27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 23 HA2İRAN1994 PERŞEMBE OLAYLAR VE GORUŞLER YıUardır sürdürülen yanlış özveri istekleri, onu yapabilecek güçte olanlara dönük olmalı. Sanayici, bankacı, tüccar,rantiye,serbest meslek erbabı ve büyük tanm geliri sahipleri, devletin bozulmuş olan mali dengelerinin }cniden kurulmasında en çok özveri istenebilecek kesımlerdir. Prof. Dr. CAHİT TALAS 1 950 yılında Demokrat Parü ikti- dara gelince, devlet, demokrasi kültürü ve eğitimi oldukça yeter- siz bir sıyasal kadronun yönetı- mıne girdi. Bu yönetimin açık bir niteliği. bir onyıl, ülkede bir ço- ğunluk diktatörlüğünü kurmak biçiminde belirdi. Demokrat Parti'run lider kadro- lan. parlamentodakı çoğunluğuna daya- narak ve halkın demokrasi deneyimsizb- ğaıden yararlanarak. her alanda hoşgö- rûden yoksun bir düzen oluşturdu. Demokrat Pani'nin siyasal düzen ala- nındaki başansızlığı. ekonomik alana da oiduğu gibi yansıdı. tzlediği liberal eko- nomik politikalar, 1930-1950 dönemin- de büyük özverilerle oluşmuş bulunan altın ve döviz rezervlerini kısa bir süre içinde eritti ve 1954 yılında ülke, bir eko- nomik bunahm ile yüzyüze geldı. Dış yardımlara ve özellikle Birleşik Ame- rika'ya bağımlı bir duruma düşüldü. Demokrat Parti ile bas,layan veçok sınır- b istisnalan dışında günümüze kadar uzanan liberal ekonomik politikalar, 1980'li yıllara girerken ülkeyi Uluslara- rası Para Fonu'nun ekonomik güdümü- ne soktu. 198O'li yıllar, savurgan ve ülkenin ger- çekleri gözardı edilerek pazar ekonomisi koşullanna göre oluşturulan poliükala- nn egemen oiduğu yıllardır. Bu yıllarda devlet icerde ve dışarda aşın derecede borçlandı. Ekonomik ve mali dengeler bozuldu. Üç Sanayi Dmimi'ni arkalar- da bırakmış ülkelerin bberal-parasal ağırbklı politikalan model abndı. Ülke, 21. yüzyıla 5-6 yıl kala yeniden IMF'nin ekonomik güdümüne teslim edildi. Şim- dilerde, yanhş hesaplann ürünü olan bugünkü yüksek enflasyondan ve eko- nomik alandaki çöküşlerden kurtulmak içın klasik bir yol sayılan durgunlugu ka- buOenme, sosyal kazanımlan gerilere çekıne ve bir bütün olarak sosyal devleti gözardı etme, özellikle yoksuJ kesimın önüne sürülüyor. Neler amaçlanıyon Bilindiği üzere 5 Nisan kararlan esas olarak 1) Devletin bozulan ekonomik ve mali dengelerinin onanmını, 2) Özelleştirmeyi, başka bir deyişle devleti küçültmevi amaçlamış ve kamu kesirrunin ürettiği mallann ve hız- metlerin fıyatlanna çok yüksek oranlar- da zam yapılmasıru öngörmüştür. Bunu, özel kesimin kendi ürettiği mallara ve hizmetlere yaprruş oiduğu aşın ve fırsatçı fıyat artışlan izlemiş ve enflasyon birden 130'lara fırlayarak yoksul kesimi yıkıma süriiklemiştir. özeUeştirme, 5 Nisan paketinin önemli bir dabnı oluşturmaktadır. Bilin- diği üzere özelleştırme yeni bir olgu. bir gelişim değildir. Devleti ekonomik ve sos- yal yaşamdan olabüdiğince soyutlamayı temel ilkelerinden biri sayan liberal dü- şûncenin bir üriinûdür. Bu durumda kö- kü Adam Smith'e (1723-1790), yani 18. yüzyıla kadar uzanır. OzeUeştirmenin her yerde birkaç genel sonucu vardır. Bunlar, 1) tşsizlik, 2) Pa- halıhk ve 3) TekeUeşmedir. Bunların ya- nında devlet, ekonomik ve topJumsa] yaşamda stratejik önemler taşıyan üretim mallarının mülkiyetinden ya da en azın- dan, denetiminden vazgeçer ve zaman içinde başa çıkamavacağı sorunlarla kar- şı karşıya gebnekten kurtulamaz. Çünkü, bu tür mallara sahip olanlar, üretime, is- tihdama, teknik değişmeye, kaynak tah- sisine, fıyatlara ilişkin anahtarlan elleri- ne geçirir ve devleti etkisiz dunımlara geürirler. özveri kimlerden istenmeli: 5 Nisan kararlan ve önlemleri, 1961 'den ben ana- yasamızın temel ve önde gelen bir niteli- ğini. yani sosyal devlet ilkesini tamamıyla gözardı etmiştir. Son önlemler sonunda. esasen son derece yaygın ve sürekli bir niteü'k göşteren işsizlik, daha da büyü- müştür. Ülkemizde işsizlik sigortası ol- madığı için ekonomik ve toplumsal karayıkıma dönüşmüştür. Türkiye, Av- rupa Konseyi ülkeleri içinde işsizlik si- gortası olmayan tek ülkedir. Böyle olun- ca ve eğer gerçekten bir sosyal devlet ise bunalımdan çıkış önlemlen alırken, bunlann sonuçlan üzerinde çok özenle durmak zorundadır. Durgunluk içinde büyümeye dönüşmüş bulunan enflas- yon, bir de sefalet ile özdeşleşirse, ekono- mik ve toplumsal açılardan son derece tehlikeli gelişme ve oluşmalann başta ge- len nedeni olur. Özvennin sınırlannı çoktan aşmış kesimlenn insanlık onuru- na ters düşen önlemlerle karşı karşıya bırakılmalan büyük bir haksıziıktır. Hiçbir neden, bu tür önlemlen hakb gös- termez. Aynca, loplumun bu en kalaba- bk kesimlennin satın alma gücünü dramatik ölçülerde çöküntüye götür- mek, öngörülen amaçlara da ters düşer. Var olan durgunlugu dennleştirir. tüke- tim son derece azalır. Bunun sonunda üretim durur, iflaslar artar, vergi gelirleri azalır ve böylece bir kısır döngü içine gi- rilir. Vanlmak istenilen amaçtan uzakla- şıLsr. Ne yapmali? Kuşkusuz önce, bir öğreti saplantı- sının ısrarlısı durumundan uzaklaş- mak gerekir. Liberal düzen nerede ve ne zaman koyulaşarak ve süreklilik kazanarak uygulanma olanağına ulaş- mış ise, oralardan ekonomik ve top- lumsal bunalımlar eksik olmamıştır. Bize göre ülkenin içinde bulunduğu çıkmazlardan ve darboğazlardan çıkış yolu, alınmış ve yürürlüğe girmiş bulu- nan önlemler değildir. Bir kez. daha önce değindiğimiz nedenlerden ötürü özelleştirme-devleti küçültme politi- kalan gözden gecirilrneli ve değiştiril- melidir. Böyle yapılmazşa. devlet ve toplum çok zarar görür. Ikinci olarak, özveri istekleri, onu yapabilecek güçte olanlara dönük olmalı. Sanayici, ban- kacı, tüccar, rantiye, serbest meslek erbabı ve büyük tanm geliri sahipleri. devletin bozulmuş olan mali dengele- rinin yeniden kurulmasında en çok özveri istenebilecek kesımlerdır. Geür vergisi ne güne dunıyor? Bu verginin üst oranlan günün gerektirdiği düzey- lere çıkabilmelidir. Özveriyi, onu ya- pabilecekten istememekte ısrarlı ol- mak, günümüzün koşuilannda yanlış- lann en büyüğü değil midir? Ekonomisini yeterince geliştireme- mış bir ülkede paranın konvertibıl olması tehlikeli bir fantezidir. Lirayı ülkede ekonomik kargaşa yaratmayı amaçlayan girişimlerin fırtınasına bı- rakıp Merkez Bankası'nın rezervlerini eritmek, doğru ve akıllı bir uygulama mıdır? Ve sosyal devlet: Türkiye, anayasa- sına göre sosyal bir devlettir. Bunun anlamı, izlenecek ekonomik politikala- rın bundan böyle kendi içinde bir amaç olmaktan çıkinası >e sosyal dengelere ulaşmak için bir araç olma niteliğini ka- zanmasıdır. Çünkü, günümüzde sosyal adalet yainız ahlaki bir sonın olmaktan çıkmış, onunla birükte siyasal bir zo- nınluluk olma niteliğini de kazannuştır. Bu nedenledir kı ulusal gelınn adil da- ğıhmına hizmet eden bütün politika- lar. onun artmasını, büyümesini sağla- yanlar kadar önem kazannuştır. Bu anlayış içinde düşünüldüğunde şu so- nuca varmakta güçlük çekmeyiz. Sos- yal devlet, ekonomik sıkıntıların ve olanaksızlıklann arkalarına sığınmak- sızın herkesi yoksulluktan kurtarmayı ve berkese içinde y aşadığı toplumda in- sanlık onuruna yaraşır bir yaşam düze- yi sağlamavı amaçlar. Böyle olunca, 5 Nisan kararlannın bu düşüncenin çok arkalannda kaldığını hemen vurgula- malıyız. Sosyal adalet ve sosyal devlet dü- şüncesi ve bunlann yaşama geçirilebil- mesi, başlangıçta derin bir biçimde insan sevgisinden kaynaklanmıştır. Bu olgudan yola çıkarak şunu söyle- yebiliriz: Biraz iyiük yapmak, çok ada- letsiz politikalar üretmekten daha sağlıklıdır. Bunun gibi, aşın yoksullu- ğa engel olmak çok önemli ve yararlı bir iştir. Ama esasen fazla malı- mülkü-parası olanlann zenginliklerini arttırmak ne iyi, ne değerli, ne de ya- rarlıdır. PENCERE ARADABIR NADİR GEZER Sevgi Bağı Tonguç Baba "Canlandırılacak Köy" adlı yapıtında, "Insanoğlunun kazanacağı en büyük utku, korkuyu yen- mesiyle elde edilecek utkudur" der. Onun bu tümcesin- de, insana bakış açısını görebiliriz. Korku içinde yetişti- rilmiş insan, çekingenleşir; toplumsal sorunlara karşı duyarsızlaşır. Çağını özümsemiş insan ise yüreklidir. Düşüncelerini korkusuzca söyleyebilir. Yeni toplumsal değişimlere uyum sağlayabilir. İnsan bu tür özelliklere öğrencilik yıllarında edindiği alışkanlıklarla ulaşabilir. Tonguç Baba ismail Hakkı Tonguç), Köy Enstitüleri'nde böylesi bir ortamın oluşmasını sağlamış bir eğitmendir. Oğrencilere okuma özgürlüğü vermiş, buna koşut ola- rak konuşma ve düşüncelerini karşısındaki insana ak- tarma yolunu açmıştı. Hangi enstitüye giderse gitsin orada kaldığı süre içinde öğrencilerle sıcak bir ilişki kur- muş, onların düşüncelerini korkusuzca söylemelerine izin vermiştir. Atatûrk dendi mi onun ilke ve devrimleriyle özleşmiş cumhuriyet yönetimi düşünülür. Bu yönetimin işlerlik kazanması için, o yönetimin içinde bulunan insanların, cumhuriyeti temellendirmiş olan ilke ve devrimleri çok iyi özümsemiş olmaları gerekir. Tonguç Baba, bu ilke ve devrimleri usunda ve yüreğinde yoğurmuş bir insandır. Cumhuriyet için bir 'inanç' insanıdır o! Yukarıda adı ge- çen yapıtında, "Devrim, en uygun koşullan bularakyeni insan tipleri yaratmaya mecburdu. Çünkü bu işler kor- kak, ikircimli, zayıf, devinimsiz, sönük, gerçekten sağlık- sız insanların yapamayacakları denli çetin ve karmaşık bir yapı oluşturuyordu" derken onun, 'cumhuriyetin te- mel ilkeleri'ne ne denli yürekten bağlı olduğunu, kararlı- lığını ve yürekliliğini ne güzel belirtmiş. Zayıf, korkak ve çekingen insanlarla devrimler bir potada yoğrulamazdı. Hele ikircikli insanlarla devrimlerin önü kapanırdı... Ton- guç Baba, 'yeni insan tipleri'ne Köy Enstitüleri'nde yö- neldi. Iş içinde yetişmiş insanlar boynu bükük olamazdı. Sağlam kişiliklerini her yerde ve koşulda açığa vurabi- lirlerdi. Uretimin olmadığı yerde Tonguç Baba'ya göre eğitim ve öğretim de yoktu. Ona göre üretimle öğretim bir bütünü oluşturuyordu. Yeni insan bu koşullarda ye- tiştirildiğinde Atatürk'ün özlemini duyduğu cumhuriyet temellenecek, gelecek kuşaklar sıkıntıya düşmeyecek- lerdi. 194O'lı yılların yoksunluklarla yüklü kırk bin köyü belli bir eğitim düzeyine ulaştırılmadıkça demokratik gele- neklerin oluşması da güçtü. Köy Enstitüleri'nde yetiştiri- lecek yeni ögretmen tipiyleyeni bir anlayışı yaygınlaştır- /nak istemişti Tonguç Baba. Insanın insana karşı sorumluluğunu amaçlamıştı. Bir insanın yüreğinde ve usunda insana karşı bir sorumluluk titreşimi varsa bu sorumluluk insandan ülke geneline yayılacak, toplum- sal bir uyanışı egemen kılacaktı. Demokratik anlayış da kökleşmiş olacaktı bu yolla. Neyazık ki bu 'ülkesever in- san'ın insana yaklaşımı yadırgandı, çoğu siyasal güçleri çileden çıkardı Ülke genelinde söz sahibi olanlar, elle- rindeki gücün yok olduğunu gördükçe ona saldırdılar. Ona acımasızca saldıranlar birer birer yok olup gider- ken o, daha bir anıtlaşarak karşımızda dimdik duruyor. Onu 34 yıl önce bugün, 23 Haziran 1950 r de yitirmiştik. ölüm yıldönümünde saygıyla anıyor, anısı ve sonsuz ül- keseverliği önünde eğiliyoruz. Sonsuzluk evreninde rahat uyu.. binlerin karanlığını aydınlığa dönüştürmüş olan Tonguç Baba... ÇAGDAŞYAVNURI İLHAN SELÇUK DUVARIN ÜSTÜNDEKİ TİLKİ TARHŞMA 'Yaşam kalitesini' yok edecek bir kalkınma S evgili dostumuz Oktay Ekinci'nin 17 haziran tarihinde Cumhuriyet'te yayımlanan bir yazısında "sürdüriUebUir kalkınma" ilkesinin uygulamada gözetilmediğini vurgulamasına katılmamak olası değil. Ancak "sûrdürülebilir kalkınma" ilkeleriyle her şeyin çözümlenebileceğini sanmak yönünde aynı derecede haklı oiduğu görüşünde olamayacağız. Zira bilindiği gibi yoğun biçimde sürdürdügümüz sivil toplum mücadelesi "yaşam kalitemiz"ın iyileştirilmesi içindir. Bu nedenle "kalkınma" sözcüğünü tam olarak belirleyememiş bir raporun (Brundtland Raporu) ardından gidilmemesinin yanbş sonuçlar ve çelişkiler yaratması doğaldır. Açıkça belirtmek gerekir ki: Brundtland Raporu ilkelerinin bazılan bir bakışta doğru gibi göriinüyorsa da ne kendi içinde, ne de içeriğinde tam ve tutarlı sayılabilir. Raporun kabu! görmesinde iki olasıhk var: Ya bazı otoriteler Brundtland Raporu'nu bir kenara bırakan yeni gelişmelerden henüz haberdar değildirler ya da böyle olmasını yeğlemek gerekbbğjni duyuyorlar. O halde bu çok önemb teorik nokta üzerinde biraz derinleşeüm: Brundtland. 1987 yılında BM ÇevTe ve Gebşme Komisyonu tarafından yayımlanan "Ortak Bunalım", "Ortak Güvenlik" raporlanndan sonra ortaya konulan "Ortak Geleceğimiz" adb3.rapordur. Verdiği mesaj global Çağn 1 970 yıb ülkemizde "Tam bağımsızlık ve gerçekten demokratik Türkiye" sloganında ifadesini bulan toplumun derinbklerinden gelme büyük dcğişim talepleri; işçilerin. köylülerin, tüm çabşanlann. gençüğin veilerici aydınlann kitleselleşen eylemleriyie dışa vurmaktaydı... Bağımsızbk ve demokrasi güçleri; ülke politikasına gerçek güçleri oranında ağırlıklannı koymaya başlamışlardı. ekonomide, hem bugünkü yaşamımızın hem de gelecek kuşaklann gereksinimlerini kısıtlamayacak biryolun bulunması anlamında ise de içeriğinde bulunan ve her y öne doğru çekilebileceği anlamında, kendi içinde de çıkmaza giren "kalkınma ve gelişme" birdeğer sözcüğüdür. Oyle lastikli ve değişkendir ki arkasına sığınan her tür gelişme. düşünce yapısına ve yorumuna göre şekillenebilir. Bu durumda büyük bir olasılıkla son derece stratejik tehlikeler yaratabilecek sonuçlar ortaya çıkabilir. Ekonomi-ekoloji çelişkısıne yenik düşen "geleceği garanti etme" savı, yanlış uygulamalan berabenndegetirebilîr. Doğa belki gelecek kuşaklara da kalmadan yok olabilir. Brundtland Raporu'nun özünde yer alan. gelişmeyi ön plana koyan düşünceler ortaya çıktığında biran önce kalkınalım: gebşelim; fert başına düşen milli geliri arttıralım; bir taraftan da baa önlemler almaya çalışır. böylece doğanın tahribini örtmeyi başannz zihniyeti, bize göre tamitmen yanlış oİup bir kısa vadeli aldatmacadır. Ki biz 1986 YIU VE 86/10911 SAYIU BAKANLAR KURULu KAfiAfilNA GORE SIGARA SAGLIĞA ZARARUDIR Emekçi güçlerin yükselen bu mücadelesi karşısında. emperyabzmin uşaklan ise baskı saldın ve katliamlannı giderekarttınyorlardı... 15-16 Haziran 1970"te büyük ışci direnişini görkemli bir eyleme dönüştüren emekçi güçler, ülke tarihinde yeni bir sayfa açıyorlardı. Açılan bu sayfa, askeri darbelerle kapatılmış. toplumun demokratik örgütlenmesinin önü kesilmiştir. Bugün de benzer saldın ve katbamlar artarak sürmektedir. Bugün de çahşanlardan. emekten yana güçler: alanlara, meydanlara taşan kitlesel e> lemleri\ le hak arama mücadelesi vermek görevi ile karşı karşıyadırlar. Bu dönem a> nı zamanda; bağımsızlık, demokrasi ve insan haklanndan yana güçlerin. ülkepolitikalanna gerçek güçlen oranında ağırbklannı koyamadıklan bir dönemdır. Bu dönemin en kısa sürede atlatılarak güçlü bır mücadele zemininin 2. Bası Çıktı 70 000 Lıra(KÜ V içinde) Çağ PazarlamaA Ş. Turkocağı Cad 3341 Cağaloğlu-lstanbul Sıpanşlennız ıçın 666322 numaralı posta çekı hesabımıza eden kadar para yatınp, adresımıze bılgı vermenız yeterlidır. İ ANMA TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ'NE AİTLOJMANLARDA Hainlerce katledilen, canımızdan çok sevdiğimiz MUSTAFA'miZI, yaşamdan koparılışının üçüncü yılında, katillerinin ortayaçıkarılmamasının üzüntüsüyle kahrolarak, her geçen gün artan acı, sevgi ve özlemle anıyoruz. Erol CÜNCÖR - ümran GÜNGÖR şu anda dahi, bir yandan kirli teknoloji ve nükleer santral çabalanyla donanan; bir yandan da kalkınmanın ancak böyle sürdürülebileceği iddiasında bulunan düşüncelerin ortasında kuşku dolu yaşıyoruz. Varsayalım ülke yapay kapitalle zenginleşiverdi, doğa maliyet ve hizmetlerini sıfır kabul ederek yok etmeyi sürdürdüler; sonuçta gelişme değil, tersine gelişmeme örneği ortaya çıkar. O zaman gelecek kuşağa çölleşmiş, havası bile olmayan kısır ve sağbksız bir dünyada bol para bırakmanın anlamı olabibrmi? Aynca 1989 Ağustosu'nda İngiltere Çevre Koruma Yönetimi için David Pearce, Dr. Anıl Markandya ve Dr. Edward Barbier tarafından ortaya konan "kendini besleyen gelişme" kavramını ve "önce \ aşam kalitesi" ilkelerini eie alan; Brundtland'a eleştirel yaklaşan rapor, dış ülkelerde sivil toplum tezi olarak da benimsenmektedir. Önce ekolojik denge, canb ve çevre sağlığı tezinin, yaşam kalitesini yükselteceği. bu yönde bir ekonomik gebşmenin, ancak gelecek kuşağa uzanabileceği bibnci yaygınlaşmıştır. Aynca bu raporda her insanın doğadan eşit olarak yararlanması hakkından da söz edilmektedir. Dileriz bizde de işin özüne inilebilsin. Sivil toplum olarak, kendimize en uygun sav yöntem ve kavramlan bulmamız, mücadelemizi buna göre net biçimde sürdürmemiz gerekiyor. Zira oynanan o\unlar hepimizle yakından ilgili. Türksan Başer Kafaoğlu yaratılması zorunludur. Çüriimüş. kokuşmuş düzen mekanizmalan, şeriatcı güçlerin gelişmesine ve bunlann alternatif olarak ileri sürülmesine zemin hazırlamaktadırlar. 5 Nisan Kararlan'na. işten atılmalara. emperyalizmin güdümünde programlanan fabrikavetersane kapatmalara. özelleştirmelere. faili meçhul cinayetlere karşı... Bağımsızlık. demokrasi. özgürlük ve halklann eşitlik ve kardeşliğinden yana güçler 15-16 haziran direnişinin mücadele geleneğini bugüne taşıyan bir toplumsal örgütlenmenin çatısını kurmak zorundadırlar. Bu çatının kurulmasından yana olan güçleri; 15-16 haziran büyük işçi direnişinin 24. yıldönümü kutlama toplantısına katılmaya çağınyoruz. Açıkhava Tiyatrosu 24 Haziran 1994. Saat: 68'lilerBirliğiYakfı Romanlarınızve Ansiklopedilerinİ7 \erinizdcnalınır. Tel:5540804 Anadolu Müslflmam Şeriatcı Değildir... KiminegöreAnadolu'da20milyonAleviyaşıyor, kimi- ne göre 25 milyon... Peki, nerede bu insanlar? Şeriatçılar siyaset meydanında fink atıyorlar; Süley- mancısı, Nurcusu, Nakşibendisi, mezhepçisi, tarikatçısı, bilgici ve cahiliyle tozu dumana katıyorlar.. Aleviler nerede? Dillerini mi yutmuşlar, sesleri mi kısılmış, defterleri mi dürülmüş? Yoksa Anadolu'yıı bırakıp bir başka diyara mı göc- müşler? Hiçbir yerde görünmüyorlar... Ne ortaöğretimdeki zorunlu din derslerinde esamileri okunuyor, ne özel televizyonların açıkoturumlarına çağ- rılıyorlar, ne TRT'nin programlarında boy gösteriyorlar, ne parlamentoda sesleri-solukları duyuluyor, ne anaya- sa yapılırken hesaba katılıyorlar, ne de devletin resmi dairelerinde insandan sayılıyorlar... Sanki yer yarılmış, Türkiye'deki milyonlarca Aleviyi içine çekmiş... • Devlet görevlisi imam efendi, Alevi köyüne atanınca, 'vazifesiz memuriyet'e başlıyor: - Bu köye cami gerek!.. Alevi camiyi ne yapsın? Okuldaki zorunlu din dersinde ögretmen, Alevi çocu- ğunaşeriatöğretisini belletiyor, 'Kızılbaşlar'a, 'Bektaşi- ler'e, 'Aleviler'e sövüp sayıyor. Çocuk alı al, moru mor, iki gözü iki çeşme, hüngürdeyerek eve koşuyor... Ana baba korkuyor: -Susevladım... Sünni mezhebinin özgün partisinedönüşen Refah, or- talıkta bas bas bağırıyor... Alevide tısyok.. • Alevi kim? Alevilik, islamda bir mezhep, bir dünya görüşü, bir inanç olmasına karşın Sünnilikten uzaktır... Alevi, Allah'a inanır, Kuran'ı Tanrı'nın kitabı bilir, Mu- hammet peygamberi benimser, hacca gitmez, Sünni yöntemiyle oruç tutmaz, namaz kılmaz; namaz kılmadı- ğı için camiye gitmez, cami yaptırma dernekleri kurmaz; kadınları çuvala değil, toplum yaşamına sokar... Alevi Müslümandır.. Ama şeriata karşıdır.. Şeriatta ceza hukuku da var, miras hukuku da var, özel yaşam var, kamu hukuku var, devlet düzeni var, in- san hayatının her boyutunda ve aşamasında kişinin davranışını ve tutumunu saptamak şeriatın öğretisi... Alevi şeriatcı olamaz.. Her Sünni de şeriatcı değildir, Anadolu Müslümanı şeriatçıya neden bağlansın? Anadolu kültürünün yoğurduğu Müslümanlıkta yobaz- lıkdışlanmıştır... Eğer budışlanma, toplumsal vetarihsel bir olgu olma- saydı, Türk halkı laikliği benimseyemezdi. Anadolu Müslümanı, Arap Müslümanından farklıdır... • Anadolu halkı Atatürk'ü sever.. Ister Sünni olsun.. Ister Alevi.. Şeriatcı Atatürk'ü sevmez.. Mustafa Kemal'e düşmandır.. Şeriatcı, islamı siyasete ve ticarete alet eden kişidir, Müslümanlığı particilik için kullanır, Arap kültürüyle be- yin yıkamaya kalkışır... Anadolu toplumunda şeriatçılıkla Müslümanlığı birbi- rinden ayırmak, laikliğe yeşil ışık yakıp yol vermiştir... Şeriatcı yobazdır!.. Iran'daki ya da Arabistan'daki yobazlık düzenini Tür- kiye'de geçerli kılmak kolay mı? (1959-23.6.1990) "...güyakiyaprağtnbiri düşmüş de, agaç kökünden sarsılmış gibi..." UNUTMADIK Ailesi ve Arkadaşları Adına PEKNUR TÜRKMEN H A S A N TÜRKMEN ACIKAYBIMIZ Cemiyetimiz üyesi. değerii arkadaşımız, FAHRİSOMER 22 Haziran 1994Çarşambagünüvefatetmiştir. Fahri Somer'in cenazesi 23 Haziran 1994 Perşembe günü öğle namazını müteakıp Fatıh Camii'nden ahnarak Yeni Kozlu Mezarlığı'nda toprağa \erilecektir. Vefatı camıamızda büş ük üzüntü yaratan Fahri Somer'e Tann'dan mağfiret. ailesine \e üyelerimize başsağlığı dileriz. TÜRKİYE GAZETECİLER CEMİYETİ TATİL KÖYÜNE ÇAĞRI Yüzme havuzu, spor alanlan. olağanüstü güzelbkte gurup manzarası. yeşilin bütün tonlan, çiceklerle bezenmiş bir dinlenme tesisi ve nefıs yemekler... BAYRAMOĞLU BASIN TATİL KÖYÜ Basın İlan Kurumu, gazetecilerın yararlandığı tesisinde 8 Temmuz 1994 gününekadargazeteci yakınlaruıa da imkân sağlayacaktır. Tam pansiyon: 400.000.-TL. + KDV Müracaat: (0262» 653 1051 • 52-53 YİĞİTCAN'a bir kardeş geldi. BENGİSU bebek dünyaya hoş geldin 17.6.1994 KADER - TURAN ÜNAL Hiçbir fikayetiniz olmasa da bclirli zamanlarda gozleriniıi kontrol •llirin. «•rkıı . . U .ı : H M I M ,2 . • : *. .. -:• Snl. P.lıll.n.jı :2 2 233 • ; Coğloyon Pol.klmijı 02 2, >3 : :: KıMİıtiy PoJıklınığt ,021 öI :1« '0 8İ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle