29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
23 HAZİRAN1994 PERŞEMBE CUMHURIYET SAYFA KULTUR 13 Tennessee Williams'ın karakterlerini canlandırmak için kadırı oyuncular adeta can atıyor Kadınlançokiyi anlıyorduKülfür Servisi - Ünlü yazar Gore Vidal, oyun yazan Tennessee VVUliams'ın 1983 yılındaki ölûmünün ardından, "Wflliams'm ti- yatrodaki en iyi kadın karakterleri yaramğı konusunda teminat vermeyecek tek bir kadın oyuncu yoktur bu dünyada" diye yazmışü. Bu yazının devamında da şu görüşJere yer veriyordu Vi- dal: "Tennessee VVUIiams'ın crkeklerie cinsel ilişki kunnayi sevdiği, (doğru), kaduılardan nefret ettiği (yanltş) yolunda yayguı bir görûş vardı ve bunun sonucu olarak YVilliams'ın kadın karakterlerini ya- ratn-ken önyargıyla hareket ederek kötü tiplemeler çizdiğine inanılır." Tennessee Williams'in oyunu "Sweet Bird of Youth" şu aralar Londra'da yeniden sahnelenmeye başlıyor ve söz konusu tartı- şmalar da yeniden gündeme gelecek kuşkusuz. NVilliams'a k o nuyla ilgili ilk suçlamayı, 1960"iı yıllarda New York Times'ın ti- yatro eleştirmeni Howard Taubman yöneltmişti; Taubman, YVilli- ams'm kadınJan oyunlannda bırer seks manyağı gibi gösterdiğine işaret ediyordu. Taubman'a göre, Williams'ın kadınlan. "kıiık değiştirmiş eş- dnseUerdi"... Bundan alü yıl sonra New York Times"ın yeni tiyat- ro eleştirmeni Stanley Kauffman da pek farklı düşünmüyor, ünlü tiyatro yazannın u oyunlanndaki kadın karakterlere şiddet uygu- ladığından" söz ediyordu. Ancak kadın oyuncular adeta üzenne atlıyor Tennessee Willi- ams rollerinin! Çünkü Tennessee Williams rolleri oyuncuya her zaman yeteneğini gözler önüne serebilme fırsatı veriyor. Bu açıdan, onun kadınlan. 20. yüzyılın bu anlamda önde gelen dramatistlerinden biri sayılan Tennessee VVilliams'ın oyunlan- ndaki kadar "var olmuyorlar" hiçbir oyunda. Ve onun oyunlan- nda oynayan kadınlar, eleştirmenler gibi, yazann şu tip açıklama- lanndan da rahatsızlık duymuyorlar: "Erkeklerle çok yakuı ilişkilerim oMu -çağrıştırdığı cinsel an- lamııun dışında- tanrı bilir. Ama bu tip ilişkileri kadınlaria yaşadı- klanm denli derinden tatmin edici bulmadım." The Independent gazetesi, Tennessee Williams rollerine soyun- muş kadınlara, olayın iç yûzünü sormuş: FRANCESBARBBR: | Eşcinsel olduğu için doğasının fe- minen yönüne daha kolay ulaşa- biidığ) yolundaki görüş bence çok yanlış, çok basit. Bir keresinde ona hayatta yaptığı en kötü şeyin ne oldu- ğunu sormuşlar. O da kızkardeşine bir yıl dojjumgünü hediyesi almayı unuttuğunu söylemiş. Işte bu onun "femi- nen yömP'ne bir örnek oluşturabilir, çünkü bunu gerçekten içten söylediğine, içten bir suçluluk duyduğuna eminim. Belki de bunun için kadın- lar onun yazdıklannı bu denli seviyorlar. Onda gizemlibirşeyvar. Aynca çok karmaşık bir insan ve bunun tek nedeni eşcinselliği değil. Tennessee VViUiams'm kadınlannın coğu kendi kendilerine şiddet uy- guluyorlar, ama pek çok oyuncu da zaten onun rollerine soyunmanın yarattığı olanaklar nede- niyle o kadar ilgi duyuyorlar onun oyunlanna. Bizler mutsuz olduğumuzda içimize dönüyoruz hemen. Williams, kadınlann bu yönünü çok iyi anlıyordu. Onun kadınlan kendi kendilerini rezil ediyor- lar, her şey kötü gıttiğinde de bir sürü hap alıp oturup içkı içiyorlar. Sen de karşılanna geçip "yapma, yapma" di- yorsun, ama olanlann kaçınılmazlıgının farkı- ndasın... CLARE HIGGTNS: Tennessee Willi- ams öteki oyun ya- zarlan gibi erkek- lerle kadınlar arasında bir aynm yapmıyor. Her iki- sine de aynı derece- de saygınlıkJa yak- laşıyor. Onun kadın rollerinin en önemli yanı, ben- ce, kötü durumda olmalanna karşın her zaman ellerinde bir secim yapma oianağj bulımması. Eşcinselliği, kadınlaria ilgili önyargıaz dav- ranmasına neden oluyor. Tennessee VVilliams ile ya otobüse binmiş gidiyorsun ya da o otobüste değılsin. Merdivenleri yavaş yavaş çıkmak yok onda. Saklanamazsın. Saklanırsan, hemen ken- dini ele verirsin. SHELIAGISH: Ben "A Street- I car Named De- siree"de Blanche'ı canlandırdnn. Yedi ay kadar. Ve zaten bu yeterince [uzun bir süreydi. Oyunda değilsen, banyodasm ve kendi kendine şarkı söylüyor olu- yorsun! Çünkü onun yazdığı roller insaru fiziksel ve "VVilliams'ın tiyatrodaki en iyi kadın karakterleri yaratüğı konusunda teminat vermeyecek tek bir kadın oyuncd yoktur bu dünyada** diye ylzmıştı ünlü yazar Gore Vidal. WiJlian*is'm kadı«Jan "talrk değiştirmişeşcinseller* ya da bırer "sefes manyağf* oiarak nitelendiriise bile kadın oyuncular adeta üzerineatlıyor Tennessee Willams rollerinin! Çünkü bu karakterler oyuncuya .—< -<**- m her zaman yeteneğini gözler önüne serme fırsatı veriyor. ^ duygusal anlamda tahrip ediypr. VVilliams be- nim oyunculuğumudeğiştirdı. özgürleştim. On- dan önce, klasik bir Ingiliz tiyatrocusuydum. Beni değiştirdi, geliştirdi. VVüliams'ın kadınrollerien iyi roller Onunla tanıştığunda, ben çok gençtim, o çok hastaydı. "Bir gün mutlaka Blanche'ı canlandı- rmausın" demişti bana. Onun kadınlan hep ha- yatta kalmayı başanyorlar. Örneğın Blanche öyle olmasaydı, zaten oyun başlamadan önce ölmüş sayılırdı. Onun oyunlanndaki kadın rol- leri en iyi roiler. Bu çok büyük bir farklılık. Çünkü hep tersi olmasına o kadar akşmışız ki ... Erkekler ikincil rolleri oynamakta çok güç- lük cekiyorlar. Um WEÂWER: Ben Tennessee Uiüiamsa her za- ; man birazcık aşıküm. îkimiz de gü- | neyliydik, ıkimiz de kadıncıl olmanın j ve güneye özgü o duygusallığın ne de- mek olduğunu çok iyi biliyorduk. O öldükten sonra, onun anısına her gün Jack Daniels içtim. Bu bir önyargı da olabilir. ama ondaki o tutkuyu, o ateşi öteki oyun yazarlannda göremiyo- rum. VVilliams kadınlan anlıyordu. Kadınal bir doğası vardı. Kadınlara ' yer olmayan bir toplumda kadınlann yaşadığı sıkıntılan çok iyi biliyordu. Oyunlarda kadınlar savaşcıydı, erkeklerse durağan. "Belle Reprie- ve"da "SteQa"yı canlandırmıştım. Stella sekse çok düşkün, ama yalnızca "Stanley" ile yatmak istiyor. Bu da çok şeve katlanması an- lamına geliyor. Bu onu bir kurban yapmıyor, çünkü istediği bu. Sasırtıcı bir tarih 'Osmanlı Kadın Hareketi' ANKARA (AA) - Günümüz- de kadının toplumdaki yeri ha- la tartışılırken. Serpil Çakır, "Osmanü Kadın Hareketi" adh kitabında. değerlerin sorgulan- ması ile hak ve özgürlüklük is- teklerinin gündeme getirilmesi açısından Osmanh toplumun- da, dergıleri ve dernekleriyle hayli eyleraci kadın hareketi yaşandığını ortaya koydu. Metıs Yayınevi. "Kadm Araştırmalan Dizisi" çerçeve- sinde. Serpil Çakır'ın "Osmanh Kadın Hareketi" ve Ajnur Öya- soğlu'nun "Örtfilü Kimlik" adlı yapıtlannı okuvuculann beğe- nisine sundu. Geniş araştırma- lara dayanan yapıtında. "kadm hareketinin, bir özgûrlük ve eşit- lik hareketi olarak dünyada ya- şanan dönüşümlerin Osmanh topiumtmu etkilediği 1990lerde ortaya çıknğım" belirten Serpil Çakir'm, şu saptamalan dikkat çekiyor: "Osmanlı (oplumuuda gayet canlı, çeşitli kesJmkrin- den kadınlann katılımıyla ifade- sini bulan bir hareket ya- şanmıstır. Böyle bir tarih öğre- nildiğinde ise hep bir şaşkınhk dayulacaktır. tlk kadın ro- mancunız Fatma Aliye, I896 5 - da 'Ünlü İslam Kadınlan' adlı eserinde, 13. yüzyılda erkeklere eğitim veren yüze yakın kadm profesörim varlığından söz eder- ken aynı şaşkınhğı dik getirmiş- ti. Fatma Bind-ı Abbas'ın şey- hesi olduğu bir tekkede, günü- müzdeki kadın sığınaklanna benzer bir şekilde kocası tarafı- ndan kovulan, kötü muamete gören, herhangi bir nedenle acu dıruma düşen kadınlan karşıhk beklemekten banndırdığmı öğ- renmek kimi şaşırtmazT" 'Laikliğe Saygı Günü' Sanatçılar Kurultayı 2 temmuzda Kfihür Servisi • Edebiyaicılar Derneğı tarafından düzenlenen Sanatçılar Kurultayı, 2 tem- muz günü toplanacak. Sıvas katliamının birinci yıldönü- münü "Laikliğe Saygı Günü" olarak anacak sanatçılann ku- rultayına. Yekta Güngör öz- den, Mustafa Şerif Onaran, Oktay Akbal, Şükran Kurda- kul. KBZ Nesin, Jlhan Selçuk, Senüh Balcıoğlu. Hikmet Şim- sek, Mahmut Taü Öngören ve Hüsamettin Kocan konuşmaa olarak katılacak. Edebıyatçılar Derneği Ge- nel Başkanı Mustafa Şerif Onaran. konuyla ilgili şunlan söylcdı: "Dini, siyasal bir düzen ıe toplumsal \aşama biçimi ola- rak da\atan şeriatçı güclerin, cumhuriyet tarihimizde gercek- lestirdiği en büyük gerici eylem- lerden Sı>as toplu kıyunının bi- rinci > ılı dolmak üzere. O gün- den bugüne özellikle siyasal alanda, nepimizin kaygıyla izte- diği. bir aldırmazlık akıl ahnaz bicimde sürmektedir. Cumhuri- yete, demokrasi>e >e laikliğe duyariı çe\relerin tepkileri ise ya yeterli düzeyde olamamakta ya da hak ettiği y ankı.v ı bulama- maktadır." Bugüne dek Türkiye Yazar- lar Sendikası ve PEN Yazarlar Derneği ile işbirlıği içinde bir imza kampanyası başlatan ve2 temmuzun "Laikliğe Saygı Gü- nü" ilan edilmesi için TBMM'- de gırişimlerde bulunan, ancak bir sonuç alamayan Onaran, "Ülkemiz çağdtşı bir karanhğa sürüklenirken, bizler, sanatın hangi aianında olursa olsun, top- lumun ve çağın gözü, kulağı \e sesi olan; varlığı, etkinliği >e ûretimi koşuisuz bir düşünce öz- gürlüğü »e sanatsal yaratıya bağlı sanatçılar olarak Sıvas toplu kıyunının birinci yılında toplumun tüm kesimlerini yeni- den >e topluca uyarmak. de- mokratik güclerin birliğini vur- gulamak ve 2 temmuzu 'Laikli- ğe Saygı Günü1 olarak ilan et- mek konusunda öncülük görevi- mizi yapmalıyız" dedı. Sanatçılar Kurultayi'nm "Laikliğe Saygı Günü", 2 tem- muzda Ankara'da Şinasi Sah- nesı'nde gercekleştıriîecek. "La- ikh'k ve Orgütlenme" etkinliği çerçevesınde, Anıtkabir ziyaret edildikten sonra Karşıyaka'da amtmezar açılışı yapılacak. Gülsün Orhon'dan 'Kendine Ait Bir Oda: Virginia Woolfa saygı yerleştirmesi' 'Gerçeğin ışığmda bir yaşam' DAMLA GÖKDEL Virginia VVoolf tan bir gün üniversıtede 'Toplumda kadmm yeri' konulu bir konuş- ma yapması ıstenır. Yazarsa British Mu- seum'un kütüphanesıne gıderek araştı- rmalanna başlar. Ancak bsa zamanda bir gerçeğin de farkma vanr: Edebiyat ve bi- lim dünyasında etkin olarak çalışan kadı- nlar parmakla sayılacak kadar azdır. Oysa bız bugün Ingiltere'den çok uzak bir mekanda sadece kadın eserlerinin yer aldığı kütüphanede Gülsün Orhon ile son çalışması üzerine konuşuyoruz. Sanat yaşamına 1969'da Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Heykel Bölümü'nde başlayıp. Massachusetts Coüage of Arts- Boston'dan B.F.A derecesiyle mezun olan, Amerika'da bir süre seramik heykel çalışmalan yapüktan sonra Türkiye'ye dönerek çeşitli sergiler hazırlayan sanatçı son üç yıldır 'yerleştinne' çahşmalan yapı- yor. Kadının varoluşunu simgeliyor Etkılendiği bir düşünceyi, eseri, konu- yu, herhangi bir yaşam kesitini kendısiyle bütünleşebilecek bir mekanda görselleştir- mek için önce, aklında tasan olarak *iki somut fikir' beliriyor. Ingiltere'de Viktorya çağı ataerkil top- lum düzenine başkaldıran, kadınlara dai- ma kendi değerlerinin yaraücısı olmayı, kişisel Idmliklenni geliştinne yollannı. en önemlisi de üretken kalabilmeyi göster- meye çalışan feminist yazar Virginia VVo- olTa duyduğu hayranhk ve ' Kendine Ait Bir Oda' adh romanından etkilenişi.. "Hiç"şüphe yok ki, Kendine Ait Bir Oda, kadının bireysel dünyasını, şahsi kim- Uğini, evrenseDiğini kısacası varoluşunu temsil ediyor. Her kadının kendini gercek- ieşdrebihnesi için bir -odaya- ihtiyaçı >ar, Çünkü bu özgürlüğü ile eşanlamh. Özgür- lükse ûretim demek, anşılagebniş mahru- miyetten sıynlıp bir şeyler ortaya koyabfl- mek demek. W oolf un romanlarmda kadı- nlar hep Miss ya da Mrs olarak geçerler. Gülsün Orhon'un sergjsi 28 hazirana dek Kadın Eserleri Kütüphanesinde. Mrs. Dollaway ya da Mrs. Ramsey gibi. Kocalannın aile isünlerini alan bu kadı- nlann kendi isimleri yoktur ve İngilizcede oda kelimesinden başka aralık. boşluk, alan anlamına gelen room kelimesinde olduğu gibi kendilerine ait dünyaları, mekanları da yoktur. Eğer kadınlar >ar olmayı başara- bibnislerse, adlanyla anıurlar. Virginia VV oolf bu eserinde yirminci yüzyıl başında yaşayan kadınlara, iyi bir eğitimin önemini vurgulayarak, kendilerini var etmek için, paralaruıın ve doîjytsı ile bir odalarının ol- ması gerekliliğinin mesajım verir." Bu düşuncelerden yola çıkan Gülsün Orhon 'Bu kitabı nerede ve nasd gerçekleş- tirebilirim" diye sorusuna yanıt aramış. Yanıtını ikı buçuk yıl önce, on sekizinci yüzyüdan kalma Kadm Eserleri Kütüp- hanesi'ni gördüğünde buîmuş. Neden özellikle bu mekanı seçtiğıni şöyle açıklıyor sanatçı: '"Onsekizinci yüzy ıHan kalma çok oriji- nal bir bina olmasuıın yanında görselleştir- diğim romanın ana temasına da uyuyordu. Burası ayrıca bir bilinı \akfı. çalışanlan da bilime çok önem veren kişiler. Gerçekleştir- diğim odayı böyle güzel sıfatlar taşıyan bir binanın içine yerleştirmekle beraber aslında tüm binanın bir bütün olarak kadınlanmız için en güzel odalardan biri olduğu inancı- ndayım." Kütüphanenın galen kısmında, kadı- nlann kendilerini gerçekleştirmesı ıçın ge- rekli olan oda ımajını yerleştırmış. Tonoz- larla bezenmiş yuvarlak hath ve tarihi at- mosferi ile sanatçının düzenlemesi ger- çekten de bir çelişkı oluşturuyor. Çünkü ona göre " Karşıtlıklar buraya uyuyor." Orhon. yarattığı odanın çeperîe- rini ya da duvarlannı oluşturmak için dızı halinde, yerden fırhyor izlenimini veren çubuklar kullanmış, ancak içerisini gör- mek olası. "Çubuklan bu şekilde kullandım, çünku onlan birden bire parlayıp fışkıran, coşan fikirler olarak düşündüm. Bu oda avnı za- manda kadının fikir özgürlüğünü de simge- lediği için bir serbestiik hissi y aratılsın iste- dim . Bu nedenle herbiri 180 cm'lik 91 tane çubuk, 30x301uk karolarla kaplı zemin üzerine. genel bir düzen içinde düzensiz aralıklaıia ve serbest olarak dikildi" diyor Orhon. Kendine ait bir odayı bulabilmek Çubuklann her birinin üzennde Semih Fınncıoğhı'nun çevirisiyle Virginia Wo- olfun aynı adlı yapıtında alınmış tümceler yer alıyor. Tümceler kanşık olarak okun- salar bile her biri bir anlam ifade ediyor. 'Böyle bir uygulama yapmamın nedeni, yazann öncüiüğünü yaptığı modemist akı- mda kullandığı bilinç akışı teknğine uy- maktı." Tümcelerin başına iliştirilen numaralar ise sayfa numaralan. Alıntılan çubuklann dış yüzeylerine ge- çirdiğıni. böylelikle kişinin odanın ıçiyle il- gilenmeyeceğini. iç mekanın kadına özel bir mekan olarak kalacağını belırtıyor. Işık sistemi bütûnüyle odayı belirgjnleş- tirici bir işlev üstlenmiş. Orada mutlaka herkes kendine ait odayı bulacak. Odanın temsil ettiği sembolden yani kadının ken- dini gerçekleştirmesi düşüncesinden yola çıkarak gerçeğe ulaşabilecek. Zaten sa- natçının amacı da bu; onunla özdeşleşe- rek, birkaç dakika da olsa aranızda bir bağ kurarak, kadın olarak mahrumiyetini çeküğiniz ne varsa farkına vanp aş- manız... Virginia Woolf un yazdığı gibi: "Yeter ki, bizler o arada özgûrlük düşün- cesine alışabilehm, ne düşünüyorsak onu yazma cesaretini cdinebilelim. oturma oda- sından başunızı çıkarıp insanların btrbirle- riyle ilişkisine değil, gerçeklerle iUşkisûıe bâkabileiim. Dünvanın kadın erkek ifis- kisinden değil, bireyle gerçeklik iUşkisinden oluştuğumı görebileUm. Sizlere para kazan- manızı ve kendinize ait bir oda edinmenizi soylerken, gerçeğin ışığında yaşamanızı , sizleri sürekli tazeieyen bir yaşam sürdür- menizi söylüyorum." ODAKNOKTASI AHMET CEMAL Önemli Bir Tiyatro Kitabı... 'Öncü' (avangard), yalnızca tiyatroda değil, fakat bü- tün sanatlar bağlamında çok sık ve rahat kullanılan, buna karşılık anlamı her zaman çok somut olmaktan uzak bir nitelemedir. Dahası, bu nitelemeyi aşırı özgür- ce kullanmanın beraberinde küçümsenmeyecek sakın- caları da getirebileceğini söyleyebilmek olasıdır. Her 'yeni'rim aynı zamanda öncü' sayılması, böylece kimi zaman 'yeni'rim niteliği ve 'özü' üzerinde yeterince du- rulmaması, böylece 'sanattan olmayan' yeninin de sa- nat diye değerlendirilmesi, 'öncü'yü vurgulayabilmek adına değerini korumakta olanı 'eskimiş' diye nitelen- dirme olasılığı, sözü edilen sakıncalara örnek gösterile- bilir. Kanada'daki York Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Christopher Innes, 1993 yılında Ingilterede ya- yımlanan 'Avangard Tiyatro' (Avant Garde Theatre 1892-1992) başlıklı kitabının hemen girişinde 'öncü sa- nat' kavramının ne denli tehlikeli biçimde genişletilebi- leceğine dikkati çeken şu sahrlara yer verir- "Avantgar- de, form bakımından geleneğe karşı çıkan hersanat tipi- ne uygulanan bir terim olup çıktı... En yalın anlamlyla bu terim, herhangi bir zamandaki her türlü 'yeriı'yi göster- mek için kullanılmakta... Oysa 'öncü', hiç de böyle bir kullanımı haklı gösterecek oranda nesnel bir değer yar- gısı değildir. Georg LukacsgibiMarksisteleştirmenlere göre 'öncü', burjuva toplumunun hastalıklığıyla ve çö- küşle eşanlamlıyken, kendi yandaşlarına göre aynı kav- ram, zamanımızın sanatı açısından genel bir buyruk ni- teliğindedir..." Harvard Üniversitesi eski öğretim üyelerinden Prof. Dr Renato Poggioli ise "Öncü'nün Kuramı" (The The- ory of The Avant-Garde) adlı tanınmış kitabında kavram saptaması girişiminde bulunurken, daha başlangıçta 'öncü'nün aşırı sözel anlam taşıdığına, başka deyişle bir kez 'öncü' diye nitelendirilen her girişimin öz bakımın- dan da öncü sayılmasından kaynaklanabilecek sakınca- lara dikkati çeker. Çoğaltılabilecek olan bu örnekler, bütün sanatlarda ve dolayısıyla aynı zamanda tiyatroda 'öncü' nitelendir- mesinin dikkatsiz ve bilgisiz kullanılmasının bizi ne den- li kaypak zeminlere sürükleyebileceğini göstermekte- dir. Geçen günlerde Istanbul'da yayımlanan çok değerli bir çalışma, işte bu tehlikeli kavramı tiyatro sanatı açı- sından yerine oturtmayı amaçlıyor. Mimar Sınan Üni- versitesi Sahne ve Görüntü Sanatları Bölümü öğretim üyelerinden Doç. Dr. Ayşın Candan, 'Yirminci Yüzyılda Öncü Tiyatro' adlı kitabında modern tiyatro sanatına, bütün başlangıçfarıyla hesaplaşan çok geniş bir bakış açısından ışık tutuyor. Yazar çalışmasına görünüşte ya- nıtlaması kolay, gerçekte ise pek çok olguyu birlikte göz önünde bulundurmayı şart kılan bir soruyu ortaya ata- rak başlıyor: "Bir yüzyıl nerede başlar, nerede biter? Nasıl yakalanz bir çağın tinini?" Yazar, bu sorunun ar- dından yirminci yüzyıl tiyatrosunun en büyük itici gücü- nü yüzyıl başının 'avant-garde'ında arıyor ve moderniz- me de atıfta bulunarak şöyle diyor: "Çağımızın tiyatro- suna bütunleştirici kimliğini veren tini, öncülük kavra- mında buluyorum. Aynı zamanda Jürgen Habermas, Richard Schechner gibi kuramcılarla birlikte henuz tü- kenmemiş bir tasarım olduğunu düşünüyor ve 'öncü ti- yatro' düşüncesinin içinde yaşadığımız neo-konservatif donemeci aşacağına inanıyorum." 'Yirminci Yüzyılda Öncü Tiyatro', Richard Wagner, ve müziğinden -Büyük bestecinin drama anlayışından- yo- la çıkıp, Adolphe Appia ve Edward Gordon Craig üze- rinden geçerek yönetmen tiyatrosuna uzanan, tarihsel öncü akımların -fütürizm, dışavurumculuk, dada, gerçe- küstücülük ve Bauhaus- ayrıntılı irdelenişinin ardından politik tiyatroya ve yüzyıl sonunun arayışlarına kadar uzanan çok geniş bir yelpazeyi içeriyor. Tiyatroda post- modernizmle noktalanan eser, ele aldığı akımlar bağla- mında yalnızca tiyatroyla sınırlı olmakla kalmayıp, yir- mrnci yüzyılın sanat panoramasını belirleyen genel et- kenlere de ışık tutuyor. Eklektik yöntem)e gerçekleşti- rilen telıf çalışmalan henüz ağırlıkta olduğu bir bilimsel çalışma ortamında Ayşın Candan'ın bu kitabı, kanımca gerçek bir yaratıcılığın ve sentez yeteneğinin örneğini sergilemesi bakımından da örnek niteliğinde. Yazann yanı sıra böyle değerli bir çalışmanınyayımlanabilmesi- ni olanaklı kılan dizi editörü, değerli sanatçı Ahmet Le- vendoğlu'na da içtenlikle teşekkür etmemiz gerekiyor... Caz Festivali'nde Randy Crawfopd konseri iptal edildi • Kültür Servisi -11 -19 temmuz tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan 1 .Uluslararası Caz Festivali'nin biletleri Atatürk Kültür Merkezi'nde satışa sunuldu. Aynca 15 temmuz tarihınde Marla Glen'le birlikte Açıkhava Tiyatrosu'nda konser vereceği acıklanan Randy Cravvford son anda turnesmi iptal etti. Festival yetkilileri Cravvford'un yerine ogece 1991 İstanbul Festivali çerçevesinde de Türkiye'ye gelmiş olan Betty Carter'in sahneye çıkacağıru bildirdiler. Banu'dan yeni bir kaset • Kültür Servisi - Pop müziğine bağlı kalarak 'çağdaş türîcü formlu pop müziği" tarzım benimseyen Banu'nun yeni kaseti "Sevdalardayım" çıktı. Aranjörlüğünü Ahmet Koç'un üstlendiği kasette sözlerini Ozan Telli'nin. müziğıni Alp Murat Alper'in yazdığı "Güneyin Geceleri", söz ve müziği Hasret Gültekin'eait "Toprak", söz ve müziği Hasan Hüseyin Demirel'eaıt "Sevdalardayım", "Yar Yar" ve "Haydi", sözlerini Muzaffer Oruçoğlu'nun yazdığı Ferhat Tunç'un bestesi "Olmaz Olsun", Sabahattin Au'"nin şıirinden Alp Murat Alper'in bestelediği "Mayıs Aylann Gülüdür", sözleri Yusuf Hayaloğlu'na, müziği Banu'ya ait "Ah Yüreğirn", söz ve müziklerini Erdal Çelik'in yaptığı "Bu Üşüme Bu Ürperti" ve "Paramparça" adlı şarkılar ile "Eklemedir Koca Kavak" adlı Ege türküsü yer alıyor. Maltepe Belediyesi Sanat Galenisi'ndekarmasepgi • Kültür Servisi - Maltepe Belediyesi tarafından Dr. Füsun Kahveci Sanat Galerisi'nde dün açılan resim sergjsinde Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi öğretim üyelerinden İsmail Ava, Ali Candaş, Hatice Odabaşı, Bahattin Odabaşı, Erol Özden, Ahmet Ozol, Veli Sapaz ve Vural Yıldınm'ın yapıtlanndan oluşan tablolarsergileniyor. 10 Temmuz 1994 tarihine kadar sürecek sergiyle ilgili bir açıklamada bulunan Maltepe Belediye Başkanı Bahtiyar Uyanık, "Belediye olarak insanlann kültürel gelişimlerine katkıda bulunmanın birinci derecedeki görevlerimizden olduğuna ınamyorum. Bundan böyle galerimizde her zaman niteükli eserleri halkımıza izlettirmeyi sürdüreceğiz."
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle