Gericilik safsa- ta ve cehalet gıbi sıfatlarla donatıhyor olsa da reel politıkayı anlaüyordu. Üstelik; lran İslam Cumhunyeu'nın dağıtımını üstlendiği 'İslam Anayasası ve Esbabı Möcibesi' adlı kitapta açık secık belırüldığı gıbı "Devlet İslamın dışında de- ğil, içindeydi; dinin bir bölümünü >e İslam hukukunun bir parçasını anlatıvordu." Kaldı ki "iman meseleleri, namaz, oruç gi- bi ibadet meseleleri nasıl tslam'ın birer emri, yerine getirilmesi gereken birer veci- besi ve farizası ise devlet meselesi de yerine getirilmesi gereken bir vecibe, bir fariza" idı. Türkiye'de şeriat yanlılan, devlete gi- den yolun önünün ancak güncel politika- larla acüabilecegini artık biliyorlardı. Çığ gibi büyüyen Müslüman yayıncı- lık; bilim, sanat, gençlik, siyaset gibi dal- larda çıkanlan dergı ve gazetelerle tartış- malara yön veriyor. ağırlık koyuyordu. | Günahkâr Müslüman.. İslam dünyasının modern görünümlü yeru tartışmacılan "İktidara gelirseniz solcuları kesecek misiniz" ya da "Kadınla- ra gülmeyi yasaklayacak mtsuıız" gıbı so- rulan "İslamı sorgulamanın bir yanılgı ol- duğu" inancından hareketle yanıüıyor- lardı. Onlara göre demokratik yaşam bi- çimi ölçüt alınarak, sağhklı bir biçimde İslamı anlamanın olanağı yok. Onu anla- mak isteyenler, onu hiçbir şeyle karşüaş- tırmadan, kendi içinde anlamaya cahş- malılar. 'İran İslam Devrimi'nin itici gücü ve el- bette iç ve dış desteklerle kısa sürede önemli yol kat eden şeriat yanhlan, duyanlan şaşkına çeviren ilk tezlerini ortaya aüyorlardı. Onlann yeni tez- lerine göre "demokrasi neyi savunuyorsa İslamiyet de onu savunuyordu." İslamiyetle demokrasi arasında kurulan bu köprü, özellikle düşünce ve inanç öz- gürlükleri açısından bir dö- nüşümün sağlanmasına yardıma oıdu. Askeri yö- netim döneminde ilk meyve- lerini verdi. 12 Eylül rejimi- nin baskısı altında bunalan solcularla, Türkiye'nin siya- sal Müslümanlan artık aynı ortamlarda, demokrasi or- tak paydasında birleşmiş gö- rünüyorlardı. Dincilere nasıl olsa, her zaman devlet deste- ği vardı ve gerektiğinde daha da çoğu sağlanabilirdi. önemli olan, onlara kendi dışlanndan gelecek siyasal ve tslamcı yazarlar önce 'güncel söylemlerle donanan' anlatımlarla reel politika yapılması çözümünde birleşti. Ülke, bölge ve dünya sorunlarını öteki siyaset adamlannın kıdlandıklan terminolojiyle anlatılmaya başladılar. Medyanın en çok ilgisini çeken isimlerden biri de Abdurahman Dilipak oldu. sosyal destekti. Din derslerinin anayasal bir zorunlulu- ğa dönüştürülmesi, PKK sorununun dini ıçerikh >aklaşımlarla çözümlenmeye çalı- şılması \ e en önemlisi ABD'nin din kozu- nu kullanmaya niyetlenmesi gibi neden- lerle "legaliteye geçmenin' büyük keyfı ya- şanıyordu. Bu arada gerek Batı'da gerek- se Türkiye'de farklı ideolojilerden gelen ınsanlann İslamı seçmesi ve Müslüman kımlık edmmeleri sevinçle karşılanıyor; bu kazanımlar siyasetin kar hanesıne yazılıyordu. Kazanımlann değerlileri bir zamanlar 'Marksist, Leninist ve hatta Maoist' olup bir gecede İslama geçenler- di.' "Türkiye'nin Garaudy'leri" olarak anılan tıyatro oyuncusu LTvi Alacakap- tan. gazetecı Cengiz Çandar. ozan tsmet özel el üstünde tutuluyorlar ve eski düş- manlarla el ele İslamın yükselişini yaşı- yorlardı. Eskı solcu ağabeylerinin ihülalci görüş- lennden etkilenen Müslüman eylemciler; Lenin'den alıntılar. Mao'ya göndermeler nnı ve kızgınlıklannı bir kez de Müslü- man olarak yaşayacaklardı. Türkiye Müslümanlan bir ara rejim olanaklanyla kendi dışlanndaki sosyal ve siyasal kesimlerin desteğini böyle sağlı- >orlardı. Şeriatçılar daha sonra; İslanun demok- rasi, insan haklan, temel özgürlükler gibi modern değerlerle bağdaşabilirliğini sa- vunmaya başladılar. Söyledıkleri kulağa gerçekten hoş gelen şeylerdı. tnsanlan kendine hayran bırakan ilgınç yaklaşım- lanyla panellerde, açıkoturumlarda gö- rülmeye başlayan Müslüman entelektü- eller herkesin düşüncesini söylemeşınden yana görünüyorlardı. Onlara göre İslam- cılann demokrasiye karşı çıkmalannın nedeni, demokrasinın hümanizmden kaynaklanmasıydı. Yani ilahi' olanla in- sani 1 olan arasındaki çatışmada demok- rasinin, insani' olanı yeğlemesiydi. Bu sistem insanın tüm varlıklara karşı tam bağımsızkğını ılanı ve kendisini yüceltme- siydi. Demokrasi "İnsan kendi hayatım İleride; birbirleri için ölüm listelerinin hazırlanacağı, çok ağır suçlamalann ya- pılacağı kanh bıçaklı bir çatışmaya dönü- şecek kavga işte, tam bu noktada çıktı. • Gücün varsa öldür... "Türkiye'de köklü ve yaygın tarikatla- nn bırçoğu. parlamenter demokratik sis- temı İslama çok a_ykın olarak değerlen- dirmıyordu. Ama lran etkisindeki kesim- ler. demokrasiyi bır "kûfür" rejimi. bır "şirk" düzeni ve "ümmetin fesata verildi- ği" bir sistem olarak kabul edıyordu. Kavgayı çıkaranlar demokrasiyi küfür rejımı olarak yorumlayanlar oldu. Onlar için geçerlı olan "bugün türban, yann fes, öbürgün gel, kafalar kes" kuralıydı. Milli Gazete ve Zaman gazetesi çevre- sinden kopmalarla başlayan kavga kısa sürede parçalanmaya dönüşecekti. Şenatçılann bir İcısmı İslam açısından Türkiye'nın "evrim" aşamasında olduğu- nu, bır kısmı ise "İslami devrinün" koşul- karşı karşıyayddar. Möslümanların dtşın- daki aydınlar da, İslamcüarın bu konular- da neler düşündüklerini merak edivorlardı. Dönüp baktıklannda Müslümanlann pek hazırlıklı olmadıklarmı gördüler." İslamı "yaratıeının yaratılana gönderdi- ği gerçeğin bilgLsi" olarak yorumlayanlar "Allah yarattığı şey konusunda bilgisiz olamaz ve bir unutma da söz konusu degil- dir" görüşünden hareketle suçlamaya başlıyorlardı. "Bizim için gerçeklik alanı yoktur. Din ik bilim eejişkisinden söz edilemez. Bu an- lamda da, İslarrûn günümüze uyarlanması çahşması mantık dışıdır. Biz mi Allah'ın hükmüne u>acağız, voksa Allah inancuu ve dini hayatunıza mı u> arlav acağız?" İslami söv lemdeki çeşıtlibk günden gü- ne birbirine kanşıyor. artık yollar aynl- maya btfşlıyordu. Ve her siyasi yol ayn- mında olduğu gibi, Türkiye Müslüman- lan da kolay olanı seçecekler ve karşıtlan- nı aamasızca suçlayacaklardı. Kim neyi hakediyordu bilinmezdi ama, saldınlan TüPkiye'nin Garaudy'leri Tiyatro oyuncusu Ulvi Alacakaptan, gazeteci Cengiz Çandar, ozan İsmet Ozel... El üstünde tutuldular ve eski düşmanlarla el ele tslamın yükselişini yaşadılar. Ulvi Alacakaptan İsmet Özel Cengiz Çandar yaparak 'Marksklerin kendileri için bir kobay olduğunu' söyleyecekler ve siyaset- lerinın dar kahplannı 'bu müthiş çıktşla- rıyla' zorlayacaklardı. Oysa zorlamayla olmuyordu. kobay olarak gördükleri 'solcu' değıl 'eski solcuydu.' Gazeteci olanı "Günahkâr bir Müslü- man olarak' Türkiye'de laik cumhuriye- tin başından beri deislamizasyon sürecin- den söz ediyor; domuz eü üretiminin yayılması gerektiğinın yazılabilmesıni buna örnek olarak gösteriyordu. Ozan olanı "Sıvas göklerinde Sop tay- yareleri uçacak mı?" başlıklı yazısında yakılarak öldürülen 'o filiz gibi semahçı kızlar, yüreği elinde halk ozanlan ve söz için can veren şairlerden' tek satır söz et- mi>ordu. Onun için "İslami dönüşûmün Türkiye'de ideal bir toplum tasarunı ol- maktan ziyade, bir zaruret haline gelmesi günden güne daha behrginleşjyordu." Ma- dımak'tan >ükselen alevleri, bir Müslü- man şair olarak hıç umursamıyordu. Süreç içinde piyasaya hidayete eren da- ha nicelen çıkacak; acılannı, kırgınlıkla- sadece kendi çizebilir" prensibınden hare- ket ediyordu. Oysa. Müslümanlar "Biz Allah'tan gelen bir bilgi üzerine ha> atımızı kurmanuz gerektiğine inanıyoruz" dıyor- lardı. Onlara göre İslamıyeün çok daha özgürlükçü bir ıçeriği vardı. Işi, ilahi esaslara dayalı demokrasiyi anlatan teodemokrasi' kavramıyla çok daha ileri götürmek isteyen şeriatçılar bıle çıkacaktı. Oysa, onlar azınlıktaydılar. 1987 yılı başlannda sayılan 30'u aşan dını dergilerin büyük çoğunluğunda İslamın en genci yanı anlatılıyordu Inanılması güçtü, ama Milb Eğitim Bakanlığı'nın li- se ve dengi okullardaki öğrençilere öner- diği İslam dergisinde, koyu bir karanhk vardı. Kaval, def, ney dışında müzik aletleriy- le yapılan müzik haramdı. Okul piyeslerinde rol gereğj nikahlan- mak, kâfır rolü almak haramdı. İster elle çizilmiş, ister fotoğraf olsun her tür resim haramdı. Ve küçücük çocuklar ve pınl pı- nl gençler için en büyük haram ise kahka- ha ile gülmektı. lannın oluştuğunu söyleyerek kavgayı başlattılar. Türkıye'de bır "dar-ül İslam" mı yoksa "dar-ül harb" mı yaşanıyordu tartışması herkesin rahatını kaçırdı. Bu soru sorulmalıydı. Türkiye'nin, bır İslam ülkesi mı. yoksa İslam egemenlığinın bu- lunmadığı bır ülke mi olduğu bılinmelıy- di. Çünkü ya dını propaganda yani "teb- liğ" yapılacak ya da savaşılacak, yani "ci- had" başlatılacaktı.Kimi şiddeti reddedi- yor. kimı şiddete tapınıyor, hatta "gücün varsa öldür" buyruğuna yollamalar bıle >apılıyordu. Herkesin gözü kulağı onlardaydı ama, İslamı açıdan gelişmeler hiç de göründü- ğü gibi değildi. "1986'lardan sonra Türkiye'de İslamcı akımlarm kendilerini yeniden üretemediği bir gerçektir. Ovsa gerek dış koşullar, ge- rekse ülke içindeki toplumsal ortam son derece elverişliydi. Bu değerlendirilemedi. Müslümanlar, epistomolojiden teknoloji- ye, çağdaşlaşmadan modern toplumun sor- ğulanmasına kadar en azından teorik düz- lemde çözümlenmesi gereken sorunlarla "ne İslamiyete ne de siyasete" sığıvordu. "Para göz iblis.. haysiyetsiz sapık.. cüz- zamlı sürüngen.. dolara kara se>dalı.. göz- yaşı bezirganı sanklı.. İslami terbiyeden nasipsiz.. irtsanlanmızı morfînleyen sûne- pe.. uyanık bir mazoşist..." söylemi "tsla- mın son ydlardaki ulaştığı olgunluk" teziy- le çehşiyordu. | CIA raporlannda geçiyor... Aynşma ve çaüşma Körfez savaşında en uç noktasına ulaşacak: "Amerikano- fil" şeriatçılarla "antiamerikancı" şeriat- çılar bu olaydan sonra kamuoyunun göz- leri önünde kesin çizgılerle aynlacaklardı. Antıamerikancılar. Amerikonofillere ateş püskürüyorlardı. Körfez'i bombala- yacak bir Amenkan savaş uçağının göv- desinde "Türk kadınlannm memeleriyle nasıl oynadıysak. Irak semalarında da öyle oynayacağtz" yazısına öfkelenen İslamcı yazar Ali Bulaç; savaşı destekleyen "söz- de" Müslümanlara "Hâlâ namaz kılıyor- sanız, Kıblenizi Beyaz Saray'a çevirin" 77* rkeğindört # v kadınla evlenebildiği, bir erkeğin tanıklığının iki kadına bedel olduğu, hırsızlık yapanın elinin kesildiği, oruç tutmayanın kırbaçlandığı bir düzeni kabul etmek... Şeriat düzeni, insanlann özgür iradelenyle kabul edebıleceklen bir yaşam biçimini anlatmıyor. cağnsını yapıyordu. Nakşiler ve Işıkçılar ile "cemaat-şeriat- ticaret" özelınde araştırmarruza konu olan Fethullahçılar, Körfez savaşında Amenkan yanlısı tuturnlanyla Türkiye Müslümanlannın tepkisini topluyorlar- dı. Tarikat olarak Nakşıbendiliğe daya- nan, MSP'nin 1975'lerdekı gençlik örgü- tü Akıncılar derneğı kaynaklı, kendilerini "eylemfi Müslümanlar" olarak tanıtan Akdoğuş'un ünlü Salıh Mırzabeyoğlu"- sunun yorumu ilgınç ve bir o kadar da yaralayıcıydr. "Amerika, politikasını radikal tslamct- lara karşı, olumlu İslamcılar üzerine kur- du; Rabıta gibi \merikan ajanhğı yapacak İslamcı kesimlere vöneldi. Radikal Islam- cılann havat hakkını >e katılımını engelle- mek için olumlu İslamcdara daha çok ha- yat hakkı verilmesi konusu CIA raporları- nda da geçiyor. Bu, Müslümanlara verilen bir tavizdir. Bö\lece olumlu Müslümanlar devlet ve idare üzerinde daha çok söz hakkına sahip olacaklardır. Fehmi Koru'nun kendisinde İslami bir hassasiyet gözlenmiyor. Tamamen düzeni destekleyici bir rutum içerisinde. Fehmi Koru bizce, pasifıst bir ajandır." Fehmı Koru'nun böylesi bir aşağıla- mayı hak edecek kadar ne yaptığı biüne- mezdı. Ama, Zaman gazetesinin üzerin- dekı etkinlıği ile tanınan "Fethullah Gülen Hoca Efendi Hazretleri", İzmır'de topla- dığı cemaatine savaş karşıtı gösterilere katılmamalannı öğütleyecekti. Türkiye'- de sözü dinlenen bir dini bder olarak "Irak'a ağlayanlardan, İsrail'de öldürülen çocuklara da ağlamalaruu" ısteyecekti. Zaman gazetesinin o günlere denk düşen manşetinde din adamlannın Irak için kan bağışında bulunmalanyla ilgili haber yer alıyordu. Şenat yanbsı gruplann kendi yayın organlanndaki birbırlerine karşı suçlamalan ise daha ağırdı. "Ayet ve hadiskri alet ederek, İslamcı hareketi içten yıkıp. teslim alacak bir psi- kolojik savaşı örgütleyecek koordinasyon kurulumın baş damşmanbğına" kışısel özellıklen tek tek sayılan Fethullah Gü- len, yardımcılığına ise "Hoca Efendi Haz- retkri"nm yakını, bır gazeteci önerilivor- du. Bir başka dergide ise "Hoca Efendi Hazretleri". Ana\asa Mahkemesı Başka- nı Yekta Güngör Özden \ e İşçi Partısi Ge- nel Başkanı Doğu Perinçek ile "İslam dev- letinin karşısındaki en büyük engeUerden biri olarak" tammlanacaktı. Şeriatçılann ıdeolojik iç savaşı hiç dur- madan tırmanacaktı. Birbirleri hakkında hazırlanan ölüm hstelerini, kendi gazete ve dergilerinde yayımlayarak karşılıklı atışmalar sürü- yordu. "Şimdi Hedef Din Alimleri" başlıkü ha- berde; Salih özcan, Eymen Topbaş, Fet- hullah Gülen, MenzUşeyhi Muhammed Raşit, Hüseyin Hilmi Işık, Enver Ören, Esat Coşan, Necmettin Erbakan, Kemal Kaçar, Abdurrahman Dilipak. İsmail Na- car, Ercüment Özkan \ e Fehmi Koru gibi ünlü" Müslüman"lann adlan gecıyordu. Oysa, camı minaresinde imam öldür- mekle suclanan İran yanlısı yasadışı "Üm- met" örgütünden her nedense söz edilme- yecekti. Türk-İslam sentezinin peşine takılan Müslümanlarla, Türk-İslam sen- tezine karşı olan Müslümanlar birbirleri- nin boğazına sanlıyorlardı. Türk-İslam sentezini "Baö ile sentez" olarak yorumlayan ünlü İslam düşünürü Prof. Hüseyin Hatemi, bu karanlık ilişki- lerin, bir anlamda.ipuçlannı veriyordu: "Türk-İslam sen- tezi esasen çağdaş terimler kullanırsak oportünizmin be- lirtisidir. İslami terminolojiyi kullanırsak da ya 'nifak'ûr ya da'şjrk'tir." Türk-İslam senteâ, ash- nda bir Türk-İslam sentezi de değildi r. İslamda karşı devrimden başlayarak bır Arap-îslam sentezi yapüdı. Sonra buna tepki olarak bir Fars-İslam sentezi başladı. Bizim asıl Türk-İslam sentezi diyebileceğimiz şey Tanâ- mat'a kadar devam etmiştir. Tanzimat'tan sonra, biz ne dersek diyelim, yapılan, Batı ile sentezdır. Müslüman yayıncüık; çığ gibi büyüdü. Bilim, sanat, gençlik, siyaset gibi dallarda çıkanlan dergi ve gazetelerle tartışmalara yön verildi, ağırlık kondu. YarımUçüde CumhurlyetDöneml ÇocHkları
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle