23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 23 HAZİRAN1994PERŞEMBE 10 DIZIYAZI Ünlü fılm yönetmeni Zanussi, Tolonyalı' gözüyle Avrupa'yı Cumhuriyei'e yazdı Avrupa yenidendoğacakocukluğıımdan beri "Avrupa" sözcüğünün katma değeri oldu- ğunu düşünmüşümdür. Öğret- menlerim ve anne babam bana "Bir AvrupaJı gibi davran" der- ken Avrupalırun karşıtının bar- bar olduğunu ima ederlerdi. Po- lonya'mn Avrupa ailesine katı- lması oldukça geç gerçekleşti ve Polonya onu hevesle idealleriyle bütünleştirip Avrupalılığı Hıristiyanlıkla eşdeğer tuttu. Polonyabnın bilin- cinde Avrupa, Ural Dağlan'na kadar uzaruyor ve bizim ülkemizin kuruluşundan beri vaftizle birükte üyesi olduğumuz Latin ve yüzyıllardır komşusu olduğumuz BLzans olmak üzere iki kola aynlıyordu. Günümüzün politik bölünmesinin. bu farklı- lıkla bir ilgisi yoktur. Yalta sonrası kurulan bloklar, kültürel farklıhklann sınırlannı kanş- tırdı. Doğu'nun tinsel kimliğinin kaynağı olan Yunanistan kendini Baü'da buldu: Polonya. Çekoslovakya. Macaristan, Baltık ülkeleri ve Âlmanya'run bir bölümü gibi kültürel olarak Batı'ya ait olan ülkeler, kendilerini Doğu'da buldular. Habsburg hanedanı zamamnda çok canlı olan, hatta daha da önceleri Litvanyah Ja- giellonlann bayrağı altında Baltık Denizi'nden Karadeniz'e ve Balaton Gölü'ne kadar uzanan ülkelerin birleşik Orla Avrupa kavramı güncel bilinçten silindi. Batı Avnupa dar ulusçuluk kavramıyla savaşntak zorunda Orta Avrupa kavramının sılinip gitmesi, dün- yanın bu bölgesinde ortaya çıkan en iyi kavram- lardan birinin gerçekleşmesine çok az kalan bir zamana rastladı. Bu birkaç ülkenin uyguladığı bir kavramdı. Leh Jagiellonian Krallığı, daha sonra da ondokuzuncu yüzyılda Avusturya- Macar imparatorluk monarşisi en iyi örnekler- dir. Bu birçok ülkenin, birçok kültürün ve bir- çok dinin birleştiği birdevlet kavramıydı. Günü- müzde birleşmeye çalışan Batı Avrupa, Napo- leon'un yayılımcıhğından sonra krallann yönet- tiği devletler kendilerini ulusal devletlere dönüş- türünce geçen yüzyılda ortaya çıkan dar ulusçu- luk kavramıyla savaşmak zorunda. Batı Avrupa'da bir Polonyalı olarak duydu- ğum pişmanlığı anlatacak birçıkış noktası yaka- lamak için tarihi böyle yeniden canlandırmaya çalışıyorum. Yalta Konferansı'nın bir sonucu olarak benim ülkem kendini, bugün Avrupa Topluluğu çerçevesinde birleşen bölgenin dışın- da buldu. Gerçekçi davranıp bu olayın siyasal ve ekonomik sonuçlannı kabul etmem gerekiyorsa da kültürel sonuçlannı kabul etmeye hiç niyetim yok. Avrupa'ıun bloklara aynlmasına karşın bir Avrupalı olarak Louvre ile Vatikan müzelerine, Servantes ile Proust'a, Goethe ile Strindberg'e. Vivaldi, Mozart ve başkalanna sahip çıkmaya hakkım olduğuna inaruyorum. Aynı biçimde Batı Avrupalı dostlann hiçbiri de Dostoyevski ile Ruble>, Dvorjak ile Szymanowskfye -adlann listesi sonsuza değin uzayabilir- sahip çıkma hakkıru yitirmedi. /vüçükken hep "Bir Avrupalı gibi davran" derlerdi bana. "Avrupa" sözcüğü üzerinde hep düşünmüşümdür. Püritenizm ve Ortodoksluk, Akdeniz geleneğinin iki başkenti Konstantinople ve Roma'da yapılan değişik yorumlandır. Bu iki uç noktanın farklıhğmda ya da birleşmesinde Avrupa, yeniden doğacaktır. Avrupa'nın anavatanım, Avrupa kültürünün de geleneğimin aynlmaz bir parçası olduğuna o kadar içten inanıyorum ki hele ömrümün büyük bir bölümünde de Baü'da yaşadığım için Parisli kapıcım. ne zaman Varşova'ya döneceğimi sor- sa sinirleniyorum. "Avrupa'ya tekrar ne zaman geleceksiniz Bay Zanussi?" Kendini Avrupa'nın tümü sanan bir Batı Avrupa. biraz saçma ve ço- rak görünüyor. Geçenlerde Napoleon üzerine bir fılm yaparken onun Ruslan Avnıpa'dan ko- vacağınj söylediğini öğrendim. Bunu Tilsit'ten öncesöylemişti. Fransız imparatorunun Ruslan oradan kovmaya niyetlenmesi, ikiyüz yıl önce onun Rusya'yı Avrupa saydığını gösteriyor. Uydu televizyonu çağında bugünün Parisü kapıcısı, bu düşüncesiyle bir yüzyıl gerilemiş oluyor. Bizim Avrupa ailemiz olan, Kiev prense- sinin kızlannı Alman krallanna gelin ettiği "ma- re nostrum" kavramını doğuran Karolenjlerin ve Sicilyah Nonnanlann Avrupası, onun için unutulmuş bir geçmişte kalıruş. Oysa Avrupa ai- lesi kavramı, benim için geleceğin ve umudun simgesidir. Lizbon'la Ural Dağlan'nın tam ortasında, Varşova'da bunlan yazarken ülkemin Batı'dan bugün öğreneceği ne var diye düşünüyorum. Ve hemen bir zamanlar bizim olan, ama bugün yeni baştan öğrenmemiz gereken, o değerler katalo- ğunu anımsıyorum. Res Publjca adını taşıyan, seçilmiş bir kral tarafından yönetilen, bir za- manlar güçlü bir ülke olan anavatanım aynı za- PORTRE Ödülkoleksiyoncusu... > ^ p j ş g ç tarihindebirsarkmaolnıasaydıbuy'azıyı 17 hanran günü yayımlamayı planlamışak. Böylece ünlü Pok>n\'alıfihnyönetmeni ve senaristi Krzj'sztof Zanos6f\« Türkiye'deki hayraolan adına kendısıne 55. doğum günü için amgesel bü-armağan vermiş olacakük. Zanussi, yüksek eğıtiminı Varşova ve Kıakov üniversiteJerindetamamladtktan sonra Lodz FîlmciJik Yüksek Okulu'nu biordi. 1971-81 yıllan arasında PoJony-a Filmciler Birligı Başkan Yardımalığı >upü. 1990'dan bu yana da Avrupa Fılm Yönetkakri Federasyonu Başkanhğı koİtugunda oturuyor. ZanussTninyönettiği Simlerin Bstesi şöyfe: 1966Deathof Pkvvindal - Venedik Mannheim, Valladolid ve Moskova'da ödülfcr. 1969Stract»eof Orystak-MüTâel Plata'da ödül. 1971FamByLie- Şikago, Vailadolid ve Colombo'daödül, Zanussi'ninayncaödülahnış,TV için yaptfmış pek çok fümi de var. Geçenlerde Fransa'da Avrupa filmcifiğhBn gekceği konusunda düzenlenen bir topknüda Zanussi, kötümser bir komışjna yaptı. Ünlü yönetmen. özgüriüğün Polonya film endüstrisıne pahalîya paüadığtru öne sürdû. Zanussi, koruyucuduvarlar kalkmca HoHyvvood'unher şeyi de geçirişindea şöyfe yakındı: "Daha önce RusJara göigesndey^k. ŞumB ise 3 Locarno Büyük Ödiilü, 1974 The Catamount Kfllmg {ABD yapunj), 1975 Ouarterty Balance - OC1C ödülü, Berfin Film Festivalı Ödülü, -Tahran Fıhn Fesüvah g g y PoJonya'daki yûzde 35Tik enflasyonun olumsuzetkisinden yakınan Zanussi, öteki üniüvaıandaşlan 1978 Gnmd Prix - Potonya Fibn Festivali, Cannes ve OOC ödüUeri, 1979 Wege in der Nadıt- (Almanya yaptmı) CoDStaat Factor - Cannes En İyi Yönetmen ödüKLOCIC Ödülü, Contract - Venedik Füm Festivali Ödülü. 1980 Froma FarCountry - DonateBoÖdülü (Floransa), 1981 VersudMg, 1981 Impenrtive-PasinettiÖdûTü, 1982 Unapproachable 1984 YearrfTbe OuietSon-Grand Prix Gokfenlion, 1985 Tbe Pöwr ofEvfl - OCIC Ödülü, Montreai. KksfcMwki,Agnkszka Hoiand'dan farksız. Bu yönetmenlerya çahşmalannj bugüniçin nadasa btrakmış durumdaiar. ya da Pokmyadıştnda çahşıyorlar. Geçen yıl Polonya'da en çok Qgi gören i0 filmin Amerikan yaptmı ohnasına karşın Polonya'da yinede fibn çevriliyor. Ne ki Polonya'da siyasal oluşum, jsçmiş yıüarın ahlaki inoelemeveetkifcyici başkakhn fılmleri gibj yaraücı birortama uygun değil. Zanussi iyimser değil. Bır Amenkah gazeted, Zanussi ve öteki Polom aiı yönetmenler hakkımla "Birçok eskimuhatif gibnem ydannn yopnluğunu veheyecarare öztOyoriaf 9 ' diyor. Zanussi'nin birmeslektaşı bu ortamı şöyte tammhyor. "Komünist yönetHnde, dıijimceteri en CKgür anlatma vtthıfibnvapotakb. ÜsteBk sansür %'ardı... tnsanlam duyraak istedi^ıi açık açık söy1anedenanlatmaı»yoiam bulmak dŞ d a tnsankrBi ne gpji öyküterseyreönek istedaderini bflebflmiyoroz." KRZYSZTOF ZANUSSİ çakgönüllü davranmayı öğretir. Batı Avrupa yorgun olmaktan yakınır. Avru- pa yüzyıllardır uygarlığın ilerlemesini besleyen bütün yeni düşüncelerin beşiğiydi. Günümüzde Batı Avrupa, hala dünyaya sunacak bazı şeyler olduğu inancını yitiriyor. Bu biyolojik kısırlığa yol açan kendi içine kapanmanın, kültürel "en- sest"in bir sonucudur. Batı, bize bir şans tanı- yorsa kimbilir belki Orta ve Doğu Avrupa'daki bizler Batı'ya daha da fazlasını tanıyoruz. Avrupalılık belirli bir taritı billncl derin ortak bfr bellektlr Dünyanın değişik bölgelerinde seyahat eder- ken eski Avrupa'ya olan bu bağhlığımı, bu kıta- nın tarihte oynayacak hala bir rolü olduğu inan- cımı nereden aldığımı bazen kendi kendime so- ruyorum. Bu kıtaya güvenmenin, onun insanoğ- lu için hala bir değer olduğuna inanmanın, doğ- ru olup olmadığını kendi kendime sormaya hakkım var. Başka kıtalardayken yanıt bulmak kolay. O zaman neyin özlemini çekiyorum? Ay- nı bakış açısı ve yaşam biçimini paylaşmaktan hoşlanan Amerika'ya karşı çeşitliliğinden hoşla- nan bir Avrupa'yı özlüyorum. Avrupalılık, ne kadar küçük olursa olsun, her ülkenin, her kişi gibi evrenin bir yansıması olduğu gerçeğine da- yanır, bunu Asyalılara anlatmak ne güç! Böyle- ce kendimizi çeşitliliğimizle birbirimize benze- mezliğimizk seviyoruz. Avrupalılık belirli bir ta- rih bilincidir, derin ortak bir bellektir. Bu kav- ramlar, her iki Amerika'ya da yabancidır. Bel- lek, zaten zamanın geçiciliğinin bilincinde ol- mak demektir. Latin atasözünde "Nihil no\i sub sole" denildiği gibi Avrupa her şeyi gördü geçir- di, artık kimse bizi aldatamaz, ama yine de Av- rupa birkaç sahte ideolojinin onu aldatmasına hem de bu yüzyılda izin verdi. Onu aynı zaman- da mucizevi ilaçlara, perhizlere veya olağanüstü tek birçözüme inanmadığı ve hep İcuşkucu oldu- ğu, kendini ve başkalannı alaycı bir tutumla gözlemlediği için de seviyorum. Oysa Amerika'- da alaya olabilmek ne kadar da güç! >ugün demokrasiyi Batı'dan yeniden öğrenmeîc durumundayız; bunu yaparken de insana gösterilen her türlü saygının, hoşgörünün ve aşınhktan kaçınmanın kendi ülkemizde komşulanmızda hiç görülmemiş birderecedevar olduğunu keşfedeceğiz. Avrupa, vüzyıllar boyunca müzikte. mimari- de. yaşamda, geleneklerde, giyim kuşam hatta makyajda bile bir biçim anlayışına sahip olmuş- tur. Çevredeki dünyanın tüm karmaşasını biçi- min içine doldurursanız değişmez ve kalıcı bir şey elde edersiniz. Biçim. çağa ve tarihe dayanır. Genç kültürlerde biçim yerine dinamizm, canlı- lık, jabancı ve yeni şeylerin eleştirilmeden kabul edilmesi vardır, yine her iki Amerika'yı düşünü- yorum. Avrupa'da farkhlık. zerafet, incelik vardır ve bazen bütün bunlar son derece incelmiştir ve öy- le ki çürümeye çok yakınlaşılmıştır. Biçim estetik anlamda, katılık ve sınrlıhk de- mektir. Anlaümı denetler. ama yerini almaz. Bir keresinde Godard'ın bir filminin "dekadan" ol- duğunu söylemiştim, bir Fransız eleştirmen, "Evet, bu dekadans ve olağanüstü!" diyerek beni deştekledı. Üzülmüştüm, çünkü "dekadans"ın ölüm ha- beri olduğuna inanıyorum. Kültürler de ülkeler ve kıtalar gibi ölebilir. Ölümle oynanmaz! Ne kadar şanslıyız ki Godard her yönüyle dekadan değil! Avrupa'nın sevdiğim başka yanlannı araştı- nrken bir sinemacı ve gezgin olarak deneyimle- rimi inceliyorum. Daha da derinlere inerek en önemli şeylerin altında. kişiliğin her çeşidine gösterilen saygının ötesinde ne olduğunu. insan- daki kişiyi bulup onu toplumun ya da evrenin bir parçası olarak görmediğimiz zaman neyle karşılaşüğımızı araşünyorum. Hıristiyanlığın kendi başına bir değer ilan ettiği bu kişi kavra- 'Daha önce Ruslann gölgesindeydik, şimdiyse Amerikalılann' diyen yönetmen Zanussi'nin 1979 mınınarkasındaAvrupa'nıntanımladığıveyüz- Cannes Fılm Festivali'nde 'en iyi yönetmen1 ödülünü aMığı Constant Factor adlı fılminden bir sahne... yıllardır tüm insanlığı etkileyen bir manevi dün- manda demokrasınin de temellerini atmıştı. O •""> zaman yalnızca asillere özgü de olsa bunlann LZeçmİŞ VÜZyillarda Polonya'da genel nüfusa oranı, bu yüzyıl başın- sekti (onyedinci yüzyılda Polonya'daki asillerin sayısı genel nüfusun yüzde onunu aşıyordu). Bu- gün demokrasiyi Batı'dan yeniden öğrenmek durumundayız; bunu yaparken de insana göste- rilen her türlü saygının. hoşgörünün ve aşınhk- tan kaçınmanın kendi ülkemizde komşulanmız- da hiç görülmemiş bir derecede var olduğunu keşfedeceğiz. Yeniden kazanılan bu değerlerin dışında, hiçbir zaman pek fazla sahip olamadığı- mız başka değerler de var. Bunlar etkili bir bi- çimde işbirliği yapabilme, pratik olma. mantıklı ve akılcı örgütlenme (ahlaksal yönden bunun anlamı, niyetlerin harekete dönüştürülmesidir) yetenekleridir. Geçmiş >-üzyıllarda anavatanım. yaratmakta olduklan devletin sorumluluğunu taşıyan özgür insanlann ülkesiydi. Bugün gerek özgürlüğü gerek sorumluluk duvgusunu yeni- den öğrenmek durumundayız. Batı her ikisinde de bize örnek olabilir. . yam.makta dd u k l a n ^ devletin SOmmlUİUgUnU taşiyan ÖZgÜrİnsanlarmÜlkeSİydİ — r ? ; — r . .. ... . .. •* , gerek OZgUrlUgU gerek der. mantıkla gizem. ctkinlikle edilgen kabulle- sorumluluk duygusunu yeniden öğrenmek durumundayız. Batı her ikisinde de bize örnek olabilir. Bence Batı'nın aynı biçimde bizden. Orta Av- rupa ülkelerinden. Doğu A\ rupa'dan öğrenece- ği şeyler de var. Avrupa'da yıllar önce kurumuş özsuyu bugün Avrupa ağacının Bizans dalında akı>or. Doğu geleneği; insanına, kendi kaderi- ne, topluma. doğaya, hatta Batı'nın katı bir de- ğişmez olarak gördüğü sonsuza karşı daha al- değişir, Doğu'dan Batı'ya. Kuzey'den Güney'e farkhlık gösterir. Püritenizm ve Ortodoksluk. Akdeniz geleneğinin iki başkenti Konstantinop- le ve Roma'da yapılan değişik yorumlandır. Bu Bütün kalbimle bu yeniden doğuşu bekliyo- rum. çünkü günümüze kadar insanhk. pek o ka- dar da büyük olmayan kıtamızdan doğan dü- şünceden daha dinamik. kalıcı veya daha evren- sel bir düşünce yaratabilmiş deşldir. Ben bu dü- şüncenin daha yüzyıüar boyu insanoğluna de- | u bjr ü h ^ ^ o l u ş t İr a b l l e c e g fn e inanı. Yarin:WallasevBaronesİ Y A Y İ N H A K K I C u m h U r İ y e t ' E A İ T T Î R . İ Z İ N S İ Z Y A Y I N L A N A M A Z tLAN KIRKLARELİ SULH HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN DosyaNo:l992 466 Davaa Bülent Gürdal"ın vekıli vaatası ile Hasan Ğtoiemır ve arkadaşlan aieyhıne Kırklareh Camukebır mahalJesı 307 ada 33 parse! ve Eriklice Köyü 132 parsel saynlı taşınmazlann mümkünse aynen taksınu, olmadıgı takdırde saüş suretı> le ortalcbğın gıdenlmesi davasım ıkame ettiği, davahlardan Nevın Özdemir'm yapılan tüm araştırmalara rağmen adreanin tenun edıkmedığı, tebhgatın da yapılamadığı nedenı ile tarafına ılanen teblıgat >apılmasına karar venlmekle adı geçenın duruşma günü olan 7.7 I994gûnü saat 10'da duruşmaya gelmesi veya kendısinı bir vekıl ile temsıl etürmesı hususu daveti- ye yerine kaım olmak üzere ılanen teblığ olunur Basın: 48998 fLAN KADIKÖY 4. SULH HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN 1994'38 Davaa Muhakemat Müdürlüğü vekılı Av.Zekıye Aydın tarafındandavab Feriha Uysaladınaaçılan alacakdavasının yapılan yargılaması sırasında, Istanbul. Kadıköy. Bağdat Caddesı No: 367/15"teikamet ettiği bıldırilen davalı Feriha Uysarın tüm aramalara rağmen adresı tespıt edılemedığınden yargılama günü olan 5.7.1994 günü saat 09 4O'ta adı geçenın yargılamaya gelmesi veya ken- dısinı bir vekılle temsıl ettırmenız, aksı halde yargılamanın gıyabınızda cereyan edeceğı günlü davetiye ve dava dilekçesi tebliğı >enne kaım olmak üzere ılan olunur. 9.6.1994 Basn: 29422 ANKARANOTLARI MUSTAFA EKMEKÇİ Necdet Uğur'la Söyleşi: (4) Tonguç Baba'mn Yıldönûmü... Necdel Uğur, söyleşımızın sonunda, heyecanlanıyordu. Araya hemen hemen girmiyor, onu dınliyordum. Ülkenin bir acısını dile getirıyordu. Neydı bizim yıllardan beri ihmal etti- ğimiz? Şöyle açıkladı bunu Necdet Ugur: - Bizim bir tek, en büyük zorluğumuz, yıllardan beri ihmal ettiğimiz bir şey. Yani, gecekondu dedik, hep evlerle uğraş- tık; işte, onları ıslah edelim diyoruz, diyoruz da, "Daha iyi nasıl olur?" diyoruz. Eee, gecekonduluyu ne yaptın sen? Ge- cekonduluyu kentli yapabildin mi? Hiç! Hâlâ gündemimizde yok gecekondulu bizim. Gecekondu var, adamın direğiyle, kerpiciyle, bilmem nesi; onu adam etmeye çalışıyoruz.. Eee, gecekonduluyu biz kentliyapabildik mi?Kentlinin birparçası yapabildik mi? - Köyleri kente taşıdık! - Taşıdık ve koylu olarak kalıyorlar, onların da batan tarafı, işte düzenli caddesi olsun, evi şu olsun, bu olsun. İşte, "Ge- reksız yere yapmasınlar!" Kırk yıllık eski hikayenin devamı gidiyor. Ve orada yenildi toplum! Öyle bir dalga geldi ki, hani yıktı, yap! Yıktı yap! Bu çekişmeden sonra, zaten çoktan hav- lu atıldı. Ama, asıl sorun o insanlann kentlilesmesiydi. De- mokrasi, kentli toplumların yönetim biçimi zaten. Hele bu çağımız dünyası.. Büsbütün kentli toplumların uygarlığı için- deyiz. Sadece böyle birkaç ülke değil ki. Biz, insanlanmızı nasıl kentli yaparız? Nasıl bir kent yaşammın içinde o dina- mizmlerini harekete getiririz? Bu bizim pek gündemimize gelmedi doğrusu. Ve hâlâ gündem dışıdır, politika dışı- dır, seçimden seçime oy şeyi olarak alınır. Sağ bunu, din ile çözümlerim sandı, bir ölçüde sonuç alır gibi oldu. Göreceksi- niz, bir süre sonra alamayacaktır. Çünkü, hiçbir parti Allah- sızlık iddiasında değil ki. Hiçbir parti Müslumanlığa karşı bir davranışa geçmiş değil ki. Ama, buna gereksinim duymu- yorlardı. Kaldı ki, ö'bür sağdaki partilerin hepsi bu konularda şey yapacaklardır, yani bir politika olarak dini kullanmak, öyle fazla bir etki yapmayacak, yarar sağlamayacaktır Tür- kiye 'de. Sonuç ahcı bir şey değildir o da. Kaldı ki, eğer böyle bir şey olsaydı, bir süre sonra, herkes bu konuda, belirli bir saygı çizgisinde, eskiden dikkatsizse daha dikkatli olacağı için, az da olsa bir şey yapıyorduysa, yapmaz olacaktır. O adam (Erbakan) sıkışık. Yani, sağdaki dini kullanmak, politi- kada araç, alet edinmek isteyenler de sıkışık. O, bununla çözülebilir mi? Insan şey mi? O kendisi, duasını yapıyor, Tür- kiye'de bu din meselesi, insanla Tanrı arasında ikili ilişki; bunun aracısı olmaz ki. Türkiye'de de bu ilişki çok yaygındır. Kimse öyle yukarı ile kavgalı değildir canım, herkesin özel bir bağı vardır. Yani, bazen teşekkür eder, bazen yardıma çağınr, ama bağlantılıdır. Yani, din sömürüsü de geçerli de- ğildir. Şimdilik, işte böyle boşluk içinde kullanıldı bir yerde. İnsanlann oraya sanlmalarının nedeni, o insanları kentli ya- pamamamızdandır. - Ne yapamadık? - Kentliyapamadık kio insanları.. Yapamadık! Onlar, kentli olsaydılar, tek çözüm diye oraya gitmezlerdi. Aslında önce, işte "Deveni kazığa bağla, ondan sonra Allahına yalvar" hi- kayesi, yani değil mi? -Tabiı. - Tabii, yoksa, her şeyi yukarıya bakıp.. Yok böyle bir şey, böyle bir din de yok. - Nasılsınız? Ne yapıyorsunuz? Nasıl geçiyor günler? - Valla, ben iyiyim, birkaç kitap filan hazırlamaya çalışıyo- rum. - Büralara gelmıyor musunuz? - Gelirsem aranm! ••• Konuşmamızdan sonra Necdet Bey, eşı Ferhunde Ha- nım'la bırlıkte, Marmarıs'e dınlenmeye gitmışti. Necdet Uğur, karamsarlığında haklıydı yerden göğe. Köyleri kent yapamamıştık. Böyle bir olanak, dunyada hemen hemen yalnız Türkiye'- nın elıne 1940yılındageçmişti Köy Enstitüleri'yle. Köy Ensti- tülerı'nın asıl amacı buydu, köylüyü bilinçlendirmek, köyleri kalkındırarak kentleştırmektı. 15Hazıran 1994 günlü Cumhu- rıyet'te Prof. Dr. Adil izveren ın 'Kent Toplumu Oluşturama- dık' başlıklı bir yazısı vardı. Kaçırdıysanız bulup okumalısı- nız. Köy Enstıtüleri'nın asıl kurucusu, köylünün bilınçlenme- sinı özleyen Atatürk'tur. O, "Ülke çocukları, her eğitim derecesinde sosyal hayatta verimli, etkili, başanlı olacak su- rette donatılmalıdır" demışti. Prof. Adil izveren, o yazısında şöyle dıyordu bir yerde: "Bu ilkeden esinlenen büyük Türk eğitimcisi ismail Hakkı Tonguç 'un dahice örgütlendirerek faaliyete geçirdiği Köy Enstitüleri için Türkiye'ye gelen ünlü Amerikalı eğitimci John Dewey, Son yıllarda tasavvurumdakı okullar Türkiye'- de kurulmaktadır. Bunlar Köy Enstitüleridîr' diyordu. Örne- ğin Fransız düşünürü Georges Duhamel 'Dünyanın hiçbir yerınde böyle faydalı ve anlamlı muesseseler görmedım' di- yordu. Amerikalı Kongre üyesi Miss Janette Rokin 'Siz de- mokrasıye ulaşmanın gerçek yolunu bulmuşsunuz. Bu ensti- tüler tamamıyla mütecanis, dengelı ve ahenklı bir toplum tipinin biricikgarantısıdır. Enstitülerinizde ülkenin kendi bürv yesınden fışkıran güçlü, sağlıklı bir gençlık buldum' diyor- du..." Bugün 23 haziran, Tonguç'un ölüm yıldönûmü. Bugün pek çok yerde toplantılar yapılıyor. Ankara'da, Mithatpaşa'da 52 numarada, Çankaya Belediyesi Salonu'nda, saat 11.00'de Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı'run kuruluş hazırlık- ları konusunda kamuoyuna bılgı verilecek. Burada, Yakup Kepenek, Engin Tonguç, Mehmet Başaran, Mahmut Makal, Tatip Apaydın ile Aziz Nesin konuşmalar yapacaklar. Top- lantıda Tonguç ile esen anılacak. Bugünün bir önemli olayı da yıllardır Avrupa'da bulunan yazar Fakir Baykurt un ülkeye dörtüşü. Fakir, bu geceyarı- sından sonra uçakla Antalya'ya geliyor. Bugün aynca, yedi yıl önce aramızdan ayrılan Niyazi Ağır- naslı'nın da ölüm yıldönûmü. Sabahattin Ali'nin arkadaşı Niyazi Ağırnaslı'yı, birlikte, sevgıyle anıyorum. BULMACA 1 2SOLDAN ŞAĞA: 1/ Olağanüstü çekiciliği olan liderlerin kendisine ve kişiliğine, yandaşlann- ca yakıştınlan büyüleyici güç ve yetenek. 2/ Kalo- ri... Peru'nun para birimi. 3/ Gaziantep'in bir ilçe- si... Bedri Rahtni Eyu- boğlu'nun bir şiir kitabı. 6 4/ Boğanotu. 5/ Sahip... -, İstemli kas hareketlerin- de düzensizliğe yol açan 8 eşgüdüm bozukluğu. 6/ g Kalmbağırsağın son bö- lümü... Köpek. 7/ Maksim Gorki'- nin bir romanı... Yüce. yüksek. 8/ Asker... Cennetteakan dört sudan biri. 9/ Anadolu'nun bazı yörele- rinde. geceleri insanlann üzerine çöküp korkuttuğuna inanılan düş- sel yaratık. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Oluk ve yiv açmakta kullanılan araç. 2/ Güney Anadolu'da bir ır- mak... Çam ağacından yapılmış su testisi. 3/ Razı olma, isteme... "Ağaçlarda yeşil yaprak Bastığımız toprak" (Pir Sultan Abdal). 4/ Toplanma, birleşim... İridyum elementinin simgesi. 5/ Arka tarafında kırmalan çok, bacaklan dar bir tür pantolon. 6/ Bir soru eki... Şöhret... Bir renk. 7/ İlkçağdaki büyük uygar- lıklarla ilgili olan... Fazıl Hüsnii Dağlarca'nın bir şiir kitabı. 8/ Ruanda'da yaklaşık beş yüz bin kişinin öldüğü çatışmanın ta- raflanndan biri olan etnik grup (Diğeri Hutular). 9/ Kundura- cılann delık açmakta kullandıklan çelik tığ... Yükseime, yücel- me.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle