Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
16HAZİRAN1994 PERŞEMBE CUMHURtYET SAYFA
KULTUR 15
2O.yüzyılın en büyük Wagner sopranolanndan biri olan Hildegard Behrens:
Artıkbaşkaşeykrdesöylemekistiyorum
AHMETKOZA
20. yüzyılın en büyük VVagner sopranolanndan
biri olan Hildegard Behrens, Freiburg'da hukuk öğ-
renimi gördüğü yıllarda sanat yaşamına aynı
kentteki Bach korosunda söyleverek başladı. Bir
süre sonra hukuk fakültesini bırakarak şan öğre-
nimine karar verdi. 1972"de Freiburg Müzik Yiik-
sek Okulu'ndan mezun oldu . 1977 yılında Salz-
burg Festivalinde, Herbert von Karajan'ın yönetti-
ği Richard Strauss'un Salome operasında başrolü
üstlendi. Çağımızın ünlü şeflerinden Maazel, Kara-
jan, Plasson, Sawwallisch'in yönctiminde büyük
opera sahnelerinde. özellikle NVagner'in Brünnhil-
de karakierini yorumlamada büyük başan ka-
zandı. Bu rolü 1989'da New York Metropolitan
Operası'nda şef James Levine yönetiminde yorum-
ladığında olağanüstü övgü topladı ve CD yaptı.
1992'de Ralf \Veikertyonctimindeki DresdenFI-
larmoni Orkestrası'yla Strauss'un Elektrasfm ba-
şanylayorumladı.
- Neden hukuk değil de opera?
Ben hukuktan mezun olmaktan hiç pişmanlık
duymadım. Aksine sanat kariyerimde bu bana çok
yardımcı oldu, Bana daha mantıklı ve poziti/ dü-
şünmeyi öğretti.
- Roî seçerken nelere dikkat edersiniz?
Bir rolü söyleyebilmem için o operanın tümünü
sevmem gereİcir. Aynca bu operadaki kişilik bana
uygun mu. benim karakterime uyuyor mu diye dü-
şünürüm. Örneğin VVagner'in "Nibelungen'ın Yü-
züğü" operasındakı ıkı baş kadın karakten,
Brünnhilde'yi ve Sieglinde'yi yorumladım. Ancak
kesin bir şcy var ki o da ben tam bir Briinnhilde
karakterindeyim.
- Günümüzde Bayreuth Operası dahil hemen tüm
opera c\ lerinde VVagner operaları modem bir anlay ı-
şia sahnelenmektedir. Sizin bu prodüksiyonlara
karşı olan tavnnız nedir?
Bu modernden ne anladığınıza bağlıdır. Eğerbir
opera 1994 yılına taşınıp aktüelize ediliyorsa ben
bunda yokum. Ancak çağdaş bir yorumsa bu be-
nim için kabul edilebilir. Ancak yönetmcnin de
beni prodüksiyon konusunda ikna ctmesi gerekir.
Bazı yönetmenler vardır ki onlarla çalışılmaması
gerektiğini bilirim ve teklifleri hemen geri ceviri-
rim. Aynca bestecinin mctninc sadık kalınması-
ndan da yanayım.
- .Metropolitan Operası'nda önce Briinnhilde ro-
lünde büyük başan kazandınız, sonra > ine a\ nı ope-
rada Tosca söylediniz. Bu ftalyan operasına bir geciş
mi?
Almanya'nın tüm kentlerinde hep Alman beste-
cilerinin eserlerini söyledim. Daha sonra da ben bu
çizgide başanlı bulundum ki hep bu rolleri söyle-
mem istendi. Berg'den. R.Slrauss'tan ve VVagner'-
den söyledım, benim kariyerim hızlı gitti ve ben
kendimi hep bu çizgide buldum. Artık başka şeyler
de söylemek istiyorum. Cavalleria Rusticana, Tu-
randot. La Fanciulla del VVest (Altın Batı'nın
Behrens, bugün saat 19.00'da Dresden Filarnıoni Orkestrası eşliğinde Aya İrini'de.
Kızı). II Tabarro (Pelerin) ve Cherubini'nin Me-
dea'sını özellikle söylemek istiyorum.
- Bu durumda önümüzdeki günlerde başanlı Al-
man operası kay ıtlannı/a İtalyan operasını da ekle-
yecek misiniz?
öyle bir çağda yaşıyoruz ki her şey uzmanlaşmış
durumda. Artık CDpivasası benim Alman operası
söylememe alıştı. Bir İtalyan operasının kaydı için
sanatçılar seçilirken ben pek akla gelmiyorum. An-
cak bir Wagner veya R. Strauss kaydı için ilk akla
gelen kişilerden biriyim. Şunu da hemen ilave et-
mek İMerim ki rollerimden son derece memnunum
ve bu konuyu fazla kurcalamak isıemiyorum. Du-
rumumdun şikayetçi değilim. ama İtalyan operası
sö\lerken çok du\gusallaşı\orum.
- Bundan Alman operasını du>gu >önünden eksik
bulduğunuz anlamını çıkartabilir miy i/?
Kcsınliklc hayır. İnsanın ana dilinde söylemesi
çok daha etkileyici oluyor ve insan kendini daha
rahat hissediyor. Ama ben İtalyan operası söylc-
mekten de çok mutluyum.
-Siz Almanya'nın son 20 yılda yetiştirdiği en bü-
> ük VVagner yonımcusu olarak tanınıyorsunuz. Te-
nor denince üç büyükler akla geliyor, İtalyan ope-
rasının önde gelen birçok sopranosu var, ancak sıra
VV agner'e gelince ilk akla gelen siz oluyorsunuz. Bu
tek olma nasıl bir duygu?
Size bu iltifatlarınız için çok teşekkür ederim. Bu
cevaplandınlması çok zor birsoru. Ben diğerlerin-
den daha iyiyim diyemcm.
- Biraz da çaltşma sisteminizden bahseder misiniz?
Benim bazı sanatçı arkadaşlanmın yaptığı gibi
günlerce konuşmayarak sesimi korumaya çalı-
şmam imkansız. Çünkü 25 yaşında menajerliğimi
de yapan bir oğlum ve 12 yaşında bir kızım var,
yani bir ailcm var. Bu kişilerlc sesimi korumak
amacıyla konuşmadan bir yaşam sürmcm im-
kansız. Şarkı söylemek benim bir parçam. Bunu
çok genç yaşta öğrendim. Tabii büyük rollerc hazı-
rlandığımda daha dikkatli davranıyorum. Çalı-
şmalanmı genelde kulisteki bir odada yapmayı ter-
cih ederim. Otcl odalannda ve evde prova veya
çalışma yapmam. Çünkü bu beni başkalannı ra-
hatsız cdeceğim diye strese sokar.
- İstanbul konserinizde Aya İrini'de soyleveceksi-
ni/. Gecen yıllarda bazı sanatçılar buranın havasının
kendilerinde alerji yaptığını söylediler. Sizin böyle
bir probleminiz >ar mi.'
Hayır. kesinliklc yok. Sadcec deniz kenanna
yaklaştıkça sesimdc gcçici bir kısılma oluyor. Bu
Islanbul'da da oldu. ancak şu anda oldukça iyi du-
rumdayım.
- VV'agner'in Tristan ve İsolde operasından "Ask
Ölümü" ülkemizde ilk kez seslendirilecek. Bu sizi
ürkütüyor mu?
Bu çok büyük bir sorumluluk. Biz Portekiz'de
Katya Kabanova gibi son derece zor bir escri, çok
az bilinen bir eseri üstelik Almanca söylemiştik.
Ancak aldığımız bir eleştirinin başlığı "Bir Opera
Kendini Nasıl Kanıtladı" idi. Bir olayı ilk kcz ger-
çckleştirmck çok heyecan vcrici vc bir o kadar da
sorumluluk istcycn birolay.
- Sizi ilk kez ulusJararası platforma çıkaran Kara-
jan oldu. Kendisi ile çok uzun süren çalışmalannız
oldu. Gerçekten çahşılması zor biri miydi?
Ben de onun için çalışılması zor diycbilirdim.
Oysa Karajan son derece disiplinli. ne istediğini bi-
len, olağanüstü karizması olan bir sanatçıydı. Bu
demek değil ki kendisiyle çalışmalanm sırasında
tartışmadım. Salome'ninçalışmalan sırasında ken-
disiyle reji konusunda çok tartıştık. Bir mükemmc-
liyetçi olduğu için Salome'nin ünlü dans sahnesini
birdans sanatçısına vermek istedi. Ben buna karşı
çıktım. Çünkü ben rolün icapettirdiği herşeyiyap-
mak istiyordum. Evet. birdanscı kadar olamazdım
ama bence burada Strauss'un istediği. mükcmrncl
bir danstan çok erotizmdi ki ben de bunu verebilir-
dim. Sonunda kendisini ikna ettim.
16 haziran Joyceseverlerin günü...
JVEVZAT ERKMEN
Geçen yıl bugün Cumhuriyet'te yayı-
mlanan "James Joyce Tiryakileri tçin
Özel Bir Gün" başlıklı yazımda. ziyaret
etmek istediğim yerlerin başında Dub-
lin'tn geldiğini. hem de bunu bir 16 hazi-
ran gününe denk düşürmek istediğimi;
zira, James Joyce'un, romanının içeriği-
ni oluşturan o son kerte ilginç. çok yön-
lü, mizahi. trajik, dramatik vb. olaylan,
en fazla. romanın başkahramanı Leo-
poM(Mr.)Bloom'a. 19O4yıiının 16 Hazi-
ran gününde yaşattığını: şimdi her yıl.
artık "Bloomsday = Bloomgünü" diye
anılan 16 haziranda James Joyce tirya-
kilerinin sabah saat 08.00"den gece
yansından sonra 02.00'ye dek Mr. Blo-
om'un ve "Sanatçının Bir Genc Adam
Olarak Portresi" deki. kendisini temsil
eden kahramanı Stephen Dedalus'un
ayak izlerinden gidebilmeleri için yerlere
metal plakalar bile yerleştirilmiş olduğu-
nu; Bloomgünü'nde Dublin'i ziyaret et-
menin de Joyceanlar. vani Joyceseverler
için bir tür "hacca gitmek" olduğunu
yazmıştım.
HenüzDublin'egidemedim. Llysses'i
çevirmekle uğraştığım için. Tatil günleri
de dahil. çeviriyi sürdürüyorum. Bunun
için Homeros'un Odyssey'ını. Joyce'un
Poı*e ve Dublinliler'ini ve daha birçok
yapıtı yabancı diller ve Türkçeden oku-
mak; Ülysses'in 18 bölümünün her biri-
rıe ilişkin açıklavıa sayısız kitabı geceleri
evde okuyup. gündüzleri. Liysses'in Al-
manca. Fransızca ve İtalyancası ve her
geçen gün bir yenisi yayımlanan Ulysses
kılavuzlannın eşliğinde çevirmek. Bir
ünrversite programını epey aşan bir uğ-
raş bu. Bir yolculuk bu uğraş.
Ulysses bir yolculuk
James Joyse. kuşkusuz. yirminci
yüzyılm tüm sanat dallanndaki en üstün
başyapıtlardan birisi olan Ulysses'ini ya-
zarken. ona Homeros'un Ödyssey'ine
koşut bir yapısalhk katmış. Odyssey ise
bir yolculuk seriiveni - günümüzün uzay
yolculuklanna eşi-. James Joyce'un ken-
dısıyle bırlıkte çalışma şansını bulabil-
miş bir Joyce bilgini. Stuart Gilbert, Üly-
sses'teki on sekiz bölümün adlannın
Homeros'un Odyssey'indeki olay ya da
kişilerden esinlenerek belirlendiğini
açıklıyor. Ne var ki Joyce. kitabında bö-
lüm başlıklan olarak bu adlan değil.
sayılan kullanmayi yeğlemiş. Bölüm ad-
lan şunlar:
1 - Telemachus. 2- Nestor. 3- Proteus.
4- Calypso. 5- Lotus Eaters. 6- Hades. 7-
Aeolus. 8- Lestrygonians. 9- Scylla and
Charybdis. 10- VVandering Rocks, 11-
Sirens, 12- Cyclops. 13- Nausicaa. 14-
Oxen of The Sun. 15- Virce. 16- Eumae-
us. 17- tthaca, 18- Penelope.
Ne var ki Liysses'in her bir bolümü-
nü. yazın dünyasında mevcut tüm bi-
çemleri kullanarak ve bir bakıma. geze-
genimizin. tüm kitaplannı noktalayan
son kitabım üretmekle kalmıyor: her bir
bölümde Dublin'den çeşitli sahneler ser-
giliyor, insan anatomisinin değişik bö-
lümlerini işliyor.. ayrı bir sanat ya da bi-
lim alaruna giriyor.. gökkuşağındaki
tüm renkleri yansıtıyor.. bir fahişeden
Kutsa! Bakire'ye, yeryüzünden kuyruk-
lu yıldızlara, denizcilerden siyasetçilere
uzanan çeşitli simgelerden yararlaruyor
ve gene her bir bölümde eytişim. narsi-
sizm. embriyon, monolog. ilmihal. tası-
msal cıkanmlar, sannlar ve daha nice
yöntemlere başvuruyor.
Ama hangi y apısal yöntemi kullanırsa
kullansın. tüm bu zahiri karmaşıkhğına
karşın Ulysses, son kerte basit bir öykü-
dür de. Bir günün öyküsü. Sanki bir ki-
şiymiş gibi anlattığ) Dublin'in öyküsü.
1904 Dublini'ne eteklerini kaldırmış
"kadınkent" kişiliği verilmiş.
İrlandalı bir Yahudi olan Mr. Blo-
om'un bu sabahtan geceye kadarki yol-
culuğu sırasında onun devinimlerini iz-
ler. zihninden geçirdiği en mahrem dü-
şüncelere tanık olur. ola ki kendisinin
bile bilincinde olmadığı birtakım coşku-
lan, duygulan sergilediğini görürüz.
Bu yolculuk. bir bakıma. her birimi-
zin ortak yazgısıdır; evrenseldir.
Bedensel bilinçliliği ön planda
Joyce'un kendine özgü bir birikimi
var. Katolik eğitimi görmüş. Babası iyi
bir tenor, kendisi de iyi bir tenor. İrlanda
gibi. bir zamanlar İngiltere tarafından
ezilen. ama birçok kahramanlar çıkaran
bir ülkede özgüriük peşindc koşan bir-
takım insanlann arasında yetişmiş ol-
ması.. olağandışı bir ruhsal atılımla yan
kaçarcasına yan da Avrupa'ya giden bir
misyoner gibi kapağı Paris'e atması..
daha sonra Avrupa'yı dolaşması.. 1.
Dünya Savaşı, ondan sonraki yoksulluk
ve zenginlik dönemleri.. çok akıllı bir sa-
natçı olması... Bütün bu etkenler birleşe-
rek kabına sığmaz birtakım coşkular ve
esinler birikimi yaratıyor. însan olarak
kanıtlamak istiyor belki kendisini. bir
evreni bir kitapçığa sığdıran bir ilah olu-
vor.
VVyndkam Lewis'in çizgisiyle Joyce.
Bir orkestra, çoksesli müzjk dinler
gibi oluyoruz. Gerçekten orada bir
kadının iç dünyasını yansıtan gizaçı-
mlar. Dublin'in ayaktakımı. içkidler,
azınhklar. İrlanda kahramanlan. sos-
yetenin üst katmanlannın temsilcileri.
dilinin çok yanlılığı ve bilimsel öğeler.
Yani bütün bu alanlarda uzmanlaşmış
bir kişinin yazması gerekirdi bu yapıtı.
bütün bu özellikler Jovceta vardı. Bu-
dacılığı. Doğu öğretilerini. gizemciliği
derinlemesine incelediğini. özümsediğini
biliyorum. Bu yansıyor. Unıanm ki ken-
di başına aynca çckici bir öğesi olan dili-
nin zorluğunu da çeviriyi okurken. be-
nim ve umanm başkalannın da ürete-
ceklcri yardımcı kitaplar eşliğinde aşabi-
lir ve onun tadına varabiliriz.
Birçok dilc çevrilen Ulysses'in çok
yönlülüğüne bir örnek olsun diye, her
biri birkaç kitabın oylumunda ışlenebi-
lccek şu ilginç yanlanna değinmck isti-
yorum:
Joyce. roman boyunea. bedensel bi-
linçliliği ön plana çıkanr. Bu durum.
Geştalt Terapisi. Zen ve Carlos Castane-
da'nın kitaplarında yer alan Yaqui Kı-
zılderilisi Don Juan'ın öğretileriyle bir
koşutluk içindedir. Joyce'un kahraman-
lan kaşınırlar. işerler. büyük apteslerini
\aparlar ve sokakta yürürkcn cğilip kol-
tuk altlannı koklarlar. Yani onun kah-
ramanlan insanlardır: herolar değil.
Zorlamalı. nıarjinal. dramatik olaylar
bulunmaz onda. Sartre'ın ya da Con-
rad'ın romanlarındaki gibi. Herhangi
bir günü anıtsal bir romana dönüştürür.
Joyce.
Joyce. aslında, sanki bizım Geştalt
Terapisi'ndeki "Şimdi-ve-Burada" bi-
linçlilik alıştırmasını uygulargibidir. bu
alıştırmalan ilk kez yapan kimseler. çe\-
relerini ya da kendilerini (bedensel. duy-
gusal. zihinsel v b. açılardan) algılayacak
yerde. örneğin. "Şimdi ve burada ben di-
zimin üzerine koyduğum elimin
sıcaklığını duyumsamaktayım".. >;ı da
"Şimdi \e burada ben sokaktan geçen
arabanın sesini işitmekteyim".. lüründcn
basit ama somut bilinçlilik durumlan ye-
rine. "Ben yakmda secimlerin \apıla-
cağının bilincindeyim".. >a da "Ben çağ-
daş bir kadın olduğumun bilincindeyim'"..
gibi daha zivade salt zihinsel so> utlama-
lann içine hapsederlcr kendilerini. Joy-
ce'da, Zen meditasyonu olan 'zazen'deki
uyanıklığa tanık oluruzsürekli.
Kahramanı neden Yahudi?
Milliyetçilik, erkeklik. feministlik
kavramlanndan uzak. gerçek bir yak-
laşımı vardır Joyce'un ki kanımca gele-
cek yıllarda Uhsses'in insanlan en çok
etkilcyen teması olacaktır. Joyce. ya-
zann ilk görevinin milliyetçiliği eleştir-
mek, onu yere çalmak olduğunu söylcr:
göklere çıkarmak değil! Aynı şckilde.
salt erkek ya da saJt dişi deyoktur. Hepi-
miz. bir anadan doğanz. Ve kadındır o
ana.
James Joyce. bu nedenle. kahra-
manının bir Yahudi olmasını istemiş.
Niçın? Çünkü savaşçı. kaba. yıkıcı dıyc
tanıtılmaya çalışılan İrlandalı'mn se-
vecen. yumuş;ık \e insan yanını ancak
bir Yahudi'nin kolayca yansıtabileceği-
ni düşünmüştür. Gerçek bir Türk de se-
vecen. yumuşak ve insancıl değil midır!
Yin \e Yang öğelerinin bir sentezidir bir
insan.
Mr. Bloom. kansı Molly'nin. kendisi-
ni erkeklik simgesi bir adamla. Blazes
Boylan'la aldatmasına göz yumar. Ama.
Molly Bloom. sonunda. bu zahiri. cila-
lanmış erkeklik yerinc. insan bir kocayı.
Mr. Bloom'u lercih edcr.
Grafik, çizgi roman, pop ve kitschKültür Servisi - Çalışmalannı New
York'ta sürdüren ressam Suzan
Batu. son dönem çalışmalannı içeren
sergısini. Taksim Sanat Galcrisi'nde
açtı. Bu yıl daha önce BM Çağdaş
Sanat Merkezi ve Atatürk Kültür
Merkezi'nde açtığı sergilerdcn farklı
olarak küçük boyutlu resimlerini ser-
gileyen Suzan Batu, "Bunun, çalışma
ve iiretme açısından çok farklı bir etki-
si oluyor. Büyük resimlere çok farklı
bir etıerji sarfediyordum. Fikirlerimi
daha secerek kuüanıvordum. Do-
layısıyla birçok fikir kaybolup gidi-
yordu. Ve görsel fikirler kısıtlanıyor-
du, buna da gerek olmadığına karar
verriim. Ve kendi kendimi ne kadar
birbirinden değişik resim yapmaya ite-
bilirim, bu çabanın sonunda hepsini
\ine de bağlayan unsur ne şekilde orta-
ya çıkacak sorusunu sordum..."
müz malzemesinden esinli hep: Am-
balaj kutulan. pankartlar. reklam pa-
noları... "Kullandığımız eşyaların
yiizde 80'ini teşkil eden plastik ve bu-
nun kendüne özgü, daha önceki
alışılmrş renklere göre 'çiğ' kaçan
renkleri, duvar kağıdı renkîeri, vini-
leks \e foımika renkleri... Bu sergim-
de, ilk defa kullandığım. ama aslında
renk açısından daha önceden de ilgimi
çeken yaldız >e yaldızlı kağıtlar da
kullannonım. Bunlar. küçük paketle-
re benzeyen üçboyutlu işler" di\ or Su-
zan Batu.
Uç boyutlu işler
Bu unsurlan da şöyle sıralıyor Su-
zan Batu: "Grafik, çizgi roman, pop
ve kitsch. Bunlann dışında formalizm.
renk ve hepimizin gölgesinde büyüdü-
ğü modernizm, tabii ki çok önemli bir
unsur."
Suzan Batu'nun sergisi. öncelikle
resimlerinin renkleriyle çarpıyor izJe-
yiciyi.
Doğanjn renkleri değil bunlar,
daha çok endüstri renkleri. Ya-
şamının büyük bir bölümü kentlerde
geçen sanatçının belleğinde ycr cdcn
ve tuvaline yansıyan renkler, günü-
Resimlerdeki
düzgün
çizgi ler,
temiz alanlar,
düzenJi
yuvarlakları
yapan makine,
sanki
saçmalanıaya
başlamış
kağıdı,
kurdelesi
birbirine
karışmış
küçük
paketler
cliLşturmuş
gibi.
Suzan Baiu'vu sö/ konusu üçbo-
vuılu işlori ya da *hedi>e paketlerini"
yapmaya diirtcn. bunlann kitsch un-
surlarından başka. ikibovutluluğu ve
grafik unsuru kurma istcği.
Batu. bu paketlerin. rcsimlcrin dc-
jcnerc olmuş biçimi olduğunu söylii-
vor:
"Resimlcrdeki düzgün çizgiler, te-
miz alanlar. dü/enli yutarlakları ya-
pan makine. sanki saçmalamaya baş-
lamış kağıdı. kurdelesi birbirine
kartşmış küçük paketler oluşturmuş
gibi.
Fakat bunları resimlerle bağlayan
unsur da y ine bu ambalajlann renkleri,
renklcrin kullandığım diğer renkJerle
olan ilişkisi. Benim için bu paketler
yine de 'rcsim' anlayışının içinde kalı-
yor. \anibenonlararenk,çizgi,şekil,
form olarak bakıvorum."
Suzan Batu'nun bu son dönem iş-
lcri. Ncvv York'ta yaşamasının da et-
kilerini taşıyor:
"New York, çok geometrik; cam,
mermer, çelik. beton \e bol plastiği
olan bir şehir. OradakJ tabiat. yani çi-
çekler ve ağaçlar, bu geometriye uy-
gun olduğu sürece var oluyor.
Aynı zamanda aklınıza gelecek her
tiirlü kültürün kaynaştığı bir yer. Bu
sergide olduğu gibi birbirinden çok
farklı unsurlan bir araya gerirerek
beklenmedik bağlantıların ortaya
çıkmasını sağlamaya çalışmak, bir
yerde Ne» York'ta oturmamdan kay-
naklanıyor. Düzen ve kargaşa, orada-
ki havatın temel unsurlan."
ODAKNOKTASI
AHMET CEMAL
Sanatçı Kendini
Nasıl Yorumlar?
Sanatta yorumdan söz edildiğinde, genelde hep sa-
natçının ya da sanat eserinin yorumu düşünülür. Sanat-
çının kendi yorumunu zaten eserinde dile getirdiği var-
sayılır ve konunun başkaca olası açılımlarına pek deği-
nilmez. Oysa sanatçının geçmişteki eserlerine bir he-
saplaşma bağlamında bakması da onun kendine yö-
nelik bir yorumudur ve bu yorum, sanatçınıngelecekteki
yaratma eylemleri bakımından -her iç hesaplaşma gibi-
büyük önem taşır.
Fransız sinemasının büyük yönetmenlerinden Jean
Luc Godard, sanatçının kendi geçmişine yönelik değer-
lendirmesinin nasıl olması gerektiği konusunda, "Sine-
manın Hakiki Bir Tarihine Giriş" adlı kitabında önemli
ipuçları verir. 1978 sonlannda, Montreal'deki Sinema
Sanatı Konservatuvan'nın çağrısı üzerine sinema tarihi
dersleri vermek üzere Kanada'ya giden Godard'ın üni-
versite öğrencileriyle gerçekleştirdiği çalışmalann ürü-
nü olan kitapta yönetmen, kendi filmlerine yönelik 'geri-
ye bakış'm nasıl olması gerektiğini şöyle açıklamakta-
dır:
"... Bu, benim kendime yönelik bir ruhçözümleme
yapmam gibi bir şey, çalışmalarımın ruhçözümlemesi
başkalannın önünde ve başkalarıyla birlikte kendi geç-
mişimi değil, fakat kendi yirmi sinema yılımı yeniden
görmek, böylece farklı bir görme biçimini edinmeye ça-
lışmak; yani.. aslında son derece inatçı ve şematik bir
tutumla, her defasmda filmlerimden birini görürken bu
fırsattan yararıanmak; bir filmiya da bir türfilmiyeniden
görmek ya da anımsamamın üzerinden çok zaman geç-
mişse eğer, o filmi görmek; benim sinemamla ilintili ol-
duğunu anımsadığım bir filmi görmek. Ve işe, başlan-
gıçla başlamak..."
Godard böyle bir tutumla eski filmlerinden birini izle-
dikten sonra hissettiklerini de şöyle özetler: "Ve sonra
kendime şöyle dedim: Demek kiyirmi, yirmi beş yılönce
buymuş benim istediğim ve yaptığım... Sanki bir aile al-
bümünü kanştınr gibiydim ve başkalannın önünde bu-
nu yapmaktan hoşlanmıyordum. İnsanın kendi aile albü-
münü karıştırması ve öyle bir aileden olduğuna şa-
şırması gibiydi..."
Godard'ın burada sözünü ettiği konum, bir sanatçının
kendi geriye bakışını gerçekleştirirken de yaratıcılığını
sürdürmesi, neredeyse Proustvari bir tutumla geçmişi
yeniden var etmesidir. Ancak bu eylem, çok somut bir
hedefe, yaratılacak olan'\ doğru yönlendirebilmek için
'yaratılmış olan 'ı bir tür ma\zeme olarak kullanma hede-
fine yöneliktir.
'Geçmişte kalan'a hertürlü yüceltme, olduğundan da-
ha iyi gösterme eğiliminden uzak kalarak bakmak, nes-
nel olabilmek amacıyla, ilk kez görüyormuşçasına
bakmak, böylece de eskiden yaratılmış olanı aradan ge-
çen zaman içersinde vanlan nokta açısından değerlen-
dirmek. yukarıda sözü edilen tutumun kurucu öğeleridir.
Başka türlü özetlemek gerekirse, Godard'ın burada
amaçladığı. kendi geçmişindeki yaratılarını bir tür labo-
ratuvar çalışmasının eleğinden geçirmektir; bir labora-
tuvar çalışmasının gereksindiği, koşul kıldığı yansızlık-
la, kime ait olduğu neredeyse hiç önem taşımayan bir
malzemeyle gerçekleştirilen bir inceleme ve araştırma
eylemi...
"Bu çalışmayı başkalannın önünde gerçekleştirece-
ğim. Yani olanların bir zamanlar nasıl olduğunu biraz
araştıracağım..." Godard'ın -biraz yukarıdaki alıntıda
belirtildiği gibi- bu işi başkalannın önünde yapmaktan
hem biraz tedirginlik duyması, hem de başkalarından
vazgeçememesi, kendi sinema geçmişine bakarken
nesnelliği yoğunlaştırma iradesinden başka bir şey de-
ğildir. Böylece, üniversite öğrencileriyle gerçekleştirile-
cek bu çalışma sırasında bir zamanlar o filmleri yarat-
mış olan ben olabildiğince geri plana itilecek, onun yeri-
ni, yine olabildiğince. artık bir zamanların sonuçlarını
eleştirel olarak değerlendirebilen bir oteki ben ala-
caktır.
Burada belirginleşen tutum. örneğin kendisinden
sonra basılmamış eserlerinin yakılmasını vasiyet eden
Kalka'nm tutumundan çok farklıdır; çünkü burada irade,
sanat eserinin dış dünyada herhangi bir şeyi değiştirip
değiştiremeyeceği sorusuna yönelmeyip, doğrudan sa-
nat eserinin sanatsal düzlemdeki varoluş koşullarının
yeniden irdelenmesi noktasına yönelmiştir.
Godard örneği, sanatçının kendine yönelik yorumuna.
'yaratıfmış'lan yola çıkıp yaratılacak'a uzanan bir süre-
ci temel almasının, kendi nesnel bakışını oluşturması
bağlamında ne denli büyük önem taşıyabileceğini gös-
terdiği için ilginçtir...
AyşeÖzel Londra'da sergi açacak
• Kültür Servisi - Ressam Ayşe Özel. temmuz ayında
Londra'da açacağı sergi için hazırlanıyor. Bugüne kadar
Türkiye'deçeşitli sergileraçmış olan sanatçı. bir süredirilişkide
olduğu Lyric Thcatre sergi salonlannda .11 temmuz-6 ağustos
larihleri arasında bir sergi açacak. Ayşe Özel Türkiye'de sanat
çevrelerinde minyatür sanatını günümüze taşıyan bir ressam
olarak biliniyor. 70'li yıllarda Güzel Sanatlar Âkedemisi
Resim Bölümü'nden mezun olduktan sonra o yıllarda yeni
açılan geleneksel Türk sanatlan bölümünü de bitirdi. Osmanlı
minyatürlerinden esin alarak yaptığt çağdaş resimlerle ilgi
çeken sanatçı. Prof. Devrim Erbil Atölyesi'nden mezun olmuş.
Ayşe Özel, halen Marmara Üniversitesi Ataıürk Eğitim
Fakültesi Resim İş Eğitimi BÖlümü'ndeöğretim görevlisi
olarak çalışmakta.
PEDAGOJIK DANISMA UERKEZI
KIRMIZIBALIK
COCUKBV!
KIRMIZI BALIK ÇOCUKEVLERİ YAZ
OKULUFÂALİYETLERİ
* Yüzme kursu
• Vitray
' Seramik
' Piknik
'Gezi
' Müzeler ve tarihi eserler gezısi
YÜZME KURSU
20 Hazıran 1994 -1 Eylül 1994 arası, pazartesi, çarşamba, cuma gün-
leri saat 13.00 -15.00 arası. Spor Yazarları Yüzme Havuzuna gıdeceğız.
Havuzda çalışmalar spor akademısi mezunu antrenör ve bizim öğret-
menlerimizın gözetımınde yapılacak. Kulvar ve antrenör, çalışmaları-
mız sırasında yalnız bize özel olacak. Yaş grubu 3-12 yararlanabilir.
Dışarıdan öğrenci kabul edebıliriz Ucret (Servıs dahil).
Haziran: 1.000.000-, temmuz: 2.600.000-, ağustos: 2.800.000-,
SERAMİK, VİTRAY
Perşembe gunlerı Atölye Z Kadıköy den ıki sanatçı Seza ve Sera ha-
nımlar gelecekler.
GEZİ, TARİHİ YERLER
Salı gunlerı okuldan gideceğız
28 Haziran 1994 "Uçurtma Senlığı
Kırmızı Balık 1 Bostancı ÇamlıcaTepesı'ne,
Kırmızı Balık 2 Mecidıyeköy Emirgân Korusu'na gideceğız
PİKNİK
19 Haziran 1994 Pazar günü BABALAR GÜNÜ dolayısıyla Heybe-
liada'ya gidiyoruz.
Mecidiyeköy: (212) 275 55 94
BOSTANCI: Tel:(216)417 1636