23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
16HAZİRAN1994 PERŞEMBE CUMHURtYET SAYFA KULTUR 15 2O.yüzyılın en büyük Wagner sopranolanndan biri olan Hildegard Behrens: Artıkbaşkaşeykrdesöylemekistiyorum AHMETKOZA 20. yüzyılın en büyük VVagner sopranolanndan biri olan Hildegard Behrens, Freiburg'da hukuk öğ- renimi gördüğü yıllarda sanat yaşamına aynı kentteki Bach korosunda söyleverek başladı. Bir süre sonra hukuk fakültesini bırakarak şan öğre- nimine karar verdi. 1972"de Freiburg Müzik Yiik- sek Okulu'ndan mezun oldu . 1977 yılında Salz- burg Festivalinde, Herbert von Karajan'ın yönetti- ği Richard Strauss'un Salome operasında başrolü üstlendi. Çağımızın ünlü şeflerinden Maazel, Kara- jan, Plasson, Sawwallisch'in yönctiminde büyük opera sahnelerinde. özellikle NVagner'in Brünnhil- de karakierini yorumlamada büyük başan ka- zandı. Bu rolü 1989'da New York Metropolitan Operası'nda şef James Levine yönetiminde yorum- ladığında olağanüstü övgü topladı ve CD yaptı. 1992'de Ralf \Veikertyonctimindeki DresdenFI- larmoni Orkestrası'yla Strauss'un Elektrasfm ba- şanylayorumladı. - Neden hukuk değil de opera? Ben hukuktan mezun olmaktan hiç pişmanlık duymadım. Aksine sanat kariyerimde bu bana çok yardımcı oldu, Bana daha mantıklı ve poziti/ dü- şünmeyi öğretti. - Roî seçerken nelere dikkat edersiniz? Bir rolü söyleyebilmem için o operanın tümünü sevmem gereİcir. Aynca bu operadaki kişilik bana uygun mu. benim karakterime uyuyor mu diye dü- şünürüm. Örneğin VVagner'in "Nibelungen'ın Yü- züğü" operasındakı ıkı baş kadın karakten, Brünnhilde'yi ve Sieglinde'yi yorumladım. Ancak kesin bir şcy var ki o da ben tam bir Briinnhilde karakterindeyim. - Günümüzde Bayreuth Operası dahil hemen tüm opera c\ lerinde VVagner operaları modem bir anlay ı- şia sahnelenmektedir. Sizin bu prodüksiyonlara karşı olan tavnnız nedir? Bu modernden ne anladığınıza bağlıdır. Eğerbir opera 1994 yılına taşınıp aktüelize ediliyorsa ben bunda yokum. Ancak çağdaş bir yorumsa bu be- nim için kabul edilebilir. Ancak yönetmcnin de beni prodüksiyon konusunda ikna ctmesi gerekir. Bazı yönetmenler vardır ki onlarla çalışılmaması gerektiğini bilirim ve teklifleri hemen geri ceviri- rim. Aynca bestecinin mctninc sadık kalınması- ndan da yanayım. - .Metropolitan Operası'nda önce Briinnhilde ro- lünde büyük başan kazandınız, sonra > ine a\ nı ope- rada Tosca söylediniz. Bu ftalyan operasına bir geciş mi? Almanya'nın tüm kentlerinde hep Alman beste- cilerinin eserlerini söyledim. Daha sonra da ben bu çizgide başanlı bulundum ki hep bu rolleri söyle- mem istendi. Berg'den. R.Slrauss'tan ve VVagner'- den söyledım, benim kariyerim hızlı gitti ve ben kendimi hep bu çizgide buldum. Artık başka şeyler de söylemek istiyorum. Cavalleria Rusticana, Tu- randot. La Fanciulla del VVest (Altın Batı'nın Behrens, bugün saat 19.00'da Dresden Filarnıoni Orkestrası eşliğinde Aya İrini'de. Kızı). II Tabarro (Pelerin) ve Cherubini'nin Me- dea'sını özellikle söylemek istiyorum. - Bu durumda önümüzdeki günlerde başanlı Al- man operası kay ıtlannı/a İtalyan operasını da ekle- yecek misiniz? öyle bir çağda yaşıyoruz ki her şey uzmanlaşmış durumda. Artık CDpivasası benim Alman operası söylememe alıştı. Bir İtalyan operasının kaydı için sanatçılar seçilirken ben pek akla gelmiyorum. An- cak bir Wagner veya R. Strauss kaydı için ilk akla gelen kişilerden biriyim. Şunu da hemen ilave et- mek İMerim ki rollerimden son derece memnunum ve bu konuyu fazla kurcalamak isıemiyorum. Du- rumumdun şikayetçi değilim. ama İtalyan operası sö\lerken çok du\gusallaşı\orum. - Bundan Alman operasını du>gu >önünden eksik bulduğunuz anlamını çıkartabilir miy i/? Kcsınliklc hayır. İnsanın ana dilinde söylemesi çok daha etkileyici oluyor ve insan kendini daha rahat hissediyor. Ama ben İtalyan operası söylc- mekten de çok mutluyum. -Siz Almanya'nın son 20 yılda yetiştirdiği en bü- > ük VVagner yonımcusu olarak tanınıyorsunuz. Te- nor denince üç büyükler akla geliyor, İtalyan ope- rasının önde gelen birçok sopranosu var, ancak sıra VV agner'e gelince ilk akla gelen siz oluyorsunuz. Bu tek olma nasıl bir duygu? Size bu iltifatlarınız için çok teşekkür ederim. Bu cevaplandınlması çok zor birsoru. Ben diğerlerin- den daha iyiyim diyemcm. - Biraz da çaltşma sisteminizden bahseder misiniz? Benim bazı sanatçı arkadaşlanmın yaptığı gibi günlerce konuşmayarak sesimi korumaya çalı- şmam imkansız. Çünkü 25 yaşında menajerliğimi de yapan bir oğlum ve 12 yaşında bir kızım var, yani bir ailcm var. Bu kişilerlc sesimi korumak amacıyla konuşmadan bir yaşam sürmcm im- kansız. Şarkı söylemek benim bir parçam. Bunu çok genç yaşta öğrendim. Tabii büyük rollerc hazı- rlandığımda daha dikkatli davranıyorum. Çalı- şmalanmı genelde kulisteki bir odada yapmayı ter- cih ederim. Otcl odalannda ve evde prova veya çalışma yapmam. Çünkü bu beni başkalannı ra- hatsız cdeceğim diye strese sokar. - İstanbul konserinizde Aya İrini'de soyleveceksi- ni/. Gecen yıllarda bazı sanatçılar buranın havasının kendilerinde alerji yaptığını söylediler. Sizin böyle bir probleminiz >ar mi.' Hayır. kesinliklc yok. Sadcec deniz kenanna yaklaştıkça sesimdc gcçici bir kısılma oluyor. Bu Islanbul'da da oldu. ancak şu anda oldukça iyi du- rumdayım. - VV'agner'in Tristan ve İsolde operasından "Ask Ölümü" ülkemizde ilk kez seslendirilecek. Bu sizi ürkütüyor mu? Bu çok büyük bir sorumluluk. Biz Portekiz'de Katya Kabanova gibi son derece zor bir escri, çok az bilinen bir eseri üstelik Almanca söylemiştik. Ancak aldığımız bir eleştirinin başlığı "Bir Opera Kendini Nasıl Kanıtladı" idi. Bir olayı ilk kcz ger- çckleştirmck çok heyecan vcrici vc bir o kadar da sorumluluk istcycn birolay. - Sizi ilk kez ulusJararası platforma çıkaran Kara- jan oldu. Kendisi ile çok uzun süren çalışmalannız oldu. Gerçekten çahşılması zor biri miydi? Ben de onun için çalışılması zor diycbilirdim. Oysa Karajan son derece disiplinli. ne istediğini bi- len, olağanüstü karizması olan bir sanatçıydı. Bu demek değil ki kendisiyle çalışmalanm sırasında tartışmadım. Salome'ninçalışmalan sırasında ken- disiyle reji konusunda çok tartıştık. Bir mükemmc- liyetçi olduğu için Salome'nin ünlü dans sahnesini birdans sanatçısına vermek istedi. Ben buna karşı çıktım. Çünkü ben rolün icapettirdiği herşeyiyap- mak istiyordum. Evet. birdanscı kadar olamazdım ama bence burada Strauss'un istediği. mükcmrncl bir danstan çok erotizmdi ki ben de bunu verebilir- dim. Sonunda kendisini ikna ettim. 16 haziran Joyceseverlerin günü... JVEVZAT ERKMEN Geçen yıl bugün Cumhuriyet'te yayı- mlanan "James Joyce Tiryakileri tçin Özel Bir Gün" başlıklı yazımda. ziyaret etmek istediğim yerlerin başında Dub- lin'tn geldiğini. hem de bunu bir 16 hazi- ran gününe denk düşürmek istediğimi; zira, James Joyce'un, romanının içeriği- ni oluşturan o son kerte ilginç. çok yön- lü, mizahi. trajik, dramatik vb. olaylan, en fazla. romanın başkahramanı Leo- poM(Mr.)Bloom'a. 19O4yıiının 16 Hazi- ran gününde yaşattığını: şimdi her yıl. artık "Bloomsday = Bloomgünü" diye anılan 16 haziranda James Joyce tirya- kilerinin sabah saat 08.00"den gece yansından sonra 02.00'ye dek Mr. Blo- om'un ve "Sanatçının Bir Genc Adam Olarak Portresi" deki. kendisini temsil eden kahramanı Stephen Dedalus'un ayak izlerinden gidebilmeleri için yerlere metal plakalar bile yerleştirilmiş olduğu- nu; Bloomgünü'nde Dublin'i ziyaret et- menin de Joyceanlar. vani Joyceseverler için bir tür "hacca gitmek" olduğunu yazmıştım. HenüzDublin'egidemedim. Llysses'i çevirmekle uğraştığım için. Tatil günleri de dahil. çeviriyi sürdürüyorum. Bunun için Homeros'un Odyssey'ını. Joyce'un Poı*e ve Dublinliler'ini ve daha birçok yapıtı yabancı diller ve Türkçeden oku- mak; Ülysses'in 18 bölümünün her biri- rıe ilişkin açıklavıa sayısız kitabı geceleri evde okuyup. gündüzleri. Liysses'in Al- manca. Fransızca ve İtalyancası ve her geçen gün bir yenisi yayımlanan Ulysses kılavuzlannın eşliğinde çevirmek. Bir ünrversite programını epey aşan bir uğ- raş bu. Bir yolculuk bu uğraş. Ulysses bir yolculuk James Joyse. kuşkusuz. yirminci yüzyılm tüm sanat dallanndaki en üstün başyapıtlardan birisi olan Ulysses'ini ya- zarken. ona Homeros'un Ödyssey'ine koşut bir yapısalhk katmış. Odyssey ise bir yolculuk seriiveni - günümüzün uzay yolculuklanna eşi-. James Joyce'un ken- dısıyle bırlıkte çalışma şansını bulabil- miş bir Joyce bilgini. Stuart Gilbert, Üly- sses'teki on sekiz bölümün adlannın Homeros'un Odyssey'indeki olay ya da kişilerden esinlenerek belirlendiğini açıklıyor. Ne var ki Joyce. kitabında bö- lüm başlıklan olarak bu adlan değil. sayılan kullanmayi yeğlemiş. Bölüm ad- lan şunlar: 1 - Telemachus. 2- Nestor. 3- Proteus. 4- Calypso. 5- Lotus Eaters. 6- Hades. 7- Aeolus. 8- Lestrygonians. 9- Scylla and Charybdis. 10- VVandering Rocks, 11- Sirens, 12- Cyclops. 13- Nausicaa. 14- Oxen of The Sun. 15- Virce. 16- Eumae- us. 17- tthaca, 18- Penelope. Ne var ki Liysses'in her bir bolümü- nü. yazın dünyasında mevcut tüm bi- çemleri kullanarak ve bir bakıma. geze- genimizin. tüm kitaplannı noktalayan son kitabım üretmekle kalmıyor: her bir bölümde Dublin'den çeşitli sahneler ser- giliyor, insan anatomisinin değişik bö- lümlerini işliyor.. ayrı bir sanat ya da bi- lim alaruna giriyor.. gökkuşağındaki tüm renkleri yansıtıyor.. bir fahişeden Kutsa! Bakire'ye, yeryüzünden kuyruk- lu yıldızlara, denizcilerden siyasetçilere uzanan çeşitli simgelerden yararlaruyor ve gene her bir bölümde eytişim. narsi- sizm. embriyon, monolog. ilmihal. tası- msal cıkanmlar, sannlar ve daha nice yöntemlere başvuruyor. Ama hangi y apısal yöntemi kullanırsa kullansın. tüm bu zahiri karmaşıkhğına karşın Ulysses, son kerte basit bir öykü- dür de. Bir günün öyküsü. Sanki bir ki- şiymiş gibi anlattığ) Dublin'in öyküsü. 1904 Dublini'ne eteklerini kaldırmış "kadınkent" kişiliği verilmiş. İrlandalı bir Yahudi olan Mr. Blo- om'un bu sabahtan geceye kadarki yol- culuğu sırasında onun devinimlerini iz- ler. zihninden geçirdiği en mahrem dü- şüncelere tanık olur. ola ki kendisinin bile bilincinde olmadığı birtakım coşku- lan, duygulan sergilediğini görürüz. Bu yolculuk. bir bakıma. her birimi- zin ortak yazgısıdır; evrenseldir. Bedensel bilinçliliği ön planda Joyce'un kendine özgü bir birikimi var. Katolik eğitimi görmüş. Babası iyi bir tenor, kendisi de iyi bir tenor. İrlanda gibi. bir zamanlar İngiltere tarafından ezilen. ama birçok kahramanlar çıkaran bir ülkede özgüriük peşindc koşan bir- takım insanlann arasında yetişmiş ol- ması.. olağandışı bir ruhsal atılımla yan kaçarcasına yan da Avrupa'ya giden bir misyoner gibi kapağı Paris'e atması.. daha sonra Avrupa'yı dolaşması.. 1. Dünya Savaşı, ondan sonraki yoksulluk ve zenginlik dönemleri.. çok akıllı bir sa- natçı olması... Bütün bu etkenler birleşe- rek kabına sığmaz birtakım coşkular ve esinler birikimi yaratıyor. însan olarak kanıtlamak istiyor belki kendisini. bir evreni bir kitapçığa sığdıran bir ilah olu- vor. VVyndkam Lewis'in çizgisiyle Joyce. Bir orkestra, çoksesli müzjk dinler gibi oluyoruz. Gerçekten orada bir kadının iç dünyasını yansıtan gizaçı- mlar. Dublin'in ayaktakımı. içkidler, azınhklar. İrlanda kahramanlan. sos- yetenin üst katmanlannın temsilcileri. dilinin çok yanlılığı ve bilimsel öğeler. Yani bütün bu alanlarda uzmanlaşmış bir kişinin yazması gerekirdi bu yapıtı. bütün bu özellikler Jovceta vardı. Bu- dacılığı. Doğu öğretilerini. gizemciliği derinlemesine incelediğini. özümsediğini biliyorum. Bu yansıyor. Unıanm ki ken- di başına aynca çckici bir öğesi olan dili- nin zorluğunu da çeviriyi okurken. be- nim ve umanm başkalannın da ürete- ceklcri yardımcı kitaplar eşliğinde aşabi- lir ve onun tadına varabiliriz. Birçok dilc çevrilen Ulysses'in çok yönlülüğüne bir örnek olsun diye, her biri birkaç kitabın oylumunda ışlenebi- lccek şu ilginç yanlanna değinmck isti- yorum: Joyce. roman boyunea. bedensel bi- linçliliği ön plana çıkanr. Bu durum. Geştalt Terapisi. Zen ve Carlos Castane- da'nın kitaplarında yer alan Yaqui Kı- zılderilisi Don Juan'ın öğretileriyle bir koşutluk içindedir. Joyce'un kahraman- lan kaşınırlar. işerler. büyük apteslerini \aparlar ve sokakta yürürkcn cğilip kol- tuk altlannı koklarlar. Yani onun kah- ramanlan insanlardır: herolar değil. Zorlamalı. nıarjinal. dramatik olaylar bulunmaz onda. Sartre'ın ya da Con- rad'ın romanlarındaki gibi. Herhangi bir günü anıtsal bir romana dönüştürür. Joyce. Joyce. aslında, sanki bizım Geştalt Terapisi'ndeki "Şimdi-ve-Burada" bi- linçlilik alıştırmasını uygulargibidir. bu alıştırmalan ilk kez yapan kimseler. çe\- relerini ya da kendilerini (bedensel. duy- gusal. zihinsel v b. açılardan) algılayacak yerde. örneğin. "Şimdi ve burada ben di- zimin üzerine koyduğum elimin sıcaklığını duyumsamaktayım".. >;ı da "Şimdi \e burada ben sokaktan geçen arabanın sesini işitmekteyim".. lüründcn basit ama somut bilinçlilik durumlan ye- rine. "Ben yakmda secimlerin \apıla- cağının bilincindeyim".. >a da "Ben çağ- daş bir kadın olduğumun bilincindeyim'".. gibi daha zivade salt zihinsel so> utlama- lann içine hapsederlcr kendilerini. Joy- ce'da, Zen meditasyonu olan 'zazen'deki uyanıklığa tanık oluruzsürekli. Kahramanı neden Yahudi? Milliyetçilik, erkeklik. feministlik kavramlanndan uzak. gerçek bir yak- laşımı vardır Joyce'un ki kanımca gele- cek yıllarda Uhsses'in insanlan en çok etkilcyen teması olacaktır. Joyce. ya- zann ilk görevinin milliyetçiliği eleştir- mek, onu yere çalmak olduğunu söylcr: göklere çıkarmak değil! Aynı şckilde. salt erkek ya da saJt dişi deyoktur. Hepi- miz. bir anadan doğanz. Ve kadındır o ana. James Joyce. bu nedenle. kahra- manının bir Yahudi olmasını istemiş. Niçın? Çünkü savaşçı. kaba. yıkıcı dıyc tanıtılmaya çalışılan İrlandalı'mn se- vecen. yumuş;ık \e insan yanını ancak bir Yahudi'nin kolayca yansıtabileceği- ni düşünmüştür. Gerçek bir Türk de se- vecen. yumuşak ve insancıl değil midır! Yin \e Yang öğelerinin bir sentezidir bir insan. Mr. Bloom. kansı Molly'nin. kendisi- ni erkeklik simgesi bir adamla. Blazes Boylan'la aldatmasına göz yumar. Ama. Molly Bloom. sonunda. bu zahiri. cila- lanmış erkeklik yerinc. insan bir kocayı. Mr. Bloom'u lercih edcr. Grafik, çizgi roman, pop ve kitschKültür Servisi - Çalışmalannı New York'ta sürdüren ressam Suzan Batu. son dönem çalışmalannı içeren sergısini. Taksim Sanat Galcrisi'nde açtı. Bu yıl daha önce BM Çağdaş Sanat Merkezi ve Atatürk Kültür Merkezi'nde açtığı sergilerdcn farklı olarak küçük boyutlu resimlerini ser- gileyen Suzan Batu, "Bunun, çalışma ve iiretme açısından çok farklı bir etki- si oluyor. Büyük resimlere çok farklı bir etıerji sarfediyordum. Fikirlerimi daha secerek kuüanıvordum. Do- layısıyla birçok fikir kaybolup gidi- yordu. Ve görsel fikirler kısıtlanıyor- du, buna da gerek olmadığına karar verriim. Ve kendi kendimi ne kadar birbirinden değişik resim yapmaya ite- bilirim, bu çabanın sonunda hepsini \ine de bağlayan unsur ne şekilde orta- ya çıkacak sorusunu sordum..." müz malzemesinden esinli hep: Am- balaj kutulan. pankartlar. reklam pa- noları... "Kullandığımız eşyaların yiizde 80'ini teşkil eden plastik ve bu- nun kendüne özgü, daha önceki alışılmrş renklere göre 'çiğ' kaçan renkleri, duvar kağıdı renkîeri, vini- leks \e foımika renkleri... Bu sergim- de, ilk defa kullandığım. ama aslında renk açısından daha önceden de ilgimi çeken yaldız >e yaldızlı kağıtlar da kullannonım. Bunlar. küçük paketle- re benzeyen üçboyutlu işler" di\ or Su- zan Batu. Uç boyutlu işler Bu unsurlan da şöyle sıralıyor Su- zan Batu: "Grafik, çizgi roman, pop ve kitsch. Bunlann dışında formalizm. renk ve hepimizin gölgesinde büyüdü- ğü modernizm, tabii ki çok önemli bir unsur." Suzan Batu'nun sergisi. öncelikle resimlerinin renkleriyle çarpıyor izJe- yiciyi. Doğanjn renkleri değil bunlar, daha çok endüstri renkleri. Ya- şamının büyük bir bölümü kentlerde geçen sanatçının belleğinde ycr cdcn ve tuvaline yansıyan renkler, günü- Resimlerdeki düzgün çizgi ler, temiz alanlar, düzenJi yuvarlakları yapan makine, sanki saçmalanıaya başlamış kağıdı, kurdelesi birbirine karışmış küçük paketler cliLşturmuş gibi. Suzan Baiu'vu sö/ konusu üçbo- vuılu işlori ya da *hedi>e paketlerini" yapmaya diirtcn. bunlann kitsch un- surlarından başka. ikibovutluluğu ve grafik unsuru kurma istcği. Batu. bu paketlerin. rcsimlcrin dc- jcnerc olmuş biçimi olduğunu söylii- vor: "Resimlcrdeki düzgün çizgiler, te- miz alanlar. dü/enli yutarlakları ya- pan makine. sanki saçmalamaya baş- lamış kağıdı. kurdelesi birbirine kartşmış küçük paketler oluşturmuş gibi. Fakat bunları resimlerle bağlayan unsur da y ine bu ambalajlann renkleri, renklcrin kullandığım diğer renkJerle olan ilişkisi. Benim için bu paketler yine de 'rcsim' anlayışının içinde kalı- yor. \anibenonlararenk,çizgi,şekil, form olarak bakıvorum." Suzan Batu'nun bu son dönem iş- lcri. Ncvv York'ta yaşamasının da et- kilerini taşıyor: "New York, çok geometrik; cam, mermer, çelik. beton \e bol plastiği olan bir şehir. OradakJ tabiat. yani çi- çekler ve ağaçlar, bu geometriye uy- gun olduğu sürece var oluyor. Aynı zamanda aklınıza gelecek her tiirlü kültürün kaynaştığı bir yer. Bu sergide olduğu gibi birbirinden çok farklı unsurlan bir araya gerirerek beklenmedik bağlantıların ortaya çıkmasını sağlamaya çalışmak, bir yerde Ne» York'ta oturmamdan kay- naklanıyor. Düzen ve kargaşa, orada- ki havatın temel unsurlan." ODAKNOKTASI AHMET CEMAL Sanatçı Kendini Nasıl Yorumlar? Sanatta yorumdan söz edildiğinde, genelde hep sa- natçının ya da sanat eserinin yorumu düşünülür. Sanat- çının kendi yorumunu zaten eserinde dile getirdiği var- sayılır ve konunun başkaca olası açılımlarına pek deği- nilmez. Oysa sanatçının geçmişteki eserlerine bir he- saplaşma bağlamında bakması da onun kendine yö- nelik bir yorumudur ve bu yorum, sanatçınıngelecekteki yaratma eylemleri bakımından -her iç hesaplaşma gibi- büyük önem taşır. Fransız sinemasının büyük yönetmenlerinden Jean Luc Godard, sanatçının kendi geçmişine yönelik değer- lendirmesinin nasıl olması gerektiği konusunda, "Sine- manın Hakiki Bir Tarihine Giriş" adlı kitabında önemli ipuçları verir. 1978 sonlannda, Montreal'deki Sinema Sanatı Konservatuvan'nın çağrısı üzerine sinema tarihi dersleri vermek üzere Kanada'ya giden Godard'ın üni- versite öğrencileriyle gerçekleştirdiği çalışmalann ürü- nü olan kitapta yönetmen, kendi filmlerine yönelik 'geri- ye bakış'm nasıl olması gerektiğini şöyle açıklamakta- dır: "... Bu, benim kendime yönelik bir ruhçözümleme yapmam gibi bir şey, çalışmalarımın ruhçözümlemesi başkalannın önünde ve başkalarıyla birlikte kendi geç- mişimi değil, fakat kendi yirmi sinema yılımı yeniden görmek, böylece farklı bir görme biçimini edinmeye ça- lışmak; yani.. aslında son derece inatçı ve şematik bir tutumla, her defasmda filmlerimden birini görürken bu fırsattan yararıanmak; bir filmiya da bir türfilmiyeniden görmek ya da anımsamamın üzerinden çok zaman geç- mişse eğer, o filmi görmek; benim sinemamla ilintili ol- duğunu anımsadığım bir filmi görmek. Ve işe, başlan- gıçla başlamak..." Godard böyle bir tutumla eski filmlerinden birini izle- dikten sonra hissettiklerini de şöyle özetler: "Ve sonra kendime şöyle dedim: Demek kiyirmi, yirmi beş yılönce buymuş benim istediğim ve yaptığım... Sanki bir aile al- bümünü kanştınr gibiydim ve başkalannın önünde bu- nu yapmaktan hoşlanmıyordum. İnsanın kendi aile albü- münü karıştırması ve öyle bir aileden olduğuna şa- şırması gibiydi..." Godard'ın burada sözünü ettiği konum, bir sanatçının kendi geriye bakışını gerçekleştirirken de yaratıcılığını sürdürmesi, neredeyse Proustvari bir tutumla geçmişi yeniden var etmesidir. Ancak bu eylem, çok somut bir hedefe, yaratılacak olan'\ doğru yönlendirebilmek için 'yaratılmış olan 'ı bir tür ma\zeme olarak kullanma hede- fine yöneliktir. 'Geçmişte kalan'a hertürlü yüceltme, olduğundan da- ha iyi gösterme eğiliminden uzak kalarak bakmak, nes- nel olabilmek amacıyla, ilk kez görüyormuşçasına bakmak, böylece de eskiden yaratılmış olanı aradan ge- çen zaman içersinde vanlan nokta açısından değerlen- dirmek. yukarıda sözü edilen tutumun kurucu öğeleridir. Başka türlü özetlemek gerekirse, Godard'ın burada amaçladığı. kendi geçmişindeki yaratılarını bir tür labo- ratuvar çalışmasının eleğinden geçirmektir; bir labora- tuvar çalışmasının gereksindiği, koşul kıldığı yansızlık- la, kime ait olduğu neredeyse hiç önem taşımayan bir malzemeyle gerçekleştirilen bir inceleme ve araştırma eylemi... "Bu çalışmayı başkalannın önünde gerçekleştirece- ğim. Yani olanların bir zamanlar nasıl olduğunu biraz araştıracağım..." Godard'ın -biraz yukarıdaki alıntıda belirtildiği gibi- bu işi başkalannın önünde yapmaktan hem biraz tedirginlik duyması, hem de başkalarından vazgeçememesi, kendi sinema geçmişine bakarken nesnelliği yoğunlaştırma iradesinden başka bir şey de- ğildir. Böylece, üniversite öğrencileriyle gerçekleştirile- cek bu çalışma sırasında bir zamanlar o filmleri yarat- mış olan ben olabildiğince geri plana itilecek, onun yeri- ni, yine olabildiğince. artık bir zamanların sonuçlarını eleştirel olarak değerlendirebilen bir oteki ben ala- caktır. Burada belirginleşen tutum. örneğin kendisinden sonra basılmamış eserlerinin yakılmasını vasiyet eden Kalka'nm tutumundan çok farklıdır; çünkü burada irade, sanat eserinin dış dünyada herhangi bir şeyi değiştirip değiştiremeyeceği sorusuna yönelmeyip, doğrudan sa- nat eserinin sanatsal düzlemdeki varoluş koşullarının yeniden irdelenmesi noktasına yönelmiştir. Godard örneği, sanatçının kendine yönelik yorumuna. 'yaratıfmış'lan yola çıkıp yaratılacak'a uzanan bir süre- ci temel almasının, kendi nesnel bakışını oluşturması bağlamında ne denli büyük önem taşıyabileceğini gös- terdiği için ilginçtir... AyşeÖzel Londra'da sergi açacak • Kültür Servisi - Ressam Ayşe Özel. temmuz ayında Londra'da açacağı sergi için hazırlanıyor. Bugüne kadar Türkiye'deçeşitli sergileraçmış olan sanatçı. bir süredirilişkide olduğu Lyric Thcatre sergi salonlannda .11 temmuz-6 ağustos larihleri arasında bir sergi açacak. Ayşe Özel Türkiye'de sanat çevrelerinde minyatür sanatını günümüze taşıyan bir ressam olarak biliniyor. 70'li yıllarda Güzel Sanatlar Âkedemisi Resim Bölümü'nden mezun olduktan sonra o yıllarda yeni açılan geleneksel Türk sanatlan bölümünü de bitirdi. Osmanlı minyatürlerinden esin alarak yaptığt çağdaş resimlerle ilgi çeken sanatçı. Prof. Devrim Erbil Atölyesi'nden mezun olmuş. Ayşe Özel, halen Marmara Üniversitesi Ataıürk Eğitim Fakültesi Resim İş Eğitimi BÖlümü'ndeöğretim görevlisi olarak çalışmakta. PEDAGOJIK DANISMA UERKEZI KIRMIZIBALIK COCUKBV! KIRMIZI BALIK ÇOCUKEVLERİ YAZ OKULUFÂALİYETLERİ * Yüzme kursu • Vitray ' Seramik ' Piknik 'Gezi ' Müzeler ve tarihi eserler gezısi YÜZME KURSU 20 Hazıran 1994 -1 Eylül 1994 arası, pazartesi, çarşamba, cuma gün- leri saat 13.00 -15.00 arası. Spor Yazarları Yüzme Havuzuna gıdeceğız. Havuzda çalışmalar spor akademısi mezunu antrenör ve bizim öğret- menlerimizın gözetımınde yapılacak. Kulvar ve antrenör, çalışmaları- mız sırasında yalnız bize özel olacak. Yaş grubu 3-12 yararlanabilir. Dışarıdan öğrenci kabul edebıliriz Ucret (Servıs dahil). Haziran: 1.000.000-, temmuz: 2.600.000-, ağustos: 2.800.000-, SERAMİK, VİTRAY Perşembe gunlerı Atölye Z Kadıköy den ıki sanatçı Seza ve Sera ha- nımlar gelecekler. GEZİ, TARİHİ YERLER Salı gunlerı okuldan gideceğız 28 Haziran 1994 "Uçurtma Senlığı Kırmızı Balık 1 Bostancı ÇamlıcaTepesı'ne, Kırmızı Balık 2 Mecidıyeköy Emirgân Korusu'na gideceğız PİKNİK 19 Haziran 1994 Pazar günü BABALAR GÜNÜ dolayısıyla Heybe- liada'ya gidiyoruz. Mecidiyeköy: (212) 275 55 94 BOSTANCI: Tel:(216)417 1636
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle