Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 10TEMMUZ1994PAZAR
DIZIYAZI
DİN. TİCARETVE SIYASET ERBİLTUŞALP
Araştırdı ve yazdı 2
Şeriatkölecüiği savunuyorürkiye'de Müslüman grup-
T
lann "şeriat düzemnin aç-
mazlannı" uzunca bır sü-
reden beri, kendi aralannda
tartıştıklan biliniyor. Tarih-
sel dayanaklan çok eskilere
giden bu kapah devre tartı-
^ ^ ^ şmalar, 1980'lerde 'diyalog'
mmmmm
v e sajıdet' başlıklanyla yeni-
den gün ışığına çıkıyordu. Bu tartışma-
larda öncelikle, şeriaün bir 'yönetim biçi-
mi' olarak sorgulanması vapılıyordu.
Aynca günlük yaşamda uygulanması ne-
redeyse olanaksız olan, katı şeriat hü-
kûmlerinin yumuşatılmasını öngören
'dinde reform' için çözümler aranıyordu.
'tnanılan din' dünyayı ve ahireti açıkhyor
olsa da *yaşaıulan din' en basit sorulara
yanıt vermek ıçın bıle yeterli olamıyordu.
Orneğın "Kim bir mümini vanlışlıkla öldü-
rürse imanlı bir köieyi azat «ler" hükmü
(Nisa-92) günlük yaşamda nasıl uygula-
nacak, nasıl savunulacaktı?
Şeriaün bu hükmü, salt yargı erkini
görmezden gelmiyor; aynı zamanda köle-
liğj de savunuyordu. Köleliğin kurumlaş-
üğı bir düzen nasıl savunulacak, nasıl an-
laulacak; emek-sermaye ilişkileri hangi
kurallara göre düzenlenecekü?
Bilerek adam öldürenler için 'kısas
farz' kıhnıyor (Bakara, 178); köleye köle,
kadına kadın, göze göz karşıhklanyla ce-
zalandırma yöntemi getiriliyordu. (Mai-
de, 45) Bu tür yapünmlar uygar dünyaya
nasıl anlaulır, nasıl savunulurdu?
Bugünün Türkiyesi'nde 'erkeğe iki, ka-
dına bir pay veren' (Bakara, 282) bir miras
bölüşümünden yana olarak siyaset yap-
manın olanağı yoktu. Oysa bu bir Kuran
hükmüydü, tarüşılamazdı.
"Faiz yiyenler, mahşerde ancak. şeyta-
nın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkar-
lar.. kim faizciliğe dönerse, işte onlar ce-
henoemliktir.. onlar orada temelli kala-
caklardır" (Bakara, 275) buyruğunun uy-
gulanabilırlığinı savunmak da günümüz
koşullannda olanaksızdı. Erkeğin dört
kadınla evlenebildiği. bir erkeğin ta-
nıkhğırun ıki kadına bedel olduğu. hırsız-
lık yapanın elinin kesildiğı. oruç tutmaya-
nın kırbaçlandığı bir düzeni kabul etmek,
ucunda cennete gıtmek olsa da ınsanlann
özgür iradelenyle kabul edebıleceklen bır
yaşam biçimini anlatmıyordu.
| Demokrasi ve İslamlyet...
80'li yıllann tarüşmalanyla yenı arayış-
lara yelken açılacak, yeni dönemin şenat-
çılan, öteki siyasetçilen aratmayacak çö-
zûmler bulacaktı.
önce 'güncel söylemlerle donanan' an-
latımlarla reel politika yapılması çözü-
münde birleşildi. Ülke, bölge ve dünya
sorunlan öteki siyaset adamlannın kul-
landıklan terminolojiyle anlaülmaya
başlandı. Müslümanlar artık 'Medine
Sözleşmesi' ya da Türk-tslam Sentezi' gi-
bi yeni ve daha demokratik görünen mo-
tiflerle siyaset yapıyordu. Gericilik safsa-
ta ve cehalet gıbi sıfatlarla donatıhyor
olsa da reel politıkayı anlaüyordu.
Üstelik; lran İslam Cumhunyeu'nın
dağıtımını üstlendiği 'İslam Anayasası ve
Esbabı Möcibesi' adlı kitapta açık secık
belırüldığı gıbı "Devlet İslamın dışında de-
ğil, içindeydi; dinin bir bölümünü >e İslam
hukukunun bir parçasını anlatıvordu."
Kaldı ki "iman meseleleri, namaz, oruç gi-
bi ibadet meseleleri nasıl tslam'ın birer
emri, yerine getirilmesi gereken birer veci-
besi ve farizası ise devlet meselesi de yerine
getirilmesi gereken bir vecibe, bir fariza"
idı.
Türkiye'de şeriat yanlılan, devlete gi-
den yolun önünün ancak güncel politika-
larla acüabilecegini artık biliyorlardı.
Çığ gibi büyüyen Müslüman yayıncı-
lık; bilim, sanat, gençlik, siyaset gibi dal-
larda çıkanlan dergı ve gazetelerle tartış-
malara yön veriyor. ağırlık koyuyordu.
| Günahkâr Müslüman..
İslam dünyasının modern görünümlü
yeru tartışmacılan "İktidara gelirseniz
solcuları kesecek misiniz" ya da "Kadınla-
ra gülmeyi yasaklayacak mtsuıız" gıbı so-
rulan "İslamı sorgulamanın bir yanılgı ol-
duğu" inancından hareketle yanıüıyor-
lardı. Onlara göre demokratik yaşam bi-
çimi ölçüt alınarak, sağhklı bir biçimde
İslamı anlamanın olanağı yok. Onu anla-
mak isteyenler, onu hiçbir şeyle karşüaş-
tırmadan, kendi içinde anlamaya cahş-
malılar.
'İran İslam Devrimi'nin itici gücü ve el-
bette iç ve dış desteklerle kısa sürede
önemli yol kat eden şeriat
yanhlan, duyanlan şaşkına
çeviren ilk tezlerini ortaya
aüyorlardı. Onlann yeni tez-
lerine göre "demokrasi neyi
savunuyorsa İslamiyet de onu
savunuyordu."
İslamiyetle demokrasi
arasında kurulan bu köprü,
özellikle düşünce ve inanç öz-
gürlükleri açısından bir dö-
nüşümün sağlanmasına
yardıma oıdu. Askeri yö-
netim döneminde ilk meyve-
lerini verdi. 12 Eylül rejimi-
nin baskısı altında bunalan
solcularla, Türkiye'nin siya-
sal Müslümanlan artık aynı
ortamlarda, demokrasi or-
tak paydasında birleşmiş gö-
rünüyorlardı. Dincilere nasıl
olsa, her zaman devlet deste-
ği vardı ve gerektiğinde daha
da çoğu sağlanabilirdi.
önemli olan, onlara kendi
dışlanndan gelecek siyasal ve
tslamcı yazarlar önce 'güncel söylemlerle donanan' anlatımlarla reel politika yapılması çözümünde birleşti. Ülke, bölge ve dünya sorunlarını öteki siyaset
adamlannın kıdlandıklan terminolojiyle anlatılmaya başladılar. Medyanın en çok ilgisini çeken isimlerden biri de Abdurahman Dilipak oldu.
sosyal destekti.
Din derslerinin anayasal bir zorunlulu-
ğa dönüştürülmesi, PKK sorununun dini
ıçerikh >aklaşımlarla çözümlenmeye çalı-
şılması \ e en önemlisi ABD'nin din kozu-
nu kullanmaya niyetlenmesi gibi neden-
lerle "legaliteye geçmenin' büyük keyfı ya-
şanıyordu. Bu arada gerek Batı'da gerek-
se Türkiye'de farklı ideolojilerden gelen
ınsanlann İslamı seçmesi ve Müslüman
kımlık edmmeleri sevinçle karşılanıyor;
bu kazanımlar siyasetin kar hanesıne
yazılıyordu. Kazanımlann değerlileri bir
zamanlar 'Marksist, Leninist ve hatta
Maoist' olup bir gecede İslama geçenler-
di.' "Türkiye'nin Garaudy'leri" olarak
anılan tıyatro oyuncusu LTvi Alacakap-
tan. gazetecı Cengiz Çandar. ozan tsmet
özel el üstünde tutuluyorlar ve eski düş-
manlarla el ele İslamın yükselişini yaşı-
yorlardı.
Eskı solcu ağabeylerinin ihülalci görüş-
lennden etkilenen Müslüman eylemciler;
Lenin'den alıntılar. Mao'ya göndermeler
nnı ve kızgınlıklannı bir kez de Müslü-
man olarak yaşayacaklardı.
Türkiye Müslümanlan bir ara rejim
olanaklanyla kendi dışlanndaki sosyal ve
siyasal kesimlerin desteğini böyle sağlı-
>orlardı.
Şeriatçılar daha sonra; İslanun demok-
rasi, insan haklan, temel özgürlükler gibi
modern değerlerle bağdaşabilirliğini sa-
vunmaya başladılar. Söyledıkleri kulağa
gerçekten hoş gelen şeylerdı. tnsanlan
kendine hayran bırakan ilgınç yaklaşım-
lanyla panellerde, açıkoturumlarda gö-
rülmeye başlayan Müslüman entelektü-
eller herkesin düşüncesini söylemeşınden
yana görünüyorlardı. Onlara göre İslam-
cılann demokrasiye karşı çıkmalannın
nedeni, demokrasinın hümanizmden
kaynaklanmasıydı. Yani ilahi' olanla in-
sani
1
olan arasındaki çatışmada demok-
rasinin, insani' olanı yeğlemesiydi. Bu
sistem insanın tüm varlıklara karşı tam
bağımsızkğını ılanı ve kendisini yüceltme-
siydi. Demokrasi "İnsan kendi hayatım
İleride; birbirleri için ölüm listelerinin
hazırlanacağı, çok ağır suçlamalann ya-
pılacağı kanh bıçaklı bir çatışmaya dönü-
şecek kavga işte, tam bu noktada çıktı.
• Gücün varsa öldür...
"Türkiye'de köklü ve yaygın tarikatla-
nn bırçoğu. parlamenter demokratik sis-
temı İslama çok a_ykın olarak değerlen-
dirmıyordu. Ama lran etkisindeki kesim-
ler. demokrasiyi bır "kûfür" rejimi. bır
"şirk" düzeni ve "ümmetin fesata verildi-
ği" bir sistem olarak kabul edıyordu.
Kavgayı çıkaranlar demokrasiyi küfür
rejımı olarak yorumlayanlar oldu. Onlar
için geçerlı olan "bugün türban, yann fes,
öbürgün gel, kafalar kes" kuralıydı.
Milli Gazete ve Zaman gazetesi çevre-
sinden kopmalarla başlayan kavga kısa
sürede parçalanmaya dönüşecekti.
Şenatçılann bir İcısmı İslam açısından
Türkiye'nın "evrim" aşamasında olduğu-
nu, bır kısmı ise "İslami devrinün" koşul-
karşı karşıyayddar. Möslümanların dtşın-
daki aydınlar da, İslamcüarın bu konular-
da neler düşündüklerini merak edivorlardı.
Dönüp baktıklannda Müslümanlann pek
hazırlıklı olmadıklarmı gördüler."
İslamı "yaratıeının yaratılana gönderdi-
ği gerçeğin bilgLsi" olarak yorumlayanlar
"Allah yarattığı şey konusunda bilgisiz
olamaz ve bir unutma da söz konusu degil-
dir" görüşünden hareketle suçlamaya
başlıyorlardı.
"Bizim için gerçeklik alanı yoktur. Din
ik bilim eejişkisinden söz edilemez. Bu an-
lamda da, İslarrûn günümüze uyarlanması
çahşması mantık dışıdır. Biz mi Allah'ın
hükmüne u>acağız, voksa Allah inancuu
ve dini hayatunıza mı u> arlav acağız?"
İslami söv lemdeki çeşıtlibk günden gü-
ne birbirine kanşıyor. artık yollar aynl-
maya btfşlıyordu. Ve her siyasi yol ayn-
mında olduğu gibi, Türkiye Müslüman-
lan da kolay olanı seçecekler ve karşıtlan-
nı aamasızca suçlayacaklardı. Kim neyi
hakediyordu bilinmezdi ama, saldınlan
TüPkiye'nin
Garaudy'leri
Tiyatro oyuncusu Ulvi
Alacakaptan, gazeteci
Cengiz Çandar, ozan
İsmet Ozel... El üstünde
tutuldular ve eski
düşmanlarla el ele tslamın
yükselişini yaşadılar.
Ulvi
Alacakaptan
İsmet
Özel
Cengiz
Çandar
yaparak 'Marksklerin kendileri için bir
kobay olduğunu' söyleyecekler ve siyaset-
lerinın dar kahplannı 'bu müthiş çıktşla-
rıyla' zorlayacaklardı. Oysa zorlamayla
olmuyordu. kobay olarak gördükleri
'solcu' değıl 'eski solcuydu.'
Gazeteci olanı "Günahkâr bir Müslü-
man olarak' Türkiye'de laik cumhuriye-
tin başından beri deislamizasyon sürecin-
den söz ediyor; domuz eü üretiminin
yayılması gerektiğinın yazılabilmesıni
buna örnek olarak gösteriyordu.
Ozan olanı "Sıvas göklerinde Sop tay-
yareleri uçacak mı?" başlıklı yazısında
yakılarak öldürülen 'o filiz gibi semahçı
kızlar, yüreği elinde halk ozanlan ve söz
için can veren şairlerden' tek satır söz et-
mi>ordu. Onun için "İslami dönüşûmün
Türkiye'de ideal bir toplum tasarunı ol-
maktan ziyade, bir zaruret haline gelmesi
günden güne daha behrginleşjyordu." Ma-
dımak'tan >ükselen alevleri, bir Müslü-
man şair olarak hıç umursamıyordu.
Süreç içinde piyasaya hidayete eren da-
ha nicelen çıkacak; acılannı, kırgınlıkla-
sadece kendi çizebilir" prensibınden hare-
ket ediyordu. Oysa. Müslümanlar "Biz
Allah'tan gelen bir bilgi üzerine ha> atımızı
kurmanuz gerektiğine inanıyoruz" dıyor-
lardı. Onlara göre İslamıyeün çok daha
özgürlükçü bir ıçeriği vardı.
Işi, ilahi esaslara dayalı demokrasiyi
anlatan teodemokrasi' kavramıyla çok
daha ileri götürmek isteyen şeriatçılar bıle
çıkacaktı. Oysa, onlar azınlıktaydılar.
1987 yılı başlannda sayılan 30'u aşan dını
dergilerin büyük çoğunluğunda İslamın
en genci yanı anlatılıyordu Inanılması
güçtü, ama Milb Eğitim Bakanlığı'nın li-
se ve dengi okullardaki öğrençilere öner-
diği İslam dergisinde, koyu bir karanhk
vardı.
Kaval, def, ney dışında müzik aletleriy-
le yapılan müzik haramdı.
Okul piyeslerinde rol gereğj nikahlan-
mak, kâfır rolü almak haramdı. İster elle
çizilmiş, ister fotoğraf olsun her tür resim
haramdı. Ve küçücük çocuklar ve pınl pı-
nl gençler için en büyük haram ise kahka-
ha ile gülmektı.
lannın oluştuğunu söyleyerek kavgayı
başlattılar. Türkıye'de bır "dar-ül İslam"
mı yoksa "dar-ül harb" mı yaşanıyordu
tartışması herkesin rahatını kaçırdı. Bu
soru sorulmalıydı. Türkiye'nin, bır İslam
ülkesi mı. yoksa İslam egemenlığinın bu-
lunmadığı bır ülke mi olduğu bılinmelıy-
di. Çünkü ya dını propaganda yani "teb-
liğ" yapılacak ya da savaşılacak, yani "ci-
had" başlatılacaktı.Kimi şiddeti reddedi-
yor. kimı şiddete tapınıyor, hatta "gücün
varsa öldür" buyruğuna yollamalar bıle
>apılıyordu.
Herkesin gözü kulağı onlardaydı ama,
İslamı açıdan gelişmeler hiç de göründü-
ğü gibi değildi.
"1986'lardan sonra Türkiye'de İslamcı
akımlarm kendilerini yeniden üretemediği
bir gerçektir. Ovsa gerek dış koşullar, ge-
rekse ülke içindeki toplumsal ortam son
derece elverişliydi. Bu değerlendirilemedi.
Müslümanlar, epistomolojiden teknoloji-
ye, çağdaşlaşmadan modern toplumun sor-
ğulanmasına kadar en azından teorik düz-
lemde çözümlenmesi gereken sorunlarla
"ne İslamiyete ne de siyasete" sığıvordu.
"Para göz iblis.. haysiyetsiz sapık.. cüz-
zamlı sürüngen.. dolara kara se>dalı.. göz-
yaşı bezirganı sanklı.. İslami terbiyeden
nasipsiz.. irtsanlanmızı morfînleyen sûne-
pe.. uyanık bir mazoşist..." söylemi "tsla-
mın son ydlardaki ulaştığı olgunluk" teziy-
le çehşiyordu.
| CIA raporlannda geçiyor...
Aynşma ve çaüşma Körfez savaşında
en uç noktasına ulaşacak: "Amerikano-
fil" şeriatçılarla "antiamerikancı" şeriat-
çılar bu olaydan sonra kamuoyunun göz-
leri önünde kesin çizgılerle aynlacaklardı.
Antıamerikancılar. Amerikonofillere
ateş püskürüyorlardı. Körfez'i bombala-
yacak bir Amenkan savaş uçağının göv-
desinde "Türk kadınlannm memeleriyle
nasıl oynadıysak. Irak semalarında da öyle
oynayacağtz" yazısına öfkelenen İslamcı
yazar Ali Bulaç; savaşı destekleyen "söz-
de" Müslümanlara "Hâlâ namaz kılıyor-
sanız, Kıblenizi Beyaz Saray'a çevirin"
77* rkeğindört
# v kadınla
evlenebildiği, bir
erkeğin tanıklığının iki
kadına bedel olduğu,
hırsızlık yapanın elinin
kesildiği, oruç
tutmayanın
kırbaçlandığı bir düzeni
kabul etmek...
Şeriat düzeni, insanlann
özgür iradelenyle kabul
edebıleceklen bir yaşam
biçimini anlatmıyor.
cağnsını yapıyordu.
Nakşiler ve Işıkçılar ile "cemaat-şeriat-
ticaret" özelınde araştırmarruza konu
olan Fethullahçılar, Körfez savaşında
Amenkan yanlısı tuturnlanyla Türkiye
Müslümanlannın tepkisini topluyorlar-
dı.
Tarikat olarak Nakşıbendiliğe daya-
nan, MSP'nin 1975'lerdekı gençlik örgü-
tü Akıncılar derneğı kaynaklı, kendilerini
"eylemfi Müslümanlar" olarak tanıtan
Akdoğuş'un ünlü Salıh Mırzabeyoğlu"-
sunun yorumu ilgınç ve bir o kadar da
yaralayıcıydr.
"Amerika, politikasını radikal tslamct-
lara karşı, olumlu İslamcılar üzerine kur-
du; Rabıta gibi \merikan ajanhğı yapacak
İslamcı kesimlere vöneldi. Radikal Islam-
cılann havat hakkını >e katılımını engelle-
mek için olumlu İslamcdara daha çok ha-
yat hakkı verilmesi konusu CIA raporları-
nda da geçiyor. Bu, Müslümanlara verilen
bir tavizdir. Bö\lece olumlu Müslümanlar
devlet ve idare üzerinde daha çok söz
hakkına sahip olacaklardır.
Fehmi Koru'nun kendisinde İslami bir
hassasiyet gözlenmiyor. Tamamen düzeni
destekleyici bir rutum içerisinde.
Fehmi Koru bizce, pasifıst bir ajandır."
Fehmı Koru'nun böylesi bir aşağıla-
mayı hak edecek kadar ne yaptığı biüne-
mezdı. Ama, Zaman gazetesinin üzerin-
dekı etkinlıği ile tanınan "Fethullah Gülen
Hoca Efendi Hazretleri", İzmır'de topla-
dığı cemaatine savaş karşıtı gösterilere
katılmamalannı öğütleyecekti. Türkiye'-
de sözü dinlenen bir dini bder olarak
"Irak'a ağlayanlardan, İsrail'de öldürülen
çocuklara da ağlamalaruu" ısteyecekti.
Zaman gazetesinin o günlere denk düşen
manşetinde din adamlannın Irak için kan
bağışında bulunmalanyla ilgili haber yer
alıyordu. Şenat yanbsı gruplann kendi
yayın organlanndaki birbırlerine karşı
suçlamalan ise daha ağırdı.
"Ayet ve hadiskri alet ederek, İslamcı
hareketi içten yıkıp. teslim alacak bir psi-
kolojik savaşı örgütleyecek koordinasyon
kurulumın baş damşmanbğına" kışısel
özellıklen tek tek sayılan Fethullah Gü-
len, yardımcılığına ise "Hoca Efendi Haz-
retkri"nm yakını, bır gazeteci önerilivor-
du. Bir başka dergide ise "Hoca Efendi
Hazretleri". Ana\asa Mahkemesı Başka-
nı Yekta Güngör Özden \ e İşçi Partısi Ge-
nel Başkanı Doğu Perinçek ile "İslam dev-
letinin karşısındaki en büyük engeUerden
biri olarak" tammlanacaktı.
Şeriatçılann ıdeolojik iç savaşı hiç dur-
madan tırmanacaktı.
Birbirleri hakkında hazırlanan ölüm
hstelerini, kendi gazete ve dergilerinde
yayımlayarak karşılıklı atışmalar sürü-
yordu.
"Şimdi Hedef Din Alimleri" başlıkü ha-
berde; Salih özcan, Eymen Topbaş, Fet-
hullah Gülen, MenzUşeyhi Muhammed
Raşit, Hüseyin Hilmi Işık, Enver Ören,
Esat Coşan, Necmettin Erbakan, Kemal
Kaçar, Abdurrahman Dilipak. İsmail Na-
car, Ercüment Özkan \ e Fehmi Koru gibi
ünlü" Müslüman"lann adlan gecıyordu.
Oysa, camı minaresinde imam öldür-
mekle suclanan İran yanlısı yasadışı "Üm-
met" örgütünden her nedense söz edilme-
yecekti. Türk-İslam sentezinin peşine
takılan Müslümanlarla, Türk-İslam sen-
tezine karşı olan Müslümanlar birbirleri-
nin boğazına sanlıyorlardı.
Türk-İslam sentezini "Baö ile sentez"
olarak yorumlayan ünlü İslam düşünürü
Prof. Hüseyin Hatemi, bu karanlık ilişki-
lerin, bir anlamda.ipuçlannı
veriyordu: "Türk-İslam sen-
tezi esasen çağdaş terimler
kullanırsak oportünizmin be-
lirtisidir. İslami terminolojiyi
kullanırsak da ya 'nifak'ûr ya
da'şjrk'tir."
Türk-İslam senteâ, ash-
nda bir Türk-İslam sentezi
de değildi r. İslamda karşı
devrimden başlayarak bır
Arap-îslam sentezi yapüdı.
Sonra buna tepki olarak bir
Fars-İslam sentezi başladı.
Bizim asıl Türk-İslam sentezi
diyebileceğimiz şey Tanâ-
mat'a kadar devam etmiştir.
Tanzimat'tan sonra, biz ne
dersek diyelim, yapılan, Batı
ile sentezdır.
Müslüman yayıncüık; çığ gibi büyüdü. Bilim, sanat, gençlik, siyaset gibi dallarda çıkanlan dergi ve gazetelerle tartışmalara yön verildi, ağırlık kondu.
YarımUçüde
CumhurlyetDöneml
ÇocHkları