Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 1 TEMMUZ1994 CUMA
DIZIYAZI
3,_3J
Kisho Kurokawa, 'Dünya Mimarlık Günü'nde, mimarinin yarınlannı Cumhuriyet için yazdı
Makine çağından yaşam çağınaBir mimar olarak çalışmaya başlayalı tam otuz üç
yıl oluyor. Otuz üç yıllık çalışmalarımda, her zaman
makine çağını sorgulayıp yaşam çağının mimarisi-
ni müjdelemeye çalıştım.
Modern mimarinin ideali, endüstri toplumuydu.
Buhar makinesi, tren, otomobil ve uçak, insanoğlu-
nu özgür kılıp bilüuneyene doğru ilerlcmesine ola-
nak tanıdı. Model T Ford ile o zamana kadarzengin-
lere özgü olan otomobil, halk yığınlanna mal edil-
di. Endüstri toplumunun en büyük yandaşı, makine
çağının nimetlerinden en fazla yararlanan sınıf olan
orta sınıflardı.
Le Corbusier,evin yaşam için yapümış bir maki-
ne, Serget Einstein da sinemanın bir makine olduğu-
nu ilan ediyordu. ttalyan "fütürist"i Marinetti,şiirin
bir makine olduğunu açıklıyordu. Le Corbusier, ta-
mamlanmış yapıtlannın önüne son model birotomo-
bil yerleştirmeyi çok severdi, Antonio'nun fütürist
kenti Sant Elia da bir makinenin dinamizmini tem-
sil ediyordu. Makine, yalnız mimarlar ve sanatçılar
için değil, aynı zamanda halk yığınlan için de insan-
lığın geleceğini aydınlatacak ne zamandır beklenen
kurtancıydı.
Makine çağı modellere, standartlara ve ideallere
değer verirdi. Model T otomobillerinin başansı, bu-
nu yeterince kanıtlıyor. Belirli bir modelin seri üre-
timiyle yığınlann aynı mutluluğu aynı anda tatması
sağlanıyordu. Mutluluğun eşit dağılımını sağlayan
makinenin, mutlu yannlar vaat ettiğinden de kimse-
nin kuşkusu yoktu. Buevrimindoğal bir sonucu ola-
rak mimarlar, müşterilerinin yavaş yavaş asilzadeler-
den ve zengin tabakadan giderek gelişen orta sınıf-
lara kaydığını fark ettiler.
Modem mimarinin prototipi haline gelen ulusla-
rarası mimari, aynı zamanda makine çağının model
ve standartlannı da yansıtıyordu. Modern mimari-
nin uluslararası biçemi, makineleri üreten sermaye
sahipleriyle bunlan tüketen orta sınıf tarafından ya-
ratıldı.
• Makine çağının mimarisi.
kullanışlılığı anlatıyordu. Yasam
çağının mimarisi ise anlamlı
olacak. Yasamın ceşitliligi.
genlerin çeşitliliğidir.
Farklılıklar. yaşamın varhğmın
kanıtıdır ve iste anlamlı olan da
bu farklıhklardır.
Makine çağının model, standart ve ideallerinin
Avrupa uygarlığının tinini yansıtan evrensellik kav-
ramı tarafından desteklendiğini de hiç unutmamah-
yız. Makine çağı aynı zamanda Avrnpa uygarlığının
• tinine uygun olarak evrensellik çagıydı. Böylece yir»
minci yüzyıl makine çağının, Avrupa merkezci ve
düşün-merkezci olduğunu söyleyebiliriz. Düşün-
merkezcilik, tüm dünya için tek bir doğru olduğu ve
buna da insan aklıyla vanlabilecegi görüşünü içerir.
Bu görüş, bilim ve teknolojinin birinci dereceye yük-
seltildiği, duygulann ve duyarlılıklann alanında ka-
lan güzel sanatlar, din ve kültürün ise ikinci derece-
ye indirildiği bir toplum oluşturdu.
Japonya, Edo devrinin (1600-1868) sonunda baş-
layıp Meji devri (1868-1912) boyunca devam eden
büyük reformda, dış dünyaya açılıp modemleşirken
Batı uygarlığını örnek aldı. Bu uygarlığa en kısa za-
manda olabildiğince yaklaşmaya çahşıldı. tlerleme-
yi Avrupalılaşma derecesiyle ölçmekten başka bir
amacı yoktu. Zamanın Japon mimarlan, hangi Batı
stilini benimsemek gerektiğini uzun uzun tartıştılar.
Günümüzde hala ayakta kalan Batı stilinde yapılmış
ünlü yapılann -Tokyo Istasyonu, Japonya Bankası,
eski Anayasa Mahkemesi ve Yokohoma Seikin Ban-
kası yapılan- hepsi Japonya'da ondokuzuncu yüzyıl-
da gerçekleşen modernleşmenin ürünleridir.
Japonya'nın 1960'lardaki büyürnesi sırasında gö-
rüşleri çok aranılan Amerikalı bir ekonomist olan
Rosto*, ekonomik büyümenin evrelerine ait bir te-
ori geliştirdi. Gelişmekte olan ülkelerin ekonomile-
ri, gelişim ve denizaşın hareketler evrelerinden ge-
çip yüksek tüketim düzeyine erişeceklerdi. Ekono-
mik başannın en yüksek değer olduğu makine ça-
ğında, ekonomileri gelişmekte olan ülkelere, mo-
dernleşmeye engel eski moda ve gelişmekte olan
kültürler olarak bakıldı. Japon mimarlar ya da Ba-
tı'nın dışında kalan öteki ülkelerin mimarlan, ken-
di ülkelerinin tarih ve geleneklerinden uzaklaştılar
ya da onlan tümüyle reddetmek durumunda kaldı-
lar. Avrupa merkezcisi olma meraklan, onlara buna
mal oldu.
I NUdne çağrnı bütün
I güzel sarattan soyuttur
Yîrminci yüzyıl makine çağının mimarisi, işte bu
gelişme anlayışına dayanıyordu. Makine çağının mi-
marisi, aynı zamanda da hümanizma çağinın mima-
risiydi. E>üşünceye çok önemveren aynı düşün-mer-
kezci görüş, bu yeteneğin yalnızca insanlarda bulun-
duğuna inanıyordu. tnsanlan Tann'dan sonra en de-
ğerii varlık kabul edip öteki canlılann, hayvanlann
ve bitkilerin yaşamını dikkate almıyordu.
Hümanizm, insanoğlunu din çağından kurtararak
ortaçağda önemli bir rol oynadı. Fakat insanoğlu,
makine çağında artıkemrinde makineler olduğu için
Tann kaüna yükseldiği ve tüm dünyaya, tüm evre-
ne egemen olabileceği samsma kapıldı. Günümüz-
de ise hümanizm, insanoğlunun üstünlüğu ve düşün-
merkezcilik kavramlanyla eş anlamlı oldu. Makine
çağında insanın üstünlüğu, yaşam çağında yerini
çevreye ve ekolojiye verilen öneme bırakıyor.
Makine çağının idealleri, estetik anlamda ekono-
mi, basitlik, açıklık, yalınlık, çok yönlülük, kesin-
lik, kusursuzluk ve soyutluktur. Le Corbusier'in ta-
sarladığı makinenin yapısuıda onun tablolannda gör-
dügümüz yalınlık gerekliydi. Tıpkı Parthenon gibi
bir standardı temsil etmeliydi. Ve her şeyi ışık ve göl-
geye ayıran Akdeniz güneşinin kesinliğine de sahip
olmalıydı. Parthenon, Avrupa'nın tinine, tanımlayı-
cı ve'sonsuz bir anıttır.
Makine çağının yalnız mimarisi değil, modem
resim, modern yontu, modern yazın ve modern fel-
sefe, dönemin bütün güzel sanatlan soyuttur.
Makine çağının tinini en olgun temsil edenin so-
yut biçim olduğuna inanıldığı için, modern mimari
tüm tarihi anlatım biçimlerini, süsleri ve bölgeselli-
ği özellikle yok etmeye çalıştı.
Makine çağının Avrupa tininin çağı olduğunu söy-
ledim, şimdi de bunu biraz açmak istiyorum.
Portre
Metabolist mimarinin öııcüsü
"Maldne çağTndan "yaşam çağTna geçişi,
mimarhgının felsefesi olarak açıkJayan Japon
mimar Kisho Kurokawa, 1934'te Nagoya'da
doğdu. Tokyo Oniversitcsi'nde lisansûstü
çalıştnalannı yaparken "Metabotist Gnıp"u
kurdu. Bu grup, Budist felsefesine dayanarak
kent ve mimarisinin bir organizma gibi gelişip
büyüyebüeceğini öne sûrdü.
Yüksek mimar Ragq> Buluç veressamOrhan
Feker'in yaptıklan Türkiye pavyonuaun da
bulunduğu 1970 Osaka Uluslararası Expo
Sergisi'ne Kurokawa "Kapsül Ptvyanu" ile
kabldı. Metabolist düşüncenin yansıdığı öteki
tasanmlan arasında 1972'de Tokyo Kapsül
Kulesi ve 1976'da yine Osaka'da yaptığı Sony
Kulesi önemli yer tutar.
Bu kavramdan "svmbrosis-kaynaşma'1
felsefesine geçti. Budizm ve Japon geleneksel
değerlerinden etkjlenen bu felsefe; zaman ile
uzayın, insan ile teknolojinin ilişkisini sorgular.
Geçmiş ile geleceği, insan ile doğayı. bir kültür
ile ötekısini bırbirine geçmiş öğeler olarak ele
alan bu felsefe, onun büyük mimari yapıtlanna
ve kentsel planlanna yansır.
Bu yapıtlanndan bazılan şunlardır Fukuoko
Bankası (1975), Ulusal Etnoloji Müzesi (Osaka
1977), Japon Kozol Hac Merkezi (Tokyo 1977),
Saitama Modern Sanat Müzesi (Urawa 1982),
Ulusal Bunraku Tıyatrosu (Osaka 1983), Wacoal
Kozimachi Binası (Tokyo 1984), Rappongi
Prens Oteli (Tokyo 1984), Koshi Kaikan
Merkezi (Toyama 1986), Nagoya Kent Sanat
Müzesi (Nagoya 1987), Hiroşima Kent Modern
Sanat Müzesi (Hiroşima 1988), Merkez Plaza
(Brisbane 1988), Çin-Japon Gençlik Merkezi
(Beijing 1990), Ülinois Spor Kulübû Merkezi
(Chicago 1990), Melbourne Merkezi
(Avustralya 1991), Nara FotoğrafMüzesi (Nara
1992).
Kurokawa'nın şu günlerde ûzerinde çalıştığı
yapıtlardan bazılan ise şöyle: Van Gogh Müzesi
(Amsterdam), Louvain-la- Neuve Müzesi
(Brüksel), Cumhuriyet Plazası (Singapur),
Pasifik Kulesi (Paris).
Kurokavva, dünyanın çeşitli yerlerinde
mimarlık ve tasanm ödülleri de aldı. Bunlar
arasında Fransız Mimarlık Akademisi'nin Altın
Madalyası (1986), California Teknik
Oniversitesi'nin Richard Neutra ödülü (1988),
Hiroşima Kent Müzesi Grand Prixsi'nde Altm
Madalya (1989), Sofya'da 5. Dünya Mimarlık
Bienali Altın Madalya (1989), Kraliyet
Avustralya Mimarlık Enstitüsû Mimarlık ödülü
(1989), Japonya Mimarlık Enstitüsû Ödülü
(1992). Bu ödüüerin dışında Bulgaristan, Fransa
ve Finlandiya'dan çeşitli nişanlar aldı. Aralannda
Paris'teki George Pompidou Merkezi konkurlan
da olmak üzere pek çok ulusal ve uluslararası
yanşmada birincilik ve ikincilik kazandı. 15'i
aşkın kitap yazarak mimarlık tasanmlannı
açıkladı, görüş büdirdi ve yorum yaptı.
Kitaplanndan ikisine Amerikan Mimarlık
Enstitüsû ve Japoa Yazın örgütü'nce ödüller
verildi.
Şu anda Buenos Aires'te ve Beijing
üniversitelerinde fahri profesörlük yapmakta ve
çeşitli uluslararası mimarlık kuruluşlannın
başkanlığmı yürütmektedir. Bu arada Amerikan,
tngiliz, Bulgaristan ve Fransız mimarlık
kuruluşlannın da onursal üyesıdir.
KİSHO KUROKAVVA
Kisho Kurokawa, Avrupa'nın her alanda olduğu gibi mimaride de dünyayı etkilediğini belirterek şöy-
le diyor: Japon mimarlar ya da Batı'nın dışında kalan öteki ülkelerin mimarlan, kendi ülkelerinin ta-
rih ve geleneklerinden nrakla^tılar ya da onlan tümüyle reddetmek durumunda kakülar.
"Avrupa Biliminde ve Transandantal Fenomeno-
lojkfc Bunalım" adlı eserinde Edmund Husseıi, yır-
minci yüzyıl makine çağrnı nesnel akılcılık çağı di-
ye adlandınr. Yirminci yüzyıl makine çağının doğal
bilimler, geometri, fiziİc ve psikolojısinin özü, tüm
gerçeklerin altında tek bir doğru olduğu inancından
yola çıkarak tüm dünyayı nesnelleştırmeye çalışma-
sıydı.
Bu düşünce sisteminin özünde yatan ikili (dü-
alizm) dünya görüşüdür ve bu da ısite indirgeme
ve analızi olanaklı kılan makiner . ilkesidir. Tüm
dünya karşıt gruplar durumunda . >rülür -parça ile
bütün, ten ile tin, bilim ile sanat, iyı ile kötü, yaşam
ile ölüm, insanoğlu ile
doğa, akıl ile duygu.
Demokrasinin temeli
olan çoğunluğun yöne-
timi de ikili (düalist)
dünya görüşünün evet
ile hayır arasındaki bir
seçimidir. İkili dünya
görüşünün (düalizm) en
ileri teknolojisi, bilgisa-
yardır. 1 ile 0 arasında-
ki seçimlerin insanüstü
hızlarda yapılması ilke-
siyle düşüncenin taklit
edilmesi, düalizmin tır-
mandığı en yüksek nok-
tamn bir meyvesi olma-
lı. Makine çağının mi-
marisi ve diğer sanat
dallan analiz, yapı ve
yönetimle evrensel bir senteze ulaşmayı amaçladı-
lar. Bu, belirli bir işlevi görmesi için parçalann bir-
leştirilerek bir makinenin yapılmasvna çok benzer.
Okullar okula, hastaneler hastaneye, bürolar bü-
roya ve evler de eve benzemelidir. Peki, ama biroku-
lun nasıl olması gerektiğini tammlayan nesnel biröl-
çü var mıdır? Gerçek dünyadabüyük "1" ile yazılan
soyut bir "insanhk"yoktur. tnsanhk erkekleri, ka-
dınlan, büyükleri, çocuklan, "Bay A" ile "Bayan
B"yi içine alır ve hepsini bir araya koyup adına in-
sanlık dediğimiz kişilerin dışında insanlık diye bir
şey yoktur.
Makine çağı, yirminci yüzyıl sonuna yaklaşırken
bu çelişkilerle boğuşuyor. Makine çağının sonu, Av-
rupa merkezciliğinin, düşün-merkezciliğinin ve en-
düstri toplumunun sonu ile birlikte yaklaştığı için bu,
•Yaşam. anlamın yaratıcısıdu
1
.
Her bireyin yasamı ve her türün
farklılığı. dünyada yaşayan
değişik halklann kültürünün.
dillerinin. geleneklerinin ve
sanatının çeşitliliğiyle ilişkilidir.
Girdiğimiz cağda. makine
çağının evrenselliğinin yerini
değisik kültürlerin birlikte
vasaması alacaktır.
hîm dünyada tedirginlik yarattı.
Yirmibirinci yüzyıla girerken perde, tüm bu kav-
ramlarda yapılacak devrimlerle mi açılacak? Hiç
sanmıyorum. Yeni yüzyıl, eskisinin yükünü de taşı-
yacak ve bunlar yeni bir felsefe ve yeni bir teknolo-
ji ile farklılıklanna karşın birlikte var olacaklar.
Makine çağına karşıhk ben, yirmibirinci yüzyıla,
yaşam çağı diyorum. Daha önce de belirttiğım gibi
bu otuz üç yıldır yaptığım çahşmalar, sürekli olarak
makine çağını sorgulamış ve yaşam çağını müjde-
lemiştir. 1959 yılında metabolizma hareketini baş-
lattım. Yaşam ilkelerinin sözcük dağarcığında ol-
duklan için bilinçli olarak metabolizma ve meta-
morfoz (değişim) sözcük-
lerini ve bu anahtar kav-
ramlan seçtim.
Makineler, kendi başla-
nna büyüyüp değişmez ya
da yaşamazlar. "Metat»-
Bzma". yaşam çağının
başlangıcını ilan etmek
için bir anahtar sözcük
olarak gerçekten doğruy-
du. Yaşamın çeşitliliği,
makine çağının eşitlik ve
evTensellik gibi kavramla-
nyla karşılaştınlınca ger-
çekten bambaşka görünü-
yor. Hücrelerin birleşimi
ve DNA'lann sarmal dizi-
miyle aktanlan genetik
bilgiler yüzünden her kişi
eşsizdir.
Yaşam çağında, yaşamın çok çeşitliliğinin zen-
ginliğı ve değeri vardır. Çevreye duyulan ilginin art-
ması ve ekolojiye verilen yeni önem, yaşamın çeşit-
liliğıni korumaya yöneliktir.
Yaşam, anlamın yaratıcısıdır. Her bireyin yaşamı
ve her türün farklılığı, dünyada yaşayan değişik halk-
lann kültürünün, dillerinin, geleneklerinin ve sana-
tının çeşitliliğiyle ilişkilidir. Girdiğimiz çağda, ma-
kine çağının evrenselliğinin yerini değişik kültürle-
rin birlikte yaşaması alacaktır.
Farklılığa artık yeni bir yaklaşım gerektiği, toplu-
mun ekonomik ve teknolojik sektörlerince de anla-
tılmaktadır. Ekonomilerimizin ve teknolojilerimizin
amacı, farklı kültürlerin birlikte yaşadığı çok yönlü
yeni bir kültür yaratmak olmalı. Gelişmiş ülkeler, ge-
lişmekte olan ülkelere ekonomik yardım yaptığı ve
ileri ülkelerin kültürlerinin daha az gelişmiş ülkele-
re zorla kabul ettirildiği bir çağdan uzaklaşıp yardı-
mın bir "kalkınma" yaratmaya yöneleceğj bir çağa
girmeliyiz.
öncülüğünü yaptığım kültürlerarası mimari, işte
böyle bir yaşam çağının mimarisidir. Kültürlerarası
mimari, melez bir mimaridir, içinde değişik kültür-
lerin öğeleri birbirleriyle kaynaşmıştır. Bu mimari,
birbiriyle kaynaşmış gelenekler ve en ileri teknolo-
jiyle birlikte var olur.
Makine çağının mimarisi, kullanışlılığı anlatıyor-
du. Yaşam çağının mimarisi ise anlamlı olacak. Ya-
şamın çeşitliliği, genlerin çeşitliliğidir. Farklılıklar,
yaşamın varhgının kanıtıdır ve işte anlamlı olan da
bu farklıhklardır.
Makine çağı endüstri toplumundan, yaşam çağı
ise kültür toplumundan doğdu. Kültür toplumu ve
endüstrileri, anlam farklılıklan üretirler. Birçok ki-
şi, tasanmının ona kazandırdığı katma değere daya-
narak giysi satın alır. Satılan piyanolann büyük bir
yüzdesi asla çalınmazlar, tuşlannadokunulmaksızın
salonlan süslerler.
IYaşsnı çsğm ınfeıuplsl
dogayta insanı kaynaştracak
Yaşamın çeşitliliği nasıl soya çekımden geliyorsa
mimarininki de kendi tarihi gelenek mirasından ge-
liyor. Bu miras, birçok düzeyde gerçekleşir ve genel
bir kuralı yoktur. Sukiya adı verilen bir Japon mi-
mari biçemi, tarihsel biçimlerin yeni teknikler ve
malzemeyle işlenip değişime uğratılmasıdır.
Geleneklerin mirasını canlandırmanın bir başka
yolu da tarihsel biçimleri parçalara bölüp bunlan
çağdaş mimariye serbestçe serpiştirmektir. Bu uy-
gulamayla tarihsel simgelerle soyutlama, hiciv, esp-
ri, zeka ve benzetme oyunlan yapılarak yepyeni bir
anlatım biçimi yaratılabiliniyor. Çağdaş mimarinin
içine serpiştirilmiş bu tarihsel simgeleri anlamak
için geniş bir bilgi hazinesi ve keskin bir espri anla-
yışı gerekır. Tarihsel geleneklerin mirasına sahip çık-
mak için hangi yöntemin seçileceği ise yapıtın için-
de bulunduğu ortama bağlıdır. Makine çağından ya-
şam çağına geçerken önemli bir odak noktası Avru-
pa merkezciliğinin ve düşün-merkezciliğinin bakış
açısmdan değişik kültürlerin ve ekolojinin kaynaş-
tığı (symbiosis) noktaya geçmektir.
^> Makine çağının makine gibi
olmaya özenen üstün teknoloji
mimarisine karşıhk. yaşam çağı
mimarisi görsel olmayan
teknolojileri anlatmak gibi çok
büyük bir sorunla karşı karşıya
olacak. Dış görünümün
bağımsız olma özelliği yepyeni.
simgesel bir mimarinin
doğmasına yol açacaktır.
Yaşam çağının mımansi bölge, kent, doğa ve çev-
re koşullanna açık olacaktır. Doğayla insanın, çev-
reyle mimarinin bir kaynaşması (symbiosis) olacak-
nr.
Yaşam çağında ikili dünya görüşünden (düalizm)
birleşme ve kaynaşma (symbiosis) kavramına iler-
lenecek. Kaynaşma (symbiosis), uyum, uzlaşma, ka-
nştırma veya seçicilik kavramlanndan özde farklı-
dır. Kaynaşma (symbiosis) değişik kültürlerin ara-
smdaki kutsal bölgeye, karşıt öğelere, değışiklikle-
re ve ikili dünya görüşünün (düalizm) en şiddetli
karşıtlıklanna saygı duymakla olanaklıdır.
Kaynaşmanm (symbiosis) sağlanması için önem-
li olan ikinci koşul da ortak bölgenin varlığıdır. Or-
tak bölge ikili dünya görüşünün (düalizm) karşıt ta-
raflannın ortak kurallar altında birlikte yaşamasını
ve ortak kararlara varmasını sağlar. Buna ben geçi-
ci anlaşma diyorum. Ortak bölge kesin bir oluşum
değildir. Tümüyle değişken ve dinamiktir.
Iki karşıt öğe birbirini anlayıp yakınlaşırken or-
tak bölgenin suıırlan her an hareket durumundadır.
Ortak bölge, yaşamın ana ilkesini yansıtüğı için bu
oluşum belirsiz, suursız ve değişkendir. Hoşgörü, ke-
sin sınırlann yokluğu, iç ve dış alanlann birbirine
geçmesi, Japon sanat, kültür ve mimarisinin özellik-
leridir. Budist düşüncesi bir kaynaşma (symbiosis)
ve birlik felsefesidir, bunun sonucu olarak da yaşam
çağı mimarisiyle Japon kültürünün arasında güçlü ve
doğal bir benzerlik vardır.
Ortak bölge bazen değişim (metamorfoz) için bir
itici güç oluşturur. Değişim (metamorfoz) yaşamın
çok özel yönlerinden biridir. Tırtıl bir kelebeğe, yu-
murta bir kuşa ya da balığa dönüşür. Bundan daha
ani ve şaşırtıcı başka biryaşam ilkesi yoktur. Mima-
ri deyimlerle söylemek gerekirse bir kapı, avlu ya da
başka olağanüstü boşluklar insanlan bilinmeyene
bir geçiş ya da ani bir dram gibi yalnız boşluğun kul-
lanımı olarak anlatılamayacak biçimde etkiler.
1959 yılında mimarlık mesleğime başladığımdan
beri yaşam ilkesini anlatmak için neden metaboliz-
ma, değişim (metamorfoz) ve kaynaşma (symbiosis)
gibi deyim ve kavramlan kullandığım artık anlaşıl-
mıştır. Yaşam çağı mimarisini destekleyecek felse-
felere Batı toplumunda da rastlanır, ama bunlar iki-
li dünya göriişü (düalizm) ve nesnel akılcılık gele-
neğinin karşısında azınlıkta kalır.
Yaşam çağının şafağı sökerken yalnız felsefe ve
bilim değil, teknoloji de büyük bir değişimle karşı
karşıya. Makine çağı teknolojisinde modern mima-
ri, buhar makinesi ve otomobilin temsil ettiği görsel
bir teknolojiydi. Yaşam çağı teknolojisinde ise ıleti-
şim, biyoteknoloji,jenetik mühendisliği ve görsel ol-
mayan öteki teknolojiler baş oyuncular olacaklar.
Makine çağının makine gibi olmaya özenen üstün
teknoloji mimarisine karşıhk, yaşam çağı mimarisi
görsel olmayan teknolojileri anlatmak gibi çok bü-
yük bir sorunla karşı karşıya olacak. Dış görünümün
bağımsız olma özelliği yepyeni, simgesel bir mima-
rinin doğmasına yol açacaktır. Yaşam çağının gör-
sel olmayanteknolojileri soyutya da simgesel olarak
anlatılırken yaşam çağı mimarisinde teknolojinin
ifadesi dış görünümün bağımsız oluşu ile koşut
olarak ilerleyecek.
Benim çahşmalanm üç anahtar kavramı;
metabolizma, değişim (metamorfoz) ve kaynaşmaya
(symbiosis) dayanarak yaşam çağı mimarisini iz-
leyecek.
Yarın: John Healey
Y A Y I N H A K K I C u m h u r İ y e l ' E A J T T İ R . İ Z İ N S İ Z Y A Y I N L A N A M A Z
ANKARA-ANKA
M O S E R R E F HEKİMOĞLU
Kaç Yaşnna Gektim!
Kaç yaşıma geldim, neredeyse gideceğim; iyimserlik-
ten vazgeçmedim henüz. Çirkinliklerin ötesinde bir gü-
zelliği yakalamak isterim; yanlışların düzeleceğini, iniş-
lerden sonra tırmanışın başlayacağını düşünürüm.
Belli özlemlerin dinmesi için bir yaşam da yetmiyor ki-
mi zaman. Ama özlemi dindirmeyen nedenleri öğreniyor
insan, umudu solduran ortamı daha iyi tanıyor. Belli ger-
çekler doğrultusunda değişen koşullara, ters gelişmele-
re, belli çıkarlar doğrultusunda yan yana gelenlere, tekel-
leşme eğilimlerine, sorunlara çözüm yerine düğüm geti-
ren çabalara şaşırmıyor artık! Tohum bir anda yeşermi-
yor değil mi? Devlere soluk verirken cüceler boy verebilir
mi? Her olayın belli bir öyküsü var. öyküyü izlersen yeni
öykülerin umudunu da yitirmezsin. Bir gün onlar da yazı-
lacak elbet.
Sıvas olaylarının öyküsü de gerçek çizgileriyle yazıla-
cak bir gün. Madımak yangınının dumanında neler tütü-
yor yüreğimizde! Yıldönümü nedeniyle düzenlenen tö-
renlerin ölülere saygı içinde geçmesini diliyorum ben,
özlemlerine yaraşır düzeyde olmasını. Sevgiden, hoşgö-
rüden, düşünce ve inanç özgürlüğüne saygıdan yoksun
olanlara bir uyarıda bulunmasmı... Belki de duydunuz,
Çağdaş Yaşamı Destekleme Demeği'nin de bir hazırlığı
oldu bu amaçla. Sesini, tepkisini duyurmaktan geri kal-
ması düşünülemez. Güzel bir tasarı; beni de çok etkiledi.
Boğaz'da sessiz bir gemi, ama yarım kalan şarkıları söy-
ler gibi dolaşacak kıyılarda. Başka bir renk düşünülemez,
rengi siyah elbet. Direğinde bir bayrak, o da siyah. Bay-
rağın ûzerinde Madımak yangınında ölenlerin beyaz ad-
ları var. Karanlığı deler, sevgisizliği aşar gibi dalgalana-
cak. ölü sanatçıların şiirleri, öyküleri gibi..
Biraz önce duydum, sessiz gemiye izin vermiyor gö-
revliler. Güvenlik nedeniyle sakıncalı buluyorlar. Tartış-
mayı gereksiz buluyor, yorumu okurlarıma bırakıyorum.
• • •
Geçen sabah Milli Eğitim Bakanı Nevzat Ayaz'ı görme-
ye gittim. Bekleme odasında llköğretim Müfettişleri Der-
neği'nin ve sendikasının üyeleriyle karşılaştım. Kimi,
gazetemizin okuru. Anadolu illerinde, ilçelerde ve köyler-
de öğretmenlik, müfettişlik yapmış uzun yıllar. Şimdi
emekli olmuş; ama meslek sevgisini yitirmeden çalışıyor,
görevli arkadaşlarının sorunlarına çözüm arıyor. Bir gün
daha uzun konuşmaya karar verdik, ama o kısa buluşma
da belli soruları yanıtladı kafamda.. Sayın Nevzat Ayaz'a
kolay gelsin; Milli Eğitim Bakanlığı güç bir görev. Nere-
den başlanacak, nasıl bir yöntem uygulanacak, belli aşın-
malar nasıl onarılacak, özgür ve çağdaş kuşaklar nasıl
yetişecek? Anayasadan özel yasalara kadar uzanan yolu
hızla aşmak gerekiyor. Yoksa demokratik yaşamdaki tı-
kanıklık sürer, dahası ülkemizin gelecegi daha çok kara-
rabilir. Bu bakanlıktan kimler geldi, neler yaptılar, neler
amaçladılar! Nasıl örgütlendiler, yetişen kuşaklar için ne-
ler öngördüler! Karşı çıkanları, tepki gösterenleri de nasıl
karaladılar... Madımak yangını da bir eğitim sorununu
sergilemiyor mu ashnda?
Eğitim sorunu giderek karmaşıklaşıyor. İnsan karar ve-
remiyor; bu eğitim sistemine 'milli' denebilir mi? Oteyan-
dan 'm/7//'deyimidetartışılabilirbence;cumhuriyetimizin
kuruluş döneminde ve izleyen yıllarda 'Maarif Vekilliği'
vardı yalnız.. Hayli kapsamlı bir bakanlık; çok saygın kişi-
ler görev yaptı orada. Ülkemizin kültür ve sanatına yöne-
lik programlar uygulandı. Çağdaş uygarlık düzeyine ula-
şacak kuşaklar öngörüldü. Demokratik yaşama, yaygın
eğitime, üretime yönelik bir eğitim politikası. Köy Enstitü-
leri bu politikanın ürünü. Kapanmasaydı bugün başka bir
ortamda olurduk, demokratik yaşamda başka bir düzeye
ulaşırdık. Ama kapattılar, üstelik açanlann partisinden bir
bakan döneminde... Hasan Âli Yücel de CHP'Iİ, Reşat
Şemsettin Sirer de! Siyasal rüzgârlar aynı parti içinde de
değişik yerlerde esebiliyor kimi zaman. Bugün de öyle
değil mi? Sayın Nevzat Ayaz iki genel müdürü değiştirdi
diye kıyametler koparanlar, ANAP'ta değil, DYP'nin için-
de! Kısa görüşlülüğün faturasını topluma ödetmeyi göze
alabiliyorlar. Kısa süreli siyasal çıkarları uğruna tehlikeli
odünler verebiliyorlar! Şeriatı öngören partilerle yan ya-
na gelebiliyorlar.. Ancak inandırıcı olamıyorlar. DYP ya
da ANAP, Refah'tan kaç oy alabildi yerel seçimlerde?
Politikada inandırıcı olmak zorunluluğu var. Toplumda
da özü sözü birliği görmek özlemi..
* • •
Yazımı sona erdirmeden postadan bir zarf çıktı. İçinde
başka bir zarf, üzerinde adresim. Ama o zarf bana ulaş-
madan, gönderene gidiyor. O da soruyor: "Neredeyse
otuz yıldır aynı yerde oturuyorsun, kapı numarası yazmı-
yor diye mektubu geri yolluyorlar; anlaşılan seni tanıma-
yan bir postacı!" Mektuplarımın elime ulaşmaması beni
üzer. Vaktiyle başka ellere geçer, açık gelirdi zarflar. Ha-
berleşme özgürlüğü zedelenerek. Adres nedeniyle elime
geçmemesi yeni bir olay. Postacı, kapıyı, açılıncaya kadar
çalar; merdiven çıkıp kutuya bakmaktan kurtarır beni. Gü-
zel bir dostluğumuz var. Son günlerdeki aksaklık, kadro
daralmasından kaynaklanıyor belki de. Sanırım özelleş-
tirme nedeniyle! Postacı dostum da başka yere atandı
galiba. İstanbul'da Bebek Postanesi de haftada iki kez da-
ğıtım yapıyormuş! Teknoloji gelişse de yaşamımız gerilİT
yor, iletişimden yoksun kalıyoruz. Haftada iki kez dağıtım
olur mu, üstelik İstanbul'da Bebek'te!
Kaç yaşıma geldim, neredeyse gideceğim; hâlâ çok şa-
şırıyorum bu tür olaylara! Belli özlemlerin dinmesi bir
yana, küçük mutlulukların sevinci de soluyor giderek.
Beklediğiniz bir mektup elinize ulaşmıyor; bir dostun sı-
caklığını duyamıyorsunuz; birçağrıyı geçalıyor, bir sevin-
ci paylaşamıyorsunuz; bir hastaya ulaşamıyorsunuz!
Oysa yaşamımız bu tür olaylarla renkleniyor, boyutlanı-
yor değil mi?
BULMACA
1 2 3SOLDAN SAĞA:
1/ Birçok Batı Avrupa ül-
kesinde parlamentoya
girmeyi başaran. "çevre-
d" hareketin siyasal ka-
nadı. 2/ Bir tür iri hıyar...
"— budur en sonra gelir 4
bezme ekabir". 3/Çok
büyük ve zehirsiz bir yı-
lan... Kişinin öz benliğj. 6
4/ Şarkı, türkü... Kesinü-
lerden sonra kalan mik-
tar... Uzunçalar da deni- 8
len 33 devirli plaklan
belirtmekte kullanılan kı-
saltma. 5/ Ortaoyununda Kavuk-
lu ik konuşarak oyunu açan kim-
se. 6/ Sık gözlü ağ... Araa...
Olumsuzluk belirten bir önek. 7/
Asya'da bir ülke... Lityumun sim-
gesi. 8/ Tifo gibi bazı hastalıklara
eşlik eden kas zayıflığı. 9/ Bir çeşit
spor ceket... Kenar süsü.
YUKARIDAN AŞAĞrYA
1/ Hayal gücüyle yâraülmış olan
şey. 2/ Ücretle çahşan kimse... İki
şey arasındaki bağıntı. 3/ Futbol-
da topa yapılan sert vuruş... Madrid'de bulunan dünyanın en
ünlü müzelerinden biri. 4/ Edebiyatta etkiyi çoğaltmak için bir
şeyin tersini söyleyerek alay etme... Pasaİc. 5/ Dışa vuran se-
vinç... Sody-umun simgesi. 6/ Bir nota... Hamamlarda müşteri-
leri keseleyip yıkayan erkek. 7/ Büyük erkek kardeş... Işaret. 8/
Pelerinli bir çeşit palto... Duman lekesi. 9/ "Bütün kusurumu —
gizliyor/Merhem çalıp yaralarım düzlüyor" (Aşık Veysel).